TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
İKİNCİ BÖLÜM
KARAR
ÖNER YAKASIZ VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2015/9430)
Karar Tarihi: 20/3/2019
R.G. Tarih ve Sayı: 1/5/2019 - 30761
Başkan
:
Engin YILDIRIM
Üyeler
Recep KÖMÜRCÜ
Rıdvan GÜLEÇ
Recai AKYEL
Yıldız SEFERİNOĞLU
Raportör
Yunus HEPER
Yücel ARSLAN
Başvurucular
1. Öner YAKASIZ
2. Aral DEMİRCAN
3. Ahmet Kamil TEKEREK
4. Erkan BAŞ
Vekili
Av. Şerif Özgür URFA
5. Ali ÇERKEZOĞLU
Av. Kazım Erkut GÜZEL
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, bir gösteri yürüyüşüne katılma nedeniyle gözaltına alınmanın kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı ile toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkını; açılan ceza davasının makul sürede sonuçlandırılmamasının adil yargılanma hakkını ihlal ettiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvurular 29/5/2015 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvuruların kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. 2015/9437 numaralı bireysel başvuru dosyası aralarında konu yönünden hukuki irtibat bulunması nedeniyle 2015/9430 numaralı bireysel başvuru dosyası ile birleştirilmiş ve incelemenin 2015/9430 numaralı bireysel başvuru dosyası üzerinden yapılmasına karar verilmiştir.
6. Bölüm Başkanı tarafından başvuruların kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
7. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, ilk dört başvurucu yönünden 2015/9430 numaralı dosyada görüşünü bildirmiş; başvurucu Ali Çerkezoğlu'nun 2015/9437 numaralı başvurusu yönünden ise görüş bildirmemiştir.
8. Başvuruculardan Aral Demircan, Ahmet Kamil Tekerek ve Erkan Baş Bakanlığın görüşüne karşı süresinde beyanda bulunmuştur.
III. OLAY VE OLGULAR
9. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:
A. Gezi Parkı Olaylarına İlişkin Bilgiler
10. Türkiye İnsan Hakları Kurumunun (TİHK) 30/10/2014 tarihli Gezi Parkı olayları hakkındaki raporunda (rapor) şu bilgi ve açıklamalara yer verilmiştir (Oğulcan Büyükkalkan ve diğerleri, B. No: 2014/17226, 10/1/2018, § 8):
i. Gezi Parkı, İstanbul’un Beyoğlu ilçesinde Taksim Meydanı’nın yakınlarında konumlanan bir şehir parkıdır. Gezi Parkı'nın bu ismi alması ve söz konusu mekânda gerçekleşen değişimler, Gezi Parkı olayları vesilesiyle gündeme gelmiş; konuya ilişkin birçok açıklama yapılmış ve tartışma yaşanmıştır.
ii. Gezi Parkı olayları, İstanbul Taksim Meydanı’nda bulunan Gezi Parkı’nda yapılmak istenen çevre düzenlemelerine engel olmak için 27/5/2013 tarihinde iş makinelerinin Gezi Parkı'na girmesiyle başlamış ve haziran-temmuz aylarında yoğunlaşmak suretiyle Türkiye’nin birçok iline yayılmış toplantı ve gösteri yürüyüşleridir.
iii. Gezi Parkı olaylarının kronolojik gelişimine dair bir kısım bilgi şöyledir:
- 27/5/2013: Taksim Yayalaştırma Projesi kapsamında, Gezi Parkı’nın Asker Ocağı Caddesi'ne bakan duvarının 3 metrelik kısmının gece 22.00 civarında yüklenici firmaya ait iş makineleri tarafından yıkılması ve beş ağacın yerinden sökülmesi üzerine çeşitli sivil toplum kuruluşundan oluşan Taksim Dayanışması üyelerinin de aralarında bulunduğu yaklaşık yirmi kişi iş makinelerini durdurarak parkta nöbet tutmaya başlamıştır.
- 28/5/2013: Ağaçların sökülmesini engellemek için durumdan haberdar olan birçok kişi parka gelmiş, eylemciler ile eylemcilere ait parktaki çadırları sökmek isteyen zabıtalar arasında arbede yaşanmıştır.
- 30/5/2013: Kolluk kuvvetleri tarafından saat 05.00 civarında parktaki eylemcilere müdahale edilmiştir. Kaldırılan çadırların bir kısmı yakılmış, geri kalanına el konulmuştur. İnşaat ekibi parktaki çalışmalarına tekrar başlamıştır.
- 31/5/2013: Saat 04.30 sıralarında parkta bulunanlara müdahale edilmiş, park boşaltılarak parka girişler polis bariyeriyle kapatılmış, parkın boşaltılmasından sonra Taksim Meydanı ve çevresinde toplanan göstericilere biber gazı ve basınçlı su kullanılarak yapılan müdahaleler sonucunda birçok kişi yaralanmıştır. Protestolar başka şehirlere de yayılmış, özellikle Ankara'da birçok eylem yapılmıştır.
- 1/6/2013: Gezi Parkı eylemine müdahale eden polisin güç kullanımını protesto eylemleri tüm Türkiye’ye yayılmış, kolluk görevlilerince Ankara Kızılay Meydanı’nda toplanan gruplara yoğun olarak gaz bombası atılmıştır. İçişleri Bakanı 48 ilde 90'ın üzerinde eylem yapıldığını, 939 kişinin gözaltına alındığını, 53'ü vatandaş, 26'sı polis olmak üzere toplam 79 kişinin yaralandığını ve bu yaralıların 19'unun tedavisinin İstanbul'da devam ettiğini açıklamıştır.
- 2/6/2013: İçişleri Bakanı 67 ilde 235 eylem yapıldığını, 1.730 kişinin gözaltına alındığını, 115 güvenlik görevlisinin yaralandığını, 58 kişinin tedavisinin devam ettiğini ve 6 kişinin yoğun bakımda olduğunu açıklamıştır.
- 3/6/2013: İzmir Karşıyaka’da bulunan Adalet ve Kalkınma Partisi (AK Parti) ilçe binası göstericiler tarafından ateşe verilmiş, İstanbul Dolmabahçe’de polis ve eylemciler arasında çatışma yaşanmış; polis, biber gazı ve tazyikli suyla müdahale ederken eylemciler kaldırım taşlarından barikatlar kurmuş, polise taş ve molotof kokteylleriyle karşılık vermiştir.
- 4/6/2013: Ülke çapındaki gösterilerde yaşanan polis müdahalesi İstanbul Adliyesinde avukatlar tarafından protesto edilmiş, İstanbul Beşiktaş’taki Başbakanlık ofisine yürümek isteyen ve “Dağılın!” uyarısını dikkate almayan gruba polis tazyikli su ve biber gazıyla müdahale etmiştir.
- 5/6/2013: Taksim Dayanışması Platformu temsilcileri Başbakan Yardımcısı ile görüşme yapmış ve kendisine taleplerini iletmişlerdir. Bu platforma katılan Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu (KESK), Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK), Türk Tabipler Birliği (TTB) ile Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB) Türkiye genelinde iş bırakma eylemi başlatmıştır.
- 6/6/2013: İçişleri Bakanı 915 kişinin hastaneye kaldırıldığını, 79 kişinin tedavisinin sürdüğünü, 4 kişinin hayati tehlikesinin devam ettiğini ve 8 kişinin yoğun bakımda bulunduğunu, 516 kolluk görevlisinin yaralandığını açıklamıştır.
- 9/6/2013: Taksim Dayanışma Platformu, Taksim Meydanı’nda geniş katılımlı miting düzenlemiştir.
- 11/6/2013: Kolluk kuvvetleri on gün aradan sonra sabah erken saatlerde göstericilerin hazırladığı barikatları aşarak Taksim Meydanı'na gelmiş; kısa sürede meydana hâkim olan polis, meydandaki pankartları indirmiştir. Polisin Gezi Parkı'na müdahalesi sonucu protestocularla kolluk kuvvetleri arasında çatışmalar yaşanmıştır.
- 12/6/2013: Sabah saat 04.00’e kadar süren olaylar, polisin meydandan çekilmesi ile sakinleşmiştir. Aynı gün Başbakan, Gezi Parkı’ndaki eylemlerde yer alan bazı grupların temsilcileri ile Ankara’da bir araya gelmiştir.
- 14/6/2013: Başbakan, Gezi Parkı’ndaki eylemlerde yer alan bazı grupların temsilcileri ile ikinci kez bir araya gelmiştir.
- 15/6/2013: Taksim Dayanışması üyeleri eylemlerini sadece Taksim Dayanışması çadırında sürdüreceklerini, park ve çevresindeki diğer çadırlar, flamalar ve bayrakların indirileceğini açıklamış; bu doğrultuda saat 16.00 civarında Taksim Platformuna ait olanlar haricindeki diğer flama ve bayraklar indirilmiş, ayrıca Gezi Parkı’ndan meydana açılan bölgedeki barikatlar temizlenmiştir. Bazı grupların alanda kalmaya devam edeceklerini beyan etmeleri üzerine saat 17.30’dan itibaren kolluk kuvvetleri parktaki göstericilere dağılmaları yolunda anons yapmaya başlamış, gaz sıkılmış, saat 20.50’de müdahale başlamıştır. Kısa sürede kolluk kuvvetleri Gezi Parkı’na girmiş ve park girişe kapatılmıştır.
- 24/6/2013: Olayların yaşandığı Gezi Parkı'nda haber yapmaya çalışan basın mensuplarına yönelik müdahale ve gözaltılar gerçekleşmiştir.
- 6/7/2013: Taksim Dayanışmasının çağrısı üzerine Gezi Parkı'na gelen kişilere polis müdahale etmiştir.
iv. Olayların çevreci bir saikle başladığını, bireylerin yaşadıkları çevreye ilişkin kararların kendilerine sorulması talebini ortaya koyduklarını ifade edenler olduğu gibi yerleri değiştirilen ağaçların bahane olarak kullanıldığını, hareketin iktidara karşı yurt dışı destekli bir kalkışma olduğunu belirtenler ve polisin sert müdahalesini Başbakanlık binasının ele geçirilmeye çalışılması, kamu ve özel kişilerin mallarına zarar verilmesi ile ilişkilendirenler de mevcuttur. Bazı çevrelere göre ise Gezi Parkı olayları, toplumun türdeş olmayan geniş bir kesiminin Hükûmet politikalarına karşı kendi hayat tarzlarını koruma yönündeki tepkilerinin bir ifadesidir.
v. İçişleri Bakanlığı verilerine göre 28/5/2013 ile 6/9/2013 tarihleri arasında 80 ilde Gezi Parkı olayları çerçevesinde 5.532 eylem/etkinlik gerçekleştirilmiş, bu eylem ve etkinliklere 3.611.208 kişi katılmış, olaylara ilişkin olarak 104.519 emniyet personeli görevlendirilmiş, söz konusu gösterilerden 164’üne müdahalede bulunulmuş, bir komiser yüksekten düşme nedeniyle şehit olmuş, üçü silahla ve ikisi bıçakla olmak üzere 697 güvenlik görevlisi yaralanmış, olaylar sırasında yaşamını yitiren dört sivil vatandaşın ölümüyle ilgili adli ve idari soruşturma yürütülmüş, olaylara ilişkin gözaltına alınan 5.513 kişiden 148'i tutuklanmış, görevlendirilen polislerden 127'si hakkında uygulamaları nedeniyle araştırma/soruşturma işlemleri yapılmıştır.
vi. Gezi Parkı olayları sırasında yaralanma ve ölüm yaşanmıştır. TTB verilerine göre kamu hastanelerine, özel hastane ve tıp merkezlerine, olayların yaşandığı alanlarda kurulan revirlere toplam 8.163 kişi yaralı olarak başvurmuştur. Bunlardan 106'sı kafa travmasına uğramış, 63'ü ağır yaralanmış, 11'i gözünü kaybetmiştir.
B. Başvuruculara İlişkin Süreç
11. Başvuruculardan Öner Yakasız işçi, Aral Demircan öğrenci ve Türkiye Komünist Partisi (TKP) üyesi, Ahmet Kamil Tekerek doktor ve TKP İstanbul il başkanı, Erkan Baş yazar ve TKP üyesi, Ali Çerkezoğlu doktor ve o tarihte İstanbul Tabip Odası genel sekreteri ve hâlen TTB II. başkanı olup sırasıyla 1987, 1989, 1980, 1979 ve 1966 doğumludurlar. Başvurucu Ali Çerkezoğlu aynı zamanda Taksim Dayanışma Platformu üyesidir.
12. Başvurucular 8/7/2013 tarihinde Taksim Yayalaştırma ve Gezi Parkı Projesi'ni protesto etmek amacıyla Taksim Dayanışma Platformunun çağrısı -başvurucuların iddiasına göre İstanbul Valisi'nin Gezi Parkı'nın açıldığını basın yoluyla duyurması- üzerine Gezi Parkı'na gitmek istemişlerdir. O dönemki İstanbul Valisi (Vali) 6/7/2013 tarihinde twitter hesabından "Gezi Parkı'nda beklenen açılışı yarın yapıyoruz. Büyükşehir Belediyesi düzenlemeleri ile güzelleşen park, İstanbullulara huzur ve neşe getirsin." şeklindeki tweeti ile Gezi Parkı'nın 7/7/2013 tarihinde açılacağını duyurmuştur. Yine Vali 7/7/2013 tarihinde basına yaptığı açıklamalarda da 8/7/2013 tarihinde Gezi Parkı'nın açılacağını ifade etmiştir.
13. Olay günü Beyoğlu Galatasaray Meydanı önünde saat 18.15 civarında toplanan ve aralarında başvurucuların da bulunduğu yaklaşık 200 kişiden oluşan bir grup Taksim Meydanı'na doğru İstiklal Caddesi'nde yürüyüşe geçmiştir. "Her yer Taksim her yer direniş, direne direne kazanacağız, bu daha başlangıç mücadeleye devam, Hükûmet istifa." şeklinde sloganlar atarak İstiklal Caddesi'nin Taksim'e çıkan girişine kadar gelmiştir. Burada, Tünel Meydanı İstiklal Caddesi'nin ve Taksim Meydanı'nın İstanbul Valiliğince belirlenen toplantı ve gösteri yürüyüşü alanlarından olmadığı, grubun dağılması gerektiği, aksi takdirde zorla dağıtılacağı konusunda emniyet görevlileri tarafından anons yapılmıştır. Saat 18.50 civarında son kez uyarı yapılan gruba güvenlik kuvvetlerince müdahale edilmiş ve eylem sonlandırılmıştır.
14. Müdahale sırasında başvurucuların da aralarında olduğu 48 kişi yakalanmış ve gözaltına alınmıştır. Başvurucular dört gün gözaltında tutulmuşlardır. Başvuruculardan Aral Demircan, Ahmet Kamil Tekerek ve Ali Çerkezoğlu 11/7/2013 tarihinde tutuklanma talebiyle mahkemeye sevk edilmişlerdir. (Kapatılan) İstanbul 38. Sulh Ceza Mahkemesi tutuklama taleplerinin reddine karar vermiş ve başvurucular serbest kalmıştır.
1. Polis Fezlekesi
15. Polis fezlekesinde, Taksim Yayalaştırma Projesi kapsamında yol açma çalışmaları yapılırken Gezi Parkı'nda bazı ağaçların sökülmesi üzerine başlayan olayların kronolojik gelişimine yer verilmiştir. Fezlekede; Taksim Dayanışma Platformu üyeleri, Türkiye Mimarlar ve Mühendisler Odası Başkanı E.M. ve müdahale sırasında gözaltına alınan kişilerden bazılarının olaylarla ilgili olarak attıkları tweetlere yer verilmiş ve bu tweetlerle kamu düzeni ve güvenliğini tehdit eden çağrıda bulunulduğu belirtilmiştir. Fezleke ekinde yer alan söz konusu tweetlerde çoğunlukla Hükûmete yönelik eleştiriler ve Taksim'de toplanma çağrısının yapıldığı ifadeler yer almaktadır.
16. Fezlekede, somut olaya ilişkin olarak Taksim Dayanışma Platformu üyelerinin 8/7/2013 günü saat 19.00'da göstericileri Gezi Parkı'na davet etmeleri ve aynı tarihte Gezi Parkı'nın halka açılmasıyla birlikte şehrin genelinde park ve meydanlarda düzenlenen forumların iptal edilerek Taksim Dayanışma Platformu organizesinde Gezi Parkı'nda geniş katılımlı forum düzenleneceği bilgisi alındığı belirtilmiştir. Bu bilgi üzerine Taksim Gezi Parkı ve çevresinde yeteri kadar emniyet personeli ile saat 17.00'de gerekli emniyet tedbirlerinin alındığı ifade edilmiştir.
17. Soruşturma sırasında İstanbul 34. Sulh Ceza Mahkemesinin kararına istinaden 9/7/2013 tarihinde başvurucuların ikametlerinde arama yapılmıştır. Arama kararına itiraz üzerine itirazı inceleyen mahkemece iptal kararı verilmesi nedeniyle el konulan eşyalar sahiplerine iade edilmiştir.
2. İddianame
18. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 28/2/2014 tarihinde başvuruculardan Ali Çerkezoğlu hakkında suç işlemek için örgüt kurma, kanuna aykırı toplantı ve gösteri yürüyüşlerine kışkırtma suçlarından; bütün başvurucular hakkında da güvenlik görevlilerinin ihtarına rağmen dağılmama suçundan cezalandırılmaları talebiyle iddianame düzenlenmiştir.
19. İddianameye göre;
i. 27/5/2013 günü Taksim Yayalaştırma Projesi kapsamında yol açma çalışmaları yapılırken Taksim Gezi Parkı'ndaki bazı ağaçların sökülmesi üzerine söz konusu yerde alışveriş merkezi inşa edileceği düşüncesiyle başta Taksim Dayanışma Platformu, bilahare bölücü ve marjinal yapılanmalar olmak üzere birçok sivil toplum kuruluşu tarafından eylemler düzenlenmeye başlanmıştır. 27/5/2013 tarihinde başlayan ve 18/7/2013 tarihine kadar devam eden bu eylemler sırasında özellikle yazılı, görsel ve sosyal medya üzerinden halkı ve gençliği Taksim ve Gezi Parkı'na çağırmaya devam eden ve böylelikle olayların büyümesinde aktif rol oynayan Taksim Dayanışma Platformunun yapmış olduğu kamu düzeni ve güvenliğini tehdit eden çağrıları önemli rol oynamıştır.
ii. Taksim Dayanışma Platformunun Twitter, Facebook ve internet sitesi üzerinden yapmış olduğu çağrılar üzerine Taksim Dayanışması organizesi içinde KESK, Halkevleri, Dev-Lis, TMMOB, Gezi Parkı Koruma ve Güzelleştirme Derneği gibi kuruluşlar ile bazı siyasi parti grupları bir araya gelmiştir. Gezi Parkı içinde bekleyen güvenlik kuvvetlerine taş ve şişelerle saldırılar başlamıştır. Parka yakın birçok ticari işletmenin cam ve çerçeveleri kırılmış, ayrıca kamuya ve özel mülkiyete ait bazı araçlar yakılmış ve parkın etrafına barikatlar kurularak sloganları atılmaya başlanmıştır. Sosyal medyadan yapılan çağrılar sonucu Gezi Parkı'ndan dağılan gruplar ile yapılan sosyal medya çağrılarına uyan kişi ve grupların günlerce Taksim Meydanı, İstiklal Caddesi ve çevresinde taş, sopa, molotof, ses bombası, sapan ve bilyelerle polise saldırmışlardır.
iii. Eylemlere desteği ve katılımı artırmak amacıyla başta sosyal paylaşım siteleri ve çeşitli internet sitelerinde olaylara ilişkin olarak halkın duygularını tahrik edecek şekilde haberler yayılmış ve bu haberler aracılığıyla herkes Taksim'e çağrılmış, bu şekilde olaylar devam etmiştir.
20. İddianamede; başvurucu Ali Çerkezoğlu'nun da Taksim Dayanışma Platformunun üyesi olduğu ve diğer üyelerle birlikte başta Twitter olmak üzere Facebook ve çeşitli sosyal, görsel ve yazılı basın aracılığıyla İstanbul halkını Taksim Meydanı'na çağırdıkları ve İstanbul'da kamu düzeninin, güvenliğinin ciddi şekilde zarar görmesine neden oldukları belirtilmiştir. Bu çağrılara uyan şahısların yaklaşık üç aylık bir dönem içinde yapmış oldukları yürüyüşler nedeniyle 6/10/1983 tarihli ve 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu'na aykırı eylemlerde bulunmalarından dolayı haklarında birçok soruşturma yapıldığı ve kamu davası açıldığı, yapılan basın açıklamaları ve sosyal, görsel medya üzerinden yapılan yayınlarda devletin güvenlik kuvvetleri ile kamu görevlilerinin düşman gibi lanse edildikleri ifade edilmiştir. Masumane başlayan Taksim Yayalaştırma Projesi'ne karşı duruşun zamanla marjinal gruplar ile terör örgütlerinin provokasyonlarına zemin hazırladığı belirtilmiştir.
21. Başvurucu Ali Çerkezoğlu ile diğer üyelerin uzun süre olayları birlikte yönetmeleri ve olayları planlamaları nedeniyle bir organize suç örgütü hâlini aldıkları, bu şekilde hareket ettikleri ifade edilmiştir.
22. İddianamede 8/7/2013 günü somut başvuruya ilişkin olaylar anlatıldıktan sonra aynı davada yargılanan M.A.nın üzerinde baret, iki adet eldiven, çift filtreli gaz maskesi, güneş gözlüğü ve beyaz renkli bez gaz maskesi; B.A.nın üzerinde gaz maskesi; H.Ç.nin üzerinde deniz gözlüğü ve üzerinde "Kudurmuş" yazılı resimli afiş; başvurucu Öner Yakasız üzerinde gaz maskesi ile eldiven; başvurucu Aral Demircan'ın üzerinde iki adet eldiven, deniz gözlüğü, baret ve yüzü kapatmak için kullanılan kırmızı bez; H.A.nın üzerinde bez maske, deniz gözlüğü ve üzerinde "Taksim Dayanışması" yazan beyaz renk önlük; M.T.nin üzerinde kask, gaz maskesi, eldiven ve limon suyu bulunduğu ve elde edilen bu eşyaların şüphelilerin kanunsuz gösteri ve toplantıya katıldıklarına dair delil teşkil ettiği belirtilmiştir. Yine iddianamede devam eden olaylara müdahale sonucu yakalanan E.A.nın üzerinde kask, iki adet demir saplı sapan, bir adet tahta saplı sapan ile 67 adet cam bilye ve iki adet yüz kapatmak için kullanılan bez bulunduğu, sapan ve bilyelerin yaralayıcı özelliği dikkate alındığında 2911 sayılı Kanun'un 23. maddesinde belirtilen silahlardan olduğu ifade edilmiştir.
3. Beraat Kararı
23. Ceza davası İstanbul 33. Asliye Ceza Mahkemesinde (Mahkeme) görülmüştür. Mahkeme 29/4/2015 tarihinde başvurucular da dâhil bu davada yargılanan 26 kişinin beraatine karar vermiştir.
24. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin (AİHM) Ezelin/Fransa (B. No: 11800/85, 26/4/1991), Stankov ve Ilinden Birleşik Makedonlar Örgütü/ Bulgaristan (B. No: 29221/95 ve 29225/95, 2/10/2001), Barankevich/Rusya (B. No: 10519/03, 26/7/2007), Handyside/Birleşik Krallık (B. No: 5493/72, 7/12/1976) Skiba/Polonya (k.k.) B. No:10659/03, 7/7/2009) ve Oya Ataman/Türkiye (B. No: 74552/01, 5/12/2006) kararlarına atıfta bulunan Mahkemenin beraat kararının gerekçesinde özetle;
i. Başvurucuların protesto eylemlerinde bir bireye, bir kamu görevlisine veya halkın bir kısmına karşı şiddet içeren veya şiddeti yayma amacında olan çağrı, söylem veya fiilî bir müdahalede bulunmadıkları belirtilmiştir.
ii. Başvurucuların eylemlerinin barışçıl bir eylem olması nedeniyle önceden bildirim yapılmamış olsa bile eylem sırasında kamu düzeninin bozulduğu ve göstericilerin şiddete başvurduğunu gösteren hiçbir verinin olmaması nedeniyle eylemin AİHM'in getirmiş olduğu ilkeler ve Anayasa'nın tanımış olduğu haklar kapsamında kaldığı vurgulanmıştır.
iii. Yürüyüş sırasında söylendiği iddia edilen söz veya sloganların çoğunluğunun kamu görevlilerini, siyasetçileri rahatsız edecek, endişe verici hatta şoke edici görüşler kapsamında kalsa bile ifade özgürlüğü çerçevesinde değerlendirilmesi gerektiği belirtilmiştir.
iv. Başvurucuların Taksim Dayanışması Platformu adı altında örgütlenmelerinin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nden (AİHS), Anayasa'dan ve yasalardan kaynaklanan bir hak olduğu, başvurucuların AİHS ve Anayasa'da güvence altına alınan toplanma özgürlüğü ve bu özgürlüğü kullanarak düşüncelerini ifade etme hakkından barışçıl şekilde faydalandıkları ifade edilmiştir.
v. Bu nedenle Taksim Dayanışması Platformunun suç örgütü olduğunu gösterir hiçbir kanıt olmadığını; barısçıl bir protesto yürüyüş ve eyleme çağrı yapılmasının, siyasetçiler ile kamu kurumlarının birtakım eylem veya söylemlerinin sert bir şekilde eleştirilmesinin yasal örgütlenmeyi suç örgütü hâline getirmeyeceğine işaret etmiştir.
25. Beraat kararı temyiz edilmeden 1/6/2015 tarihinde kesinleşmiştir. Başvurucular 29/5/2015 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
26. 2911 sayılı Kanun’un 3. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"Herkes, önceden izin almaksızın, bu Kanun hükümlerine göre silahsız ve saldırısız olarak kanunların suç saymadığı belirli amaçlarla toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına sahiptir."
27. Aynı Kanun'un 10. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"(Değişik fıkra: 3/8/2002 tarih ve 4771 sayılı Kanun'un 5. md.) Toplantı yapılabilmesi için, düzenleme kurulu üyelerinin tamamının imzalayacakları bir bildirim, toplantının yapılmasından en az kırksekiz saat önce ve çalışma saatleri içinde, toplantının yapılacağı yerin bağlı bulunduğu valilik veya kaymakamlığa verilir."
28. Aynı Kanun'un 32. maddesinin birinci fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:
“Kanuna aykırı toplantı veya gösteri yürüyüşlerine katılanlar, ihtara ve zor kullanmaya rağmen dağılmamakta ısrar ederlerse, altı aydan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır."
B. Uluslararası Hukuk
29. İlgili uluslararası hukuk kaynaklarının kararları için bkz. Dilan Ögüz Canan [GK], B. No: 2014/20411, 30/11/2017, § 20-21; Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası ve diğerleri [GK], B. No: 2014/920, 25/5/2017, §§ 25-30; Ömer Faruk Akyüz, B. No:2015/9247, 4/4/2018, §§ 28-37.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
30. Mahkemenin 20/3/2019 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Toplantı ve Gösteri Yürüyüşü Düzenleme Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucuların İddiaları ve Bakanlık Görüşü
31. Başvurucular, İstanbul Valisi'nin Gezi Parkı'nın açıldığını ve herkesin Gezi Parkı'na girebileceğini basın yolu ile ilan etmesi üzerine Gezi Parkı'na gitmek istediklerini ancak polis tarafından yürüyüş yapmalarına izin verilmediğini ve gözaltına alındıklarını belirtmişlerdir.
32. Başvurucular; yakalamadan itibaren emniyet görevlileri tarafından gözaltı, üst araması, konut araması ve el koyma işlemleri yapıldığını, bu işlemlere karşı yaptıkları itirazlar sonucu tüm kararların üst mahkemece kaldırıldığını, buna rağmen yargılamaya devam edildiğini, hukuka aykırı delillerin yargılamaya gerekçe gösterildiğini ve derhâl beraat kararı verilmediğini iddia etmişlerdir. Başvurucular dava konusu eylemler suç oluşturmadığı hâlde haklarında soruşturma açıldığını ve yargılandıklarını belirtmişlerdir.
33. Başvurucular; gösteri yapmalarının engellenmesi nedeniyle toplumsal ve ekonomideki sorunlarla ilgili taleplerini dile getiremediklerini, fikirlerinin daha baştan bastırılarak çoğulcu toplum ilkesine aykırı surette toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir. Bundan başka başvurucular ifade özgürlüğünün, adil yargılanma hakkının, silahların eşitliği ilkesinin, masumiyet karinesinin, lekelenmeme hakkının, bağımsız mahkeme ilkesinin, özel hayat ile haberleşmenin gizliliğinin, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkının ve insan haklarına saygı hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.
34. Bakanlık görüşünde; Anayasa Mahkemesi kararlarına yer verilerek başvurucular Aral Demircan ve Öner Yakasız'ın üst aramasında tespit edilen ve el konulan materyallere dikkat çekilmiştir. Bakanlık tarafından başvuruya konu olayın bireysel ve bağımsız bir olay olarak ele alınamayacağı, gösterinin barışçıl nitelikte olmadığı, aylarca devam eden ve kamu düzenini ciddi şekilde bozan şiddet içeren eylemlerin bir devamı niteliğinde olması nedeniyle barışçıl bir gösteri hakkından bahsedilemeyeceğinin altı çizilerek toplantı hakkına müdahalede bulunulmadığı belirtilmiştir.
35. Bakanlık görüşünde; müdahalenin varlığının kabul edilmesi durumunda ise devletin kamu düzenini temin etme, diğer vatandaşların özel hayatlarını ve güvenliklerini sağlama gibi yükümlülükleri bulunduğu belirtilerek olayın olduğu tarihteki koşulların normal dönemdeki koşullara nazaran daha hassas olduğu, olay tarihinde gerçekleşen eylemin diğer olaylarla birlikte değerlendirilmesi gerektiği kanaatiyle Anayasa'da güvence altına alınan hakların ihlal edilmediğine karar verilmesi yönünde görüş belirtilmiştir.
36. Başvurucular; Bakanlık görüşüne karşı beyanlarında başvuru formundaki iddialarını yinelemişler, Bakanlık görüş yazısında başvuru konusu olayla ilgisi olmayan, yer, kişi ve tarih belirtilmeksizin başkaca eylemlerde şiddet olaylarının yaşandığından bahisle barışçıl bir yürüyüş yapmak isteyen başvurucuların gözaltına alındığının kabul edildiğini ve beş yıl önce gerçekleşen olayın kalkışma olarak nitelendirilmesini ve İçişleri Bakanlığından görüş alınması yönündeki görüşlerin kabul edilemez olduğunu ifade etmişlerdir.
2. Değerlendirme
37. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucuların iddialarının bir bütün olarak toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
38. Anayasa’nın "Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı" kenar başlıklı 34. maddesi şöyledir:
"Herkes, önceden izin almadan, silahsız ve saldırısız toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına sahiptir.
Toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı ancak, milli güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlığın ve genel ahlakın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması amacıyla ve kanunla sınırlanabilir.
Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının kullanılmasında uygulanacak şekil, şart ve usuller kanunda gösterilir."
a. Kabul Edilebilirlik Yönünden
39. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas Yönünden
i. Müdahalenin Varlığı
40. Başvurucuların gösteri yürüyüşü sırasında gözaltına alınmaları ve yürüyüş yapmalarına engel olunmasının toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme haklarına müdahale teşkil ettiği kabul edilmelidir.
ii. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı
41. Yukarıda anılan müdahale, Anayasa’nın 13. maddesinde belirtilen koşullara uygun olmadığı müddetçe Anayasa’nın 34. maddesinin ihlalini teşkil edecektir. Anayasa’nın 13. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Temel hak ve hürriyetler, ... yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, ... demokratik toplum düzeninin ... gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.”
42. Bu sebeple müdahalenin Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen ve somut başvuruya uygun düşen kanunlar tarafından öngörülme, Anayasa’nın ilgili maddesinde belirtilen nedenlere dayanma ve demokratik toplum düzeninin gereklerine uygunluk koşullarını sağlayıp sağlamadığının belirlenmesi gerekir.
(1) Kanunilik
43. 4/7/1934 tarihli ve 2559 sayılı Polis Vazife ve Salâhiyet Kanunu’nun 16. maddesi ile 2911 sayılı Kanun'un 32. ve 34. maddeleri ve 5237 sayılı Kanun'un 220. maddesinin kanunla sınırlama ölçütünü karşıladığı sonucuna varılmıştır.
(2) Meşru Amaç
44. Başvurucuların gözaltına alınmaları ile yürüyüşe izin verilmemesi ve haklarında kamu davası açılmasının Anayasa'nın 34. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan sebeplerden kamu düzeninin korunması ve suç işlenmesinin önlenmesine yönelik önlemlerin bir parçası olduğu ve meşru bir amaç taşıdığı sonucuna varılmıştır.
(3) Demokratik Toplum Düzeninin Gereklerine Uygunluk
(a) Genel İlkeler
45. Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı, demokratik toplumun en temel değerleri arasında yer almakta olup bireylerin ortak fikirlerini birlikte savunmak ve başkalarına duyurmak için bir araya gelebilme imkânını korumayı amaçlamaktadır. Kolektif bir şekilde kullanılan ve düşüncelerini ifade etmek isteyen kişilere şiddeti dışlayan yöntemlerle düşüncelerini açıklama imkânı veren bu hak çoğulcu demokrasilerin gelişmesinde zorunlu olan farklı düşüncelerin ortaya çıkması, korunması ve yayılmasını güvence altına almaktadır (Ferhat Üstündağ, B. No: 2014/15428, 17/7/2018, § 40; Yonca Verdioğlu Şık, B. No: 2014/17177, 19/4/2018, § 77; Dilan Ögüz Canan, § 36; Ali Rıza Özer ve diğerleri [GK], B. No: 2013/3924, 6/1/2015, § 115; Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası ve diğerleri, § 79; Osman Erbil, B. No: 2013/2394, 25/3/2015, § 45).
46. Temel hak ve özgürlüklere yönelik bir müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun kabul edilebilmesi için zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılaması ve orantılı olması gerekir (Ferhat Üstündağ, § 45). Müdahaleyi oluşturan tedbirin zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşıladığının kabul edilebilmesi için amaca ulaşmaya elverişli, başvurulabilecek en son çare ve alınabilecek en hafif önlem olmalıdır (Ferhat Üstündağ, § 46; Dilan Ögüz Canan, § 32). Orantılılık ise bireyin hakkı ile kamunun menfaatleri veya müdahalenin amacı başkalarının haklarını korumak ise diğer bireylerin hak ve menfaatleri arasında adil bir dengenin kurulmasına işaret etmektedir. Kamu gücünü kullanan organların toplantılara ve gösteri yürüyüşlerine müdahale ederken toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının kullanılmasından kaynaklanan yarardan daha ağır basan, korunması gereken bir menfaatin ve kişiye yüklenen külfeti dengeleyici mekanizmaların varlığını somut olgulara dayanarak göstermeleri gerekir (Ferhat Üstündağ, § 48; Dilan Ögüz Canan § 33, 56).
(b) Olayın Değerlendirilmesi
47. Anayasa’nın 34. maddesi; fikirlerin silahsız ve saldırısız, başka bir ifade ile barışçıl bir şekilde ortaya konulabilmesi için toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkını güvence altına almıştır. Dolayısıyla toplantı hakkının amacı, şiddete karışmayan ve fikirlerini barışçıl bir şekilde ortaya koyan bireylerin haklarının korunmasıdır (Dilan Ögüz Canan, § 37; Ali Rıza Özer ve diğerleri, §§ 117, 118; Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası ve diğerleri, § 80; Osman Erbil, § 47; Gülşah Öztürk ve diğerleri, §§ 67, 68; Ömer Faruk Akyüz, § 54).
48. Barışçıl amaçlarla bir araya gelmiş kişilerin toplantı hakkını kullanırken kamu düzeni açısından tehlike oluşturmayan ve şiddet içermeyen davranışlarına devletin sabır ve hoşgörü göstermesi çoğulcu demokrasinin gereğidir (Dilan Ögüz Canan, § 36; Osman Erbil, § 54). Şu da unutulmamalıdır ki devletin toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkının kullanılmasında toplantı ve gösteriye zorunlu sosyal ihtiyaç baskısı olmadığı sürece müdahale etmemesi negatif yükümlülüğünün yanında bazı pozitif yükümlülükleri de mevcuttur. Söz konusu pozitif yükümlülüğün doğal bir sonucu olarak Anayasa Mahkemesi, yetkililere makul ve uygun tedbir alma imkânı sağlamak amacıyla önceden yetkili mercilere bildirim zorunluluğunun getirilmiş olmasının toplantı ve gösteri düzenleme hakkına aykırı olmadığına karar vermiştir (Dilan Ögüz Canan, § 39; Ali Demirci ve diğerleri, B. No: 2015/16311, 20/9/2018, § 39).
49. Anayasa Mahkemesi, derhâl tepki verilmesinin haklı olduğu özel durumlarda ve barışçıl nitelikte toplantı ve gösteri yürüyüşü yapılması hâlinde sadece bildirim yükümlülüğüne uyulmamış olması nedeniyle yapılan müdahaleleri barışçıl toplantı hakkına ölçüsüz bir sınırlama olarak kabul etmiştir (Ali Rıza Özer ve diğerleri, §§ 121, 122; katılımcılar açısından derhâl tepki verilmesinin haklı olduğu özel durumlara ilişkin olarak ayrıca bkz. Osman Erbil, §§ 65, 67)
50. Bundan başka Anayasa Mahkemesi kanunlarda öngörülen usullere tam olarak uyulmamış olmasının tek başına toplantı veya yürüyüşünün barışçıl niteliğini ortadan kaldırmayacağını da vurgulamıştır (Dilan Ögüz Canan, § 41; Ali Rıza Özer ve diğerleri,§ 119; Gülşah Öztürk ve diğerleri, § 69). İlke olarak bu tür düzenlemelerin Anayasa'nın koruması altında bulunan barışçıl amaçlı eylemler için dolaylı bir engel teşkil etmemesi gerekir.
51. Bununla birlikte, barışçıl toplantı hakkı bireylerin bu hakkı kullanırlarken sahip oldukları ödev ve sorumluluklardan ayrı düşünülemez. Örgütlerin ve gösteri düzenleyen diğer kişilerin demokratik sistemin birer aktörü olarak oyuna mevcut düzenlemelere riayet ederek katılmaları gerekmektedir. Bireylerin hak ve özgürlüklerinden tümüyle yararlanmalarının sahip oldukları hak ve özgürlüklerin gerektirdiği ödev ve sorumluluklara uygun davranmaları ile bağlantılı olduğunun kabul edilmesi gerekir (Dilan Ögüz Canan, § 43; Ömer Faruk Akyüz, § 62).
52. Anayasa Mahkemesine sunulan bilgi ve belgelerden anlaşıldığına göre göstericiler yaptıkları toplantının yasal olmadığı ve kamu düzeni noktasında neden olduğu sıkıntılar konusunda defaatle uyarılarak kendilerinden dağılmaları istenmiştir. Başvuranların güvenlik güçlerinin uyarılarına uygun hareket etmedikleri açıktır.
53. Somut olaya konu gösteri ülke genelinde son üç aydır devam eden ve Gezi Parkı eylemleri olarak isimlendirilen gösterilerin son halkası olarak yapılmıştır. İstanbul başta olmak üzere kamu düzeninin ülke genelinde yaygın bir şekilde bozulmasına neden olan Gezi Parkı eylemleri 80 ilde gerçekleştirilen 5.532 eylem/etkinliğe toplamda dört milyona yakın kişinin katıldığı ve çok sayıda toplantı ve gösteri yürüyüşünün düzenlendiği bir süreçtir. Hatırlanacağı üzere söz konusu eylemler Gezi Parkı'nda bazı ağaçların sökülmesine duyulan tepki ile başlamış, Gezi Parkı'nda yapılacak düzenlemeleri engellemek için göstericiler uzun süre polis ile çatışmış ve daha sonra gösteriler tüm ülke geneline yayılmıştır (bkz. § 10).
54. Başvuruya konu olayların meydana geldiği günden önceki iki gün boyunca İstanbul Valisi, sosyal medya ve diğer yayın organları aracılığıyla Gezi Parkı'nın 8/7/2013 tarihinde açılacağını bildirmiştir. Taksim Dayanışması Platformu eylemcileri parkın açılışını yapmak amacıyla Gezi Parkı'na davet etmiş, Gezi Parkı'nın halka açılmasıyla birlikte şehrin genelinde park ve meydanlarda düzenlenen forumları iptal ederek Gezi Parkı'nda geniş katılımlı bir forum düzenleneceğini ilan etmiştir. Anayasa Mahkemesi başvuranların kamuoyunun dikkatini söz konusu güncel soruna çekme amaçlarına ulaştıkları kanaatindedir.
55. Buna karşın başvurucuların da içinde bulunduğu yaklaşık 200 kişilik grup 18.15 civarında Beyoğlu Galatasaray Meydanı önünde toplanarak gösteri yürüyüşüne başlamışlardır. Göstericiler, "Her yer taksim her yer direniş", "Direne direne kazanacağız.", "Bu daha başlangıç mücadeleye devam", "Hükûmet istifa" ve benzeri sloganlar atarak Taksim Meydanı'na doğru yürüyüşe geçmiştir.
56. Emniyet görevlileri gösterinin kanunlara uygun olmadığı, dağılmaları gerektiği, aksi takdirde zorla dağıtılacakları konusunda anons yaparak toplanan kalabalığı uyarmış; gruptakiler dağılmamakta ısrar etmiş ve polise mukavemette bulunmuşlardır. Bunun üzerine saat 18.50 civarında polis son kez uyarı yapmış ve ardından müdahale ederek grubu İstiklal Caddesi istikametine doğru dağıtmıştır.
57. Başvurucular savunmalarında Vali'nin çağrısı üzerine toplandıklarını ifade etmişlerdir. Buna karşın başvuruculardan ikisinde ve grupta yer alan diğer kişilerden elde edilen bez, kask, baret, gaz maskesi, eldiven, limon suyu, cam bilye ve sapan gibi(bkz. § 22) materyallere ve atılan sloganlara (bkz. § 13) bakıldığında bu kişilerin halkın geniş katılımı ile Gezi Parkı'nın yeniden açılması nedeniyle düzenlenen etkinliğe katılmaktan daha çok, uzunca bir süredir devam eden Gezi Parkı gösterilerine bir yenisini eklemek niyetinde oldukları kanaatine ulaşılmıştır.
58. Gezi Parkı gösterileri kamuoyunun dikkatini güncel bir soruna çekme amacını aşarak kimi durumlarda yaygın şiddet hareketlerine dönüşmüş, kamu düzenini ciddi bir şekilde bozmuştur. Kamuya açık alanlarda kesintisiz olarak gece veya gündüz ve tüm ülke genelinde devam eden gösterilerin kamu düzenine ilişkin sıkıntı yaratan sürekli bir toplantı hâlini aldığı açıktır.
59. Başvurunun özel koşullarını, daha önce yapılan gösterilerin süresini, sayısını ve gösterilerin amacına ulaşmış olmasını (bkz. §§ 12, 54) dikkate alan Anayasa Mahkemesi yetkili makamların bu hususta kendilerine tanınan takdir payı çerçevesinde hareket ettikleri kanaatine varmıştır. Başvurucuların toplantı hakkına yönelik müdahalenin zorunlu bir toplumsal ihtiyaca karşılık geldiği kabul edilmelidir.
60. Son olarak başvurucuların dört gün gözaltında tutulmuş olmaları dikkat çekicidir. Bununla birlikte başvurucular yargılama neticesinde beraat etmişler ve beraat kararı temyiz edilmeksizin kesinleşmiş; bu suretle başvurucuların haklarındaki ceza tehdidi tüm sonuçlarıyla birlikte ortadan kalkmıştır. Başvurucular yargılama boyunca tutuksuz olarak yargılanmıştır. Tüm bunlarla birlikte başvuruya konu olay kapsamında toplam 48 kişinin gözaltına alındığı, Gezi Parkı olayları kapsamında açılan soruşturmaların çokluğu da dikkate alındığında dört günlük gözaltı süresinin kamu menfaati veya diğer bireylerin menfaatine nazaran açıkça orantısız bir külfet yüklediği değerlendirilmemiştir.
61. Açıklanan gerekçelerle başvurucuların toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına yapılan müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun olduğu ve Anayasa'nın 34. maddesinin ihlal edilmediğine karar verilmesi gerekir.
Engin YILDIRIM bu görüşe katılmamıştır.
B. Kişi Hürriyeti ve Güvenliği Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddialar
62. Başvurucular, Gezi Parkı'na gitmek üzere Taksim Meydanı'nda yürüdükleri sırada polis tarafından önlerinin kesildiğini ve gözaltına alındıklarını belirterek haksız yere gözaltına alınmaları ve dört gün boyunca gözaltında tutulmaları nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.
63. Bakanlık görüşünde; öncelikle yakalama ve gözaltına alma işlemine karşı sulh ceza hâkimliğine itirazda bulunulmadığından olağan kanun yollarının tüketilmediği ifade edildikten sonra başvurucuların 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 141. maddesinde öngörülen tazminat davası açtıkları, lehlerine tazminata hükmedildiği belirtilerek mağdur sıfatını haiz olmadıklarına yer verilmiş ve kabul edilemezlik kararı verilmesi gerektiği belirtilmiştir. Bakanlık görüşü ve eki belgelere göre başvurucular Erkan Baş, Ahmet Kamil Tekerek ve Aral Demircan 1/7/2015 tarihinde İstanbul Anadolu 5. Ağır Ceza Mahkemesine; başvurucu Öner Yakasız 27/7/2015 tarihinde İstanbul Anadolu 2. Ağır Ceza Mahkemesine başvurmuşlar, gözaltında kaldıkları süreler nedeniyle tazminat talebinde bulunmuşlar ve lehlerine tazminata hükmedilmiştir.
64. Bakanlık tarafından AİHM ve Anayasa Mahkemesi kararlarına yer verilerek somut olayda başvurucuların gözaltına alınmaları için yeterli şüphe bulunduğu ve haksız gözaltına alındıkları iddiasının açıkça dayanaktan yoksun olduğu belirtilmiştir.
65. Başvurucular, Bakanlık görüşüne karşı beyanlarında kanun yollarının tüketilmediği ve mağdur sıfatının olmadığı iddiasını kabul etmediklerini, kanun yollarını tükettiklerine dair belgelerin tamamını sunduklarını ve mağdur sıfatlarının bulunduğunu belirtmişlerdir. Esas yönünden ise Bakanlık görüşünün soyut ve dayanaksız olduğunu, gözaltına alınan kişi sayısının fazla olmadığını, gözaltı işleminden sonra da hiçbir delilin toplanmadığı ve dosyaya sunulmadığını belirterek gözaltı ve uzatma kararlarının keyfî olduğunu belirtmişlerdir.
a. Başvurucular Öner Yakasız, Aral Demircan, Ahmet Kamil Tekerek ve Erkan Baş Yönünden
66. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un “Bireysel başvuru hakkına sahip olanlar” kenar başlıklı 46. maddesinde kimlerin bireysel başvuru yapabileceği sayılmıştır. Anılan maddenin (1) numaralı fıkrasına göre bir kişinin Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmesi için üç temel ön koşulun birlikte bulunması gerekmektedir. Bu ön koşullar; başvurucunun kamu gücünün eylem veya işleminden ya da ihmalinden dolayı güncel bir hakkının ihlal edildiği iddiasında bulunması, iddia edilen ihlalden kişinin kişisel olarak ve doğrudan etkilenmiş olması ve bunların sonucunda başvurucunun mağdur olduğunu iddia etmesidir (Fetih Ahmet Özer, B. No: 2013/6179, 20/3/2014, § 24).
67. Somut olayda yakalama ve gözaltı sürecinden sonra serbest bırakılan ve asıl davada haklarında beraat kararı verilen başvurucular, yakalama ve gözaltı tedbirlerinin hukuki olmadığına ilişkin iddialarla ilgili olarak tazminat davası açmışlardır. Yapılan yargılamalar sonucunda lehlerine tazminata hükmedildiğinden başvurucuların mağdur sıfatı bulunmamaktadır.
68. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin kişi bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Başvurucu Ali Çerkezoğlu Yönünden
69. Anayasa Mahkemesi, kanunda öngörülen gözaltı süresinin aşıldığı veya yakalama ve gözaltına alınmanın hukuka aykırı olduğu iddialarına ilişkin olarak bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla asıl dava sonuçlanmamış da olsa -ilgili Yargıtay içtihatlarına atıf yaparak- 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde öngörülen tazminat davası açma imkânının tüketilmesi gereken etkili bir hukuk yolu olduğu sonucuna varmıştır (Hikmet Kopar ve diğerleri [GK], B. No: 2014/14061, 8/4/2015, §§ 64-72; Hidayet Karaca [GK], B. No: 2015/144, 14/7/2015, §§ 53-64; Günay Dağ ve diğerleri [GK], B. No: 2013/1631, 17/12/2015, §§ 141-150).
70. Somut olayda yakalama ve gözaltı sürecinden sonra serbest bırakılan ve asıl davada hakkında beraat kararı verilen başvurucunun yakalama ve gözaltı tedbirlerinin hukuki olmadığına ilişkin iddialarıyla ilgili olarak anılan kararlarda varılan sonuçlardan ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmamaktadır.
71. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
C. Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddialar
72. Başvurucular, haklarında açılan davada yargılamanın yaklaşık iki yıl sürmesi nedeniyle makul sürede yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.
73. Anayasa Mahkemesi Ferat Yüksel (B. No: 2014/13828, 12/9/2018) kararında, yargılamaların makul sürede sonuçlandırılmadığı iddiasıyla 31/7/2018 tarihinden önce gerçekleştirilen bireysel başvurulara ilişkin olarak Adalet Bakanlığı İnsan Hakları Tazminat Komisyonuna (Tazminat Komisyonu) başvuru imkânının getirilmesine ilişkin yolu ulaşılabilir olma, başarı şansı sunma ve yeterli giderim sağlama kapasitesinin bulunup bulunmadığı yönlerinden inceleyerek bu yolun etkililiğini tartışmıştır.
74. Anılan kararda özetle anılan başvuru yolunun kişileri mali külfet altına sokmaması ve başvuruda kolaylık sağlaması nedenleriyle ulaşılabilir olduğu, düzenleniş şekli itibarıyla ihlal iddialarına makul bir başarı şansı sunma kapasitesinden mahrum olmadığı ve tazminat ödenmesine imkân tanıması ve/veya bu mümkün olmadığında başka türlü telafi olanakları sunması nedenleriyle potansiyel olarak yeterli giderim sağlama imkânına sahip olduğu hususunda değerlendirmelerde bulunulmuştur (Ferat Yüksel, §§ 27-34). Bu gerekçeler doğrultusunda Anayasa Mahkemesi, Tazminat Komisyonuna başvuru yolu tüketilmeden yapılan başvurunun incelenmesinin bireysel başvurunun ikincil niteliği ile bağdaşmayacağı sonucuna vararak başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle kabul edilemezlik kararı vermiştir (Ferat Yüksel, §§ 35, 36). Mevcut başvurularda söz konusu kararda ulaşılan sonuçtan ayrılmayı gerektirir bir durum bulunmamaktadır.
75. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddiaların başvurucular Öner Yakasız, Aral Demircan, Ahmet Kamil Tekerek ve Erkan Baş yönünden kişi bakımından yetkisizlik; başvurucu Ali Çerkezoğlu yönünden ise başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA OYBİRLİĞİYLE,
2. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA OYBİRLİĞİYLE,
3. Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA OYBİRLİĞİYLE,
B. Anayasa’nın 34. maddesinde güvence altına alınan toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının İHLAL EDİLMEDİĞİNE Engin YILDIRIM'ın karşıoyu ve OYÇOKLUĞUYLA,
C. Yargılama giderlerinin başvurucular üzerinde BIRAKILMASINA,
D. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 20/3/2019 tarihinde karar verildi.
KARŞIOY GEREKÇESİ
1. Başvuruculardan Öner Yakasız işçi, Aral Demircan öğrenci ve Türkiye Komünist Partisi (TKP) üyesi, Ahmet Kamil Tekerek doktor ve TKP İstanbul il başkanı, Erkan Baş yazar ve TKP üyesi, Ali Çerkezoğlu doktor ve o tarihte İstanbul Tabip Odası genel sekreteri ve hâlen Türk Tabipler Birliği II. Başkanıdır.
2. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 28/2/2014 tarihinde başvuruculardan Ali Çerkezoğlu hakkında suç işlemek için örgüt kurma, kanuna aykırı toplantı ve gösteri yürüyüşlerine kışkırtma suçlarından; bütün başvurucular hakkında da güvenlik görevlilerinin ihtarına rağmen dağılmama suçundan cezalandırılmaları talebiyle iddianame düzenlenmiştir.
3. Başvurucuların gösteri yürüyüşü sırasında gözaltına alınmaları ve yürüyüş yapmalarına engel olunmasının toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme haklarına müdahale teşkil ettiği açıktır.
4. Anayasa’nın “Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı” kenar başlıklı 34. maddesi şöyledir: “Herkes, önceden izin almadan, silahsız ve saldırısız toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına sahiptir. Toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı ancak, milli güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlığın ve genel ahlakın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması amacıyla ve kanunla sınırlanabilir. Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının kullanılmasında uygulanacak şekil, şart ve usuller kanunda gösterilir.”
5. Yukarıda anılan müdahale, Anayasa’nın 13. maddesinde belirtilen koşullara uygun olmadığı müddetçe Anayasa’nın 34. maddesinin ihlalini teşkil edecektir. Anayasa’nın 13. maddesi şöyledir: “Temel hak ve hürriyetler, ... yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, ... demokratik toplum düzeninin ... gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.” Bu sebeple müdahalenin Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen ve somut başvuruya uygun düşen kanunlar tarafından öngörülme, Anayasa’nın ilgili maddesinde belirtilen nedenlere dayanma ve demokratik toplum düzeninin gereklerine uygunluk koşullarını sağlayıp sağlamadığının belirlenmesi gerekir.
6. Başvuruculardan katıldıkları gösterinin yasal olmadığı ve kamu düzeni bakımından sorunlu olduğu gerekçesiyle dağılmaları istenmişse de başvurucuların yaptıkları eylem şiddet içermeyen barışçıl bir nitelik taşımaktadır. Nitekim yerel mahkeme de eylem sırasında kamu düzeninin bozulmadığını ve göstericilerin şiddete başvurduğunu gösteren hiçbir verinin ortaya konulamadığına dikkat çekerek eylemi Anayasa’dan kaynaklanan toplanma ve gösteri yürüyüşü yapma özgürlüğü kapsamında değerlendirmiştir.
7. Başvurucular savunmalarında İstanbul Valisinin çağrısı üzerine toplandıklarını beyan etmişlerdir. Başvuruya konu olayların meydana geldiği günden önceki iki gün boyunca İstanbul Valisi, sosyal medya ve diğer yayın organları aracılığıyla Gezi Parkı'nın 8/7/2013 tarihinde açılacağını bildirmiştir. İlin en yüksek mülki idare amirinin vatandaşları Gezi Parkına davet etmesi herhalde kamu düzenini bozacak yasadışı bir toplantıya davet olarak düşünülemez.
8. Çoğunluk başvuruculardan ikisinde ve grupta yer alan diğer kişilerden elde edilen bez, kask, baret, gaz maskesi, eldiven, limon suyu, cam bilye ve sapan gibi materyallere ve atılan sloganlara bakıldığında bu kişilerin halkın geniş katılımı ile Gezi Parkının yeniden açılması nedeniyle düzenlenen “şenliğe” katılmaktan daha çok, uzunca bir süredir devam eden Gezi Parkı gösterilerine bir yenisini eklemek niyetinde oldukları kanaatine ulaşılmıştır (§ 57).
9. Her şeyden önce başvuruculardan Öner Yakasız’ın üzerinde gaz maskesi ile eldiven; Aral Demircan’ın üzerinde de iki adet eldiven, deniz gözlüğü, baret ve yüzü kapatmak için kullanılan kırmızı bez elde edilmiştir. Diğer başvurucuların üzerinden ise herhangi bir malzeme çıkmamıştır. Başvuruculardan ikisinin üzerinden ve çantalarından çıkan bez, baret, gaz maskesi, deniz gözlüğü ve eldiven bu kişilerin şiddet gerçekleştirme amacı taşıdığının bir kanıtı olarak değerlendirilmemelidir. Bütün bu malzemeler başvurucuların içinde bulunduğu gruptan bazı kişilerin cam bilye ve sapan taşımasıyla aynı şekilde görülmemelidir. Başvurucuların hiç birinin üzerinden cam bilye ve sapan çıkmamıştır. Grupta yer alan bazı kişilerin şiddet amacıyla kullanılma potansiyeli olan bu malzemeleri taşımaları başvurucuların da şiddet amacı taşıdığı şeklinde yorumlanamaz.
10. Başvurucuların taşıdıkları materyaller ve attıkları sloganlarla Gezi Parkı gösterilerine “bir yenisini eklemek niyetinde” olmaları barışçıl bir toplantıdan ziyade kamu düzenini bozmaya dönük şiddet hedefleyen bir eylem olmadığından tek başına bir suç oluşturmaz. Kaldı ki, barışçıl olmak koşuluyla Gezi Parkı gösterilerine bir yenisini eklemenin neden toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı açısından sorun teşkil edeceğini anlamak kolay değildir.
11. Gezi Parkı olarak tarihimize geçmiş bulunan olaylar silsilesinde yer alan bazı gösterilerin ve bunlara katılan kimi göstericilerin eylemlerinin şiddet hareketlerine dönüşerek kamu düzenini bozduğu yadsınamazsa da yerel mahkemenin de tespit ettiği gibi somut olayımızdaki başvurucular açısından toptancı bir bakış açısıyla böyle bir değerlendirmede bulunmak mümkün görünmemektedir. Başvurucuların katıldığı toplantı ve gösteri yürüyüşünün Gezi Parkı eylemlerinin bir parçası olması bu toplantının yaygın şiddet hareketi içerdiği sonucunu otomatikman doğurmaz.
12. Başvurucular, şiddet kullanarak kamu düzenini bozduğu yönünde inandırıcı kanıtlar sunulamayan bir toplantı ve gösteri yürüyüşüne katılmalarından dolayı dört gün gözaltında tutulmuşlardır. İlin en büyük mülki idare amirinin yaptığı çağrı üzerine toplantıya katılan başvurucuların uzun sayılabilecek bir süre boyunca özgürlüklerinden mahrum bırakılmaları bu kişiler üzerine anayasal bir hakkı kullanmalarından dolayı orantısız bir külfet yüklenmesi anlamına gelmektedir.
13. Sonuç olarak, toplantı hakkına yönelik müdahalenin zorunlu bir toplumsal ihtiyaca karşılık gelmediği düşüncesiyle başvurucuların Anayasanın 34. maddesinde güvence altına alınan toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme haklarının ihlal edildiği sonucuna ulaştığımdan çoğunluk kararına katılmadım.
Engin Yıldırım