logo
Bireysel Başvuru Kararları Kullanıcı Kılavuzu English

(Şafak Mert [2.B.], B. No: 2015/787, 18/7/2018, § …)
Kararlar Bilgi Bankasında yayınlanan karar metni
editöryal düzeltmelere tabi tutulmuş olabilir.
   


 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

ŞAFAK MERT BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2015/787)

 

Karar Tarihi:18/7/2018

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Engin YILDIRIM

Üyeler

:

Osman Alifeyyaz PAKSÜT

 

 

Recep KÖMÜRCÜ

 

 

M. Emin KUZ

 

 

Rıdvan GÜLEÇ

Raportör

:

Gülbin AYNUR

Başvurucu

:

Şafak MERT

Vekili

:

Av. Halil ÖZTÜRK

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, askerlik mesleğinden kaynaklanan psikiyatrik rahatsızlık dolayısıyla oluşan zararların tazmini istemiyle açılan davanın süre aşımından reddedilmesi nedeniyle mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 13/1/2015 tarihinde yapılmıştır.

3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüş bildirmemiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:

8. Başvurucu, Türk Silahlı Kuvvetlerinde (TSK) topçu sınıfında subay olarak görev yapmakta iken 1998 ile 2000 yılları arasında Hakkari'de, 2000 ile 2006 yılları arasında Çukurca ve Yüksekova'da terörle mücadele faaliyetleri kapsamında yürütülen operasyonlara katılmıştır.

9. Başvurucu 2011 yılında atandığı Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nde (KKTC) görev yaparken rahatsızlanması nedeniyle Ankara Gülhane Askeri Tıp Akademisi Asker Hastanesine (GATA) sevk edilmiştir. GATA Psikiyatri Polikliniğinde muayene ve tedavisi takip edilen başvurucu, anılan Hastanenin sağlık kurulu tarafından muhtelif tarihlerde düzenlenen raporlara istinaden 14/9/2011 tarihinden 5/12/2013 tarihine kadar istirahatli sayılmıştır. Belirtilen sağlık kurulu raporlarında başvurucu hakkında anksiyete bozukluk, travma sonrası stres bozukluğu gibi tanılara yer verilmiştir.

10. Söz konusu istirahatlerinin bitmesi üzerine başvurucu yeniden sağlık kuruluna sevk edilmiştir. 5/12/2013 tarihinde düzenlenen sağlık kurulu raporu ile başvurucu hakkında kronik nitelik kazanmış travma sonrası stres bozukluğu tanısıyla "TSK’da görev yapamaz" kararı verilmiştir. Söz konusu raporun 17/12/2013 tarihinde Millî Savunma Bakanlığı (MSB) tarafından onaylanarak kesinleşmesinin ardından başvurucunun TSK’dan ilişiği kesilmiştir.

11. GATA tarafından düzenlenen 17/11/2014 tarihli sağlık kurulu raporunda ise başvurucunun hastalığının oluşumunda askerlik mesleğinin sebep ve tesirinin olduğu, ayrıca silah bulundurmasında ve taşımasında tıbben sakınca olduğu yönünde karar verilmiştir.

12. Bu süreçte başvurucu 9/12/2013 tarihinde MSB'ye müracaat etmiş ve askerlik mesleğinden kaynaklanan psikiyatrik rahatsızlık nedeniyle oluşan zararlarının tazminini talep etmiştir. Başvurucu, talebinin cevap verilmemek suretiyle reddi üzerine 14/2/2014 tarihinde Askeri Yüksek İdare Mahkemesinde (AYİM) tam yargı davası açmıştır. Başvurucu, dava dilekçesinde terörle mücadele kapsamında katıldığı operasyonlar nedeniyle geçirdiği travma sonucu psikolojisinin bozulduğunu ve TSK’da görev yapamaz hâle geldiğini; bu sebeple uğradığı zararın idarece tazmin edilmesi gerektiğini belirtmiştir.

13. AYİM İkinci Dairesi (Mahkeme) 4/6/2014 tarihinde oyçokluğuyla verdiği kararla davayı süre aşımı nedeniyle reddetmiştir. Kararın gerekçesinde; başvurucunun terörle mücadele kapsamında değerlendirilebilecek en son faaliyetinin 2006 yılında olduğu, tedavi görmeye ise 2011 yılında başladığı belirtilmiştir. Başvurucunun psikiyatrik rahatsızlığının kaynağı olarak gösterdiği nitelikteki en son görevi gerçekleştirdiği 2006 yılından itibaren bir yıl içinde zorunlu idari başvuruda bulunması gerekirken bu süre geçtikten sonra 9/12/2013 tarihinde idareye başvurduğu ifade edilmiştir. Dolayısıyla idareye süresinde yapılmayan başvurunun zımnen reddi üzerine 14/2/2014 tarihinde açılan davanın süresinde olmadığı kabul edilmiştir. Kararda ayrıca 5/12/2013 tarihli raporun ve rapordaki tespit ve değerlendirmelerin zararın öğrenilmesine ve dava açma süresine bir etkisinin bulunmadığı da vurgulanmıştır.

14. Karşıoyda ise davanın süresinde olup olmadığına karar verilebilmesi için öncelikle tıbbi bilirkişi incelemesi yaptırılması gerektiği belirtilmiştir. Buna gerekçe olarak başvurucunun rahatsızlığının hangi tarihte oluştuğu/oluşabileceği, hangi tarihte tespit edilebileceği, rahatsızlığın kaynağına esas teşkil eden olaylar ile rapor tarihleri arasındaki sürede yaşanmış diğer olayların rahatsızlığa tesir edip etmeyeceği hususlarının ortaya konulması gerekliliği gösterilmiştir.

15. Başvurucunun karar düzeltme istemi aynı Mahkemenin 26/11/2013 tarihli kararıyla reddedilmiştir.

16. Nihai karar başvurucu vekiline 16/12/2014 tarihinde tebliğ edilmiştir.

17. Başvurucu 13/1/2015 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

18. Bireysel başvurunun incelenmesi sürecinde 21/1/2017 tarihli ve 6771 sayılı Kanun ile Anayasa'ya eklenen geçici 21. maddenin birinci fıkrasının (E) bendiyle AYİM kaldırılmıştır.

IV. İLGİLİ HUKUK

19. İlgili hukuk için bkz. Murat Kurt, B. No: 2015/13014, 8/3/2018, §§21-26.

V. İNCELEME VE GEREKÇE

20. Mahkemenin 18/7/2018 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucunun İddiaları

21. Başvurucu; geçirdiği psikiyatrik rahatsızlık nedeniyle TSK'da görev yapamaz hâle geldiğinin ancak 2013 yılında kesinleşen sağlık raporuyla anlaşıldığını, söz konusu rapor üzerine süresi içinde idari başvuru yaparak dava açtığını belirtmiştir. Mahkemenin aynı nitelikteki uyuşmazlıklarda farklı yönde verdiği kararlar olduğunu hatırlatan başvurucu,dava açma süresinin psikiyatrik rahatsızlığa neden olduğu ileri sürülen olay tarihinden başlatılarak davasının süre aşımından reddedilmesi nedeniyle eşitlik ilkesinin ve adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

B. Değerlendirme

22. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

"Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir."

23. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucular tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun şikâyetlerinin özü, Mahkemenin dava açma süresinin başlangıcını tespit etme noktasında hukuk kurallarını hatalı değerlendirmesi ve uygulaması neticesinde uyuşmazlığın esasının incelenememesidir. Bu nedenle belirtilen ihlal iddialarının tümü mahkemeye erişim hakkı kapsamında incelenmiştir.

1. Kabul Edilebilirlik Yönünden

24. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

2. Esas Yönünden

a. Hakkın Kapsamı ve Müdahalenin Varlığı

25. Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddiada bulunma ve savunma hakkına sahip olduğu belirtilmiştir. Dolayısıyla mahkemeye erişim hakkı, Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan hak arama özgürlüğünün bir unsurudur. Diğer yandan Anayasa'nın 36. maddesine adil yargılanma ibaresinin eklenmesine ilişkin gerekçede, Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerce de güvence altına alınan adil yargılanma hakkının madde metnine dâhil edildiği vurgulanmıştır. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ni (Sözleşme) yorumlayan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Sözleşme'nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasının mahkemeye erişim hakkını içerdiğini belirtmektedir (Özbakım Özel Sağlık Hiz. İnş. Tur. San. ve Tic. Ltd. Şti., B. No: 2014/13156, 20/4/2017,§ 34).

26. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan hak arama özgürlüğü, bir temel hak olmanın yanında diğer temel hak ve özgürlüklerden gereken şekilde yararlanılmayı ve bunların korunmasını sağlayan en etkili güvencelerden biridir. Bu bakımdan davanın bir mahkeme tarafından görülebilmesi ve kişinin adil yargılanma hakkı kapsamına giren güvencelerden faydalanabilmesi için ilk olarak kişiye iddialarını ortaya koyma imkânının tanınması gerekir. Diğer bir ifadeyle dava yoksa adil yargılanma hakkının sağladığı güvencelerden yararlanmak mümkün olmaz (Mohammed Aynosah, B. No: 2013/8896, 23/2/2016, § 33).

27. Anayasa Mahkemesi bireysel başvuru kapsamında yaptığı değerlendirmelerde mahkemeye erişim hakkının bir uyuşmazlığı mahkeme önüne taşıyabilmek ve uyuşmazlığın etkili bir şekilde karara bağlanmasını isteyebilmek anlamına geldiğini ifade etmiştir (Özkan Şen, B. No: 2012/791, 7/11/2013, § 52).

28. Somut olayda idari eyleme dayalı tam yargı davasının süre aşımından reddedilerek uyuşmazlığın esasının incelenmemesi nedeniyle başvurucunun mahkemeye erişim hakkına yönelik bir müdahalenin bulunduğu görülmektedir.

b. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı

29. Anayasa'nın 13. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"Temel hak ve hürriyetler, ... yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, ... ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."

30. Yukarıda anılan müdahale, Anayasa’nın 13. maddesinde belirtilen koşullara uygun olmadığı takdirde Anayasa’nın 36. maddesinin ihlalini teşkil edecektir.

31. Bu sebeple müdahalenin Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen ve somut başvuruya uygun düşen, kanun tarafından öngörülme, haklı bir sebebe dayanma, ölçülülük ilkesine aykırı olmama koşullarına uygun olup olmadığının belirlenmesi gerekir.

i. Kanunilik

32. Başvurucunun idari eylemden doğan zararının tazmini istemiyle açtığı davanın süre aşımı gerekçesiyle reddedilmesine ilişkin Mahkeme kararının 4/7/1972 tarihli ve 1602 sayılı mülga Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Kanunu'nun 43. maddesine dayandığı görülmektedir. Dolayısıyla somut olayda başvurucunun mahkemeye erişim hakkına yönelik müdahalenin kanuni dayanağının mevcut olduğu anlaşılmıştır.

ii. Meşru Amaç

33. Dava açmanın bir süreye bağlanmasının meşru amacının ne olduğu hususu benzer nitelikteki başvurularda Anayasa Mahkemesi tarafından müteaddit defalar incelenmiştir. Anayasa Mahkemesi bu incelemelerinde, idari işlem ya da eylemlere karşı açılacak davalarda süre koşulu öngörülmesinin en genel ifadesiyle Anayasa'nın 2. maddesinde düzenlenen hukuk devleti ilkesinin bir gereği olan idari istikrarın sağlanması şeklinde bir meşru amacı bulunduğuna işaret etmiştir (daha ayrıntılı değerlendirme için bkz. Ayşe Yıldırım, B. No: 2014/5, 25/10/2017, §§ 54, 55; Fatma Altuner, B. No: 2014/17714, 26/10/2017, §§ 48, 49; Çölbeyi Lojistik Nakliyat Gümrükleme Denizcilik İnşaat Turizm Sanayii ve Ticaret Limited Şirketi, B. No: 2014/12354, 9/11/2017, § 52).

iii. Ölçülülük

 (1) Genel İlkeler

34. Anayasa Mahkemesi bireysel başvuru kapsamında yaptığı değerlendirmelerde kişinin mahkemeye başvurmasını engelleyen veya mahkeme kararını anlamsız hâle getiren, bir başka anlatımla mahkeme kararını önemli ölçüde etkisizleştiren sınırlamaların mahkemeye erişim hakkını ihlal edebileceğini ifade etmiştir (Özkan Şen 52).

35. Bu nedenle mahkemelerin usul kurallarını uygularken yargılamanın hakkaniyetine zarar getirecek ölçüde katı şekilcilikten kaçınmaları gerektiği gibi kanunla öngörülmüş usul şartlarının ortadan kalkmasına neden olacak ölçüde aşırı esneklikten de kaçınmaları gerekir (Kamil Koç, B. No: 2012/660, 7/11/2013, § 65). Bu kapsamda mevzuatta öngörülen dava açma süresine ilişkin kuralların hukuka açıkça aykırı olarak yanlış uygulanması veya bu sürelerin hatalı hesaplanması nedenleriyle kişilerin dava açma ya da kanun yollarına başvuru haklarını kullanmasına engel olunması mahkemeye erişim hakkını ihlal edebilir (Özbakım Özel Sağlık Hiz. İnş. Tur. San. ve Tic. Ltd. Şti., § 38).

36. Bu bağlamda dava açma süresinin işlemeye başladığı an da mahkemeye erişim hakkına yapılan müdahalenin ölçülülüğü bağlamında büyük önem taşımaktadır (Yaşar Çoban [GK], B. No: 2014/6673, 25/7/2017, § 66). Dava açma süresinin hangi tarihte başlayacağını belirleme ve mevzuatı bu yönüyle yorumlama görevi esasen derece mahkemelerine aittir. Bireysel başvurunun ikincillik ilkesi gereği, dava açma süresinin başlatılacağı tarihin belirlenmesi noktasında Anayasa Mahkemesinin bir görevi bulunmamaktadır. Anayasa Mahkemesinin bu hususta üstleneceği rol, dava açma süresinin hangi tarihten itibaren başlatılması gerektiğiyle ilgili derece mahkemelerinin yorumlarının mahkemeye erişim hakkına etkisini somut olayın koşulları ışığında incelemektir (Ahmet Yıldırım, B. No: 2014/18135, 20/9/2017, § 46). Bu kapsamda dava açma süresinin henüz dava hakkının doğmadığı ya da hak sahibinin dava hakkının doğduğundan haberdar olmadığı ve somut koşullar çerçevesinde haberdar olduğunun kabulünü haklı kılan nedenlerin bulunmadığı bir dönemde işlemeye başlaması dava hakkının varlığını anlamsız kılabileceğinden ölçülülük ilkesini zedeleyebilir (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Yaşar Çoban, § 66).

 (2) İlkelerin Olaya Uygulanması

37. Başvurucu, dava açma süresinin başlangıç tarihi olarak psikiyatrik rahatsızlığa neden olduğu ileri sürülen olayların yaşandığı tarihin esas alınmasının mahkemeye erişim hakkını ihlal ettiğinden şikâyet etmektedir.

38. Anayasa Mahkemesince daha önce benzer nitelikte başvurularda da belirtildiği üzere idari eylem nedeniyle uğranılan zararın tazmini istemiyle açılan tam yargı davasında idarenin tazminle yükümlü tutulabilmesi için ortada idari eylem ve zarar olmalı, ayrıca zararla idari eylem arasında illiyet bağı bulunmalıdır. Bu çerçevede eylemin idariliğinin veya yol açtığı zararın ya da arasındaki illiyet bağının eylemden çok sonra anlaşıldığı veya ortaya konulabildiği durumlarda dava açma süresinin bu tarihlerden sonra başlayacağı kabul edilmektedir (Murat Kurt, § 44; Mehmet Çınar ve Nuray Çınar, B. No: 2015/4807, 19/4/2018, § 46).

39. Bu bağlamda bireysel başvuruya konu olayda başvurucunun psikiyatrik rahatsızlığının sağlık raporlarının düzenlenmesinden daha önce başladığında ve hastalığa neden olduğu ileri sürülen olayların da çok zaman önce yaşandığında tartışma bulunmamaktadır. Bununla birlikte fiziksel rahatsızlıklarda, rahatsızlığın ilk defa bilindiği veya bilinmesi gerektiği tarihten itibaren zararın değerlendirilebileceği kabul edilebilir ise de psikiyatrik rahatsızlıklar açısından rahatsızlığı doğuran olayın bilindiği tarihte uğranılan zararın değerlendirilebilmesi çoğunlukla mümkün olmayabilir. Zira somut olayda olduğu gibi psikiyatrik hastalıklar, hastalığa sebep olduğu ileri sürülen olaylarla aynı tarihlerde ortaya çıkmamakta; çok sonraki bir tarihte ve anılan olaylara bağlı olarak ortaya çıkabilmektedir. Dolayısıyla psikiyatrik hastalığa neden olan olayların yaşandığı anda başvurucuların uğradıkları zararı öğrenmeleri ve değerlendirmeleri her zaman beklenemez (benzer mahiyette bir olaya ilişkin aynı yönde değerlendirme için bkz. Alpay Dinç ve diğerleri, B. No: 2014/12678, 6/7/2017, § 66).

40. Somut olayda başvurucu; Mahkeme tarafından dava açma süresinin başlangıcına esas alınan, askerlik mesleğinin ifası sırasında terörle mücadele faaliyetleri kapsamında katıldığı en son görev tarihi olan 2006 yılından sonra da TSK'da görevini sürdürmüştür. Başvurucunun rahatsızlığı sebebiyle TSK'daki görevini sürdüremeyeceği 5/12/2013 tarihinde, hastalığının ortaya çıkmasında askerlik mesleğinin sebep ve tesiri olduğu ise 17/11/2014 tarihinde düzenlenen sağlık kurulu raporlarıyla kesin şekilde tespit edilmiştir.

41. Dolayısıyla başvurucunun psikiyatrik rahatsızlığa neden olduğu ileri sürülen olayların yaşandığı tarih itibarıyla anılan rahatsızlığının bulunduğunu ve bu rahatsızlığın muvazzaf askerlik görevi kapsamındaki olayların sebep ve etkisinden kaynaklandığını mutlak suretle bildiğinden ya da bilmesi gerektiğinden söz edilemez. Başvurucunun anılan hastalığının askerlik mesleğinin sebep ve etkisinden kaynaklandığını kesin olarak ortaya koyan sağlık raporunun ardından zararını değerlendirebildiği söylenebilir. Bu itibarla olay tarihi esas alınarak uğradığı zararla ilgili tazminat davası açmasının beklenmesi başvurucuya orantısız bir külfet yüklemektedir.

42. Tüm bu açıklamalar çerçevesinde Mahkemenin başvurucunun uğradığı zararı öğrenmesine ve değerlendirmesine imkân tanımayan olay tarihini (başvurucunun katıldığı en son operasyon tarihi) esas alarak dava açma sürelerini belirlemesine ilişkin yorumunun başvurucunun dava açmasını aşırı derecede zorlaştırarak neredeyse imkânsız hâle getirdiği değerlendirilmiştir. Dolayısıyla bu yorumdan hareketle davanın süre aşımından reddedilmesi suretiyle başvurucunun mahkemeye erişim hakkına yapılan müdahalenin ölçüsüz olduğu sonucuna varılmıştır.

43. Öte yandan bireysel başvuruya konu olan uyuşmazlıkta idarenin kısmen veya tamamen tazmin sorumluluğu bulunup bulunmadığı, ancak davanın esastan incelenmesi sonucu Mahkemenin belirleyeceği bir husustur. Anayasa Mahkemesinin yukarıda aktarılan değerlendirmesinin ve vardığı sonucun yalnızca mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin olup davanın esasına ilişkin bir unsur içermediği açıktır.

44. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

3. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden

45. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:

 “(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…

 (2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”

46. Başvurucu, yeniden yargılama yapılmasına hükmedilerek ihlalin giderilmesi ve uğradığı zararın tazminine karar verilmesi talebinde bulunmuştur.

47. Adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.

48. Mahkemeye erişim hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunduğundan kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere ilgili mahkemeye gönderilmesine karar verilmesi gerekir.

49. Mahkemeye erişim hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunduğu sonucuna varıldığından tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.

50. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 226,90 TL harç ve 1.980 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.206,90 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Kararın bir örneğinin adil yargılanma hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için -Anayasa'nın geçici 21. maddesinin birinci fıkrasının (E) bendinin (b) alt bendi gereğince- yetkili idari yargı merciine GÖNDERİLMESİNE (AYİM İkinci Dairesinin 4/6/2014 tarihli ve E.2014/384, K.2014/860 sayılı kararı),

D. Başvurucunun tazminat talebinin REDDİNE,

E. 226,90 TL harç ve 1.980 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.206,90 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,

F. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 18/7/2018 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

I. KARAR KİMLİK BİLGİLERİ

Kararı Veren Birim İkinci Bölüm
Karar Türü (Başvuru Sonucu) Esas (İhlal)
Künye
(Şafak Mert [2.B.], B. No: 2015/787, 18/7/2018, § …)
   
Başvuru Adı ŞAFAK MERT
Başvuru No 2015/787
Başvuru Tarihi 13/1/2015
Karar Tarihi 18/7/2018

II. BAŞVURU KONUSU


Başvuru, askerlik mesleğinden kaynaklanan psikiyatrik rahatsızlık dolayısıyla oluşan zararların tazmini istemiyle açılan davanın süre aşımından reddedilmesi nedeniyle mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

III. İNCELEME SONUÇLARI


Hak Müdahale İddiası Sonuç Giderim
Adil yargılanma hakkı (Medeni Hak ve Yükümlülükler) Mahkemeye erişim hakkı (idare) İhlal Yeniden yargılama

IV. İLGİLİ HUKUK



Mevzuat Türü Mevzuat Tarihi/Numarası - İsmi Madde Numarası
Kanun 1602 Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Kanunu 43
2577 İdari Yargılama Usulü Kanunu 13
  • pdf
  • udf
  • word
  • whatsapp
  • yazdir
T.C. Anayasa Mahkemesi