TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
S.Ç. BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2016/58121)
|
|
Karar Tarihi: 9/6/2020
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
GİZLİLİK TALEBİ KABUL
Başkan
|
:
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Üyeler
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
|
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Muammer TOPAL
|
|
|
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
|
Raportör
|
:
|
Elif ÇELİKDEMİR ANKITCI
|
Başvurucu
|
:
|
S.Ç.
|
Vekili
|
:
|
Av. Uğur ÇİZMECİOĞLU
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvuru, cinsel saldırı suçu işlendiği iddiasıyla
Cumhuriyet başsavcılığına yapılan şikâyet üzerine başlatılan soruşturma sonucu
kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmesi nedeniyle kötü muamele yasağının
ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru 1/11/2016 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden
yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik
incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından, başvurunun kabul
edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet
Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüş bildirmemiştir.
III. OLAY VE
OLGULAR
7. Başvuru formu ve ekleri ile Ulusal Yargı Ağı Bilişim
Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgelere göre olaylar özetle
şöyledir:
8. Başvurucu, 1971 doğumlu olup Denizli'nin Pamukkale
ilçesinde yaşamaktadır. 10 yıllık evli ve bir çocuk annesi olan başvurucunun
hafif düzeyde mental retardasyonu (akli gelişim geriliği) vardır.
9. Başvurucu, evlendiği tarihten itibaren kayınpederi M.Ç.
ile kayınvalidesi N.Ç.nin evlerinin üst katında, onlara komşu olarak yaşamakta
ve anlatımlara göre uyuma dışındaki zamanın çoğunu onların evinde
geçirmektedir.
10. Evde kayınpederi M.Ç. ile yalnızken birden fazla kez
onun tarafından cinsel saldırıya uğradığını iddia eden başvurucu, Denizli
Cumhuriyet Başsavcılığına (Savcılık) şikâyette bulunmuştur. Savcılık tarafından
başvurucunun kendini ifade etmekte yeterli olmadığı kanaatiyle müdafi
yardımından yararlanması sağlanmış ve vesayet altına alınması hususunun
değerlendirilmesi amacıyla Denizli 2. Sulh Hukuk Mahkemesine ihbarda
bulunulmuştur.
11. Denizli 2. Sulh Hukuk Mahkemesi 16/6/2016 tarihinde,
Denizli Devlet Hastanesinin (Hastane) 6/5/2016 tarihli raporuyla başvurucuda
hafif düzeyde mental retardasyon tespit edilmesi nedeniyle başvurucuyu
22/11/2001 tarihli ve 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 405. maddesi gereğince
akıl zayıflığı gerekçesiyle kısıtlayarak kardeşinin vesayeti altına almıştır.
12. Şikâyet dilekçesinde "5/1/2016 tarihinde
kayın pederinin evinden eşiyle birlikte ayrıldıklarını" ifade eden
başvurucunun müdafii vasıtasıyla Savcılıkça alınan şikâyetinin ilgili kısmı
şöyledir:
"...Kayınbabam ve kayınvalidem
devamlı beni dövüyorlardı, niye dövdüklerini bende bilmiyorum, her ikisi de
yüzümü tokatlayıp suratımı şişiriyorlardı, kayınbabam bıçakla 'kescem seni
öldürecem asacam' diye tehditte bulunmaktaydı, niye bu şekilde söylediğini
bilemiyorum, eşim M.Ç. kahvehaneye, kaynanam gezmeye, oğlum da okula gittiğinde
evde yalnız kaldığımız zamanda kayınbabam M.Ç. kendi kaldıkları evin yatak
odasında arkamdan bana yaklaşıp her tarafımı elledikten sonra ellerimi çıkardı
ve bana önden arkadan tecavüz etti, iki kere bu şekilde tecavüz etti, ben onun
bu davranışlarını eşime anlattım, eşim de babasına sorduğunda hem eşime hem
bana kızdı, hatta bir teybi alarak bizim üzerimize fırlatmak istedi, annemin
evine geldiğimizde ben onun bana yaptıklarını anneme anlattım..."
13. Savcılık tarafından başvurucunun şikâyeti alınırken
başvurucu hakkında yapılan gözlem şu şekildedir:
"...müştekinin zaman mefhumunu bilmediği değerlendirildi,
kayınvalidesinin ismini hatırlayamadı, ne şekilde cinsel saldırıya maruz
kaldığı sorulduğunda ilkin ayıp olur diyerek başını öne eğerek anlatmakta
zorlandı, daha sonra da eliyle hem önünü hem arkasını işaret ederek 'burdan ve
burdan' şeklinde yanıtlar verdi, kayınpederinin kendisine yönelik darp ve
tehdit içeren davranışları neden sergiledi sorulduğunda sürekli bilmediğini
söyledi. Kayınbabasından şikayetçi olduğunu beyan ederken ben ona babam
demeyeceğim şeklinde sözler sarfetti."
14. Açılan soruşturma kapsamında başvurucunun annesi D.K.
şikâyetçi sıfatıyla dinlenilmiştir. 5/1/2016 tarihinde dünürü M.Ç. tarafından
çağrılmaları üzerine oğlu H.K. ile birlikte dünürlerinin evlerine gittiklerini
belirten D.K.nın ifadesinin ilgili kısımları şu şekildedir:
"M.Ç., kızımı ve eşini
kastederek 'al bunları götür' dedi, niye bu şekilde konuştuğunu sorduğumda
'kızın başını duvarlara vuruyor, ölürse mesuliyet kabul etmem..' türünde sözler
söyledi, bende kızımı onlara gelin olarak verdiğimi, götürmeyeceğimi söyledim,
fakat kızımın yemek yapmadığı, aşağı kattaki evinden yukarı kata çıkmadığı
yönünde beyanlarda bulundu, o gün oradan kızımı ve eşini yanıma alarak kendi
ikametime götürdüm, eşi 15 gün kadar bizimle birlikte kaldı, daha sonra anne ve
babası ile kaldığı eve geri döndü.
Kızım hiçbir şekilde kayınpederi ile
altlı üstlü yaşadıkları eve geri dönmeyeceğini söylemekteydi, ısrarla niye bu
şekilde konuştuğunu sorunca eşinin kahveye, oğlunun okula, kaynanasının da
tarlaya yada bahçeye gittiğinde evde kayınpederi M.Ç. ile birlikte yalnız
kaldıkları zamanlarda kayın pederinin kendisine tecavüz ettiğini anlattı,
özellikle kızımı getirmeden önceki son iki aylık dönemde bu tür davranışları
devam etmiş, kızımın anlattığına göre M.Ç. hem kendi dairesinde hem de kızımın
dairesinde yalnız kaldıkları zamanlarda birçok kez tecavüzde bulunmuş, kızım bu
tecavüz olaylarını eşine de anlatmış, eşi de babasına sorduğunda M.Ç. oğluna
kızarak bağırıp çağırmış, hatta oğlunun üzerine teyp dahi fırlatıp atmış,
kaynanası N.Ç. da 'sus konuşma, bizi rezil edeceksin..' diye kızımı bastırmış,
M.Ç. tecavüz olayını anlatınca kızımın üzerine bıçakla yürümüş, bağrına bıçak
dayamış ve kızımı öldürmekle tehdit edip 'seni Manisa'ya gönderirim' türünde
sözler sarfetmiş..."
15. Olaydan sorumlu olduğu iddia edilen M.Ç.nin savunması
Savcılık talimatıyla 4/3/2016 tarihinde kolluk tarafından alınmıştır. M.Ç.
savunmasında üzerine atılı suçu inkâr etmiş; gelini olan başvurucunun menenjit
hastalığı geçirdiği için ne dediğini bilmediğini, gelinine tecavüz etmediğini,
şiddet uygulamadığını belirterek başvurucu hakkında 3/3/2016 tarihinde iftira
suçunu işlediği gerekçesiyle şikâyetçi olduğunu ifade etmiştir.
16. Başvurucunun çocuğu E.Ç.ye ait, el yazısıyla yazılmış
"Dede yapma." ibaresinin bulunduğu okul defterinin başvurucu
tarafından delil olarak soruşturma dosyasına sunulması üzerine E.Ç.nin sosyal
hizmet uzmanının huzurunda tanık olarak beyanına başvurulmuştur. Sekiz yaşında
olan E.Ç. nin ifadesi şöyledir:
"...Annem Kayıhan da ananem ile
birlikte yaşamaktadır. Ben ise babaannem, babam ve dedem ile birlikte C.
Mahallesinde ikamet etmekteyim. Annemin hangi tarihte bizden ayrıldığını
hatırlamıyorum. Bu yıl şubat ayında yani Şubat tatilinde birlikte değildik.
Evde annem, babam, dedem ve babannemle birlikte oturuyorduk. Aralarında bir
kavga olayına hiç tanık olmadım. Annem kendini ifade eder. Başına gelenleri
anlatır. Ancak bazen zorlanır. Tam olarak derdini anlatamayabilirdi. Ben
dedemin anneme zarar verdiğini hiç görmedim. Evde babannem hep annem ile
beraber kalırdı. Annem hiç yalnız kalmazdı. Babamın ise herhangi bir
rahatsızlığı bulunmamaktadır. Kendisi hem konuşma hem anlama hemde iş yapma
konusunda bir sıkıntısı yoktur. Bana gösterdiğiniz dede yapma yazısını ben
yazmadım. Aynı not defterinin ön sayfasındaki kalp içindeki M., N.,, S.,, M.E.
yazılarını ben yazdım. Onun dışındaki yazılar kesinlikle bana ait değildir. Ben
ikinci sınıfa gitmekteyim. El yazısı yazarım. Kendi yazımı da tanıyorum. Ben
annem ve ananemle görüşmüyorum, en son ayrıldığımızda görmüştüm. Bu defteri ne
zaman almışlar bilmiyorum, ben dedemi, babamı ve babannemi çok seviyorum
onların yanında çok mutluyum."
17. Başvurucu, şikâyet dilekçesinde olayın eşi, kaynı ve
görümcesi tarafından da bilindiği ifade ederek bu kişilerin tanık olarak
dinlenilmelerini talep etmiştir. Başvurucunun eşinin %70 engelli olması
nedeniyle ifadesinin alınamadığına ilişkin olarak kolluk tarafından 3/3/2016
tarihli tutanak düzenlenmiş olup söz konusu tutanak kolluk memurlarının yanı
sıra şüpheli M.Ç. tarafından da imzalanmıştır. Başvurucunun dinlenilmelerini
talep ettiği diğer kişiler soruşturma makamlarınca dinlenilmemiştir. Soruşturma
dosyasındaki dilekçelerde, başvurucunun annesi ile başvurucunun eşinin cinsel
saldırı olayıyla ilgili daha sonra görüştükleri, dolayısıyla eşinin olayı
bildiği bilgisine yer verilmiştir.
18. Soruşturma dosyasında bulunan, başvurucunun eşine ait
1997 tarihli sağlık raporunda epilepsi (sara) hastası olması nedeniyle %70
malul olduğu ifade edilmiştir.
19. Başvurucunun kayın validesi kolluk tarafından alınan
ifadesinde; başvurucu ile eşinin geçinememesi nedeniyle başvurucunun annesinin
evine gittiğini, daha sonra evine dönmek istediğini ancak kendilerinin kabul
etmediğini, bu nedenle iftira atmış olabileceğini, başvurucuyu evde yalnız hiç
bırakmadığını, cinsel saldırı veya darp olaylarının olmadığını belirtmiştir.
20. İddia olunan cinsel saldırı eylemine ilişkin
bulguların tespiti amacıyla başvurucu hakkında -aynı Hastaneden- alınan
4/3/2016 tarihli sağlık raporunda, başvurucunun doğum yaptığı ve bakire
olmadığı tespit edildikten sonra vaginal bölgesinde yeni oluşmuş ekimoz, morluk
veya darp izine rastlanmadığı belirtilmiş; yakın zamanda cinsel saldırıya maruz
kaldığına ilişkin bir sonuca varılamadığı ifade edilmiştir. Raporda ayrıca
başvurucunun anal yönden cinsel saldırıya maruz kalıp kalmadığının genel
cerrahi ile, psikolojisinin psikiyatri uzmanınca değerlendirilmesi gerektiği
açıklanarak başvurucunun bu birimlere sevk edilmesinin uygun olduğu
belirtilmiştir.
21. Pamukkale Üniversitesi Tıp Fakültesi Psikiyatri Ana
Bilim Dalı (Üniversite Hastanesi) tarafından başvurucu hakkında düzenlenen
10/3/2016 tarihli raporda; başvurucunun IQ puanının 49-59 aralığında olduğu, bu
nedenle başvurucuda hafif derece mental retardasyon bulunduğu
belirtilmiş ve bu hâliyle başvurucunun ruh bakımından kendini savunabilecek
durumda olmadığına yönelik görüş bildirilmiştir.
22. Savcılık soruşturma sonunda 2/6/2016 tarihli
kararıyla yeterli delil elde edilemediği gerekçesiyle M.Ç. hakkında kovuşturma
yapılmamasına karar vermiştir. Kararın gerekçesi şöyledir:
"Başsavcılığımızca yapılan
gözlemde müştekinin zaman mehrumunu bilmediği, kayınvalidesinin ismini
hatırlayamadığı, ne şekilde cinsel saldırıya maruz kaldığı sorulduğunda olayı
anlatmakta zorlandığı, kendisine yönelik darp ve tehdit içeren davranışları net
olarak anlatamadığı,
Şüpheli M. Ç.
nin müştekinin gelini olduğu, oğluyla on yıldır evli oldukları, geçirdiği
menenjit nedeniyle ne dediği ve yaptığını bilmediği, müştekiye yönelik şiddet
uygulamadığı ve tecavüz etmediğini savunduğu,
Müştekinin oğlu E.Ç. ile kayınvalidesi
N.Ç. şüphelinin savunmasını doğruladıkları, müşteki S'nin bir süredir kendi
annesi ile yaşadığı, şüphelinin müşteki S.'ye zarar verdiğine ilişkin bir
bilgileri olmadığını beyan ettikleri,
Denizli Devlet Hastanesi ve Pamukkale
Üniversitesinden alınan raporlarda müşteki S.Ç..ta cinsel saldırıya ilişkin bir
bulguya rastlanmadığı, müştekide hafif derecede mental retardasyon bulunduğunun
belirtildiği görülmekle,
Müşteki iddiası, şüpheli savunması,
tanık beyanları, adli raporlar ve tüm dosya kapsamı birlikte
değerlendirildiğinde şüphelinin üzerine atılı suçu işlediğine dair müştekinin
soyut iddiasından öte delil bulunmadığı dolayısı ile soruşturmaya devam etme
imkanı kalmadığı anlaşılmıştır."
23. Savcılık kararına başvurucu tarafından yapılan
itiraz, Denizli 1. Sulh Ceza Hâkimliği tarafından reddedilmiş, anılan karar
başvurucuya 14/10/2016 tarihinde tebliğ edilmiştir.
24. Başvurucu 1/11/2016 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
IV. İLGİLİ
HUKUK
25. İlgili ulusal ve uluslararası hukuk için bkz. G.G.K.,
B. No: 2014/19797 9/1/2018, § 27-33.
V. İNCELEME VE
GEREKÇE
26. Mahkemenin 9/6/2020 tarihinde yapmış olduğu
toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun
İddiaları
27. Başvurucu, kayınpederi tarafından cinsel saldırıya
maruz kalması nedeniyle Savcılığa şikayetçi olmuş ise de hakkında alınan adli
raporun yetersiz olduğunu, zihinsel engelli olması nedeniyle cinsel saldırı
esnasında karşı koyma yetisi bulunmadığından vücudunda darp ve cebir izi
olmadığını iddia etmiş; talebine rağmen eşi, kaynı ve görümcesinin tanık olarak
dinlenilmediklerini, kendini tam anlamıyla ifade edemediği için vasisinin ve
psikoloji alanında uzman bir kişinin hazır olmaksızın şikâyetinin dinlendiğini,
sekiz yaşındaki oğlunun kayınpederi ile kaldığı için doğruyu söyleyemediğini,
defterdeki yazının oğluna ait olduğunu ifade ederek eksik yapılan soruşturma
nedeniyle adil yargılanma ve etkili başvuru haklarının ihlal edildiğini ileri
sürmüştür.
28. Başvurucu, başvuruya konu olayın niteliği bakımından
toplumda küçük düşme tehlikesine işaret ederek kamuya açık belgelerde
kimliğinin gizli tutulmasını talep etmiştir.
B. Değerlendirme
29. Anayasa’nın “Kişinin dokunulmazlığı, maddi ve
manevi varlığı” kenar başlıklı 17. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Herkes, … maddi ve manevi
varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir.
...
Kimseye işkence ve eziyet yapılamaz;
kimse insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tabi tutulamaz."
30. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından
yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki
tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013,
§ 16). Bu sebeple başvurucunun adil yargılanma hakkına yönelik şikâyetleri özü
itibarıyla Anayasa’nın 17. maddesi kapsamında kaldığından sadece bu madde
yönünden inceleme yapılmıştır.
31. Üçüncü kişiler tarafından gerçekleştirildiği ileri
sürülen cinsel suçlara ilişkin başvurulardaki iddialar mahiyetleri gereği
Anayasa’nın 17. maddesinin birinci ve üçüncü fıkralarında güvence altına alınan
maddi ve manevi varlığın korunması veya kötü muamele yasağı kapsamında
kalabilir (benzer yöndeki karar için bkz. Z.C. [GK], B. No: 2013/3262,
11/5/2016, § 47). Bir muamelenin Anayasa'nın 17. maddesinin birinci fıkrası
kapsamındaki maddi ve manevi bütünlüğün korunması hakkını aşarak üçüncü fıkrası
gereği işkence ve kötü muamele yasağına girmesi için asgari bir eşiğe ulaşması
gerekmektedir.
32. Bu asgari eşik, göreceli olup her olayın somut
koşulları dikkate alınarak değerlendirilmelidir. Bu kapsamda muamelenin süresi,
bedensel ve ruhsal etkileri ile mağdurun cinsiyeti, yaşı ve sağlık durumu gibi
faktörler önem taşır. Ayrıca muamelenin ardındaki saik ve amaç dikkate
alınmalıdır. Muamelenin gerginlik ve duygu yoğunluğunun olduğu bir anda meydana
gelip gelmediği de gözönünde tutulmalıdır (Cezmi Demir ve diğerleri, B.
No: 2013/293, 17/7/2014, § 83).
33. Yukarıda yer verilen kıstaslar kapsamında başvurucuya
yönelik gerçekleştiği iddia olunan eylemin niteliği -ağır fiziksel müdahale
içeren nitelikli cinsel saldırı olduğu-,sonuçları ve başvurucuda akli gelişim
geriliği bulunduğu dikkate alınarak muamelenin asgari eşiği aştığı
değerlendirilmiş; bu doğrultuda başvurunun kötü muamele yasağı kapsamında
incelenmesi gerekmiştir.
34. Devletin kötü muamele yasağı kapsamında bulunan
koruma yükümlülüğü, devletin bu konuda hem hukuki hem de fiilî tedbirler
almasını gerektirmektedir (Z.C., § 84).
35. Somut olaydaki gibi üçüncü kişiler tarafından yapılan
kötü muamelelerde dahi devletin bireyi koruma ödevi bulunmakta ise de
başvurucunun yasal veya idari çerçevede bu yöne ilişkin bir şikâyeti
bulunmamaktadır. Ayrıca bu yükümlülüğe yönelik Anayasa Mahkemesinin müdahalesini
gerektirecek bir durum da başvuru dosyasına yansımamıştır. Bu bağlamda
inceleme, devletin diğer bir pozitif yükümlülüğü olan usul yükümlülüğü
kapsamıyla sınırlı yapılmıştır.
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
36. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul
edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı
anlaşılan kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul
edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
a. Genel
İlkeler
37. Anayasa’nın 17. maddesi devlete, kişilerin işkence ve
eziyete ya da insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir ceza veya muameleye -bu
muameleler üçüncü kişiler tarafından yapılmış olsa bile- maruz bırakılmalarını
engelleyecek tedbirler alma ödevini yüklemektedir (Cezmi Demir ve diğerleri,
§ 82; G.G.K., § 46; E.A. [GK], B. No: 2014/19112, 17/5/2018,
§ 50).
38. Devletin pozitif yükümlülüğünün bir parçası olarak
usul yükümlülüğü bulunmaktadır. Bu usul yükümlülüğü çerçevesinde devlet, her
türlü fiziksel ve ruhsal saldırı olayının sorumlularının belirlenmesini ve
gerekiyorsa cezalandırılmasını sağlayabilecek etkili resmî bir soruşturma
yürütmek durumundadır (Cezmi Demir ve diğerleri, § 106; Tahir Canan,
§ 25).
39. Ceza soruşturmasının amacı, insan onurunu koruyan
hukukun etkili bir şekilde uygulanmasını ve sorumluların hesap vermelerini
sağlamak olmakla birlikte bu yükümlülük, kesin olarak bir sonuç elde etmeyi
değil uygun araçları kullanmayı gerektirir. Diğer yandan Anayasa'nın 17.
maddesi, başvuruculara üçüncü kişileri bir suç nedeniyle yargılatma ya da
cezalandırma hakkı vermediği gibi devlete tüm yargılamaları mahkûmiyetle ya da
belirli bir ceza kararıyla sonuçlandırma ödevi de yüklemez (Cezmi Demir ve
diğerleri, § 113; G.G.K., § 48).
40. Kötü muamele konusundaki iddialar uygun delillerle
desteklenmelidir. İddia edilen olayların gerçekliğini tespit etmek için soyut
iddiaya dayanan şüphenin ötesinde, makul kanıtların varlığı gerekir. Bu
kapsamdaki bir kanıt; yeterince ciddi, açık ve tutarlı emarelerden ya da aksi
ispat edilmemiş birtakım karinelerden oluşabilir. Bu bağlamda kanıtlar
değerlendirilirken ilgililerin süreçteki tutumları da dikkate alınmalıdır (Cezmi
Demir ve diğerleri, § 95; G.G.K., § 49).
41. Ceza soruşturmasının etkili olması için soruşturma
makamlarının resen harekete geçerek kötü muamele iddiasını aydınlatabilecek ve
sorumluların belirlenmesini sağlayabilecek bütün delilleri tespit etmeleri
gerekir (Cezmi Demir ve diğerleri, § 114; Z.C., § 92; G.G.K., § 50).
b. İlkelerin
Olaya Uygulanması
42. Başvurucunun cinsel saldırıya uğradığına ilişkin
şikâyeti doğrultusunda Savcılık tarafından derhâl soruşturma başlatıldığı
anlaşılmaktadır. Şikâyetinin tespiti esnasında başvurucunun olayları tarihsel
sıraya göre neden-sonuç ilişkisi kurarak anlatmakta güçlük yaşadığının gözlenmesi
üzerine başvurucunun müdafi yardımından yararlanması sağlanmış ve hukuki
menfaatlerinin korunması amacıyla Sulh Hukuk Mahkemesince başvurucuya vasi
tayin edilmiştir.
43. Başvurucunun şikâyeti, vesayet altına alınmadan
önceki bir tarihte vasisi ve psikoloji alanında uzman bir kişi bulunmaksızın
tespit edilmiştir. Savcılık gözlemine yansıdığı kadarıyla akıl zayıflığı
sebebiyle olayları açıklamakta zorlanan başvurucunun şikâyet konusu itibarıyla
utanması nedeniyle şikâyetinin detaylarını tam olarak ifade edemediği
görülmektedir (bkz. § 13). Cinsel saldırı eyleminin aile bireylerinden biri
tarafından gerçekleştirildiği iddia edildiğinden olayın oluş şekli ve
ayrıntılarının anlatılmasındaki genel güçlüğün yanı sıra başvurucunun kendini
net olarak ifade edemeyeceği de yargı (vesayet) kararıyla kabul edilmiştir.
44. Bu kapsamda soruşturmanın özenle yürütüldüğünden
bahsedilebilmesi için öncelikle başvurucunun beyanı alınırken durumuna uygun
koşulların sağlanması gerektiği açıktır. Başvurucu ifade sırasında avukat
yardımından yararlanmış ise de zihinsel ve ruhsal durumu dikkate alınarak bu
esnada yanında, yakını olan vasisi -kız kardeşi- ve/veya bir uzman bulunması
gerektiği görülmektedir. Bu koşullar yerine getirilmeden başvurucunun
şikâyetinin ve iddia edilen suçun delillerinin tespit edilmeye çalışılması
başvurucunun katılımının tam sağlanamaması nedeniyle soruşturmanın etkinliğine
zarar verici niteliktedir.
45. Öte yandan olaydan sorumlu olduğu öne sürülen M.Ç.nin
savunması kolluk tarafından üstünkörü alınmış, şüphelinin sadece kendisine
isnat edilen suçu kabul etmediği ve başvurucunun kendisine iftira attığı
yönündeki beyanı tespit edilmiştir. Başvurucunun şikâyetinde yer alan olaya
ilişkin detaylar şüpheliye sorularak şüpheli savunması denetlenmemiş, maddi gerçeğe
ulaşılması amacıyla olaydan sonra yaşanan gelişmelerin -başvurucunun evden
ayrılması gibi- nedenleri hakkında bilgi edinilmemiştir. Dolayısıyla şikâyette
ve tanık beyanlarında geçen, başvurucunun eşi ile şüpheli arasında bu hususta
bir tartışma yaşanması ve benzeri bazı olayların gerçekliğini anlama hususunda
yeterli çaba gösterilmemiştir.
46. Bununla birlikte başvurucu şikâyet dilekçesinde
cinsel saldırı olayını kaynı ve görümcesinin de bildiğini ifade etmesine rağmen
Savcılık tarafından bu kişiler tanık olarak dinlenilmemiştir. Yine başvurucunun
erkek kardeşi ve eşinin de ifadelerinin alınmadığı anlaşılmaktadır. Aile içinde
yaşandığı iddia edilen cinsel bir suçun tanık beyanlarıyla tespit edilmesindeki
zorluk karşısında olaya ilişkin bilgisi olduğu bildirilen veya öngörülen
şahısların beyanlarının alınması, olayın aydınlatılması bakımından büyük önem
taşımaktadır.
47. Kaldı ki başvurucunun eşi ile kayınpederi arasında bu
olay nedeniyle kavga yaşandığı, başvurucunun evi eşi ile birlikte terk ettiği,
ayrıca başvurucunun eşi ile başvurucunun annesi arasında bu hususun konuşulduğu
iddialarının ancak başvurucunun eşinin beyanıyla denetlenebileceği muhakkaktır.
Her ne kadar başvurucunun eşinin ifadesinin alınamadığı yönünde tutanak
bulunmakta ise de tutanaktaki tespitin şüpheli M.Ç.nin beyanıyla oluşturulduğu
ve bu kişinin kendisini ifade edebileceği yönünde aksine tanık beyanları
bulunduğu dikkate alındığında tutanak içeriğinin güvenilir kabul edilmesi
mümkün görünmemektedir.
48. Bir diğer husus, Savcılık kararına esas alınan tanık
E.Ç.nin beyanıdır. Tanık E.Ç., olaydan sonraki süre boyunca annesiyle iletişimi
olmaksızın, şüpheli dedesiyle birlikte yaşayan sekiz yaşında bir çocuktur. Yaşı
ve şartları gereği E.Ç.nin yönlendirilmiş olma ihtimali ve olayları
yorumlamasındaki olası farklılıklar soruşturma makamlarınca tartışılmaya değer
bulunmaksızın beyanı, şüpheli hakkında dava açılmaması kararına dayanak
oluşturmuştur. Ayrıca yaşı nedeniyle beyanının gerçeği yansıttığı hususunda tereddüt
bulunan E.Ç.nin ifadesinin başvurucuyu doğrulayan diğer tanık beyanlarına üstün
tutulmasının sebebi ise Savcılık kararından anlaşılamamaktadır.
49. Cinsel saldırı suçlarına ilişkin yürütülen
soruşturmalarda tanık delilinden ziyade objektif değerlendirme içeren sağlık
raporları olayın aydınlatılmasında büyük öneme sahiptir. Alınacak raporların
tüm iddiaları değerlendirebilecek mahiyette özenle ve detaylı hazırlanması,
sadece mağdurların menfaatlerini korumaya elverişli bir kanıt değil aynı
zamanda cinsel suçla itham edilen şüphelilerin suçsuzluğunu ortaya çıkarmaya
elverişli en önemli ispat aracıdır.
50. Somut olayda başvurucu hakkında alınan ilk raporda
(bkz. § 20) başvurucunun cinsel bölgesinde, saldırıya uğradığına dair bulgu
olmadığı tespitiyle yetinilmiştir. Kendisini savunamayan başvurucunun -iddiası
doğrultusunda- direnememesi hâlinde vücudunda bulgu oluşup oluşmayacağı
değerlendirilmemiş veya en azından cinsel ilişkinin gerçekleşip
gerçekleşmediğine yönelik karşılaştırılmak üzere vücudundan örnek alınmamıştır.
Ayrıca başvurucunun genel cerrahi uzmanı tarafından muayene edilmesi gerektiği
belirtilmiş ise de anılan muayenenin gerçekleştiği soruşturma veya başvuru
dosyasına yansımamıştır.
51. Öte yandan cinsel saldırı olayıyla ilgili
başvurucunun ruhsal durumunun değerlendirilmesi amacıyla sevk edilen Üniversite
Hastanesinde psikolojik muayenesi yapılmış ise de alınan raporun sadece
başvurucunun akıl zayıflığına ilişkin rahatsızlığı ve sonuçlarıyla sınırlı
tutulduğu, buna karşın olaya ilişkin başvurucunun psikolojisinin değerlendirme
dışı bırakıldığı anlaşılmıştır.
52. Fiziksel veya zihinsel engelli bireylerin kendilerini
savunamayacak durumda olmalarından yola çıkılarak yasal düzenlemelerle daha
yüksek hukuki korumaya sahip olmaları, bu kişilere işlenen suçlar yönünden
caydırıcı bir etkiye sahip olsa da tek başına yeterli değildir. Teorik olan
hukuki korumanın yargısal pratikle etkinleştirilmesi, bu kişiler aleyhine
işlendiği ileri sürülen suçlara ilişkin soruşturmaların en üst düzeyde dikkat
ve hassasiyetle yürütülmesiyle mümkündür. Bu bağlamda engelli olan kişilerin
iddia ve delillerinin en az olmayanların şikâyetleri kadar en ince detayına
kadar araştırılması, bu kişilerin mevcut olan yüksek hukuki korumadan gerçek
anlamda istifade etmelerini sağlayacaktır.
53. Bu yönde somut olay incelendiğinde kovuşturmaya yer
olmadığı kararında, akıl zayıflığı bulunan başvurucunun bu durumu nedeniyle
kendini ifade edememesi, olayın oluş biçiminin anlatılamaması şeklinde aleyhine
yorumlandığı anlaşılmıştır. Ayrıca başvurucu hakkında alınan sağlık raporundaki
eksiklikler tamamlanmamış, aradan geçen süre gözetilmemiş, rapordaki saldırı
olmadığına yönelik görüş benimsenerek başvurucunun saldırıya karşı koyamaması
ihtimali göz ardı edilmiştir.
54. Belirtilen bu tespitler ışığında yürütülecek adli
sürecin mutlaka bir dava açılması ya da açılan davanın belli bir hükümle
sonuçlanması gerektiği anlamına gelmemekle birlikte yapılan soruşturmada
Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında düzenlenen kötü muamele yasağı kapsamında
gerekli özenin gösterilmediği değerlendirilmiştir.
55. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 17. maddesinin
üçüncü fıkrasında güvence altına alınan kötü muamele yasağının usul boyutunun
ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı
Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
56. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin ilgili kısmı
şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda,
başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal
kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için
yapılması gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme
kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden
yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama
yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata
hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir.
Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal
kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse
dosya üzerinden karar verir.”
57. Başvurucu ihlalin tespit edilmesini istemiş ve
soruşturmanın yeniden açılması talebinde bulunmuştur.
58. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan ([GK], B.
No: 2014/8875, 7/6/2018) kararında ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl
ortadan kaldırılacağı hususunda genel ilkeler belirlenmiştir. Anayasa Mahkemesi
diğer bir kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal kararının yerine
getirilmemesinin sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun ihlalin devamı anlamına
geleceği gibi ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle sonuçlanacağına işaret
etmiştir (Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019).
59. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal
edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan
kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural mümkün olduğunca eski hâle
getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için
ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması,
ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan
kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların
giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması
gerekmektedir (Mehmet Doğan, §§ 55, 57).
60. İhlalin mahkeme kararından kaynaklandığı durumlarda
Anayasa Mahkemesi, 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası ile
Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün 79. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendi
uyarınca, ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama
yapılmak üzere kararın bir örneğinin ilgili mahkemeye gönderilmesine hükmeder.
Anılan yasal düzenleme, usul hukukundaki benzer hukuki kurumlardan farklı
olarak ihlali ortadan kaldırmak amacıyla yeniden yargılama sonucunu doğuran ve
bireysel başvuruya özgülenen bir giderim yolunu öngörmektedir. Bu nedenle
Anayasa Mahkemesi tarafından ihlal kararına bağlı olarak yeniden yargılama
kararı verildiğinde usul hukukundaki yargılamanın yenilenmesi kurumundan farklı
olarak ilgili mahkemenin yeniden yargılama sebebinin varlığını kabul hususunda
herhangi bir takdir yetkisi bulunmamaktadır. Dolayısıyla böyle bir karar
kendisine ulaşan mahkemenin yasal yükümlülüğü, ilgilinin talebini beklemeksizin
Anayasa Mahkemesinin ihlal kararı nedeniyle yeniden yargılama kararı vererek,
devam eden ihlalin sonuçlarını gidermek üzere gereken işlemleri yerine
getirmektir. (Aligül Alkaya ve diğerleri (2), §§ 57-59, 66, 67; Mehmet
Doğan, §§ 58, 59).
61. İncelenen başvuruda soruşturmanın gereken özenle
yürütülmemesi sebebiyle kötü muamele yasağının usul boyutunun ihlal edildiği
sonucuna ulaşılmıştır. Dolayısıyla ihlalin Savcılık kararından kaynaklandığı
anlaşılmaktadır.
62. Bu durumda kötü muamele yasağının ihlalinin
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden soruşturma yapılmasında hukuki
yarar bulunmaktadır. Yapılacak yeniden soruşturma ise ihlalin ve sonuçlarının
ortadan kaldırılmasına yöneliktir. Bu kapsamda yapılması gereken iş yeniden
soruşturma kararı verilerek Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran
nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir
soruşturma yapılmasından ibarettir. Bu sebeple kararın bir örneğinin yeniden
soruşturma yapılmak üzere Denizli Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmesine
karar verilmesi gerekir.
63. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 239,50 TL harç ve
3.000 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 3.239,50 TL yargılama giderinin
başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Kamuya açık belgelerde başvurucunun kimliğinin gizli
tutulması talebinin KABULÜNE,
B. Kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
C. Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence
altına alınan kötü muamele yasağının usul boyutunun İHLAL EDİLDİĞİNE,
D. Kararın bir örneğinin kötü muamele yasağının usul
boyutunun ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden soruşturma
yapılmak üzere Denizli Cumhuriyet Başsavcılığına GÖNDERİLMESİNE,
E. 239,50 TL harç ve 3.000 TL vekâlet ücretinden oluşan
toplam 3.239,50 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,
F. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun
Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde
yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten
ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına
GÖNDERİLMESİNE 9/6/2020 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.