TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
BİRİNCİ BÖLÜM
KARAR
ERSİN AKA BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2015/9439)
Karar Tarihi: 9/6/2020
Başkan
:
Hasan Tahsin GÖKCAN
Üyeler
Burhan ÜSTÜN
Hicabi DURSUN
Muammer TOPAL
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
Raportör
Selçuk KILIÇ
Başvurucu
Ersin AKA
Vekili
Av. Nuri ALMAZ
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, yargı kararlarının yerine getirilmemesi sebebiyle oluşan zararların tazmini istemiyle açılan davanın reddedilmesi nedeniyle kararın icrası hakkının; kararda iddialarının karşılanmaması nedeniyle gerekçeli karar hakkının ve yargı kararlarının uygulanmaması dolayısıyla kazanç kaybına uğranılması nedeniyle de mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 3/6/2015 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüş bildirilmesine gerek görülmediğini belirtmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucu, S.S. 108 No.lu Körfez Otobüs ve Minibüsçüler Motorlu Taşıyıcılar Kooperatifinin (S.S. 108 No.lu Kooperatif) üyesidir ve yolcu taşımacılığı işi ile meşguldür.
A. Başvuru Konusu Uyuşmazlığın Arka Planı
9. Başvurucunun üyesi olduğu S.S. 108 No.lu Kooperatifin Kocaeli'nin Körfez ilçesi ile İlimtepe Belediye Konutları ve Bayındırlık Konutları güzergâhını takiben Körfez ilçesine bağlı köyler arasında 22 araçla yolcu taşımacılığı yapmasına Körfez İlçe Trafik Komisyonunun 16/2/2000 tarihli kararı ile izin verilmiş ve bu karar Kocaeli İl Trafik Komisyonunun 31/5/2002 tarihli kararı ile onanmıştır.
10. Daha sonra kurulan S.S. 10 No.lu Kooperatife de Körfez İlçe Trafik Komisyonunun 3/12/2003 tarihli kararı ile Bayındırlık Konutları ile İlimtepe Belediye Konutlarından Körfez ilçesine ve İzmit Merkeze yolcu taşıma izni verilmiş ve bu karar da Kocaeli İl Trafik Komisyonunun 6/7/2004 tarihli kararı ile onanmıştır.
11. S.S. 108 No.lu Kooperatif tarafından, S.S. 10 No.lu Kooperatife de benzer güzergâhta yolcu taşıma izni veren 6/7/2004 tarihli İl Trafik Komisyonu kararının iptali istemiyle dava açılmış; Kocaeli İdare Mahkemesinin 30/12/2005 tarihli kararı ile trafik düzenlemesinin İl Trafik Komisyonunun yetkisinde bulunduğu, İlimtepe ve kalıcı konutlarda oturmakta olan vatandaşların S.S. 10 No.lu Kooperatifin İzmit-Körfez arası olan güzergâhı uzatıldığında tek bir vasıtayla İzmit'e ulaşabilecekleri, ulaşımın daha ekonomik, kolay ve kısa sürede gerçekleşeceği, kamu yararı ve hizmet gerekleri gözetilerek tesis edilen dava konusu işlemde hukuka aykırılık görülmediği gerekçesiyle davanın reddine hükmedilmiştir.
12. Yukarıda anılan dava açıldıktan sonra Kocaeli Büyükşehir Belediyesi Ulaşım Koordinasyon Merkezi Başkanlığının (UKOME) 10/12/2004 tarihli kararı ile bahsi geçen S.S. 108 ve S.S. 10 No.lu Kooperatiflerin güzergâhları üzerinde yolcu alma-indirme yerleri yeniden belirlenmiştir. Bu düzenleme ile her iki Kooperatife ait araçların depolama ve kalkış yeri olarak başlangıç noktası Bayındırlık Konutlarının bulunduğu mevki olarak belirlenmiş, bu noktadan kalkış yaptıktan sonra İlimtepe Belediye Konutlarına gelmelerine ancak burada sadece S.S. 108 No.lu Kooperatifin yolcu almamak kaydıyla sadece yolcu indirmesine, daha sonra Korfez ilçe merkezindeki kendi duraklarına gitmelerine, İlimtepe Belediye Konutlarından İzmit'e ve Körfez ilçe merkezine sadece S.S. 10 No.lu Kooperatifin yolcu taşımacılığı yapmasına, dönüş güzergâhının da aynı şekilde belirlenmesine karar verilmiştir.
13. Söz konusu UKOME kararının iptali istemiyle yine S.S. 108 No.lu Kooperatif tarafından dava açılmış, Kocaeli 1. İdare Mahkemesinin 9/3/2007 tarihli kararı ile S.S. 108 No.lu Kooperatifin öteden beri faaliyette bulunduğu Körfez ilçe merkezi ile Körfez ilçesine bağlı köyler arasındaki güzergâhın orta kısmında yer alan ve davacının daha önce yolcu aldığı İlimtepe Belediye Konutlarından Körfez ilçe merkezine yolcu almamasına yönelik işlemin, davacı Kooperatifin faaliyet alanını ve ekonomik çıkarlarını kısıtlamasının yanında, İlimtepe Belediye Konutlarında ikamet eden ve Körfez ilçe merkezine gitmek isteyen yolcuların ulaşımlarını da zorlaştırıcı nitelik taşıdığından kamu yararı ve hizmet gereklerine aykırı olduğu gerekçesiyle dava konusu işlemin iptaline karar verilmiştir.
14. S.S. 10 No.lu Kooperatife yolcu taşıma izni veren ve yukarıda bahsedilen 6/7/2004 tarihli İl Trafik Komisyonu kararının iptali istemiyle açılan davanın 30/12/2005 tarihli mahkeme kararı ile reddedilmesi üzerine 12/4/2006 tarihli UKOME kararı alınmıştır.
15. Anılan UKOME kararında; açılan davanın S.S. 108 No.lu Kooperatifin aleyhine sonuçlanmış olduğundan İl Trafik Komisyonun 6/7/2004 tarihli kararı gereği bundan böyle S.S. 108 No.lu Kooperatifin mevcut ruhsatlı araçları ile Körfez köylerinden alacakları yolcuları güzergâhları boyunca Körfez ilçe merkezindeki depolama yerlerine getirmelerine, Körfez depolama yerinden aldıkları yolcuları aynı güzergâhlarından köylere götürmelerine, mevcut güzergâhlarını takip etmek kaydıyla gerek Körfez köylerinden aldıkları yolcuları Körfez ilçe merkezine getirdiklerinde ve gerekse Körfez ilçe merkezinden aldıkları yolcuları köylere taşıdıkları sırada İlimtepe Kalıcı Konutlarından ve Bayındırlık Kalıcı Konutları yol güzergâhlarından ilçe merkezine gelişlerinde yolcu indirmelerine, yolcu almamalarına, ilçe merkezinden köylere gidişlerinde ise Belediye Konutlarında ve Bayındırlık Kalıcı Konutları yol güzergâhında indirme yapmamalarına, sadece köylere gidecek yolcuları almalarına karar verilmiştir.
16. Kocaeli İdare Mahkemesinin 31/1/2008 tarihli kararı ile, 10/12/2004 tarihli UKOME kararıyla yapılan düzenlemenin Mahkemenin 9/3/2007 tarihli kararı ile hukuka aykırı bulunarak iptal edildiği ve aynı yönde düzenleme içeren 12/4/2006 tarihli UKOME kararının da hukuka aykırı olduğu gerekçesiyle işlemin iptaline karar verilmiştir.
17. 10/12/2004 tarihli UKOME kararının 9/3/2007 tarihli mahkeme kararı ile iptal edilmesinden sonra ise 13/6/2007 tarihli yeni bir UKOME kararı alınmış, güzergâh ve durak noktaları belirtilmeksizin söz konusu mahkeme kararının uygulanmasına karar verilmiştir. Körfez Kaymakamlığının kararın uygulanmasına yönelik açıklama talebi üzerine tesis edilen 16/10/2007 tarihli UKOME Kara Ulaşım Şube Müdürlüğü işlemi ile de Kooperatiflerin güzergâh ve yolcu alma-indirme noktaları yeniden belirlenmiştir. Bahsi geçen işlemle S.S. 108 No.lu Kooperatife bağlı araçların Körfez ilçesine bağlı köyler ile ilçe merkezi arasındaki güzergâhın orta kısmında yer alan Bayındırlık Kalıcı Konutları girişinden sonraki orta refüjden (Doğal Yaşam Sitesi sapağından) dönerek kendilerine tahsis edilen duraktan yolcularını alarak güzergâh üzerinden İlimtepe Konutlarından geçerken yolcu alıp indirerek çalışmakta oldukları mevcut güzergâhı takip ederek depolama yerine gidecekleri belirtilmiştir. Bu işleme karşı da S.S. 108 No.lu Kooperatifi tarafından dava açılmış, anılan hususta UKOME Kurulunun toplanarak karar alması gerektiği ve işlemin yetki yönünden hukuka uygun olmadığı gerekçesiyle önce Kocaeli 1. İdare Mahkemesinin 21/1/2009 tarihli kararı ile işlemin yürütülmesinin durdurulmasına ve ardından 20/5/2010 tarihli kararı ile de işlemin iptaline karar verilmiştir.
18. Bahsi geçen yürütmenin durdurulması kararı üzerine toplanan UKOME Kurulunca 16/10/2007 tarihli UKOME Kara Ulaşım Şube Müdürlüğü işleminde belirtilen güzergâh ve durak yerleri doğrultusunda 15/4/2009 tarihli karar alınmıştır.
19. UKOME Başkanlığının 15/4/2009 tarihli kararı da S.S. 108 No.lu Kooperatif tarafından dava konusu edilmiş ve Kocaeli 2. İdare Mahkemesinin 16/3/2012 tarihli kararı ile "Körfez İlçe Trafik Komisyonunun 16.02.2000 tarih ve 2000/02 sayılı kararı ile taşımacılık yapmasına izin verilen davacı kooperatifin, Körfez İlçe Merkezi ile Körfez İlçesine bağlı köyler arasındaki güzergahı üzerinde, Bayındırlık Kalıcı Konutları ve İlimtepe Belediye Konutlarının da yer aldığı ve bu noktalardan davacı kooperatifin yolcu taşımacılığı yaptığı, davaya konu işlemle Bayındırlık Kalıcı Konutlarından yolcu alması engellenmek suretiyle davacı kooperatifin faaliyet alanı daraltıldığından ve burada ikamet eden ve Körfez İlçe Merkezine gitmek isteyen yolcuların ulaşımlarını zorlaştırıcı nitelik taşıdığından, dava konusu UKOME kararının kamu yararı ve hizmet gereklerine aykırı olduğu sonucuna varılmıştır." gerekçesiyle dava konusu işlemin iptaline karar verilmiş ve bu karar Danıştay Sekizinci Dairesinin 16/5/2014 tarihli kararı ile onanmıştır.
B. Başvuru Konusu Uyuşmazlığa Yönelik Dava Süreci
20. S.S. 108 No.lu Kooperatifin üyesi olan başvurucu tarafından güzergâhları içinde yer almasına rağmen Bayındırlık Kalıcı Konutları ve İlimtepe Konutlarından yolcu almalarını engeller nitelikteki UKOME kararlarının yargı organlarınca iptal edilmesine rağmen bu kararların uygulanmaması nedeniyle uğranıldığı ileri sürülen 200.000 TL maddi ve 20.000 TL manevi zararın tazmini istemiyle 14/7/2009 tarihinde dava açılmıştır.
21. Kocaeli 2. İdare Mahkemesinin 30/3/2012 tarihli kararı ile davanın reddine hükmedilmiştir. Kararın gerekçesinde öncelikli olarak UKOME kararları neticesinde başvurucunun taşımacılık yapmasının tamamen elinden alınmadığına değinilmiştir. Aynı hatta çalışan iki kooperatif arasındaki güzergâhların belirlenmesi kapsamında alınan kararların hukuka aykırı oldukları gerekçesiyle yargı organlarınca yürütülmesinin durdurulması veya iptali sonucunda sorunun çözümüne yönelik alınan yeni kararların da yargı organlarınca iptal edilmesinin idarenin tazmin sorumluluğunu doğurmadığı belirtilmiştir. Ayrıca maddi tazminat isteminin soyut iddia ve varsayıma dayalı olduğu, idarenin başvurucunun uğradığını ileri sürdüğü maddi zararın tazminiyle sorumlu tutulamayacağı vurgulanmıştır. Son olarak olayda manevi tazminata hükmedilmesini gerekli kılan koşulların da oluşmadığı ve başvurucunun manevi tazminat isteminin de yerinde görülmediği ifade edilmiştir.
22. Kararın temyiz edilmesi üzerine Danıştay Sekizinci Dairesinin 16/5/2014 tarihli ilamı ile hükmün onanmasına oyçokluğuyla karar verilmiştir.
23. Daire kararında azınlıkta kalan bir üyenin karşıoy gerekçesinde UKOME kararlarının iptaline yönelik mahkeme kararlarında belirtilen gerekçeler doğrultusunda idarece otuz günlük süre içinde karar alınarak ilgilinin değiştirilen güzergâhı ve indirme bindirme yerlerinin eski hâline getirilmesi gerekirken alınan yeni UKOME kararları ile farklı güzergâh noktaları belirlenerek mahkeme kararının etkisizleştirildiğinin altı çizilmiştir. Otuz günlük sürede alınan UKOME kararının şeklen uygulamaya ilişkin olduğu, özü itibarıyla karar gereğinin yerine getirilmesine yönelik olmadığı, bu nedenle kanuna aykırı hareket edildiği ve manevi tazminata hükmedilmesi gerektiği belirtilmiştir.
24. Karar düzeltme istemi aynı Dairenin 23/2/2015 tarihli ilamı ile reddedilmiştir.
25. Karar düzeltme isteminin reddi kararı 4/5/2015 tarihinde başvurucu vekiline tebliğ edilmiştir.
26. Başvurucu 3/6/2015 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
1. İlgili mevzuat
27. 6/1/1982 tarihli ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 28. maddesinin ilgili kısımları şöyledir:
“1. Danıştay, bölge idare mahkemeleri, idare ve vergi mahkemelerinin esasa ve yürütmenin durdurulmasına ilişkin kararlarının icaplarına göre idare, gecikmeksizin işlem tesis etmeye veya eylemde bulunmaya mecburdur. Bu süre hiçbir şekilde kararın idareye tebliğinden başlayarak otuz günü geçemez.
...
3. Danıştay, bölge idare mahkemeleri, idare ve vergi mahkemeleri kararlarına göre işlem tesis edilmeyen veya eylemde bulunulmayan hallerde idare aleyhine Danıştay ve ilgili idari mahkemede maddi ve manevi tazminat davası açılabilir..."
28. 10/7/2004 tarihli ve 5216 sayılı Büyükşehir Belediyesi Kanunu'nun "Büyükşehir ve ilçe belediyelerinin görev ve sorumlulukları" kenar başlıklı 7. maddesinin ilgili kısımları şöyledir:
"Büyükşehir belediyesinin görev, yetki ve sorumlulukları şunlardır:
f) Büyükşehir ulaşım ana plânını yapmak veya yaptırmak ve uygulamak; ulaşım ve toplu taşıma hizmetlerini plânlamak ve koordinasyonu sağlamak; kara, deniz, su ve demiryolu üzerinde işletilen her türlü servis ve toplu taşıma araçları ile taksi sayılarını, bilet ücret ve tarifelerini, zaman ve güzergâhlarını belirlemek; durak yerleri ile karayolu, yol, cadde, sokak, meydan ve benzeri yerler üzerinde araç park yerlerini tespit etmek ve işletmek, işlettirmek veya kiraya vermek; kanunların belediyelere verdiği trafik düzenlemesinin gerektirdiği bütün işleri yürütmek..."
29. 5216 sayılı Kanun'un "Ulaşım hizmetleri" kenar başlıklı 9. maddesinin ilgili kısımları şöyledir:
"Büyükşehir içindeki kara, deniz, su, göl ve demiryolu üzerindeki her türlü taşımacılık hizmetlerinin koordinasyon içinde yürütülmesi amacıyla büyükşehir belediye başkanı ya da görevlendirdiği kişinin başkanlığında, yönetmelikle belirlenecek kamu kurum ve kuruluşları ile, Türkiye Şoförler ve Otomobilciler Federasyonunun görevlendireceği ilgili odanın temsilcisinin katılacağı Ulaşım Koordinasyon Merkezi kurulur.
Bu Kanun ile büyükşehir belediyesine verilen trafik hizmetlerini plânlama, koordinasyon ve güzergâh belirlemesi ile taksi, dolmuş ve servis araçlarının durak ve araç park yerleri ile sayısının tespitine ilişkin yetkiler ile büyükşehir sınırları dahilinde il trafik komisyonunun yetkileri ulaşım koordinasyon merkezi tarafından kullanılır.
Ulaşım koordinasyon merkezi tarafından toplu taşıma ile ilgili alınan kararlar, belediyeler ve bütün kamu kurum ve kuruluşlarıyla ilgililer için bağlayıcıdır..."
2. Danıştay İçtihadı
30. Danıştay Sekizinci Dairesinin 22/10/2015 tarihli ve E.2014/10978, K.2015/8954 sayılı kararının ilgili kısımları şöyledir:
"...Uyuşmazlığın özünü, idarece, yargı kararının yasa ile kendisine tanınan otuz günlük süreden sonra uygulanması halinde idare aleyhine tazminata hükmedilip edilemeyeceği oluşturmaktadır.
Mahkeme kararlarının yerine getirilmesi, bir hukuk devletinde o kadar önemlidir ki, mahkeme kararının yerine getirilmemesi kanuna aykırı davranıştan daha ağır bir kusur kabul edilmektedir. (Prof. Ragıp Sarıca, idari Kaza, İstanbul 1949, s. 283 ve Dr. Necdet Özdemir Hizmet Kusuru Teorisi ve idarenin sorumluluğu, Ankara 1963, s. 80).
Ayrıca, sorumluluk için idarenin ve kamu gorevlisinin kin, garez, husumet ve benzeri duyguların etkisi altında hareket ettiklerinin de araştırılmasına gerek yoktur. Salt yargı kararlarının kanunda öngörülen sürede yerine getirilmemesi sorumluluk için yeterli bir unsurdur (Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu'nun 22.10.1979 gün ve 7/2 sayılı kararı )
Dosyanın incelenmesinden, davacının 2003 yılında Siirt Merkezde il trafik komisyonunun verdiği bir hatta toplu taşımacılık yapmaya başladığı; 2005'te güzergah uzatma talebinin Encümence kabulü sonrası il trafik komisyonunun 2005/2 sayılı kararla talebi kabul ettiği ve davacı kooperatife ek güzergah izni verildiği; davacının, İl Trafik Komisyonunu kararı ile 1.12.2005'te davalı belediyeye başvurarak, kendine çalışma ruhsatı (ek güzergah için) verilmesini istediği; Belediyenin ret cevabında; 2 adet minibüs hattının aynı güzergahta faaliyette bulunduğundan, güzergahlar uyumlu hale getirilene kadar işlemlerin durdurulduğunu belirttiği; bu işlemin iptali istemiyle açılan davada Diyarbakır 2. İdare Mahkemesinin E:2009/1583 sayılı dosyasında keşif ve bilirkişi incelenmesine karar verildiği, 23.12.2009 gününde yapılan keşif sonrası hazırlanan raporda, S.S.Siirt Kılın 8 Nolu kooperatifin aslında başka bir hatta çalıştığı, izinsiz olarak davacı kooperatifin hattını dönüşte kullandığı, ek güzergah izni verilen bu hatta ihtiyaç olduğu, halihazırda (2009) ve işlemin tesis edildiği 2005 yılında burada faaliyet gösteren başka da kooperatifin olmadığı belirtilince Mahkemece de; 12.5.2010 gününde davacıya ek güzergah verilmemesine ilişkin işlem hakkında iptal kararı verildiği; bu kararın Dairemizin 15.10.2010 gün ve E:2010/7484,K:2010/5258 sayılı kararıyla onandığı, diğer taraftan; davacı kooperatifin 1.12.2005'te (aynı tarihte) bu ek güzergahda başka kişilere ruhsat verilip verilmediği, eğer verildiyse iptal edilmesi istemiyle de başvurduğu ve bu başvuruya verilen cevapta ruhsat verilmediğinin bildirilmesi üzerine bu işleme karşı açtığı davada, Diyarbakır 1. İdare Mahkemesinin 28.7.2008 günlü E:2006/298, K:2008/1488 sayılı kararıyla aynı güzergah için 8 nolu kooperatife ruhsat verildiğinin açık olduğu; buna rağmen inkara yönelik işlem tesis edildiği, diğer yandan, davacının başvurusu üzerine davalı belediyenin 8 nolu kooperatife verdiği ruhsatları değerlendirerek, İl Trafik Komisyonundan bu güzergah için izin almadıysa iptalinin gerektiği; davacıyla ilgili İl Trafik Komisyonu kararının uygulaması gerektiği yönünde karar verildiği; davacı tarafından, bu mahkeme kararlarının uygulanması ve kendilerine ek güzergahta çalışma ruhsatı verilmesi 2007, 2008, 2009 yıllarında çeşitli ihtarlarla istenmiş ise de davacıya Diyarbakır 2. İdare Mahkemesi kararında bahsi geçen ek güzergah çalışma ruhsatının 17.12.2010 gününde verildiği; böylece kararın 7 ay sonra uygulandığı, diğer mahkeme kararının ise uygulanmadığı; diğer taraftan, söz konusu iki kararın uygulanmaması nedeniyle, görev yapmış iki belediye başkanı hakkında yargı kararını uygulamamak suretiyle görevi kötüye kullanma suçu nedeniyle yapılan yargılama sonunda ceza verildiği anlaşılmaktadır.
Olayda; Diyarbakır 2.İdare Mahkemesinin 12.5.2010 gün ve E:2009/1583 K:2010/1185sayılı kararıyla ve davacı tarafından uzatılması talep edilen güzergahta yolcu taşımacılığı yapmak için ihtiyaç olduğu, davacının yapmak istediği faaliyetin, ekonomik, elverişli, güvenli, çevreye kötü etkisi olmayan, genel sağlık ,kişi, toplum ve çevre sağlığı ile güvenliğini olumsuz yönde etkilemeyecek nitelikte ve serbest rekabet ortamının gerçekleştirilmesi yolundaki genel kurala uygun olduğu gerekçesiyle verilen iptal kararının 17.12.2010 gününde uygulandığı ve bu geç uygulama sebebiyle davacı kooperatifin ek güzergahta çalışamamaktan kaynaklanan maddi zararının bulunduğu; diğer yandan davacının güzergahında çalışan S.S.Siirt Kılınç 8 Nolu Motorlu Taşıyıcılar kooperatifinin çalışmasının engellenmesi yönünde verilen iptal kararının da uygulanmayarak davacının eşitsiz uygulamalarla karşılaşmasına neden olunduğu ve bu durumun manevi zarara yol açtığı açıktır.
Buna karşın; Mahkeme kararlarını yasal sürede uygulamayan davalı idarenin hizmet kusuru bulunmakta ise de; Mahkemece 12.5.2010 gününde verilen iptal kararından sonra, kararın uygulanmasını sağlayacak şekilde harekete geçerek ara işlemler tesis etmiş ise bu durumun da zararın belirlenmesi sırasında gözönüne alınması kaçınılmazdır.
Bu hale göre; yargı kararını uygulamayan idare görevlileri hakkındaki ceza kararları ile yargı kararının verildiği tarihle uygulandığı tarih arasında makul olmayan uzun bir sürenin bulunması karşısında; geçen sürede davacının ek güzergahta çalışamamasından mütevellit maddi zararı ile makul manevi zararlarının tazmini gerekirken, aksi yaklaşımla davayı reddeden İdare Mahkemesi kararında hukuki isabet görülmemiştir."
B. Uluslararası Hukuk
1. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi
31. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasının birinci cümlesi şöyledir:
"Herkes davasının, medeni hak ve yükümlülükleri ile ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamaların esası konusunda karar verecek olan, yasayla kurulmuş, bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından, kamuya açık olarak ve makul bir süre içinde, görülmesini isteme hakkına sahiptir."
2. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi İçtihadı
32. Sözleşme'nin adil yargılanma hakkını düzenleyen 6. maddesinde kararların icrasından açıkça bahsedilmemekle birlikte Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) mahkemeye erişim hakkından yola çıkarak yargı kararlarının icra edilmesi hakkını adil yargılanma hakkının unsurlarından biri olarak kabul etmektedir. AİHM'e göre mahkemeye erişim hakkı, bir uyuşmazlığı mahkeme önüne götürme ve aynı zamanda mahkemece verilen kararın uygulanmasını isteme haklarını da kapsar. Mahkeme kararlarının uygulanması, yargılama sürecini tamamlayan ve yargılamanın sonuç doğurmasını sağlayan bir unsurdur. Karar uygulanmazsa yargılamanın da bir anlamı olmayacaktır (Hornsby/Yunanistan, B. No: 18357/91, 19/3/1997, § 40).
33. AİHM'e göre herhangi bir mahkeme tarafından verilen bir kararın icrası, Sözleşme'nin 6. maddesinin amaçları bağlamında davanın ayrılmaz bir parçası olarak düşünülmelidir (Hornsby/Yunanistan, § 40; Scordino/İtalya (No. 1) [BD], B. No: 36813/97, 29/3/2006, § 196). Kamu otoriteleri, nihai yargı kararına uymak için gerekli önlemleri almada başarısız olduğu takdirde 6. maddenin (1) numaralı fıkrasının hükümlerini tüm yararlı etkilerinden mahrum bırakmış olurlar (Burdov/Rusya, § 37).
34. AİHM, yukarıdaki prensiplerin -sonuçları davacının medeni hakları üzerinde belirleyici olan idari uyuşmazlıklara ilişkin yargılamalar bağlamında- daha büyük bir öneme sahip olduğunu ifade etmektedir. Gerçekte davacı, devletin en üst idari mahkemesi önünde iptal başvurusunda bulunmak suretiyle yalnızca hakkında itirazda bulunulan kararın iptalini değil aynı zamanda ve her şeyden önce söz konusu kararın neticelerinin ortadan kaldırılmasını talep etmektedir. Dolayısıyla davacının etkili bir şekilde korunması ve hukuka uygunluğun yeniden sağlanması, idari makamların kararı icra etme yükümlülüğünün olmasını gerektirir (Hornsby/Yunanistan, § 41; Kyrtatos/Yunanistan, B. No: 41666/98, 22/5/2003, §§ 31, 32).
35. AİHM, kesinleşmiş ve bağlayıcı bir yargı kararının lehine karar verilen tarafın zarar görmesine rağmen infaz edilmemesi durumunda Sözleşme'nin 6. maddesinin teminat altına aldığı mahkemeye erişim hakkının bir anlam ifade etmeyeceğini vurgulamaktadır. Hangi yargı makamı verirse versin bir yargı kararının veya hükmünün infaz edilmesi Sözleşme'nin 6. maddesi anlamında davanın tamamlayıcı unsuru olarak değerlendirilmelidir (Burdov/Rusya, B. No: 59498/00, 7/5/2002, § 34).
36. AİHM, Sözleşme'nin 6. maddesi kapsamında bir yargı yerine ulaşma hakkının sadece teorik olarak bu hakkın tanınmasını değil aynı zamanda o yargı yerinden alınan nihai kararın icrasına yönelik meşru bir beklentiyi de koruduğunu kabul etmiştir (Apostol/Gürcistan, B. No: 40765/02, 28/2/2007, § 54).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
37. Mahkemenin 9/6/2020 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Kararın İcrası Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
38. Başvurucu; idarenin kasıtlı olarak yargı kararlarını uygulamadığını ve sürekli yeni kararlar alarak kendisini dava açmak zorunda bıraktığını, idarenin işlemleri nedeniyle maddi ve manevi zarara uğradığını, mahkemelerce yeterli inceleme yapılmaksızın haksız şekilde aleyhine karar verildiğini, kararlar nedeniyle mağdur olduğunu belirterek adil yargılanma ve çalışma haklarının ihlal edildiğini ileri sürmektedir.
2. Değerlendirme
39. Anayasa'nın "Hak arama hürriyeti" kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir."
40. Anayasa’nın 138. maddesinin son fıkrası şöyledir:
"Yasama ve yürütme organları ile idare, mahkeme kararlarına uymak zorundadır; bu organlar ve idare, mahkeme kararlarını hiçbir suretle değiştiremez ve bunların yerine getirilmesini geciktiremez."
41. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Bu çerçevede başvurucunun yukarıda yer verilen şikâyetlerinin özünün mahkeme kararlarının uygulanmaması hususuna ilişkin olduğu görüldüğünden belirtilen ihlal iddiası, niteliği gereği kararın icrası hakkı bağlamında incelenmiştir.
a. Kabul Edilebilirlik Yönünden
42. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas Yönünden
i. Genel İlkeler
43. Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin yargı organlarına davacı veya davalı olarak başvurabilme ve bunun doğal sonucu olarak da iddia, savunma ve adil yargılanma hakkı güvence altına alınmıştır. Anılan maddeyle güvence altına alınan adil yargılanma hakkı, bir temel hak niteliği taşımasının ötesinde diğer temel hak ve özgürlüklerden gereken şekilde yararlanılmasını ve bunların korunmasını sağlayan en etkili güvencelerden biridir. Bu bağlamda Anayasa'nın yasama ve yürütme organları ile idarenin mahkeme kararlarına uyma zorunluluğunu ve mahkeme kararlarının değiştirilemeyeceği ile uygulanmasının geciktirilemeyeceğini ifade eden 138. maddesinin de adil yargılanma hakkının kapsamının belirlenmesinde gözetilmesi gerektiği açıktır (Arman Mazman, B. No: 2013/1752, 26/6/2014, § 57).
44. Anayasa’nın 36. maddesinde ifade edilen hak arama özgürlüğü ve adil yargılanma hakkı, sadece yargı mercileri önünde davacı ve davalı olarak iddia ve savunmada bulunma hakkını değil yargılama sonunda hakkı olanı elde etmeyi de kapsayan bir haktır (AYM, E.2009/27, K.2010/9, 14/1/2010).
45. Kararın icrası hakkı, mahkemeye erişim hakkı ve karar hakkı ile birlikte adil yargılanma hakkının güvencelerinden olan mahkeme hakkının bir unsurunu oluşturmaktadır. (Filiz Fırat, B. No: 2014/10305, 5/12/2017, § 29). Mahkeme kararlarının uygulanması yargılamanın dışında olmakla birlikte onu tamamlayan ve yargılamanın sonuç doğurmasını sağlayan bir unsurdur. Karar uygulanmazsa yargılamanın da bir anlamı olmayacaktır. Bu nedenle yargı kararlarının uygulanması mahkeme hakkı kapsamında değerlendirilmektedir. Buna göre yargılama sonucunda mahkemenin bir karar vermiş olması yeterli değildir, ayrıca bu kararın etkili bir şekilde uygulanması da gerekir. Hukuk sisteminde, nihai mahkeme kararlarını taraflardan birinin aleyhine sonuç doğuracak şekilde uygulanamaz hâle getiren düzenlemeler bulunması veya mahkeme kararlarının icrasının herhangi bir şekilde engellenmesi hâllerinde mahkeme hakkı da anlamını yitirecektir (benzer yönde değerlendirmeler için Ahmet Yıldırım, B. No: 2012/144, 2/10/2013, § 28).
46. Öte yandan yargı kararlarının icrasında kararın niteliği ve kapsamı, mahiyeti, icra edilebilme şekli, icra edilebilirlik hususunda açık ve fiilî bir engelin varlığı gibi hususların da somut davanın koşullarına göre ayrıca değerlendirilmesi gerekmektedir (Megasan İnşaat Sanayi Ticaret Taahhüt A.Ş., B. No: 2013/3401, 31/3/2016, § 37 ).
ii. İlkelerin Olaya Uygulanması
47. Başvurucu, üyesi olduğu S.S. 108 No.lu Kooperatifin güzergâhına yönelik düzenlemelerin mahkeme kararı ile iptal edilmiş olmasına karşın söz konusu kararların uygulanmaması nedeniyle oluştuğunu belirttiği maddi ve manevi zararlarının tazmini istemiyle dava açmıştır.
48. Somut olayda benzer güzergâhta iki ayrı kooperatife yolcu taşımacılığı izni verildiği, yolcu taşımacılığı izni verilen ikinci kooperatif olan S.S. 10 No.lu Kooperatifine verilen yolcu taşıma izninin iptali istemiyle dava açıldığı, işlemin kamu yararı ve hizmet gerekleri gözetilerek tesis edildiği gerekçesiyle 30/12/2005 tarihli karar ile davanın reddine hükmedildiği, bu suretle iki Kooperatifin benzer güzergâhta çalışmalarının mahkeme kararıyla da uygun görüldüğü anlaşılmıştır (bkz. § 11).
49. Yukarıda anılan yargılama süreci devam ederken bahsi geçen Kooperatiflerin güzergâhları üzerinde yolcu alma-indirme yerlerinin yeniden belirlenmesine yönelik 10/12/2004 tarihli ilk UKOME kararı alınmıştır. Bu karara karşı açılan davada, S.S. 108 No.lu Kooperatifin öteden beri faaliyette bulunduğu ve daha önceden yolcu aldığı İlimtepe Belediye Konutlarından Körfez ilçe merkezine yolcu almamasına yönelik işlemin kamu yararı ve hizmet gereklerine uygun olmadığı gerekçesiyle dava konusu işlemin iptaline 9/3/2007 tarihinde karar verilmiştir (bkz. § 13).
50. İlk UKOME kararına ilişkin yargılama tamamlanmamışken S.S. 10 No.lu Kooperatife yolcu taşıma izni verilmesine dair karara karşı açılan davanın 30/12/2005 tarihli mahkeme kararı ile reddedilmesi üzerine 10/12/2004 tarihli ilk UKOME kararına benzer güzergâh ve durak noktalarının belirlenmesine yönelik 12/4/2006 tarihli yeni bir UKOME kararının alındığı, bu kararın da 31/1/2008 tarihli mahkeme kararı ile iptal edildiği (bkz. § 16) görülmektedir.
51. Anılan ilk UKOME kararının iptaline yönelik 9/3/2007 tarihli mahkeme kararı üzerine ise S.S. 108 No.lu Kooperatifin Bayındırlık Kalıcı Konutları girişinden sonraki orta refüjden dönerek kendilerine tahsis edilen duraktan yolcularını alarak güzergâh üzerinden İlimtepe Konutlarından geçerken yolcu alıp indirerek çalışmakta oldukları mevcut güzergâhı takip etmelerine ilişkin 16/10/2007 tarihli UKOME Kara Ulaşım Şube Müdürlüğü işlemi tesis edilmiş, bu işleme karşı açılan dava da, UKOME Kurulunun toplanarak karar alması gerektiği ve işlemin yetki yönünden hukuka uygun olmadığı gerekçesiyle iptal edilmiştir. Söz konusu mahkeme kararı üzerine 16/10/2007 tarihli UKOME Kara Ulaşım Şube Müdürlüğü işlemi doğrultusunda 15/4/2009 tarihli UKOME kararının alındığı ve bu kararın da Bayındırlık Kalıcı Konutlarından yolcu alması engellenmek suretiyle davacı kooperatifin faaliyet alanını daralttığı ve burada ikamet eden ve Körfez ilçe merkezine gitmek isteyen yolcuların ulaşımlarını zorlaştırıcı nitelik taşıdığı gerekçesiyle 16/3/2012 tarihli mahkeme kararıyla iptal edildiği anlaşılmaktadır.
52. Kararın icrası hakkının ihlal edildiği iddiasına konu edilen hükmün uygulanıp uygulanmadığının anlaşılabilmesi için hükmün içeriğinin saptanması gerekmektedir. Bu bağlamda hükmün gerekçesinde yer alan hukuki değerlendirmenin belirleyici olacağı izahtan varestedir. Somut olayda uygulanmadığı ileri sürülen mahkeme kararlarının incelenmesinden yukarıda anılan ilk UKOME kararının iptali istemiyle açılan davada mahkemece S.S. 108 No.lu Kooperatifin daha önceden de yolcu aldığı İlimtepe Belediye Konutlarından Körfez ilçe merkezine yolcu almaması yönündeki düzenleme nedeniyle işlemin iptaline karar verilmiş ancak bahsi geçen kooperatiflerin güzergâh ve durak noktalarının ilk hâllerine getirilmesine yönelik herhangi bir gerekçe oluşturulmamıştır. Ayrıca güzergâh ve durak noktalarının belirlenmesine ilişkin ikinci UKOME kararı da ilk UKOME kararının iptaline yönelik mahkeme kararından önce tesis edilmiştir.
53. Bahsedilen ilk UKOME kararının iptaline ilişkin mahkeme kararı üzerine idarece söz konusu kararın gerekçesinde belirtildiği şekilde S.S. 108 No.lu Kooperatifin İlimtepe Konutlarından geçerken yolcu alıp indirmesine imkân sağlayacak şekilde güzergâh belirlemesinde bulunulmuştur. Yeni güzergâhta ise bu kez S.S. 108 No.lu Kooperatifin Bayındırlık Kalıcı Konutlarından yolcu alımına kısıtlama getirildiği anlaşılmıştır.
54. Dolmuş araçlarının güzergâhlarını, durak ve araç park yerlerini belirlemeye yukarıda yer verilen mevzuat hükümleri uyarınca (bkz. §§ 28, 29) idarenin yetkili olduğu açıktır. Yetkili olan idare tarafından benzer güzergâhta çalışmaları gereken iki kooperatife yönelik güzergâh ve durak noktaları iptal kararlarındaki hususlar da dikkate alınmak suretiyle belirlendiği ve bu kapsamda belli düzenlemeler yapıldığı değerlendirilmiştir.
55. Bu durumda Mahkeme tarafından verilen iptal kararlarının uygulanmadığından söz edilemeyeceğinden kararın icrası hakkına yönelik bir müdahalenin bulunmadığı sonucuna varılmıştır.
56. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamında kararın icrası hakkının ihlal edilmediğine karar verilmesi gerekir.
B. Gerekçeli Karar Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
57. Başvurucu; kararın esasına etkili olan iddia ve itirazların kararda karşılanmadığını, kararın gerekçesinin yetersiz olduğunu, temyiz ve kararın düzeltilmesi kararlarında da herhangi bir gerekçeye yer verilmediğini ileri sürmüştür.
58. Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasında herkesin adil yargılanma hakkına sahip olduğu belirtilmiş ancak gerekçeli karar hakkından açıkça söz edilmemiştir. Bununla birlikte Anayasa'nın 36. maddesine adil yargılanma ibaresinin eklenmesine ilişkin gerekçede Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerce de güvence altına alınan adil yargılama hakkının madde metnine dâhil edildiği vurgulanmıştır. Nitekim Sözleşme'nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasındaki hakkaniyete uygun yargılanma hakkının kapsamına gerekçeli karar hakkının da dâhil olduğu AİHM'in birçok kararında vurgulanmıştır. Dolayısıyla Anayasa’nın 36. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının gerekçeli karar hakkı güvencesini de kapsadığının kabul edilmesi gerekir (Abdullah Topçu, B. No: 2014/8868, 19/4/2017, § 75).
59. Anayasa'nın 141. maddesinin üçüncü fıkrasında da “Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır.” denilerek mahkemelere kararlarını gerekçeli yazma yükümlülüğü yüklenmiştir. Anayasa’nın bütünlüğü ilkesi gereği anılan Anayasa kuralı da gerekçeli karar hakkının değerlendirilmesinde gözönünde bulundurulmalıdır (Abdullah Topçu, § 76).
60. Gerekçeli karar hakkı, kişilerin adil bir şekilde yargılanmalarını sağlamayı ve denetlemeyi amaçlamaktadır. Bu hak, tarafların muhakeme sırasında ileri sürdükleri iddialarının kurallara uygun biçimde incelenip incelenmediğini bilmeleri ve demokratik bir toplumda kendi adlarına verilen yargı kararlarının sebeplerini toplumun öğrenmesinin sağlanması için de gereklidir (Sencer Başat ve diğerleri [GK], B. No: 2013/7800, 18/6/2014, §§ 31, 34).
61. Gerekçeli karar hakkı, yargılamada ileri sürülen tüm iddialara ayrıntılı şekilde yanıt verilmesi gerektiği şeklinde anlaşılamaz. Bu nedenle gerekçe gösterme zorunluluğunun kapsamı kararın niteliğine göre değişebilir (Mehmet Yavuz, B. No: 2013/2995, 20/2/2014, § 51). Kanun yolu incelemesi yapan mercinin yargılamayı yapan mahkemeyle aynı sonuca ulaşması ve bunu aynı gerekçeyi kullanarak veya atıfla kararına yansıtması, kararın gerekçelendirilmiş olması bakımından yeterlidir (Yasemin Ekşi, B. No: 2013/5486, 4/12/2013, § 57).
62. Somut olayda yapılan yargılama sonunda tarafların davanın sonucuna etkili olabilecek tüm iddia ve savunmaları tartışılarak verilen kararda hükme ulaşılması için yeterli gerekçe bulunduğu görülmektedir (bkz. § 21). Kanun yolu incelemesi sonucunda verilen kararda, değerlendirme konusu hüküm ve gerekçenin uygun bulunduğu dikkate alındığında gerekçeli karar hakkına yönelik bir ihlal olmadığının açık olduğu anlaşılmaktadır.
63. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
C. Mülkiyet Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
64. Başvurucu; mahkeme kararlarının uygulanmaması suretiyle kullanamadığı güzergâhlar nedeniyle kazanç kaybına uğradığını, geçim kaynağının haksız olarak ortadan kaldırıldığını, maddi zararının bulunduğunu belirterek mülkiyet hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
65. Anayasa’nın "Mülkiyet hakkı" kenar başlıklı 35. maddesi şöyledir:
“Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir.
Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir.
Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz.”
66. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğinden şikâyet eden bir kimse, önce böyle bir hakkının var olduğunu kanıtlamak zorundadır (Mustafa Ateşoğlu ve diğerleri, B. No: 2013/1178, 5/11/2015, § 54). Bu nedenle öncelikle başvurucunun Anayasa'nın 35. maddesi uyarınca korunmayı gerektiren mülkiyete ilişkin bir menfaatinin olup olmadığı noktasındaki hukuki durumunun değerlendirilmesi gerekir (Cemile Ünlü, B. No: 2013/382, 16/4/2013, § 26; İhsan Vurucuoğlu, B. No: 2013/539, 16/5/2013, § 31).
67. Anayasa'nın 35. maddesiyle güvenceye bağlanan mülkiyet hakkı, ekonomik değer ifade eden ve parayla değerlendirilebilen her türlü mal varlığı hakkını kapsamaktadır (AYM, E.2015/39, K.2015/62, 1/7/2015, § 20). Bu bağlamda mülk olarak değerlendirilmesi gerektiğinde kuşku bulunmayan menkul ve gayrimenkul mallar ile bunların üzerinde tesis edilen sınırlı ayni ve fikrî hakların yanı sıra icrası kabil olan her türlü alacak da mülkiyet hakkının kapsamına dâhildir (Mahmut Duran ve diğerleri, B. No: 2014/11441, 1/2/2017, § 60).
68. Mülkiyet hakkı, özel hukukta veya idari yargıda kabul edilen mülkiyet hakkı kavramından farklı bir anlam ve kapsama sahip olup bu alanlarda kabul edilen mülkiyet hakkı, yasal düzenlemeler ile yargı içtihatlarından bağımsız olarak özerk bir yorum ile ele alınmalıdır (Hüseyin Remzi Polge, B. No: 2013/2166, 25/6/2015, § 31; Mustafa Ateşoğlu ve diğerleri, § 51).
69. Anayasa'nın 35. maddesinde düzenlenen mülkiyet hakkı mevcut mal, mülk ve varlıkları koruyan bir güvencedir. Bir kişinin hâlihazırda sahibi olmadığı bir mülkün mülkiyetini kazanma beklentisi -kişinin bu konudaki menfaati ne kadar güçlü olursa olsun- Anayasa'yla korunan mülkiyet kavramı içinde değildir. Bu bağlamda belirtmek gerekir ki Anayasa'nın 35. maddesi soyut bir temele dayalı olarak mülkiyete erişmeyi ve mülkiyeti edinmeyi değil mülkiyet hakkını güvence altına almaktadır. Bu hususun istisnası olarak belli durumlarda bir ekonomik değer veya icrası mümkün bir alacağı elde etmeye yönelik meşru bir beklenti Anayasa'da yer alan mülkiyet hakkı güvencesinden yararlanabilir (Kemal Yeler ve Ali Arslan Çelebi, B. No: 2012/636, 15/4/2014, §§ 36, 37; Mehmet Şentürk [GK], B. No: 2014/13478, 25/7/2017, §§ 41, 53; Mustafa Ateşoğlu ve diğerleri, §§ 52-54).
70. Meşru beklenti objektif temelden uzak bir beklenti olmayıp belirli bir kanun hükmüne veya başarılı olma ihtimalinin yüksek olduğunu gösteren yerleşik bir yargı içtihadına ya da ayni menfaatle ilgili hukuki bir işleme dayanan yeterli derecede somut nitelikteki bir beklentidir (Selçuk Emiroğlu, B. No: 2013/5660, 20/3/2014, § 28; Mehmet Şentürk, § 42). Dolayısıyla Anayasa ve Sözleşme'nin ortak koruma kapsamında olan meşru beklentiye dayalı mülkiyet hakkının tespiti mevcut hukuk sisteminde iddia edilen mülkiyet iddiasının tanınmasına bağlı olup bu tespit, mevzuat hükümleri ve yargı kararları ile yapılmaktadır (Üçgen Nakliyat Ticaret Ltd. Şti., B. No: 2013/845, 20/11/2014, § 37). Temelsiz bir hak kazanma beklentisi veya sadece mülkiyet hakkı kapsamında ileri sürülebilir bir iddianın varlığı meşru beklentinin kabulü için yeterli değildir (Kemal Yeler ve Ali Arslan Çelebi, § 37).
71. Somut olayda başvurucu, mahkeme kararlarının uygulanmamasından kaynaklanan zararının tazmin edilmesini talep etmiştir. Ancak bu talebi, yargı organları kararları üzerine sorunun çözümüne yönelik idarece yeni kararlar alındığı ve bu kararların da yargı organlarınca iptal edilmesinin idarenin tazmin sorumluluğunu doğurmayacağı gerekçesiyle reddedilmiştir.
72. Başvuruya konu olayda benzer güzergâhta iki ayrı kooperatife yolcu taşımacılığı izni verildiği ve bu işlemin iptali istemiyle açılan davanın reddedilmesi ile iki kooperatifin benzer güzergâhta çalışmalarının mahkeme kararıyla da uygun görüldüğü anlaşılmıştır. Dolmuş araçlarının güzergâhlarını ve durak yerlerini belirlemeye yetkili olan idare tarafından da benzer güzergâhta çalışmaları gereken iki kooperatife yönelik güzergâh ve durak noktalarının yargı kararlarının gerekçelerinde belirtilen hususlar da dikkate alınmak suretiyle belirlenmesi amacıyla belli düzenlemeler yapılmıştır.
73. Başvurucu tarafından idarece belirlenen güzergâh ve durak noktalarının mağduriyetine neden olduğu ileri sürülmekte ise de idarenin mevzuatta belirtilen yetkisi kapsamında ve söz konusu hususa yönelik yargı kararlarının gerekçelerini dikkate alınarak işlem tesis ettiği anlaşılmıştır. Ayrıca idarenin bahsi geçen işlemleri ile başvurucunun da üyesi olduğu kooperatifin yolcu taşıması yapması tamamen engellenmemiş, sadece güzergâhlarda bazı değişiklikler yapılmıştır.
74. Mahkeme, yargı organları kararları üzerine sorunun çözümüne yönelik idarece alınan kararlar nedeniyle idarenin tazmin sorumluluğunun bulunmadığını, ayrıca tazminat isteminin soyut iddia ve varsayıma dayalı olduğunu belirtmiştir. Başvurucu söz konusu davada kendisini vekil ile temsil ettirmiş, yargılamada iddia ve itirazlarını dile getirebildiği gibi delillerini sunabilme imkânı da bulabilmiştir. Tarafların ilk elden delillerini değerlendirebilme imkânına sahip olan derece mahkemelerinin söz konusu kararlarının ise açıkça keyfîlik veya bariz bir takdir hatası içermediği görülmektedir.
75. Son olarak başvurucunun meşru bir beklentisi olduğunu gösteren bir kanun hükmü veya yerleşik yargı içtihadı gibi somut bir temele dayanmadığı görülmektedir. Buna göre somut olayda başvurucunun Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkı kapsamında bir mülkünün veya somut ve yeterli bir hukuki temele dayalı olarak mülkiyeti elde etme yönünde meşru bir beklentisinin bulunduğunu kanıtlayamadığı anlaşılmaktadır.
76. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının da diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin konu bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın konu bakımından yetkisizlik nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Kararın icrası hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Kararın icrası hakkının İHLAL EDİLMEDİĞİNE,
C. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA,
D. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 9/6/2020 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.