Bireysel Başvuru Kararları Kullanıcı Kılavuzu English

(İsabet Yurtsever ve diğerleri [1.B.], B. No: 2015/8315, 6/3/2019, § …)
Kararlar Bilgi Bankasında yayınlanan karar metni
editöryal düzeltmelere tabi tutulmuş olabilir.
   


 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

İSABET YURTSEVER VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2015/8315)

 

Karar Tarihi: 6/3/2019

R.G. Tarih ve Sayı: 4/4/2019 - 30735

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Burhan ÜSTÜN

Üyeler

:

Serdar ÖZGÜLDÜR

 

 

Serruh KALELİ

 

 

Hasan Tahsin GÖKCAN

 

 

Kadir ÖZKAYA

Raportör Yrd.

:

Halil İbrahim DURSUN

Başvurucular

:

1. İsabet YURTSEVER

 

 

2. Diba YURTSEVER

 

 

3. Duygu YURTSEVER

 

 

4. Gülnur YURTSEVER

 

 

5. Kadriye YURTSEVER

 

 

6. Selamet YURTSEVER

 

 

7. Semra YURTSEVER

 

 

8. Şadiye YURTSEVER

 

 

9. Emine YURTSEVER

Vekilleri

:

Av. Faruk Nafiz ERTEKİN

 

 

Av. Ali Haydar KONCA

 

 

Av. Keleş ÖZTÜRK

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, gözaltı işlemi sırasında ve sonrasında gerçekleştirilen kötü muameleler sonucu ölüm olayının meydana gelmesi üzerine Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine yapılan başvuruda yaşam hakkının ihlal edildiğine karar verilmesine rağmen olay hakkındaki ceza soruşturmasında bu durumun dikkate alınmaması nedeniyle yaşam hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 13/5/2015 tarihinde yapılmıştır.

3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir.

7. Başvurucular, Bakanlığın görüşüne karşı süresinde beyanda bulunmuştur.

III. OLAY VE OLGULAR

8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:

9. Başvurucular 20/11/1998 tarihinde yaşamını yitiren M.Y.nin yakınlarıdır. M.Y. ilk başvurucunun eşi, ikinci ve üçüncü başvurucuların babasıdır. Emine Yurtsever hariç diğer başvurucular M.Y.nin kardeşidir. Emine Yurtsever ise M.Y.nin hayatını kaybetmiş olan L.Y. adlı kardeşinin eşidir.

10. M.Y. 19/11/1998 günü saat 13.00 sıralarında Halkın Demokrasi Partisi (HADEP) Kocaeli İl Başkanlığı binasında bulunduğu sırada Kocaeli Emniyet Müdürlüğüne bağlı polisler tarafından yakalanarak gözaltına alınmıştır.

11. Bu olayla ilgili olarak Kocaeli Emniyet Müdürlüğüne bağlı polisler tarafından 19/11/1998 günü saat 13.45'te Olay ve Yakalama Tutanağı düzenlenmiştir. Tutanağa göre PKK terör örgütünün lideri Abdullah Öcalan’ın İtalya’da 1998 yılının Kasım ayında yakalanmasının ardından HADEP Kocaeli İl Başkanlığı binasında bulunan bir kısım partili açlık grevi başlatmıştır. Tutanağa göre Ankara 1 No.lu Devlet Güvenlik Mahkemesi 18/11/1998 tarihinde HADEP'in Genel Merkezi ile tüm il ve ilçe teşkilatı binaları için arama kararı çıkarmış, Kocaeli İl Emniyet Müdürlüğüne bağlı polisler Ankara 1 No.lu Devlet Güvenlik Mahkemesinin arama kararı uyarınca 19/11/1998 günü saat 13.00'te HADEP Kocaeli İl Başkanlığı binasının bulunduğu yere gitmiştir. Tutanağın Kocaeli İl Emniyet Müdürlüğüne bağlı polislerin olay yerine varmasından sonraki yaşananlara ilişkin kısımları şöyledir:

"(...)

...bu karar gereğince Müdürlüğümüzce oluşturulan kuvvetlerle anılan adreste faaliyet gösteren HADEP il Başkanlığı binasına gidilerek kapı usulüne uygun olarak çalınmış ve polis olduğumuz söylenerek parti binasında arama yapacağımız ve bu hususta Mahkeme kararı bulunduğu, içeriden cevap veren ve sesine aşina olduğumuz Parti İl Başkanı [R.B.ye] söylenmiş, ancak, adı geçen ve açlık grevi ile ilgili olarak eylemlerini sürdüren ve aşağıda açık kimlikleri yazılı şahıslar kapıyı açmayacaklarını, gerekirse direneceklerini beyan etmişler, yaklaşık 30 dakikalık ikna edici beyanlar iletilmiş olmasına karşın kararlılığımızı anlayan içerideki eylemci grup bu kez "VIVA İTALYA, BİJİ SEROK APO, BİJİ PKK, KAHROLSUN FAŞİST KATİL DEVLET, KATİL POLİS" türü Kürtçe ve Türkçe olarak slogan atarak eylemlerine devam etmişler, tüm ikazlara rağmen kapısı açılmayan parti il binasının kapısı zor kullanılmak suretiyle açılmış ise de kapı arkasında parti içerisinde bulunan masa çelik dolap ve ağırlıklı tüm malzemelerin yığılmak suretiyle barikat oluşturdukları görülmüş, ancak, önceki tarihlerde buna benzer olaylarda deneyim kazanan Güvenlik Kuvvetlerimiz barikat arasından güvenlik mensuplarını yaralamak maksadıyla uzatılan demir ve tahta çubuklara karşı duyarlı olunarak ve kuvvet kullanmak suretiyle içeriye girilmiş, ancak, tüm iyi niyet ikazlarımıza rağmen eylemci grup yakalanmamak maksadıyla ellerindeki demir çubuk ve tahta sopalarla direnişe başlamışlar, Kanunun verdiği zor kullamna yetkisiyle eylemci grup tek tek zor kullanılmak suretiyle etkisiz hale getirilmiş ve bina girişinde bekleyen polis otolarına bindirilmek maksadıyla sanıklar aşağıya indirilmiş. ancak, aşağıda PKK terör örgütü ve ele başı Abdullah ÖCALAN ile İtalya Devletini protesto etmek için toplanan yaklaşık (4000) kişilik (...) vatandaş grubu tarafından taş, sopa ve yumruklu saldırıya maruz kalmışlar...

 (...)"

12. Bu tutanağın altında 104 polis memurunun imzası bulunmaktadır. Tutanağa göre olay yerinde 49 kişi yakalanmış ve gözaltına alınmıştır.

13. Gözaltı işlemlerinden sonra İzmit Devlet Hastanesine götürülen başvurucuların yakını M.Y. hakkında 19/11/1998 günü saat 18.30'da bir rapor tanzim edilmiştir. Dr. G.K. tarafından hazırlanan rapor şöyledir:

"Adı geçenin yapılan harici muayenesinde yüzde, sırtta, kol, bacak ve omuzlar üstünde ve genital bölgede yaygın ekimoz ve ödemler mevcut olup, durumu bildirir doktor raporudur."

14. Bu sağlık muayenesinden sonra Kocaeli Emniyet Müdürlüğüne götürülen M.Y. sağlık durumunun kötü olduğunu polislere ifade etmiştir. Bunun üzerine Kocaeli İl Emniyet Müdürlüğü M.Y.yi 20/11/1998 tarihinde bir memur eşliğinde İzmit Devlet Hastanesine göndermiştir. Kocaeli İl Emniyet Müdürlüğünün 20/11/1998 tarihli yazsısında, rahatsız olduğunu beyan eden M.Y.nin muayene ve tedavisinin yapılması için İzmit Devlet Hastanesine gönderildiği ifade edilmiştir. Kocaeli İl Emniyet Müdürlüğünün 20/11/1998 tarihli yazısında M.Y.nin hastaneye saat kaçta sevk edildiği hususunda ise herhangi bir bilgi bulunmamaktadır.

15. Başvuru formu ve eklerindeki bilgi ve belgelere göre M.Y. 20/11/1998 tarihinde önce İzmit Devlet Hastanesine, ardından da Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesine sevk edilmiştir. Başvuru formu ve eklerine göre M.Y. aynı gün saat 18.00'de Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesinde akut aort tromboz tanısıyla ameliyata alınmış ancak kurtarılamayarak 22.30'da hayatını kaybetmiştir.

16. M.Y.nin yaşamını yitirmesi üzerine 21/11/1998 tarihinde Cumhuriyet savcısının da katılımıyla ölü muayene ve otopsi işlemleri gerçekleştirilmiştir. Gerçekleştirilen haricî muayenede M.Y.nin neredeyse bütün vücuduna yayılan pek çok travmatik yara, ekimoz ve kan toplanması tespit edilmiştir. Ekimoz tespit edilen yerler arasında M.Y.nin sol ayak tabanı dış kısmı da bulunmaktadır. Haricî muayeneye göre M.Y.nin sol ayak tabanında tespit edilen ekimoz 3x8 cm ebadındadır. Haricî muayenede M.Y.nin sağ ayak dış tarafında da 2 cm'lik bir ekimoz tespit edilmiştir. Ayrıca M.Y.nin iki kaburgasının kırık olduğu anlaşılmıştır.

17. Otopsi işlemi sonrasında Adli Tıp Kurumu 1. İhtisas Kurulunca hazırlanan 19/3/1999 tarihli raporun ilgili kısımları şöyledir:

"(...)

 (...) [M.Y.] hakkında düzenlenmiş hastane evrakı, filmler, ölü muayene ve otopsi raporları dikkate alındıkta;

1-Olaydan evvel aktif ve hareketli olmakla beraber kişide hipertansiyonla müterafık kronik tıkayıcı kalp damar hastalığı bulunduğu,

2- Olay sonucu husule gelen vücutta yaygın ekimoz, laserasyon ve peteşial kanamalar ile multibl kaburga kırığı, plevrada yırtık, hemopnömothorax, atelektazi, göğüs çevresinde ve başa doğru uzanan yaygın cilt altı amfizemi, büyük damarlarında tıkayıcı vasıfta yeni trombüsler, periferik siyanoz tanımlandığına ve tedavi girişimine rağmen olaydan kısa süre sonra öldüğüne göre ölümün kronik kalp damar hastalığına inzimam eden genel vücut ve thorax travması ile komplikasyonlarından ileri geldiği,

3- Olay ile ölümü arasında bir illiyet rabıtası bulunduğu oybirliği ile mütalaa olunur."

18. Başvuru formu ve ekleri incelendiğinde Kocaeli Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından -diğer bazı araştırmaların yanı sıra- olaya karıştığı değerlendirilen birçok polisin şüpheli sıfatıyla ifadesinin alındığı, olayla ilgili olarak ayrıca bir kısım tanığın ifadesine başvurulduğu anlaşılmıştır.

19. Kocaeli Cumhuriyet Başsavcılığı 1/12/1998 tarihinde M.Y.nin eşi olan başvurucu İsabet Yurtsever'in ifadesini almıştır. İsabet Yurtsever ifadesinde özetle eşinin Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesinde yattığını öğrenmesi üzerine 20/11/1998 günü saat 12.45 sıralarında hastaneye gittiğini, yüzü gözü morarmış vaziyette olan eşine "Sana ne yaptılar?" diye sorduğunu, eşinin "Partinin içinde çok dövdüler, bilahare de gözetim altında iken bana çok vurdular, işkence yaptılar." diye cevap verdiğini belirtmiştir. İsabet Yurtsever ayrıca eşinin bel fıtığı şikâyetinin olduğunu, başka bir rahatsızlığının olup olmadığını bilmediğini ifade etmiştir.

20. Kocaeli Cumhuriyet Başsavcılığı, olay hakkında yaptığı araştırmalar neticesinde elde ettiği verileri değerlendirerek Kocaeli Emniyet Müdürlüğünde görevli on altı polis hakkında iddianame hazırlamıştır. Kocaeli Cumhuriyet Başsavcılığınca hazırlanan 11/10/1999 tarihli iddianameye göre olay esnasında HADEP Kocaeli İl Başkanlığı binasında bulunan kişilerden ifadeleri alınanların bir kısmı polislerce karşılıklı olarak çatıştığını, bir kısmı polislerden kasten kötü muamele gördüğünü, bir kısmı ise bina dışındaki halkın linç girişiminde bulunduğunu ve gözaltına alındıktan sonra polislerden herhangi bir kötü muamele görmediğini belirtmiştir. İddianamede M.Y.nin ölümüne neden olan darp ve cerhin polisler tarafından mı yoksa kimlikleri saptanamayan sivil kişilerce mi işlendiğinin ya da somut olayda zor kullanma yetkisinin ve sınırlarının aşılıp aşılmadığının veya polislerin ölümle neticelenen bu olaya sadece dâhil olma suçunu işleyip işlemediğinin takdir ve değerlendirmesinin mahkemeye ait olduğu belirtilerek şüphelilerin1/3/1926 tarihli ve 765 sayılı mülga Türk Ceza Kanunu'nun 31., 33., 251., 448. ve 463. maddeleri ile 452. maddesinin ikinci fıkrası gereğince cezalandırılması talep edilmiştir.

21. Kocaeli Cumhuriyet Başsavcılığı 11/10/1999 tarihinde yetmiş dokuz polis memuru hakkında ise kovuşturmaya yer olmadığına karar vermiştir.

22. Kocaeli Cumhuriyet Başsavcılığının 11/10/1999 tarihli iddianamesinin kabul edilmesi üzerine Kocaeli 2. Ağır Ceza Mahkemesinde kamu davası açılmıştır. Başvurucular katılan sıfatıyla yargılamada yer almışlardır.

23. Kocaeli 2. Ağır Ceza Mahkemesi, yargılama aşamasında sanıkların ve birçok tanığın ifadesini almıştır.

24. İfadeleri alınan sanıklar olayın gelişimini genel olarak yukarıdaki tutanaktakine benzer şekilde anlatmışlardır.

25. Yargılama kapsamında, olay esnasında HADEP Kocaeli İl Başkanlığı binasında bulunan kişilerin tanık sıfatıyla ifadeleri alınmıştır. Olay esnasında HADEP Kocaeli İl Başkanlığında bulunan bazı kişiler Parti binasında yaşanan arbedede polislerin coplarla ve sopalarla kendilerine vurduğunu belirtmiş iken bazısı polislerin hem parti binasında hem de nezarethanede kendilerini dövdüğünü söylemiştir. Bununla birlikte ifadeleri alınan bu kişiler, M.Y.ye müdahale eden polisin ya da polislerin kim olduğunu net olarak göremediklerini ifade etmişlerdir.

26. Kocaeli 2. Ağır Ceza Mahkemesi, olay günü Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü kamerası ve TV 41 kamerasıyla çekilen görüntüler ile üzerinde herhangi bir tanıtım etiketi bulunmayan bir kasetten elde edilen görüntülerin çözümünü bilirkişilere yaptırmıştır. Kocaeli 2. Ağır Ceza Mahkemesi, başvurucuların yakınının bu görüntülerde olup olmadığını tespit edebilmek için ayrı bir bilirkişi raporu daha almıştır. Bilirkişiler, başvurucuların yakınına ait üç fotoğrafı dikkate alarak kamera görüntülerini incelemiş ancak söz konusu görüntülerde başvurucuların yakınının tespit edilmediği sonucuna ulaşmışlardır.

27. Kocaeli 2. Ağır Ceza Mahkemesi elde ettiği tüm bu verileri değerlendirerek yedi polisin ayrı ayrı 1 yıl 8 ay hapis cezası ile tecziye edilmesine, diğer dokuz polisin ise beraatine 9/5/2005 tarihinde karar vermiştir.

28. Kocaeli 2. Ağır Ceza Mahkemesi; olayın gelişimi ile ilgili olarak arama işlemini gerçekleştirmek üzere görevlendirilmiş olan Kocaeli Emniyet Müdürlüğü personelinin olay günü HADEP Kocaeli İl Başkanlığı binasına gittiğini, binanın etrafında eylemcilere duydukları tepki nedeniyle toplanan kalabalık halk topluluğunun da bulunduğunu belirtmiştir. Kocaeli 2. Ağır Ceza Mahkemesi; bina çevresinde tertibat alan emniyet görevlilerinin bir kısmının parti binasına girdiğini, yukarı kata çıkan emniyet görevlilerinin açlık grevinin yapıldığı bölümün kapısının kilitli olması nedeniyle içeri giremediklerini, kapının açılması yönündeki müteaddit ikazlarının dikkate alınmaması üzerine bir süre bekleyen emniyet görevlilerinin daha sonra kapıyı kırarak içeri girmeye çalıştıklarını, içeri girmeye çalışan emniyet görevlilerinin kırılan kapının arkasında barikatla karşılaştıklarını ifade etmiştir. Kocaeli 2. Ağır Ceza Mahkemesi içeride bulunan kişilerin barikatı aşmaya çalışan emniyet görevlilerine demir ve muhtelif ebat ve boylarda sopayla saldırmaya başladıklarını, bunun üzerine emniyet görevlilerinin zor kullandığını, bunun neticesinde her iki taraf arasında çatışma çıktığını, bu çatışmada karşılıklı yaralananlar olduğunu, emniyet görevlilerinin zor kullanma sırasında copun yanı sıra arbede sırasında ellerine geçirdikleri demir ve sopaları da kullandıklarını belirtmiştir. Kocaeli 2. Ağır Ceza Mahkemesi; çatışma bitiminde eylemcilerin gözaltına alınarak bina dışına çıkarıldığını, eylemcilerin ekip otolarına ve minibüslerine bindirilmeleri sırasında dışarıda galeyana gelen halkın polis barikatını yararak eylemcilere saldırmaya çalıştığını ifade etmiştir. Kocaeli 2. Ağır Ceza Mahkemesi olayın gelişimi ile ilgili olarak ayrıca gözaltına alınan kişilerin öncelikle sağlık kuruluşlarına götürülerek muayeneden geçirildiklerini, gözaltına alınanlardan M.Y.nin ertesi gün rahatsızlanması üzerine önce İzmit Devlet Hastanesine, sonra da Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesine kaldırıldığını ancak tüm müdahalelere rağmen yaşamını yitirdiğinin anlaşıldığını belirtmiştir.

29. Olayın anılan şekilde geliştiği kanaatine varan Kocaeli 2. Ağır Ceza Mahkemesi, ölüm olayının M.Y.nin nezarethaneye alınmasından sonraki darp ve cerh sebebi ile gerçekleştiği hususunda iddianamede hiçbir iddianın olmamasını da dikkate alarak somut olayda tespit edilmesi gereken hususun ölümle arasında illiyet bağı kurulan eylemin Parti binası içindeki polis müdahalesi sırasında mı yoksa binadan çıkarılan kişilere dışarıdaki halkın saldırması sırasında mı gerçekleştiğinin belirlenmesi olduğunu ifade etmiştir. Kocaeli 2. Ağır Ceza Mahkemesi, kamera kayıtlarında Parti binası içinde polis ile eylemciler arasında şiddetli çatışma yaşandığını ve bu çatışma sırasında her iki taraftan da yaralananlar olduğunu gösteren içeriklerin bulunduğunu, polislere saldıranlar arasında M.Y.nin de bulunduğunu Ş.Y. adlı sanığın ifade ettiğini, ayrıca yargılama sırasında alınan bilirkişi raporunda dışarıda galeyana gelen halkın saldırdığı eylemciler arasında M.Y.nin bulunmadığının bildirildiğini gözönüne alarak M.Y.de mevcut olup önceden bilinmeyen rahatsızlık ile birleşerek ölümüne yol açan etkili eylemlerin Parti binası içindeki müdahale anında meydana geldiği sonucuna ulaşmıştır.

30. Kocaeli 2. Ağır Ceza Mahkemesi yukarıdaki tespitler ışığında hâlledilmesi gereken diğer bir hususun ise sanıkların tamamının ölüm olayından sorumlu tutulup tutulamayacakları olduğunu belirtmiştir. Kocaeli 2. Ağır Ceza Mahkemesi, aksi ispatlanamayan savunmalara göre sanıkların bir kısmının arkasında barikat kurulan kapıyı kırarak içeri girdiği, bir kısmının içeri girmeyerek bu bölümün dışında tertibat almış olduğu, bir kısmının ise içeri ilk giren ekibin eylemcileri zor kullanarak etkisiz hâle getirmesini müteakip içeri girdiği kanaatine varmıştır. Kocaeli 2. Ağır Ceza Mahkemesi, bu durumda M.Y.nin yaralanmasına neden olan muhtelif etkili eylemlerin içeri ilk giren ekip tarafından çatışma sırasında meydana getirildiğinin kabulünün gerekeceği, sanıklardan Ş.Ö.E., Ş.K., İ.T., S.T., B.O.T., B.Ş. ve T.Ç.ninkarşılıklı çatışmaya ilk giren ekip içinde olduğu, buna göre ölen kişideki yaraların bu kişilerin zor kullanması sırasında meydana geldiği sonucuna ulaşmıştır. Kocaeli 2. Ağır Ceza Mahkemesi; diğer sanıklardan Ş.Y.nin arama kararının icrası için bina içine giren emniyet görevlilerinin başında, onları sevk ve idare eden kişi olup çatışmaya giren görevliler arasında olmadığını, bu sanığın emrindeki görevlilere içeridekilere karşı orantısız güç kullanma yönünde emir ve talimat verdiği hususunun da ispatlanamadığını, keza kalan diğer sanıkların bizzat içeri girip eylemcilere ve bu arada ölene güç kullandığını kabule yeterli ve elverişli, her türlü şüpheden uzak, somut ve net delil elde edilemediği kanaatine varmıştır.

31. Kocaeli 2. Ağır Ceza Mahkemesi tüm bu değerlendirmeler sonucunda somut olayda kasten darp ve cerh veya etkili eylem hareketinin gerçekleştiği, M.Y.nin ölümünün sanıkların önceden bilmeleri ve mülahaza etmeleri mümkün olmayan M.Y.de mevcut yüksek tansiyonla birlikte kronik kalp damar hastalığının harekete eklenmesi sonucu meydana geldiği sonucuna ulaşmıştır. Kocaeli 2. Ağır Ceza Mahkemesi ölüme neden olan bu hareketin yetkili bir merci tarafından verilen emrin icrası kapsamında gerçekleştirildiğini ancak bu müdahale sırasında aşırıya kaçıldığını değerlendirmiştir. Kocaeli 2. Ağır Ceza Mahkemesi, bunları ve bunların yanı sıra ceza tayinine ilişkin diğer bazı hükümleri dikkate alarak Parti binasında eylemcilerle çatışmaya giren Ş.Ö.E., Ş.K., İ.T., S.T., B.O.T., B.Ş. ve T.Ç.nin ayrı ayrı 1 yıl 8 ay hapis cezası ile tecziye edilmesine karar vermiştir.

32. Kocaeli 2. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı ise Parti binasında eylemcilerle çatışmaya giren sanıkların 765 sayılı mülga Kanun'un 448. maddesi ile 452. maddesinin ve 245. maddesinin ikinci fıkraları uyarınca cezalandırılmaları gerektiği düşüncesiyle karara muhalif kalmıştır. Mahkeme Başkanı'nın bu karşıoyu, haklarında mahkûmiyet kararı verilen sanıkların daha fazla hapis cezası ile tecziye edilmesi gerektiği anlamına gelmektedir.

33. Başvurucular; mahkeme kararının olayı ve oluşu kavramaktan uzak, yanlı ve korumacı bir karar olduğunu, yakınlarının işkence sonucu öldüğünü, olaydan sonra nezarethaneye kapatılan yakınlarının gece fenalaşmasına rağmen hastaneye götürülmediğini belirterek kararı temyiz etmişlerdir. Karar ayrıca mahkûm olan polisler tarafından da temyiz edilmiştir.

34. Yargıtay 1. Ceza Dairesi, ifadesi hükme esas alınan M.A. adlı tanığın dinlenildiği 11/7/2001 tarihli celse başlığında mahkeme başkanı olarak gözüken kişi ile duruşma zaptını başkan sıfatıyla imzalayan kişinin farklı olduğu gerekçesiyle diğer yönlerden herhangi bir inceleme yapmaksızın 20/12/2006 tarihinde kararın bozulmasına karar vermiştir.

35. Bozma kararı sonrasında yargılamaya devam eden Kocaeli 2. Ağır Ceza Mahkemesi, Yargıtay 1. Ceza Dairesi kararında adı geçen tanığın ifadesini tekrar almış ve 23/7/2007 tarihinde kararını açıklamıştır.Kocaeli 2. Ağır Ceza Mahkemesi, olayın gelişimini önceki kararındaki gibi açıklamış ancak Parti binasında eylemcilerle çatışmaya giren Ş.Ö.E., Ş.K., İ.T., S.T., B.O.T., B.Ş. ve T.Ç.nin önceki karara muhalif kalan Mahkeme Başkanı'nın görüşü doğrultusunda 765 sayılı mülga Kanun'un 448. maddesi ile 452. maddesinin ve 245. maddesinin ikinci fıkraları uyarınca cezalandırılmaları gerektiği sonucuna ulaşarak bu kişilerin her birinin 5 yıl 6 ay 20 gün hapis cezası ile tecziye edilmesine karar vermiştir. Kocaeli 2. Ağır Ceza Mahkemesi, kalan diğer sanıkların ise önceki kararda olduğu gibi beraatine karar vermiştir.

36. Karar, mahkûm olan polisler ile başvurucular tarafından temyiz edilmiştir.Temyiz üzerine Yargıtay 1. Ceza Dairesi 11/2/2009 tarihinde kararın beraat eden polislere ilişkin kısmının onanmasına, haklarında mahkûmiyet kararı verilen polislere ilişkin kısmının ise bozulmasına karar vermiştir. Yargıtay 1. Ceza Dairesi "dosya içeriğindeki delillere ve sanıkların aşamalarda değişmeyen ve aksi ispatlanamayan savunmalarına göre, maktülde meydana getirilen ve ölüme neden olan yaraların hangi sanık ya da sanıklarca meydana getirildiğini gösterir kesin ve inandırıcı kanıt bulunmadığı halde, sanıkların beraatleri yerine varsayımlara dayanılarak cezalandırılmalarına karar verilmesi[nin] yasaya aykırı [olduğunu]" belirtmiştir.

37. Bozma kararı sonrasında Kocaeli 2. Ağır Ceza Mahkemesi 27/1/2010 tarihinde direnme kararı vermiştir.

38. Başvurucular 19/3/2010 tarihinde genel olarak önceki dilekçelerindeki hususları yineleyerek temyiz talebinde bulunmuşlardır.

39. Başvurucular ayrıca anılan olay nedeniyle yaşam hakkı ile işkence ve kötü muamele yasağının ihlal edildiği iddiasıyla 19/4/2010 tarihinde Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine (AİHM) başvurmuşlardır.

40. Direnme kararı üzerine temyiz taleplerini inceleyen Yargıtay Ceza Genel Kurulu 22/11/2011 tarihinde direnme kararının bozulmasına karar vermiştir. Kararın ilgili kısımları şöyledir:

"(...)

Latince "in dubio pro reo" olarak ifade edilen ve masumiyet (suçsuzluk) karinesinin bir uzantısı olan "kuşkudan sanık yararlanır ilkesi" ceza yargılaması hukukunun evrensel nitelikteki önemli ilkelerinden biridir. Sanığın bir suçtan cezalandırılmasının temel koşulu, suçun kuşkuya yer vermeyen bir kesinlikle ispat edilmesine bağlıdır. Kuşkulu ve aydınlatılamamış olaylar ve iddialar sanığın aleyhine yorumlanarak hüküm tesis edilemez. Ceza mahkumiyeti bir olasılığa değil, kesin ve açık bir ispata dayanmalıdır. Bu ispat, hiçbir kuşku ve başka türlü bir oluşa olanak vermemelidir. Yüksek de olsa bir olasılığa dayanılarak sanığı cezalandırmak, ceza yargılamasının en önemli amacı olan gerçeğe ulaşmadan hüküm vermektir.

765 sayılı TCY'nın 452. maddesinde yer alan hükmün benzeri bir düzenlemeye, objektif sorumluluk esasının terk edilmesi nedeniyle 5237 sayılı TCY'nda yer verilmemiştir. Suçu, "yasada tanımlanmış bir haksızlık" olarak öngören yeni suç teorisinde, bir hareketi yapan kişi, bu hareketin tüm sonuçlarından her koşulda sorumlu tutulmamakta, bir başka anlatımla "kusursuz sorumluluk" terkedilmiş olmaktadır. (Prof. Dr. İzzet Özgenç, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, 3. bası, s. ı 66 vd.). 765 sayılı TCY'ndaki objektif sorumluluk esasırun yerine 5237 sayılı TCY'nda haksızlığın birer gerçekleştirilme şekli olarak kast-taksir kombinasyonuna, yani netice sebebiyle ağırlaşmış suçlara yer verilmiştir.

5237 sayılı TCY'nın "Netice sebebiyle ağırlaşmış suç" başlıklı 23. maddesi "(1) Bir fiilin, kastedilenden daha ağır veya başka bir neticenin oluşumuna sebebiyet vermesi halinde, kişinin bundan dolayı sorumlu tutulabilmesi için bu netice bakımından en azından taksirle hareket etmesi gerekir" şeklindedir. Buna göre; failin gerçekleştirdiği bir eylemde, kastettiğinden daha ağır veya başka bir sonucun meydana gelmesi halinde, sorumlu tutulabilmesi için, netice bakımından en azından taksirle hareket etmiş olması gerekmektedir. Fail, bu sonucun meydana gelmesinden taksirle bile sorumlu tutulamıyorsa, objektif sorumluluğun kaldırılmasının doğal bir sonucu olarak, sadece nedensellik bağının bulunuyor olması, neticeden sorumlu tutulması için yeterli olmayacaktır.

Bu bilgiler ışığında somut olay değerlendirildiğinde;

Sanıklar, olay sırasında maktulün de içinde bulunduğu eylemci grubun kendilerine saldırması üzerine zor kullandıklarını, çatışma ortamında karşılıklı yaralanmalar olduğunu, bu aşamada meydana gelen yaralanmanın maktul açısından dosyadaki sonucu doğurmasının mümkün olmadığını, esasen maktulün gözaltına alındıktan sonra polis aracına götürülürken güvenlik kordonunu aşan halk tarafından darp edilmesi sırasında yaralandığı şeklinde savunma yapmıştır.

Tanıkların ise, sivil polislerin parti bürosunun kilitli kapısını kırıp içeri girdikten sonra büro içinde bulunanlara vurduğunu, yaralanmaların bu aşamada olduğunu, bina dışındaki halkın kendilerine yönelik bir eylemlerinin olmadığını ifade ettiği, bir kısım tanıklar da sanıklar dışında emniyet müdürlüğündeki görevlilerin kendilerine vurduğunu iddia etmektedir.

Kocaeli C.Başsavcılığınca, mahkemelerce verilmiş arama kararlarını yerine getirmek için görevlendirilen değişik birimlerden çok sayıda emniyet görevlisi bulunmasına rağmen, Kocaeli Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele Şubesinde görevli personelin tamamının iddianamede şüpheli olarak gösterildiği anlaşılmaktadır.

Sanık savunmaları, tanık anlatımları ve dosya kapsamına göre, mahkeme tarafından verilmiş olan arama kararı üzerine bu işlemi gerçekleştirmek amacıyla kilitli kapıyı kırıp, kapı arkasında oluşturulan barikatı aşarak içeriye giren emniyet görevlileri ile maktulün de içinde bulunduğu eylemci grup arasında şiddetli çatışma yaşandığı sabit ise de; maktulün hangi sanık veya sanıkların eylemi nedeniyle yaralandığının belirlenememesi, çatışmaya katılan tanık anlatımlarının da genel içerikli olması olayı aydınlatıcı, maddi gerçeği belirlemeye katkı sağlamayışı, tanıkların kendilerine emniyet görevlilerinin vurduğunu ifade etmelerine karşın, bu görevlilerin sanıklar olduğu konusunda anlatımlarında kesinlik bulunmayışı, bir kısım tanık anlatımlarına göre çatışma sonrası maktulün de içinde bulunduğu gözaltına alınan kişilerin polis araçlarına götürülürken, polis aracında, nezarethanede polislerce kendilerine kötü muamelede bulunulduğu iddiası, maktulün ilk sağlık kontrolü sırasında düzenlenen raporda belirtilen bulgular ile otopsi ve ölü muayene tutanağında belirlenen bulgular arasında belirgin farklılıkların bulunması, gibi pek çok kuşkulu olgunun bulunması, bunun da sanıklar aleyhine yorumlanamayacağı ve varsayımlara dayalı mahkumiyet kararı verilemeyeceği, anılan kuşkulu olgulardan sanıklar dışında pek çok kişinin sorumlu tutulabileceği gerçeği karşısında, ortaya çıkan bu sonuçtan sanıkların sorumlu tutulmasının "kuşkudan sanık yararlarıır" ilkesi uyarınca olanaklı değildir.

Öte yandan, yasal olarak zor kullanma yetkisi bulunan sanıkların, maktule yönelik olarak bu yetkiyi kullanırken sınırı aştıklarının somut olayda kesin olarak belirlenmemiş olması karşısında, kuşkulu kalan birçok olgunun aleyhe yorumla ortaya çıkan sonuçtan sanıkları sorumlu kabul etmenin objektif sorumluluk esasını terk eden 5237 sayılı TCY'nin sistematiği ve ruhuna da aykınlık oluşturacaktır.

Bu itibarla, şüpheden sanık yararlanır ilkesi uyarınca sanıkların, beraatlerine karar verilmesi gerektiği gözetilmeden, hükümlülüklerine karar veren yerel mahkeme direnme hükmü usul ve yasaya aykırı olup bozulmasına karar verilmelidir."

41. Yargıtay Ceza Genel Kurulunun anılan kararı sonrasında Kocaeli 2. Ağır Ceza Mahkemesi, zor kullanma yetkisinde yasal sınırların aşılması nedeniyle ölüm olayının meydana geldiği kanaatine varmış ise de direnme kararı üzerine Yargıtay Ceza Genel Kurulu tarafından verilen kararlara uyulmasının zorunlu olduğunu belirterek 22/5/2012 tarihinde tüm sanıkların ayrı ayrı beraatine karar vermiştir. Kocaeli 2. Ağır Ceza Mahkemesi ayrıca maktulün ölümüne neden olan kişilerin tespit edilerek yasal gereğinin takdir ve ifası için Kocaeli Cumhuriyet Başsavcılığına suç duyurusunda bulunulmasına karar vermiştir.

42. Anılan kararın temyizi üzerine Yargıtay 1. Ceza Dairesi, Yargıtay Ceza Genel Kurulu kararlarına uyulurken bozma kararının gerekçesine de uyulmasının zorunlu olduğunu belirterek Yargıtay Ceza Genel Kurulu gerekçesi ile uyumlu olmayan ilk derece mahkemesi kararının bozulmasına 2/10/2013 tarihinde karar vermiştir.

43. Bu bozma kararı üzerine Kocaeli 2. Ağır Ceza Mahkemesi 26/12/2013 tarihinde, Parti binasında eylemcilerle çatışmaya giren polislerin Yargıtay Ceza Genel Kurulu kararında belirtilen gerekçelerle beraatine karar vermiştir.

44. Başvurucular 2/1/2014 tarihinde anılan kararı temyiz etmişlerdir.

45. AİHM, başvurucuların yaşam hakkı ile işkence ve kötü muamele yasağının ihlal edildiği iddiasıyla yaptıkları bireysel başvuruyu 8/7/2014 tarihinde karara bağlamıştır. AİHM, başvurucuların yakınının ölümü ile neticelenen olayda yaşam hakkının hem maddi hem de usul yönünün ihlal edildiğine karar vererek başvurucular lehine toplam 65.000 euro manevi tazminata hükmetmiştir (Yurtsever ve diğerleri/Türkiye, B. No: 22965/10, 8/7/2014). AİHM, başvurucuların işkence ve kötü muamele yasağının ihlal edildiği yönündeki iddialarının ise ayrıca incelenmesine gerek olmadığı kanaatine varmıştır (Yurtsever ve diğerleri/Türkiye, § 82).

46. AİHM; yaşam hakkının maddi yönünün ihlal edildiği iddiasını değerlendirirken M.Y.deki yaralanmaların Parti binasının önünde toplanan halk tarafından gerçekleştirildiğine ilişkin ikna edici bir verinin dosyada bulunmadığına, M.Y.deki yaralanmaların nedeninin özellikle Parti binasındaki güç kullanımına dayandığına, tespit edilen yaralanmaların sayısının ve ciddiyetinin mutlaka güç kullanımını gerektirecek bir zorunluluk sebebiyle ortaya çıkandan daha fazla olduğuna, M.Y.nin gözaltında tutulduğu süre içinde uygun tıbbi bakımdan hemen yararlandırıldığını belirlemeye imkân veren herhangi bir bilgi ve belgenin başvuru dosyasında bulunmadığına özellikle vurgu yapmıştır (Yurtsever ve diğerleri/Türkiye, §§ 60-75).

47. AİHM; yaşam hakkının usul yönünün ihlal edildiği iddiası ile ilgili olarak ise Kocaeli Cumhuriyet Başsavcılığının delilleri toplamak amacıyla çok hızlı ve çok etkin biçimde hareket etmemesine, bu bağlamda polislerin ifadelerinin olaydan çok sonra alınmasına, soruşturmanın ve kovuşturmanın oldukça uzun sürmesine, yargılamanın belli bir dönem kapalı olarak yürütülmesine, olayla ilgili olabilecek diğer sorumluların araştırılıp araştırılmadığının belli olmamasına vurgu yapmıştır (Yurtsever ve diğerleri/Türkiye, §§ 76-81).

48. AİHM'in ihlal kararı üzerine başvurucular, Yargıtaya gönderilmek üzere Kocaeli 2. Ağır Ceza Mahkemesine 11/2/2015 tarihinde bir dilekçe sunmuşlardır. Başvurucular bu dilekçede olay hakkında AİHM tarafından ihlal kararı verildiğini belirterek temyiz incelemesinde bu durumun dikkate alınmasını ve kararın bozulmasını talep etmişlerdir. Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) kayıtlarından, başvurucuların bu dilekçesinin Kocaeli 2. Ağır Ceza Mahkemesince 11/2/2015 tarihinde Doküman Yönetim Sistemi üzerinden Yargıtay 1. Ceza Dairesi Yazı İşleri Müdürlüğüne gönderildiği anlaşılmıştır.

49. Yargıtay 1. Ceza Dairesi 4/3/2015 tarihinde ilk derece mahkemesi kararının onanmasına karar vermiştir.

50. Onama kararından 24/4/2015 tarihinde haberdar olan başvurucular 13/5/2015 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuşlardır.

IV. İLGİLİ HUKUK

A. Ulusal Hukuk

51. 765 sayılı mülga Kanun’un 448. maddesi şöyledir:

 “Her kim, bir kimseyi kasten öldürürse 24 seneden 30 seneye kadar ağır hapis cezasına mahkum olur.”

52. 765 sayılı mülga Kanun’un 452. maddesi şöyledir:

"Katil kastiyle olmıyan darp ve cerh veya bir müessir fiilden telefi nefis husule gelmiş olursa fail, 448 inci maddede beyan olunan ahvalde sekiz, 449 uncu maddede yazılı ahvalde on ve 450 nci maddede muharrer ahvalde on beş seneden aşağı olmamak üzere muvakkat ağır hapse mahküm olur.

Eğer telefi nefis failin fiilinden evvel mevcut olup da failce bilinmiyen ahvalin birleşmesi veyahut failin iradesinden hariç ve gayrimelhuz esbabın inzimamı ile vukua gelirse, 448 inci maddede beyan olunan ahvalde beş seneden, 449 uncu maddede muharrer ahvalde yedi seneden ve 450 nci maddede yazılı ahvalde fail on seneden aşağı olmamak üzere ağır hapis cezası ile cezalandırılır."

53. 765 sayılı mülga Kanun’un 245. maddesinin olayın yaşandığı tarihteki hâli şöyledir:

"Kuvvei cebriye imaline memur olanlar ve bilümum zabıta ve ihzar memurları memuriyetlerini icrada ve mafevkınde bulunan amirin emrini infazda kanun ve nizamın tayin ettiği ahvalden başka surette bir kimse hakkında sui muameleye veya cismen eza verecek hale cür'et eder yahut ol kimseyi darp ve cerh eyler ise bir aydan üç seneye kadar hapis ve muvakkaten memuriyetten mahrumiyet cezalariyle cezalandırılır. Eğer işlediği cürüm bu fiillerin fevkınde ise o cürümlere terettüp eden cezaya üçte bir miktarı zammolunur."

54. 765 sayılı mülga Kanun’un 102. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

"Kanunda başka türlü yazılmış olan ahvalin maadasında hukuku amme davası:

1 – Ağırlaştırılmış müebbet ağır hapis ve müebbed ağır hapis cezalarını müstelzim cürümlerde yirmi sene,

2 - Yirmi seneden aşağı olmamak üzere muvakkat ağır hapis cezasını müstelzim cürümlerde on beş sene,

3 - Beş seneden ziyade ve yirmi seneden az ağır hapis veya beş seneden ziyade hapis yahud hidematı ammeden müebbeden mahrumiyet cezalarından birini müstelzim cürümlerde on sene,

4 - Beş seneden ziyade olmamak üzere ağır hapis veya hapis yahud sürgün veya hidematı ammeden muvakkaten mahrumiyet cezalarını ve ağır para cezasını müstelzim cürümlerde beş sene,

5 - Bir aydan ziyade hafif hapis veya otuz liradan ziyade hafif para cezasını müstelzim fiillerde iki sene,

6 - Bundan evvelki bendlerde beyan olunan mikdardan aşağı cezaları müstelzim kabahatlerde altı ay geçmesile ortadan kalkar."

55. 765 sayılı mülga Kanun’nun 243. maddesinin olayın yaşandığı tarihteki hâli şöyledir:

"Mahkemeler ve meclisler reis ve azalarından ve sair hükümet memurlarından biri maznun bulunan kimselere cürümlerini söylemek için işkence ederse beş seneye kadar ağır hapis ve müebbeden veya muvakkaten memuriyetten mahrumiyet cezalariyle mahküm olur.

Bunu maiyet memurları mafevkında bulunan amirlerinin emir ve teşvikiyle yapmış olsa dahi cezadan kurtulamaz.

Amirler cürümde fer'an zimethal sayılır.

İşkence olunan kimse bundan müteessiren ölürse fail 452 nci madde ile cezalandırılır. Ve eğer işkence bir uzvun katı veya amelden sukutunu veya diğer daimi bir malüliyet veya mayubiyeti mucip olursa faili 456 ncı madde mucibince cezalandırılır."

B. Uluslararası Hukuk

56. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) "İnsan haklarına saygı yükümlülüğü" kenar başlıklı 1. maddesi şöyledir:

"Yüksek Sözleşmeci Taraflar kendi yetki alanları içinde bulunan herkesin, bu Sözleşme'nin birinci bölümünde açıklanan hak ve özgürlüklerden yararlanmalarını sağlarlar."

57. Sözleşme'nin "Yaşam hakkı" kenar başlıklı 2. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:

"Herkesin yaşam hakkı yasayla korunur..."

58. Sözleşme'nin 3. maddesi şöyledir:

 “Hiç kimse işkenceye veya insanlık dışı ya da aşağılayıcı muamele veya cezaya tabi tutulamaz.”

59. AİHM, yaşam hakkını güvence altına alan 2. maddenin Sözleşme'nin en önemli maddeleri arasında yer aldığını ve bu maddenin Avrupa Konseyini oluşturan demokratik toplumların temel değerlerinden birini düzenlediğini ifade etmektedir (Muhacır Çiçek ve diğerleri/Türkiye, B. No: 41465/09, 2/2/2016, § 38; Makbule Kaymaz ve diğerleri/Türkiye, B. No: 651/10, 25/2/2014, § 96). AİHM, birçok kararında Sözleşme'nin 3. maddesinde güvence altına alınan kötü muamele yasağının da demokratik toplumların en temel değeri olduğunu vurgulamıştır (Selmouni/Fransa [BD], B. No: 25803/94, 28/7/1999, § 95; Labita/İtalya [BD], B. No: 26772/95, 6/4/2000, § 119).

60. AİHM, kamu görevlileri tarafından işlenen öldürme ve kötü muamele suçlarına ilişkin olarak ulusal mahkemelerce tercih edilen uygun yaptırımlara önemli ölçüde saygı duyulması gerektiğini kabul etmektedir. Bununla birlikte AİHM, eylemin ciddiyeti ile verilen ceza arasında bir orantısızlık olması durumunda kendisinin belirli bir değerlendirme gücüne sahip olması ve bu gibi durumlara müdahale edebilmesi gerektiğini ifade etmektedir (Külah ve Koyuncu/Türkiye, B. No: 24827/05, 23/4/2013, § 41).

61. AİHM, Sözleşme’nin 2. ve 3. maddelerinin ihlal edildiği iddiasının ileri sürüldüğü başvurularda kendisinin oldukça ihtiyatlı davranması gerektiğini belirtmektedir. AİHM, olayın fail ya da faillerinin cezai sorumluluğu ile devletlerin Sözleşme uyarınca yükümlü olduğu sorumluluğun farklı olduğunu ifade etmektedir. AİHM, bu bağlamda kendi yetkisinin devletlerin Sözleşme kapsamındaki sorumluluğunun belirlenmesiyle sınırlı olduğunu vurgulamaktadır. AİHM'e göre Sözleşme kapsamındaki sorumluluk, uluslararası hukukun ilgili kuralları ve ilkeleri dikkate alınarak Sözleşme'nin amacı ışığında yorumlanması gereken kendi hükümlerine dayanmaktadır. AİHM'e göre devletlerin Sözleşme kapsamındaki sorumluluğu, ulusal mahkemelerin takdir yetkisine sahip olduğu bireysel ceza sorumluluğuna ilişkin iç hukuk sorunlarıyla karıştırılmamalıdır. AİHM birçok kararında, ceza hukuku anlamında suçluluk ya da masumiyet konusunda kararlar vermenin kendi yetki alanına girmediğini ifade etmiştir (Giuliani ve Gaggio/İtalya [BD], B. No: 23458/02, 24/3/2011, § 182).

V. İNCELEME VE GEREKÇE

62. Mahkemenin 6/3/2019 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucuların İddiaları ve Bakanlık Görüşü

63. Başvurucular, emekli bir öğretmen olan yakınlarının HADEP Kocaeli İl Başkanlığından birçok kişi ile birlikte polisler tarafından öldüresiye dövülerek gözaltına alındığını iddia etmişlerdir. Başvurucular, yakınlarının hem gözaltına alma işlemleri sırasında hem de gözaltına alındıktan sonra götürüldüğü polis merkezinde ağır işkenceler ve kötü muameleler sonucu öldüğünü belirtmişlerdir. Başvurucular, polislerin HADEP Kocaeli İl Başkanlığına kişileri yakalamaktan ziyade cezalandırmak, eziyet etmek ve linç etmek kastıyla girdiğini iddia etmişlerdir. Başvurucular, yakınlarının 19/11/1998 tarihli muayenesinde olmayan kaburga kemiği kırığı gibi bulguların bir sonraki gün kaldırıldığı hastanede yapılan muayenede tespit edilmesinin gözaltına alma işleminden sonra da işkence yapıldığını gösterdiğini ileri sürmüşlerdir. Başvurucular ayrıca yakınlarının zamanında hastaneye götürülmediğini belirtmişlerdir. Başvurucular bu iddialarla somut olayda yaşam hakkı ile işkence ve kötü muamele yasağının maddi yönünün ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.

64. Başvurucular; Cumhuriyet savcısının olaya derhâl el koymadığını, maddi gerçeğin ortaya çıkarılmasına ve muhtemel faillerin tespit edilerek cezalandırılmasına yönelik etkili bir soruşturma yürütülmediğini ileri sürmüşlerdir. Soruşturma aşamasının son derece ön yargılı ve yüzeysel bir şekilde yapıldığını, delillerin gerekli ciddiyet ve titizlikle toplanmadığını, yetkililerin ivedilikle hareket etmediğini, olay yerinde herhangi bir inceleme yapılmadığını, polislere ait telsiz konuşmalarının temin edilmediğini belirtmişlerdir. Şüphelilerin delillere etki etmesinin önlenmesi için gerekli olan tedbirlerin alınmadığını, olaya müdahale eden polisler arasında Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü dışında farklı şubelerden de birçok polis bulunmasına rağmen diğer şubelerden gelen hiçbir polis hakkında dava açılmadığını, keza yakınlarını zamanında hastaneye götürmeyen kişiler hakkında da hiçbir araştırma yapılmadığını iddia etmişlerdir. Soruşturma aşamasındaki eksikliklerin yargılama aşamasında da giderilmediğini, Mahkemenin makul hiçbir gerekçe yokken ilk başlarda yargılamanın gizli yapılmasına karar verdiğini, ciddi hiçbir delil araştırması yapmadığını, kamera kayıtlarında hareketsiz olarak görüntülenen bir kişiden bahsedilmesine rağmen bu kişinin kim olduğunun tespit edilmesine yönelik taleplerinin yerine getirilmediğini, yakınlarının ölüm nedeni hakkında başkaca bir kurumdan görüş alınmasını talep etmelerine rağmen yerel mahkemelerce bu taleplerinin reddedildiğini belirtmişlerdir. Başvurucular ayrıca yargılamanın uzun sürdüğünü, yargılamanın uzun sürmesinin adeta bir cezasızlık oluşturduğunu, yerel mahkemelerce yargılanan polisler hakkında beraat kararı verilmesi sonrasında yapılan suç duyurusunun yargılamanın uzun sürmesi nedeniyle bir öneminin kalmadığını çünkü suç duyurusunda bulunulduğu zaman zamanaşımı süresinin zaten dolmuş olduğunu, bu nedenle olayı gerçekleştiren başkaca kişilerin tespitine yönelik herhangi bir çalışma yapılmadığını iddia etmişlerdir. Son olarak AİHM'in verdiği ihlal kararını Yargıtaya sunmuş olmalarına rağmen Yargıtay 1. Ceza Dairesinin bunu dikkate almadan onama kararı verdiğini, polisler hakkında herhangi bir disiplin soruşturması açılmadığı gibi bu kişilere herhangi bir disiplin cezası da verilmediğini belirtmişlerdir. Başvurucular bu iddialarla yaşam hakkı ile işkence ve kötü muamele yasağının usul yönünün ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.

65. Başvurucular; AİHM tarafından ihlal kararı verilerek belli bir miktar tazminata hükmedilmiş ise de mağduriyetlerinin giderilmediğini, AİHM'e iç hukuktaki ceza yargılamasının devam ettiği ve bazı kişilerin yetersiz de olsa cezalandırıldığı bir dönemde başvurduklarını ancak Anayasa Mahkemesine tüm sanıkların beraat etmesinden sonra başvuru yaptıklarını, AİHM'in ihlal kararını olay hakkındaki dava temyiz aşamasında derdest iken verdiğini, ihlal kararının gereğinin yerine getirilmesi için Yargıtay 1. Ceza Dairesine başvurmuş iseler de ihlal kararının dikkate alınmadığını, bu gibi olaylarda tazminatın tek başına yeterli olmadığını, olayın sorumlularının cezalandırılması gerektiğini belirterek mağduriyetlerinin devam ettiğini belirtmişlerdir.

66. Bakanlık görüşünde, öncelikle başvurunun yaşam hakkı kapsamında incelenmesi gerektiğinin değerlendirildiği belirtilmiş; akabinde ise başvuruya konu olay özetlenmiş ve bu olay nedeniyle AİHM tarafından başvurucular lehine toplam 65.000 euro manevi tazminata hükmedildiği ifade edilmiştir. Anayasa Mahkemesinin 2014/4217 numaralı Vefa Serdar başvurusuna değinilmiş, somut olayda başvurucuların mağdur statüsünün devam edip etmediği değerlendirirken Vefa Serdar başvurusunda verilen kararın gözönünde bulundurulabileceği belirtilmiştir.

67. Başvurucular, Bakanlık görüşüne karşı sundukları dilekçede genel olarak başvuru formundaki iddialarını yinelemişlerdir.

B. Değerlendirme

68. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16).

69. Somut olayda başvurucular, yakınlarının ölümü ile neticelenen olay hakkındaki kamu davası devam ederken yaşam hakkı ile işkence ve kötü muamele yasağının ihlal edildiği iddiasıyla AİHM'e bireysel başvuru yapmışlardır. AİHM ise başvurucuların yakını M.Y.nin ölümü ile neticelenen olayda yaşam hakkının hem maddi hem usul yönünün ihlal edildiğine karar vermiş ve başvurucular lehine toplam 65.000 euro manevi tazminata hükmetmiştir. AİHM, işkence ve kötü muamele yasağı yönünden ayrıca bir inceleme yapılmasını ise gerekli görmemiştir. AİHM bu kararını, olaya karışan bazı polisler hakkındaki kamu davası Kocaeli 2. Ağır Ceza Mahkemesinde devam ederken açıklamıştır.

70. Başvurucular, Kocaeli 2. Ağır Ceza Mahkemesinde görülen kamu davasının kesinleşmesi sonrasında yaptıkları bireysel başvuruda, yaşam hakkı ile işkence ve kötü muamele yasağının maddi ve usul yönlerinin ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir. Başvurucular ayrıca AİHM'in ihlal kararının Yargıtay 1. Ceza Dairesi tarafından dikkate alınmadığını, olaya karışan diğer kişiler hakkında zamanaşımı süreleri nedeniyle herhangi bir işlem yapılmadığını ifade etmişlerdir.

71. Somut olayda başvurucuların yaşam hakkı ile işkence ve kötü muamele yasağının ihlal edildiği iddiaları AİHM tarafından değerlendirilmiştir. Bu sebeple söz konu ihlal iddialarının Anayasa Mahkemesince tekrar ele alınmasının gerekmediği kanaatine varılmıştır. Somut olayda Anayasa Mahkemesince esas incelenmesi gereken meselenin AİHM'in ihlal kararının dikkate alınmadığı yönündeki iddialarla ilgili olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Bu sebeple somut olayın AİHM'in ihlal kararından sonraki süreç esas alınarak yaşam hakkının usul yönü açısından değerlendirilmesi gerektiği kanaatine varılmıştır.

72. Anayasa’nın “Kişinin dokunulmazlığı, maddi ve manevi varlığı” kenar başlıklı 17. maddesinin birinci, üçüncü ve dördüncü fıkraları şöyledir:

 “Herkes, yaşama, maddî ve manevî varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir.

 (...)

Kimseye işkence ve eziyet yapılamaz; kimse insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tâbi tutulamaz.

Meşrû müdafaa hali, yakalama ve tutuklama kararlarının yerine getirilmesi, bir tutuklu veya hükümlünün kaçmasının önlenmesi, bir ayaklanma veya isyanın bastırılması, sıkıyönetim veya olağanüstü hallerde yetkili merciin verdiği emirlerin uygulanması sırasında silah kullanılmasına kanunun cevaz verdiği zorunlu durumlarda meydana gelen öldürme fiilleri, birinci fıkra hükmü dışındadır.”

73. Anayasa’nın 5. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

 “Devletin temel amaç ve görevleri, (...) kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır.”

1. Kabul Edilebilirlik Yönünden

74. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan yaşam hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

2. Esas Yönünden

75. Temel hak ve özgürlüklerin korunması ve geliştirilmesi amacıyla 4/11/1950 tarihinde imzalanan Sözleşme, 10/3/1954 tarihli ve 6366 sayılı Kanun'la Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından onaylanmış ve onay belgesinin 18/5/1954 tarihinde Avrupa Konseyi Genel Sekreteri'ne tevdi edilmesiyle Türkiye açısından yürürlüğe girmiştir. Bakanlar Kurulunun 22/1/1987 tarihli ve 87/11439 sayılı kararı ile Avrupa İnsan Hakları Komisyonuna bireysel başvuru hakkı, 25/9/1989 tarihli ve 89/14563 sayılı kararı ile de AİHM'in zorunlu yargı yetkisi tanınmıştır. Böylece Türkiye, Sözleşme'de bulunan temel hak ve özgürlükleri güvence altına alma yükümlülüğünü kabul etmiş ve yargı yetkisi içinde bulunan tüm bireylere, hukuken bağlayıcı nitelikte ihlal kararı verebilecek bir uluslararası mahkemeye başvuru yapabilme hakkını tanımıştır (Sıddıka Dülek ve diğerleri, B. No: 2013/2750, 17/2/2016, § 68).

76. Sözleşme ile güvence altına alınan temel hak ve özgürlüklerin etkili bir şekilde korunması AİHM tarafından verilen ihlal kararlarının iç hukukta gereği gibi yerine getirilmesi ile mümkün olabilir. AİHM tarafından verilen ihlal kararlarının iç hukukta gereği gibi yerine getirilmemesi Sözleşme ile güvence altına alınan temel hak ve özgürlüklerin uygulamada etkili bir şekilde korunamadığı anlamına gelir (Sıddıka Dülek ve diğerleri, § 69).

77. Sözleşme tarafından güvence altına alınan temel hak ve özgürlüklerin uygulamada etkili bir şekilde korunamadığı yönündeki şikâyetlerin incelenmesi ise Anayasa'da güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerden Sözleşme kapsamındaki herhangi birinin ihlal edildiği iddiasını bireysel başvuru yoluyla incelemeye yetkili olan Anayasa Mahkemesinin görev alanına girer. Aksinin kabulü, Anayasa ve Sözleşme'nin ortak koruma alanı içinde yer alan temel hak ve özgürlüklerin bireysel başvuru yolu ile etkili bir şekilde korunmasını öngören Anayasa'nın amacı ile bağdaşmaz. Bu sebeple AİHM tarafından verilen bir ihlal kararının gereklerinin yerine getirilip getirilmediği Anayasa Mahkemesince incelenmelidir (Sıddıka Dülek ve diğerleri, § 70).

78. Bununla birlikte yukarıda da belirtildiği üzere Anayasa Mahkemesince yapılacak olan bu inceleme, olayların baştan itibaren yeniden değerlendirilmesi şeklinde değil AİHM tarafından verilen ihlal kararının gereklerinin yerine getirilip getirilmediği ile ilgili sınırlı bir inceleme olmalıdır.

79. Somut olayda AİHM, Kocaeli 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 26/12/2013 tarihli beraat kararının temyiz incelemesinin yapıldığı bir dönemde 8/7/2014 tarihinde ihlal kararı vermiştir. Bunun üzerine başvurucular 11/2/2015 tarihinde Yargıtay 1. Ceza Dairesine bir dilekçe göndererek AİHM'in ihlal kararının temyiz incelemesinde dikkate alınmasını talep etmişlerdir. Yargıtay 1. Ceza Dairesi ise 4/3/2015 tarihinde ilk derece mahkemesi kararının onanmasına karar vermiştir. Bu durumda AİHM'in ihlal gerekçeleri dikkate alınarak polisler hakkında verilen beraat kararının incelenmesi gerekir.

80. Bu incelemeye geçmeden önce AİHM'in birçok kararında vurgulayıp Yurtsever ve diğerleri/Türkiye kararında da tekrarladığı olayın fail ya da faillerin cezai sorumluluğu ile devletlerin Sözleşme kapsamındaki sorumluluğun farklı olduğu yönündeki ilkeye özellikle dikkat çekmek gerekir. AİHM, anılan kararında da bu ilkeye açıkça vurgu yapmış ve ceza hukuku anlamında suçluluk ya da masumiyet konusunda kararlar vermenin kendi yetki alanına girmediğini ifade etmiştir (Yurtsever ve diğerleri/Türkiye, § 68).

81. Başvuru konusu olayda AİHM, yaşam hakkının maddi yönünün ihlal edildiğine karar vermiştir. AİHM, M.Y.nin vücudundaki yaralanmaların sayısının ve ciddiyetinin mutlaka güç kullanımını gerektirecek bir zorunluluk sebebiyle ortaya çıkandan daha fazla olduğu sonucuna ulaşmıştır. AİHM, söz konusu yaralanmaların bina etrafında toplanan halk tarafından gerçekleştirildiği yönünde dosyada ikna edici bir delil bulunmadığı, olayın bina etrafında toplanan halk tarafından değil kamu görevlileri tarafından gerçekleştirildiği kanaatine varmıştır.

82. Yukarıda da belirtildiği üzere AİHM, devletlerin Sözleşme kapsamındaki sorumluluğunu incelemektedir. Dolayısıyla AİHM tarafından yapılan incelemede yaşam hakkının ihlal edildiği sonucuna ulaşılabilmesi için ölüme neden olan eylemin kamu görevlileri tarafından gerçekleştirildiğinin bilinmesi yeterli olabilir. AİHM tarafından yapılan incelemede olaya karışan kamu görevlilerinin kim olduğunun ve bu kişilerin eylemlerinin neler olduğunun tek tek belirlenmesi gerekli olmayabilir. Nitekim somut olayda AİHM başvurucuların yakını M.Y.nin kamu görevlilerinin eylemiyle nedensel bağı bulunan yaralanmalar sonucunda yaşamını yitirdiği kanaatine varmış ancak bu kamu görevlilerinin kim olduğunu ve bu kişilerin M.Y.ye hangi eylemlerde bulunduğunu belirtmemiştir. AİHM M.Y.ye orantısız müdahalede bulunan kişilerin kamu görevlisi olmasını ihlal kararı için yeterli görmüştür.

83. Yargıtay Ceza Genel Kurulu ise Parti binasında eylemcilere müdahale eden yedi polis hakkındaki mahkûmiyet kararının temyiz incelemesini yaparken özellikle "Şüpheden sanık yararlanır." ilkesine vurgu yapmış ve bu ilkenin ceza yargılaması hukukunun evrensel nitelikteki önemli ilkelerinden biri olduğuna işaret etmiştir. Yargıtay Ceza Genel Kurulu sanığın bir suçtan cezalandırılmasının temel koşulunun suçun kuşkuya yer vermeyen bir kesinlikle ispat edilmesine bağlı olduğunu, ceza mahkûmiyetinin bir olasılığa değil kesin ve açık bir ispata dayanması gerektiğini belirtmiştir. Yargıtay Ceza Genel Kurulu somut olay hakkında yaptığı değerlendirmede ise Parti binasında emniyet görevlileri ile M.Y.nin de aralarında bulunduğu eylemci grup arasında şiddetli çatışmalar yaşandığının açık olduğunu ancak M.Y.nin hangi sanık veya sanıkların eylemi nedeniyle yaralandığının belirlenemediğini, Parti binasındaki tanıkların kendilerine emniyet görevlilerinin vurduğunu ifade etmelerine karşın bu görevlilerin hangi sanıklar olduğunu kesin bir şekilde açıklayamadıklarını belirtmiştir. Yargıtay Ceza Genel Kurulu ayrıca bir kısım tanığın polis aracında ve nezarethanede de kendilerine kötü muamelede bulunulduğunu ileri sürdüğünü ve ilk sağlık kontrolü sırasında düzenlenen raporda belirtilen bulgular ile otopsi ve ölü muayene tutanağında belirlenen bulgular arasında belirgin farklılıkların olduğunu dikkate alarak somut olayda pek çok kuşkulu olgunun bulunduğunu ifade etmiştir. Yargıtay Ceza Genel Kurulu tüm bunları dikkate alarak ortaya çıkan sonuçtan sanıkları sorumlu tutmanın "Şüpheden sanık yararlanır." ilkesi ile uyumlu olmadığı sonucuna ulaşmış ve ilk derece mahkemesi kararının bozulmasına karar vermiştir.

84. Başvuru formu ve ekleri incelenmesi neticesinde olay esnasında Parti binasında birçok eylemci olduğu gibi fazla sayıda polisin de bulunduğu ve bu iki grup arasında şiddetli bir arbede yaşandığı anlaşılmıştır. Bununla birlikte olay esnasında Parti binasında bulunan tanıkların anlatımlarında M.Y.ye müdahale eden veya kötü muamelede bulunan polis ya da polislerin kim olduğu konusunda bir kesinlik bulunmadığı görülmüştür. Bu durumda Parti binasında eylemcilere müdahale eden polisler hakkında ceza hukukunun en temel ilkelerinden biri olan "Şüpheden sanık yararlanır." ilkesine göre beraat kararı verilmesinin somut olayın koşulları bağlamında makul olmadığı söylenemez. Dolayısıyla Kocaeli 2. Ağır Ceza Mahkemesinin Yargıtay Ceza Genel Kurulu kararı doğrultusunda polisler hakkında beraat kararı vermesinin ve bu beraat kararının Yargıtay 1. Ceza Dairesince onanmasının AİHM tarafından verilen ihlal kararının gereklerinin yerine getirilmediği şeklinde yorumlanamayacağı kanaatine varılmıştır.

85. Başvuru konusu olayda AİHM, yaşam hakkının usul yönünün ihlal edildiğine de karar vermiştir. AİHM yaşam hakkının usul yönünün ihlal edildiği iddiası ile ilgili olarak Kocaeli Cumhuriyet Başsavcılığının delilleri toplamak amacıyla çok hızlı ve çok etkin biçimde hareket etmemesine, bu bağlamda polislerin ifadelerinin olaydan çok sonra alınmasına, soruşturmanın ve kovuşturmanın oldukça uzun sürmesine, yargılamanın belli bir dönem kapalı olarak yürütülmesine, olayla ilgili olabilecek diğer sorumluların araştırılıp araştırılmadığının belli olmamasına vurgu yapmıştır (Yurtsever ve diğerleri/Türkiye, §§ 76-81).

86. AİHM'in Kocaeli Cumhuriyet Başsavcılığının hızlı ve etkin bir biçimde hareket etmeyerek polislerin ifadelerini olaydan çok sonra aldığı yönündeki ihlal gerekçesi ile yargılamanın uzun sürdüğü ve yargılamanın belli bir dönem kapalı olarak yürütüldüğü yönündeki ihlal gerekçelerinin beraat eden polisler hakkındaki ceza yargılamasının sonucunu değiştirebilecek başka bazı araştırmalar yapılmasını gerekli kıldığı söylenemez. Başka bir anlatımla soruşturma ve kovuşturma makamlarının AİHM'in ihlal kararından sonraki aşamada bu hususları düzeltebilmesi veya yenilemesi mümkün değildir. Dolayısıyla somut olayda AİHM tarafından verilen ihlal kararının gereklerinin yerine getirilmesi bakımındanbu yönlerden herhangi bir sorun olmadığı değerlendirilmiştir.

87. Başvuru konusu olayda son olarak olayla ilgili olabilecek diğer bazı kişilerin araştırılıp araştırılmadığı hususunun belli olmadığı yönündeki AİHM gerekçesine değinilmelidir. Kocaeli 2. Ağır Ceza Mahkemesi, Yargıtay Ceza Genel Kurulu kararından sonra AİHM kararından ise önce 22/5/2012 tarihinde M.Y.nin ölümüne neden olan kişilerin tespit edilerek yasal gereğinin takdir ve ifası için Kocaeli Cumhuriyet Başsavcılığına suç duyurusunda bulunmuştur (bkz. § 41). Başvurucular bu husus ile ilgili olarak suç duyurusunda bulunulduğunda zamanaşımı süresinin zaten dolmuş olduğunu, bu nedenle olayı gerçekleştiren başkaca kişilerin tespitine yönelik herhangi bir çalışma yapılmadığını belirtmiş iseler de bu hususa ilişkin herhangi bir belgeyi yahut zamanaşımı nedeniyle verilmiş bir kovuşturmaya yer olmadığına dair kararı Anayasa Mahkemesine ibraz etmemişlerdir. Başvurucular ayrıca polislere herhangi bir disiplin cezası verilmediğini ileri sürmüş iseler de AİHM kararında bu konu ile ilgili olarak herhangi bir değerlendirmede bulunulmamıştır. Başvurucular da AİHM kararı üzerine yetkili idareye bu kararın dikkate alınmasını talep ederek başvurduklarını ancak başvurularından olumlu bir netice alamadıklarını ortaya koyan herhangi bir bilgi ve belgeyi Anayasa Mahkemesine sunmamışlardır.

88. Tüm bu hususlar birlikte değerlendirildiğinde somut olayda, AİHM tarafından verilen ihlal kararının gereklerinin yerine getirilmediğinin söylenemeyeceği sonucuna ulaşılmıştır.

89. Açıklanan gerekçelerle başvuru konusu olayda yaşam hakkının usul yönünün ihlal edilmediğine karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Yaşam hakkının usul yönünün ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşam hakkının usul yönünün İHLAL EDİLMEDİĞİNE,

C. Yargılama giderlerinin başvurucular üzerinde BIRAKILMASINA,

D. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 6/3/2019 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

I. KARAR KİMLİK BİLGİLERİ

Kararı Veren Birim Birinci Bölüm
Karar Türü (Başvuru Sonucu) Esas (İhlal Olmadığı)
Künye
(İsabet Yurtsever ve diğerleri [1.B.], B. No: 2015/8315, 6/3/2019, § …)
   
Başvuru Adı İSABET YURTSEVER VE DİĞERLERİ
Başvuru No 2015/8315
Başvuru Tarihi 13/5/2015
Karar Tarihi 6/3/2019
Resmi Gazete Tarihi 4/4/2019 - 30735

II. BAŞVURU KONUSU


Başvuru, gözaltı işlemi sırasında ve sonrasında gerçekleştirilen kötü muameleler sonucu ölüm olayının meydana gelmesi üzerine Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine yapılan başvuruda yaşam hakkının ihlal edildiğine karar verilmesine rağmen olay hakkındaki ceza soruşturmasında bu durumun dikkate alınmaması nedeniyle yaşam hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

III. İNCELEME SONUÇLARI


Hak Müdahale İddiası Sonuç Giderim
Yaşam hakkı Devletin gözetimi altında meydana gelen ölüm İhlal Olmadığı

IV. İLGİLİ HUKUK



Mevzuat Türü Mevzuat Tarihi/Numarası - İsmi Madde Numarası
Kanun 765 Türk Ceza Kanunu 448
452
245
102
  • pdf
  • udf
  • word
  • whatsapp
  • yazdir
T.C. Anayasa Mahkemesi