TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
ŞÜKRÜ AYDIN BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2015/10260)
|
|
Karar Tarihi: 11/12/2018
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Engin
YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Celal Mümtaz
AKINCI
|
|
|
Muammer
TOPAL
|
|
|
M. Emin KUZ
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
Raportör
|
:
|
Fatih
HATİPOĞLU
|
Başvurucu
|
:
|
Şükrü AYDIN
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru; tutukluluğun kanunda öngörülen azami süreyi aşması
nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının, yargılamanın makul sürede
bitirilememesi nedeniyle de adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına
ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 10/6/2015 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, başvuru hakkında görüş sunulmayacağını
bildirmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal
Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler
çerçevesinde ilgili olaylar özetle şöyledir:
7. Başvurucu, Sakarya Cumhuriyet Başsavcılığınca (Başsavcılık)
yürütülen soruşturma kapsamında 3/9/2009 tarihinde gözaltına alınmış ve Sakarya
2. Sulh Ceza Mahkemesinin 4/9/2009 tarihli kararı ile kasten öldürmeye
azmettirme suçundan tutuklanmıştır.
8. Başsavcılığın 25/12/2009 tarihli iddianamesi ile başvurucunun
kasten öldürme ve 10/7/1953 tarihli ve 6136 sayılı Ateşli Silahlar ve Bıçaklar
ile Diğer Aletler Hakkında Kanun'a muhalefet etme suçlarından cezalandırılması
istemiyle aynı yer Ağır Ceza Mahkemesinde kamu davası açılmıştır.
9. İddianame Sakarya 2. Ağır Ceza Mahkemesince (Mahkeme)
28/12/2009 tarihinde kabul edilerek E.2009/412 sayılı dosya üzerinden
kovuşturma aşaması başlamıştır. Mahkeme tensiple birlikte başvurucunun
tutukluluk hâlinin devamına da karar vermiştir.
10. Mahkeme 22/1/2010 tarihinde yaptığı ilk duruşmada
başvurucunun savunmasını almış ve bazı tanıkları dinlemiştir.
11. Mahkeme 7/9/2010 tarihinde yaptığı dokuzuncu duruşmada başvurucununkasten öldürmeye azmettirme suçundan müebbet
hapis ve ağırlaştırılmış müebbet hapis, 6136 sayılı Kanun'a muhalefet etme
suçundan 1 yıl 6 ay hapis ve adli para cezası ile cezalandırılmasına karar vermiştir.
12. Anılan kararın temyizi üzerine Yargıtay 1. Ceza Dairesi 26/3/2012 tarihli ilamıyla hükmün
bozulmasına karar vermiştir.
13. Bozma ilamından sonra Sakarya 2. Ağır Ceza Mahkemesinin
E.2012/158 sayılı dosyası üzerinden yargılamaya devam olunmuş, Mahkemece ilk
duruşma 7/6/2012 tarihinde yapılmıştır. Mahkeme 12/3/2013 tarihinde yaptığı
altıncı celsede başvurucunun kasten öldürmeye azmettirme suçundan 18 yıl hapis
ve ağırlaştırılmış müebbet hapis cezalarıyla cezalandırılmasına, 6136 sayılı
Kanun'a muhalefet etme suçundan ise beraatine ve
tutukluluk hâlinin devamına karar vermiştir.
14. Temyiz üzerine karar Yargıtay 1. Ceza Dairesi 21/10/2014
tarihli ilamıyla hükmün bozulmasına karar vermiştir.
15. Bozma üzerine Sakarya 2. Ağır Ceza Mahkemesinin E.2014/379
sayılı dosyası üzerinden yargılamaya devam olunmuş, Mahkemece ilk duruşma
29/1/2015 tarihinde yapılmış, 12/5/2015 tarihinde yapılan dördüncü
duruşmada ise başvurucunun kasten öldürmeye azmettirme suçlarından 15 yıl hapis
ve müebbet hapis cezalarıyla cezalandırılmasına karar verilmiştir. Mahkeme
hükümle birlikte başvurucunun tutukluluk durumunun devamına da karar vermiştir.
16. Başvurucu hükümle birlikte verilen tutukluluğun devamı
kararına itiraz etmiş, itirazı inceleyen Sakarya 3. Ağır Ceza Mahkemesi
27/5/2015 tarihli kararı ile itirazı kesin olarak reddetmiştir.
17. Başvurucu 10/6/2015 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
18. Temyiz üzerine hüküm Yargıtay 1. Ceza Dairesinin 28/12/2015 tarihli ilamıyla
onanarak kesinleşmiştir.
IV. İLGİLİ HUKUK
19. 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun "Azmettirme" kenar başlıklı 38.
maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
"(1) Başkasını suç işlemeye azmettiren
kişi, işlenen suçun cezası ile cezalandırılır."
20. 5237 sayılı Kanun'un
"Kasten öldürme" kenar başlıklı 81. maddesi şöyledir:
"Bir insanı kasten öldüren kişi, müebbet
hapis cezası ile cezalandırılır. "
21. 5237 sayılı Kanun'un
"Nitelikli hâller" kenar başlıklı 82. maddesinin (1)
numaralı fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:
"Kasten öldürme suçunun;
...
h) Bir suçu gizlemek, delillerini ortadan
kaldırmak veya işlenmesini kolaylaştırmak ya da yakalanmamak amacıyla,
...
İşlenmesi halinde, kişi ağırlaştırılmış
müebbet hapis cezası ile cezalandırılır. "
22. 6136 sayılı Kanun'un 13. maddesinin birinci fıkrası
şöyledir:
"Bu Kanun hükümlerine aykırı olarak
ateşli silahlarla bunlara ait mermileri satın alan veya taşıyanlar veya
bulunduranlar hakkında bir yıldan üç yıla kadar hapis ve otuz günden yüz güne
kadar adlî para cezasına hükmolunur."
23. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun "Tutuklulukta geçecek süre"
kenar başlıklı 102. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
"Ağır ceza mahkemesinin görevine giren
işlerde, tutukluluk süresi en çok iki yıldır. Bu süre, zorunlu hallerde,
gerekçesi gösterilerek uzatılabilir; uzatma süresi toplam üç yılı
geçemez."
24. Aynı Kanun'un 104. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
"Soruşturma ve kovuşturma evrelerinin her
aşamasında şüpheli veya sanık salıverilmesini isteyebilir."
25. 26/9/2004 tarihli ve 5235 sayılı Adlî Yargı İlk Derece
Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri
Hakkında Kanun'un 12. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Kanunların ayrıca görevli kıldığı hâller
saklı kalmak üzere, … on yıldan fazla hapis cezalarını gerektiren suçlarla
ilgili dava ve işlere bakmakla ağır ceza mahkemeleri görevlidir."
26. 5271 sayılı Kanun'un "Tazminat
istemi" kenar başlıklı 141. maddesinin (1) numaralı fıkrasının
ilgili kısmı şöyledir:
"Suç soruşturması veya kovuşturması
sırasında;
a) Kanunlarda belirtilen koşullar dışında
yakalanan, tutuklanan veya tutukluluğunun devamına karar verilen,
...
Kişiler, maddî ve manevî her türlü
zararlarını, Devletten isteyebilirler."
27. 5271 sayılı Kanun'un "Tazminat
isteminin koşulları" kenar başlıklı 142. maddesinin (1)
numaralı fıkrası şöyledir:
"Karar veya hükümlerin kesinleştiğinin
ilgilisine tebliğinden itibaren üç ay ve her hâlde
karar veya hükümlerin kesinleşme tarihini izleyen bir yıl içinde tazminat isteminde
bulunulabilir."
V. İNCELEME VE GEREKÇE
28. Mahkemenin 11/12/2018 tarihinde yaptığı toplantıda başvuru
incelenip gereği düşünüldü.
A. Tutukluluğun Kanunda
Öngörülen Azami Süreyi Aştığına İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
29. Başvurucu, 5 yıl 10 aydan fazla süredir tutuklu olduğunu ve
kanunda öngörülen azami beş yıllık sürenin aşılması nedeniyle tutukluluğun
devamına karar verilmesinin hukuka aykırı olduğunu ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
30. Anayasa'nın 19. maddesi şöyledir:
"Herkes, kişi hürriyeti ve güvenliğine
sahiptir.
Şekil ve şartları kanunda gösterilen:
Mahkemelerce verilmiş hürriyeti kısıtlayıcı
cezaların ve güvenlik tedbirlerinin yerine getirilmesi; bir mahkeme kararının
veya kanunda öngörülen bir yükümlülüğün gereği olarak ilgilinin yakalanması
veya tutuklanması; bir küçüğün gözetim altında ıslahı veya yetkili merci önüne
çıkarılması için verilen bir kararın yerine getirilmesi; toplum için tehlike
teşkil eden bir akıl hastası, uyuşturucu madde veya alkol tutkunu, bir serseri
veya hastalık yayabilecek bir kişinin bir müessesede tedavi, eğitim veya ıslahı
için kanunda belirtilen esaslara uygun olarak alınan tedbirin yerine
getirilmesi; usulüne aykırı şekilde ülkeye girmek isteyen veya giren, ya da
hakkında sınır dışı etme yahut geri verme kararı verilen bir kişinin
yakalanması veya tutuklanması; halleri dışında kimse hürriyetinden yoksun
bırakılamaz.
Suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunan
kişiler, ancak kaçmalarını, delillerin yok edilmesini veya değiştirilmesini
önlemek maksadıyla veya bunlar gibi tutuklamayı zorunlu kılan ve kanunda
gösterilen diğer hallerde hâkim kararıyla tutuklanabilir. Hâkim kararı olmadan
yakalama, ancak suçüstü halinde veya gecikmesinde sakınca bulunan hallerde
yapılabilir; bunun şartlarını kanun gösterir."
31. Başvurucunun kanuni tutukluluk süresinin aşıldığına ilişkin şikâyetinin
Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrası çerçevesinde değerlendirilmesi
gerekir.
a. Başvuru Yollarının
Tüketilmesi Hakkında
32. Tutukluluk hâli sona ermiş olan başvurucuların -devam eden
tutukluluk hâlinden farklı olarak- tutukluluğun kanunda öngörülen azami süreyi
ya da makul süreyi aştığı şikâyetleri yönünden iddia edilen ihlalin tespitini
ve tazminat ödenmesini sağlayabilecek bir hukuk yolu mevcut ise öncelikle bu
yolu tüketmeleri gerekir. 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinin (1) numaralı
fıkrası ile öngörülen tazminat yolu; bir yandan başvurucuların maruz kaldığı
tutukluluk nedenleri ve süresinin uzunluğunun tespiti, diğer yandan da
uğranılan zararın tazmini imkânı sağladığından anılan şikâyetler açısından
erişilebilir ve elverişli bir çözüm olanağı, makul ölçüde bir başarı imkânı
sunmaktadır (Hamit Kaya, B. No:
2012/338, 2/7/2013, §§ 46-48).
33. Bununla birlikte tüketilmesi gereken başvuru yollarının her
şeyden önce ulaşılabilir olması gerekmektedir. Dolayısıyla mevzuatta bu yollara
yer verilmesi tek başına yeterli değildir. Anayasa Mahkemesi, tutukluluğun
makul süreyi aştığı iddiasına ilişkin olarak bireysel başvurunun karara
bağlandığı tarih itibarıyla tazminat talebinde bulunulması için kanunda
öngörülen sürenin geçtiği durumlarda bu tazminat yolunun ulaşılabilir
olmadığını ve tüketilmesinin gerekmediğini belirtmiştir (Abdullah Akyüz [GK], B. No: 2013/9352,
2/7/2015, §§ 45-50).
34. Somut olayda hakkındaki mahkûmiyet hükmü 28/12/2015
tarihinde kesinleşen başvurucunun bireysel başvurunun karara bağlandığı tarih
itibarıyla tazminat talebinde bulunması için 5271 sayılı Kanun'un 142.
maddesinde öngörülen dava açma süresi geçmiş bulunmaktadır. Bu nedenle söz
konusu tazminat yolunun başvurucu yönünden ulaşılabilir olmadığı ve dolayısıyla
başvurucunun mağduriyetini giderebilecek nitelikte tüketilmesi gereken bir
başvuru yolunun bulunmadığı açıktır (benzer yöndeki bir değerlendirme için bkz. Halas Aslan, B. No: 2014/4994, 16/2/2017,
§ 49).
b. Şikâyetin İncelenmesi
(1) Genel
İlkeler
35. Anayasa'nın 19. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin kişi
özgürlüğü ve güvenliği hakkına sahip olduğu ilke olarak konduktan sonra ikinci
ve üçüncü fıkralarında, şekil ve şartları kanunda gösterilmek şartıyla
kişilerin özgürlüğünden mahrum bırakılabileceği durumlar sınırlı olarak
sayılmıştır. Dolayısıyla kişinin özgürlük ve güvenlik hakkının kısıtlanması
ancak Anayasa'nın anılan maddesi kapsamında belirlenen durumlardan herhangi
birinin varlığı hâlinde söz konusu olabilir (Murat
Narman, B. No: 2012/1137, 2/7/2013, § 42).
36. Anayasa'nın "Temel
hak ve hürriyetlerin sınırlanması" kenar başlıklı 13. maddesinde; temel hak ve
hürriyetlerin özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasa'nın ilgili maddelerinde
belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabileceği, bu
sınırlamaların Anayasa'nın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeni ile laik
Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamayacağı hükme
bağlanmıştır. Anayasa'nın 19. maddesindeki kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının
sınırlanabileceği durumların şekil ve şartlarının kanunda gösterilmesi ölçütü,
Anayasa'nın 13. maddesindeki temel hak ve hürriyetlerin ancak kanunla
sınırlanabileceğine dair kural ile uyumludur (Murat
Narman, § 43).
37. Kişi hürriyeti ve güvenliğine ilişkin sınırlamaların kanunda
belirtilen esas ve usule uygunluğunu sağlama yükümlülüğü ilke olarak idari
organlara ve derece mahkemelerine aittir. Anayasa'nın 19. maddesinin amacı
bireyi keyfî bir şekilde özgürlüğünden alıkoymaya karşı korumak olup maddede
öngörülen istisnai hâllerde kişi özgürlüğüne getirilecek sınırlamaların
maddenin amacına uygun olması ve keyfî uygulamaya yol açmaması gerekir. Bu
nedenle Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrasında yer alan hürriyetten
yoksun bırakmanın şekil ve şartlarının kanunda gösterilmesi kuralı gereğince
başvurucunun tutukluluk durumunun kanuni dayanağının
bulunup bulunmadığının; kanunun özgürlükten yoksun kılmaya izin verdiği
hâllerde ise hukuk devleti ilkesi gereği, keyfîliği
önlemek için uygulanmasında yeterli ölçüde erişilebilir, kesin ve öngörülebilir
olup olmadığının Anayasa Mahkemesince incelenmesi gerekir (Murat Narman, § 44).
38. Tutuklamaya ilişkin hükümler 5271 sayılı Kanun'un 100. ve
devamı maddelerinde düzenlenmiştir. Anılan maddeye göre kişi ancak hakkında suç
işlediğine dair kuvvetli şüphenin varlığını gösteren olguların ve bir tutuklama
nedeninin bulunması hâlinde tutuklanabilir. Maddede tutuklama nedenlerinin
neler olduğu da belirtilmiştir (Murat
Narman, § 45).
39. 5271 sayılı Kanun'un 102. maddesinde ise soruşturma ve
kovuşturma evrelerinde kişilerin tutulabileceği azami kanuni süreler
düzenlenmiştir. Buna göreağır ceza mahkemesinin
görevine giren işlerde tutukluluk süresinin en çok iki yıl olduğu ve bu sürenin
zorunlu hâllerde gerekçesi gösterilerek uzatılabileceği ancak uzatma süresinin
toplam üç yılı geçemeyeceği belirtilmiştir. Dolayısıyla uzatma süreleri dâhil
toplam tutukluluk süresinin azami beş yıl olabileceği anlaşılmaktadır (Murat Narman, § 46).
40. Kişi hakkında birden fazla suça ilişkin olan bir yargılama
kapsamında tutukluluk süresi her bir suç için ayrı ayrı uygulanamayacak,
uygulanan tutuklama tedbiri yargılama sürecinin bütünü açısından sonuç
doğuracaktır (Burak Döner, B. No:
2012/521, 2/7/2013, § 48).
41. Kişi serbest bırakılmadan yargılanmakta olduğu davada ilk
derece mahkemesi kararıyla mahkûm olmuşsa kişinin hukuki durumu bir suç isnadına bağlı olarak tutuklu olma
kapsamından çıkacak ve mahkûmiyet tarihi itibarıyla tutukluluk hâli sona
erecektir. Zira mahkûmiyete karar verilmiş olmakla, isnat olunan suçun
işlendiği, bundan failin sorumlu olduğunun sübuta erdiği kabul edilmekte ve bu
nedenle sanık hakkında hürriyeti bağlayıcı cezaya hükmedilmektedir.
Mahkûmiyetle birlikte kişinin kuvvetli suç şüphesi ve bir tutuklama nedenine
bağlı olarak tutukluluk hâli sona ermektedir. Bu açıdan mahkûmiyet kararının
kesinleşmiş olması ayrıca gerekmez. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) ve
Yargıtay, mahkûmiyet kararı sonrası tutulma hâlini tutukluluk olarak nitelendirmemektedir (Mehmet
İlker Başbuğ, B. No: 2014/912, 6/3/2014, § 49, Korcan Pulatsü, B. No: 2012/726,
2/7/2013, § 30).
42. Bir suç isnadına bağlı
olarak tutuklulukta geçen sürenin başlangıcı; başvurucunun ilk kez
yakalanıp gözaltına alındığı durumlarda bu tarih, doğrudan tutuklandığı
durumlarda ise tutuklama tarihidir. Sürenin sonu ise kural olarak kişinin
serbest bırakıldığı ya da ilk derece mahkemesince hüküm verildiği tarihtir (Murat Narman, § 66).
43. Mahkûmiyet sonrasında sanığın tekrar bir suç isnadına bağlı olarak
özgürlüğünden yoksun bırakıldığını kabul etmek için, diğer bir ifadeyle sanığın
ilk derece yargılamasında yeniden tutuklu
statüsünde olduğunu söyleyebilmek için temyiz incelemesi sonunda mahkûmiyet
kararının bozulması ve davayla ilgili yeni bir hüküm verilmesi amacıyla ilk
derece mahkemesinde yargılama yapılması gerekir. Yargıtay Dairesince temyiz
sürecinde hükümle ilgili bir karar verilmeden, tespit edilen eksikliğin
giderilmesi amacıyla dava dosyasının mahkemesine gönderilmesi sanığın
özgürlüğünden yoksun bırakılmasını yeniden bir
suç isnadına bağlı hâle getirmez (Ali
Kederli, B. No:2014/16355, 30/12/2014, § 30).
44. Anayasa'da yer alan hak ve özgürlükler ihlal edilmediği
sürece derece mahkemelerinin kararlarındaki kanunun yorumuna ya da maddi veya
hukuki hatalara dair hususlar bireysel başvuru incelemesinde ele alınamaz.
Tutukluluk konusundaki kanun hükümlerinin yorumu ve somut olaylara uygulanması
da derece mahkemelerinin takdir yetkisi kapsamındadır. Ancak kanun veya
Anayasa'ya bariz şekilde aykırı yorumlar ile delillerin takdirinde açık bir keyfîlik bulunması hâlinde hak ve özgürlük ihlaline
sebebiyet veren bu tür kararların bireysel başvuruda incelenmesi gerekir.
45. Ayrıca suç ve sanık sayısı, davanın karmaşık olması gibi
etkenler tutukluluk süresinin makul olup olmadığı konusundaki değerlendirmede
ele alınabilecek etkenler olup bunların kanuni tutukluluk süresinin
belirlenmesinde esas alınması mümkün değildir. Normun lafzı ve amacı, tutuklama
tedbirinin ceza adalet sistemi içindeki yeri ve 5271 sayılı Kanun'un 102.
maddesindeki düzenleme ile kişi özgürlüğüne yönelik sınırlamaların dar
yorumlanması hususları birlikte değerlendirildiğinde aksine bir sonuca varmak
mümkün görünmemektedir (Burak Döner, §
49).
(2) İlkelerin
Olaya Uygulanması
46. Somut olayda başvurucu, isnat edilen suçlar nedeniyle
3/9/2009 tarihinde gözaltına alınmış ve daha sonra tutuklanmıştır. Tutuklu
olarak devam eden yargılamada ilk mahkûmiyet kararının açıklandığı 7/9/2010
tarihinde tutukluluk hâli sona ermiştir. Temyiz üzerine Yargıtay 1. Ceza
Dairesinin 26/3/2012 tarihli bozma
ilamıyla yeniden suç isnadına bağlı tutma başlamıştır. Mahkemece verilen
12/3/2013 tarihli ikinci hükümle suç isnadına bağlı tutma sona ermiş ancak
Yargıtay 1. Ceza Dairesinin 21/10/2014 tarihli bozma ilamıyla tekrar suç
isnadına bağlı olarak tutma başlamış, nihayetinde Mahkemece 12/5/2015 tarihinde verilen ve Yargıtay 1.
Ceza Dairesinin 28/12/2015 tarihli ilamıyla onanarak kesinleşen üçüncü
hükümle birlikte suç isnadına bağlı olarak tutma sona ermiştir.
47. Buna göre başvurucu, gözaltına alındığı 3/9/2009 tarihi ile
ilk hüküm tarihi olan 7/9/2010 tarihleri arasında 1 yıl 4 gün, 26/3/2012
tarihli ilk bozma ilamı ile ikinci hükmün verildiği 12/3/2013 tarihleri
arasında 11 ay 16 gün, ikinci bozma ilamı ile üçüncü hükmün verildiği
21/10/2014-12/5/2015 tarihleri arasında 6 ay 21 gün, toplamda ise 2 yıl 6 ay 11
gün tutuklu kalmıştır.
48. Somut olayda 3/9/2009 tarihinde gözaltına alınan ve daha
sonra tutuklanan başvurucu, 5271 sayılı Kanun'un yukarıda belirtilen hükümleri
uyarınca tutukluluk için öngörülen azami sürenin aşıldığı iddiasıyla tahliye
talebinde bulunmuştur. Gerek davaya bakangerekse
itirazı inceleyen mahkemeler tutukluluğun devamına karar vermişlerdir.
49. Başvurucu 3/9/2009 tarihinde gözaltına alınmış ve 4/9/2009
tarihinde tutuklanmıştır. Başvurucunun suç isnadına bağlı olarak tutulduğu süre
2 yıl 6 ay 11 gündür. Başvurucu, ağır ceza mahkemelerinin görevine giren kasten
öldürmeye azmettirme suçundan yargılanmıştır. Buna göre 5271 sayılı Kanun'un
102. maddesinin (2) numaralı fıkrasında öngörülen azami tutukluluk süresi 5
yıldır. Dolayısıyla 2 yıl 6 ay 11 gün tutuklu kalan başvurucu yönünden kanunda
öngörülen azami süre dolmamıştır.
50. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun kanunda öngörülen azami
tutukluluk süresinin aşılması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının
ihlal edildiği iddiasına ilişkin olarak bir ihlalin olmadığı açık olduğundan
başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan
yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
B. Adil Yargılanma
Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
51. Başvurucu, altı yıla yakın süredir devam eden yargılama
nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
52. 9/1/2013 tarihli ve 6384 sayılı Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesine Yapılmış Bazı Başvuruların Tazminat Ödenmek Suretiyle Çözümüne Dair
Kanun'a göre kurulan Komisyon, aynı Kanun'un 2. maddesi uyarınca ceza hukuku
kapsamındaki soruşturma ve kovuşturmalar ile özel hukuk ve idare hukuku
kapsamındaki yargılamaların makul sürede sonuçlandırılmadığı ya da mahkeme
kararlarının geç veya eksik icra edildiği yahut icra edilmediği iddialarıyla
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine (AİHM) yapılan başvuruları incelemekle görevlidir.
53. 31/7/2018 tarihli ve 30495 sayılı Resmî Gazete'de
yayımlanarak yürürlüğe giren 25/7/2018 tarihli ve 7145 sayılı Kanun'un 20.
maddesiyle 6384 sayılı Kanun'a eklenen geçici 2. maddeye göre benzer iddialarla
Anayasa Mahkemesine yapılan ve münhasıran bu maddenin yürürlüğe girdiği tarih
itibarıyla Anayasa Mahkemesinde derdest olan bireysel başvuruların da Komisyon
tarafından incelenerek karara bağlanması öngörülmüştür.
54. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrasının son cümlesi
şöyledir:
"Başvuruda bulunabilmek
için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması şarttır."
55. 6216 sayılı Kanun'un "Bireysel
başvuru hakkı" kenar
başlıklı 45. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
"İhlale neden olduğu
ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve
yargısal başvuru yollarının tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce
tüketilmiş olması gerekir."
56. Anılan Anayasa ve Kanun hükümlerine göre bireysel başvuru
yoluyla Anayasa Mahkemesine başvurabilmek için olağan kanun yollarının
tüketilmiş olması gerekir. Temel hak ve özgürlüklere saygı, devletin tüm
organlarının anayasal ödevi olup bu ödevin ihmal edilmesi nedeniyle ortaya
çıkan hak ihlallerinin düzeltilmesi idari ve yargısal makamların görevidir. Bu
nedenle temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiğine ilişkin iddiaların
öncelikle hukuk sisteminde mevcut idari merciler ve/veya derece mahkemeleri
önünde ileri sürülmesi, bu makamlar tarafından değerlendirilmesi ve bir çözüme
kavuşturulması esastır (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, B. No: 2012/403,
26/3/2013, § 16).
57. Anayasa Mahkemesi yakın zamanda verdiği Ferat Yüksel (B. No: 2014/13828, 12/9/2018) kararında Adalet
Bakanlığı İnsan Hakları Tazminat Komisyonuna (Tazminat Komiyonu)
başvuru yolunun düzenleniş şekli itibarıyla ulaşılabilir, makul bir başarı
şansı sunma ve yeterli giderim sağlama kapasitesine sahip olup olmadığını
belirtmiş ve bireysel başvuru yoluna başvurmadan önce tüketilmesi gereken
etkili bir hukuk yolu olduğu sonucuna varmıştır.
58. Somut olayda bu içtihattan ayrılmayı gerektiren bir durum
söz konusu değildir. Buna göre (Tazminat Komisyonuna) başvuru yolu tüketilmeden
yapılan başvurunun incelenmesinin bireysel başvurunun ikincil niteliği ile bağdaşmayacağı
sonucuna varılmıştır.
59. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Tutukluluğun kanunda öngörülen azami süreyi aşması
nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması
nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın başvuru yollarının tüketilmemiş olması
nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA
11/12/2018 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.