TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
ÖNER YAKASIZ VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2015/9430)
|
|
Karar Tarihi: 20/3/2019
|
R.G. Tarih ve Sayı: 1/5/2019 - 30761
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
Başkan
|
:
|
Engin YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Recep KÖMÜRCÜ
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
|
|
Recai AKYEL
|
|
|
Yıldız SEFERİNOĞLU
|
Raportör
|
:
|
Yunus HEPER
|
|
|
Yücel ARSLAN
|
Başvurucular
|
:
|
1. Öner YAKASIZ
|
|
|
2. Aral DEMİRCAN
|
|
|
3. Ahmet Kamil TEKEREK
|
|
|
4. Erkan BAŞ
|
Vekili
|
:
|
Av. Şerif Özgür URFA
|
|
|
5. Ali ÇERKEZOĞLU
|
Vekili
|
:
|
Av. Kazım Erkut GÜZEL
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, bir gösteri yürüyüşüne katılma nedeniyle gözaltına
alınmanın kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı ile toplantı ve gösteri yürüyüşü
düzenleme hakkını; açılan ceza davasının makul sürede sonuçlandırılmamasının
adil yargılanma hakkını ihlal ettiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvurular 29/5/2015 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvuruların kabul edilebilirlik incelemesinin
Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. 2015/9437 numaralı bireysel başvuru dosyası aralarında konu
yönünden hukuki irtibat bulunması nedeniyle 2015/9430 numaralı bireysel başvuru
dosyası ile birleştirilmiş ve incelemenin 2015/9430 numaralı bireysel başvuru
dosyası üzerinden yapılmasına karar verilmiştir.
6. Bölüm Başkanı tarafından başvuruların kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
7. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, ilk dört başvurucu yönünden 2015/9430
numaralı dosyada görüşünü bildirmiş; başvurucu Ali Çerkezoğlu'nun 2015/9437
numaralı başvurusu yönünden ise görüş bildirmemiştir.
8. Başvuruculardan Aral Demircan, Ahmet Kamil Tekerek ve Erkan Baş Bakanlığın görüşüne karşı süresinde
beyanda bulunmuştur.
III. OLAY VE OLGULAR
9. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
A. Gezi Parkı Olaylarına
İlişkin Bilgiler
10. Türkiye İnsan Hakları Kurumunun (TİHK) 30/10/2014 tarihli
Gezi Parkı olayları hakkındaki raporunda (rapor) şu bilgi ve açıklamalara yer
verilmiştir (Oğulcan Büyükkalkan
ve diğerleri, B. No: 2014/17226,
10/1/2018, § 8):
i. Gezi Parkı, İstanbul’un Beyoğlu ilçesinde Taksim Meydanı’nın
yakınlarında konumlanan bir şehir parkıdır. Gezi Parkı'nın bu ismi alması ve
söz konusu mekânda gerçekleşen değişimler, Gezi Parkı olayları vesilesiyle
gündeme gelmiş; konuya ilişkin birçok açıklama yapılmış ve tartışma
yaşanmıştır.
ii. Gezi Parkı olayları, İstanbul Taksim Meydanı’nda bulunan
Gezi Parkı’nda yapılmak istenen çevre düzenlemelerine engel olmak için
27/5/2013 tarihinde iş makinelerinin Gezi Parkı'na girmesiyle başlamış ve
haziran-temmuz aylarında yoğunlaşmak suretiyle Türkiye’nin birçok iline
yayılmış toplantı ve gösteri yürüyüşleridir.
iii. Gezi Parkı olaylarının kronolojik gelişimine dair bir kısım
bilgi şöyledir:
- 27/5/2013: Taksim Yayalaştırma Projesi kapsamında, Gezi
Parkı’nın Asker Ocağı Caddesi'ne bakan duvarının 3 metrelik kısmının gece 22.00
civarında yüklenici firmaya ait iş makineleri tarafından yıkılması ve beş
ağacın yerinden sökülmesi üzerine çeşitli sivil toplum kuruluşundan oluşan
Taksim Dayanışması üyelerinin de aralarında bulunduğu yaklaşık yirmi kişi iş
makinelerini durdurarak parkta nöbet tutmaya başlamıştır.
- 28/5/2013: Ağaçların sökülmesini engellemek için durumdan
haberdar olan birçok kişi parka gelmiş, eylemciler ile eylemcilere ait parktaki
çadırları sökmek isteyen zabıtalar arasında arbede yaşanmıştır.
- 30/5/2013: Kolluk kuvvetleri tarafından saat 05.00 civarında
parktaki eylemcilere müdahale edilmiştir. Kaldırılan çadırların bir kısmı
yakılmış, geri kalanına el konulmuştur. İnşaat ekibi parktaki çalışmalarına
tekrar başlamıştır.
- 31/5/2013: Saat 04.30 sıralarında parkta bulunanlara müdahale
edilmiş, park boşaltılarak parka girişler polis bariyeriyle kapatılmış, parkın
boşaltılmasından sonra Taksim Meydanı ve çevresinde toplanan göstericilere
biber gazı ve basınçlı su kullanılarak yapılan müdahaleler sonucunda birçok
kişi yaralanmıştır. Protestolar başka şehirlere de yayılmış, özellikle Ankara'da
birçok eylem yapılmıştır.
- 1/6/2013: Gezi Parkı eylemine müdahale eden polisin güç
kullanımını protesto eylemleri tüm Türkiye’ye yayılmış, kolluk görevlilerince
Ankara Kızılay Meydanı’nda toplanan gruplara yoğun olarak gaz bombası
atılmıştır. İçişleri Bakanı 48 ilde 90'ın üzerinde eylem yapıldığını, 939
kişinin gözaltına alındığını, 53'ü vatandaş, 26'sı polis olmak üzere toplam 79
kişinin yaralandığını ve bu yaralıların 19'unun tedavisinin İstanbul'da devam
ettiğini açıklamıştır.
- 2/6/2013: İçişleri Bakanı 67 ilde 235 eylem yapıldığını, 1.730
kişinin gözaltına alındığını, 115 güvenlik görevlisinin yaralandığını, 58
kişinin tedavisinin devam ettiğini ve 6 kişinin yoğun bakımda olduğunu
açıklamıştır.
- 3/6/2013: İzmir Karşıyaka’da bulunan Adalet ve Kalkınma
Partisi (AK Parti) ilçe binası göstericiler tarafından ateşe verilmiş, İstanbul
Dolmabahçe’de polis ve eylemciler arasında çatışma yaşanmış; polis, biber gazı
ve tazyikli suyla müdahale ederken eylemciler kaldırım taşlarından barikatlar
kurmuş, polise taş ve molotof kokteylleriyle karşılık
vermiştir.
- 4/6/2013: Ülke çapındaki gösterilerde yaşanan polis müdahalesi
İstanbul Adliyesinde avukatlar tarafından protesto edilmiş, İstanbul
Beşiktaş’taki Başbakanlık ofisine yürümek isteyen ve “Dağılın!” uyarısını dikkate almayan gruba polis tazyikli su
ve biber gazıyla müdahale etmiştir.
- 5/6/2013: Taksim Dayanışması Platformu temsilcileri Başbakan
Yardımcısı ile görüşme yapmış ve kendisine taleplerini iletmişlerdir. Bu platforma
katılan Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu (KESK), Devrimci İşçi
Sendikaları Konfederasyonu (DİSK), Türk Tabipler Birliği (TTB) ile Türk
Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB) Türkiye genelinde iş bırakma eylemi
başlatmıştır.
- 6/6/2013: İçişleri Bakanı 915 kişinin hastaneye
kaldırıldığını, 79 kişinin tedavisinin sürdüğünü, 4 kişinin hayati tehlikesinin
devam ettiğini ve 8 kişinin yoğun bakımda bulunduğunu, 516 kolluk görevlisinin
yaralandığını açıklamıştır.
- 9/6/2013: Taksim Dayanışma Platformu, Taksim Meydanı’nda
geniş katılımlı miting düzenlemiştir.
- 11/6/2013: Kolluk kuvvetleri on gün aradan sonra sabah erken
saatlerde göstericilerin hazırladığı barikatları aşarak Taksim Meydanı'na
gelmiş; kısa sürede meydana hâkim olan polis, meydandaki pankartları
indirmiştir. Polisin Gezi Parkı'na müdahalesi sonucu protestocularla kolluk
kuvvetleri arasında çatışmalar yaşanmıştır.
- 12/6/2013: Sabah saat 04.00’e kadar süren olaylar, polisin
meydandan çekilmesi ile sakinleşmiştir. Aynı gün Başbakan, Gezi Parkı’ndaki
eylemlerde yer alan bazı grupların temsilcileri ile Ankara’da bir araya
gelmiştir.
- 14/6/2013: Başbakan, Gezi Parkı’ndaki eylemlerde yer alan bazı
grupların temsilcileri ile ikinci kez bir araya gelmiştir.
- 15/6/2013: Taksim Dayanışması üyeleri eylemlerini sadece
Taksim Dayanışması çadırında sürdüreceklerini, park ve çevresindeki diğer
çadırlar, flamalar ve bayrakların indirileceğini açıklamış; bu doğrultuda saat
16.00 civarında Taksim Platformuna ait olanlar haricindeki diğer flama ve
bayraklar indirilmiş, ayrıca Gezi Parkı’ndan meydana açılan bölgedeki
barikatlar temizlenmiştir. Bazı grupların alanda kalmaya devam edeceklerini
beyan etmeleri üzerine saat 17.30’dan itibaren kolluk kuvvetleri parktaki
göstericilere dağılmaları yolunda anons yapmaya başlamış, gaz sıkılmış, saat
20.50’de müdahale başlamıştır. Kısa sürede kolluk kuvvetleri Gezi Parkı’na
girmiş ve park girişe kapatılmıştır.
- 24/6/2013: Olayların yaşandığı Gezi Parkı'nda haber yapmaya
çalışan basın mensuplarına yönelik müdahale ve gözaltılar gerçekleşmiştir.
- 6/7/2013: Taksim Dayanışmasının çağrısı üzerine Gezi Parkı'na
gelen kişilere polis müdahale etmiştir.
iv. Olayların çevreci bir saikle
başladığını, bireylerin yaşadıkları çevreye ilişkin kararların kendilerine
sorulması talebini ortaya koyduklarını ifade edenler olduğu gibi yerleri
değiştirilen ağaçların bahane olarak kullanıldığını, hareketin iktidara karşı
yurt dışı destekli bir kalkışma olduğunu belirtenler ve polisin sert
müdahalesini Başbakanlık binasının ele geçirilmeye çalışılması, kamu ve özel
kişilerin mallarına zarar verilmesi ile ilişkilendirenler de mevcuttur. Bazı
çevrelere göre ise Gezi Parkı olayları, toplumun türdeş olmayan geniş bir kesiminin
Hükûmet politikalarına karşı kendi hayat tarzlarını koruma yönündeki
tepkilerinin bir ifadesidir.
v. İçişleri Bakanlığı verilerine göre 28/5/2013 ile 6/9/2013
tarihleri arasında 80 ilde Gezi Parkı olayları çerçevesinde 5.532
eylem/etkinlik gerçekleştirilmiş, bu eylem ve etkinliklere 3.611.208 kişi
katılmış, olaylara ilişkin olarak 104.519 emniyet personeli görevlendirilmiş,
söz konusu gösterilerden 164’üne müdahalede bulunulmuş, bir komiser yüksekten
düşme nedeniyle şehit olmuş, üçü silahla ve ikisi bıçakla olmak üzere 697
güvenlik görevlisi yaralanmış, olaylar sırasında yaşamını yitiren dört sivil
vatandaşın ölümüyle ilgili adli ve idari soruşturma yürütülmüş, olaylara
ilişkin gözaltına alınan 5.513 kişiden 148'i tutuklanmış, görevlendirilen polislerden
127'si hakkında uygulamaları nedeniyle araştırma/soruşturma işlemleri
yapılmıştır.
vi. Gezi Parkı olayları sırasında yaralanma ve ölüm yaşanmıştır.
TTB verilerine göre kamu hastanelerine, özel hastane ve tıp merkezlerine,
olayların yaşandığı alanlarda kurulan revirlere toplam 8.163 kişi yaralı olarak
başvurmuştur. Bunlardan 106'sı kafa travmasına uğramış, 63'ü ağır yaralanmış,
11'i gözünü kaybetmiştir.
B. Başvuruculara İlişkin
Süreç
11. Başvuruculardan Öner Yakasız işçi, Aral Demircan öğrenci ve
Türkiye Komünist Partisi (TKP) üyesi, Ahmet Kamil Tekerek
doktor ve TKP İstanbul il başkanı, Erkan Baş yazar ve TKP üyesi, Ali Çerkezoğlu
doktor ve o tarihte İstanbul Tabip Odası genel sekreteri ve hâlen TTB II.
başkanı olup sırasıyla 1987, 1989, 1980, 1979 ve 1966 doğumludurlar. Başvurucu
Ali Çerkezoğlu aynı zamanda Taksim Dayanışma Platformu üyesidir.
12. Başvurucular 8/7/2013 tarihinde Taksim Yayalaştırma ve Gezi
Parkı Projesi'ni protesto etmek amacıyla Taksim Dayanışma Platformunun çağrısı
-başvurucuların iddiasına göre İstanbul Valisi'nin Gezi Parkı'nın açıldığını
basın yoluyla duyurması- üzerine Gezi Parkı'na gitmek istemişlerdir. O dönemki
İstanbul Valisi (Vali) 6/7/2013 tarihinde twitter
hesabından "Gezi Parkı'nda beklenen
açılışı yarın yapıyoruz. Büyükşehir Belediyesi düzenlemeleri ile güzelleşen
park, İstanbullulara huzur ve neşe getirsin." şeklindeki tweeti ile Gezi Parkı'nın 7/7/2013 tarihinde açılacağını
duyurmuştur. Yine Vali 7/7/2013 tarihinde basına yaptığı açıklamalarda da
8/7/2013 tarihinde Gezi Parkı'nın açılacağını ifade etmiştir.
13. Olay günü Beyoğlu Galatasaray Meydanı önünde saat 18.15
civarında toplanan ve aralarında başvurucuların da bulunduğu yaklaşık 200
kişiden oluşan bir grup Taksim Meydanı'na doğru İstiklal Caddesi'nde yürüyüşe
geçmiştir. "Her yer Taksim her yer
direniş, direne direne kazanacağız, bu daha başlangıç mücadeleye devam, Hükûmet
istifa." şeklinde sloganlar atarak İstiklal Caddesi'nin
Taksim'e çıkan girişine kadar gelmiştir. Burada, Tünel Meydanı İstiklal
Caddesi'nin ve Taksim Meydanı'nın İstanbul Valiliğince belirlenen toplantı ve
gösteri yürüyüşü alanlarından olmadığı, grubun dağılması gerektiği, aksi
takdirde zorla dağıtılacağı konusunda emniyet görevlileri tarafından anons
yapılmıştır. Saat 18.50 civarında son kez uyarı yapılan gruba güvenlik
kuvvetlerince müdahale edilmiş ve eylem sonlandırılmıştır.
14. Müdahale sırasında başvurucuların da aralarında olduğu 48
kişi yakalanmış ve gözaltına alınmıştır. Başvurucular dört gün gözaltında
tutulmuşlardır. Başvuruculardan Aral Demircan, Ahmet Kamil Tekerek
ve Ali Çerkezoğlu 11/7/2013 tarihinde tutuklanma talebiyle mahkemeye sevk
edilmişlerdir. (Kapatılan) İstanbul 38. Sulh Ceza Mahkemesi tutuklama
taleplerinin reddine karar vermiş ve başvurucular serbest kalmıştır.
1. Polis Fezlekesi
15. Polis fezlekesinde, Taksim Yayalaştırma Projesi kapsamında
yol açma çalışmaları yapılırken Gezi Parkı'nda bazı ağaçların sökülmesi üzerine
başlayan olayların kronolojik gelişimine yer verilmiştir. Fezlekede; Taksim
Dayanışma Platformu üyeleri, Türkiye Mimarlar ve Mühendisler Odası Başkanı E.M.
ve müdahale sırasında gözaltına alınan kişilerden bazılarının olaylarla ilgili
olarak attıkları tweetlere yer verilmiş ve bu tweetlerle kamu düzeni ve güvenliğini tehdit eden çağrıda
bulunulduğu belirtilmiştir. Fezleke ekinde yer alan söz konusu tweetlerde çoğunlukla Hükûmete yönelik eleştiriler ve
Taksim'de toplanma çağrısının yapıldığı ifadeler yer almaktadır.
16. Fezlekede, somut olaya ilişkin olarak Taksim Dayanışma
Platformu üyelerinin 8/7/2013 günü saat 19.00'da göstericileri Gezi Parkı'na
davet etmeleri ve aynı tarihte Gezi Parkı'nın halka açılmasıyla birlikte şehrin
genelinde park ve meydanlarda düzenlenen forumların iptal edilerek Taksim
Dayanışma Platformu organizesinde Gezi Parkı'nda geniş katılımlı forum
düzenleneceği bilgisi alındığı belirtilmiştir. Bu bilgi üzerine Taksim Gezi
Parkı ve çevresinde yeteri kadar emniyet personeli ile saat 17.00'de gerekli
emniyet tedbirlerinin alındığı ifade edilmiştir.
17. Soruşturma sırasında İstanbul 34. Sulh Ceza Mahkemesinin
kararına istinaden 9/7/2013 tarihinde başvurucuların ikametlerinde arama
yapılmıştır. Arama kararına itiraz üzerine itirazı inceleyen mahkemece iptal
kararı verilmesi nedeniyle el konulan eşyalar sahiplerine iade edilmiştir.
2. İddianame
18. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 28/2/2014
tarihinde başvuruculardan Ali Çerkezoğlu hakkında suç işlemek için örgüt kurma,
kanuna aykırı toplantı ve gösteri yürüyüşlerine kışkırtma suçlarından; bütün
başvurucular hakkında da güvenlik görevlilerinin ihtarına rağmen dağılmama
suçundan cezalandırılmaları talebiyle iddianame düzenlenmiştir.
19. İddianameye göre;
i. 27/5/2013 günü Taksim
Yayalaştırma Projesi kapsamında yol açma çalışmaları yapılırken
Taksim Gezi Parkı'ndaki bazı ağaçların sökülmesi üzerine söz konusu yerde
alışveriş merkezi inşa edileceği düşüncesiyle başta Taksim Dayanışma Platformu,
bilahare bölücü ve marjinal yapılanmalar olmak üzere birçok sivil toplum kuruluşu
tarafından eylemler düzenlenmeye başlanmıştır. 27/5/2013 tarihinde başlayan ve
18/7/2013 tarihine kadar devam eden bu eylemler sırasında özellikle yazılı,
görsel ve sosyal medya üzerinden halkı ve gençliği Taksim ve Gezi Parkı'na
çağırmaya devam eden ve böylelikle olayların büyümesinde aktif rol oynayan
Taksim Dayanışma Platformunun yapmış olduğu kamu düzeni ve güvenliğini tehdit
eden çağrıları önemli rol oynamıştır.
ii. Taksim Dayanışma Platformunun Twitter,
Facebook ve internet sitesi üzerinden yapmış olduğu çağrılar üzerine Taksim
Dayanışması organizesi içinde KESK, Halkevleri, Dev-Lis,
TMMOB, Gezi Parkı Koruma ve Güzelleştirme Derneği gibi kuruluşlar ile bazı
siyasi parti grupları bir araya gelmiştir. Gezi Parkı içinde bekleyen güvenlik
kuvvetlerine taş ve şişelerle saldırılar başlamıştır. Parka yakın birçok ticari
işletmenin cam ve çerçeveleri kırılmış, ayrıca kamuya ve özel mülkiyete ait
bazı araçlar yakılmış ve parkın etrafına barikatlar kurularak sloganları
atılmaya başlanmıştır. Sosyal medyadan yapılan çağrılar sonucu Gezi Parkı'ndan
dağılan gruplar ile yapılan sosyal medya çağrılarına uyan kişi ve grupların
günlerce Taksim Meydanı, İstiklal Caddesi ve çevresinde taş, sopa, molotof, ses bombası, sapan ve bilyelerle polise
saldırmışlardır.
iii. Eylemlere desteği ve katılımı artırmak amacıyla başta
sosyal paylaşım siteleri ve çeşitli internet sitelerinde olaylara ilişkin
olarak halkın duygularını tahrik edecek şekilde haberler yayılmış ve bu
haberler aracılığıyla herkes Taksim'e çağrılmış, bu şekilde olaylar devam
etmiştir.
20. İddianamede; başvurucu Ali Çerkezoğlu'nun da Taksim
Dayanışma Platformunun üyesi olduğu ve diğer üyelerle birlikte başta Twitter olmak üzere Facebook ve çeşitli sosyal, görsel ve
yazılı basın aracılığıyla İstanbul halkını Taksim Meydanı'na çağırdıkları ve
İstanbul'da kamu düzeninin, güvenliğinin ciddi şekilde zarar görmesine neden
oldukları belirtilmiştir. Bu çağrılara uyan şahısların yaklaşık üç aylık bir
dönem içinde yapmış oldukları yürüyüşler nedeniyle 6/10/1983 tarihli ve 2911
sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu'na aykırı eylemlerde
bulunmalarından dolayı haklarında birçok soruşturma yapıldığı ve kamu davası
açıldığı, yapılan basın açıklamaları ve sosyal, görsel medya üzerinden yapılan
yayınlarda devletin güvenlik kuvvetleri ile kamu görevlilerinin düşman gibi
lanse edildikleri ifade edilmiştir. Masumane başlayan Taksim Yayalaştırma
Projesi'ne karşı duruşun zamanla marjinal gruplar ile terör örgütlerinin
provokasyonlarına zemin hazırladığı belirtilmiştir.
21. Başvurucu Ali Çerkezoğlu ile diğer üyelerin uzun süre
olayları birlikte yönetmeleri ve olayları planlamaları nedeniyle bir organize
suç örgütü hâlini aldıkları, bu şekilde hareket ettikleri ifade edilmiştir.
22. İddianamede 8/7/2013 günü somut başvuruya ilişkin olaylar
anlatıldıktan sonra aynı davada yargılanan M.A.nın
üzerinde baret, iki adet eldiven, çift filtreli gaz maskesi, güneş gözlüğü ve
beyaz renkli bez gaz maskesi; B.A.nın üzerinde gaz
maskesi; H.Ç.nin üzerinde deniz gözlüğü ve üzerinde
"Kudurmuş" yazılı
resimli afiş; başvurucu Öner Yakasız üzerinde gaz maskesi ile eldiven;
başvurucu Aral Demircan'ın üzerinde iki adet eldiven, deniz gözlüğü, baret ve
yüzü kapatmak için kullanılan kırmızı bez; H.A.nın
üzerinde bez maske, deniz gözlüğü ve üzerinde "Taksim Dayanışması" yazan beyaz renk önlük; M.T.nin üzerinde kask, gaz maskesi, eldiven ve limon suyu
bulunduğu ve elde edilen bu eşyaların şüphelilerin kanunsuz gösteri ve
toplantıya katıldıklarına dair delil teşkil ettiği belirtilmiştir. Yine
iddianamede devam eden olaylara müdahale sonucu yakalanan E.A.nın
üzerinde kask, iki adet demir saplı sapan, bir adet tahta saplı sapan ile 67
adet cam bilye ve iki adet yüz kapatmak için kullanılan bez bulunduğu, sapan ve
bilyelerin yaralayıcı özelliği dikkate alındığında 2911 sayılı Kanun'un 23.
maddesinde belirtilen silahlardan olduğu ifade edilmiştir.
3. Beraat Kararı
23. Ceza davası İstanbul 33. Asliye Ceza Mahkemesinde (Mahkeme)
görülmüştür. Mahkeme 29/4/2015 tarihinde başvurucular da dâhil bu davada
yargılanan 26 kişinin beraatine karar vermiştir.
24. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin (AİHM) Ezelin/Fransa (B. No: 11800/85,
26/4/1991), Stankov
ve Ilinden Birleşik Makedonlar Örgütü/ Bulgaristan
(B. No: 29221/95 ve 29225/95, 2/10/2001), Barankevich/Rusya (B. No: 10519/03, 26/7/2007), Handyside/Birleşik Krallık (B. No: 5493/72,
7/12/1976) Skiba/Polonya (k.k.)
B. No:10659/03, 7/7/2009) ve Oya
Ataman/Türkiye (B. No: 74552/01, 5/12/2006) kararlarına atıfta
bulunan Mahkemenin beraat kararının gerekçesinde özetle;
i. Başvurucuların protesto eylemlerinde bir bireye, bir kamu
görevlisine veya halkın bir kısmına karşı şiddet içeren veya şiddeti yayma
amacında olan çağrı, söylem veya fiilî bir müdahalede bulunmadıkları
belirtilmiştir.
ii. Başvurucuların eylemlerinin barışçıl bir eylem olması
nedeniyle önceden bildirim yapılmamış olsa bile eylem sırasında kamu düzeninin
bozulduğu ve göstericilerin şiddete başvurduğunu gösteren hiçbir verinin
olmaması nedeniyle eylemin AİHM'in getirmiş olduğu
ilkeler ve Anayasa'nın tanımış olduğu haklar kapsamında kaldığı vurgulanmıştır.
iii. Yürüyüş sırasında söylendiği iddia edilen söz veya
sloganların çoğunluğunun kamu görevlilerini, siyasetçileri rahatsız edecek,
endişe verici hatta şoke edici görüşler kapsamında kalsa bile ifade özgürlüğü
çerçevesinde değerlendirilmesi gerektiği belirtilmiştir.
iv. Başvurucuların Taksim Dayanışması Platformu adı altında
örgütlenmelerinin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nden (AİHS), Anayasa'dan ve
yasalardan kaynaklanan bir hak olduğu, başvurucuların AİHS ve Anayasa'da
güvence altına alınan toplanma özgürlüğü ve bu özgürlüğü kullanarak
düşüncelerini ifade etme hakkından barışçıl şekilde faydalandıkları ifade
edilmiştir.
v. Bu nedenle Taksim Dayanışması Platformunun suç örgütü
olduğunu gösterir hiçbir kanıt olmadığını; barısçıl
bir protesto yürüyüş ve eyleme çağrı yapılmasının, siyasetçiler ile kamu
kurumlarının birtakım eylem veya söylemlerinin sert bir şekilde
eleştirilmesinin yasal örgütlenmeyi suç örgütü hâline getirmeyeceğine işaret
etmiştir.
25. Beraat kararı temyiz edilmeden 1/6/2015 tarihinde
kesinleşmiştir. Başvurucular 29/5/2015 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
26. 2911 sayılı Kanun’un 3. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"Herkes, önceden izin almaksızın, bu
Kanun hükümlerine göre silahsız ve saldırısız olarak kanunların suç saymadığı
belirli amaçlarla toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına
sahiptir."
27. Aynı Kanun'un 10. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"(Değişik fıkra: 3/8/2002 tarih ve 4771
sayılı Kanun'un 5. md.) Toplantı yapılabilmesi için,
düzenleme kurulu üyelerinin tamamının imzalayacakları bir bildirim, toplantının
yapılmasından en az kırksekiz saat önce ve çalışma
saatleri içinde, toplantının yapılacağı yerin bağlı bulunduğu valilik veya
kaymakamlığa verilir."
28. Aynı Kanun'un 32. maddesinin birinci fıkrasının ilgili kısmı
şöyledir:
“Kanuna
aykırı toplantı veya gösteri yürüyüşlerine katılanlar, ihtara ve zor kullanmaya
rağmen dağılmamakta ısrar ederlerse, altı aydan üç yıla kadar hapis cezası ile
cezalandırılır."
B. Uluslararası Hukuk
29. İlgili uluslararası hukuk kaynaklarının kararları için bkz. Dilan Ögüz Canan
[GK], B. No: 2014/20411, 30/11/2017, § 20-21; Eğitim
ve Bilim Emekçileri Sendikası ve diğerleri [GK], B. No: 2014/920,
25/5/2017, §§ 25-30; Ömer Faruk Akyüz,
B. No:2015/9247, 4/4/2018, §§ 28-37.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
30. Mahkemenin 20/3/2019 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Toplantı ve Gösteri
Yürüyüşü Düzenleme Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucuların
İddiaları ve Bakanlık Görüşü
31. Başvurucular, İstanbul Valisi'nin Gezi Parkı'nın açıldığını
ve herkesin Gezi Parkı'na girebileceğini basın yolu ile ilan etmesi üzerine
Gezi Parkı'na gitmek istediklerini ancak polis tarafından yürüyüş yapmalarına
izin verilmediğini ve gözaltına alındıklarını belirtmişlerdir.
32. Başvurucular; yakalamadan itibaren emniyet görevlileri
tarafından gözaltı, üst araması, konut araması ve el koyma işlemleri
yapıldığını, bu işlemlere karşı yaptıkları itirazlar sonucu tüm kararların üst
mahkemece kaldırıldığını, buna rağmen yargılamaya devam edildiğini, hukuka
aykırı delillerin yargılamaya gerekçe gösterildiğini ve derhâl beraat kararı
verilmediğini iddia etmişlerdir. Başvurucular dava konusu eylemler suç
oluşturmadığı hâlde haklarında soruşturma açıldığını ve yargılandıklarını
belirtmişlerdir.
33. Başvurucular; gösteri yapmalarının engellenmesi nedeniyle
toplumsal ve ekonomideki sorunlarla ilgili taleplerini dile getiremediklerini,
fikirlerinin daha baştan bastırılarak çoğulcu toplum ilkesine aykırı surette
toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme haklarının ihlal edildiğini ileri
sürmüşlerdir. Bundan başka başvurucular ifade özgürlüğünün, adil yargılanma
hakkının, silahların eşitliği ilkesinin, masumiyet karinesinin, lekelenmeme
hakkının, bağımsız mahkeme ilkesinin, özel hayat ile haberleşmenin
gizliliğinin, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkının ve insan
haklarına saygı hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.
34. Bakanlık görüşünde; Anayasa Mahkemesi kararlarına yer
verilerek başvurucular Aral Demircan ve Öner Yakasız'ın
üst aramasında tespit edilen ve el konulan materyallere dikkat çekilmiştir.
Bakanlık tarafından başvuruya konu olayın bireysel ve bağımsız bir olay olarak
ele alınamayacağı, gösterinin barışçıl nitelikte olmadığı, aylarca devam eden
ve kamu düzenini ciddi şekilde bozan şiddet içeren eylemlerin bir devamı
niteliğinde olması nedeniyle barışçıl bir gösteri hakkından
bahsedilemeyeceğinin altı çizilerek toplantı hakkına müdahalede bulunulmadığı
belirtilmiştir.
35. Bakanlık görüşünde; müdahalenin varlığının kabul edilmesi
durumunda ise devletin kamu düzenini temin etme, diğer vatandaşların özel
hayatlarını ve güvenliklerini sağlama gibi yükümlülükleri bulunduğu
belirtilerek olayın olduğu tarihteki koşulların normal dönemdeki koşullara
nazaran daha hassas olduğu, olay tarihinde gerçekleşen eylemin diğer olaylarla
birlikte değerlendirilmesi gerektiği kanaatiyle Anayasa'da güvence altına
alınan hakların ihlal edilmediğine karar verilmesi yönünde görüş
belirtilmiştir.
36. Başvurucular; Bakanlık görüşüne karşı beyanlarında başvuru
formundaki iddialarını yinelemişler, Bakanlık görüş yazısında başvuru konusu
olayla ilgisi olmayan, yer, kişi ve tarih belirtilmeksizin başkaca eylemlerde
şiddet olaylarının yaşandığından bahisle barışçıl bir yürüyüş yapmak isteyen
başvurucuların gözaltına alındığının kabul edildiğini ve beş yıl önce
gerçekleşen olayın kalkışma olarak nitelendirilmesini ve İçişleri Bakanlığından
görüş alınması yönündeki görüşlerin kabul edilemez olduğunu ifade etmişlerdir.
2. Değerlendirme
37. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucuların iddialarının bir bütün olarak
toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı kapsamında incelenmesi gerektiği
değerlendirilmiştir.
38. Anayasa’nın "Toplantı
ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı" kenar başlıklı 34. maddesi
şöyledir:
"Herkes,
önceden izin almadan, silahsız ve saldırısız toplantı ve gösteri yürüyüşü
düzenleme hakkına sahiptir.
Toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı ancak,
milli güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlığın ve
genel ahlakın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması amacıyla ve
kanunla sınırlanabilir.
Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme
hakkının kullanılmasında uygulanacak şekil, şart ve usuller kanunda
gösterilir."
a. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
39. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan
toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas Yönünden
i. Müdahalenin Varlığı
40. Başvurucuların gösteri yürüyüşü sırasında gözaltına
alınmaları ve yürüyüş yapmalarına engel olunmasının toplantı ve gösteri
yürüyüşü düzenleme haklarına müdahale teşkil ettiği kabul edilmelidir.
ii. Müdahalenin İhlal
Oluşturup Oluşturmadığı
41. Yukarıda anılan müdahale, Anayasa’nın 13. maddesinde
belirtilen koşullara uygun olmadığı müddetçe Anayasa’nın 34. maddesinin
ihlalini teşkil edecektir. Anayasa’nın 13. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Temel hak ve hürriyetler, ... yalnızca Anayasanın
ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla
sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, ... demokratik toplum düzeninin ...
gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.”
42. Bu sebeple müdahalenin Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen
ve somut başvuruya uygun düşen kanunlar tarafından öngörülme, Anayasa’nın
ilgili maddesinde belirtilen nedenlere dayanma ve demokratik toplum düzeninin
gereklerine uygunluk koşullarını sağlayıp sağlamadığının belirlenmesi gerekir.
(1) Kanunilik
43. 4/7/1934 tarihli ve 2559 sayılı Polis Vazife ve Salâhiyet
Kanunu’nun 16. maddesi ile 2911 sayılı Kanun'un 32. ve 34. maddeleri ve 5237
sayılı Kanun'un 220. maddesinin kanunla
sınırlama ölçütünü karşıladığı sonucuna varılmıştır.
(2) Meşru
Amaç
44. Başvurucuların gözaltına alınmaları ile yürüyüşe izin
verilmemesi ve haklarında kamu davası açılmasının Anayasa'nın 34. maddesinin
ikinci fıkrasında yer alan sebeplerden kamu
düzeninin korunması ve suç işlenmesinin önlenmesine yönelik
önlemlerin bir parçası olduğu ve meşru bir amaç taşıdığı sonucuna varılmıştır.
(3) Demokratik Toplum
Düzeninin Gereklerine Uygunluk
(a) Genel
İlkeler
45. Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı, demokratik
toplumun en temel değerleri arasında yer almakta olup bireylerin ortak
fikirlerini birlikte savunmak ve başkalarına duyurmak için bir araya gelebilme
imkânını korumayı amaçlamaktadır. Kolektif bir şekilde kullanılan ve
düşüncelerini ifade etmek isteyen kişilere şiddeti dışlayan yöntemlerle
düşüncelerini açıklama imkânı veren bu hak çoğulcu demokrasilerin gelişmesinde
zorunlu olan farklı düşüncelerin ortaya çıkması, korunması ve yayılmasını
güvence altına almaktadır (Ferhat Üstündağ,
B. No: 2014/15428, 17/7/2018, § 40; Yonca Verdioğlu Şık, B. No: 2014/17177, 19/4/2018, §
77; Dilan Ögüz
Canan, § 36; Ali Rıza Özer ve
diğerleri [GK], B. No: 2013/3924, 6/1/2015, § 115; Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası ve diğerleri, §
79; Osman Erbil, B. No:
2013/2394, 25/3/2015, § 45).
46.
Temel hak ve özgürlüklere yönelik bir müdahalenin demokratik toplum düzeninin
gereklerine uygun kabul
edilebilmesi için zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılaması ve orantılı olması
gerekir (Ferhat Üstündağ, § 45).
Müdahaleyi oluşturan tedbirin zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşıladığının
kabul edilebilmesi için amaca ulaşmaya elverişli, başvurulabilecek en son çare
ve alınabilecek en hafif önlem olmalıdır (Ferhat
Üstündağ, § 46; Dilan Ögüz Canan, § 32). Orantılılık ise bireyin hakkı
ile kamunun menfaatleri veya müdahalenin amacı başkalarının haklarını korumak
ise diğer bireylerin hak ve menfaatleri arasında adil bir dengenin kurulmasına
işaret etmektedir. Kamu gücünü kullanan organların toplantılara ve gösteri
yürüyüşlerine müdahale ederken toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının
kullanılmasından kaynaklanan yarardan daha ağır basan, korunması gereken bir
menfaatin ve kişiye yüklenen külfeti dengeleyici mekanizmaların varlığını somut
olgulara dayanarak göstermeleri gerekir (Ferhat
Üstündağ, § 48; Dilan Ögüz Canan § 33, 56).
(b) Olayın
Değerlendirilmesi
47. Anayasa’nın 34. maddesi; fikirlerin silahsız ve saldırısız, başka bir ifade
ile barışçıl bir şekilde ortaya konulabilmesi için toplantı ve gösteri yürüyüşü
düzenleme hakkını güvence altına almıştır. Dolayısıyla toplantı hakkının amacı,
şiddete karışmayan ve fikirlerini barışçıl bir şekilde ortaya koyan bireylerin
haklarının korunmasıdır (Dilan Ögüz Canan, § 37; Ali Rıza Özer ve diğerleri, §§ 117, 118; Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası ve diğerleri,
§ 80; Osman Erbil, § 47; Gülşah Öztürk ve diğerleri, §§ 67, 68; Ömer Faruk Akyüz, § 54).
48. Barışçıl amaçlarla bir araya gelmiş kişilerin toplantı
hakkını kullanırken kamu düzeni açısından tehlike oluşturmayan ve şiddet
içermeyen davranışlarına devletin sabır ve hoşgörü göstermesi çoğulcu
demokrasinin gereğidir (Dilan Ögüz Canan, § 36; Osman Erbil, § 54). Şu da unutulmamalıdır ki devletin
toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkının kullanılmasında toplantı ve gösteriye
zorunlu sosyal ihtiyaç baskısı olmadığı sürece müdahale etmemesi negatif
yükümlülüğünün yanında bazı pozitif yükümlülükleri de mevcuttur. Söz konusu
pozitif yükümlülüğün doğal bir sonucu olarak Anayasa Mahkemesi, yetkililere
makul ve uygun tedbir alma imkânı sağlamak amacıyla önceden yetkili mercilere
bildirim zorunluluğunun getirilmiş olmasının toplantı ve gösteri düzenleme
hakkına aykırı olmadığına karar vermiştir (Dilan
Ögüz Canan, § 39; Ali Demirci ve diğerleri, B. No:
2015/16311, 20/9/2018, § 39).
49. Anayasa Mahkemesi, derhâl tepki verilmesinin haklı olduğu
özel durumlarda ve barışçıl nitelikte toplantı ve gösteri yürüyüşü yapılması
hâlinde sadece bildirim yükümlülüğüne uyulmamış olması nedeniyle yapılan
müdahaleleri barışçıl toplantı hakkına ölçüsüz bir sınırlama olarak kabul
etmiştir (Ali Rıza Özer ve diğerleri, §§ 121, 122; katılımcılar açısından
derhâl tepki verilmesinin haklı olduğu özel durumlara ilişkin olarak ayrıca bkz.
Osman Erbil, §§ 65, 67)
50. Bundan başka Anayasa Mahkemesi kanunlarda öngörülen usullere
tam olarak uyulmamış olmasının tek başına toplantı veya yürüyüşünün barışçıl
niteliğini ortadan kaldırmayacağını da vurgulamıştır (Dilan Ögüz Canan,
§ 41; Ali Rıza Özer ve diğerleri,§
119; Gülşah Öztürk ve diğerleri,
§ 69). İlke olarak bu tür düzenlemelerin Anayasa'nın koruması altında bulunan
barışçıl amaçlı eylemler için dolaylı bir engel teşkil etmemesi gerekir.
51. Bununla birlikte, barışçıl toplantı hakkı bireylerin bu
hakkı kullanırlarken sahip oldukları ödev ve sorumluluklardan ayrı düşünülemez.
Örgütlerin ve gösteri düzenleyen diğer kişilerin demokratik sistemin birer
aktörü olarak oyuna mevcut düzenlemelere riayet ederek katılmaları
gerekmektedir. Bireylerin hak ve özgürlüklerinden tümüyle yararlanmalarının
sahip oldukları hak ve özgürlüklerin gerektirdiği ödev ve sorumluluklara uygun
davranmaları ile bağlantılı olduğunun kabul edilmesi gerekir (Dilan Ögüz Canan,
§ 43; Ömer Faruk Akyüz, § 62).
52. Anayasa Mahkemesine sunulan bilgi ve belgelerden
anlaşıldığına göre göstericiler yaptıkları toplantının yasal olmadığı ve kamu
düzeni noktasında neden olduğu sıkıntılar konusunda defaatle
uyarılarak kendilerinden dağılmaları istenmiştir. Başvuranların güvenlik
güçlerinin uyarılarına uygun hareket etmedikleri açıktır.
53. Somut olaya konu gösteri ülke genelinde son üç aydır devam
eden ve Gezi Parkı eylemleri olarak isimlendirilen gösterilerin son halkası
olarak yapılmıştır. İstanbul başta olmak üzere kamu düzeninin ülke genelinde
yaygın bir şekilde bozulmasına neden olan Gezi Parkı eylemleri 80 ilde gerçekleştirilen
5.532 eylem/etkinliğe toplamda dört milyona yakın kişinin katıldığı ve çok
sayıda toplantı ve gösteri yürüyüşünün düzenlendiği bir süreçtir. Hatırlanacağı
üzere söz konusu eylemler Gezi Parkı'nda bazı ağaçların sökülmesine duyulan
tepki ile başlamış, Gezi Parkı'nda yapılacak düzenlemeleri engellemek için
göstericiler uzun süre polis ile çatışmış ve daha sonra gösteriler tüm ülke
geneline yayılmıştır (bkz. § 10).
54. Başvuruya konu olayların meydana geldiği günden önceki iki
gün boyunca İstanbul Valisi, sosyal medya ve diğer yayın organları aracılığıyla
Gezi Parkı'nın 8/7/2013 tarihinde açılacağını bildirmiştir. Taksim Dayanışması
Platformu eylemcileri parkın açılışını yapmak amacıyla Gezi Parkı'na davet
etmiş, Gezi Parkı'nın halka açılmasıyla birlikte şehrin genelinde park ve
meydanlarda düzenlenen forumları iptal ederek Gezi Parkı'nda geniş katılımlı
bir forum düzenleneceğini ilan etmiştir. Anayasa Mahkemesi başvuranların
kamuoyunun dikkatini söz konusu güncel soruna çekme amaçlarına ulaştıkları
kanaatindedir.
55. Buna karşın başvurucuların da içinde bulunduğu yaklaşık 200
kişilik grup 18.15 civarında Beyoğlu Galatasaray Meydanı önünde toplanarak
gösteri yürüyüşüne başlamışlardır. Göstericiler, "Her yer taksim her yer direniş",
"Direne direne kazanacağız.",
"Bu daha başlangıç mücadeleye devam",
"Hükûmet istifa" ve
benzeri sloganlar atarak Taksim Meydanı'na doğru yürüyüşe geçmiştir.
56. Emniyet görevlileri gösterinin kanunlara uygun olmadığı,
dağılmaları gerektiği, aksi takdirde zorla dağıtılacakları konusunda anons
yaparak toplanan kalabalığı uyarmış; gruptakiler dağılmamakta ısrar etmiş ve
polise mukavemette bulunmuşlardır. Bunun üzerine saat 18.50 civarında polis son
kez uyarı yapmış ve ardından müdahale ederek grubu İstiklal Caddesi
istikametine doğru dağıtmıştır.
57. Başvurucular savunmalarında Vali'nin çağrısı üzerine
toplandıklarını ifade etmişlerdir. Buna karşın başvuruculardan ikisinde ve
grupta yer alan diğer kişilerden elde edilen bez, kask, baret, gaz maskesi,
eldiven, limon suyu, cam bilye ve sapan gibi(bkz. § 22) materyallere ve atılan
sloganlara (bkz. § 13) bakıldığında bu kişilerin halkın geniş katılımı ile Gezi
Parkı'nın yeniden açılması nedeniyle düzenlenen etkinliğe katılmaktan daha çok,
uzunca bir süredir devam eden Gezi Parkı gösterilerine bir yenisini eklemek
niyetinde oldukları kanaatine ulaşılmıştır.
58. Gezi Parkı gösterileri kamuoyunun dikkatini güncel bir
soruna çekme amacını aşarak kimi durumlarda yaygın şiddet hareketlerine
dönüşmüş, kamu düzenini ciddi bir şekilde bozmuştur. Kamuya açık alanlarda
kesintisiz olarak gece veya gündüz ve tüm ülke genelinde devam eden
gösterilerin kamu düzenine ilişkin sıkıntı yaratan sürekli bir toplantı hâlini
aldığı açıktır.
59. Başvurunun özel koşullarını, daha önce yapılan gösterilerin
süresini, sayısını ve gösterilerin amacına ulaşmış olmasını (bkz. §§ 12, 54)
dikkate alan Anayasa Mahkemesi yetkili makamların bu hususta kendilerine
tanınan takdir payı çerçevesinde hareket ettikleri kanaatine varmıştır. Başvurucuların
toplantı hakkına yönelik müdahalenin zorunlu bir toplumsal ihtiyaca karşılık
geldiği kabul edilmelidir.
60. Son olarak başvurucuların dört gün gözaltında tutulmuş
olmaları dikkat çekicidir. Bununla birlikte başvurucular yargılama neticesinde
beraat etmişler ve beraat kararı temyiz edilmeksizin kesinleşmiş; bu suretle
başvurucuların haklarındaki ceza tehdidi tüm sonuçlarıyla birlikte ortadan
kalkmıştır. Başvurucular yargılama boyunca tutuksuz olarak yargılanmıştır. Tüm
bunlarla birlikte başvuruya konu olay kapsamında toplam 48 kişinin gözaltına
alındığı, Gezi Parkı olayları kapsamında açılan soruşturmaların çokluğu da
dikkate alındığında dört günlük gözaltı süresinin kamu menfaati veya diğer
bireylerin menfaatine nazaran açıkça orantısız bir külfet yüklediği
değerlendirilmemiştir.
61. Açıklanan gerekçelerle başvurucuların toplantı ve gösteri
yürüyüşü düzenleme hakkına yapılan müdahalenin demokratik toplum düzeninin
gereklerine uygun olduğu ve Anayasa'nın 34. maddesinin ihlal edilmediğine karar
verilmesi gerekir.
Engin YILDIRIM bu görüşe katılmamıştır.
B. Kişi Hürriyeti ve
Güvenliği Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddialar
1. Başvurucuların
İddiaları ve Bakanlık Görüşü
62. Başvurucular, Gezi Parkı'na gitmek üzere Taksim Meydanı'nda
yürüdükleri sırada polis tarafından önlerinin kesildiğini ve gözaltına
alındıklarını belirterek haksız yere gözaltına alınmaları ve dört gün boyunca
gözaltında tutulmaları nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal
edildiğini ileri sürmüşlerdir.
63. Bakanlık görüşünde; öncelikle yakalama ve gözaltına alma
işlemine karşı sulh ceza hâkimliğine itirazda bulunulmadığından olağan kanun
yollarının tüketilmediği ifade edildikten sonra başvurucuların 4/12/2004
tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 141. maddesinde öngörülen
tazminat davası açtıkları, lehlerine tazminata hükmedildiği belirtilerek mağdur
sıfatını haiz olmadıklarına yer verilmiş ve kabul edilemezlik kararı verilmesi
gerektiği belirtilmiştir. Bakanlık görüşü ve eki belgelere göre başvurucular
Erkan Baş, Ahmet Kamil Tekerek ve Aral Demircan
1/7/2015 tarihinde İstanbul Anadolu 5. Ağır Ceza Mahkemesine; başvurucu Öner
Yakasız 27/7/2015 tarihinde İstanbul Anadolu 2. Ağır Ceza Mahkemesine
başvurmuşlar, gözaltında kaldıkları süreler nedeniyle tazminat talebinde
bulunmuşlar ve lehlerine tazminata hükmedilmiştir.
64. Bakanlık tarafından AİHM ve Anayasa Mahkemesi kararlarına
yer verilerek somut olayda başvurucuların gözaltına alınmaları için yeterli
şüphe bulunduğu ve haksız gözaltına alındıkları iddiasının açıkça dayanaktan
yoksun olduğu belirtilmiştir.
65. Başvurucular, Bakanlık görüşüne karşı beyanlarında kanun
yollarının tüketilmediği ve mağdur sıfatının olmadığı iddiasını kabul
etmediklerini, kanun yollarını tükettiklerine dair belgelerin tamamını
sunduklarını ve mağdur sıfatlarının bulunduğunu belirtmişlerdir. Esas yönünden
ise Bakanlık görüşünün soyut ve dayanaksız olduğunu, gözaltına alınan kişi
sayısının fazla olmadığını, gözaltı işleminden sonra da hiçbir delilin
toplanmadığı ve dosyaya sunulmadığını belirterek gözaltı ve uzatma kararlarının
keyfî olduğunu belirtmişlerdir.
2. Değerlendirme
a. Başvurucular Öner
Yakasız, Aral Demircan, Ahmet Kamil Tekerek ve Erkan
Baş Yönünden
66. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un “Bireysel başvuru hakkına sahip olanlar” kenar başlıklı 46.
maddesinde kimlerin bireysel başvuru yapabileceği sayılmıştır. Anılan maddenin
(1) numaralı fıkrasına göre bir kişinin Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda
bulunabilmesi için üç temel ön koşulun birlikte bulunması gerekmektedir. Bu ön
koşullar; başvurucunun kamu gücünün eylem veya işleminden ya da ihmalinden
dolayı güncel bir hakkının ihlal edildiği
iddiasında bulunması, iddia edilen ihlalden kişinin kişisel olarak ve doğrudan etkilenmiş olması ve bunların
sonucunda başvurucunun mağdur
olduğunu iddia etmesidir (Fetih Ahmet Özer,
B. No: 2013/6179, 20/3/2014, § 24).
67. Somut olayda yakalama ve gözaltı sürecinden sonra serbest
bırakılan ve asıl davada haklarında beraat kararı verilen başvurucular,
yakalama ve gözaltı tedbirlerinin hukuki olmadığına ilişkin iddialarla ilgili
olarak tazminat davası açmışlardır. Yapılan yargılamalar sonucunda lehlerine
tazminata hükmedildiğinden başvurucuların mağdur sıfatı bulunmamaktadır.
68. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin kişi bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Başvurucu Ali
Çerkezoğlu Yönünden
69. Anayasa Mahkemesi, kanunda öngörülen gözaltı süresinin
aşıldığı veya yakalama ve gözaltına alınmanın hukuka aykırı olduğu iddialarına
ilişkin olarak bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla asıl dava
sonuçlanmamış da olsa -ilgili Yargıtay içtihatlarına atıf yaparak- 5271 sayılı
Kanun'un 141. maddesinde öngörülen tazminat davası açma imkânının tüketilmesi
gereken etkili bir hukuk yolu olduğu sonucuna varmıştır (Hikmet Kopar ve diğerleri [GK], B. No:
2014/14061, 8/4/2015, §§ 64-72; Hidayet
Karaca [GK], B. No: 2015/144, 14/7/2015, §§ 53-64; Günay Dağ ve
diğerleri [GK], B. No: 2013/1631, 17/12/2015, §§ 141-150).
70. Somut olayda yakalama ve gözaltı sürecinden sonra serbest
bırakılan ve asıl davada hakkında beraat kararı verilen başvurucunun yakalama
ve gözaltı tedbirlerinin hukuki olmadığına ilişkin iddialarıyla ilgili olarak
anılan kararlarda varılan sonuçlardan ayrılmayı gerektiren bir durum
bulunmamaktadır.
71. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
C. Makul Sürede
Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddialar
72. Başvurucular, haklarında açılan davada yargılamanın yaklaşık
iki yıl sürmesi nedeniyle makul sürede yargılanma haklarının ihlal edildiğini
ileri sürmüşlerdir.
73. Anayasa Mahkemesi Ferat Yüksel (B. No: 2014/13828, 12/9/2018) kararında,
yargılamaların makul sürede sonuçlandırılmadığı iddiasıyla 31/7/2018 tarihinden
önce gerçekleştirilen bireysel başvurulara ilişkin olarak Adalet Bakanlığı
İnsan Hakları Tazminat Komisyonuna (Tazminat Komisyonu) başvuru imkânının
getirilmesine ilişkin yolu ulaşılabilir olma, başarı şansı sunma ve yeterli
giderim sağlama kapasitesinin bulunup bulunmadığı yönlerinden inceleyerek bu
yolun etkililiğini tartışmıştır.
74. Anılan kararda özetle anılan başvuru yolunun kişileri mali
külfet altına sokmaması ve başvuruda kolaylık sağlaması nedenleriyle
ulaşılabilir olduğu, düzenleniş şekli itibarıyla ihlal iddialarına makul bir
başarı şansı sunma kapasitesinden mahrum olmadığı ve tazminat ödenmesine imkân
tanıması ve/veya bu mümkün olmadığında başka türlü telafi olanakları sunması
nedenleriyle potansiyel olarak yeterli giderim sağlama imkânına sahip olduğu
hususunda değerlendirmelerde bulunulmuştur (Ferat Yüksel, §§ 27-34). Bu gerekçeler doğrultusunda Anayasa Mahkemesi,
Tazminat Komisyonuna başvuru yolu tüketilmeden yapılan başvurunun
incelenmesinin bireysel başvurunun ikincil niteliği ile bağdaşmayacağı sonucuna
vararak başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle kabul edilemezlik
kararı vermiştir (Ferat Yüksel, §§ 35, 36). Mevcut başvurularda
söz konusu kararda ulaşılan sonuçtan ayrılmayı gerektirir bir durum
bulunmamaktadır.
75. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine
ilişkin iddiaların başvurucular Öner Yakasız, Aral Demircan, Ahmet Kamil Tekerek
ve Erkan Baş yönünden kişi bakımından
yetkisizlik; başvurucu Ali
Çerkezoğlu yönünden ise başvuru yollarının
tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA OYBİRLİĞİYLE,
2. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA OYBİRLİĞİYLE,
3. Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal
edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA OYBİRLİĞİYLE,
B. Anayasa’nın 34. maddesinde güvence altına alınan toplantı ve
gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının İHLAL EDİLMEDİĞİNE Engin YILDIRIM'ın karşıoyu ve
OYÇOKLUĞUYLA,
C. Yargılama giderlerinin başvurucular üzerinde BIRAKILMASINA,
D. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
20/3/2019 tarihinde karar verildi.
KARŞIOY GEREKÇESİ
1. Başvuruculardan Öner Yakasız işçi, Aral Demircan öğrenci ve
Türkiye Komünist Partisi (TKP) üyesi, Ahmet Kamil Tekerek
doktor ve TKP İstanbul il başkanı, Erkan Baş yazar ve TKP üyesi, Ali Çerkezoğlu
doktor ve o tarihte İstanbul Tabip Odası genel sekreteri ve hâlen Türk Tabipler
Birliği II. Başkanıdır.
2. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 28/2/2014
tarihinde başvuruculardan Ali Çerkezoğlu hakkında suç işlemek için örgüt kurma,
kanuna aykırı toplantı ve gösteri yürüyüşlerine kışkırtma suçlarından; bütün
başvurucular hakkında da güvenlik görevlilerinin ihtarına rağmen dağılmama
suçundan cezalandırılmaları talebiyle iddianame düzenlenmiştir.
3. Başvurucuların gösteri yürüyüşü sırasında gözaltına
alınmaları ve yürüyüş yapmalarına engel olunmasının toplantı ve gösteri
yürüyüşü düzenleme haklarına müdahale teşkil ettiği açıktır.
4. Anayasa’nın “Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı”
kenar başlıklı 34. maddesi şöyledir: “Herkes,
önceden izin almadan, silahsız ve saldırısız toplantı ve gösteri yürüyüşü
düzenleme hakkına sahiptir. Toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı ancak, milli
güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlığın ve genel
ahlakın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması amacıyla ve kanunla
sınırlanabilir. Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının kullanılmasında
uygulanacak şekil, şart ve usuller kanunda gösterilir.”
5. Yukarıda anılan müdahale, Anayasa’nın 13. maddesinde
belirtilen koşullara uygun olmadığı müddetçe Anayasa’nın 34. maddesinin
ihlalini teşkil edecektir. Anayasa’nın 13. maddesi şöyledir: “Temel hak ve hürriyetler, ... yalnızca Anayasanın
ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla
sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, ... demokratik toplum düzeninin ...
gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.” Bu sebeple
müdahalenin Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen ve somut başvuruya uygun düşen
kanunlar tarafından öngörülme, Anayasa’nın ilgili maddesinde belirtilen
nedenlere dayanma ve demokratik toplum düzeninin gereklerine uygunluk
koşullarını sağlayıp sağlamadığının belirlenmesi gerekir.
6. Başvuruculardan katıldıkları gösterinin yasal olmadığı ve
kamu düzeni bakımından sorunlu olduğu gerekçesiyle dağılmaları istenmişse de
başvurucuların yaptıkları eylem şiddet içermeyen barışçıl bir nitelik
taşımaktadır. Nitekim yerel mahkeme de eylem sırasında kamu düzeninin
bozulmadığını ve göstericilerin şiddete başvurduğunu gösteren hiçbir verinin
ortaya konulamadığına dikkat çekerek eylemi Anayasa’dan kaynaklanan toplanma ve
gösteri yürüyüşü yapma özgürlüğü kapsamında değerlendirmiştir.
7. Başvurucular savunmalarında İstanbul Valisinin çağrısı
üzerine toplandıklarını beyan etmişlerdir. Başvuruya konu olayların meydana
geldiği günden önceki iki gün boyunca İstanbul Valisi, sosyal medya ve diğer
yayın organları aracılığıyla Gezi Parkı'nın 8/7/2013 tarihinde açılacağını
bildirmiştir. İlin en yüksek mülki idare amirinin vatandaşları Gezi Parkına
davet etmesi herhalde kamu düzenini bozacak yasadışı bir toplantıya davet
olarak düşünülemez.
8. Çoğunluk başvuruculardan ikisinde ve grupta yer alan diğer
kişilerden elde edilen bez, kask, baret, gaz maskesi, eldiven, limon suyu, cam
bilye ve sapan gibi materyallere ve atılan sloganlara bakıldığında bu kişilerin
halkın geniş katılımı ile Gezi Parkının yeniden açılması nedeniyle düzenlenen
“şenliğe” katılmaktan daha çok, uzunca bir süredir devam eden Gezi Parkı
gösterilerine bir yenisini eklemek niyetinde oldukları kanaatine ulaşılmıştır
(§ 57).
9. Her şeyden önce başvuruculardan Öner Yakasız’ın
üzerinde gaz maskesi ile eldiven; Aral Demircan’ın üzerinde de iki adet
eldiven, deniz gözlüğü, baret ve yüzü kapatmak için kullanılan kırmızı bez elde
edilmiştir. Diğer başvurucuların üzerinden ise herhangi bir malzeme
çıkmamıştır. Başvuruculardan ikisinin üzerinden ve çantalarından çıkan bez,
baret, gaz maskesi, deniz gözlüğü ve eldiven bu kişilerin şiddet gerçekleştirme
amacı taşıdığının bir kanıtı olarak değerlendirilmemelidir. Bütün bu malzemeler
başvurucuların içinde bulunduğu gruptan bazı kişilerin cam bilye ve sapan
taşımasıyla aynı şekilde görülmemelidir. Başvurucuların hiç birinin üzerinden
cam bilye ve sapan çıkmamıştır. Grupta yer alan bazı kişilerin şiddet amacıyla
kullanılma potansiyeli olan bu malzemeleri taşımaları başvurucuların da şiddet
amacı taşıdığı şeklinde yorumlanamaz.
10. Başvurucuların taşıdıkları materyaller ve attıkları
sloganlarla Gezi Parkı gösterilerine “bir yenisini eklemek niyetinde” olmaları barışçıl
bir toplantıdan ziyade kamu düzenini bozmaya dönük şiddet hedefleyen bir eylem
olmadığından tek başına bir suç oluşturmaz. Kaldı ki, barışçıl olmak koşuluyla
Gezi Parkı gösterilerine bir yenisini eklemenin neden toplantı ve gösteri
yürüyüşü hakkı açısından sorun teşkil edeceğini anlamak kolay değildir.
11. Gezi Parkı olarak tarihimize geçmiş bulunan olaylar
silsilesinde yer alan bazı gösterilerin ve bunlara katılan kimi göstericilerin
eylemlerinin şiddet hareketlerine dönüşerek kamu düzenini bozduğu yadsınamazsa
da yerel mahkemenin de tespit ettiği gibi somut olayımızdaki başvurucular
açısından toptancı bir bakış açısıyla böyle bir değerlendirmede bulunmak mümkün
görünmemektedir. Başvurucuların katıldığı toplantı ve gösteri yürüyüşünün Gezi
Parkı eylemlerinin bir parçası olması bu toplantının yaygın şiddet hareketi
içerdiği sonucunu otomatikman doğurmaz.
12. Başvurucular, şiddet kullanarak kamu düzenini bozduğu
yönünde inandırıcı kanıtlar sunulamayan bir toplantı ve gösteri yürüyüşüne
katılmalarından dolayı dört gün gözaltında tutulmuşlardır. İlin en büyük mülki
idare amirinin yaptığı çağrı üzerine toplantıya katılan başvurucuların uzun
sayılabilecek bir süre boyunca özgürlüklerinden mahrum bırakılmaları bu kişiler
üzerine anayasal bir hakkı kullanmalarından dolayı orantısız bir külfet
yüklenmesi anlamına gelmektedir.
13. Sonuç olarak, toplantı hakkına yönelik müdahalenin zorunlu
bir toplumsal ihtiyaca karşılık gelmediği düşüncesiyle başvurucuların Anayasanın
34. maddesinde güvence altına alınan toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme
haklarının ihlal edildiği sonucuna ulaştığımdan çoğunluk kararına katılmadım.