TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
MEHMET KURU BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2015/7559)
|
|
Karar Tarihi: 25/12/2018
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Hasan Tahsin
GÖKCAN
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
|
|
Yusuf Şevki
HAKYEMEZ
|
Raportör
|
:
|
Ömer MENCİK
|
Başvurucu
|
:
|
Mehmet KURU
|
Vekili
|
:
|
Av. Barış
ÇELİK
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, tutuklama tedbirinin hukuki olmaması ve tahliye
kararının uygulanmaması nedenleriyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal
edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 7/5/2015 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formları ve eklerinin idari yönden yapılan
ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
5. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal
Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler
çerçevesinde ilgili olaylar özetle şöyledir:
A. Tutuklamaya İlişkin
Süreç
6. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca (Başsavcılık) 12/5/2010
tarihinde, Selam-Tevhid
Kudüs Ordusu isimli iddia edilen terör örgütünü konu alan bir
soruşturma başlatılmıştır. Bu soruşturmanın başlatılmasına gerekçe olarak ise
1990'lı yıllarda N.Ş. isimli şahsın önderliğinde kurulan bu örgütün N.Ş.nin 2004 yılında ceza infaz kurumundan çıkması üzerine
tekrar faaliyetlerine başlaması gösterilmiştir. Ancak bu soruşturma kapsamında
gazeteci/yazar, iş adamı, akademisyen, bürokrat, diplomat, siyasetçi, üst düzey
devlet yetkilisi konumundaki çok sayıdaki kişinin ailevi, mesleki, ticari ve özel hayata ilişkin telefon
görüşmelerinin gerekçe gösterilerek dinlendiği hatta bu soruşturma kapsamında
Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı'nın Filistin Devlet Başkanı ve Somali
Cumhurbaşkanı ile yaptığı dış politikaya ilişkin telefon görüşmelerinin,
Bakanlar ve Millî İstihbarat Teşkilatı Müsteşarı'nın devlet güvenliğine ilişkin
telefon görüşmelerinin dinlenerek kaydedildiği; bir kısmının yazılı hâle
getirildiği tespit edilmiştir.
7. Selam-Tevhid
Kudüs Ordusu isimli iddia edilen terör örgütünü konu alan bu
soruşturmadaki usulsüzlük iddiaları kapsamında Türkiye
Cumhuriyeti devletinin güvenliği veya ulusal ve uluslararası yararları
bakımından niteliği itibarıyla gizli kalması gereken görüşmelerinin
dinlendiği, kaydedildiği ve bir kısmının iletişim tespit tutanağı hâline
getirilerek terörle ilişkilendirildiği gerekçesiyle başvurucunun da aralarında
olduğu çok sayıda kolluk görevlisi hakkında Başsavcılıkça ceza soruşturması
başlatılmıştır.
8. Başvurucu, anılan soruşturma kapsamında gözaltına alınmıştır.
Başsavcılık 12/2/2015 tarihinde başvurucuyu tutuklanması istemiyle İstanbul 5.
Sulh Ceza Hâkimliğine sevk etmiştir. Tutuklama talep yazısında Selam-Tevhid Kudüs Ordusu
isimli iddia edilen terör örgütünü konu alan bir soruşturma kapsamında
Cumhurbaşkanı, Başbakan, çok sayıda bakan, milletvekili, siyasetçi, bürokrat,
akademisyen, gazeteci/yazar, iş adamı, devletin üst düzey yetkilileri,
danışmanlar, vakıf ve dernek başkanları ve üyeleri hakkında dinlemeler
yapıldığı ve Türkiye Cumhuriyeti devletinin ulusal ve uluslararası yararı bakımından
gizli kalması gereken nitelikteki görüşmelerinin kaydedilip bir kısım
görüşmelerin Selam-Tevhid
Kudüs Ordusu ile irtibatlandırılarak iletişim tespit tutanağı hâline
getirildiği, bu şekilde Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetine yönelik terörle
ilişkilendirme çalışmalarının yapıldığı ifade edilmiştir. Tutuklama talep
yazısında ayrıca aynı soruşturma kapsamında çok sayıda kişi hakkında terör ya
da başka herhangi bir suçla ilgili suç unsuru taşımayan çok sayıda cinsel
içerikli iletişim tespit tutanağının düzenlendiği hatta fikirlerinin
benimsenmemesi nedeniyle -soruşturma kapsamında hedef şahıs olmamasına rağmen- Fetullahçı Terör Örgütü/Paralel Devlet Yapılanmasınca
(FETÖ/PDY) hedef hâline getirilen binlerce kişinin görüşmelerinin kayıt altına
alındığı ve görüşmelerin bir kısmının suç unsuru oluşturmamasına rağmen
delilmiş gibi iletişim tespit tutanağı hâline getirildiği belirtilmiştir.
9. Başsavcılık, soruşturma dosyasında yer alan bazı bilgi ve
belgelere değinerek soruşturmanın ve soruşturma sürecinde yapılan işlemlerin
amacının o tarihte görevde bulunan Hükûmeti cebir ve şiddet kullanarak görev
yapamaz hâle getirmek olduğunu ve bu faaliyetlerin FETÖ/PDY mensubu polislerce
gerçekleştirildiğini değerlendirmiştir. Bu kapsamda Selam-Tevhid Kudüs Ordusu isimli
iddia edilen terör örgütünü konu alan soruşturmada yapılan iletişim
tespitlerini içinde barındıran iki adet hard diskte yapılan incelemeye, bu hard
diskte bulunan iletişim tespit tutanaklarının özellikle 17-15 Aralık soruşturmaları (anılan
soruşturmalara ilişkin bilgiler için bkz. Aydın
Yavuz ve diğerleri [GK], B. No: 2016/22169, 20/6/2017, § 30) ile
aynı tarihlerde yoğunlaşmasına, El-Kaide terör
örgütü üyeliği suçlamasıyla gözaltına alınan bir şahsın tehdit edilerek Selam-Tevhid Kudüs Ordusu soruşturmasında
gizli tanık yapılmasına, çok sayıda kişinin özel hayatına ilişkin cinsel
içerikli görüşmelerinin iletişim tespit tutanağı hâline getirilmesine dikkat
çekilmiştir. Başsavcılık bu kapsamda ayrıca Cumhurbaşkanı'nın başdanışmanları
olan S.T. ile M.V.nin ve Başbakan'ın Basın Danışmanı
O.S. ile Başdanışmanı D.A.S.nin, yine Başbakan
Yardımcısı N.K.nın Danışmanı
F.T.nin herhangi bir suç unsuru içermeyen telefon
görüşmelerinin gerekçe gösterilip haklarında iletişim tespiti kararı talep
edilerek alındığı ve görüşmelerin soruşturmaya dâhil edilerek bu kişilerin
terörle ilişkilendirildikleri tespitine yer vermiştir.
10. Başsavcılıkça başvurucu yönünden yapılan değerlendirmede ise
başvurucununusulsüz dinlemelerin yapıldığı ve bu
dinlemelerin iletişim tespit tutanağı hâline getirildiği İstanbul Emniyet
Müdürlüğü Teknik Büro Amirliğinde devlet yetkililerinin dinlenmeleri için rapor
tanzim edilmesi, bu kişilerin terörle ilişkilendirilmeleri amacıyla -herhangi
bir suç unsuru taşımadığı hâlde- yaptıkları görüşmelerin iletişim tespit
tutanağı hâline getirilmesi ve görüşmelerin hard diske kaydedilerek depolanması
eylemlerini gerçekleştirdiği ifade edilmiştir.
11. İstanbul 5. Sulh Ceza Hâkimliği 15/2/2015 tarihinde;
başvurucunun silahlı terör örgütüne üye olma, devletin gizli kalması gereken
bilgilerini siyasal veya askerî casusluk amacıyla temin etme ve Türkiye
Cumhuriyeti Hükûmetini ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını engellemeye
teşebbüs etme suçlarından tutuklanmasına karar vermiştir. Hâkimlik,
başvurucunun da aralarında olduğu şüpheliler yönünden kuvvetli suç şüphesinin
bulunduğu sonucuna varırken soruşturma dosyalarında yer alan bilgi ve belgelere
atıf yapmış; özellikle Seagate
marka iki adet hard diskin çözümünün yapılması sonucunda 9/1/2015 tarihinde
İstanbul Emniyet Müdürlüğünce düzenlenen rapora değinmiştir.
12. Kararda, kuvvetli suç şüphesi yönünden yapılan
değerlendirmede ayrıca İstanbul Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele Şube
Müdürlüğünde ve Teknik Takip Büro Amirliğinde görev yaptıkları anlaşılan
-başvurucunun da aralarında olduğu- şüphelilerin emniyet teşkilatındaki
hiyerarşi içinde değil yasal olmayan bir oluşum çerçevesinde faaliyette
bulundukları ve ayrı bir yapı oluşturdukları, bu kapsamda Cumhurbaşkanı ve
Başbakan da dâhil olmak üzere üst düzey siyasilerin ve kamu görevlilerinin
telefonlarını usulsüz bir şekilde dinledikleri ve Türkiye Cumhuriyeti
devletinin ulusal ve uluslararası yararı bakımından gizli kalması gereken
nitelikteki görüşmelerini kaydedip iletişim tespit tutanağı hâline getirdikleri
yönündeki olgulara ve tutuklama talep yazısında yer alan diğer tespitlere
değinilmiştir. Başvurucu yönünden yapılan değerlendirmede ise İstanbul Emniyet
Müdürlüğü Teknik Büro Amirliğinde devlet yetkililerinin dinlenmeleri için rapor
tanzim edilmesi, bu kişilerin terörle ilişkilendirilmeleri amacıyla herhangi
bir suç unsuru taşımadığı hâlde yaptıkları görüşmelerin iletişim tespit
tutanağı hâline getirilmesi ve görüşmelerin hard diske kaydedilerek depolanması
eylemlerini gerçekleştirdiği ifade edilmiştir.
13. Hâkimlik, tutuklama nedenlerine ilişkin olarak ise "...bu suçların yasada öngörülen cezalarının alt
ve üst sınırı, bu suçların önemli ve ciddi sayılan suçlardan olması hasebiyle
tutuklama nedeninin varsayıldığı, atılı suçların katalog suçlardan olduğu, CMK'nun [Ceza Muhakemesi Kanunu'nun] 100. ve devamı maddelerinde belirtilen tutuklama
yasağı veya yargılama engeli gibi halin bulunmadığı, atılı suç yönünden
şüphelilerin alabileceği ceza miktarı gözönüne bulundurulduğunda
kaçabilecekleri yönünde şüphe bulunduğu, soruşturmanın henüz tamamlanmadığı,
çok kapsamlı bir şekilde ve çok yönlü olarak soruşturmanın devam ettiği, bu
anlamda şüphelilerin delilleri yok etme,gizleme,tanık
ve mağdurlar üzerinde baskı oluşturma şüphesinin bulunduğu, atılı suçlar
yönünden beklenen ceza veya güvenlik önlemi değerlendirildiğinde 'ölçülülük'
ilkesi uyarınca daha hafif koruma önlemi olan adli kontrol tedbiri
uygulanmasının bu aşamada yetersiz kalacağı..." değerlendirmesinde
bulunmuştur.
B. Serbest Bırakılmamaya
İlişkin Süreç
14. Başvurucunun da aralarında olduğu şüphelilerin müdafileri
tarafından İstanbul 29. Asliye Ceza Mahkemesine -nöbetçi asliye ceza mahkemesi
olduğu- 20/4/2015 tarihinde İstanbul 1., 2., 3., 4., 5., 6., 7., 8., 9. ve 10.
(bütün) sulh ceza hâkimlerinin reddi ile tahliye taleplerini içerir dilekçeler
verilmiştir.
15. İstanbul 29. Asliye Ceza Mahkemesi tarafından 21/4/2015
tarihinde, İstanbul Sulh Ceza Hâkimliklerinin tümüne yazı yazılarak
-dilekçelerde ileri sürülen- hâkimin reddi sebepleri konusunda yazılı şekilde
görüş bildirmeleri istenmiştir.
16. İstanbul 4. Sulh Ceza Hâkimliği, İstanbul 29. Asliye Ceza
Mahkemesinin görüş bildirme istemine cevap vermemiş; diğer sulh ceza
hâkimlikleri ise görüş bildirilmesi istemine 22/4/2015 tarihinde cevap
vermiştir. Hâkimliklerin cevap yazılarında özetle sulh ceza hâkimlerinin reddi
taleplerini inceleme, karar verme yetki ve görevinin yine sulh ceza
hâkimliklerine ait olduğu, hâkimin reddi müessesesinin kovuşturma aşamasına ait
bir işlem olduğu, hâkimin reddi sebepleri mevcut olsa dahi bu talebin öncelikle
ilgili mahkeme veya hâkimliğe yapılması gerektiği ve sulh ceza hâkimlerinin
tamamının bu şekilde reddedilmesinin mümkün olmadığı ifade edilmiştir.
17. Öte yandan İstanbul 29. Asliye Ceza Mahkemesi tarafından
21/4/2015 tarihinde, Başsavcılığa yazı yazılarak tahliye talepleri hakkındaki
görüşleriyle birlikte ilgili soruşturma dosyalarının gönderilmesi istenmiştir.
Başsavcılık, asliye ceza mahkemelerinin tahliye talepleriyle ilgili olarak
karar verme yetkisinin bulunmadığını belirterek görüş bildirmemiş ve soruşturma
dosyalarını göndermemiştir.
18. İstanbul 29. Asliye Ceza Mahkemesi "mahkemece hâkimin reddi talepleri ile ilgili yapılan
değerlendirmenin dosyanın esası ile ilgili bir değerlendirme olmadığı,
şüphelilerin tamamının tutuklu bulunduğu, dolayısıyla işin acele işlerden
olduğu, dolayısıyla soruşturma dosyaları ve reddi hâkim talepleri konusunda
görüşlerin istenilmesine rağmen gönderilmemesinin reddi hâkim talepleri
konusunda incelemeye ve bir karar vermeye hukuken engel teşkil etmediği"
gerekçesiyle incelemesini "şüpheliler
müdafilerinin dilekçeleri, yazılı ve CD ortamındaki dilekçe ekleri, ilgili savcılıklardan
ve Sulh Ceza Hâkimliklerinden gelen yazı cevapları ve görüşleri" üzerinden
gerçekleştirmiştir. Mahkeme 24/4/2015 tarihinde İstanbul 1., 2., 3., 4., 5.,
6., 7., 8., 9. ve 10. (bütün) sulh ceza hâkimlerinin reddi taleplerinin
kabulüne, şüphelilerin tahliye talepleri konusunda karar verilmek üzere
24/4/2015 tarihinde nöbetçi olan İstanbul 32. Asliye Ceza Mahkemesi Hâkimi M.B.nin görevlendirilmesine karar vermiştir.
19. Başsavcılık tarafından talepte bulunulması üzerine İstanbul
10. Sulh Ceza Hâkimliği 25/4/2015 tarihinde, İstanbul 29. Asliye Ceza
Mahkemesinin hâkimlerin reddi isteminin kabulüne ve görevlendirmeye ilişkin
kararlarının yok hükmünde olduğunun tespitine karar vermiştir.
20. İstanbul 10. Sulh Ceza Hâkimliği, aynı tarihte İstanbul 32.
Asliye Ceza Mahkemesine bir yazı yazarak tahliye taleplerine bakma görev ve
yetkisinin kendilerinde bulunduğunu belirtmiş ve ilgili taleplerin
gönderilmesini istemiştir.
21. İstanbul 32. Asliye Ceza Mahkemesi, Başsavcılıkça soruşturma
dosyalarının gönderilmemesi ve tahliye talepleri konusunda görüş bildirilmemesi
üzerine "tutukluluğun devamı yönünde mütalaada bulunulduğunu"
değerlendirerek tahliye talepleri konusundaki incelemesini "işin tahliye yönünden değerlendirilmesinde bir
sakınca olmadığı" gerekçesiyle şüpheli müdafilerinin sunduğu
bazı belge ve CD'ler üzerinden gerçekleştirmiştir. Mahkeme 25/4/2015 tarihinde
başvurucunun da aralarında olduğu tüm şüphelilerin tahliyesine karar vermiştir.
22. Diğer taraftan Başsavcılık tarafından talepte bulunulması
üzerine İstanbul 10. Sulh Ceza Hâkimliği 25/4/2015 tarihinde, İstanbul 32.
Asliye Ceza Mahkemesinin tahliyeye ilişkin kararlarının yok hükmünde olduğunun
tespitine ve şüphelilerin tutukluluk hâllerinin devamına karar vermiştir.
Kararda "İstanbul Adliyesindeki tüm
Sulh Ceza Hâkimliklerinin reddine ve tutuklu şüphelilerin tahliye istemine
ilişkin taleplerin Asliye Ceza Mahkemesi veya Ağır Ceza Mahkemelerince
değerlendirilmesinin ve bu değerlendirmeler neticesinde tahliye talebinin reddi
veya kabulü yönünde bir karar verilmesi halinde verilen bu kararların hukuken
yasal mevzuatımıza göre mümkün olmadığı, verilen bu kararların da hukuken
geçersiz, uygulanabilirliği olmayan ve mutlak butlan ile batıl olan veya diğer
bir anlatımla yok hükmünde sayılan kararlar niteliğinde olduğu"
ifade edilmiştir.
23. İstanbul 32. Asliye Ceza Mahkemesi 26/4/2015 tarihinde
tahliye müzekkerelerini Başsavcılığa göndermiştir. Başsavcılıkça İstanbul 10.
Sulh Ceza Hâkimliğinin 25/4/2015 tarihli kararına atıf yapılarak şüpheliler
hakkında düzenlenen tahliye müzekkereleri İstanbul 32. Asliye Ceza Mahkemesine
iade edilmiştir.
24. İstanbul 32. Asliye Ceza Mahkemesi 27/4/2015 tarihinde
şüphelilerin tahliyesine ilişkin müzekkereleri yeniden Başsavcılığa göndermiş,
Başsavcılık bunları tekrar İstanbul 32. Asliye Ceza Mahkemesine iade etmiştir.
25. Tahliye müzekkerelerinin ikinci kez iade edilmesi üzerine
İstanbul 32. Asliye Ceza Mahkemesi 27/4/2015 tarihinde, tahliye müzekkerelerinin
yeniden Başsavcılığa gönderilmesine dair bir karar vermiştir.
26. Öte yandan İstanbul 29. Asliye Ceza Mahkemesi 27/4/2015
tarihinde, İstanbul 10. Sulh Ceza Hâkimliğinin 25/4/2015 tarihli kararlarının
yok hükmünde olduğunun tespitine karar vermiştir.
27. İstanbul 29. Asliye Ceza Mahkemesi 29/4/2015 tarihinde;
önceki kararlarda görevsiz olunmasına rağmen dilekçelerin değerlendirilerek
soruşturma aşamasında olan işlerle ilgili hâkimin reddi taleplerinin kabulüne
karar verildiğini, hukuki yanılgıya düşülerek verilmiş olan bu kararların usul
ve yasaya aykırı olduğunu, mahkemenin görevine girmeyen bir hususta karar
verildiğini belirterek önceki kararlarının yok hükmünde sayılmasına karar
vermiştir.
28. İstanbul 32. Asliye Ceza Mahkemesi de 28/4/2015 tarihinde "... hazırlık soruşturmalarında hâkim
tarafından verilmesi gerekli kararları almak, işleri yapmak, bunlara karşı
yapılan itirazları incelemek yetkisinin münhasıran Sulh Ceza Hâkimliğine ait
olduğu, Asliye Ceza Mahkemelerinin soruşturma aşamasındaki işler ile ilgili
olarak tutuklama ve tahliye kararı verme yetkilerinin olmadığı, Mahkememizce
verilen 25/04/2015 tarihli ... karar ile mahkememizce verilen tahliye kararı[nın] mahkememizin
görevsiz bulunması nedeniyle yok hükmünde sayılması gerektiği ..."
gerekçesiyle tahliyeye ilişkin kararlarının yok hükmünde sayılmasına karar
vermiştir.
29. Başvurucu, tahliyeye ilişkin İstanbul 32. Asliye Ceza
Mahkemesi kararını 26/4/2015 tarihinde öğrendiğini bildirmiştir.
30. Başvurucu 7/5/2015 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
C. Sonraki Süreç
31. Başsavcılıkça başvurucunun da aralarında olduğu şüphelilerin
suç uydurma, resmî belgede sahtecilik, özel hayatın gizliliğini ihlal etmek,
hukuka aykırı olarak kişisel verileri kaydetmek, suç delillerini yok etme,
gizleme veya değiştirme, devletin gizli kalması gereken bilgilerini siyasal
veya askerî casusluk amacıyla temin etme, Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetini
ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını engellemeye teşebbüs etme ve silahlı
terör örgütüne üye olma suçlarını işlediklerinden bahisle cezalandırılmaları
istemiyle aynı yer Ağır Ceza Mahkemesinde kamu davası açılmıştır.
32. İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesinin E.2017/2 sayılı dosyası
üzerinden kovuşturma aşaması başlamıştır.
33. Dava, bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla ilk
derece mahkemesinde derdesttir.
D. İlgili Süreç
34. Başvurucunun da aralarında bulunduğu şüphelilerin İstanbul
sulh ceza hâkimlerinin tümünün reddi taleplerini kabul eden İstanbul 29. Asliye
Ceza Mahkemesi Hâkimi M.Ö. ile bu kişilerin tümünün tahliye taleplerini kabul
eden İstanbul 32. Asliye Ceza Mahkemesi Hâkimi M.B. hakkında disiplin ve ceza
soruşturması başlatılmıştır. Bu kapsamda anılan hâkimler 27/4/2015 tarihinde
görevden el çektirilmişler -sonrasında meslekten de çıkarılmışlar- 30/4/2015 ve
1/5/2015 tarihlerinde tutuklanmışlardır.
35. Hâkimler M.Ö. ve M.B. hakkında kamu davası açılmış; Yargıtay
16. Ceza Dairesi 24/4/2017 tarihinde, adı geçen kişilerin söz konusu kararları -kendilerinin
de üyesi oldukları- FETÖ/PDY liderinin ve yöneticilerinin talimatıyla
verdiklerini belirterek silahlı terör örgütü üyesi olma suçundan 9 yıl hapis ve
görevi kötüye kullanma suçundan 1 yıl hapis cezalarıyla cezalandırılmalarına
karar vermiştir. Dairenin görevi kötüye kullanma suçu yönünden yaptığı
değerlendirmelerin ilgili bölümleri şöyledir:
"... Türk Ceza Muhakemesi Hukuku
yönünden, gerek mülga 1402 sayılı CMUK'un 21 vd.maddelerinde
gerekse mer'i 5271 sayılı CMK'nın 22 ve devamı maddelerinde
yer alan düzenlemeler subjektif tarafsızlıkla ilgili
olup hakimin reddi hakkına ilişkindir.Bu nedenle
şüpheli/sanık,müşteki/katılan ya da Cumhuriyet
savcısının hakimi reddetmesi mümkün ise de mahkeme veya hakimliği bir kurum
olarak reddetmesi mümkün değildir.Keza heyet halinde
çalışan bir mahkemenin veya bir adliyede veya yargı çevresinde bulunan tüm
mahkemelerin veya hakimlerinin toplu reddi usulü de yoktur ...
...
5271 sayılı CMK'nın
22 vd.maddelerinde yer alan
hakimin reddi müessesesinin, kural olarak kovuşturma aşaması ile ilgili olduğu
görülse de, gerek ilgili madde metinlerinde açıkça 'şüpheli' kavramına yer
verilmesi gerekse yasayla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından
yargılanma hakkını teminat altına alan AS'nin 6. ve Anayasanın
36.maddelerinin emredici düzenlemeleri karşısında soruşturma safhasında da
hakimin reddinin mümkün olduğunun kabulünde zorunluluk bulunmaktadır. Zira red, hakimin tarafsızlığını temin
bakımından getirilmiş bir kurumdur.
28.06.2014 tarihinde yürürlüğe giren 6545
sayılı Kanunla, sulh ceza mahkemeleri kaldırılmış ve münhasıran soruşturma
aşamasında görevli sulh ceza hakimlikleri kurulmuştur. Adından da anlaşılacağı
üzere bu hakimlikler, “mahkeme” niteliği taşımazlar, çünkü dava görmezler,
sadece soruşturma aşaması ile ilgili tedbir taleplerini ve itirazları inceleyip
karara bağlarlar.
Soruşturma aşamasında tarafsızlığından şüphe
duyulan sulh ceza hakiminin, gerek kişisel gerekse
olgusal olarak somutlaştırılmak suretiyle reddi mümkündür. Ancak objektif
tarafsızlık gerekçesiyle tüm sulh ceza hakimleri reddedilemez.
6545 sy.kanunla
Sulh Ceza Hakimlerinin reddine dair özel bir usul getirilmediğine göre bu
konuda genel hükümlerin uygulanması gerektiğinde şüphe olmamalıdır.
Bu durumda red,
reddedilen hakimliğe yapılacak yazılı başvuru ile yapılmalıdır.Reddi istenen hâkim, ret sebepleri
hakkındaki görüşlerini yazılı olarak bildirerek (CMK m.26/1-3) evrakı yargı
çevresi içinde bulunduğu asliye ceza mahkemesine (CMK m.27/2) (Prof.Dr.Yener Ünver-Prof.Dr.Hakan
Hakeri Ceza Muhakemesi Hukuku 12.baskı sh.191) gönderir.Ret isteminin kabulü halinde, davaya bakmakla bir
başka hâkim veya mahkeme görevlendirilir.. (CMK m.27/4).
Red talebini kabul eden Asliye Ceza Mahkemesi hakiminin tahliye taleplerini
değerlendirmek üzere her hangi bir hakimi
görevlendirip görevlendiremeyeceğine gelince;
5235 sayılı Kanunun değişik 10. maddesi ile
CMK m.101/1, 103, 108/1 ve 268/3 incelendiğinde, soruşturma aşamasında
tutuklama ve tahliye kararlarını yalnızca sulh ceza hakimliği ve hakimi verebilir. Tutukluluğa itirazı ise, CMK m.268/3
uyarınca sadece bir başka sulh ceza hakimliği ve hakimi inceleyebilir.Soruşturma aşamasında tutuklama ve
tahliye konusunda asliye ceza mahkemesine ve hakimine yetki verilmemiştir.
Asliye ceza mahkemesi, ancak kabul ettiği iddianamenin kovuşturmasını
yürütürken tutuklama tedbiri ile ilgili kararlar verebilir. Bunun dışında
Anayasa ve kanunlar asliye ceza mahkemelerine, doğrudan veya dolaylı olarak
soruşturma aşamasına müdahale etme yetkisi vermemiştir.(Prof.Dr.Ersan ŞEN yorumluyorum 13 syf.
313-315) Bu nedenle Asliye Ceza Mahkemesi red
talebini yerinde görürse ancak aynı yer ya da yargı çevresinde bulunan bir
başka sulh ceza hakimini görevlendirebilir.
...
... Somut olayda, İstanbul 29. Asliye Ceza
Mahkemesi hakimi sanık M.Ö.nün mutad
uygulama gereğince taleple ilgili dilekçe ve eklerini 5271 sy.CMK’nın
24.maddesi gereğince görüş yazıları da eklenerek iade edilmek üzere reddedilen
hakimlere göndermesi, evrakın tekrar gelmesi durumunda ise yukarda açıklandığı
üzere Türk Ceza Muhakemesi hukukunda uygulanma yeri bulunmayan ve esasen haklı
bir gerekçeye de dayanmadığı Anayasa Mahkemesincetespit
edilen 'objektif tarafsızlık' iddiasına müstenit taleplerin reddine karar
vermesi gerekirken hiç birisi ilgili Cumhuriyet savcılarınıngörüş
yazılarında belirtilen gerekçelerle gönderilmemiş ve bu şekilde söz konusu
soruşturma dosyaları kendisi tarafından incelenmemiş olmasına vetamamı toplu olarak reddedilmiş durumdaki İstanbul Sulh
Ceza Hakimlerinin, kendilerine yönelik olarak yapılan bu toplu reddi hakim
taleplerini inceleme yetkisinin bulunmadığına yönelik olumsuz görüş yazılarına
rağmen, talep dilekçelerini CMK’nın 8 vd.
maddelerinde öngörülen şartları da taşımadığı halde birleştirerek 32. Asliye
Ceza hakimi sanık M.B.yi görevlendirmesi ve buna
ilişkin müzekkereyi 24/04/2015 günü mesai bitiminden sonra saat 17:28’de
imzalamasıyla UYAP üzerinden, fiziken de aynı gün
İstanbul 32. Asliye Ceza Mahkemesi personelinin kalemi kapatıp adliyeden ayrılmasından
sonra Hakim M.B.nin doğrudan kendisine, hakim
odasında 29. Asliye Ceza Mahkemesi zabıt katibi Ö.A. marifetiyle göndermesi ...
sanık Hakim M.B.nin ... 5235 sayılı Kanun'un, 6545
sayılı Kanunla değişik 10. Maddesi gereğince soruşturma aşamasında tutukluluğa
ilişkin tüm kararları verme yetkisinin Sulh Ceza Hakimliğine ait olduğu ve
asliye ceza mahkemelerinin soruşturma evresindeki işlemlerle ilgili bir
yetkisinin bulunmamasına rağmen, 29. Asliye Ceza Mahkemesi hakimi M.Ö.nün kanuna aykırı şekilde görevlendirme kararına
dayanarak, toplam 594 adet klasörden oluşan belgeleri incelemeden ... gece saat
22.00-22.30 sıralarında kararların yazımını bitirerek, koridorda bekleyen
avukatlara tebliğ ettirmesi ... karşısında;
Suç tarihi itibariyle hakim olan sanıkların
verdikleri kararların esasen de sorunlu oldukları görülmekle birlikte, bu
durumun müsnet suç yönünden yargısal faaaliyet kapsamında değerlendirilmesi ve verilen kararlara
karşı kanun yollarına başvurulabileceği ileri sürülse de yukarda izah edildiği
üzere, kamu düzenine ilişkin görevle ilgili kuralları görmezden gelip yargılama
hukukuna ilişkin işleyiş ve düzeni yok sayarak, 'mahkemeler üstü' bir tavırla
örgüt liderinin talimatı üzerine kurgulandığında şüphe bulunmayan plan
doğrultusunda tam bir örgütsel organizasyon, gizlilik ve adanmışlık hali
içerisinde, fiil ve eylem birliği ile, aynı örgüt mensubu olmaktan soruşturulan
altmışüç şüpheli ile ilgili hakimin reddi ve tahliye
taleplerini, mutad işleyiş ve uygulama dışına çıkıp,mesai saati dışında, verilecek kararlarla ilgili
denetim mekanizmalarını bertaraf edecek, olayı bir oldu bitti fırsatçılığı
içerisinde sonuçlandıracak bir gizlilikle ve eşgüdümle hareket ederek görevli
olmadıkları halde kabul eden sanıkların, karar verme süreci ile ilgili hukuka
aykırı eylemleriyle görevlerinin gereklerine aykırı davrandıklarında şüphe
yoktur..."
36. Anılan mahkûmiyet hükmü, Yargıtay Ceza Genel Kurulunca
26/9/2017 tarihli kararla onanarak kesinleşmiştir. Kararın ilgili bölümleri
şöyledir:
"... İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca
yürütülmekte olup beş yüz doksan dört klasörden oluşan yedi ayrı soruşturma
dosyasında biri gazeteci, diğerleri emniyet görevlisi olan altmış üç şüphelinin
FETÖ/PDY silahlı terör örgütüne üye olma, Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini ortadan
kaldırmaya veya görevlerini yapmasını kısmen veya tamamen engellemeye teşebbüs,
devletin gizli kalması gereken bilgileri siyasal veya askeri casusluk amacıyla
temin etme gibi çok sayıda suçtan tutuklu bulunduğu, bu şüphelilerin
müdafilerinin farklı tarihlerdeki tahliye istemlerinin İstanbul Sulh Ceza
Hakimliklerinin kararlarıyla reddedildiği, keza altmış üç şüpheliden otuz
altısının, haklarında tutuklama nedeni bulunmadığını ileri sürerek yaptıkları
bireysel başvurunun Anayasa Mahkemesince 08.04.2015 tarihinde kabul edilemez
bulunduğu,
Bu süreç sonunda, FETÖ/PDY silahlı terör
örgütü lideri Fethullah Gülen'in 'www.he.o' isimli
internet sitesinde yayınlanan 'Mukaddes Çile ve İnfak Kahramanları' başlıklı
vaaz/sohbet görünümlü kriptolu/örgütsel konuşmasıyla altmış üç tutuklu
şüphelinin serbest bırakılmasının sağlanması için talimat verdiği, bunun
üzerine 20.04.2015 tarihinde şüphelilerin müdafileri olan yirmi avukat
tarafından İstanbul Adliyesindeki tüm sulh ceza hakimliklerinde görevli
hakimlerin reddiyle şüphelilerin tahliye edilmesi istemli elli bir adet
dilekçeden oluşan evrakın uygulanan prosedüre aykırı olarak tarama ve kayıt
işlemlerinden geçirilmeksizin günün muhabere nöbetçisi İstanbul 29. Asliye Ceza
Mahkemesi hakimi sanık M.Ö.ye odasında teslim edildiği, sanık M.Ö.nün reddi hakim taleplerini kabul ederek, muhabere
nöbetçisi İstanbul 32. Asliye Ceza Mahkemesi hakimi sanık M.B.yi
tahliye istemleri konusunda karar vermek üzere 24.04.2015 tarihinde
görevlendirdiği, sanık M.B.nin de 25.04.2015 tarihinde
talepleri kabul ederek tutuklu bulunan şüphelilerin tamamının tahliyesine karar
verdiği olayda;
Silahlı terör örgütü üyesi olma suçu
bakımından;
Terör örgütlerinin; amaç suçun işlenmesi
yolunda güven, disiplin ve sıkı irtibata önem veren, iş bölümüne dayalı,
hiyerarşik düzene sahip yapılar olarak istihbarat, gizlilik, güvenlik ve
denetim konularında duyarlı oldukları, örgütün hiyerarşik yapısına dahil
olmayan, irtibat halinde olmadıkları, güvenilir bulmadıkları,
denetleyemedikleri, gizlilik ve güvenlik kurallarıyla hiyerarşiye uymayan
kişilerin faaliyetlerine izin vermeyecekleri, bu kapsamda FETÖ/PDY silahlı
terör örgüt lideri Fethullah Gülen'in 19.04.2015 günü
örgütün yayın organlarından 'www.herkul.org' isimli internet sitesinde
yayınlanan talimatı doğrultusunda, FETÖ/PDY silahlı terör örgütü üyeliği ve bu
örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenen suçlara ilişkin yedi ayrı soruşturma
dosyasında tutuklu olan altmış üç şüphelinin müdafiliğini yapan yirmi avukatın,
örgüt liderinin talimatından bir gün sonra 20.04.2015 tarihinde toplu halde
verdikleri elli bir adet dilekçeye istinaden dosyaları kısmen dahi olsa
incelemeden ve delillere temas etmeksizin, altmış üç şüphelinin tamamının
istisnasız olarak tahliyelerini sağlamak için örgüt tarafından verilen görevi
yerine getirmek üzere birlikte harekete geçen ve ancak 'adanmış' bir örgüt
mensubunca yapılabilecek bir yöntem ve üslupla, hukuka açıkça aykırı bir
zeminde bulunduklarını bilerek önceden tasarlanmış, amaç ve örgütsel
faaliyetleri yönünden bilinçli olarak söz konusu usulsüz ve hukuka aykırı
kararları veren sanıkların FETÖ/PDY silahlı terör örgütünün amaçlarını
gerçekleştirmesine hizmet ettikleri ve FETÖ/PDY silahlı terör örgütü
mensuplarının kullanımı için oluşturulmuş ve münhasıran bu terör örgütünün mensupları
tarafından kullanıldığı bilinen ByLock iletişim
sistemini kullanmak suretiyle örgütün hiyerarşik yapısına dahil oldukları ve
böylelikle silahlı terör örgütüne üye olma suçunu işledikleri anlaşılmaktadır.
...
Görevi kötüye kullanma suçu bakımından ise;
Sanıkların inceleme konusu davada yaptıkları
ağır hukuka aykırılıkların, mesleki kıdemleri ve yetkili çalıştıkları
mahkemelerdeki görev süreleri dikkate alındığında, beşeri hata ve mesleki
tecrübesizlik kapsamında değerlendirilmesinin mümkün olmaması, reddi hakim
taleplerinin kabul edilip tahliye kararları verildiği anda şüphelilere haksız
bir menfaat sağlanması karşısında; FETÖ/PDY silahlı terör örgütünce organize
edilen tahliye planını hayata geçiren sanıklar M.Ö. ve M.B.nin,
verilecek kararlarla ilgili denetim mekanizmalarını bertaraf edecek şekilde tam
bir örgütsel organizasyon, gizlilik ve adanmışlık hali içerisinde, iştirak
halinde söz konusu soruşturma evrakını incelemeden verdikleri hukuka aykırı
kararlarla şüphelilerin tamamının tahliye edilmesine karar vererek, aynı
örgütün mensubu olmaktan haklarında soruşturma yürütülen altmış üç şüpheliye
menfaat sağladıkları ve bu şekilde sanıkların, görevlerinin gereklerine aykırı
hareket etmek suretiyle FETÖ/PDY silahlı terör örgütünün faaliyeti kapsamında
... görevi kötüye kullanma suçunu ayrı ayrı işledikleri kabul edilmelidir
..."
IV. İLGİLİ HUKUK
37. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun "Hâkimin reddi sebepleri ve ret isteminde
bulunabilecekler" kenar başlıklı 24. maddesinin (1) ve (2)
numaralı fıkraları şöyledir:
"(1) Hâkimin davaya bakamayacağı hâllerde
reddi istenebileceği gibi, tarafsızlığını şüpheye düşürecek diğer sebeplerden
dolayı da reddi istenebilir.
(2)
Cumhuriyet savcısı; şüpheli, sanık veya bunların müdafii;
katılan veya vekili, hâkimin reddi isteminde bulunabilirler."
38. 5271 sayılı Kanun'un "Tarafsızlığını
şüpheye düşürecek sebeplerden dolayı hâkimin reddi isteminin süresi" kenar
başlıklı 25. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
"Tarafsızlığını şüpheye düşürecek
sebeplerden dolayı bir hâkimin reddi, ilk derece mahkemelerinde sanığın sorgusu
başlayıncaya; duruşmalı işlerde bölge adliye mahkemelerinde inceleme raporu ve Yargıtayda görevlendirilen üye veya tetkik hâkimi
tarafından yazılmış olan rapor üyelere açıklanıncaya kadar istenebilir. Diğer
hâllerde, inceleme başlayıncaya kadar hâkimin reddi istenebilir."
39. 5271 sayılı Kanun'un "Ret
isteminin usulü" kenar başlıklı 26. maddesinin (1) ve (3) numaralı
fıkraları şöyledir:
"(1) Hâkimin reddi, mensup olduğu
mahkemeye verilecek dilekçeyle veya bu hususta zabıt kâtibine bir tutanak
düzenlenmesi için başvurulması suretiyle yapılır.
...
(3)
Reddi istenen hâkim, ret sebepleri hakkındaki görüşlerini yazılı olarak
bildirir."
40. 5271 sayılı Kanun'un "Hâkimin
reddi istemine karar verecek mahkeme" kenar başlıklı 27.
maddesinin (2) ve (4) numaralı fıkraları şöyledir:
"(2) Ret istemi sulh ceza hâkimine karşı
ise, yargı çevresi içinde bulunduğu asliye ceza mahkemesi ve tek hâkime karşı
ise, yargı çevresi içerisinde bulunan ağır ceza mahkemesi karar verir.
...
(4) Ret
isteminin kabulü halinde, davaya bakmakla bir başka hâkim veya mahkeme
görevlendirilir."
41. 5271 sayılı Kanun'un "Tutuklama
nedenleri" kenar başlıklı 100. maddesinin ilgili bölümü
şöyledir:
"(1) Kuvvetli suç şüphesinin varlığını
gösteren somut delillerin ve bir tutuklama nedeninin bulunması halinde, şüpheli
veya sanık hakkında tutuklama kararı verilebilir. İşin önemi, verilmesi
beklenen ceza veya güvenlik tedbiri ile ölçülü olmaması halinde, tutuklama
kararı verilemez.
(2)
Aşağıdaki hallerde bir tutuklama nedeni var sayılabilir:
a) Şüpheli veya sanığın kaçması, saklanması
veya kaçacağı şüphesini uyandıran somut olgular varsa.
b) Şüpheli veya sanığın davranışları;
1. Delilleri yok etme, gizleme veya
değiştirme,
2. Tanık, mağdur veya başkaları üzerinde baskı
yapılması girişiminde bulunma,
Hususlarında kuvvetli şüphe oluşturuyorsa.
(3)
Aşağıdaki suçların işlendiği hususunda kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığı
halinde, tutuklama nedeni var sayılabilir:
a) 26.9.2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununda yer alan;
...
11. Anayasal Düzene ve Bu Düzenin İşleyişine
Karşı Suçlar (madde 309, 310, 311, 312, 313, 314, 315),
..."
42. 5271 sayılı Kanun'un "Tutuklama
kararı" kenar başlıklı 101. maddesinin (1) ve (2) numaralı
fıkraları şöyledir:
"(1) Soruşturma evresinde şüphelinin tutuklanmasına
Cumhuriyet savcısının istemi üzerine sulh ceza hâkimi tarafından, kovuşturma
evresinde sanığın tutuklanmasına Cumhuriyet savcısının istemi üzerine veya re'sen mahkemece karar verilir. Bu istemlerde mutlaka
gerekçe gösterilir ve adlî kontrol uygulamasının yetersiz kalacağını belirten
hukukî ve fiilî nedenlere yer verilir.
(2)
Tutuklamaya, tutuklamanın devamına veya bu husustaki bir tahliye isteminin
reddine ilişkin kararlarda;
a) Kuvvetli suç şüphesini,
b) Tutuklama nedenlerinin varlığını,
c) Tutuklama tedbirinin ölçülü olduğunu,
gösteren deliller somut olgularla gerekçelendirilerek açıkça gösterilir.
Kararın içeriği şüpheli veya sanığa sözlü olarak bildirilir, ayrıca bir örneği
yazılmak suretiyle kendilerine verilir ve bu husus kararda belirtilir."
43. 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun "Hükûmete karşı suç" kenar
başlıklı 312. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
"Cebir ve şiddet kullanarak Türkiye
Cumhuriyeti Hükûmetini ortadan kaldırmaya veya görevlerini yapmasını kısmen
veya tamamen engellemeye teşebbüs eden kimseye ağırlaştırılmış müebbet hapis
cezası verilir."
44. 5237 sayılı Kanun'un "Silâhlı örgüt" kenar başlıklı 314.
maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:
"(1) Bu kısmın dördüncü ve beşinci
bölümlerinde yer alan suçları işlemek amacıyla, silahlı örgüt kuran veya
yöneten kişi, on yıldan onbeş yıla kadar hapis cezası
ile cezalandırılır.
(2)
Birinci fıkrada tanımlanan örgüte üye olanlara, beş yıldan on yıla kadar hapis
cezası verilir."
45. 5237 sayılı Kanun'un "Siyasal
veya askerî casusluk" kenar başlıklı 328. maddesinin (1)
numaralı fıkrası şöyledir:
"(1) Devletin güvenliği veya iç veya dış
siyasal yararları bakımından, niteliği itibarıyla, gizli kalması gereken
bilgileri, siyasal veya askerî casusluk maksadıyla temin eden kimseye onbeş yıldan yirmi yıla kadar hapis cezası verilir."
46. 26/9/2004 tarihli ve 5235 sayılı Adli Yargı İlk Derece
Mahkemeleri İle Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş Görev ve Yetkileri Hakkında
Kanun'un "Ceza mahkemelerinin
kuruluşu" kenar başlıklı 9. maddesinin beşinci fıkrası
şöyledir:
"İş durumunun gerekli kıldığı yerlerde
ceza mahkemelerinin birden fazla dairesi oluşturulabilir. Bu daireler
numaralandırılır. (Ek cümleler: 2/12/2014-6572/39 md.)
Özel kanunlarda başkaca hüküm bulunmadığı takdirde ihtisaslaşmanın sağlanması
amacıyla, gelen işlerin yoğunluğu ve niteliği dikkate alınarak daireler
arasındaki iş dağılımı, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu tarafından
belirlenebilir. Bu kararlar, Resmî Gazete’de
yayımlanır. Daireler, tevzi edilen davalara bakmakla yükümlüdür. Hâkimler ve
Savcılar Yüksek Kurulunca iş dağılımının yapıldığı tarih itibarıyla görülmekte
olan davalarda daireler, iş bölümü gerekçesiyle dosyaları diğer bir daireye
gönderemez."
47. 5235 sayılı Kanun'un "Sulh
ceza hâkimliği" kenar başlıklı 10. maddesinin birinci fıkrası
şöyledir:
"(Değişik: 18/6/2014–6545/48 md.) Kanunların ayrıca görevli kıldığı hâller saklı kalmak üzere,
yürütülen soruşturmalarda hâkim tarafından verilmesi gerekli kararları almak,
işleri yapmak ve bunlara karşı yapılan itirazları incelemek amacıyla sulh ceza
hâkimliği kurulmuştur. İş durumunun gerekli kıldığı yerlerde birden fazla sulh
ceza hâkimliği kurulabilir. Bu durumda sulh ceza hâkimlikleri numaralandırılır.
Müstakilen sulh ceza hâkimliğinde görevlendirilen
hâkimler, adli yargı adalet komisyonlarınca başka mahkemelerde veya işlerde
görevlendirilemez."
V. İNCELEME VE GEREKÇE
48. Mahkemenin 25/12/2018 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Tutuklamanın Hukuki
Olmadığına İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
49. Başvurucu; suç oluşturmayan bir eylem nedeniyle keyfî bir
şekilde delil olmaksızın tutuklandığını, tutuklama kararının gerekçesiz
olduğunu, tutuklanmasına gerekçe gösterilen eylemlerin görevi gereği kanunlara
uygun olarak verilen emir ve talimatların yerine getirilmesinden ibaret
olduğunu, yaptığı tüm işlemlerin mahkeme kararına dayandığınıbelirterek
kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı ile suç ve cezaların kanuniliği ilkesinin
ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
50. Anayasa'nın "Kişi
hürriyeti ve güvenliği" kenar başlıklı 19. maddesinin birinci
fıkrası ile üçüncü fıkrasının birinci cümlesi şöyledir:
"Herkes, kişi hürriyeti ve güvenliğine
sahiptir.
...
Suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunan
kişiler, ancak kaçmalarını, delillerin yokedilmesini
veya değiştirilmesini önlemek maksadıyla veya bunlar gibi tutuklamayı zorunlu
kılan ve kanunda gösterilen diğer hallerde hâkim kararıyla
tutuklanabilir."
51. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun tutuklamanın hukuki olmadığına
yönelik bu bölümdeki iddialarının Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrası
bağlamında, kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı kapsamında incelenmesi gerekir.
a. Genel İlkeler
52. Anayasa'nın 19. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkına sahip olduğu ilke olarak ortaya konduktan sonra
ikinci ve üçüncü fıkralarında, şekil ve şartları kanunda gösterilmek şartıyla
kişilerin özgürlüğünden mahrum bırakılabileceği durumlar sınırlı olarak
sayılmıştır (Murat Narman, B. No: 2012/1137, 2/7/2013, § 42).
53. Kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına yönelik bir müdahale
olarak tutuklamanın Anayasa'nın 13. maddesinde öngörülen ve tutuklama tedbirinin
niteliğine uygun düşen, kanun tarafından öngörülme, Anayasa'nın ilgili
maddelerinde belirtilen haklı sebeplerden bir veya daha fazlasına dayanma ve
ölçülülük ilkesine aykırı olmama koşullarına uygun olup olmadığının
belirlenmesi gerekir (Halas Aslan, B. No: 2014/4994, 16/2/2017, §§ 53, 54).
54. Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrasına göre tutuklama
ancak suçluluğu hakkında kuvvetli belirti
bulunan kişiler bakımından mümkündür. Bir başka anlatımla
tutuklamanın ön koşulu, kişinin suçluluğu hakkında kuvvetli belirtinin
bulunmasıdır. Bunun için suçlamanın kuvvetli sayılabilecek inandırıcı
delillerle desteklenmesi gerekir (Mustafa
Ali Balbay, B. No: 2012/1272, 4/12/2013, § 72).
55. Öte yandan Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrasında,
tutuklama kararının kaçma ya da delillerin yok edilmesini veya değiştirilmesini
önlemek amacıyla verilebileceği belirtilmiştir. 5271 sayılı Kanun'un 100.
maddesine göre de şüpheli veya sanığın kaçması, saklanması ya da kaçacağı
şüphesini uyandıran somut olguların bulunması, şüpheli veya sanığın
davranışlarının delilleri yok etme, gizleme ya da değiştirme, tanık, mağdur
veya başkaları üzerinde baskı yapılması girişiminde bulunma hususlarında
kuvvetli şüphe oluşturması hâllerinde tutuklama kararı verilebilecektir. Maddede
ayrıca işlendiği konusunda kuvvetli şüphe bulunması şartıyla tutuklama
nedeninin varsayılabileceği suçlara ilişkin bir listeye yer verilmiştir (Halas Aslan, §§ 58, 59).
56. Diğer taraftan Anayasa'nın 13. maddesinde temel hak ve
özgürlüklere yönelik sınırlamaların
ölçülülük ilkesine aykırı olamayacağı belirtilmiştir. Bu bağlamda
dikkate alınacak hususlardan biri tutuklama tedbirinin isnat edilen suçun önemi
ve uygulanacak olan yaptırımın ağırlığı karşısında ölçülü olmasıdır (Halas Aslan, § 72).
57. Her somut olayda tutuklamanın ön koşulu olan suçun
işlendiğine dair kuvvetli belirtinin olup olmadığının, tutuklama nedenlerinin
bulunup bulunmadığının ve tutuklama tedbirinin ölçülülüğünün takdiri öncelikle
anılan tedbiri uygulayan yargı mercilerine aittir. Zira bu konuda taraflarla ve
delillerle doğrudan temas hâlinde olan yargı mercileri Anayasa Mahkemesine
kıyasla daha iyi konumdadır. Bununla birlikte yargı mercilerinin belirtilen
hususlardaki takdir aralığını aşıp aşmadığı Anayasa Mahkemesinin denetimine
tabidir. Anayasa Mahkemesinin bu husustaki denetimi, somut olayın koşulları
dikkate alınarak özellikle tutuklamaya ilişkin süreç ve tutuklama kararının
gerekçeleri üzerinden yapılmalıdır (Gülser Yıldırım (2) [GK], B. No: 2016/40170, 16/11/2017, §§ 123,
124).
b. İlkelerin Olaya
Uygulanması
58. Başvurucu; yürütülen bir soruşturma kapsamında silahlı terör
örgütüne üye olma, devletin gizli kalması gereken bilgilerini siyasal veya
askerî casusluk amacıyla temin etme ve Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetini ortadan
kaldırmaya veya görevini yapmasınıengellemeye
teşebbüs etme suçlamalarıyla 5271 sayılı Kanun'un 100. maddesi uyarınca
tutuklanmıştır. Dolayısıyla başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin
kanuni dayanağı bulunmaktadır.
59. Kanuni dayanağı bulunduğu anlaşılan tutuklama tedbirinin
meşru bir amacının olup olmadığı ve ölçülülüğü incelenmeden önce tutuklamanın
ön koşulu olan suçun işlendiğine dair
kuvvetli belirti bulunup bulunmadığının değerlendirilmesi gerekir.
60. Başvurucu hakkında tutuklama talep yazısı ve tutuklama
kararı dikkate alındığında başvurucunun tutuklanmasında esas alınan temel
olgunun Selam-Tevhid
Kudüs Ordusu isimli iddia edilen terör örgütünü konu alan bir
soruşturma sürecindeki eylem ve işlemleri olduğu anlaşılmaktadır.
61. İstanbul 5. Sulh Ceza Hâkimliğinin tutuklama kararında;
başvurucunun Selam-Tevhid
Kudüs Ordusu isimli iddia edilen terör örgütünü konu alan
soruşturmanın yürütüldüğü emniyet biriminde görev yaptığı ve soruşturma
süreçlerinde aktif olarak yer aldığı, bu soruşturmada Cumhurbaşkanı ve Başbakan
da dâhil olmak üzere üst düzey siyasilerin ve kamu görevlilerinin
telefonlarının usulsüz bir şekilde dinlendiği ve Türkiye Cumhuriyeti devletinin
ulusal ve uluslararası yararı bakımından gizli kalması gereken nitelikteki
görüşmelerinin kaydedilip iletişim tespit tutanağı hâline getirildiği, özel
hayata ilişkin görüşmelerin kayıt altına alındığı, soruşturma konusu olaylarla
ilgisi bulunmayan çok sayıda kişinin telefonlarının dinlendiği, hukuka aykırı
birçok işlem yapıldığı, soruşturmanın görevden kaynaklanan hiyerarşinin dışında
örgütlenmiş bir grup tarafından Hükûmeti görev yapamaz hâle getirmeyi
hedefleyerek gerçekleştirildiği ifade edilmiştir. Bu kapsamda İstanbul Emniyet
Müdürlüğünce hazırlanan bir rapora yer verilmiş olup bu rapor içeriğindeki
özellikle Cumhurbaşkanı ve Başbakan da dâhil olmak üzere üst düzey siyasilerin
ve kamu görevlilerinin telefonlarını usulsüz bir şekilde dinlemelerine ve bu
dinlemelere ilişkin iletişim tespitlerinin özellikle 17-25 Aralık soruşturmalarının yapıldığı dönemde
yoğunlaşmasına, Cumhurbaşkanı ve Başbakan ile bir Başbakan Yardımcısı'nın
danışmanlarının herhangi bir suç unsuru içermeyen telefon görüşmeleri gerekçe
gösterilip haklarında iletişim tespiti kararı talep edilerek alınmasına ve bu
kişilerin soruşturmaya dâhil edilerek terörle ilişkilendirilmelerine
dayanılmıştır (bkz. §§ 6-13).
62. Selam-Tevhid
Kudüs Ordusu isimli iddia edilen terör örgütünü konu alan
soruşturmanın yukarıda değinilen özellikleri, başvurucunun bu soruşturma
süreçlerindeki konumu ile tutuklamaya karar veren Sulh Ceza Hâkimliğinin atıf
yaptığı deliller ve bunların içeriği bir bütün olarak değerlendirildiğinde
başvurucunun suç işlediğine dair kuvvetli belirtilerin soruşturma dosyasında
mevcut olduğu görülmektedir.
63. Diğer taraftan başvurucu hakkında uygulanan tutuklama
tedbirinin meşru bir amacının olup olmadığının değerlendirilmesi gerekir. Bu
değerlendirmede tutuklama kararının verildiği andaki genel koşullar göz ardı
edilmemelidir.
64. İstanbul 5. Sulh Ceza Hâkimliğince başvurucunun
tutuklanmasına karar verilirken işlendiği iddia olunan suçlara ilişkin olarak
kanunda öngörülen yaptırımın ağırlığına ve -öngörülen ceza miktarı dikkate
alındığında- kaçma şüphesinin bulunmasına, delillerin yok edilmesi veya
değiştirilmesi ihtimaline, isnat edilen suçların 5271 sayılı Kanun'un 100.
maddesinin (3) numaralı fıkrasında yer alan katalog suçlar arasında olmasına ve
adli kontrolün yetersiz kalacağına dayanıldığı görülmektedir (bkz. § 12).
65. FETÖ/PDY'nin ülkedeki neredeyse
tüm kamu kurum ve kuruşlarında örgütlenmiş olması, yüz elliyi aşkın ülkede
faaliyet göstermesi ve ciddi seviyede uluslararası ittifaklarının bulunması, bu
yapılanma ile ilgili olarak soruşturmaya tabi tutulan kişilerin yurt dışına
kaçmasını ve yurt dışında barınmasını büyük ölçüde kolaylaştıracaktır (aynı
yöndeki değerlendirmeler için bkz. Aydın
Yavuz ve diğerleri, § 272). Ayrıca başvurucunun tutuklanmasına esas
alınan suçlar, Türk hukuk sistemi içindeki en ağır cezai yaptırım öngörülen suç
tipleri arasında olup (bkz. §§ 41-43) isnat edilen suça ilişkin olarak kanunda
öngörülen cezanın ağırlığı kaçma şüphesine işaret eden durumlardan biridir
(aynı yöndeki değerlendirmeler için bkz. Hüseyin
Burçak, B. No: 2014/474, 3/2/2016, § 61; Devran Duran [GK], B. No: 2014/10405, 25/5/2017, § 66).
Ayrıca anılan suçlardan ikisi, 5271 sayılı Kanun'un 100. maddesinin (3)
numaralı fıkrasında yer alan ve kanun gereği
tutuklama nedeni varsayılabilen suçlar arasındadır (bkz. § 39).
66. Öte yandan emniyet teşkilatında polis memuru olan
başvurucunun delilleri etkileme ve değiştirme imkânının diğer kişilere göre
daha fazla olduğu açıktır. Nitekim Sulh Ceza Hâkimliğinin kararında,
başvurucuyla birlikte aynı soruşturma kapsamında aynı kararla tutuklanan
şüphelilerden birinin sorumluluğunda bulunan bir sunucudaki kayıtların
silindiği tespitine yer verilmiştir.
67. Dolayısıyla tutuklama kararının verildiği andaki genel
koşullar ve somut olayın yukarıda belirtilen özel koşulları ile İstanbul 5.
Sulh Ceza Hâkimliği tarafından verilen kararın içeriği birlikte
değerlendirildiğinde başvurucu yönünden özellikle delilleri etkileme ihtimaline
ve -suçun ağırlığına atfen- kaçma şüphesine ilişkin tutuklama nedenlerinin
olgusal temellerinin olduğu söylenebilir.
68. Başvurucu hakkındaki tutuklama tedbirinin ölçülü olup
olmadığının da belirlenmesi gerekir. Bir tutuklama tedbirinin Anayasa'nın 13.
ve 19. maddeleri kapsamında ölçülülüğünün belirlenmesinde somut olayın tüm
özellikleri dikkate alınmalıdır (Gülser Yıldırım
(2), § 151).
69. Öncelikle terör suçlarının soruşturulması kamu makamlarını
ciddi zorluklarla karşı karşıya bırakmaktadır. Bu nedenle kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkı, adli makamlar ve güvenlik görevlilerinin -özellikle organize
olanlar olmak üzere- suçlarla ve suçlulukla etkili bir şekilde mücadelesini
aşırı derecede güçleştirmeye neden olabilecek şekilde yorumlanmamalıdır (aynı
yöndeki değerlendirmeler için bkz. Süleyman Bağrıyanık ve diğerleri, B. No: 2015/9756,
16/11/2016, § 214; Devran Duran,
§ 64). Özellikle FETÖ/PDY ile bağlantılı soruşturmaların kapsamı ve niteliği
ile FETÖ/PDY'nin özellikleri (gizlilik, hücre tipi
yapılanma, her kurumda örgütlenmiş olma, kendisine kutsallık atfetme, itaat ve
teslimiyet temelinde hareket etme gibi) de dikkate alındığında bu
soruşturmaların diğer ceza soruşturmalarına göre çok daha zor ve karmaşık
olduğu ortadadır (Aydın Yavuz ve diğerleri,
§ 350).
70. Somut olayın yukarıda belirtilen özellikleri dikkate
alındığında İstanbul 5. Sulh Ceza Hâkimliğinin isnat edilen suç için öngörülen
yaptırımın ağırlığını, işin niteliğini ve önemini de gözönünde
tutarak başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin ölçülü olduğu ve adli
kontrol uygulamasının yetersiz kalacağı sonucuna varmasının keyfî ve temelsiz
olduğu söylenemez.
71. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun tutuklamanın hukuki
olmadığı iddiasına ilişkin olarak bir ihlalin bulunmadığı açık olduğundan
başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan
yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Tahliye Kararına
Rağmen Serbest Bırakılmamaya İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
72. Başvurucu; İstanbul sulh ceza hâkimlerinin tümünün reddine
ve tahliyeye ilişkin talepte bulunduğunu, İstanbul 29. Asliye Ceza Mahkemesince
hâkimlerin reddi isteminin kabul edildiğini, tahliye taleplerini karara
bağlamak üzere İstanbul 32. Asliye Ceza Mahkemesinin görevlendirildiğini ve bu
Mahkeme tarafından da tahliye kararı verildiğini, tahliye kararına rağmen
serbest bırakılmasının hukuka aykırı bir şekilde engellendiğini belirterek kişi
hürriyeti ve güvenliği ile adil yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri
sürmüştür.
2. Değerlendirme
73. Anayasa'nın 19. maddesinin sekizinci fıkrası şöyledir:
"Her ne sebeple olursa olsun, hürriyeti
kısıtlanan kişi, kısa sürede durumu hakkında karar verilmesini ve bu
kısıtlamanın kanuna aykırılığı halinde hemen serbest bırakılmasını sağlamak
amacıyla yetkili bir yargı merciine başvurma hakkına sahiptir."
74. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
§ 16). Başvurucunun serbest bırakılmasına ilişkin mahkeme kararının
uygulanmadığına ve bu karara rağmen hürriyetinin kısıtlanmasına devam
edildiğine yönelik iddialarının mahkemeye erişim hakkıyla ilgili genel ilkeler
ışığında Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü ve sekizinci fıkraları bağlamında,
kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı kapsamında incelenmesi gerekir.
75. Anayasa Mahkemesi Hüseyin
Korkmaz (B. No: 2014/16835, 18/7/2018, §§ 88-109) kararında; benzer
bir soruşturma kapsamında İstanbul 32. Asliye Ceza Mahkemesince verilen tahliye
kararına rağmen serbest bırakılmanın hukuka aykırı bir şekilde engellendiği
yönündeki iddianın tahliyeye ilişkin İstanbul 32. Asliye Ceza Mahkemesi
kararının yetkili bir yargı mercii tarafından verilmiş bir karar olduğunun
kabulünün mümkün olmadığını ve başvurucunun söz konusu tahliye kararı
sonrasındaki tutulmasının hukuki bir temelinin bulunmadığının söylenemeyeceğini
de belirterek açıkça dayanaktan yoksun olduğu sonucuna varmıştır.
76. Somut başvuruda, aynı mahiyetteki iddialara ilişkin olarak
anılan kararda varılan sonuçtan ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmamaktadır.
77. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Tutuklamanın hukuki olmaması nedeniyle kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ
OLDUĞUNA,
2. Tahliye kararına rağmen serbest bırakılmama nedeniyle kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde bırakılmasına
25/12/2018 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.