TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
BEDRİ BÖCEKLİ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2015/7794)
|
|
Karar Tarihi: 11/6/2018
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Hasan Tahsin
GÖKCAN
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
|
|
Yusuf Şevki
HAKYEMEZ
|
Raportör
|
:
|
Tuğçe TAKCI
|
Başvurucu
|
:
|
Bedri
BÖCEKLİ
|
Vekili
|
:
|
Av. Atila
GÖKALP
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru; ceza davasında beyanları mahkûmiyete belirleyici
kanıt olarak esas alınan tanığın sorgulanmasına fırsat verilmemesi ve kararın
gerekçesiz olması nedenleriyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği
iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 6/5/2015 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir.
7. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı süresinde beyanda
bulunmuştur.
III. OLAY VE OLGULAR
8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal
Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler
çerçevesinde ilgili olaylar özetle şöyledir:
9. Başvurucu 1949 doğumludur, mağdur ise 2006 doğumlu bir erkek
çocuğu olup her ikisi de olayın gerçekleştiği tarihte Söke'de ikamet
etmektedir.
10. Mağdur E.K.nın
annesi G.Ş.K. tarafından Cumhuriyet Başsavcılığına 26/7/2010 tarihinde şikâyet
dilekçesi verilmesi üzerine başvurucu hakkında soruşturma başlatılmıştır.
11. Mağdurun annesi alınan beyanında özetle tatil amaçlı
Kuşadası'na geldiklerini; teyzesinin eşi olan başvurucunun, oğlunu zaman zaman motorsikletiyle gezmeye çıkardığını, tatilin 15. ile 20.
günleri arasında oğlunun hareketlerinde değişmeler olması, oğlunun cinsel
organıyla oynamaya, sürekli altına kaçırmaktan korkmaya, halsiz ve bitkin
olmaya vebazen kusmaya başlaması üzerine durumdan şüphelenerek
18/7/2010 tarihinde oğluna başvurucu ile neler yaptığını birkaç kez sorduğunu
ifade etmiştir.
12. Anne beyanın devamında oğlunun başvurucunun cinsel organıyla
ilgili anlatımlarda bulunması üzerine çocuğunu doktor B.E.B.ye götürdüğünü,
doktorun 19/7/2010 tarihinde mağdur çocukla gerçekleştirdiği mülakatta kuklalaştırarak yaptığı canlandırma neticesinde çocuğun
cinsel istismara uğradığını tespit edip durumu Aydın İl Sağlık Müdürlüğüne
bildirmesi gerektiğini kendisine iletmesi üzerine Savcılığa başvurduğunu
belirtmiştir.
13. İfadesinde isnadı kabul etmeyen başvurucu, Kuşadası 2. Sulh
Ceza Mahkemesinin 27/7/2010 tarihli kararıyla müsnet
suçtan tutuklanmıştır.
14. Başvurucu hakkında çocuğun basit cinsel istismarı suçundan
cezalandırılması talebiyle Söke Cumhuriyet Başsavcılığının 27/9/2010 tarihli
iddianamesiyle kamu davası açılmıştır.
15. Mağdur çocuk E.K. annesi tarafından isnat edilen olay
nedeniyle olay akabinde çocuğu önceden beri takip eden Çocuk Ergen Ruh Sağlığı
ve Hastalıkları Uzmanı Doktor B.E.B.ye götürülmüştür. Anılan doktor tarafından
verilmiş olan 19/7/2010 tarihli raporda, mağdur çocukla gerçekleştirilen
kuklalarla yapılan oyun sırasında çocuğun yaşına uygun olmayan ve tekrarlayan
cinsel temalı oyunlar sergilediğinin, bundan suçluluk duyduğunun izlenmesi
nedeniyle cinsel istismara uğramış olduğu yönünde önemli bulgular olduğu
tespitine yer verilmiştir.
16. Söke Ağır Ceza Mahkemesinin (Mahkeme) 28/10/2011 tarihli
müzekkeresi üzerine olaya ilişkin olarak verilen Adli Tıp Kurumu 6. Adli Tıp
İhtisas Kurulunun 27/1/2012 tarihli raporunda "mağdurun
uğradığı olaydan kaynaklanmış ruh sağlığını bozacak mahiyet ve derecede olan
travma sonrası stres bozukluğu denilen psikiyatrik bozukluğun tespit edildiği
... mağduru bulunduğu olay nedeniyle ruh sağlığının bozulduğu, olay tarihindeki
yaşı itibarıyla ifadelerine ana hatlarıyla ve kuvvetli delillerle desteklendiği
takdirde itibar edilebileceği" belirtilmiştir.
17. Yine Mahkemenin 1/12/2012 tarihli müzekkeresi üzerine olaya
ilişkin alınan bir başka rapor ise Adli Tıp Kurumu Başkanlığı Genel Kurulunun
27/2/2014 tarihli raporu olup raporda "mağdurun bulunduğu olaydan
kaynaklanmış ruh sağlığını bozacak mahiyet ve derecede olan travma sonrası
stres bozukluğu denilen psikiyatrik bozukluğun tespit edildiği ... 18/7/2010
tarihinde mağduru bulunduğu olay nedeniyle ruh sağlığının bozulduğu oy
birliğiyle mütalaa edilmiştir." ifadesi yer almaktadır.
18. Mahkeme, her iki taraf vekilinin katılımıyla gerçekleşen
24/11/2010 tarihli duruşmada mağdur E.K.nın
soruşturma aşamasında beyanının alınmaması nedeniyle mağdurun 23/12/2010
tarihli gelecek duruşmada hazır bulundurulması için annesi katılan G.Ş.K.ye
uyarıda bulunmuştur.
19. 24/11/2010 tarihli celsede alınan mağdurun anneannesi olan N.Ş.nin beyanının ilgili kısımları şöyledir:
"Haziran ayı sonunda Kuşadası’nda bulunan
yazlığımıza kızım [G.]
ile birlikte gittik. İlk hafta torunum [E.] gayet neşeliydi. İkinci hafta durumu değişti.
Bağırıp çağırmaya, kendi ekseni etrafında dönmeye, arkasını ve ön tarafını
eliyle tutmaya ve sürekli belini tutmaya başladı. Tuvalete ben götürüyordum.
Sık sık “anneanne külodumda kaka var mı” diye sorduğu
ve küloduna baktığı için çocukta kurt olabileceğini
düşündüm. Bir gün torunum ile birlikte iki çocuğu evin önündeki şişme havuza
koyduk. Eniştem olan sanık geldi, çocuğun pipisiyle oynadı. Çocuk bunu
yadırgamadı ... Aynı gün sanık torunumu motosikletle gezmeye götürdü. ... Çocuk
bu gece gezmelerinden sonra geldiğinde saçları dik dik, vücudu buz gibi, uyuşuk
bir vaziyette gelip benim bacaklarımın arasına sığınıyordu. Pazar günü de
geldiğinde durumu çok kötüydü. Üst kata annesi ile birlikte çıkmıştı. Bir süre
sonra kızımla birlikte aşağı indiler. Annesi “[E.] sana bir şey söyleyecek” dedi. [E.] bana ... o gece motorla gezmeye gittiklerinde Bedri
dedesinin kendisine pipisinden kurtulmak istediğini, kötülük yaptığını
söyleyerek pipisini ısırmasını istediğini kendisinin pipiyi ısırdığını, bomba
patlattıklarını söyledi. Ayrıca “Bedri dede bana başkalarına söylersen motordan
atacağım, arabanın önüne atacağım, öldüreceğim” şeklinde sözler söylediğini
beyan etti. Bu konuşmadan sonra çocuk sakinleşti, rahatladı. Bana “Bedri dedeyi
dövermisin, polislere söyler misin” şeklinde sözler
söyledi. Ertesi günü kızım psikiyatristi aradı, kendisinden randevu alıp
doktora götürdük."
20. Mağdurun başvurucuyla yüzleşmesini istemeyen katılan
vekilleri 17/12/2010 tarihli dilekçeyle Çocuk Ergen Ruh Sağlığı ve Hastalıkları
Uzmanı Doktor M.T.nin 2/12/2010 tarihli raporunu
sunarak mağdurun başvurucunun yokluğunda beyanının alınmasını talep
etmişlerdir. Sunulan raporda; mağdurun kaygılı ve depresif olarak gözlendiği,
oyun gözlemlerinin sonuncusunda yakınımlarının
azaldığının görüldüğü, mahkeme tarafından dinlenmesinin, kalabalık ve yabancı
bir ortamda uygun olmayan koşullarda olayları yeniden anlatmasının yakınımlarının şiddetlenmesine yol açabileceği
tespitlerinde bulunulmuştur.
21. Mahkeme 22/12/2010 tarihinde ara celse açmış ve "her ne kadar duruşma 23/12/2010 tarihine
bırakılmışsa da katılan vekilinin mağdurun dinlenmesi talebi üzerine ve mağduru
mahkememizde hazır etmesi nedeniyle duruşma günü beklenmeden resen celse
açıldı." şeklinde bu hususu tutanağa bağlayarak başvurucu ve
müdafinin yokluğunda mağdurun beyanını almıştır. Mağdurun beyanının alındığı ve
kamera kaydına alınan ara celseye ait tutanağın ilgili kısmı şu şekildedir:
" Kameraman duruşma salonundan
gönderildikten sonra çocuk, anneannesi ve az insan olursa bir şey söylemek
istediğini söyledi.
Duruşma salonunda mahkeme başkanı, psikolog,
anneanne ve temin edilen fotoğraf makinasını kullanan katip
çocuğun görüş alanında olduğu halde çocuğa soruldu; popoma parmağını soktu
dedi.
Başka şeyler de yaptı mı diye sorulunca, bir
süre düşünüp dizime çiş yaptı dedi.
Başka nerene yaptı diye sorunca, ağzını,
başını ve göğsünü gösterdi.
Ne hissettin diye sorunca, üzüldüm dedi.
Yakınlarının nasıl insanlar olduğu
sorulduğunda anneanne, dede ve anne için 'iyi' derken, Bedri dede 'kötü' dedi.
Kiminle görüşmek istemezsin diye sorulduğunda,
Bedri dede ile dedi.
İfadesinin alınması sırasında aynı zamanda
psikolog ile oyuncaklar vasıtasıyla sohbet etmesi sağlandı.
Mağdurun beyanları sesli ve görüntülü kayıt
altına alındı.
...
Küçük
mağdurun beyanı alınmış olmakla duruşmanın bir önceki ara karar uyarınca
23/12/2010 gününe ... bırakılmasına karar verildi. "
22. Mahkeme; başvurucu ve vekilleri, katılan ve katılan vekilini
hazır olduğu23/12/2010 tarihli duruşmada başvurucu ve vekillerine başvurucunun
yokluğunda dinlenen mağdur beyanlarına karşı diyeceklerini sormuştur. Başvurucu
suçlamayı inkâr ederek mağdurun yönlendirildiğini beyan etmiştir. Başvurucu
müdafileri, mağdurun beyanlarına dair kamera kaydını izlediklerini belirtmiş ve
camlı bir bölmeden de olsa mağdur beyan verirken izlemeleri, gerekirse soru
yöneltmelerine imkân verilmesi gerektiğine dair düşüncelerini belirterek
katılan avukatı bulunduğu hâlde başvurucu ve müdafilerinin hazır bulunmaması
nedeniyle savunma hakkının kısıtlandığını ifade etmişlerdir.
23. Aynı celsede dinlenen tanık E.İ.E.nin
beyanı söyledir:
"33 yıllık tıp doktoruyum. Klinik
biyokimya ve sinir bilim alanında uzmanım. Emniyet, jandarma ve Satem’e travma sonrası stres bozukluğu ile ilgili
danışmanlık ve eğitim hizmeti vermekteyim. Aynı zamanda Ege Üniversitesinde
öğretim görevlisiyim. Mağdur Eylül ayında ailesi tarafından kliniğimize
getirilmiştir. Mağduru getirildiğinde son derece ürkek, kendisine tanımadığı
kişilerin dokunmasına izin vermeyen, zayıflamış, tuvalete gitmemekte ısrar
eden, çişini, kakasını tutan bazende altına kaçıran
bir durumdaydı. Çalışmalarımız sırasında mağdurun yaş durumu nedeniyle
kendisine doğrudan soru yöneltme uygun olmadığı için asistanım eşliğinde bir
kısım çizimler, oyunlar yaptırıyorduk. Mağdur tarafından silinebilen bir
tahtaya çizilen resme “bu nedir” dediğimde “bu benim, bu da Bedri dedenin [başvurucu] pipisi, ağzıma çiş yapıyor” dedi. Çizdiği resmi cep
telefonuna çektim. Sonra yazıcıdan çıkarttım. Mahkemenize ibraz ediyorum. Yaşı
gereği yaşamadığı bir şeyi çocuğun hayal etmesi mümkün değildir. Çocuk bu resmi
çizdiğinde olay yargıya intikal etmişti. Etmemiş olsaydı ben durumu İl Sağlık
Müdürlüğüne intikal ettirecektim..."
24. Doktor B.E.B.nin 9/2/2011 tarihli
talimatla alınan tanık beyanının ilgili kısmı şöyledir:
"... Ben mağdur çocuk [E.K.yı] ilk kez 2009 yılının Eylül ayında gördüm, iki kez ruhsal muayenesini
yaptım, aktif ruhsal hastalığı yoktu, sadec öfke ve
tükürme davranışları vardı. ... çccuğu muayenehaneye
anne ve anneanne birlikte getirmişlerdi, hatırladığım kadarıyla saat
11.00-11.30 sıralarında getirdiler. ... telefonla çocuğun annesi ile
görüştüğümüzde anne bana çocuğun pipisyle ısrarla
oynama davranışları ve pipisini oyuncakların ağzına sokma davranışı
gösterdiğini söyledi ve çocuğıu bana getirdiklerinde
anne veya anneanne cinsel istismar konusunda bana herhangi bir beyanda
bulunmadılar esasen ben prensip olarak ruhsal muayeneden önce kimseyi dinlemem.
... ben çocuğa bir tek ruhsal muayene yaptım, sadece kukla oyunu yöntemini
uyguladım bunun dışında da herhangi bir yöntem uygulamadım. ... 4 yaşında bir
çocuk genital organlarını fonksiyonları itibariyle
bilir, yani çiş yapma kaka yapmak olarak bilir, bunun dışında cinsel
davranışlara yönelik olarak doğrudan bir bilgisi yoktur bunlara ilişkin öpme
sürtünme davranışlarını kötü olarak algılar."
25. Mahkeme 19/9/2014 tarihli kararıyla başvurucunun çocuğun
nitelikli cinsel istismarı suçundan neticeten 17 yıl 3 ay 15 gün hapis
cezasıyla mahkûmiyetine karar vermiştir. Mahkemenin gerekçesinin ilgili kısmı
şu şekildedir:
"... katılan ile sanık arasında daha önce
yaşanan anlaşmazlığın katılanın sanığa iftira atmasını gerektirecek bir durum
oluşturmadığı, tanık [N.Ş., M.N.Ş., E.İ.E., B.E.B.nin] beyanları,Adli Tıp Kurumu 6. Adli Tıp İhtisas Kurulunun
raporu, Adli Tıp Kurumu Başkanlığı Genel Kurulunun raporu, tanık uzman doktor
[B.E.B.nin]
19/7/2010 tarihli muayeneye ilişkin düzenlediği rapor, Ege Üniversitesi Tıp
Fakültesi Çocuk ve Ergen Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Ana bilim dalı tarafından
düzenlenen rapor, Prof. Doktor [M.T.] tarafından düzenlenen belge, tanık [E.İ.E.] tarafından dosyaya sunulan ve mağdur tarafından
çizildiği belirtilen resim birlikte değerlendirildiğinde sanığın savunmasının suçtan
ve cezadan kurtulmaya yönelik olduğu, sanığın ereksiyon
haline geçmesinin mümkün olmadığına ilişkin sanık müdafii
tarafından dosyaya ibraz edilen raporun olayın üzerinden yaklaşık 1 yıl
geçtikten sonra alınmış olmsı nedeniyle sanığın suç
tarihinde erekte olamadığını ortaya koymayacağı, her ne kadar mağdur olayı
doğrudan anlatamamış ise deve olayın ortaya çıkış şekli, mağdurun suç
tarihindeki yaşı, raporlar ve tanıkların anlatımları ve katılan beyanı dikkate
alındığında sanığın üzerine atılı eylemi gerçekleştirdiğinin kabulü gerektiğianlaşıldığından sanık savunmasına itibar edilmemiş[tir]."
26. Karar, Yargıtay 14. Ceza Dairesinin 1/4/2015 tarihli
kararıyla onanmıştır.
27. Başvurucu, anılan kararı 8/4/2015 tarihinde öğrendiğini
bildirmiştir.
28. Başvurucu 6/5/2015 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
29. 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun "Çocukların cinsel istismarı" kenar
başlıklı 103. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
"(Yeniden düzenleme: 24/11/2016-6763/13 md.) Cinsel istismarın vücuda organ veya sair bir cisim
sokulması suretiyle gerçekleştirilmesi durumunda, on altı yıldan aşağı olmamak
üzere hapis cezasına hükmolunur. Mağdurun on iki yaşını tamamlamamış olması
hâlinde verilecek ceza on sekiz yıldan az olamaz."
30. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun "Duruşmada hazır bulunacaklar"
kenar başlıklı 188. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
"Duruşmada, hükme katılacak hâkimler ve
Cumhuriyet savcısı ile zabıt kâtibinin ve Kanunun zorunlu müdafiliği kabul
ettiği hâllerde müdafiin hazır bulunması şarttır. (Ek
cümle: 3/10/2016-KHK-676/5 md.; Aynen kabul:
1/2/2018-7070/5 md.) Müdafiin
mazeretsiz olarak duruşmaya gelmemesi veya duruşmayı terk etmesi halinde
duruşmaya devam edilebilir."
31. 5271 sayılı Kanun’un "Sorgu
sırasında sanığın mahkeme salonundan çıkarılabilmesi" kenar
başlıklı 200. maddesi şöyledir:
"(1) Sanığın yüzüne karşı suç
ortaklarından birinin veya bir tanığın gerçeği söylemeyeceğinden endişe
edilirse, mahkeme, sorgu ve dinleme sırasında o sanığın mahkeme salonundan
çıkarılmasına karar verebilir.
(2) Sanık tekrar getirildiğinde, tutanaklar okunur
ve gerektiğinde içeriği anlatılır."
32. 5271 sayılı Kanun’un "Mağdur
ile şikâyetçinin dinlenmesi" kenar başlıklı 236. maddesinin (1)
ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:
"(1)
Mağdurun tanık olarak dinlenmesi halinde, yemin hariç, tanıklığa ilişkin
hükümler uygulanır.
(2) İşlenen suçun etkisiyle psikolojisi
bozulmuş çocuk veya mağdur, bu suça ilişkin soruşturma veya kovuşturmada tanık
olarak bir defa dinlenebilir. Maddî gerçeğin ortaya çıkarılması açısından
zorunluluk arz eden haller saklıdır."
B. Uluslararası Hukuk
1. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi
33. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) “Adil yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6.
maddesinin (3) numaralı fıkrasının (d) bendi şöyledir:
"Bir suç ile itham edilen herkes
aşağıdaki asgari haklara sahiptir:
...
d) İddia tanıklarını sorguya çekmek veya çektirmek, savunma
tanıklarının da iddia tanıklarıyla aynı koşullar altında davet edilmelerinin ve
dinlenmelerinin sağlanmasını istemek;"
2. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi İçtihatları
a. Tanık Kavramına Dair İçtihat
34. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine (AİHM) göre ulusal
hukuktaki nitelemeye bakılmaksızın tanık
kavramının Sözleşme kapsamında özerk bir anlamı vardır (Damir Sibgatullin/Rusya, B. No:
1413/05, 24/04/2012, § 45). Bu kavram, duruma göre suç ortaklarını (Trofimov/Rusya, B. No: 1111/02, 4/12/2008, § 37),
mağdurları (Vladimir Romanov/Rusya,
B. No: 41461/02, 24/7/2008, § 97) ve bilirkişi tanıklarını (Doorson/Hollanda, B. No: 20524/92, 26/3/1996, §§81, 82) da
kapsayabilir. Bu bakımdan duruşmada ister okunsun ister okunmasın ifadeleri
mahkeme önünde bulunan ve mahkeme tarafından dikkate alınan kişiler,
Sözleşme’nin 6. maddesinin (3) numaralı fıkrasının (d) bendi bakımından tanık
olarak kabul edilmektedir (Kostovski/Hollanda, B. No: 11454/85, 20/11/1989, §
40).
b. Cinsel Suçlarda Tanık Sorgulama Hakkına Dair
İçtihadlar
35. AİHM; S.N./İsveç (B. No: 34209/96, 2/7/2012, §§47, 52)
başvurusunda cinsel suçlara ilişkin yargılamaların özellikle sanıkla yüzleşmek
istemeyen mağdur için bir çileye dönüştüğünü, bu durumun mağdurun çocuk olması
hâlinde daha da belirginleştiğini belirterek bu tip davalarda sanığın adil bir
yargılamaya tabi olup olmadığının mağdurun özel hayatına saygı hakkı
gözetilerek tespit edilmesi gerektiğini ifade etmiştir. AİHM'e
göre cinsel suçların yargılamasında mağduru korumak için savunma hakkının
etkili icrasına da uygun düşecek surette bazı önlemler alınabilir. Cinsel
suçlara ilişkin yargılamaların özelliği dikkate alındığında Sözleşme'nin 6.
maddesinin (1) numaralı fıkrasının (d) bendindeki güvence tüm davalarda
soruların çapraz sorgu ya da başka yollarla sanık veya müdafi tarafından
yöneltilmesi gerektiği şeklinde yorumlanamaz.
36. Magnusson/İsveç (k.k.) (B. No: 53972/00, 16/12/2003)
başvurusunda kabul edilemezlik kararı verilen ve çocuğa karşı cinsel suç
soruşturmasında sanık veya müdafi bulunmadan kolluk nezdinde çocukların
beyanının alındıktan sonra savunma tarafına beyanların alındığı video kaydının
izletildiği olayda AİHM; mağdur çocuklar hakkındaki adli tıp raporunda cinsel
istismardan kaynaklanmış olabileceği göz ardı edilemeyecek fiziksel bulgulara
dikkat çeken adli tıp uzmanı raporu bulunduğunu, dolayısıyla çocukların
beyanının tek belirleyici delil olmadığını belirtmiştir. Ayrıca savunma
tarafının çocukların beyanlarının video kaydına ve transkriptlerine karşı her
türlü itirazda bulunma imkânına yargılama sırasında sahip olmasına rağmen ilk
derece mahkemesi nezdinde ek delil temin edilmesi, çocukların doğrudan
beyanının alınması ya da ek adli tıp raporu veya çocukların polis tarafından ek
beyanlarının alınması gibi hiçbir talepte bulunulmadığının altını çizilerek,
özellikle çocuğa karşı cinsel suç işlenmesi olayının spesifik durumunun da
gözetilerek başvurucuya, çocuklardan elde edilen delile yeterli itiraz imkânı tanındıdığı kabul edilmiştir.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
37. Mahkemenin 11/6/2018 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru
incelenip gereği düşünüldü:
A. Tanık Sorgulama Hakkının İhlal Edildiğine
İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
ve Bakanlık Görüşü
38. Başvurucu, mahkûmiyetinde belirleyici delil kabul edilen
mağdurun beyanı alınırken hazır bulunamaması ve soru soramaması nedeniyle adil
yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
39. Bakanlık görüşünde; mağdur beyanının hükme esas alınan tek
delil olmadığının, Mahkemece çocuğun üstün yararı ilkesi gözetilerek başvurucu
ve müdafiin bulunmadığı ortamda mağdurun beyanının
alındığının ve sonraki duruşmada söz konusu beyana karşı diyeceklerinin
başvurucu ve müdafiine sorulduğunun fakat başvurucu
ve müdafii tarafından mağdura hangi sorunun sorulması
gerektiği ya da alınan beyanın eksik yönlerine dair bir açıklamada
bulunulmadığının ve başvurucunun yargılamanın tüm aşamalarında müdafii aracılığıyla deliller üzerinde görüş bildirdiğinin gözönünde bulundurulması gerektiği ifade edilmiştir.
40. Başvurucu; Bakanlık görüşüne karşı beyanında mağdurun
psikolojisinin bozuk olduğuna ilişkin adli raporun da varlığı karşısında
mağdurun tekrar dinlenme olasılığının da bulunmadığını, dolayısıyla tek bir
sefer dinlenebilecek olan mağdurun başvurucu tarafından sorgulanamamasının
savunma hakkının yok sayılması olduğunu belirterek adil yargılanma hakkının
ihlal edildiği iddiasını yinelemiştir.
2. Değerlendirme
41. Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasışöyledir:
"Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak
suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile
adil yargılanma hakkına sahiptir."
42. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun iddialarının adil yargılanma
hakkının güvencelerinden olan tanık
sorgulama hakkı kapsamında incelenmesi gerektiği
değerlendirilmiştir.
a. Kabul Edilebilirlik Yönünden
43. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan
başvurunun bu kısımının kabul edilebilir olduğuna
karar verilmesi gerekir.
b. Esas Yönünden
i. Genel İlkeler
44. Anayasa Mahkemesi birçok kararında tanık kavramını özerk olarak yorumlamış ve
tanığın sanığa isnat edilen fiil hakkında bilgi veren herhangi bir kişi
olabileceğini ifade etmiştir. Bu bağlamda suçun iştirak edeni, olayın mağduru,
şikâyetçi (müşteki), devletin görevlendirdiği gizli/gizli olmayan soruşturmacı
da tanık olabilir (Selçuk Demir,
B. No: 2014/9783, 22/1/2015, § 35).
45. Anayasa Mahkemesi, benzer iddiaların ileri sürüldüğü
başvurulara ilişkin olarak birçok kararında tanık
sorgulama hakkıyla ilgili ilkeleri belirlemiştir. Buna göre bir ceza
yargılamasında sanığın aleyhine olan tanıkları sorguya çekme veya çektirme,
lehine olan tanıkların da aleyhine olan tanıklarla aynı koşullar altında davet
edilmelerinin ve dinlenmelerinin sağlanmasını isteme hakkı vardır. Sanığın
hakkında gerçekleştirilen ceza yargılaması sürecinde tanıklara soru
yöneltebilmesi, onlarla yüzleşebilmesi ve tanıkların beyanlarının doğruluğunu
sınama imkânına sahip olması adil bir yargılamanın yapılabilmesi bakımından
gereklidir. Ancak başvurucuların tanıklara soru sorabilmesi, onlarla
yüzleşebilmeleri mutlak bir hak değildir. Makul gerekçelerle getirilen
kısıtlamalar, kimi zaman başvurucunun iddia tanıklarına soru sorabilme ve
onlarla yüzleşme imkânını da ortadan kaldırabilmektedir. Diğer yandan bir
mahkûmiyet -sadece veya belirleyici ölçüde- sanığın soruşturma veya yargılama
aşamasında sorgulama veya sorgulatma imkânı bulamadığı bir kimse tarafından
verilen ifadelere dayandırılmış ise sanığın hakları Anayasa'nın 36.
maddesindeki güvencelerle bağdaşmayacak ölçüde kısıtlanmış olur (Atila Oğuz Boyalı, B. No: 2013/99,
20/3/2014, §§ 34-56; Az. M., B.
No: 2013/560, 16/4/2015, §§ 46-67; Levent
Yanlık, B. No: 2013/1189, 18/11/2015, §§ 67-76; İsmet Özkorul,
B. No: 2013/7582, 11/12/2014, §§44, 45).
ii. İlkelerin Olaya
Uygulanması
46. Somut başvuruda mağdur çocuğun beyanlarının kameraya alınan
kısmının başvurucunun müdafileri tarafından izlendiği, duruşma tutanağına geçen
beyanlarının diğer kısmının da müdafileri tarafından okunduğu, başvurucu ve
müdafilerine bir sonraki celsede mağdurun beyanlarına karşı diyeceklerinin
sorulduğu, başvurucunun mağdurun yokluğunda dinlenmesine ilişkin herhangi bir
itirazı ya da kendisinin de huzurda bulunduğu hâlde yeniden dinlenmesine ilişkin
bir talebinin bulunmadığı anlaşılmıştır (bkz. § 22).
47. Başvurucu müdafilerinin de mağdurun ilk derece mahkemesi
önünde yeniden dinlenmesine ya da mağdura hangi soruların sorulmasını
istediklerine dair bir taleplerinin bulunmadığı (bkz. § 22) görülmüştür. Mağdur
çocuğun beyanını destekleyen birden çok adli raporun, çocuk tarafından çizilen
resmin ve tanık beyanlarının mevcut olduğu (bkz. § 25) dolayısıyla mağdurun
beyanının mahkûmiyet kararı yönünden tek delil olmadığı gözetilerek başvurucu
hakkındaki mahkûmiyet hükmünün duruşmada sorgulanma imkânı bulunamayan tanık
beyanlarına dayandırıldığı söylenemez.
48. Adli raporlar, mağdurun çizdiği resim, mağdur, katılan ve
tanıkların beyanları, olayın ortaya çıkış şekli ve çocuğun yüksek yararı
prensibi gözetilerek Mahkemece karar verildiği anlaşılmaktadır. Mahkemece
mağdurun başvurucu tarafından sorgulanamamasının nedeni, isnada konu suçun
niteliği ve mağdur çocuğun suçtan daha fazla zarar görmesinin önüne geçilmesi
düşüncesidir.
49. Diğer taraftan mağdurun beyanına dair kamera kaydıyla
duruşma tutanağından başvurucu ve müdafilerinin bilgisi olması nedeniyle
önceden savunma hakkına verilmiş bir zarar bulunduğu kabul edilse bile zararın
telafi edildiği görülmektedir. Başvurucu, müdafileri aracılığıyla yargılamanın
tüm aşamalarında deliller üzerinde görüş bildirme ve itirazlarını sunma
imkânına sahip olmuştur.
50. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 36. maddesinde güvence
altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki tanık sorgulama hakkının ihlal
edilmediğine karar verilmesi gerekir.
B. Gerekçeli Karar
Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
51. Başvurucu; mahkûmiyet gerekçesinin iddia ve savunmayı
karşılar nitelikte olmadığını, yetersiz olduğunu ileri sürmüştür.
52. Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasında herkesin adil
yargılanma hakkına sahip olduğu belirtilmiş ancak gerekçeli karar hakkından söz
edilmemiştir. Bununla birlikte Anayasa'nın 36. maddesine adil yargılanma ibaresinin eklenmesine
ilişkin gerekçede, Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerce de
güvence altına alınan adil yargılama hakkının madde metnine dâhil edildiği
vurgulanmıştır. Nitekim Sözleşme'nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasındaki
hakkaniyete uygun yargılanma hakkının kapsamına gerekçeli karar hakkının da
dâhil olduğu AİHM'in birçok kararında vurgulanmıştır.
Dolayısıyla Anayasa’nın 36. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının
gerekçeli karar hakkı güvencesini de kapsadığının kabul edilmesi gerekir (Abdullah Topçu, B. No: 2014/8868,
19/4/2017, § 75).
53. Anayasa'nın 141. maddesinin üçüncü fıkrasında da “Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli
olarak yazılır.” denilerek mahkemelere kararlarını gerekçeli yazma
yükümlülüğü yüklenmiştir. Anayasa’nın bütünlüğü ilkesi gereği anılan Anayasa
kuralı da gerekçeli karar hakkının değerlendirilmesinde gözönünde
bulundurulmalıdır (Abdullah Topçu,
§ 76).
54. Gerekçeli karar hakkı, yargılamada ileri sürülen tüm
iddialara ayrıntılı şekilde yanıt verilmesi gerektiği şeklinde anlaşılamaz. Bu
nedenle gerekçe gösterme zorunluluğunun kapsamı kararın niteliğine göre
değişebilir (Mehmet Yavuz, B. No:
2013/2995, 20/2/2014, § 51). Ancak ileri sürülen iddialardan biri kabul
edildiğinde davanın sonucuna etkili olması hâlinde mahkeme, bu hususa belirli
ve açık bir yanıt vermek zorunda olabilir (Yasemin
Ekşi, B. No: 2013/5486, 4/12/2013, § 56).
55. Somut olayda yapılan yargılama sonunda tarafların davanın
sonucuna etkili olabilecek tüm iddia ve savunmaları ile dosya kapsamı dikkate
alınarak verilen kararda hükme ulaşılması için yeterli gerekçe bulunduğu
görüldüğünden (bkz. § 15) gerekçeli karar hakkına yönelik bir ihlal olmadığının
açık olduğu anlaşılmaktadır.
56. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Tanık sorgulama hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın
KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
2. Gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil
yargılanma hakkı kapsamındaki tanık sorgulama hakkının İHLAL EDİLMEDİĞİNE,
C. Yapılan yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde
BIRAKILMASINA,
D. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
11/6/2018 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.