TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
ALİ TEKİN AYAN VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2015/7615)
|
|
Karar Tarihi: 22/2/2018
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Engin
YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
|
|
|
Recep
KÖMÜRCÜ
|
|
|
Celal Mümtaz
AKINCI
|
|
|
Recai AKYEL
|
Raportör
|
:
|
M. Emin
ŞAHİNER
|
Başvurucular
|
:
|
1. Ali Tekin
AYAN
|
|
|
2. Hatice
GÖKER
|
|
|
3. Mehmet
AYAN
|
|
|
4. Sebahat
SOLAK
|
|
|
5. Yakup
AYAN
|
Vekili
|
:
|
Av. Adil
AKTAY
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, kamulaştırma bedelinin düşük belirlenmesi ve değer
kaybına uğratılması nedeniyle mülkiyet hakkının; idare lehine vekâlet ücretine
hükmedilmesi nedeniyle mahkemeye erişim hakkının ve yargılamanın uzun sürmesi
nedeniyle de makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına
ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 27/4/2015 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüş sunmamıştır.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
8. Başvuruculara ait Karaman'ın Ermenek İlçesi Aralık Mahallesi
354 ada 7 parsel numaralı taşınmaza yönelik olarak Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanlığının Ermenek Barajı ve Hidroelektrik Santrali (HES) Tesisleri Projesi
kapsamında Bakanlar Kurulunca 26/1/2009 tarihinde acele kamulaştırma kararı
verilmiştir.
9. İdare 10/6/2010 tarihinde Ermenek Asliye Hukuk Mahkemesinden
(Mahkeme) başvuruculara ait taşınmaza acele kamulaştırma yoluyla el konulmasına
karar verilmesi talebinde bulunmuştur. Mahkeme, mahallinde keşif yapmış ve
15/10/2010 tarihinde keşif sonucu bilirkişi raporuyla belirlenen 1.145,65
TL'nin başvuruculara ödenmesine ve taşınmaza idarece el konulmasına karar
vermiştir.
10. İdare tarafından 28/9/2011 tarihinde başvurucular aleyhine
aynı Mahkemede kamulaştırma bedelinin tespiti ve tescil davası açılmıştır.
Mahkeme, teknik bilirkişiler ile birlikte kamulaştırma konusu taşınmazın başında
keşif yapmıştır. Keşif sonucu düzenlenen Bilirkişi Kurulu raporunda, taşınmazın
diğer özellikleri yanında üçüncü sınıf sulu tarım arazisi olduğu dikkate
alınmıştır. Bilirkişiler, Ermenek ilçesi ile diğer bazı komşu ilçe tarım
müdürlüklerinden temin edilen 2011 yılı verilerine göre buğday ve nohut
ekildiği varsayımıyla ortalama yıllık bir dekardan elde edilebilecek net geliri
283,53 TL olarak hesaplamışlardır. Raporun devamında, tespit edilen yıllık
ortalama net gelir tutarına %5 oranında kapitalizasyon
faizi oranı uygulanmak suretiyle metrekare birim fiyatı 5,67 TL olarak
saptanmıştır. Raporda sonuç olarak üzerindeki ağaçlar ve enkaz bedeliyle
birlikte taşınmazın toplam değeri 6.526,67 TL olarak tespit edilmiştir.
11. Başvurucular bilirkişi raporuna karşı sundukları itiraz
dilekçesinde, Mahkemenin daha önceki kararlarında 2006 yılı için bile sulu
tarım arazileri için 10,11 TL metrekare birim fiyatı tespit ettiğine ve bu
yönde verilen kararların Yargıtay tarafından onandığına işaret etmişlerdir.
Başvurucular, yıllık net gelirin hesabında sadece düşük gelir getiren ürünlerin
hesaba katılmasına yönelik şikâyetlerini bildirmişlerdir.
12. Mahkeme 29/3/2013 tarihinde davanın kabulüne karar
vermiştir. Mahkeme, dava konusu taşınmazın tapu kaydının iptali ile davacı
idare adına tapuya tesciline hükmetmiştir. Mahkeme ayrıca 4.808,09 TL olarak
belirlenen kamulaştırma bedelinin idare tarafından ödenmesine karar vermiştir.
Kararın gerekçesinde, bilirkişi raporunun hükme esas alındığı ancak raporun
sonuç kısmında yapılan toplama işlemindeki maddi hatanın düzeltilerek
kamulaştırma bedelinin 4.808,09 TL olarak belirlendiği ifade edilmiştir.
Mahkeme bunun yanında, başvurucunun faiz talebinin ise reddine karar vermiştir.
Yargılama giderleri yönünden ise taraflar yararına karşılıklı olarak Avukatlık
Asgari Ücret Tarifesi (AAÜT) uyarınca 1.320 TL olmak üzere ayrı ayrı vekâlet
ücretine hükmedilmiştir.
13. Mahkeme kararı, bilirkişi raporuna itiraz dilekçesinde öne
sürülen gerekçelerlebaşvurucu tarafından temyiz
edilmiştir. Temyiz edilen hüküm, Yargıtay 18. Hukuk Dairesinin (Daire)
11/3/2014 tarihli ilamıyla düzeltilerek onanmıştır. Daire, Anayasa Mahkemesinin
ihlal kararları sebebiyle 4/11/1983 tarihli ve 2942 sayılı Kamulaştırma
Kanunu'nun 10. maddesinde 11/4/2013 tarihli ve 6459 sayılı Kanun ile yapılan
kanun değişikliğini gerekçe göstererek 28/1/2012 tarihinden itibaren karar
tarihine kadar yasal faiz uygulanması yönünde hüküm eklemiştir. Karar düzeltme
talebi de aynı Dairenin 23/2/2015 tarihli ilamıyla reddedilmiştir.
14. Nihai karar, başvuruculara 3/4/2015 tarihinde tebliğ
edilmiştir.
15. Başvurucular 27/4/2015 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuşlardır.
IV. İLGİLİ HUKUK
16. Konu hakkında ilgili hukuk için bkz. Ali Şimşek ve diğerleri, B. No: 2014/2073,
6/7/2017, §§ 18-33.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
17. Mahkemenin 22/2/2018 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucu Yakup Ayan
Dışındaki Başvurucular Yönünden
1. Mülkiyet Hakkının
İhlal Edildiğine İlişkin İddia
a. Başvurucuların
İddiaları
18. Başvurucular, öncelikle kamulaştırma bedelinin düşük
belirlendiğini iddia etmişlerdir. Başvuruculara göre, bilirkişi tarafından
kamulaştırma bedeli tespit edilirken yalnızca taşınmazın bulunduğu ilçenin
verileri yerine komşu ilçelerin tarım müdürlüğü verileri dikkate alınarak hesap
yapılması nedeniyle taşınmazın bedeli olması gerekenden düşük hesaplanmıştır.
Başvurucular, bu kapsamda işletme gideri brüt gelirin %40'ından düşük olan ürün
verilerinin hesaplama dışı bırakıldığını ifade etmişlerdir. Başvurucular
ayrıca, derece mahkemelerince belirlenen kamulaştırma bedelinin değer kaybına
uğratıldığını belirtmişlerdir. Başvurucular, bu gerekçelerle mülkiyet
haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.
b. Değerlendirme
19. Anayasa Mahkemesi daha önce Karaman'ın Ermenek ilçesinde
yapılan aynı kapsamdaki kamulaştırma işlemleri yönünden benzer şikâyetleri
çeşitli bireysel başvurularda incelemiş ve karara bağlamıştır (Tahsin Erdoğan, B. No: 2012/1246,
6/2/2014; Ali Şimşek ve diğerleri).
20. Bu bağlamda başvurucular ilk olarak kamulaştırma bedelinin
düşük belirlendiğinden yakınmaktadırlar. Anayasa'nın 13., 35. ve 46. maddeleri
uyarınca kamu yararı bulunması, kamulaştırma kararının yasada gösterilen esas
ve usullerine uyulması, gerçek karşılığın peşin ve nakden ödenmesi
kamulaştırmanın anayasal ögeleridir.Kamulaştırılan
taşınmazın gerçek karşılığı olan bedelinin tespiti ise uzman mahkemelerin ve Yargıtayın bu konudaki uzman dairelerinin yetki ve
görevindedir. Anayasa Mahkemesi'nin mülkiyet hakkına yapılan müdahale ile
ödenen bedel arasındaki ilişki yönünden yapacağı tespit, orantılılık
incelemesinden ibarettir (Mukadder Sağlam ve
diğerleri, B. No: 2013/2511, 22/1/2015, § 49; Abdülkerim Çakmak ve diğerleri, B. No:
2014/1964, 23/2/2017, § 52).
21. Somut olayda ise Yargıtay 18. Hukuk Dairesi gerekçesini
önceden ortaya koyarak Ermenek ilçesindeki arazilerin kamulaştırılmasında
gerçek değere ulaşmak için mevki kavramını ilçe düzeyinden daha geniş
yorumlamıştır. 2006 yılından beri istikrarlı olarak uygulanan bu yöntem
bireyler için erişilebilir ve bilinebilir olup başvuru konusu olayda 2010
yılında açılan kamulaştırma bedelinin tespiti davasında başvurucu açısından
bahsedilen yerleşik içtihat öngörülebilir durumdadır. Dolayısıyla Yargıtay Dairesinin
Ermenek ilçesi için belirlediği mevki kavramını daha geniş yorumlayan bedel
tespiti yöntemi 2942 sayılı Kanun’un 11. maddesinin (f) bendine açıkça aykırı
olmadığı gibi ikna edici gerekçesi ile keyfî olmaktan da uzaktır (Tahsin Erdoğan, §§ 64-70).
22. Başvurucular ayrıca, yargılamanın uzun sürmesinden kaynaklı
olarak kamulaştırma bedelinin değer kaybına uğratıldığını ileri sürmüşlerdir.
23. Kamulaştırma yoluyla mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin
orantılı olabilmesi için taşınmazın gerçek bedelinin malike ödenmesi ve ayrıca
ödenen bedelin tespitinde esas alınan tarih ile ödeme tarihi arasında geçen
dönemde gerçekleşen enflasyona nispetle taşınmazın hissedilir derecede değer
kaybetmemiş olması gerekir (Mehmet Akdoğan
ve diğerleri, B. No: 2013/817, 19/12/2013, § 59). Ödenen tutarların
enflasyonun etkilerinden arındırılarak güncelleştirilmesi yani kamulaştırma
tarihi ile ödeme tarihi arasında geçen süredeki hissedilir değer kaybını telafi
edecek biçimde faiz uygulanması, kamulaştırma bedelinin enflasyon karşısında
değer kaybetmesini önleyebilecek bir araçtır (Mehmet
Akdoğan ve diğerleri, § 42).
24. Yapılan incelemede başvurucuların mülkiyet hakkına yapılan
müdahalenin ölçülü olup olmadığı hususunda bir sonuca varmak için Mahkemece
tespit edilen gerçek değer ile başvuruculara yapılan ödemelerin enflasyon
etkisi arındırılmış sonuçlarının karşılaştırılması gerekmektedir. Elde edilmek
istenen kamu yararı ile başvurucuların mülkünden mahrum kalması arasında makul
dengenin sağlanıp sağlanmadığını ve müdahalenin ölçülü olup olmadığını tespit
etmede önemli olan, yapılan ödemelerin değer kaybının toplam bedele oranı
üzerinden başvurucuların maruz kaldığı yükü belirlemektir (Ali Şimşek ve diğerleri, § 66).
25. Başvuru konusu davanın açıldığı 28/9/2011 tarihi değerlerine
göre tespit edilen 4.808,09 TL kamulaştırma bedelinin 1.145,65 TL'si daha önce
15/10/2010 tarihinde acele el koyma kararı ile ödenmiştir. Acele el koyma
kararı sonrası ödenen 1.145,65 TL mahsup edildikten sonra bakiye 3.662,44
TL’nin başvuruculara ödenmesine 29/3/2013 tarihli kararla hükmedilmiştir.
26. Merkez Bankası verilerine göre alacağa hak kazanıldığı 2011
yılı 9. ayındaki 100 TL'nin ödemenin yapıldığı 2013 yılı 3. ayı itibarıyla
enflasyon karşısında değer kaybı giderilmiş karşılığı 115,12 TL'dir. Bu durumda
başvurucuya ödenmesi gereken bakiye 3.662,44 TL tutarındaki kamulaştırma bedeli
alacağının 2013 yılı 3. ayıitibarıyla Merkez Bankası
verileri kullanılarak enflasyon karşısında değer kaybının giderilmiş karşılığı
4.216,17 TL’dir. Bu durumda başvurucuya ödenmesi gereken bakiye 3.662,44 TL
tutarındaki kamulaştırma bedeli alacağının 2013 yılı 3. ayı itibarıyla Merkez
Bankası verileri kullanılarak enflasyon karşısında değerkaybının
giderilmiş karşılığı 4.216,17 TL’dir.
27. Dolayısıyla yukarıdaki verilere göre başvurucunun mülkiyet
hakkı kapsamında değerlendirilen alacağının değer kaybını telafi edecek fark
553,73 TL'dir. Buna karşılık derece mahkemelerince başvurucunun alacağına
29/1/2012 tarihinden itibaren yasal faiz işletilmesine karar verilmiş olup bu
doğrultuda başvurucuya yalnızca 383,80 TL tutarında faiz ödemesi yapıldığı
görülmektedir. Bu durumda başvurucunun alacağında meydana gelen değer kaybı
%4,64'tür.
28. Bu koşullar altında somut olaya bakıldığında maliklere
ödenen faizin aradan geçen sürede kamulaştırma bedelinin uğradığı değer kaybını
büyük ölçüde karşıladığı anlaşılmaktadır. Yukarıda tespit edilen düzeyde küçük
bir farklılığın ise (%5'ten daha az) hesaplama yöntemi sebebiyle oluşabilecek
yanılma farklılığı (hata marjı) kapsamında kaldığı değerlendirilmelidir. Ayrıca
Mahkeme kararıyla tespit edilen kamulaştırma bedeli, kararla birlikte maliklere
ödenmiştir. Bu durumda kamulaştırma bedelinin ödenmesi sürecindeki gecikmenin
-bu sürede uğranılan zararın karşılanması amacıyla ödenen faiz miktarı da
gözetildiğinde- mülkiyet hakkının ihlaline neden olacak kadar ağır sonuçlara
yol açmadığı değerlendirilmiştir. Dolayısıyla mülkiyet hakkının ihlal
edilmediğinin açık olduğu sonucuna varılmıştır.
29. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Mahkemeye Erişim
Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
a. Başvurucuların İddiaları
30. Başvurucular, lehlerine hükmedilen tazminatın bir bölümünü
vekâlet ücreti olarak ödemek zorunda kalmalarından şikâyet etmişlerdir.
b. Değerlendirme
31. İddianın değerlendirilmesinde dayanak alınacak Anayasa’nın
36. maddesinin birinci fıkrasışöyledir:
“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak
suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile
adil yargılanma hakkına sahiptir.”
32. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki
nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi
takdir eder (Tahir Canan, B. No:
2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucuların vekâlet ücretine ilişkin
şikâyetlerinin mahkemeye erişim hakkı kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
33. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrasında; herkesin
yargı organlarına davacı ve davalı olarak başvurabilme, bunun doğal sonucu
olarak da iddiada bulunma, savunma ve adil yargılanma hakkı güvence altına
alınmıştır. Anılan maddeyle güvence altına alınan hak arama özgürlüğü, kendisi
bir temel hak niteliği taşımasının ötesinde Anayasa’nın 40. maddesi uyarınca
diğer temel hak ve özgürlüklerden gereken şekilde yararlanmayı ve bunların
korunmasını sağlayan en etkili güvencelerden biridir (AYM, E.2011/33,
K.2012/54, 11/4/2012; AYM, E.2010/83, K.2012/169, 1/11/2012; E.2012/108,
K.2013/64, 22/5/2013; E.2013/64, K.2013/142, 28/11/2013; E.2013/95, K.2014/176,
13/11/2014; E.2015/96, K.2016/9, 10/2/2016, § 18).
34. Mahkemeye erişim hakkı, Anayasa’nın 36. maddesinde
düzenlenen adil yargılanma hakkının güvenceleri arasında yer almaktadır (Ahmet Yıldırım, B. No: 2012/144,
2/10/2013, § 28; Özkan Şen, B.
No: 2012/791, 7/11/2013, § 51; Ş.Ç.,
B. No: 2012/1061, 21/11/2013, § 28; Kenan
Yıldırım ve Turan Yıldırım, B. No: 2013/711, 3/4/2014, § 41).
35. Mahkemeye erişim hakkı, bir uyuşmazlığı ve uyuşmazlık
kapsamında bir talebi mahkeme önüne taşıyabilmek ve bunların etkili bir şekilde
karara bağlanmasını isteyebilmek anlamına gelmektedir. Mahkemeye erişim hakkı,
hak arama özgürlüğünün bir gereği olmakla birlikte hak arama özgürlüğünün
varlığının kabulü için tek başına yeterli bulunmamaktadır. Mahkemeye erişimi
etkisiz kılacak ya da yargı yoluna başvurmayı önemli ölçüde zorlaştırıcı veya
caydırıcı nitelikte (AYM, E.2013/40, K.2013/139, 28/11/2013), kişinin mahkemeye
başvurmasını engelleyen veya mahkeme kararını (Özkan
Şen, § 52) ya da kişinin bizatihi mahkemeye başvurmuş olmasını
anlamsız hâle getiren sınırlamalar mahkemeye erişim hakkını ihlal edebilir (İbrahim Can Kişi, B. No: 2012/1052,
23/7/2014, § 31).
36. Vekâlet ücreti yargılama gideri olup bununla davacı veya
davalının o dava nedeniyle aldıkları hukuki yardım karşılığında avukata
ödedikleri ücretin telafisi amaçlanmaktadır (AYM, E.2013/95, K.2014/176,
13/11/2014). Dava aşamasında kimin lehine ya da aleyhine olacağı önceden belli
olmayan bu ücret yükümlülüğü, bir usul kuralı olup mahkemeye erişim hakkı ile
ilişkilidir (Serkan Acar, B. No:
2013/1613, 2/10/2013, § 38).
37. Taraflardan birinin yargılamadaki başarı oranına göre
kazanılan veya kaybedilen değer oranında lehine veya aleyhine vekâlet ücretine
hükmedilmesine yönelik düzenlemeler mahkemeye erişim hakkına müdahale teşkil
etmektedir (Serkan Acar, § 39; Muhbet Adanır ve diğerleri, B. No: 2014/10261,
8/12/2016, § 101).
38. Anayasa’nın 36. maddesinde hak arama özgürlüğü için herhangi
bir sınırlama nedeni öngörülmemiş olmakla birlikte bunun hiçbir şekilde
sınırlandırılması mümkün olmayan mutlak bir hak olduğu söylenemez. Anayasa
Mahkemesi kararlarında, Anayasa'nın başka maddelerinde yer alan hak ve
özgürlükler ile devlete yüklenen ödevlerin özel sınırlama sebebi gösterilmemiş
hak ve özgürlüklere sınır teşkil edebileceği kabul edilmektedir (AYM,
E.2010/83, K.2012/169, 1/11/2012; E.2012/108, K.2013/64, 22/5/2013; E.2013/95,
K.2014/176, 13/11/2014; E.2014/177, K.2015/49, 14/5/2015; Hüseyin Dayan, B. No: 2013/5033,
13/4/2016, § 46).
39. Mutlak olmayan ve sınırlandırılabilen mahkemeye erişim
hakkına ilişkin sınırlandırmaların kanuni olması, hakkın özünü zedeleyecek
şekilde hakkı kısıtlamaması, meşru bir amaç izlemesi ve ölçülü olması gerekir (Serkan Acar, § 38; İbrahim Can Kişi, § 36).
40. Başvuru konusu olayda 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk
Muhakemeleri Kanunu’nun 323. maddesi ve 26/9/2011 tarihli ve 659 sayılı Genel
Bütçe Kapsamındaki Kamu İdareleri ve Özel Bütçeli İdarelerde Hukuk
Hizmetlerinin Yürütülmesine İlişkin Kanun Hükmünde Kararname'nin 14. maddesinin
(1) numaralı fıkrası ile 2013 yılı AAÜT uyarınca başvurucular aleyhine,
reddedilen kısım üzerinden vekâlet ücretine hükmedilmiştir. Dolayısıyla
müdahalenin kanuni dayanağının bulunduğu anlaşılmaktadır.
41. İdare lehine vekâlet ücretine hükmedilmesinin amacının
gereksiz başvuruların önlenerek dava sayısının azaltılması ve böylece kamu
kaynaklarının etkili, verimli ve usul ekonomisine uygun bir şekilde
kullanılmasının sağlanması olduğu ifade edilebilir. Kamu kaynaklarının etkili,
verimli ve usul ekonomisine uygun bir şekilde kullanılmasının teminine yönelik
düzenleme yapılması da hukuk devleti ilkesinin bir gereği olup bu sebeple
yapılan müdahalenin meşru bir amaca yönelik olduğu anlaşılmıştır (Murat Kara ve diğerleri, B. No: 2014/6042,
9/3/2017, § 70).
42. Bir hukuki uyuşmazlığı mahkeme önüne taşıyan başvurucuların
reddedilen dava konusu miktar üzerinden hesaplanan avukatlık ücretini karşı
tarafa ödemeye mahkûm edilmeleri ihtimali veya olgusu, belirli dava koşulları
çerçevesinde mahkemeye başvurmalarını engelleme ya da mahkemeye başvurmalarını
anlamsız kılma riski taşımaktadır. Bu kapsamda davanın özel koşulları
çerçevesinde masrafların makullüğü ve orantılılığı, mahkemeye erişim hakkının
asgari sınırını teşkil etmektedir (Özkan Şen,
§ 54).
43. Başvuru konusu olayda Mahkemece dava kabul edilerek
başvurucu taraflar yararına 2013 yılı AAÜT uyarınca 1.320 TL maktu vekâlet
ücretine hükmedilmiştir. Bu durumda başvurucu aleyhine hükmedilen 1.320 TL
maktu vekâlet ücretinin ölçüsüz olduğu söylenemez. Bu nedenle mahkemeye erişim
hakkına yönelik açık bir ihlalin bulunmadığı anlaşılmıştır.
44. Açıklanan gerekçelerle başvurunun diğer kabul edilebilirlik
koşulları yönünden incelenmeksizin başvurunun bu kısmının da açıkça dayanaktan
yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
3. Makul Sürede
Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
45. Başvurucular, makul sürede yargılanma hakkının ihlal
edildiğini ileri sürmüşlerdir.
46. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin
yargılamanın süresi tespit edilirken sürenin başlangıç tarihi olarak davanın
ikame edildiği tarih; sürenin sona erdiği tarih olarak -çoğu zaman icra
aşamasını da kapsayacak şekilde- yargılamanın sona erdiği tarih, yargılaması
devam eden davalar yönünden ise Anayasa Mahkemesinin makul sürede yargılanma
hakkının ihlal edildiğine ilişkin şikâyetle ilgili kararını verdiği tarih esas
alınır (Güher Ergun ve diğerleri,
B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 50, 52).
47. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin
yargılama süresinin makul olup olmadığı değerlendirilirken yargılamanın karmaşıklığı
ve kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki
tutumu ve başvurucunun yargılamanın süratle sonuçlandırılmasındaki menfaatinin
niteliği gibi hususlar dikkate alınır (Güher
Ergun ve diğerleri, §§ 41-45).
48. Anılan ilkeler ve Anayasa Mahkemesinin benzer başvurularda
verdiği kararlar dikkate alındığında somut olaydaki yaklaşık 3 yıl 5 aylık
yargılama süresinin makul olduğu sonucuna varılması gerekir.
49. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının da açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
4. Başvurucuların Diğer
İddiaları
50. Başvurucular, özel yaşama saygı ve konut dokunulmazlığı
haklarının ihlal edildiğini öne sürmekte iseler de somut başvurunun konut
dokunulmazlığı ve özel yaşama saygı hakkıyla bir ilgisi görülmediğinden bu
haklar yönünden bir inceleme yapılmamıştır.
B. Başvurucu Yakup Ayan
Yönünden
51. Başvurucu Yakup Ayan'ın 14/1/2017 tarihinde vefat ettiği
tespit edilmiştir.
52. Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün
(İçtüzük) 80. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (ç) bendine göre başvurunun
incelenmesinin sürdürülmesini haklı kılan bir sebebin olmadığı kanaatine
varılması hâlinde başvurunun düşmesine karar verilebilir. Bununla birlikte İçtüzük'ün 80. maddesinin (2) numaralı fıkrası gereği
Anayasa'nın uygulanması ve yorumlanması veya temel hakların kapsamının ve
sınırlarının belirlenmesi ya da insan haklarına saygının gerekli kıldığı
hâllerde başvurunun incelenmesine devam edilebileceği öngörülmüştür.
53. Başvuru tarihinden sonra ölen başvurucuların mirasçılarının
makul bir süre içinde başvuruyu devam ettirme yönünde iradelerini Anayasa
Mahkemesine bildirmemeleri hâlinde anılan İçtüzük hükümleri uyarınca başvurunun
incelenmesinin sürdürülmesini haklı kılan bir sebebin olmadığı kanaatine
varılabilir (İskender Kaya ve Diğerleri,
B. No: 2014/7674, 23/3/2017, §§ 18-21). Somut olayda başvurucu Yakup Ayan,
başvuru tarihinden sonra 14/1/2017 tarihinde vefat etmiş ancak mirasçıları
makul bir süre içinde başvuruya devam etme yönünde iradelerini
bildirmemişlerdir. Anılan başvurucu yönünden başvurunun incelenmesine devam
etmeyi gerekli kılan ve İçtüzük'ün 80. maddesinin (2)
numaralı fıkrasında öngörülen nedenlerden biri de bulunmamaktadır.
54. Açıklanan gerekçelerle başvurunun başvurucu Yakup Ayan
yönünden düşmesine karar
verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Yakup Ayan dışındaki başvurucular yönünden,
1. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması
nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Başvurucu Yakup Ayan yönünden,
Başvurunun DÜŞMESİNE,
C. Yargılama giderlerinin başvurucular üzerinde BIRAKILMASINA
22/2/2018 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.