TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
İBRAHİM ŞENER VE MEHMET HABİP KUNT BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2015/7814)
|
|
Karar Tarihi: 11/12/2018
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Engin
YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Celal Mümtaz
AKINCI
|
|
|
Muammer
TOPAL
|
|
|
M. Emin KUZ
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
Raportör
|
:
|
Ömer MENCİK
|
Başvurucular
|
:
|
1. İbrahim
ŞENER
|
|
|
2. Mehmet
Habip KUNT
|
Vekili
|
:
|
Av. Uğur
ÇİFCİBAŞI
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, gözaltı ve tutuklama tedbirlerinin hukuki olmaması
ile mahkemelerin tarafsız olmaması nedenleriyle kişi hürriyeti ve güvenliği
hakkının; bazı söz ve uygulamalar nedeniyle de eşitlik ilkesinin ihlal edildiği
iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvurular 11/5/2015 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvurular, başvuru formları ve eklerinin idari yönden
yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvuruların kabul edilebilirlik incelemesinin
Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Yapılan incelemede 2015/7812 numaralı başvurunun konu
bakımından aynı nitelikte olması nedeniyle 2015/7814 numaralı başvuru ile
birleştirilmesine ve incelemenin bu dosya üzerinden yapılmasına karar
verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
6. Başvuru formları ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve
Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler
çerçevesinde ilgili olaylar özetle şöyledir:
A. Tutuklamaya İlişkin
Süreç
7. Kamuoyunda bilinen ismiyle 17-25
Aralık soruşturmaları sürecindeki (anılan soruşturmalara ilişkin
bilgiler için bkz. Aydın Yavuz ve diğerleri [GK],
B. No: 2016/22169, 20/6/2017, § 30) bazı eylemler dolayısıyla başvurucuların da
aralarında olduğu çok sayıda kolluk görevlisi hakkında İstanbul Cumhuriyet
Başsavcılığınca (Başsavcılık) ceza soruşturması başlatılmıştır.
8. Başvurucular, anılan soruşturma kapsamında gözaltına alınmışlardır.
Başsavcılık 4/9/2014 tarihinde başvurucuları tutuklanmaları istemiyle İstanbul
1. Sulh Ceza Hâkimliğine sevk etmiştir. İstanbul 1. Sulh Ceza Hâkimliği
5/9/2014 tarihinde başvurucuların Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetini ortadan
kaldırmaya veya görevini yapmasını engellemeye teşebbüs etme suçundan
tutuklanmalarına karar vermiştir.
B. Serbest Bırakılmamaya
İlişkin Süreç
9. Başvurucuların da aralarında olduğu şüphelilerin müdafileri
tarafından İstanbul 29. Asliye Ceza Mahkemesine -nöbetçi asliye ceza mahkemesi
olduğu- 20/4/2015 tarihinde İstanbul 1., 2., 3., 4., 5., 6., 7., 8., 9. ve 10.
(bütün) sulh ceza hâkimlerinin reddi ile tahliye taleplerini içerir dilekçeler
verilmiştir.
10. İstanbul 29. Asliye Ceza Mahkemesi tarafından 21/4/2015 tarihinde,
İstanbul Sulh Ceza Hâkimliklerinin tümüne yazı yazılarak -dilekçelerde ileri
sürülen- hâkimin reddi sebepleri konusunda yazılı olarak görüş bildirmeleri
istenmiştir.
11. İstanbul 4. Sulh Ceza Hâkimliği, İstanbul 29. Asliye Ceza
Mahkemesinin görüş bildirme istemine cevap vermemiş; diğer sulh ceza
hâkimlikleri ise görüş bildirilmesi istemine 22/4/2015 tarihinde cevap
vermiştir. Hâkimliklerin cevap yazılarında özetle sulh ceza hâkimlerinin reddi
taleplerini inceleme, bu konuda karar verme yetki ve görevinin yine sulh ceza
hâkimliklerine ait olduğu, hâkimin reddi müessesesinin kovuşturma aşamasına ait
bir işlem olduğu, hâkimin reddi sebepleri mevcut olsa dahi bu talebin öncelikle
ilgili mahkeme veya hâkimliğe yapılması gerektiği ve sulh ceza hâkimlerinin
tamamının bu şekilde reddedilmesinin mümkün olmadığı ifade edilmiştir.
12. Öte yandan İstanbul 29. Asliye Ceza Mahkemesi tarafından
21/4/2015 tarihinde, Başsavcılığa yazı yazılarak tahliye talepleri hakkındaki
görüşleriyle birlikte ilgili soruşturma dosyalarının gönderilmesi istenmiştir.
Başsavcılık, asliye ceza mahkemelerinin tahliye talepleriyle ilgili olarak
karar verme yetkisinin bulunmadığını belirterek görüş bildirmemiş ve soruşturma
dosyalarını göndermemiştir.
13. İstanbul 29. Asliye Ceza Mahkemesi "mahkemece hâkimin reddi talepleri ile ilgili yapılan
değerlendirmenin dosyanın esası ile ilgili bir değerlendirme olmadığı,
şüphelilerin tamamının tutuklu bulunduğu, dolayısıyla işin acele işlerden
olduğu, dolayısıyla soruşturma dosyaları ve reddi hâkim talepleri konusunda
görüşlerin istenilmesine rağmen gönderilmemesinin reddi hâkim talepleri
konusunda incelemeye ve bir karar vermeye hukuken engel teşkil etmediği"
gerekçesiyle incelemesini "şüpheliler
müdafilerinin dilekçeleri, yazılı ve CD ortamındaki dilekçe ekleri, ilgili
savcılıklardan ve Sulh Ceza Hâkimliklerinden gelen yazı cevapları ve
görüşleri" üzerinden gerçekleştirmiştir. Mahkeme 24/4/2015
tarihinde İstanbul 1., 2., 3., 4., 5., 6., 7., 8., 9. ve 10. (bütün) sulh ceza
hâkimlerinin reddi taleplerinin kabulüne, şüphelilerin tahliye talepleri
konusunda karar verilmek üzere 24/4/2015 tarihinde nöbetçi olan İstanbul 32.
Asliye Ceza Mahkemesi Hâkimi M.B.nin
görevlendirilmesine karar vermiştir.
14. Başsavcılık tarafından talepte bulunulması üzerine İstanbul
10. Sulh Ceza Hâkimliği 25/4/2015 tarihinde, İstanbul 29. Asliye Ceza
Mahkemesinin hâkimlerin reddi isteminin kabulüne ve görevlendirmeye ilişkin
kararlarının yok hükmünde olduğunun tespitine karar vermiştir.
15. İstanbul 10. Sulh Ceza Hâkimliği, aynı tarihte İstanbul 32.
Asliye Ceza Mahkemesine bir yazı yazarak tahliye taleplerine bakma görev ve
yetkisinin kendilerinde bulunduğunu belirtmiş ve ilgili taleplerin
gönderilmesini istemiştir.
16. İstanbul 32. Asliye Ceza Mahkemesi, Başsavcılıkça soruşturma
dosyalarının gönderilmemesi ve tahliye talepleri konusunda görüş bildirilmemesi
üzerine tutukluluğun devamı yönünde
mütalaada bulunulduğunu değerlendirerek tahliye talepleri
konusundaki incelemesini "işin tahliye
yönünden değerlendirilmesinde bir sakınca olmadığı"
gerekçesiyle şüpheli müdafilerinin sunduğu bazı belge ve CD'ler üzerinden
gerçekleştirmiştir. Mahkeme 25/4/2015 tarihinde başvurucuların da aralarında
olduğu tüm şüphelilerin tahliyesine karar vermiştir.
17. Diğer taraftan Başsavcılık tarafından talepte bulunulması
üzerine İstanbul 10. Sulh Ceza Hâkimliği 25/4/2015 tarihinde, İstanbul 32.
Asliye Ceza Mahkemesinin tahliyeye ilişkin kararlarının yok hükmünde olduğunun
tespitine ve şüphelilerin tutukluluk hâllerinin devamına karar vermiştir.
Kararda "İstanbul Adliyesindeki tüm
Sulh Ceza Hâkimliklerinin reddine ve tutuklu şüphelilerin tahliye istemine
ilişkin taleplerin Asliye Ceza Mahkemesi veya Ağır Ceza Mahkemelerince
değerlendirilmesinin ve bu değerlendirmeler neticesinde tahliye talebinin reddi
veya kabulü yönünde bir karar verilmesi halinde verilen bu kararların hukuken
yasal mevzuatımıza göre mümkün olmadığı, verilen bu kararların da hukuken
geçersiz, uygulanabilirliği olmayan ve mutlak butlan ile batıl olan veya diğer
bir anlatımla yok hükmünde sayılan kararlar niteliğinde olduğu"
ifade edilmiştir.
18. İstanbul 32. Asliye Ceza Mahkemesi 26/4/2015 tarihinde
tahliye müzekkerelerini Başsavcılığa göndermiştir. Başsavcılıkça İstanbul 10.
Sulh Ceza Hâkimliğinin 25/4/2015 tarihli kararına atıf yapılarak şüpheliler
hakkında düzenlenen tahliye müzekkereleri İstanbul 32. Asliye Ceza Mahkemesine
iade edilmiştir.
19. İstanbul 32. Asliye Ceza Mahkemesi 27/4/2015 tarihinde
şüphelilerin tahliyesine ilişkin müzekkereleri yeniden Başsavcılığa göndermiş,
Başsavcılık bunları yeniden İstanbul 32. Asliye Ceza Mahkemesine iade etmiştir.
20. Tahliye müzekkerelerinin ikinci kez iade edilmesi üzerine
İstanbul 32. Asliye Ceza Mahkemesi 27/4/2015 tarihinde, tahliye
müzekkerelerinin yeniden Başsavcılığa gönderilmesine dair bir karar vermiştir.
21. Öte yandan İstanbul 29. Asliye Ceza Mahkemesi 27/4/2015
tarihinde, İstanbul 10. Sulh Ceza Hâkimliğinin 25/4/2015 tarihli kararlarının
yok hükmünde olduğunun tespitine karar vermiştir.
22. İstanbul 29. Asliye Ceza Mahkemesi 29/4/2015 tarihinde;
önceki kararlarda görevsiz olunmasına rağmen dilekçelerin değerlendirilerek
soruşturma aşamasında olan işlerle ilgili hâkimin reddi taleplerinin kabulüne
karar verildiğini, hukuki yanılgıya düşülerek verilmiş olan bu kararların usul
ve yasaya aykırı olduğunu, mahkemenin görevine girmeyen bir hususta karar
verildiğini belirterek önceki kararlarının yok hükmünde sayılmasına karar
vermiştir.
23. İstanbul 32. Asliye Ceza Mahkemesi de 28/4/2015 tarihinde "... hazırlık soruşturmalarında hâkim
tarafından verilmesi gerekli kararları almak, işleri yapmak, bunlara karşı
yapılan itirazları incelemek yetkisinin münhasıran Sulh Ceza Hâkimliğine ait
olduğu, Asliye Ceza Mahkemelerinin soruşturma aşamasındaki işler ile ilgili
olarak tutuklama ve tahliye kararı verme yetkilerinin olmadığı, Mahkememizce
verilen 25/04/2015 tarihli ... karar ile mahkememizce verilen tahliye kararı[nın] mahkememizin
görevsiz bulunması nedeniyle yok hükmünde sayılması gerektiği ..."
gerekçesiyle tahliyeye ilişkin kararlarının yok hükmünde sayılmasına karar
vermiştir.
24. Başvurucular 11/5/2015 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuşlardır.
C. Sonraki Süreç
25. Başsavcılıkça başvurucuların da aralarında olduğu
şüphelilerin Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetini ortadan kaldırmaya veya görevini
yapmasını engellemeye teşebbüs etme, silahlı terör örgütü kurma veya yönetme,
silahlı terör örgütüne üye olma, devletin gizli kalması gereken bilgilerini
siyasal veya askerî casusluk amacıyla temin etme, resmî belgede sahtecilik,
resmî belgeyi bozma, yok etme veya gizleme, haberleşmenin gizliliğini ihlal
etme, kişiler arasındaki aleni olmayan konuşmaları dinleme ve kayıt etme,
verilerin süresi içinde yok edilmemesi, kişisel verileri hukuka aykırı olarak
bir başkasına verme veya ele geçirme, özel hayatın gizliliğini ihlal etme ve
göreve ilişkin sırrın açıklanması suçlarını işlediklerinden bahisle
cezalandırılmaları istemiyle aynı yer ağır ceza mahkemesinde kamu davası
açılmıştır.
26. İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesinin E.2015/366 sayılı
dosyası üzerinden kovuşturma aşaması başlamıştır.
27. Dava, bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla ilk
derece mahkemesinde derdesttir.
D. İlgili Süreç
28. Başvurucuların da aralarında bulunduğu şüphelilerin İstanbul
sulh ceza hâkimlerinin tümünün reddi taleplerini kabul eden İstanbul 29. Asliye
Ceza Mahkemesi Hâkimi M.Ö. ile bu kişilerin tümünün tahliye taleplerini kabul
eden İstanbul 32. Asliye Ceza Mahkemesi Hâkimi M.B. hakkında disiplin ve ceza
soruşturması başlatılmıştır. Bu kapsamda anılan hâkimler 27/4/2015 tarihinde
görevden el çektirilmişler -sonrasında meslekten de çıkarılmışlar- 30/4/2015 ve
1/5/2015 tarihlerinde tutuklanmışlardır.
29. Hâkimler M.Ö. ve M.B. hakkında kamu davası açılmış; Yargıtay
16. Ceza Dairesi 24/4/2017 tarihinde, adı geçen kişilerin söz konusu kararları
-üyesi oldukları- FETÖ/PDY liderinin ve yöneticilerinin talimatıyla
verdiklerini belirterek silahlı terör örgütü üyesi olma suçundan 9 yıl hapis ve
görevi kötüye kullanma suçundan 1 yıl hapis cezalarıyla cezalandırılmalarına
karar vermiştir. Dairenin görevi kötüye kullanma suçu yönünden yaptığı
değerlendirmelerin ilgili kısımları şöyledir:
"... Türk Ceza Muhakemesi Hukuku
yönünden, gerek mülga 1402 sayılı CMUK'un 21 vd.maddelerinde
gerekse mer'i 5271 sayılı CMK'nın 22 ve devamı
maddelerinde yer alan düzenlemeler subjektif
tarafsızlıkla ilgili olup hakimin reddi hakkına ilişkindir.Bu
nedenle şüpheli/sanık,müşteki/katılan ya da
Cumhuriyet savcısının hakimi reddetmesi mümkün ise de mahkeme veya hakimliği
bir kurum olarak reddetmesi mümkün değildir.Keza
heyet halinde çalışan bir mahkemenin veya bir adliyede veya yargı çevresinde
bulunan tüm mahkemelerin veya hakimlerinin toplu reddi usulü de yoktur ...
...
5271 sayılı CMK'nın
22 vd.maddelerinde yer alan
hakimin reddi müessesesinin, kural olarak kovuşturma aşaması ile ilgili olduğu
görülse de, gerek ilgili madde metinlerinde açıkça 'şüpheli' kavramına yer
verilmesi gerekse yasayla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından
yargılanma hakkını teminat altına alan AS'nin 6. ve
Anayasanın 36.maddelerinin emredici düzenlemeleri karşısında soruşturma
safhasında da hakimin reddinin mümkün olduğunun kabulünde zorunluluk
bulunmaktadır. Zira red, hakimin
tarafsızlığını temin bakımından getirilmiş bir kurumdur.
28.06.2014 tarihinde yürürlüğe giren 6545
sayılı Kanunla, sulh ceza mahkemeleri kaldırılmış ve münhasıran soruşturma
aşamasında görevli sulh ceza hakimlikleri kurulmuştur. Adından da anlaşılacağı
üzere bu hakimlikler, “mahkeme” niteliği taşımazlar, çünkü dava görmezler,
sadece soruşturma aşaması ile ilgili tedbir taleplerini ve itirazları inceleyip
karara bağlarlar.
Soruşturma aşamasında tarafsızlığından şüphe
duyulan sulh ceza hakiminin, gerek kişisel gerekse
olgusal olarak somutlaştırılmak suretiyle reddi mümkündür. Ancak objektif
tarafsızlık gerekçesiyle tüm sulh ceza hakimleri reddedilemez.
6545 sy.kanunla
Sulh Ceza Hakimlerinin reddine dair özel bir usul getirilmediğine göre bu
konuda genel hükümlerin uygulanması gerektiğinde şüphe olmamalıdır.
Bu durumda red,
reddedilen hakimliğe yapılacak yazılı başvuru ile yapılmalıdır.Reddi istenen hâkim, ret sebepleri
hakkındaki görüşlerini yazılı olarak bildirerek (CMK m.26/1-3) evrakı yargı
çevresi içinde bulunduğu asliye ceza mahkemesine (CMK m.27/2) (Prof.Dr.Yener Ünver-Prof.Dr.Hakan
Hakeri Ceza Muhakemesi Hukuku 12.baskı sh.191) gönderir.Ret isteminin kabulü halinde, davaya bakmakla bir
başka hâkim veya mahkeme görevlendirilir.. (CMK m.27/4).
Red talebini kabul eden Asliye Ceza Mahkemesi hakiminin tahliye
taleplerini değerlendirmek üzere her hangi bir hakimi
görevlendirip görevlendiremeyeceğine gelince;
5235 sayılı Kanunun değişik 10. maddesi ile
CMK m.101/1, 103, 108/1 ve 268/3 incelendiğinde, soruşturma aşamasında
tutuklama ve tahliye kararlarını yalnızca sulh ceza hakimliği ve hakimi verebilir. Tutukluluğa itirazı ise, CMK m.268/3
uyarınca sadece bir başka sulh ceza hakimliği ve hakimi inceleyebilir.Soruşturma aşamasında tutuklama ve
tahliye konusunda asliye ceza mahkemesine ve hakimine yetki verilmemiştir.
Asliye ceza mahkemesi, ancak kabul ettiği iddianamenin kovuşturmasını
yürütürken tutuklama tedbiri ile ilgili kararlar verebilir. Bunun dışında
Anayasa ve kanunlar asliye ceza mahkemelerine, doğrudan veya dolaylı olarak
soruşturma aşamasına müdahale etme yetkisi vermemiştir.(Prof.Dr.Ersan ŞEN yorumluyorum 13 syf.
313-315) Bu nedenle Asliye Ceza Mahkemesi red
talebini yerinde görürse ancak aynı yer ya da yargı çevresinde bulunan bir
başka sulh ceza hakimini görevlendirebilir.
...
... Somut olayda, İstanbul 29. Asliye Ceza
Mahkemesi hakimi sanık M.Ö.nün mutad
uygulama gereğince taleple ilgili dilekçe ve eklerini 5271 sy.CMK’nın
24.maddesi gereğince görüş yazıları da eklenerek iade edilmek üzere reddedilen
hakimlere göndermesi, evrakın tekrar gelmesi durumunda ise yukarda açıklandığı
üzere Türk Ceza Muhakemesi hukukunda uygulanma yeri bulunmayan ve esasen haklı
bir gerekçeye de dayanmadığı Anayasa Mahkemesincetespit
edilen 'objektif tarafsızlık' iddiasına müstenit taleplerin reddine karar
vermesi gerekirken hiç birisi ilgili Cumhuriyet savcılarınıngörüş
yazılarında belirtilen gerekçelerle gönderilmemiş ve bu şekilde söz konusu soruşturma
dosyaları kendisi tarafından incelenmemiş olmasına vetamamı
toplu olarak reddedilmiş durumdaki İstanbul Sulh Ceza Hakimlerinin, kendilerine
yönelik olarak yapılan bu toplu reddi hakim taleplerini inceleme yetkisinin
bulunmadığına yönelik olumsuz görüş yazılarına rağmen, talep dilekçelerini CMK’nın 8 vd. maddelerinde öngörülen şartları da taşımadığı
halde birleştirerek 32. Asliye Ceza hakimi sanık M.B.yi
görevlendirmesi ve buna ilişkin müzekkereyi 24/04/2015 günü mesai bitiminden
sonra saat 17:28’de imzalamasıyla UYAP üzerinden, fiziken
de aynı gün İstanbul 32. Asliye Ceza Mahkemesi personelinin kalemi kapatıp
adliyeden ayrılmasından sonra Hakim M.B.nin doğrudan
kendisine, hakim odasında 29. Asliye Ceza Mahkemesi zabıt katibi Ö.A.
marifetiyle göndermesi ... sanık Hakim M.B.nin ...
5235 sayılı Kanun'un, 6545 sayılı Kanunla değişik 10. Maddesi gereğince
soruşturma aşamasında tutukluluğa ilişkin tüm kararları verme yetkisinin Sulh
Ceza Hakimliğine ait olduğu ve asliye ceza mahkemelerinin soruşturma evresindeki
işlemlerle ilgili bir yetkisinin bulunmamasına rağmen, 29. Asliye Ceza
Mahkemesi hakimi M.Ö.nün kanuna aykırı şekilde
görevlendirme kararına dayanarak, toplam 594 adet klasörden oluşan belgeleri
incelemeden ... gece saat 22.00-22.30 sıralarında kararların yazımını
bitirerek, koridorda bekleyen avukatlara tebliğ ettirmesi ... karşısında;
Suç tarihi itibariyle hakim olan sanıkların
verdikleri kararların esasen de sorunlu oldukları görülmekle birlikte, bu
durumun müsnet suç yönünden yargısal faaaliyet kapsamında değerlendirilmesi ve verilen kararlara
karşı kanun yollarına başvurulabileceği ileri sürülse de yukarda izah edildiği
üzere, kamu düzenine ilişkin görevle ilgili kuralları görmezden gelip yargılama
hukukuna ilişkin işleyiş ve düzeni yok sayarak, 'mahkemeler üstü' bir tavırla
örgüt liderinin talimatı üzerine kurgulandığında şüphe bulunmayan plan
doğrultusunda tam bir örgütsel organizasyon, gizlilik ve adanmışlık hali
içerisinde, fiil ve eylem birliği ile, aynı örgüt mensubu olmaktan soruşturulan
altmışüç şüpheli ile ilgili hakimin reddi ve tahliye
taleplerini, mutad işleyiş ve uygulama dışına çıkıp,mesai saati dışında, verilecek kararlarla ilgili
denetim mekanizmalarını bertaraf edecek, olayı bir oldu bitti fırsatçılığı
içerisinde sonuçlandıracak bir gizlilikle ve eşgüdümle hareket ederek görevli
olmadıkları halde kabul eden sanıkların, karar verme süreci ile ilgili hukuka
aykırı eylemleriyle görevlerinin gereklerine aykırı davrandıklarında şüphe
yoktur..."
30. Anılan mahkûmiyet hükmü, Yargıtay Ceza Genel Kurulunca
26/9/2017 tarihli kararla onanarak kesinleşmiştir. Kararın ilgili kısımları
şöyledir:
"... İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca
yürütülmekte olup beş yüz doksan dört klasörden oluşan yedi ayrı soruşturma
dosyasında biri gazeteci, diğerleri emniyet görevlisi olan altmış üç şüphelinin
FETÖ/PDY silahlı terör örgütüne üye olma, Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini
ortadan kaldırmaya veya görevlerini yapmasını kısmen veya tamamen engellemeye
teşebbüs, devletin gizli kalması gereken bilgileri siyasal veya askeri casusluk
amacıyla temin etme gibi çok sayıda suçtan tutuklu bulunduğu, bu şüphelilerin
müdafilerinin farklı tarihlerdeki tahliye istemlerinin İstanbul Sulh Ceza
Hakimliklerinin kararlarıyla reddedildiği, keza altmış üç şüpheliden otuz altısının,
haklarında tutuklama nedeni bulunmadığını ileri sürerek yaptıkları bireysel
başvurunun Anayasa Mahkemesince 08.04.2015 tarihinde kabul edilemez bulunduğu,
Bu süreç sonunda, FETÖ/PDY silahlı terör
örgütü lideri Fethullah Gülen'in "www.he.o"
isimli internet sitesinde yayınlanan "Mukaddes Çile ve İnfak
Kahramanları" başlıklı vaaz/sohbet görünümlü kriptolu/örgütsel
konuşmasıyla altmış üç tutuklu şüphelinin serbest bırakılmasının sağlanması
için talimat verdiği, bunun üzerine 20.04.2015 tarihinde şüphelilerin
müdafileri olan yirmi avukat tarafından İstanbul Adliyesindeki tüm sulh ceza
hakimliklerinde görevli hakimlerin reddiyle şüphelilerin tahliye edilmesi
istemli elli bir adet dilekçeden oluşan evrakın uygulanan prosedüre aykırı
olarak tarama ve kayıt işlemlerinden geçirilmeksizin günün muhabere nöbetçisi
İstanbul 29. Asliye Ceza Mahkemesi hakimi sanık M.Ö.ye odasında teslim
edildiği, sanık M.Ö.nün reddi hakim taleplerini kabul
ederek, muhabere nöbetçisi İstanbul 32. Asliye Ceza Mahkemesi hakimi sanık M.B.yi tahliye istemleri konusunda karar vermek üzere
24.04.2015 tarihinde görevlendirdiği, sanık M.B.nin
de 25.04.2015 tarihinde talepleri kabul ederek tutuklu bulunan şüphelilerin
tamamının tahliyesine karar verdiği olayda;
Silahlı terör örgütü üyesi olma suçu
bakımından;
Terör örgütlerinin; amaç suçun işlenmesi
yolunda güven, disiplin ve sıkı irtibata önem veren, iş bölümüne dayalı,
hiyerarşik düzene sahip yapılar olarak istihbarat, gizlilik, güvenlik ve
denetim konularında duyarlı oldukları, örgütün hiyerarşik yapısına dahil
olmayan, irtibat halinde olmadıkları, güvenilir bulmadıkları,
denetleyemedikleri, gizlilik ve güvenlik kurallarıyla hiyerarşiye uymayan
kişilerin faaliyetlerine izin vermeyecekleri, bu kapsamda FETÖ/PDY silahlı
terör örgüt lideri Fethullah Gülen'in 19.04.2015 günü
örgütün yayın organlarından "www.herkul.org" isimli internet
sitesinde yayınlanan talimatı doğrultusunda, FETÖ/PDY silahlı terör örgütü
üyeliği ve bu örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenen suçlara ilişkin yedi ayrı
soruşturma dosyasında tutuklu olan altmış üç şüphelinin müdafiliğini yapan
yirmi avukatın, örgüt liderinin talimatından bir gün sonra 20.04.2015 tarihinde
toplu halde verdikleri elli bir adet dilekçeye istinaden dosyaları kısmen dahi
olsa incelemeden ve delillere temas etmeksizin, altmış üç şüphelinin tamamının
istisnasız olarak tahliyelerini sağlamak için örgüt tarafından verilen görevi
yerine getirmek üzere birlikte harekete geçen ve ancak "adanmış" bir
örgüt mensubunca yapılabilecek bir yöntem ve üslupla, hukuka açıkça aykırı bir
zeminde bulunduklarını bilerek önceden tasarlanmış, amaç ve örgütsel
faaliyetleri yönünden bilinçli olarak söz konusu usulsüz ve hukuka aykırı
kararları veren sanıkların FETÖ/PDY silahlı terör örgütünün amaçlarını
gerçekleştirmesine hizmet ettikleri ve FETÖ/PDY silahlı terör örgütü
mensuplarının kullanımı için oluşturulmuş ve münhasıran bu terör örgütünün
mensupları tarafından kullanıldığı bilinen ByLock
iletişim sistemini kullanmak suretiyle örgütün hiyerarşik yapısına dahil oldukları
ve böylelikle silahlı terör örgütüne üye olma suçunu işledikleri
anlaşılmaktadır.
...
Görevi kötüye kullanma suçu bakımından ise;
Sanıkların inceleme konusu davada yaptıkları
ağır hukuka aykırılıkların, mesleki kıdemleri ve yetkili çalıştıkları
mahkemelerdeki görev süreleri dikkate alındığında, beşeri hata ve mesleki
tecrübesizlik kapsamında değerlendirilmesinin mümkün olmaması, reddi hakim
taleplerinin kabul edilip tahliye kararları verildiği anda şüphelilere haksız
bir menfaat sağlanması karşısında; FETÖ/PDY silahlı terör örgütünce organize
edilen tahliye planını hayata geçiren sanıklar M.Ö. ve M.B.nin,
verilecek kararlarla ilgili denetim mekanizmalarını bertaraf edecek şekilde tam
bir örgütsel organizasyon, gizlilik ve adanmışlık hali içerisinde, iştirak
halinde söz konusu soruşturma evrakını incelemeden verdikleri hukuka aykırı
kararlarla şüphelilerin tamamının tahliye edilmesine karar vererek, aynı
örgütün mensubu olmaktan haklarında soruşturma yürütülen altmış üç şüpheliye
menfaat sağladıkları ve bu şekilde sanıkların, görevlerinin gereklerine aykırı
hareket etmek suretiyle FETÖ/PDY silahlı terör örgütünün faaliyeti kapsamında
... görevi kötüye kullanma suçunu ayrı ayrı işledikleri kabul edilmelidir
..."
IV. İLGİLİ HUKUK
31. İlgili hukuk için bkz.
Hüseyin Korkmaz, B. No: 2014/16835, 18/7/2018, §§ 42-50.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
32. Mahkemenin 11/12/2018 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Kişi Hürriyeti ve
Güvenliği Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddialar
1. Gözaltı ve Tutuklama
Tedbirlerinin Hukuki Olmadığına İlişkin İddia
a. Başvurucuların
İddiaları
33. Başvurucular; gözaltı ve tutuklama işlemlerinin hukuka
aykırı olduğunu, suç olmayan bir eylem nedeniyle keyfî olarak tutuklandıklarını
belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı ile suç ve cezaların kanuniliği
ilkesinin ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.
b. Değerlendirme
34. Başvurucuların 24/10/2014 tarihinde, aynı konuya ilişkin
olarak ileri sürdükleri ihlal iddiaları ile ilgili olarak Anayasa Mahkemesine
bireysel başvuruda bulundukları, Birinci Bölümün 9/9/2015 tarihli ve 2014/16838
başvuru numaralı kararıyla başvurunun bu yönüyle kabul edilemez olduğuna kesin
olarak karar verildiği anlaşılmıştır.
35. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının mükerrer başvuru niteliğinde olması
nedeniyle reddine karar verilmesi gerekir.
2. Tahliye Kararına
Rağmen Serbest Bırakılmamaya İlişkin İddia
a. Başvurucuların
İddiaları
36. Başvurucular, İstanbul sulh ceza hâkimlerinin tümünün
reddine ve tahliyeye ilişkin talepte bulunduklarını; İstanbul 29. Asliye Ceza
Mahkemesince hâkimlerin reddi isteminin kabul edildiğini, tahliye taleplerini
karara bağlamak üzere İstanbul 32. Asliye Ceza Mahkemesinin
görevlendirildiğini, bu Mahkeme tarafından da tahliye kararı verildiğini ve bu
karardan sonra İstanbul 29. ve 32. Asliye Ceza Mahkemeleri hâkimlerinin
görevlerinden uzaklaştırılıp haklarında soruşturma açılarak, verilen tahliye
kararlarının uygulanmasının imkânsız hâle getirildiğini ifade etmişlerdir.
37. Başvurucular ayrıca tahliye kararlarının uygulanmaması
amacıyla siyasi iradenin yargı erki üzerinde baskı kurduğunu, tahliye
taleplerini değerlendirmek üzere İstanbul 29. Asliye Ceza Mahkemesince
görevlendirilen İstanbul 32. Asliye Ceza Mahkemesinin tahliyelerine karar
verdiğini, ancak yetkisiz bir makam olan İstanbul 10. Sulh Ceza Hâkimliğinin
İstanbul 32. Asliye Ceza Mahkemesinin tahliyeye ilişkin kesin nitelikteki
kararını hukuka aykırı bir şekilde yok hükmünde saydığını, tahliyeye ilişkin
aynı kararı aynı Mahkemenin daha sonra görevlendirilen hâkiminin de hukuka
aykırı bir şekilde yok hükmünde saydığını, tüm bu sebeplerle tahliye
kararlarına rağmen serbest bırakılmalarının hukuka aykırı bir şekilde
engellendiğini belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği ile adil yargılanma
haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.
b. Değerlendirme
38. Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü ve sekizinci fıkraları
şöyledir:
"Suçluluğu hakkında kuvvetli belirti
bulunan kişiler, ancak kaçmalarını, delillerin yokedilmesini
veya değiştirilmesini önlemek maksadıyla veya bunlar gibi tutuklamayı zorunlu
kılan ve kanunda gösterilen diğer hallerde hâkim kararıyla tutuklanabilir.
...
Her ne sebeple olursa olsun, hürriyeti
kısıtlanan kişi, kısa sürede durumu hakkında karar verilmesini ve bu
kısıtlamanın kanuna aykırılığı halinde hemen serbest bırakılmasını sağlamak
amacıyla yetkili bir yargı merciine başvurma hakkına sahiptir."
39. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucuların serbest bırakılmalarına
ilişkin mahkeme kararının uygulanmadığına ve bu karara rağmen hürriyetlerinin
kısıtlanmasına devam edildiğine yönelik iddialarının mahkemeye erişim hakkıyla
ilgili genel ilkeler ışığında Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü ve sekizinci
fıkraları bağlamında, kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı kapsamında incelenmesi
gerekir.
40. Anayasa Mahkemesi Hüseyin
Korkmaz (§§ 88-109) kararında; aynı soruşturma kapsamında başka bir
başvurucunun İstanbul 32. Asliye Ceza Mahkemesince verilen tahliye kararına
rağmen serbest bırakılmanın hukuka aykırı bir şekilde engellendiği yönündeki
iddiasının tahliyeye ilişkin İstanbul 32. Asliye Ceza Mahkemesi kararının
yetkili bir yargı mercii tarafından verilmiş bir karar olduğunun kabulünün
mümkün olmadığını ve başvurucunun söz konusu tahliye kararı sonrasındaki
tutulmasının hukuki bir temelinin bulunmadığının söylenemeyeceğini de
belirterek açıkça dayanaktan yoksun olduğu sonucuna varmıştır.
41. Somut başvuruda, aynı mahiyetteki iddialara ilişkin olarak
anılan kararda varılan sonuçtan ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmamaktadır.
42. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
3. Mahkemelerin Tarafsız
Olmadığına İlişkin İddia
a. Başvurucuların
İddiaları
43. Başvurucular, tahliye kararlarını uygulamayan makamların
tarafsız olmadıklarını belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini
ileri sürmüşlerdir.
b. Değerlendirme
44. Anayasa Mahkemesine başvuru konusu olaylarla ilgili
delilleri sunmak suretiyle olaylar hakkındaki iddialarını kanıtlamak ve
dayanılan Anayasa hükmünün kendilerine göre ihlal edildiğine dair açıklamalarda
bulunarak hukuki iddialarını ortaya koymak başvurucuya düşer. Başvurucunun kamu
gücünün işlem, eylem ya da ihmali nedeniyle ihlal edildiğini ileri sürdüğü hak
ve özgürlük ile dayanılan Anayasa hükümlerini, ihlal gerekçelerini, dayanılan
deliller ile ihlale neden olduğu ileri sürülen işlem veya kararların neler
olduğunu başvuru dilekçesinde belirtmesi şarttır. Başvuru dilekçesinde kamu
gücünün ihlale neden olduğu iddia edilen işlem, eylem ya da ihmaline dair
olayların tarih sırasına göre özeti yapılmalı; bireysel başvuru kapsamındaki
hak ve özgürlüklerden hangisinin hangi nedenle ihlal edildiği ve buna ilişkin
gerekçeler ve deliller açıklanmalıdır (Veli
Özdemir, B. No: 2013/276, 9/1/2014, §§ 19, 20).
45.
Somut olayda başvurucular; yukarıdaki iddialarını soyut bir şekilde dile
getirmişlerdir. Başvurucular, bireysel başvuru kapsamındaki hak ve
özgürlüklerden hangisinin hangi nedenle ihlal edildiğini ve buna ilişkin
gerekçelerini ve delillerini açıklamamışlardır. Bu itibarla başvuruya konu
ihlal iddialarıyla ilgili deliller sunarak olaya ilişkin iddialarını kanıtlamak
ve hangi Anayasa hükmünün ihlal edildiğine ilişkin açıklamalarda bulunmak
suretiyle hukuki iddialarını ortaya koymak yükümlülüğü başvuruculara ait
olmasına rağmen başvurucular tarafından bu yükümlülük yerine getirilmemiştir.
46. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Eşitlik İlkesinin
İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucuların
İddiaları
47. Başvurucular; yargı kararı olmadığı hâlde üst düzey
siyasetçiler ve kamu görevlileri tarafından, örgüt olarak dillendirilen bir
cemaate mensup olduklarının söylendiğini, böylelikle belirli bir gruba yönelik
ayrımcılık söyleminde bulunulduğunu, bu grubun bir suç kaydının olmadığını, toplumun
önemli bir kısmında teveccüh gördüğünü belirterek ayrımcılık yasağının ihlal
edildiğini ileri sürmüşlerdir.
2. Değerlendirme
48. Başvurucuların 24/10/2014 tarihinde, aynı konuyla ilgili
ileri sürdükleri ihlal iddialarına ilişkin olarak Anayasa Mahkemesine bireysel
başvuruda bulundukları; Birinci Bölümün 9/9/2015 tarihli ve 2014/16838 başvuru
numaralı kararıyla başvurunun bu yönüyle kabul edilemez olduğuna kesin olarak
karar verildiği anlaşılmıştır.
49. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının mükerrer başvuru niteliğinde olması
nedeniyle reddine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Gözaltı ve tutuklama tedbirlerinin hukuki olmaması
nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın mükerrer başvuru olması
nedeniyle REDDİNE,
2. Eşitlik ilkesinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın mükerrer başvuru olması nedeniyle
REDDİNE,
B. 1. Tahliye kararına rağmen serbest bırakılmama nedeniyle kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Mahkemelerin tarafsız olmaması nedeniyle kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ
OLDUĞUNA,
C. Yargılama giderlerinin başvurucular üzerinde BIRAKILMASINA
11/12/2018 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.