logo
Bireysel Başvuru Kararları Kullanıcı Kılavuzu English

(İsa Gök [2.B.], B. No: 2015/805, 12/9/2018, § …)
Kararlar Bilgi Bankasında yayınlanan karar metni
editöryal düzeltmelere tabi tutulmuş olabilir.
   


 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

İSA GÖK BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2015/805)

 

Karar Tarihi: 12/9/2018

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Engin YILDIRIM

Üyeler

:

Celal Mümtaz AKINCI

 

 

Muammer TOPAL

 

 

Rıdvan GÜLEÇ

 

 

Recai AKYEL

Raportör

:

Recep KAPLAN

Başvurucu

:

İsa GÖK

Vekili

:

Av. Fikret İLKİZ

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, kamuoyunca bilinen bir kişiye yönelik eleştirilerden dolayı tazminata hükmedilmesinin ifade özgürlüğünü ihlal ettiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 13/1/2015 tarihinde yapılmıştır.

3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir.

7. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı süresinde beyanda bulunmuştur.

III. OLAY VE OLGULAR

8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:

9. Tanınmış bir siyasetçi olan başvurucu, olayların yaşandığı tarihte Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) milletvekili olarak görev yapmaktadır.

10. Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) tutanaklarına göre başvurucu, 24/3/2011 tarihinde Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun Tasarısının TBMM'de görüşülmesi esnasında TBMM Genel Kuruluna hitaben -TRT 3 Televizyonunda da yayımlanan- bir konuşma yapmıştır.

11. Anılan konuşmanın derece mahkemeleri kararlarında değerlendirme konusu yapılan kısımları şöyledir:

"Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Bireysel başvuru hakkını tanıyoruz. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne ve Anayasa'mızdaki temel hak ve özgürlüklere ilişkin ihlallerde insanlarımıza, Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru ile hak ihlallerine karşı Mahkemeden ihlal tespiti isteme imkânı getiriyoruz.

Tabii, Türkiye farklılıklar ülkesi ve Türkiye bir ironi ülkesi, hayatımız ironi. Gazeteci Ahmet Şık, tutuklu. Neden bu şahsı biliyoruz? Çünkü bu şahıs Nokta dergisinde, şu anda Silivri'de yargılaması süren büyük bir olayın aslında ifşasını yaratan, bunu dergiye yazan, o ...'nin darbe günlüklerini yayınlayan gazeteci. Ama gel gör ki, bu gazeteci şu anda bir kitap yazmak istiyor. Kitap "İmamın Ordusu" isimli. Bu kitapta, emniyet teşkilatı içinde örgütlenen Fethullah Gülen cemaatinin, cemaat, tarikat, çete, ne derseniz deyin ama hayırlı hiçbir kelimeyi kullanamazsınız, olumlu tek bir kelimeyi Fethullah Gülen adından sonra kullanamazsınız. Böyle bir yapılanma içerisinde emniyet…

Çünkü emniyet teşkilatında Fethullah Gülen çetesinin deşifresi yapılıyor. Elhak, bunlar yok edilecek. Belki de bundan sonra yargı içindeki Fethullah Gülen çetesinin deşifresi olacaktı, savcılığa yansıyacaktı, yani bir yerden birilerine batacaktı; batmadan, adamı batırdılar..."

12. Türkiye'de 1960'lı yıllardan itibaren faaliyette bulunan ve son yıllara kadar dinî bir grup olarak nitelenen cemaat, Gülen cemaati, Fetullah Gülen cemaati, hizmet hareketi, gönüllüler hareketi ve camia gibi isimlerle anılan ve son yıllardaki soruşturma ve kovuşturma belgelerinde Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ) ve/veya Paralel Devlet Yapılanması (PDY) olarak isimlendirilen örgütün (Aydın Yavuz ve diğerleri [GK], B. No: 2016/22169, 20/6/2017, § 22) kurucusu ve lideri olan Fetullah Gülen (davacı); anılan konuşmayla kişilik haklarının ihlal edildiği gerekçesiyle başvurucuya karşı manevi tazminat davası açmıştır.

13. Davaya bakan İstanbul 13. Asliye Hukuk Mahkemesi 24/5/2012 tarihli gerekçeli kararında, başvurucunun konuşmasının davacıya hakaret etme ve onun kişilik haklarına saldırı amacıyla yapılmadığı yönünde değerlendirmeler yapmıştır. İlk derece mahkemesi ayrıca; başvurucunun konuşmasında bir yandan temel hak ve özgürlüklere ilişkin hak ihlallerinin tespiti için Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru hakkı getirilirken diğer yandan da tanınmış bir gazetecinin emniyet içinde örgütlendiği iddia edilen Fetullah Gülen cemaatinin yapılanmasını deşifre eden bir kitap yazması nedeniyle tutuklandığına dair görüşün dile getirildiği ve bu durumun ağır bir şekilde eleştirildiği, bu konudaki düşünce ve değerlendirmelerin açıklandığı şeklinde tespitlerde bulunmuştur. Mahkeme bu gerekçelerle başvurucunun konuşmasının hukuka aykırılık teşkil etmediği kanaatine ulaşmış ve davanın reddine karar vermiştir.

14. Kararın davacı tarafından temyizi üzerine Yargıtay 4. Hukuk Dairesi 9/10/2013 tarihli kararıyla, görev ve sorumluluklar da içeren ifade özgürlüğünün başkalarının şöhret ve haklarının korunması için sınırlanabileceğini belirtmiş; bu kapsamda başvurucunun konuşmasında sözü davacıya getirerek ağır sözler kullandığı, bu sözlerin davacının kişilik haklarına saldırı niteliğinde bulunduğu ve ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilemeyeceği sonucuna vararak davacı lehine uygun bir tazminata hükmedilmesi gerektiği gerekçesiyle ilk derece mahkemesi kararını bozmuştur.

15. Bozma üzerine yapılan yargılamada bozma kararına uyan İstanbul 13. Asliye Hukuk Mahkemesi 27/5/2014 tarihinde verdiği kararda, Yargıtay kararındaki gerekçelerle davacı lehine 2.000 TL manevi tazminata hükmetmiştir.

16. Temyiz üzerine karar Yargıtay 4. Hukuk Dairesince 13/11/2014 tarihinde onanmıştır. Onama kararı başvurucuya 18/12/2014 tarihinde tebliğ edilmiştir. Başvurucunun yaptığı karar düzeltme talebi ise aynı Daire tarafından karar düzeltmeye konu olan tutar, Kanun'da öngörülen düzeye ulaşmadığından 27/4/2015 tarihli kararla reddedilmiştir.

17. Başvurucu 13/1/2015 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

IV. İLGİLİ HUKUK

A. Ulusal Hukuk

18. İlgili ulusal hukuk kaynaklarının derli toplu verildiği bir karar için Kemal Kılıçdaroğlu (B. No: 2014/1577, 25/10/2017, §§ 24-28) kararına bakılabilir.

B. Uluslararası Hukuk

1. İfade Özgürlüğünün Demokratik Toplumdaki Önemi

19. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine (AİHM) göre ifade özgürlüğü, demokratik toplumun temelini oluşturan ana unsurlardandır. AİHM, ifade özgürlüğüne ilişkin kararlarında ifade özgürlüğünün toplumun ilerlemesi ve bireyin gelişmesi için gerekli temel şartlardan birini teşkil ettiğini yinelemektedir. AİHM'e göre 10. maddenin ikinci paragrafı saklı tutulmak üzere ifade özgürlüğü sadece toplum tarafından kabul gören, zararsız veya ilgisiz kabul edilen bilgi ve fikirler için değil incitici, şoke edici ya da endişelendirici bilgi ve düşünceler için de geçerlidir. İfade özgürlüğü, yokluğu hâlinde demokratik bir toplumdan söz edemeyeceğimiz çoğulculuğun, hoşgörünün ve açık fikirliliğin bir gereğidir. AİHM, 10. maddede güvence altına alınan bu hakkın bazı istisnalara tabi olduğunu ancak bu istisnaların dar yorumlanması ve bu hakkın sınırlandırılmasının ikna edici olması gerektiğini vurgulamıştır (Handyside/Birleşik Krallık [GK], B. No: 5493/72, 7/12/1976 § 49; Von Hannover/Almanya (No. 2) [BD], B. No: 40660/08 ve 60641/08, 7/2/2012, § 101).

2. İfade Özgürlüğü ve İtibarın Korunmasını İsteme Hakkı Arasındaki İlişki

20. AİHM, kamuoyunca tanınan kişilerin şöhret ve itibarı ile ifade özgürlüğünün çatışması hâlinde 10. maddenin (2) numaralı fıkrasında yer alan "başkalarının... haklarının korunması" ifadesine müracaat etmektedir. AİHM Büyük Dairesi 7/2/2012 tarihinde verdiği iki kararda -Von Hannover/Almanya (2) [BD] ve Axel Springer AG/Almanya [BD], B. No: 39954/08, 7/2/2012- ifade hürriyeti ve özel hayata saygı hakkının dengelenmesinde kullanılan ilkeleri sistematik olarak açıklamış ve uygulamıştır. Bunlar ifade özgürlüğüne konu açıklamanın kamu yararına ilişkin bir tartışmaya sağladığı katkı (Von Hannover/Almanya (2), § 109; Von Hannover/Almanya, B. No:59320/00, 24/09/2004, §§ 63-66),ilgili kişinin tanınırlığı, toplumdaki rolü ve işlevi ile yazıya konu olan faaliyetin niteliği, haber veya makalenin konusu (Von Hannover/Almanya (2), § 110; kamu tarafından tanınan kişiler için korumanın daha esnek olacağına ilişkin bir karar için bkz. Minelli/İsviçre (k.k.), B. No: 14991/02, 14/6/2005), ilgili kişinin daha önceki davranışları (Von Hannover/Almanya (2), § 111), yayının içeriği, şekli ve etkileri (Von Hannover/Almanya (2), § 112), bilgilerin elde edilme koşulları ve gerçekliği (Axel Springer AG/Almanya, § 93; Von Hannover/Almanya (2), § 113) ve uygulanan yaptırımın niteliği (Axel Springer AG/Almanya, § 95).

3. Maddi Olgular ile Değer Yargısı Arasındaki Fark

21. AİHM'e göre maddi olgular ile değer yargısı arasında dikkatli bir ayrıma gidilmelidir. Maddi olgular ispatlanabilirse de değer yargılarının doğruluğunu ispatlamanın mümkün olmadığı hatırda tutulmalıdır (Lingens/Avusturya [GK], B. No: 9815/82, 8/7/1986, § 46). AİHM, değer yargılarının doğruluğunu ispat etmenin yerine getirilmesi imkânsız bir talep olduğunu ve böyle bir yükümlülüğün kendiliğinden Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 10. maddesinde korunan hakkın temel bir bileşeni olan görüş sahibi olma özgürlüğünü ihlal edeceğini belirtmektedir. AİHM, bununla birlikte bir açıklamanın değer yargısı düzeyine ulaştığı durumlarda dahi -kendisini destekleyen bir olgusal temel olmayan değer yargıları aşırı görülebileceğinden- müdahalenin orantılılığının dava konusu sözlerin yeterli bir olgusal temele sahip olup olmadığına dayanabileceğini ifade etmiştir (Jerusalem/Avusturya, B. No: 26958/95, 27/2/2001, §§ 42, 43).

4. Siyasetçilerin İfade Özgürlüklerinin Korunması

22. AİHM'e göre ifade özgürlüğü, herkes için önemli olmasına karşın halkın seçilmiş temsilcileri bakımından özel bir öneme sahiptir. Çünkü seçilmiş kişiler, seçmenleri temsil ederler ve seçmenlerin kaygılarına dikkat çeker ve menfaatlerini savunurlar (Lombardo ve diğerleri/Malta, B. No: 7333/06, 24/4/2007, § 53). Başvurucu gibi muhalefet partisinden bir milletvekilinin ifade özgürlüğüne yönelik müdahaleler, AİHM’i daha sıkı bir denetim gerçekleştirmeye sevk etmektedir (Jerusalem/Avusturya, § 36).

23. AİHM siyasi ifade özgürlüğünün önemini göstermek maksadıyla caydırıcı etki doktrinini kullanmaktadır. Bu nedenle siyasetçilere yönelik olarak verilen cezalar küçük de olsa ifade özgürlüğü üzerinde caydırıcı etki doğabileceği sonucuna ulaşmaktadır(Lombardo ve diğerleri/Malta, § 61).

V. İNCELEME VE GEREKÇE

24. Mahkemenin 12/9/2018 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü

25. Başvurucu;

i. Yaptığı konuşmanın yasama dokunulmazlığı çerçevesinde değerlendirilerek hukuki sorumluluğu bulunmadığından davanın reddedilmiş olması gerektiğini,

ii. Emniyet ve yargıda olup bitenleri ve hukuka aykırılıkları tanınmış bir gazeteci olan Ahmet Şık'ın kitabına bağlı olarak dile getirdiğini,

iii. Konuşmasının güncel bir meseleyle ilgili olduğunu, Ahmet Şık'ın kitabı üzerinden yapılan yargısal işlemleri ve hukuka aykırılıkları eleştirdiğini,

iv. Konuşmasının bütünü dikkate alınması gerekirken sadece seçilen sözcüklerin içeriğine dayanılarak kişilik haklarının ihlali sonucuna varılamayacağını,

v. Konuşmasında üzerinde durulan kişinin kamuoyunun gündeminde yer alan ve kendisiyle konuşmanın yapıldığı günlerde Ahmet Şık'ın kitabı nedeniyle çok sık haber yayımlanan ve adından sık söz edilen Fetullah Gülen olduğunu, dolayısıyla Fetullah Gülen ve etrafında bulunan insanlar hakkında soru sormanın veya bu kişileri eleştirmenin milletvekili olarak kendisinin hakkı ve görevi olduğunu,

vi. Türkiye'de yaşanan sonraki gelişmelerin de haklı olduğunu kanıtladığını ileri sürmüş ve bütün bu nedenlerle Anayasa'nın 26. maddesinde korunan ifade özgürlüğü ile Anayasa'nın 83. maddesinde yer alan yasama dokunulmazlığına ilişkin hükümlerin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

26. Bakanlık görüşünde; Anayasa Mahkemesi ve Yargıtayın 15 Temmuz darbe teşebbüsü sonrasında FETÖ/PDY bağlantılı bazı konularda verdiği kararlardan örnekler sunarak başvurunun değerlendirilmesinde FETÖ/PDY terör örgütünün yapısı ve işleyişi ile 15 Temmuz darbe teşebbüsü sırasında yaşanan hususların da dikkate alınması gerektiği belirtilmiştir.

27. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında başvuru dilekçesindeki iddialarını yinelemiş; ilave olarak Bakanlık görüşünün kendi iddialarını destekler nitelikte olduğuna dikkat çekmiştir. Başvurucu, ayrıca Bakanlık görüşünde referans verilen kararlar yanında Anayasa Mahkemesinin Yeni Gün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık A.Ş. ve Cumhuriyet Vakfı (B. No: 2014/11876, 27/12/2017) veFetullah Gülen (B. No: 2015/12939, 5/4/2018) kararlarında yapılan değerlendirmelerin de kendi başvurusunun haklılığını ortaya koyduğunu belirtmiştir.

B. Değerlendirme

28. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun iddialarının bir bütün olarak Anayasa'nın 26. maddesi kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.

29. Anayasa’nın “Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti” kenar başlıklı 26. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

 Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmi makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar...

Bu hürriyetlerin kullanılması,... başkalarının şöhret veya haklarının,... korunması ... amaçlarıyla sınırlanabilir…

1. Kabul Edilebilirlik Yönünden

30. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

2. Esas Yönünden

a. Müdahalenin Varlığı

31. TBMM Genel Kuruluna hitaben yaptığı konuşmada kullandığı sözler nedeniyle başvurucu aleyhine manevi tazminata hükmedilmiştir. Söz konusu Mahkeme kararı ile başvurucunun ifade özgürlüğüne yönelik bir müdahale yapılmıştır.

b. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı

32. Yukarıda anılan müdahale, Anayasa’nın 13. maddesinde belirtilen koşulları yerine getirmediği müddetçe Anayasa’nın 26. maddesinin ihlalini teşkil edecektir. Anayasa’nın 13. maddesi şöyledir:

 Temel hak ve hürriyetler, ... yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, ... demokratik toplum düzeninin ... gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.

33. Bu sebeple müdahalenin, Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen ve somut başvuruya uygun düşen kanunlar tarafından öngörülme, Anayasa’nın ilgili maddesinde belirtilen nedenlere dayanma ve demokratik toplum düzeninin gereklerine uygunluk koşullarını sağlayıp sağlamadığının belirlenmesi gerekir.

i. Kanunilik

34. 22/11/2001 tarihli ve 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 24. ve 25. maddeleri ile 11/1/2011 tarihli ve 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 58. maddesinin kanunla sınırlama ölçütünü karşıladığı sonucuna varılmıştır.

ii. Meşru Amaç

35. Başvurucunun tazminat ödemekle cezalandırılmasına ilişkin kararın başkalarının şöhret veya haklarının korunmasına yönelik önlemlerin bir parçası olduğu ve meşru bir amaç taşıdığı sonucuna varılmıştır.

iii. Demokratik Toplum Düzeninin Gereklerine Uygunluk

 (1) Genel İlkeler

 (a) Demokratik Toplumda İfade Özgürlüğünün Önemi

36. Anayasa Mahkemesi ifade özgürlüğü bağlamında "demokratik toplum düzeninin gerekleri" ifadesinden ne anlaşılması gerektiğini daha önce pek çok kez açıklamıştır. İfade özgürlüğü, kişinin haber ve bilgilere, başkalarının fikirlerine serbestçe ulaşabilmesi, düşünce ve kanaatlerinden dolayı kınanamaması ve bunları tek başına veya başkalarıyla birlikte çeşitli yollarla serbestçe ifade edebilmesi, anlatabilmesi, savunabilmesi, başkalarına aktarabilmesi ve yayabilmesi anlamına gelir. Çoğunluğa muhalif olanlar da dâhil olmak üzere düşüncelerin her türlü araçla açıklanması, açıklanan düşünceye paydaş sağlanması, düşünceyi gerçekleştirme ve gerçekleştirme konusunda başkalarını ikna etme çabaları ve bu çabaların hoş görüyle karşılanması çoğulcu demokratik düzenin gereklerindendir. Dolayısıyla toplumsal ve siyasal çoğulculuğu sağlamak, her türlü düşüncenin barışçıl bir şekilde ve serbestçe ifadesine bağlıdır. Bu itibarla düşünceyi açıklama ve yayma özgürlüğü demokrasinin işleyişi için yaşamsal önemdedir (Bekir Coşkun [GK], B. No: 2014/12151, 4/6/2015, §§ 33-35; Mehmet Ali Aydın [GK], B. No: 2013/9343, 4/6/2015, §§ 42-43; Tansel Çölaşan, B. No: 2014/6128, 7/7/2015, §§ 35-38).

 (b) Müdahalenin Demokratik Toplum Düzeninin Gereklerine Uygun Olması

37. Temel hak ve özgürlüklere yönelik bir müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun kabul edilebilmesi için zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılaması ve orantılı bir müdahale olması gerekir. Açıktır ki bu başlık altındaki değerlendirme, sınırlamanın amacı ile bu amacı gerçekleştirmek üzere başvurulan araç arasındaki ilişki üzerinde temellenen ölçülülük ilkesinden bağımsız yapılamaz. Çünkü Anayasa’nın 13. maddesinde "demokratik toplum düzeninin gereklerine aykırı olmama" ve "ölçülülük ilkesine aykırı olmama" biçiminde iki ayrı kritere yer verilmiş olmakla birlikte bu iki kriter bir bütünün parçaları olup aralarında sıkı bir ilişki vardır (Bekir Coşkun, §§ 53-55; Mehmet Ali Aydın, §§ 70-72; AYM, E.2018/69, K.2018/47, 31/5/2018, § 15; AYM, E.2017/130, K.2017/165, 29/11/2017, § 18).

38. İfade özgürlüğü üzerindeki sınırlamanın demokratik bir toplumda zorlayıcı bir toplumsal ihtiyacın karşılanması amacına yönelik ve istisnai nitelikte olması gerekir. Müdahaleyi oluşturan tedbirin zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşıladığının kabul edilebilmesi için amaca ulaşmaya elverişli olması, başvurulabilecek en son çare ve alınabilecek en hafif önlem olarak kendisini göstermesi gerekmektedir. Amaca ulaşmaya yardımcı olmayan veya ulaşılmak istenen amaca nazaran bariz bir biçimde ağır olan bir müdahalenin zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşıladığı söylenemeyecektir (bazı farklılıklarla birlikte bkz. Bekir Coşkun, § 51; Mehmet Ali Aydın, § 68; Tansel Çölaşan, § 51).

39. Anayasa Mahkemesinin bir görevi de bireylerin fikirlerini ifade özgürlüğü yoluyla ifade etme hakları ile Anayasa'nın 26. maddesinin ikinci fıkrasında belirtilen meşru amaçlar arasında adil bir dengenin sağlanıp sağlanamadığını denetlemektir. Meşru amaçların bir olayda varlığının hakkı ortadan kaldırmadığı vurgulanmalıdır. Önemli olan bu meşru amaçla hak arasında olayın şartları içinde bir denge kurmaktır ( bkz. Bekir Coşkun, § 44, 47, 48; Hakan Yiğit, B. No: 2015/3378, 5/7/2017,§§ 58, 61, 66).

40. Orantılılık ise sınırlamayla ulaşılmak istenen amaç ile başvurulan sınırlama tedbiri arasında aşırı bir dengesizlik bulunmamasına işaret etmektedir. Diğer bir ifadeyle orantılılık, bireyin hakkı ile kamunun menfaatleri veya müdahalenin amacı başkalarının haklarını korumak ise diğer bireylerin hak ve menfaatleri arasında adil bir dengenin kurulmasına işaret etmektedir. Dengeleme sonucu müdahalede bulunulan hakkın sahibine terazinin diğer kefesinde bulunan kamu menfaati veya diğer bireylerin menfaatine nazaran açıkça orantısız bir külfet yüklendiğinin tespiti halinde orantılılık ilkesi yönünden bir sorunun varlığından söz edilebilir. Kamu gücünü kullanan organların düşüncelerin açıklanmasına ve yayılmasına müdahale ederken ifade özgürlüğünün kullanılmasından kaynaklanan yarardan daha ağır basan korunması gereken bir menfaatin ve kişiye yüklenen külfeti dengeleyici mekanizmaların varlığını somut olgulara dayanarak göstermeleri gerekir (bazı farklılıklarla birlikte bkz. Bekir Coşkun, §§ 57; Tansel Çölaşan, §§ 46, 49, 50; Hakan Yiğit, §§ 59, 68).

41. Buna göre, ifade özgürlüğüne yapılan bir müdahale, zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılamıyorsa ya da zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılamakla birlikte orantılı değilse, demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun bir müdahale olarak değerlendirilemez..

 (c) İfade Özgürlüğünün Kapsamı

42. Anayasa’nın 26. maddesinin birinci fıkrası, ifade özgürlüğüne içerik bakımından bir sınırlama getirmemiştir. İfade özgürlüğü; siyasi, sanatsal, akademik veya ticari düşünce ve kanaat açıklamaları gibi her türlü ifadeyi kapsamına almaktadır (Ergün Poyraz (2) [GK], B. No: 2013/8503, 27/10/2015, § 37; Önder Balıkçı, B. No: 2014/6009, 15/2/2017, § 40). Bu itibarla bir siyasetçinin kamuoyuna aktardığı görüşleri başkaları açısından değersiz veya yararsız görülse bile kişilerin subjektif değerlendirmelerinden bağımsız olarak ifade özgürlüğünün korumasındadır ( Kemal Kılıçdaroğlu, § 52).

 (d) Başkalarının Şöhret veya Haklarının Korunması

43. Anayasa’nın 26. maddesinin ikinci fıkrasına göre ifade özgürlüğünün sınırlandırılma nedenlerinden ve bu bağlamda ifade özgürlüğünü kullananların uyması gereken görev ve sorumluluklardan biri de başkalarının şöhret veya haklarının korunmasıdır. Bireyin şeref ve itibarı, kişisel kimliğinin ve manevi bütünlüğünün bir parçasını oluşturur ve Anayasa’nın 17. maddesinin birinci fıkrasının korumasından faydalanır (İlhan Cihaner (2), B. No: 2013/5574, 30/6/2014, § 44). Devlet, bireyin şeref ve itibarına keyfî olarak müdahale etmemek ve üçüncü kişilerin saldırılarını önlemekle yükümlüdür (Nilgün Halloran, B. No: 2012/1184, 16/7/2014, § 41; Adnan Oktar (3), B. No: 2013/1123, 2/10/2013, § 33; Bekir Coşkun, § 45; Önder Balıkçı, § 44; Kemal Kılıçdaroğlu, § 54).

44. Buna ilave olarak Anayasa Mahkemesi; siyasetçilerin, kamuoyunca tanınan kişilerin ve kamusal yetki kullanan görevlilerin gördükleri işlev nedeniyle daha fazla eleştiriye katlanmak durumunda olduklarını ve bunlara yönelik eleştirinin sınırlarının çok daha geniş olduğunu her zaman vurgulamıştır(Siyasetçilerle ilgili olarak bkz. Ergün Poyraz (2), § 58; Kemal Kılıçdaroğlu, § 55; kamusal yetki kullanan görevlilerle ilgili olarak bkz. Nilgün Halloran, § 45; tanınan bir Cumhuriyet başsavcısı ile ilgili olarak bkz. İlhan Cihaner (2), § 82; tanınan ve siyasete hazırlanan bir kamu görevlisi ile ilgili olarak bkz. Önder Balıkçı, § 42).

(e) İfade Özgürlüğü ile İtibarın Korunmasını İsteme Hakkı Arasında Adil Denge

45. Anayasa Mahkemesi mevcut başvuruya benzer başvurularda, aleyhine tazminata hükmedilmesi nedeniyle başvurucunun müdahale edilen ifade özgürlüğü ile başvurucunun konuşmasındaki iddialar ve ifadeler nedeniyle davacının müdahale edilen şeref ve itibar hakkının korunması arasında adil bir dengenin gözetilip gözetilmediğini değerlendirir (Kemal Kılıçdaroğlu, § 56; Nilgün Halloran, § 27; İlhan Cihaner (2), § 49). Bu, soyut bir değerlendirme değildir. Çatışan haklar arasında dengeleme yapılabilmesi için başvurucunun kullandığı ifadelerin türünün, kamusal tartışmalara katkı sunma kapasitesinin, ifadelere yönelik kısıtlamaların niteliğinin ve kapsamının, ifadelerin kimin tarafından dile getirildiğinin, kime yöneldiğinin, tarafların ünlülük derecelerinin ve ilgili kişilerin önceki davranışlarının, kamuoyu ile diğer kişilerin kullanılan ifadeler karşısında sahip oldukları hakların ağırlığının değerlendirilmesi gerekir (Kemal Kılıçdaroğlu, § 56; Nilgün Halloran, § 44; Ergün Poyraz (2), § 56;Kadir Sağdıç [GK], B. No: 2013/6617, 08/04/2015, §§ 58-66; İlhan Cihaner (2), §§ 66-73). Bunun için başvurucu tarafından söylenen sözlerin, yapılan konuşmanın tamamı ve söylendiği bağlamdan kopartılmaksızın olayın bütünselliği içinde değerlendirilmesi gerekir (Nilgün Halloran, § 52; Önder Balıkçı, § 45).

46. Söz konusu değerlendirmelerde derece mahkemelerinin belirli bir takdir yetkisi bulunmaktadır. Ancak bu takdir payı, Anayasa Mahkemesinin denetimindedir. Dolayısıyla Anayasa Mahkemesi, bir kısıtlamanın ifade özgürlüğü ile bağdaşıp bağdaşmadığı hususuna karar vermede yetki sahibi olan iç hukuktaki son mercidir.

47. Anayasa Mahkemesinin görevi, bu denetimi yerine getirirken derece mahkemelerinin yerini almak değildir fakat söz konusu yargı mercilerinin takdir yetkilerini kullanarak verdikleri kararların Anayasa'nın 26. maddesi açısından doğruluğunu denetlemektir. Anayasa Mahkemesi, başvuru konusu olan müdahalenin gözetilen meşru amaçla orantılı olup olmadığını ve bunu haklı göstermek için ulusal makamlar tarafından ortaya konan gerekçelerin ilgili ve yeterli görünüp görünmediğini tespit edebilmek amacıyla söz konusu müdahaleyi davanın bütününe bakarak değerlendirecektir.

 (2) İlkelerin Olaya Uygulanması

48. Başvurucu, milletvekili olması nedeniyle TBMM çatısı altındaki sözlerinden dolayı hiçbir sorumluğunun bulunmadığını ileri sürmüştür. Anayasa Mahkemesinin bu konuyla ilgili içtihadı uyarınca yasama sorumsuzluğunun şartlarının geçerli olduğu bir zeminde ileri sürülen ve başkalarının şahsiyet haklarına saldırı niteliği bulunan sözler nedeniyle başvurucuya karşı hukuk davası yoluyla tazminat davası açılabileceğini kabul etmek gerekir (Kemal Kılıçdaroğlu, § 66).

49. Başvuruya konu konuşmanın yapıldığı tarihlerde gazeteci Ahmet Şık, "İmamın Ordusu" adıyla Fetullah Gülen'e bağlı kişilerin devlet içinde örgütlendiğine dair iddialar da içeren bir kitap yazmış ancak bahse konu kitap henüz yayımlanmadan yasaklanmış; Ahmet Şık ise Ergenekon yargılamaları olarak bilinen soruşturmalar kapsamında tutuklanmıştır.

50. Olay tarihinde ana muhalefet partisi CHP milletvekili olan başvurucu da TBMM Genel Kuruluna hitaben gazeteci Ahmet Şık'ın o tarihte kamuoyunca yoğun bir şekilde tartışılmakta olan "İmamın Ordusu" isimli kitabı üzerine yaşanan gelişmeleri konu edinen bir konuşma yapmıştır. Başvurucu, anılan gelişmelerden hareketle davacının liderliğini yaptığı, son yıllarda FETÖ/PDY olarak isimlendirilen örgütün emniyet ve yargı içinde örgütlenmesine ilişkin değerlendirme ve öngörülerde bulunmuş; bu örgüte ve onun lideri olan davacıya eleştiriler yöneltmiş ve konuyla ilgili düşünce açıklamalarında "Fetullah Gülen çetesi" ibaresini kullanmıştır.

51. Eldeki başvurunun çözümlenmesinde gözönünde tutulması gereken hususlardan biri hem başvurucu hem de davacının toplumsal konumlarıdır. Bir yanda olayların meydana geldiği dönemde ve hâlen ana muhalefet görevinde bulunan Türkiye'nin en eski partisinin bir milletvekili olan başvurucu İsa Gök; diğer yanda ise kamuoyunca bilinen, şahsı ve liderliğini yaptığı örgüt üzerinde geçmişten bu yana yoğun tartışmaların sürdürülmekte olduğu bir kişi olan davacı bulunmaktadır.

52. Eleştirilerin hedefinde olan davacı ve liderliğini yaptığı örgüt kamuoyunca uzun zamandan bu yana bilindiği ve tanındığı için davacı bakımından kabul edilebilir eleştiri sınırları, sade bir vatandaş ile karşılaştırıldığında daha geniştir. Bu sebeplerle eldeki başvuruya konu olayın tarafı olan davacının kendisine yönelik eleştirilere sade vatandaşlara göre daha fazla hoşgörü göstermesi gerekir.

53. Seçmenlerini temsil eden, onların taleplerini, endişelerini ve düşüncelerini politik alana aktaran ve çıkarlarını savunan, seçilmiş kimseler için ifade özgürlüğünün özellikle değerli olduğu açıktır. Bu sebeple müdahale eğer bir siyasetçinin ve özellikle ana muhalefet partisinde görev yapan tanınmış bir milletvekilinin ifade özgürlüğüne yönelik ise başvuruların çok daha sıkı bir denetimden geçirilmesi gerekmektedir (Kemal Kılıçdaroğlu, § 60).

54. FETÖ/PDY'nin yapılanması ve faaliyetleri öteden beri toplumda tartışma konusu olmuştur (Aydın Yavuz ve diğerleri, § 27). Diğer yandan Şemdinli, Ergenekon, Balyoz, Askerî Casusluk, Devrimci Karargâh, Oda TV ve Şike davaları gibi kamuoyunda yoğun tartışmalara neden olan birçok davanın -FETÖ/PDY'nin amaçları doğrultusunda- başta TSK olmak üzere farklı kamu kurum ve kuruluşlarındaki örgüt mensubu olmayan kamu görevlilerini tasfiye etmek ve farklı sivil çevrelerde örgütün çıkarlarına aykırı davrandığını düşündüğü kişileri etkisizleştirmek amacıyla kullanıldığı ileri sürülmüştür. Bu davaların bir kısmındaki usulsüzlük iddiaları Anayasa Mahkemesinin ihlal kararlarına da konu olmuştur (Sencer Başat ve diğerleri [GK], B. No: 2013/7800, 18/6/2014; Yavuz Pehlivan ve diğerleri [GK], B. No: 2013/2312, 4/6/2015; Yankı Bağcıoğlu ve diğerleri [GK],B. No: 2014/253, 9/1/2015).

55. Bu çerçevede başvurucunun FETÖ/PDY ve onun lideri olan davacıya ilişkin tartışmaların devam ettiği ve konunun güncelliğini koruduğu bir tarihte yaptığı konuşmanın kamusal faydası yüksek bir tartışmaya katkı sunduğunda kuşku bulunmamaktadır. Başka bir ifadeyle başvurucunun dava konusu konuşmada kendi bakış açısından Türkiye'de gündemde olan ve bu yönüyle kamunun bu konudaki fikir ve bilgileri alma hakkının da önemli olduğu bir yapılanmayı ve onun başında bulunan davacıyı eleştirmesinin genel olarak kamu yararını ilgilendiren bir meseleyle ilgili olduğu konusunda şüphe yoktur. Gözönüne alınması gereken ikinci husus ise bu bağlamda ortaya çıkmaktadır. Başvurucunun konuşmalarında dile getirdiği iddialar kişilerin hayatlarının diğer bireylere kapalı ve mahrem alanına ilişkin değildir. Başvurucunun konuşmasında ele alınan konu kamusal çıkarlarla ilgilidir ve toplumu yakından ilgilendiren ve güncelliğini koruyan bir konuya dair konuşmanın çerçevesinin baskın bir şekilde politik alanda kaldığı açıktır. Bu çerçevede emniyet ve yargı içinde bir grubun örgütlenmesine dair hususların ana muhalefet partisinde görev yapan ve tanınmış bir milletvekili olan başvurucu tarafından gündeme getirilmesi ve tartışmaya açılmış olması olması tabidir. Bu nedenle de davacının şöhret ve itibarı ile başvurucunun ifade özgürlüğünün çatıştığı mevcut davada dengelemenin yapılması sırasında kamunun menfaatlerinin gözetilmesi demokratik bir toplumun devamlılığı için hayatidir.

56. Somut davanın kendine has koşullarında başvuruya konu ihtilafın, büyük ölçüde dava konusu sözlerin maddi vakıaların açıklanması veya değer yargısı olarak nitelendirilmesi ile ilgili olduğu görülmektedir. Bu bağlamda başvuru konusu olayın şartları ve arka planı dikkate alındığında başvurucu tarafından dile getirilen iddialar için kullanılan değer yargıları bakımından yeterli bir olgusal temel bulunduğu söylenebilir. Şöyle ki başvurucunun konuşmasında ileri sürdüğü Fetullah Gülen'in başında bulunduğu yapının emniyet ve yargı içindeki örgütlenmesi konusu, olay tarihinde kamuoyunun ve siyaset dünyasının bir kesimince ve basın yayın organlarınca sıkça dile getirilen iddialara dayanmaktadır. Dolayısıyla başvurucunun kullandığı ifadeler bakımından olgusal bir temel bulunduğu açıktır.

57. Ayrıca, başvurucunun davacının başında bulunduğu yapı için kullandığı "çete" ifadesi aynı zamanda bir değer yargısıdır. Başvurucu, davacının liderliğini yaptığı örgütün organize bir şekilde gayrimeşru işler yaptıklarını ifade etmeye çalışırken söz konusu ifadeyi kullanmayı tercih etmiştir.

58. Siyaset adamlarının kullandıkları bazı sözler açıkça polemik çıkarmaya, şiddetli tepkiler yaratmaya ve taraftarlarını konsolide etmeye yönelik siyaset üsluplarının bir parçası olarak kabul edilebilir (Kemal Kılıçdaroğlu, § 65). Bundan başka ifade özgürlüğünün sadece haber ve fikirlerin içeriğini korumadığı, haber ve fikirlerin iletilme usulünü de koruduğu gözetilmelidir (Benzer değerlendirmeler için bkz. Ali Kıdık,B. No: 2014/5552, 26/10/2017, 78). Bu çerçevede başvurucu tarafından kullanılan "çete" ifadesinin seçmenlerini temsil eden başvurucunun polemik içeren, agresif siyaset üslubunun bir parçası olduğu kabul edilmesi gerekir. Başvurucunun konuşmasında sert tepkiler almayı göze alarak temel olarak kamusal menfaatlere ilişkin önemli bir meseleyi ele aldığı açıktır.

59. Derece mahkemeleri; başvurucunun konuşmasındaki sözlerin davacının şeref ve itibarına karşı hangi surette saldırı oluşturduğu ve tazminat ödemeyi gerektiği hususunda yeterli bir değerlendirme yapmaksızın başvurucunun konuşmasında sözü davacıya getirerek ağır sözler kullandığı, bu sözlerin kişilik haklarına saldırı niteliğinde bulunduğu ve ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilemeyeceği gerekçeleriyle anılan konuşmanın davacının kişilik haklarını ihlal eder nitelikte olduğu sonucuna ulaşmıştır.

60. Mahkemeler tarafından yapılan değerlendirmelerde olgusal bir temele sahip olmadığı takdirde aşırı olarak değerlendirilebilecek ifadeler, olayın koşulları gözetilmeksizin değerlendirme konusu yapılmıştır.

61. Yukarıdaki tespitler, başvurucunun konuşmasının tamamı ve konuşmanın yapıldığı tarihte kamuoyunda FETÖ/PDY ve onun lideri olan davacının yaygın bir biçimde tartışılmakta olması hususları birlikte değerlendirildiğinde anılan konuşmanın davacının başında bulunduğu örgütün faaliyetlerine yönelik bir eleştiri niteliği taşıdığı açıktır.

62. Bu kapsamda başvurucunun ifade özgürlüğüne yapılan müdahalenin "başkalarının şöhret ve haklarının" korunması bakımından zorunlu bir toplumsal ihtiyaca karşılık gelmediği ve bu sebeple demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun bir müdahale olmadığı kanaatine ulaşılmıştır.

63. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun Anayasa'nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

C. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden

64. 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:

 “(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir. …

 (2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”

65. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan ([GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018) kararında, ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağının belirlenmesi hususunda genel ilkeler belirlenmiştir.

66. Mehmet Doğan kararında özetle; uygun giderim yolunun belirlenebilmesi açısından öncelikle ihlalin kaynağının belirlenmesi gerektiği vurgulanmıştır. Buna göre, ihlalin mahkeme kararından kaynaklandığı durumlarda 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası ile Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün 79. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendi uyarınca kural olarak ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın bir örneğinin ilgili mahkemeye gönderilmesine hükmedilir (Mehmet Doğan, §§ 57-58).

67. Mehmet Doğan kararında Anayasa Mahkemesi, yeniden yargılama yapmakla görevli derece mahkemelerinin yükümlülüklerine ve ihlalin sonuçlarını gidermek amacıyla derece mahkemelerince yapılması gerekenlere ilişkin açıklamalarda bulunmuştur. Buna göre; Anayasa Mahkemesinin, tespit edilen ihlalin giderilmesi amacıyla yeniden yargılama yapılmasına hükmettiği hallerde, ilgili usul kanunlarında düzenlenen yargılamanın yenilenmesi kurumundan farklı olarak yargılamanın yenilenmesi sebebinin varlığının kabulü ve önceki kararın kaldırılması hususunda derece mahkemesinin herhangi bir takdir yetkisi bulunmamaktadır. Zira ihlal kararı verilen hallerde yargılamanın yenilenmesinin gerekliliği hususundaki takdir derece mahkemelerine değil ihlalin varlığını tespit eden Anayasa Mahkemesine bırakılmıştır. Derece mahkemesi Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında belirttiği doğrultuda ihlalin sonuçlarını gidermek üzere gereken işlemleri yapmakla yükümlüdür (Mehmet Doğan, § 59).

68. Bu bağlamda derece mahkemesinin öncelikle yapması gereken şey, bir temel hak veya özgürlüğü ihlal ettiği veya idari makamlar tarafından bir temel hak veya özgürlüğe yönelik olarak gerçekleştirilen ihlali gideremediği tespit edilen önceki kararını kaldırmaktır. Derece mahkemesi, kararın kaldırılmasından sonraki aşamada ise Anayasa Mahkemesi kararında tespit edilen ihlalin sonuçlarını gidermek için gereken işlemleri yapmak durumundadır. Bu çerçevede ihlal, yargılama sırasında gerçekleştirilen usule ilişkin bir işlemden veya yerine getirilmeyen usuli bir eksiklikten kaynaklanıyorsa söz konusu usul işleminin, hak ihlalini giderecek şekilde yeniden (veya daha önce hiç yapılmamışsa ilk defa) yapılması icap etmektedir. Buna karşılık ihlalin, idari işlem veya eylemin kendisinden ya da (derece mahkemesince yapılan veya yapılmayan usul işlemlerinden değil de) derece mahkemesi kararının sonucundan kaynaklandığının Anayasa Mahkemesi tarafından tespit edildiği hallerde derece mahkemesinin, usule dair herhangi bir işlem yapmadan doğrudan mümkün olduğunca dosya üzerinden önceki kararının aksi yönünde karar vererek ihlalin sonuçlarını ortadan kaldırması gerekir (Mehmet Doğan, § 60).

69. Başvurucu; ihlalin tespiti ile birlikte yeniden yargılama yapılmasını ve 2.000 TL manevi tazminata karar verilmesini istemiştir.

70. Anayasa Mahkemesi kullandığı ifadeler nedeniyle mahkemeler tarafından başvurucunun 2.000 TL tazminat ödemesine karar verilmesinin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun düşmediği ve bu nedenle başvurucunun ifade özgürlüğünün ihlal edildiği sonucuna varmıştır. Dolayısıyla somut başvuruda ihlalin mahkeme kararından kaynaklandığı anlaşılmaktadır.

71. Bu durumda ifade özgürlüğünün ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Buna göre yapılacak yeniden yargılama ise 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına yöneliktir. Bu kapsamda derece mahkemelerince yapılması gereken iş, öncelikle ihlale yol açan mahkeme kararının ortadan kaldırılması ve nihayet ihlal sonucuna uygun yeni bir karar verilmesinden ibarettir. Bu sebeple kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere İstanbul 13. Asliye Hukuk Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekir.

72. Diğer taraftan somut olay bağlamında yeniden yargılama yapılmasına karar verilmesi ihlale yol açan yargılama sürecine muhatap olan başvurucunun bu sürede uğradığı bütün zararları gidermemektedir. Üstelik ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasına karar verilmekle birlikte başvurucunun muhatap olduğu yargısal süreç devam etmektedir. Dolayısıyla eski hâle getirme kuralı çerçevesinde ihlalin bütün sonuçlarıyla ortadan kaldırılabilmesi için ifade özgürlüğünün ihlali nedeniyle yalnızca ihlal tespitiyle ve yeniden yargılama suretiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında başvurucuya talebiyle bağlı kalınarak net 2.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.

73. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 226,10 TL harç ve 1.980 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.206,10 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. İfade özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. Anayasa’nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğünün İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Kararın bir örneğinin ihlalin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere İstanbul 13. Asliye Hukuk Mahkemesine (E.2014/115, K.2014/263) GÖNDERİLMESİNE,

D. Başvurucuya net 2.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE,

E. 226,10 TL harç ve 1.980 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.206,10 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,

F. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 12/9/2018 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

I. KARAR KİMLİK BİLGİLERİ

Kararı Veren Birim İkinci Bölüm
Karar Türü (Başvuru Sonucu) Esas (İhlal)
Künye
(İsa Gök [2.B.], B. No: 2015/805, 12/9/2018, § …)
   
Başvuru Adı İSA GÖK
Başvuru No 2015/805
Başvuru Tarihi 13/1/2015
Karar Tarihi 12/9/2018

II. BAŞVURU KONUSU


Başvuru, kamuoyunca bilinen bir kişiye yönelik eleştirilerden dolayı tazminata hükmedilmesinin ifade özgürlüğünü ihlal ettiği iddiasına ilişkindir.

III. İNCELEME SONUÇLARI


Hak Müdahale İddiası Sonuç Giderim
İfade özgürlüğü İfade özgürlüğü - şeref ve itibar dengesi İhlal Manevi tazminat, Yeniden yargılama

IV. İLGİLİ HUKUK



Mevzuat Türü Mevzuat Tarihi/Numarası - İsmi Madde Numarası
Kanun 4721 Türk Medeni Kanunu 24
25
6098 Türk Borçlar Kanunu 58
  • pdf
  • udf
  • word
  • whatsapp
  • yazdir
T.C. Anayasa Mahkemesi