logo
Bireysel Başvuru Kararları Kullanıcı Kılavuzu English

(Patimat Gitinova [2.B.], B. No: 2015/8962, 20/3/2019, § …)
Kararlar Bilgi Bankasında yayınlanan karar metni
editöryal düzeltmelere tabi tutulmuş olabilir.
   


 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

PATİMAT GİTİNOVA BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2015/8962)

 

Karar Tarihi: 20/3/2019

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Engin YILDIRIM

Üyeler

:

Recep KÖMÜRCÜ

 

 

Rıdvan GÜLEÇ

 

 

Recai AKYEL

 

 

Yıldız SEFERİNOĞLU

Raportör

:

Özgür DUMAN

Başvurucu

:

Patimat GİTİNOVA

Vekili

:

Av. Mehmet UZER

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru usulsüz arama yapılması ve nakit olarak yurt dışına çıkarılmak istenilen dövize el konulması nedenleriyle mülkiyet ve özel hayata saygı haklarının; soruşturma sırasında başvurucunun ifadesinin usulüne uygun olarak seçilmiş bir tercümanın huzurunda alınmaması nedeniyle de adil yargılanma hakkının; gümrük makamlarından izin alınmadan dövizin yurt dışına çıkarılmaya teşebbüs edildiği gerekçesine dayalı olarak kanuni dayanağı olmadan idari para cezası uygulanması nedeniyle suç ve cezaların kanuniliği ilkesinin ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 18/5/2015 tarihinde yapılmıştır.

3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir.

7. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı süresinde beyanda bulunmamıştır.

III. OLAY VE OLGULAR

8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:

9. Başvurucu Rusya'da kuyumculuk ve pırlanta ithalatı işiyle uğraşmaktadır. Başvurucu 23/3/2014 tarihinde Dubai'ye gitmek için İstanbul Atatürk Havalimanına gitmiş, uçağa binmeden önceki son kontrol noktasında yapılan arama sırasında bagajında 199.000 Amerikan Doları (dolar) taşıdığı tespit edilmiştir. Arama sırasında tespit edilen bu paraya el konulmuş, kolluk görevlilerince bir Rusça tercüman eşliğinde başvurucunun ifadesi alınmıştır.

10. Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığı 9/4/2014 tarihinde başvurucunun 20/2/1930 tarihli ve 1567 sayılı Türk Parasının Kıymetini Koruma Hakkında Kanun'un 3. maddesinin ikinci fıkrası uyarınca 222.780 TL tutarında idari para cezası ile cezalandırılmasına karar vermiştir. Kararın gerekçesinde, başvurucunun 1567 sayılı Kanun'un 1. maddesinde yazılı kıymetleri izinsiz olarak yurttan çıkardığı vurgulanmıştır. İdari para cezasının miktarı 1567 sayılı Kanun'un 3. maddesinin altıncı fıkrasına göre eylem tarihi olan 23/3/2014 tarihindeki döviz satış kuru esas alınarak belirlenmiştir. Bunun yanında, eylemin yurt dışına çıkış işlemi tamamlanmadan gümrük sahasında meydana geldiğinden teşebbüs aşamasında kaldığı gerekçesiyle idari para cezası rayiç bedelin yarısı oranında indirilmiştir. Kararda on beş gün içinde ödenmesi durumunda idari para cezasının dörtte üçünün tahsil edileceği belirtilmiştir.

11. Başvurucu 29/4/2014 tarihinde Bakırköy 3. Sulh Ceza Hâkimliğinde idari para cezasına itiraz etmiştir. İtiraz dilekçesinde; aramanın usulsüz olarak yapıldığı, ifade sırasında hazır bulunan tercümanın da usulüne uygun olarak belirlenmediği ifade edilmiştir. Ayrıca başvurucunun bu parayı bildirmekten imtina etmediği ve olayda kasıt unsurunun mevcut olmadığı belirtilmiştir.

12. Hâkimlik tarafından konu hakkında gümrük alanında uzman bir bilirkişiden rapor alınmıştır. Bilirkişi raporunun ilgili kısımları şöyledir:

i. Kabahatin oluşması için öncelikle yurt dışına çıkarılması izne bağlı dövizin izin alınmaksızın ihraç edilmesi veya buna teşebbüs edilmesi gerekli ve yeterlidir.

ii. Olayda yurt dışına çıkmak üzere olan başvurucunun bagajında 1.990 adet 100'lük banknotlar hâlinde toplam 199.000 dolar döviz bulunmuştur. Başvurucunun bu dövizi yurt dışına çıkarmak istediğine dair bir bildirimi olmadığı gibi ihracatta aranan izin belgesi de bulunmamaktadır.

iii. Kanun gereği yabancı para ihracında özel izin belgesi arandığından dolayı olayda kabahat fiilinin unsurları gerçekleşmiştir. Bir nevi tazminat niteliği taşıyan söz konusu idari yaptırımın amacı Hazinenin uğrayacağı zararları ödetmek ve devletin ekonomik çıkarlarını korumaktır.

iv. Sonuç olarak başvurucunun yurt dışına çıkarmak üzereyken yakalanan dövizin rayiç bedelinin yarısı oranında idari para cezası ile cezalandırılmasının hukuka uygun olduğu görüşü bildirilmiştir.

13. Sulh Ceza Hâkimliği 26/2/2015 tarihinde bilirkişi raporunu hükme esas alarak itirazın reddine karar vermiştir. Kararın gerekçesinde; Bakanlar Kurulunca verilen 7/8/1989 tarihli ve 32 sayılı karara göre izin alınmaksızın yurt dışına çıkarılan döviz miktarının 5.000 dolar veya efektif olarak eşiti olabileceğine, bu miktarın üzerinde çıkarılan dövizin ise izne tabi olduğuna işaret edilmiştir. Sulh Ceza Hâkimliği sonuç olarak başvurucunun bu izni almadan dövizi yurt dışına çıkarmaya teşebbüs etmesi eyleminin 1567 sayılı Kanun'un 3. maddesinin ikinci fıkrası kapsamına girdiğini belirterek itiraza konu idari para cezasının hukuka uygun olduğu kanaatine ulaşmıştır.

14. Başvurucu bu karara itiraz etmiş, Bakırköy 4. Sulh Ceza Hâkimliği itiraza konu kararın usul ve kanuna uygun olduğu gerekçesiyle 9/4/2015 tarihinde itirazın reddine kesin olarak karar vermiştir.

15. Nihai karar başvurucu vekiline 17/4/2015 tarihinde tebliğ edilmiştir.

16. Başvurucu 18/5/2015 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

IV. İLGİLİ HUKUK

A. Mevzuat Hükümleri

17. 1567 sayılı Kanun’un olay tarihinde yürürlükte olan 1. maddesi şöyledir:

"Kambiyo, nukut, esham ve tahvilat alım ve satımının ve bunlar ile kıymetli madenler ve kıymetli taşlarla bunlardan mamul veya bunları muhtevi her nevi eşya ve kıymetlerin ve ticari senetlerle tediyeyi temine yarıyan her türlü vasıta ve vesikaların memleketten ihracı veya memlekete ithalinin tanzim ve tahdidine ve Türk parasının kıymetinin korunması zımnında kararlar ittihazına Bakanlar Kurulu salahiyetlidir."

18. 1567 sayılı Kanun’un 3. maddesinin ikinci ve yedinci fıkraları şöyledir:

"...

Fiil, 1 inci maddede yazılı kıymetlerin izinsiz olarak yurttan çıkarılması veya yurda sokulması mahiyetinde ise 21/3/2007 tarihli ve 5607 sayılı Kaçakçılıkla Mücadele Kanunu hükümlerine göre suç veya kabahat oluşturmadığı takdirde kişi; eşya ve kıymetlerin rayiç bedeli kadar, teşebbüs halinde bu bedelin yarısı kadar idarî para cezası ile cezalandırılır.

...

Kabahatin konusunu yabancı para oluşturması halinde, idarî para cezasının hesaplanmasında fiilin işlendiği tarih itibarıyla Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankasının bu paraya ilişkin 'döviz satış kuru' esas alınır.

..."

19. 11/8/1989 tarihli ve 20249 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan Bakanlar Kurulunun Türk Parasının Kıymeti Koruma Hakkında 7/8/1989 tarihli ve 32 sayılı Kararı'nın 4. maddesinin ilgili kısmının ilk hâli şöyledir:

"d) Türkiye'de yerleşikkişiler yurt dışına çıkışlarında, beraberlerinde 3.000 ABD Doları veya eşitine kadar döviz çıkarabilirler. Bu miktarın üzerinde döviz çıkarılabilmesi, ancak kendilerine bankalarca döviz verildiğinin tevsiki kaydıyla mümkündür. Dışarıda yerleşik kişiler ile Türkiye'de yerleşik sayılmakla birlikte yurt dışında çalışan Türk uyruklu kişiler, yurda girişlerinde beyan etmiş olmak kaydıyla, 3.000 ABD Doları veya eşitini aşan miktarlardaki dövizlerini beraberlerinde yurt dışına serbestçe çıkarabilirler."

20. 20/6/1991 tarihli ve 20907 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan Bakanlar Kurulunun 12/6/1991 tarihli ve 91/1935 sayılı Kararı ile 32 sayılı Karar'ın ilgili kısmı şu şekilde değiştirilmiştir:

"f) Yolcular 5.000 ABD Doları veya eşitine kadar efektifi beraberlerinde yurtdışına çıkarabilirler.

Dışarıda yerleşik kişiler ile Türkiye'de yerleşik sayılmakla birlikte yurtdışında çalışan Türk uyruklu kişiler, yurda girişlerinde beyan etmiş olmak, Türkiye'de yerleşik kişiler ise görünmeyen işlemler çerçevesinde bankalar ve özel finans kurumlarından döviz satın aldıklarını tevsik etmek kaydıyla 5.000 ABD Doları veya eşitini aşan miktarlardaki efektifi beraberlerinde yurtdışına serbestçe, çıkarabilirler."

21. 11/6/2015 tarihli ve 29383 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan Bakanlar Kurulunun 14/4/2015 tarihli ve 2015/7603 sayılı Kararı ile 32 sayılı Karar'ın ilgili kısmı şu şekilde değiştirilmiştir:

"f) 10.000 Avro veya eşitini aşan efektifin yurt dışına çıkarılması Bakanlıkça belirlenecek esaslar dahilinde yapılır."

22. Hazine Müsteşarlığı'nın Türk Parası Kıymetini Koruma Hakkında 32 sayılı Karara ilişkin 2008/32-34 sayılı Tebliğ'in 4. maddesine 30/12/2015 tarihli ve 29578 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan Tebliğ ile şu fıkralar eklenmiştir:

"(2) Yolcu beraberi yapılan 10.000 Avro veya eşitini aşan döviz çıkışlarında gümrük idarelerine Gümrük ve Ticaret Bakanlığı tarafından yayımlanan nakit beyan formu ile beyanda bulunulur.

 (3) Yolcu beraberi yapılan 10.000 Avro veya eşitini aşan döviz çıkışlarında beyanda bulunulmaması veya yanlış ya da yanıltıcı beyanda bulunulduğunun tespiti halinde söz konusu değerler gümrük idaresince muhafaza altına alınır ve durum şüpheli kabul edilerek Mali Suçları Araştırma Kurulu Başkanlığına bildirilir. Ayrıca, gümrük idarelerince Türk Parasının Kıymetini Koruma Hakkında Kanunun 3 üncü maddesinin birinci fıkrası uyarınca işlem yapılabilmesini teminen Cumhuriyet Savcılıklarına bildirimde bulunulur."

23. 10/6/1949 tarihli ve 5442 sayılı İl İdaresi Kanunu'nun ek 1. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"Vali; sivil hava meydanları, limanlar ve sınır kapılarında, güvenliğin sağlanması, giriş-çıkışlarla ilgili görev ve hizmetlerin düzenli ve etkili bir biçimde yürütülmesi, görevli kuruluşlar arasında işbirliği ve koordinasyonun gerçekleştirilmesi için gerekli önlemleri almaya ve uygulamaya, kuruluşların çalışmalarını denetlemeye yetkilidir. İçişleri Bakanlığının uygun göreceği bu yerlerde vali tarafından mülki idare amiri görevlendirilir. Vali, yetkilerinin tamamını veya bir kısmını görevlendirdiği mülki idare amirine devredebilir. Bu yerlerde hizmet veren kuruluşlar, görevli mülki idare amirine karşı sorumludur. Görevlendirilen mülki idare amiri Kaçakçılığın Men ve Takibine Dair Kanun ile Gümrük Kanununun arama ile ilgili hükümleri saklı kalmak üzere, genel güvenlik ve kamu düzeni bakımından gerekli gördüğü hallerde, sivil hava meydanlarında, limanlarda ve sınır kapılarında, binaları, uçakları, gemileri ve her türlü deniz ve kara taşıtlarını, giren çıkan yolcular ile buralarda görevli kamu kuruluşları ve özel kuruluşlar personelinin üstlerini, araçlarını ve eşyalarını aratabilir. Aramanın kimler tarafından yapılacağı kaydını da taşıyan arama emri yazılı olarak verilir. İvedi durumlarda sözlü olarak verilen emirderhal yerine getirilir ve en kısa zamanda yazılı olarak teyit edilir..."

B. Danıştay İçtihadı

24. Danıştay Onuncu Dairesinin 14/5/2015 tarihli ve E.2011/6931, K.2015/2307 sayılı kararının ilgili kısımları şöyledir:

"... Barosu'na kayıtlı avukat olan davacının 27.6.2008 tarihinde kendi sevk ve idaresinde bulunan araçla ... Beldesi'ne doğru seyir halinde iken ... Kavşağına gelindiğinde, ... Sulh Ceza Mahkemesi'nin 2008/332 d.iş no'lu kararı uyarınca önleme araması yapanjandarma ekiplerince,avukat olduğunu söylemesi ve buna ilişkin kimlik belgesinin ibraz etmesine rağmen üstünün ve aracının aranması nedeniyle mesleki onurunun ve kişilik haklarının zedelenmesine sebebiyet verildiği iddia olunarak uğranıldığı ileri sürülen 50.000 TL manevi zararın olay tarihinden itibaren işletilecek yasal faiziyle birlikte tazminine karar verilmesi istemiyle açılan dava sonucunda ... 2. İdare Mahkemesince; 1136 sayılı Avukatlık Kanunu'nun 58. maddesi uyarınca ağır ceza mahkemesinin görev alanına giren bir suçtan dolayı suç üstü hali dışında avukatların üzerlerinin aranamayacağı, bakılan uyuşmazlıkta bir suç üstü hali olmaksızın kolluk kuvvetlerince üzeri ve aracı aranan davacının meslek onurunun zedelendiği, davalı idarenin bu eylemde hizmet kusuru bulunduğu bu nedenle de davacının manevi zararının karşılanması gerektiği gerekçesiyle takdiren 2.000 T.L. manevi zararın olay tarihinden itibaren işletilecek yasal faiziyle birlikte davacıya ödenmesine; fazlaya ilişkin istemin reddi yönünde verilen kararın; davalı idarece hukuka aykırı olduğu ileri sürülerek, 2577 sayılı Kanun'un 49. maddesi uyarınca temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.

...

Temyizen incelenen karar usul ve hukuka uygun olup, dilekçede ileri sürülen temyiz nedenleri kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte görülme[miştir]."

25. Danıştay Onuncu Dairesinin 20/10/2015 tarihli ve E.2015/2675, K.2015/4460 sayılı kararının ilgili kısımları şöyledir:

"Davacı tarafından, kaçak zannıyla elkonulup, kaçakçılık suçundan dolayı açılan ceza davasının beraatle sonuçlanması üzerine 28.9.2007 tarihinde kendisine iade edilen otomobil yedek parçalarının gereği gibi korunmaması nedeniyle hasar meydana geldiği, ayrıca sermaye kaybına uğradığı iddialarıyla, uğradığını öne sürdüğü toplam 158.875,00.-TL zararın 25.12.2007 tarihinden itibaren işleyecek reeskont faizi ile birliktetazmini istemiyle açılan dava sonucunda... İdare Mahkemesince; davacının uğramış olduğu zararın tespiti amacıyla ... Asliye Hukuk Mahkemesi'nin ... D.İş sayısına kayıtlı dosyaya sunulan bilirkişi raporunda; el koymaya konu olan oto yedek parçalarının ilk değerleri toplamının 64.075,00.-TL, yedek parçaların tesliminden sonraki değerleri toplamının ise 46.875,00.-TL olduğu, bu duruma göre aradaki 17.800,00.-TL'lik farkın mezkur eşyaların değer kaybını ifade ettiği, bu miktarı aşan sermaye kaybının piyasa faiz oranları esas alınmak suretiyle geleceğe dönük muhtemel zarar hesabını ifade ettiği, bu nedenle de zarar hesabına dahil edilemeyeceği, bu durumda davaya konu olayda uygulanmış haksız el koyma işlemi sonrasındamezkur oto yedek parçaların korunması ve muhafazasındaki hizmet kusuru sebebiyle söz konusu oto yedek parçalarında oluşmuş olan 17.800,00.-TL değer kaybının başvuru tarihi olan 25/12/2007 tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte ödenmesi gerektiği gerekçesiyle davanın kısmen kabulü, kısmen reddi yolunda verilen kararın taraflarca aleyhlerine olan kısımlarının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.

...

Temyizen incelenen karar usul ve hukuka uygun olup, dilekçede ileri sürülen temyiz nedenleri kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte görülme[miştir]."

V. İNCELEME VE GEREKÇE

26. Mahkemenin 20/3/2019 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Mülkiyet ve Özel Hayata Saygı Haklarının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

27. Başvurucu aramanın ve el koymanın usulsüz olarak yapıldığından yakınmıştır. Başvurucu sonuç olarak haksız yere arama yapılması ve arama neticesinde mülkü kapsamındaki dövizine el konulması nedenleriyle suç ve cezaların kanuniliği ilkesinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

28. Bakanlık görüşünde; başvurucunun ilgili başvuru yollarını tüketmediği ayrıca taşıdığı meşru amaç ile devletin bu alandaki takdir marjı dikkate alındığında mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin ölçülü olduğu bildirilmiştir.

29. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Anayasa Mahkemesi daha önce arama ile başlıca konut dokunulmazlığı ve özel hayata saygı gibi temel haklara müdahalede bulunulmuş olduğunu belirtmiştir (AYM, E.2005/43, K.2008/143, 18/9/2008; Alaaddin Akkaşoğlu ve Akis Yayıncılık San. ve Tic. A.Ş., B. No: 2014/18247, 20/12/2017 §§ 18-31). Diğer taraftan kamu makamlarınca mülke el konulması nedeniyle yapılan şikâyetler de mülkiyet hakkı kapsamında incelenmiştir (Mehmet Ali Aslan, B. No: 2013/2429, 30/3/2016, §§ 21-33; Nuray Işık, B. No: 2014/7561, 28/9/2016, §§ 48-69; Arif Güven, B. No: 2014/13966, 15/2/2017, §§ 35-72; Üças Gıda Pazarlama ve Tekstil San. ve Tic. Ltd. Şti., B. No: 2014/16633, 6/12/2017, §§ 32-73; Hanife Ensaroğlu, B. No: 2014/14195, 20/9/2017, §§ 43-79). Dolayısıyla başvurucunun belirtilen ihlal iddialarının özel hayata saygı hakkı ile mülkiyet hakkı kapsamında değerlendirilmesi uygun görülmüştür.

30. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası ile 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 45. maddesinin (2) numaralı fıkrasında bireysel başvuruda bulunulmadan önce ihlal iddiasının dayanağı olan işlem, eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş olan idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının tüketilmiş olması gerektiği belirtilmiştir. Temel hak ihlallerini öncelikle derece mahkemelerinin gidermekle yükümlü olması, kanun yollarının tüketilmesi koşulunu zorunlu kılar (Necati Gündüz ve Recep Gündüz, B. No: 2012/1027, 12/2/2013, §§ 19, 20; Güher Ergun ve diğerleri, B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 26).

31. Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, ikincil nitelikte bir hukuk yoludur. Bu nedenle kanunlarda yer alan idari ve yargısal başvuru yollarının bireysel başvurudan önce tüketilmiş olması gerekir. Temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiği iddialarının öncelikle derece mahkemelerinde olağan kanun yolları ile çözüme kavuşturulması esastır. Bireysel başvuru yoluna, iddia edilen hak ihlallerinin bu olağan denetim mekanizması çerçevesinde giderilememesi durumunda başvurulabilir. Bireysel başvurunun ikincil niteliğinin bir sonucu olarak olağan kanun yollarında ve genel mahkemeler önünde dile getirilmeyen iddialar Anayasa Mahkemesi önünde şikâyet konusu edilemeyeceği gibi genel mahkemelere sunulmayan yeni bilgi ve belgeler de Anayasa Mahkemesine sunulamaz (Bayram Gök, B. No: 2012/946, 26/3/2013, §§ 16-20).

32. Ancak belirtilen hükümlerde yer verilen olağan başvuru yolları ibaresinin, başvurucunun şikâyetleri açısından makul bir başarı şansı sunabilecek ve bir çözüm sağlayabilecek nitelikte, kullanılabilir ve etkili başvuru yolları olarak anlaşılması gerekmektedir. Ayrıca başvuru yollarını tüketme kuralı ne kesin ne şeklî olarak uygulanabilir bir kural olup bu kurala uyulmasının denetlenmesinde münferit başvurunun koşullarının dikkate alınması esastır. Bu anlamda yalnızca hukuk sisteminde birtakım başvuru yollarının varlığının değil aynı zamanda bunların uygulama şartları ile başvurucunun kişisel koşullarının gerçekçi bir biçimde ele alınması gerekmektedir. Bu nedenle başvurucunun, kendisinden başvuru yollarının tüketilmesi noktasında beklenebilecek her şeyi yerine getirip getirmediğinin başvurunun özellikleri dikkate alınarak incelenmesi gerekir (S.S.A., B. No: 2013/2355, 7/11/2013, § 28; Işıl Yaykır, B. No: 2013/2284, 15/4/2014, § 42).

33. Anayasa Mahkemesi daha önce 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 141. maddesi ile öngörülen hukuk yolunu mülkiyet hakkına müdahale teşkil eden el koyma tedbirleri ile özel hayata saygı hakkına müdahale niteliğindeki arama tedbirlerine yönelik şikâyetler bakımından erişilebilir ve elverişli bir çözüm olanağı ve makul ölçüde bir başarı imkânı sunduğu gerekçesiyle tüketilmesi gereken bir başvuru yolu olarak kabul etmiştir (El koyma tedbirleri yönünden bkz. Mehmet Ali Aslan, §§ 21-33; Nuray Işık, §§ 48-69; arama tedbirleri yönünden bkz. Alaaddin Akkaşoğlu ve Akis Yayıncılık San. ve Tic. A.Ş., §§ 18-31).

34. Ancak belirtilen hukuk yoluna ceza soruşturma veya kovuşturması kapsamında yapılan el koyma ve arama işlemleri yönünden başvurulabildiği anlaşılmaktadır. Somut olayda ise havaalanında yapılan aramanın önleyici kolluk faaliyeti çerçevesinde 5442 sayılı Kanun'un ek 1. maddesi çerçevesinde yapıldığı, el koyma işleminin de 1567 sayılı Kanun'un 3. maddesinde düzenlenen bir kabahate ilişkin olarak yürütülen soruşturma çerçevesinde idari makamlarca gerçekleştirildiği anlaşılmaktadır. Dolayısıyla somut olay bağlamında el koyma işleminin bir ceza soruşturması veya kovuşturması kapsamında yapılmadığı dikkate alındığında 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesindeki hukuk yolunun tüketilmesine gerek bulunmamaktadır.

35. Bununla birlikte Danıştay içtihadına göre idari makamlarca ceza soruşturması veya kovuşturması kapsamında yapılmayan arama ve el koyma işlemleri yönünden genel hükümlere göre tam yargı davası açılabilmesinin mümkün olduğu görülmektedir (bkz. §§ 24-25). İlgili Danıştay kararları incelendiğinde bu yolun bir yandan başvurucunun maruz kaldığı arama ve el koyma işlemlerinin hukuka aykırılığının tespitini, diğer yandan da uğradığı zararın tazmini imkânını sağladığı anlaşılmaktadır. Dolayısıyla söz konusu hukuk yolu, aramanın ve el koymanın hukuka aykırılığını ileri sürerek tazminat talebinde bulunan başvurucu açısından erişilebilir ve elverişli bir çözüm olanağı ve makul ölçüde bir başarı imkânı sunmaktadır. Ancak başvurucu bireysel başvuruda bulunmadan önce belirtilen hukuk yolunu tükettiğine dair herhangi bir bilgi veya belge ibraz edememiştir.

36. Sonuç olarak etkin ve erişilebilir bir çözüm imkânı sunan hukuk yoluna başvurmaksızın yapılan bireysel başvuruların incelenmesi ise bireysel başvuru yolunun ikincilliği ilkesi gereği mümkün değildir. Somut olayda ise başvurucu tarafından mülkiyet ve özel hayata saygı haklarının ihlali iddialarına ilişkin olarak başvuru yolları usulünce tüketilmeden bireysel başvuruda bulunulduğu anlaşılmaktadır.

37. Açıklanan gerekçelerle mülkiyet ve özel hayata saygı hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkin başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

B. Adil Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

38. Başvurucu; ifade verdiği sırasında noter önünde yemin zaptı bulunmayan tercümanın hazır bulunduğunu, yalnızca Rusça bildiğinden dolayı meramını anlatamadığını belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

39. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrasında herkesin meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahip olduğu belirtilmiştir. Anayasa’da adil yargılanma hakkının kapsamı gösterilmediğinden bu hakkın kapsam ve içeriği, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6. maddesi çerçevesinde belirlenmelidir (Güher Ergun ve diğerleri, § 38).

40. Savunma hakkı Anayasa’nın 36. maddesinde düzenlenmiş olup ceza yargılamasında savunma hakkının güvence altına alınması demokratik toplumun temel bir ilkesidir. Bu sebeple hakkaniyete uygun bir yargılamanın gerçekleştirilebilmesi için, savunma hakkının tam ve etkili bir biçimde kullanılmasının sağlanması gerekir (Erol Aydeğer, B. No: 2013/4784, 7/3/2014, § 32).

41. Ceza yargılamasının temel koşulu, şüpheli veya sanığa suçlamanın niteliği ve sebebinin ayrıntılı bir biçimde bildirilmesidir. Ceza kovuşturmasında iddianamenin tebliğ edilmesiyle sanığın, suçlamalardan haberdar olduğu kabul edilmektedir. Ayrıca sanığa ve müdafine savunma için gerekli hazırlıkları yapabilecekleri sürenin verilmesi gerekmektedir (Erol Aydeğer, §§ 35-38).

42. Somut olayda başvurucu, tercümanın usulüne uygun olarak belirlenmediğini ve savunmasını dile getiremediğini ileri sürmüş ise de başvurucunun kendisini vekil ile temsil ettiği ve vekili vasıtasıyla yapmış olduğu savunmasından hakkındaki suçlamanın nedenleri ve niteliği hakkında bilgi sahibi olduğu anlaşılmaktadır. Nitekim başvurucu vekili aracılığıyla idari para cezası kararına karşı Sulh Ceza Hâkimliği nezdinde itirazda bulunarak itiraz ve savunmaları ile delillerini sunabilme imkânına sahip olmuş, itiraz üzerine verilen karara da başka bir Sulh Ceza Hâkimliğinde itiraz edebilmiştir. Başvurucunun bunun dışında yargılama makamlarından duruşma açılması talebinde ise bulunmadığı gibi başvuru formunda da bu yönde bir şikâyetinin bulunmadığı anlaşılmaktadır. Dolayısıyla savunma hakkına yönelik bir ihlal olmadığının açık olduğu anlaşılmaktadır.

43. Açıklanan gerekçelerle adil yargılanma hakkı kapsamında savunma hakkının ihlali iddiasına ilişkin başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

C. Suç ve Cezalarda Kanunilik İlkesinin İhlal Edildiğine İlişkin İddia

44. Başvurucu kanunda el konulan dövizin mülkiyetinin kamuya geçirileceği hususunda herhangi bir düzenlemenin de bulunmadığını ifade etmiştir. Başvurucu sonuç olarak bu gerekçelerle adil yargılanma hakkı ile suç ve cezaların kanuniliği ilkesinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

45. Anayasa’nın temel hak ve özgürlüklerle ilgili bölümlerinde kanunla düzenleme ilkesine pek çok maddede ayrı ayrı yer verildiği gibi 13. maddede ifade edilen temel hak ve özgürlüklerin sınırlanmasına ilişkin genel ilkelerde de sınırlamaların “ancak kanunla” yapılabileceği kurala bağlanmıştır. Anayasa’nın suç ve cezaları düzenleyen 38. maddesinde de “suç ve cezaların kanuniliği ilkesi” özel olarak güvence altına alınmıştır (Karlis A.Ş., B. No: 2013/849, 15/4/2014, § 31).

46. Kanunilik ilkesi, genel olarak bütün hak ve özgürlüklerin düzenlenmesinde temel bir güvence oluşturmasının yanısıra, suç ve cezaların belirlenmesi bakımından özel bir anlam ve öneme sahip olup, bu kapsamda kişilerin kanunen yasaklanmamış veya yaptırıma bağlanmamış fiillerden dolayı keyfî bir şekilde suçlanmaları ve cezalandırılmaları önlenmektedir (Karlis A.Ş., B. No: 2013/849, 15/4/2014, § 32).

47. Somut olayda, yurt dışına çıkarken yanında taşıdığı dövizi gümrük makamlarına bildirmediği ve izin alınmadığı gerekçesiyle taşıdığı dövize el konularak başvurucuya idari para cezası verilmiştir. 1567 sayılı Kanun'un 1. maddesi gereği olay tarihi itibarıyla yürürlükte olan 91/935 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı'na göre yolcular ancak 5.000 ABD doları veya eşitine kadar efektifi beraberlerinde yurtdışına çıkarabilirler. Bu miktarı aşan miktarlardaki dövizin yurtdışına çıkarabilmesi ise belirli koşullara tabi tutulmuştur. Buna göre dövizin görünmeyen işlemler çerçevesinde bankalar ve özel finans kurumlarından satın alındığı tevsik edilmelidir. Dolayısıyla 5.000 ABD dolarını aşan dövizin nakit olarak yurt dışına çıkarılması için bildirim ve izin koşulu öngörüldüğü anlaşılmaktadır. Nitekim 1567 sayılı Kanun'un 3. maddesinin ikinci fıkrasında Bakanlar Kurulunca öngörülen koşullara aykırı olarak dövizin izinsiz olarak yurttan çıkarılması fiilî idari para cezasını gerektiren bir kabahat olarak düzenlenmiştir. Bu fıkrada ceza miktarının teşebbüs hâlinde rayiç bedelin yarısı olarak belirleneceği hüküm altına alınmıştır. Aynı maddenin altıncı fıkrasında ise kabahatin konusunu yabancı para oluşturması hâlinde, idari para cezasının hesaplanmasında fiilin işlendiği tarih itibarıyla Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankasının bu paraya ilişkin döviz satış kurunun esas alınacağı belirtilmiştir.

48. Dolayısıyla başvuruya konu idari para cezası, 1567 sayılı Kanun'un 3. maddesinin ikinci ve yedinci fıkralarına göre verilmiş olup söz konusu kanun hükümlerinin açık, ulaşılabilir ve öngörülebilir mahiyette olduğu anlaşılmaktadır.

49. Derece mahkemelerince gerekçeli kararda detaylı bir değerlendirme yapıldığı dikkate alındığında başvurucunun kanunilik, açıklık ve belirlilik ilkesine aykırı bir düzenlemeye dayalı olarak cezalandırıldığından ya da yaptırıma bağlanmamış bir fiilden dolayı keyfî bir şekilde cezalandırıldığından söz edilemez.

50. Açıklanan gerekçelerle suç ve cezaların kanuniliği ilkesinin ihlal edildiğine ilişkin başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. 1. Mülkiyet ve özel hayata saygı haklarının ihlal edildiğine ilişkin iddiaların başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

2. Adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

3. Suç ve cezaların kanuniliği ilkesinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA 20/3/2019 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

I. KARAR KİMLİK BİLGİLERİ

Kararı Veren Birim İkinci Bölüm
Karar Türü (Başvuru Sonucu) Kabul Edilemezlik vd.
Künye
(Patimat Gitinova [2.B.], B. No: 2015/8962, 20/3/2019, § …)
   
Başvuru Adı PATİMAT GİTİNOVA
Başvuru No 2015/8962
Başvuru Tarihi 18/5/2015
Karar Tarihi 20/3/2019

II. BAŞVURU KONUSU


Başvuru usulsüz arama yapılması ve nakit olarak yurt dışına çıkarılmak istenilen dövize el konulması nedenleriyle mülkiyet ve özel hayata saygı haklarının; soruşturma sırasında başvurucunun ifadesinin usulüne uygun olarak seçilmiş bir tercümanın huzurunda alınmaması nedeniyle de adil yargılanma hakkının; gümrük makamlarından izin alınmadan dövizin yurt dışına çıkarılmaya teşebbüs edildiği gerekçesine dayalı olarak kanuni dayanağı olmadan idari para cezası uygulanması nedeniyle suç ve cezaların kanuniliği ilkesinin ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

III. İNCELEME SONUÇLARI


Hak Müdahale İddiası Sonuç Giderim
Mülkiyet hakkı Müsadere ve Elkoyma Başvuru Yollarının Tüketilmemesi
Suç ve cezaların kanuniliği ilkesi Suç ve cezada kanunilik Açıkça Dayanaktan Yoksunluk
Özel hayatın ve aile hayatının korunması hakkı Konut dokunulmazlığı Başvuru Yollarının Tüketilmemesi
Adil yargılanma hakkı (Suç İsnadı) Tercüman yardımından yararlanma hakkı (ceza) Açıkça Dayanaktan Yoksunluk

IV. İLGİLİ HUKUK



Mevzuat Türü Mevzuat Tarihi/Numarası - İsmi Madde Numarası
Kanun 1567 Türk Parasının Kıymetini Koruma Hakkında Kanun 1
3
5442 İl İdaresi Kanunu ek 1
Tebliğ 30/12/2015 Hazine Müsteşarlığı'nın Türk Parası Kıymetini Koruma Hakkında 32 sayılı Karara ilişkin 2008/32-34 sayılı Tebliğ 4
  • pdf
  • udf
  • word
  • whatsapp
  • yazdir
T.C. Anayasa Mahkemesi