TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
BİRİNCİ BÖLÜM
KARAR
METİN KORKMAZ BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2016/10085)
Karar Tarihi: 3/3/2022
Başkan
:
Hasan Tahsin GÖKCAN
Üyeler
Muammer TOPAL
Recai AKYEL
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
Selahaddin MENTEŞ
Raportör
Yusuf Enes KAYA
Başvurucu
Metin KORKMAZ
Vekili
Av. Vedat ÖZKAN
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru; tutukluluk makul süreyi aşmasına rağmen açılan tazminat davasının reddedilmesi nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının, yargılamanın makul sürede tamamlanmaması, başvurucu aleyhine vekâlet ücretine hükmedilmesi nedeniyle de adil yargılama hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 24/5/2016 tarihinde yapılmıştır. Komisyon, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar vermiştir.
3. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına gönderilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
4. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde ilgili olaylar özetle şöyledir:
5. Başvurucu, Adana Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından başlatılan bir soruşturma kapsamında 13/2/2010 tarihinde gözaltına alınmıştır.
6. Başsavcılık başvurucuyu silahlı terör örgütüne üye olma suçundan tutuklanması istemiyle Adana 6. Ağır Ceza Mahkemesine (CMK 250. madde ile görevli) sevk etmiştir.
7. Başvurucu, Adana 6. Ağır Ceza Mahkemesinin (CMK 250. madde ile görevli) 16/2/2010 tarihli ve 2010/16 Sor. sayılı kararıyla silahlı terör örgütüne üye olma suçundan tutuklanmıştır. Kararın ilgili kısmı şöyledir:
"Metin Korkmaz, ...'nın, üzerlerine atılı suçun niteliği, haklarındaki kanıt durumu, kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren olgular bulunması, suçun CYY'nin 100. maddesindeki sayılan suçlardan olması dikkate alınarak, CYY'nin 100 ve devamı maddeleri gereğince tutuklanmalarına... [karar verildi.]"
8. Adana 6., 7. ve 8. Ağır Ceza Mahkemelerince (CMK 250. madde ile görevli) başvurucunun tutukluluk hâli 15/3/2010, 14/4/2010, 6/5/2010 ve 3/6/2010 tarihlerinde incelenerek başvurucunun üzerine atılı suçun vasıf ve mahiyeti, kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren olguların dosya kapsamında var olması, mevcut delil durumu, tutuklulukta kaldığı süre gözönüne alınarak tutukluluk hâlinin devamına karar verilmiştir.
9. Adana Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından başvurucu ile birlikte on yedi şüpheli hakkında 4/6/2010 tarihli ve 2009/852 Sor. sayılı iddianame düzenlenmiş, başvurucunun tehlikeli maddeleri izinsiz olarak bulundurma veya el değiştirme, silahlı terör örgütü kurma veya yönetme, görevi yaptırmamak için direnme, korku, kaygı veya panik yaratabilecek tarzda patlayıcı madde kullanma, terör örgütü propagandası yapma, terör örgütlerine yardımı dernek, sendika gibi kurumlardan yapma, mala zarar verme suçlarından cezalandırılması talep edilmiştir.
10. İddianamede, hakkında soruşturma başlatılan ve başvurucunun da aralarında bulunduğu şüphelilerin PKK/KCK talimatları doğrultusunda terör örgütünün gençlik yapılanması olan Yurtsever Demokratik Gençlik Meclisi (YDGM) üniversite yapılanması içinde faaliyet yürüterek Adana'da korsan gösteri, araç yakma, lastik yakma ve yol kapama gibi eylemleri organize ettikleri, örgütün kırsal alanına eleman temini ve aktarımı yaptıkları, kitlesel basın açıklamaları ve mitinglerle örgütün propagandasını yaptıkları ve yapı içinde aktif görev aldıklarının tespit edildiği ileri sürülmüştür.
11. İddianamede iletişim tespit tutanaklarına, fiziki takip tutanaklarına, buna ilişkin görüntülere, el konulan belgelere atıf yapılarak Balıkesir Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesinde öğrenci olan başvurucunun YDGM örgütünün Çukurova sorumlusu olarak bir süredir Adana'da bulunduğu, örgütün buradaki ve Mersin'deki faaliyetlerini organize ettiği, genellikle Çukurova Üniversitesinde öğrenim gören şahısları örgüt içinde yönlendirdiği ve talimatlarıyla organize ettiği, PKK terör örgütünün yurt dışında bulunan kamplarına eleman temini için diğer şahıslarla çalışmalar yaptığı, bilgisi dâhilinde yetiştirilen örgüt üyelerinin örgütün dağ kadrosuna gönderildiği, şahısların örgüt içindeki bağlarını ve aktivitelerini sağladığı, yine telefon görüşmelerinde diğer şahısların örgüt bünyesinde olan faaliyetler için "talimat" tabirini kullandığı, bu kullanımın örgütsel duyarlılığı, kararlılığı ve hiyerarşik bağlantıyı gösterdiği ileri sürülmüştür. Başvurucunun Çukurova bölgesinde PKK terör örgütünün gençlik yapılanması olan YDGM örgütünün sorumlusu ve yöneteni olduğu, örgüt yöneticisi olarak diğer örgüt bireylerinin tespit edilen tüm suçlarından ayrı ayrı sorumlu olması gerektiği iddia edilmiştir.
12. Yargılamaya Adana 7. Ağır Ceza Mahkemesinde (CMK 250. madde ile görevli) E.2010/137 sayılı dosya üzerinden başlanarak tensiple başvurucunun tutukluluk hâlinin devamına 15/6/2010 tarihinde karar verilmiştir.
13. Adana 7. Ağır Ceza Mahkemesince 5/8/2010, 26/8/2010, 17/9/2010, 4/11/2010, 22/11/2010, 6/1/2011, 24/1/2011, 15/2/2011, 8/3/2011, 28/3/2011, 22/6/2011, 21/7/2011, 19/8/2011, 14/9/2011, 11/10/2011, 1/11/2011, 16/11/2011, 15/12/2011, 13/1/2012, 6/2/2012, 5/3/2012, 2/4/2012, 3/5/2012, 1/6/2012 ve 27/6/2012 tarihli duruşmalarda, üzerlerine atılı suçun 5271 sayılı Kanun'un 100. maddesinin (3) numaralı fıkrası kapsamında suç olması, hakkında kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren olguların dosya kapsamında bulunmasına ve tutuklu kaldığı sürenin dikkate alındığı belirtilerek, hakkındaki tutuklama sebeplerinin devam ettiği sonucuna varılarak başvurucunun da aralarında bulunduğu bir kısım sanığın tutukluluk hâllerinin devamına karar verilmiştir.
14. Adana 7. Ağır Ceza Mahkemesi; 4/4/2012, 25/7/2012, 22/8/2012, 10/9/2012, 8/10/2012, 5/11/2012, 3/12/2012, 19/12/2012, 16/1/2013, 13/2/2013, 6/3/2013, 3/4/2013, 30/4/2013, 22/5/2013, 26/6/2013, 23/9/2013, 25/12/2013 tarihli duruşmalarda ve 14/1/2014 ve 13/2/2014 tarihlerinde yaptığı tutukluluk incelemelerinde üzerlerine atılı suçun C.M.K'nın 100. maddesi 3. fıkrası kapsamında suç olması, dosya içerisinde bulunan iletişimin tespiti ve fiziki takip tutanakları, olay, yakalama ve arama tutanakları, ekspertiz raporları, cd inceleme ve fotoğraftan tespit tutanakları, tanık beyanları, teşhis ve yüzleştirme tutanakları sanıkların üzerlerine atılı suçları işledikleri hususunda kuvvetli suç şüphesi oluşturduğu ve tutuklu kaldıkları sürenin dikkate alındığı, haklarındaki 5271 sayılı Kanun'un 100. maddesinin (1) numaralı fıkrasındaki tutuklama sebeplerinin devam ettiği sonucuna varıldığı ve haklarında adli kontrol hükümlerinin uygulanmasının yetersiz kalacağının anlaşıldığını belirterek başvurucunun da aralarında bulunduğu bir kısım sanığın tutukluluk hâllerinin devamına karar vermiştir.
15. Adana 7. Ağır Ceza Mahkemesi; Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından kabul edilip 6/3/2014 tarihinde yürürlüğe giren 21/2/2014 tarihli ve 6526 sayılı Kanun'un 1. maddesi ile kaldırıldığını (kapatıldığını) ve derdest dosyaların bulunduğu aşamadan itibaren kovuşturmaya devam edilmek üzere aynı Kanun'un 2. maddesi ile görevleri belirlenen yetkili ve görevli mahkemelere devri hüküm altına alındığını belirterek bu davanın bulunduğu aşamadan itibaren kovuşturmaya devam edilmek üzere yetkili ve görevli Adana Ağır Ceza Mahkemesine devredilerek dosyanın bu mahkemeye gönderilmesine 11/3/2014 tarihinde karar vermiştir.
16. Bu aşamadan itibaren kovuşturmaya, Adana 5. Ağır Ceza Mahkemesince E.2014/190 sayılı dosya üzerinden devam edilmiştir.
17. Adana 5. Ağır Ceza Mahkemesinin 15/3/2014 tarihli tensip zaptında ve 10/4/2014 tarihli duruşmada, üzerlerine atılı suçun vasıf ve mahiyeti, olay tutanağı, kamera kayıtları, telefon görüşme kayıtları, parmak izi mukayese raporu, teşhis tutanakları vs. gibi mevcut delil durumu, üzerlerine atılı suçun 5271 sayılı Kanun'un 100. maddesinin (3) numaralı fıkrasında sayılan suçlardan olması gerekçeleriyle başvurucunun da aralarında bulunduğu bir kısım sanığın tutukluluk hâllerinin devamına karar verildiği anlaşılmıştır.
18. Adana 5. Ağır Ceza Mahkemesi 8/5/2014 tarihli duruşmada, adli kontrol tedbiri uygulanarak başvurucunun tahliyesine karar vermiştir.
19. Başvurucu, 14/2/2014 tarihinde tutukluluk süresinin uzun tutulmasının açık bir kanun ihlali olduğunu ileri sürerek uzun süren tutukluluk nedeniyle 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 141. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) ve (d) bentlerine dayanarak uğradığı manevi acı ve elemin giderilmesi için Adana 9. Ağır Ceza Mahkemesinde 50.000 TL'lik manevi tazminat davası açmıştır.
20. Adana 9. Ağır Ceza Mahkemesi 6/6/2014 tarihinde, başvurucunun gözaltına alındıktan sonra kanunda belirtilen süre içinde yetkili hâkim önüne çıkartıldığı ve atılı suçlardan dolayı tutuklandığı ancak tutukluluk süresinin 4 yılı aştığı kuşkusuz ise de başvurucunun hukuka uygun şekilde gözaltına alınıp makul süre içinde yetkili hâkim önüne çıkartılarak tutuklandığı, kovuşturma aşamasında bir kısım sanık hakkında yakalama kararı olması ve henüz bu sanıkların yakalanamaması, sanıkların çokluğu, suçun ağırlığı, bu bağlamda yargılama ve kovuşturma işlemlerinin uzunca bir süre almasının olağan ve somut olayda manevi tazminatı gerektirir bir hukuk ihlalinin bulunmaması gerekçeleriyle başvurucunun manevi tazminat talebinin reddine, 3.000 TL maktu vekâlet ücretinin ve 20,15 TL yargılama giderinin başvurucuya yüklenmesine karar vermiştir.
21. Karara karşı başvurucu tarafından temyiz başvurusunda bulunulmuştur. Adana 9. Ağır Ceza Mahkemesinin 6/6/2014 tarihli kararı Yargıtay 12. Ceza Dairesince 1/2/2016 tarihinde onanarak kesinleşmiştir.
22. Başvurucu; başvuru formunda ve Anayasa Mahkemesine sunulmak üzere gönderdiği 29/8/2016 tarihli dilekçesinde, Yargıtay 12. Ceza Dairesinin söz konusu kararının tarafına tebliğ edilmediğini, bu kararı mahkeme kaleminden 16/5/2016 tarihinde öğrendiğini beyan etmiştir.
23. Başvurucu 24/5/2016 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
24. Adana 5. Ağır Ceza Mahkemesi; başvurucunun mala zarar verme suçundan beraatine, terör örgütü propagandası yapma suçundan hakkında açılan kamu davasının zamanaşımı nedeniyle düşmesine, görevi yaptırmamak için direnme suçundan mahkûmiyetine (15 ay hapis cezası), tehlikeli maddeleri izinsiz bulundurma suçundan beraatine, korku, kaygı, panik yaratabilecek tarzda patlayıcı madde kullanma suçundan hakkında açılan kamu davasının zamanaşımı nedeniyle düşmesine, tehlikeli maddeleri izinsiz olarak bulundurma suçundan mahkûmiyetine (28/12/2009 tarihli eylemi nedeniyle 4 yıl 2 ay hapis), silahlı terör örgütü yöneticiliği suçundan mahkûmiyetine (12 yıl 6 ay), hakkındaki adli kontrol kararının hükmün infazına başlandığında kaldırılmak şartıyla devamına 15/1/2019 tarihinde karar vermiştir.
25. Mahkûmiyet kararında silahlı terör örgütü kurma veya yönetme suçu yönünden yapılan değerlendirmede Balıkesir Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi öğrencisi olan başvurucunun YDGM örgütünün Çukurova sorumlusu olarak bir süredir Adana'da bulunduğu, örgütün buradaki ve Mersin'deki faaliyetlerini organize ettiği, genellikle Çukurova Üniversitesinde öğrenim gören ve dosya kapsamında bulunan sanıkları örgüt içinde yönlendirdiği, talimatlarıyla organize ettiği, PKK terör örgütünün yurt dışındaki kamplarına eleman temini için diğer sanıklarla çalışmalar yaptığı, kendisinin bilgisi dâhilinde yetiştirilen örgüt üyelerinin örgütün dağ kadrosuna gönderildiği, sanıkların örgüt içindeki bağlarını ve aktivitelerini başvurucunun sağladığı, yine telefon görüşmeleri içeriğinden diğer sanıkların birbirlerine örgüt bünyesindeki faaliyetler için "talimat" tabirini kullandıkları, bununla sanıkların örgütsel duyarlılık ve kararlılık içinde oldukları, kendi içlerindeki hiyerarşik bağlantıyı yansıttıkları kanaatine varılmıştır. Mahkeme başvurucunun PKK/KCK silahlı terör örgütünün hiyerarşik yapısı içinde çeşitlilik, yoğunluk ve süreklilik içeren eylemleriyle Çukurova bölgesinde PKK terör örgütünün gençlik yapılanması olan YDGM'nin sorumlusu ve yöneticisi olduğu sonucuna varmıştır. Görevi yaptırmamak için direnme suçu yönünden yapılan değerlendirmede ise başvurucunun örgüt yöneticisi olarak diğer örgüt bireylerinin eylemlerinden sorumlu olduğu, bu kapsamda diğer örgüt üyelerinin katıldığı 13/12/2009 ve 14/12/2009 tarihli yol kapama, lastik yakma, güvenlik güçlerine, otomobillerine ve toplu taşıma görevi yapan araçlara, kamuya ait yerlere taşlı, molotof kokteylli saldırı türünde eylemlerin gerçekleştiği gösterilerde kolluk kuvvetlerine direnildiği belirtilmiştir. Tehlikeli maddeleri izinsiz olarak bulundurma suçu yönünden yapılan değerlendirmede de başvurucunun örgüt yöneticisi olması nedeniyle diğer örgüt üyelerinin 28/12/2009 tarihli eylemde parça tesirli bomba patlatılması eyleminden sorumlu olduğu sonucuna varılmıştır.
26. Karara karşı istinaf başvurusunda bulunulmuş olup dava, bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla istinaf aşamasında derdesttir.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
1. Kanun Hükümleri
27. 5271 sayılı Kanun'un "Tutuklama kararı" kenar başlıklı 101. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:
"Soruşturma evresinde şüphelinin tutuklanmasına Cumhuriyet savcısının istemi üzerine sulh ceza hâkimi tarafından, kovuşturma evresinde sanığın tutuklanmasına Cumhuriyet savcısının istemi üzerine veya re'sen mahkemece karar verilir. Bu istemlerde mutlaka gerekçe gösterilir ve adlî kontrol uygulamasının yetersiz kalacağını belirten hukukî ve fiilî nedenlere yer verilir.
Tutuklamaya, tutuklamanın devamına veya bu husustaki bir tahliye isteminin reddine ilişkin kararlarda;
a) Kuvvetli suç şüphesini,
b) Tutuklama nedenlerinin varlığını,
c) Tutuklama tedbirinin ölçülü olduğunu,
gösteren deliller somut olgularla gerekçelendirilerek açıkça gösterilir. Kararın içeriği şüpheli veya sanığa sözlü olarak bildirilir, ayrıca bir örneği yazılmak suretiyle kendilerine verilir ve bu husus kararda belirtilir."
28. 5271 sayılı Kanun'un "Tazminat istemi" kenar başlıklı 141. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:
"Suç soruşturması veya kovuşturması sırasında;
...
d) Kanuna uygun olarak tutuklandığı hâlde makul sürede yargılama mercii huzuruna çıkarılmayan ve bu süre içinde hakkında hüküm verilmeyen,
Kişiler, maddî ve manevî her türlü zararlarını, Devletten isteyebilirler."
29. 5271 sayılı Kanun'un "Tazminat isteminin koşulları" kenar başlıklı 142. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:
"(1) Karar veya hükümlerin kesinleştiğinin ilgilisine tebliğinden itibaren üç ay ve her halde karar veya hükümlerin kesinleşme tarihini izleyen bir yıl içinde tazminat isteminde bulunulabilir.
(2) İstem, zarara uğrayanın oturduğu yer ağır ceza mahkemesinde ve eğer o yer ağır ceza mahkemesi tazminat konusu işlemle ilişkili ise ve aynı yerde başka bir ağır ceza dairesi yoksa, en yakın yer ağır ceza mahkemesinde karara bağlanır."
2. Yargıtay Kararları
30. Yargıtay 12. Ceza Dairesinin 8/6/2015 tarihli ve E.2014/23346, K.2015/10032 sayılı ilamının ilgili kısmı şöyledir:
"Davacı vekilinin ... davacı hakkında her defasında kanundaki ibarelerin tekrar edilmesi suretiyle tutukluluk halinin devamına karar verildiğini, tutuklamanın koruma tedbiri olduğu kuralının ihlal edildiğini ve davacı hakkında makul sürede karar verilmediğini belirterek CMK'nın 141. maddesinin 1. fıkrasının (a) ve (d) bendleri uyarınca manevi tazminat talebinde bulunduğu dikkate alındığında, tazminat davasının dayanağı olan ceza dava dosyasının celp edilip, incelenerek denetime olanak verecek şekilde davacı ile ilgili evrakların onaylı suretleri dosyaya konularak, davacının manevi tazminata hak kazanıp kazanmadığının belirlenmesi ve CMK'nın 142/7. maddesi gereğince, tarafların duruşmadan haberdar edilerek duruşmalı olarak karar verilmesi gerektiğinin gözetilmemesi... [kanuna aykırıdır.]"
31. Aynı Dairenin 16/6/2015 tarihli ve E.2014/6167, K.2015/10867 sayılı ilamının ilgili kısmı şöyledir:
"Dosya kapsamı itibariyle ... sanık (davacı) hakkında5271 sayılı CMK’nın 141/1-a,d maddeleri gereğince uzun süre tutukluluk halinin sürdürülmesi gerekçelerinin ve makul sürede hakkında karar verilip verilmediğinin ve dolayısıyla manevi tazminata hak kazanıp kazanmadığının belirlenmesi bakımından, hakkındaki soruşturma ve kovuşturma kapsamının incelenmesi soruşturma ve kovuşturmanın uzun sürmesinin nedenlerinin incelenmesi gerektiğinin anlaşılması karşısında, öncelikle tazminat istemine konu olan soruşturma dosyasındaki iddianame, davacıya ait tutuklama kararları tutukluluğun devamına dair kararlar ve tutuklama inceleme tutanakları, davacı ile ilgili tutanak ve belgeler getirtilip incelenerek davacının taleplerinin incelenmesi gerektiğinin düşünülmemesi ... [kanuna aykırıdır.]"
32. Aynı Dairenin 28/9/2015 tarihli ve E.2014/22510, K.2015/13907 sayılı ilamının ilgili kısmı şöyledir:
"Tutuklamanın uzun sürmesi nedeniyle açılacak tazminat davalarında da dayanak mahkeme kararının kesinleşmesi beklenmeyeceği gibi, davacının beraat etmesi koşulu da aranmayacaktır. Bu çerçevede ... sanık (davacı) hakkında 5271 sayılı CMK’nın 141/1-a,d maddeleri gereğince uzun süre tutukluluk halinin sürdürülmesi gerekçelerinin ve makul sürede hakkında karar verilip verilmediğinin ve dolayısıyla davacının manevi tazminata hak kazanıp kazanmadığının belirlenmesi açısından, hakkındaki soruşturma ve kovuşturma kapsamı incelenerek, soruşturma ve kovuşturmanın uzun sürmesinin nedenlerinin incelenmesi gerektiğinin anlaşılması karşısında, öncelikle tazminat istemine konu olan dayanak dosyadaki iddianame, davacıya (sanığa) ait tutuklama kararları, tutuklama inceleme tutanakları, davacı (sanık) ile ilgili tutanak ve belgeler getirtilip davacının taleplerinin incelenmesi gerektiğinin düşünülmemesi ve ... somut olayda beş yıllık azami tutukluluk süresinin dolup dolmadığı da nazara alınarak tutukluluğun yasal dayanağının kalıp kalmadığı irdelenerek, tutukluluk hali ve yargılama süreci yönünden makul sürenin aşıldığı iddiasının değerlendirilmesinden sonra sanığın tazminat talebinin değerlendirilmesi gerekirken, yazılı gerekçeyle davanın reddine karar verilmesi ... [kanuna aykırıdır.]"
33. Aynı Dairenin 29/9/2015 tarihli ve E.2015/201, K.2015/13994 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
"Dosya kapsamı itibariyle 31.12.2008 tarihinde gözaltına alınıp, 03.01.2009 tarihinde tutuklanan ve dosyaya davacı tarafca fotokopisi sunulan bir kısım karara göre tutuklama süresi farklı tarihlerde uzatılan sanık (davacı) hakkında5271 sayılı CMK’nın 141/1-a,d maddeleri gereğince uzun süre tutukluluk halinin sürdürülmesi gerekçelerinin ve makul sürede hakkında karar verilip verilmediğinin ve dolayısıyla manevi tazminata hak kazanıp kazanmadığının belirlenmesi bakımından, hakkındaki soruşturma ve kovuşturma kapsamının incelenmesi, soruşturma ve kovuşturmanın uzun sürmesinin nedenlerinin incelenmesi gerektiğinin anlaşılması karşısında, öncelikle tazminat istemine konu olan soruşturma dosyasındaki iddianame, davacıya ait tutuklama kararları tutukluluğun devamına dair kararlar ve tutuklama inceleme tutanakları, davacı ile ilgili tutanak ve belgeler getirtilip incelenerek davacının taleplerinin incelenmesinden sonra karar verilmesi gerekirken eksik kovuşturmaya dayalı olarak hüküm kurulması... [kanuna aykırıdır.]"
34. Aynı Dairenin 29/2/2016 tarihli ve E.2015/2851, K.2016/3143 sayılı ilamının ilgili kısmı şöyledir:
"Aynı şekilde tutuklamanın uzun sürmesi nedeniyle açılacak tazminat davalarında dayanak mahkeme kararının kesinleşmesi beklenmeyeceği gibi, davacının beraat etmesi koşulunun aranmayacağı da dikkate alınarak bu çerçevede, dosya kapsamı itibariyle ... tarihinde tutuklanan ve dosyaya fotokopisi sunulan ve dosya içerisine alınan bir kısım kararlara göre tutukluluk hali farklı tarihlerde uzatılan sanık (davacı) hakkında 5271 sayılı CMK’nın 141/l-a-d maddeleri gereğince uzun süre tutukluluk halinin sürdürülmesi gerekçelerinin, makul sürede hakkında karar verilip verilmediğinin ve dolayısıyla davacının manevi tazminata hak kazanıp kazanmadığının belirlenmesi açısından, hakkındaki soruşturma ve kovuşturma kapsamı incelenerek, soruşturma ve kovuşturmanın uzun sürmesinin nedenlerinin incelenmesi gerektiğinin anlaşılması karşısında, tazminat talebinin dayanağı olan ceza dava dosyasının celp edilip soruşturma ve kovuşturma kapsamı ayrıntılı olarak incelenip bu hususa ilişkin ayrıntılı dosya inceleme tutanağı da düzenlenerek, özellikle davacı (sanık) hakkında düzenlenmiş olan yakalama, gözaltı ve ifade tutanakları, tutuklama kararı, tüm tutuklama inceleme tutanakları, tutuklama ve tahliye müzekkereleri ile iddianameler başta olmak üzere ilgili bütün karar, tutanak ve belgelerin eksiksiz ve Yargıtay denetimine olanak verecek şekilde aslı ya da onaylı örnekleri de dosya içine alınarak yargılamaya konu olayın, savcılık ve mahkemece yapılan işlemlerin kapsamı ve niteliği ile soruşturma aşamasından itibaren yargılama süreci boyunca geçirilen tüm safhalar belirlenip göz önünde bulundurularak, davacının taleplerinin incelenmesi ve ... somut olayda beş yıllık azami tutukluluk süresinin dolup dolmadığı da nazara alınarak tutukluluğun yasal dayanağının kalıp kalmadığı irdelenerek, tutukluluk hali ve yargılama süreci yönünden makul sürenin aşıldığı iddiasının değerlendirilmesi gerektiği gözetilmeden, eksik inceleme ve araştırma ile yazılı şekilde davanın reddine karar verilmesi... [kanuna aykırıdır.]"
B. Uluslararası Hukuk
35. İlgili uluslararası hukuk için bkz. A.A. [GK], B. No: 2017/34502,21/10/2021, §§ 33-39.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
36. Anayasa Mahkemesinin 3/3/2022 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Kişi Hürriyeti ve Güvenliği Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
37. Başvurucu; ceza davasında uzun süre tutuklu yargılanması nedeniyle açtığı tazminat davasının hukuka aykırı olarak reddedilmesi neticesinde adil yargılanma hakkının, masumiyet karinesinin ve ayrımcılık yasağının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
38. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun şikâyetinin özü, tutukluluğun makul süreyi aşması nedeniyle açılan davada tazminata hükmedilmemesi olduğundan iddianın Anayasa'nın 19. maddesinin -yedinci fıkrasında yer alan güvence de dikkate alınmak suretiyle- dokuzuncu fıkrası kapsamındaki kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı yönünden incelenmesi gerekir.
a. Kabul Edilebilirlik Yönünden
39. Bireysel başvuru yoluyla Anayasa Mahkemesine başvurulabilmesi için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması gerekir (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, B. No: 2012/403, 26/3/2013, §§ 16, 17). Bu bağlamda bireysel başvuruda ileri sürülen iddia bakımından olağan kanun yollarının usulünce tüketilip tüketilmediğinin belirlenmesi gerekmektedir.
40. Anayasa Mahkemesi tutukluluğun kanunda öngörülen azami süreyi veya makul süreyi aştığı iddiasıyla yapılan bireysel başvurular bakımından da bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla başvurucu tahliye edilmiş veya hükümlü hâle gelmiş ise asıl dava sonuçlanmamış da olsa -ilgili Yargıtay içtihatlarına atıf yaparak- 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinin (a) ve (d) bendinde öngörülen tazminat davası açma imkânının tüketilmesi gereken etkili bir hukuk yolu olduğu sonucuna varmıştır (Erkam Abdurrahman Ak, B. No: 2014/8515, 28/9/2016, §§ 48-62; İrfan Gerçek, B. No: 2014/6500, 29/9/2016, §§ 33-45; Ahmet Kubilay Tezcan, B. No: 2014/3473, 25/1/2018, § 26; ilgili Yargıtay kararları için bkz. §§ 30-34).
41. Ayrıca tutukluluğun makul süreyi aşmasıyla bağlantılı olarak tazminat istemlerinin kabul edilmediğinden veya hükmedilen tazminatın -ihlal edilen anayasal hak dolayısıyla uğranılan zarara göre- yetersiz olduğundan bahisle Anayasa'nın 19. maddesinin dokuzuncu fıkrası bağlamında tazminat hakkının ihlal edildiği iddiasıyla yapılan bireysel başvurular yönünden başvuru yollarının usulünce tüketildiğinin kabulü için tutukluluk süresinin makul olmadığının esas itibarıyla (genel hatlarıyla da olsa) derece mahkemeleri önünde tüm aşamalarda ileri sürülmesi, anılan iddiaların derece mahkemeleri önünde ileri sürüldüğünün fakat olağan kanun yollarından sonuç alınamadığının, bir başka deyişle olağan başvuru yollarının usulünce tüketildiğinin bireysel başvuru formunda da belirtilmesi ve buna ilişkin olguların gösterilmesi gerekmektedir. Anayasa Mahkemesi ancak bu koşullarda söz konusu şikâyetin esasını inceleyebilir (gerekli değişikliklerle birlikte bkz. A.A., § 88).
42. Somut olayda başvurucu, yargılandığı ceza davasındaki tutukluluğun makul süreyi aştığı iddiasıyla 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) ve (d) bendi uyarınca tazminat istemiyle dava açmıştır. Anılan davada dile getirilen iddianın Anayasa'nın 19. maddesinin yedinci fıkrasındaki güvenceye ilişkin olduğu açıktır. Davaya bakan Mahkeme de tazminat davasını başvurucunun tutukluluğunun makul süreyi aşmadığı gerekçesiyle esastan reddetmiştir. Anılan karar, temyiz kanun yolu tüketilerek kesinleşmiştir. Dolayısıyla somut olayda başvurucunun bireysel başvuru öncesinde olağan kanun yollarını yöntemince tükettiği sonucuna varılmıştır.
43. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas Yönünden
i. Genel İlkeler
44. Anayasa Mahkemesinin Anayasa'nın 19. maddesinin dokuzuncu fıkrasında güvence altına alınan tazminat hakkının ihlal edilip edilmediğini belirleyebilmesi için öncelikle başvurucunun anılan maddenin diğer fıkralarında belirtilen esaslar dışında bir işleme tabi tutulup tutulmadığını saptaması gerekmektedir. Bir başka anlatımla Anayasa'nın 19. maddesinin dokuzuncu fıkrasının uygulanabilmesi için başvurucunun anılan maddenin diğer fıkralarında belirtilen esaslar dışında bir işleme tabi tutulup tutulmadığının derece mahkemelerince ya da Anayasa Mahkemesince tespit edilmesi gerekir. Bu bağlamda kişinin Anayasa'nın 19. maddesinin ilk sekiz fıkrasında belirtilen esaslara aykırı bir işleme tabi tutulduğu ve bu kapsamda uğradığı zararın devlet tarafından tazminat hukukunun genel prensiplerine göre ödenmediği veya bir tazminat imkânının bulunmadığı tespit edilirse Anayasa'nın 19. maddesinin dokuzuncu fıkrasında güvence altına alınan tazminat hakkının ihlali söz konusu olacaktır (M.E., B. No: 2018/696, 9/5/2019, § 46).
45. Öte yandan kişinin Anayasa'nın 19. maddesinin ilk sekiz fıkrasında belirtilen esaslara aykırı bir işleme tabi tutulduğu derece mahkemeleri tarafından tespit edilmişse Anayasa Mahkemesinin yapacağı inceleme tazminat miktarının yeterli olup olmadığını belirlemekle sınırlı olacaktır (M.E., § 47).
46. Bu bağlamda derece mahkemelerinin tazminat için somut olayın koşullarına göre takdir yetkisi bulunmakla birlikte meydana gelen ihlalle orantılı olmayan önemsiz miktarda bir tazminat Anayasa'nın 19. maddesinin dokuzuncu fıkrasına aykırı olacaktır. Öte yandan tazminat miktarı Anayasa Mahkemesinin benzer davalarda verdiği tazminat miktarına göre kayda değer ölçüde düşük olmamalıdır. Bununla birlikte hükmedilen miktarın Anayasa Mahkemesinin benzer durumlarda verilmesine hükmettiği tazminat miktarından belirli ölçüde düşük olması tek başına Anayasa'nın 19. maddesinin dokuzuncu fıkrasının ihlal edildiği anlamına gelmez. Tazminatın Anayasa'nın 19. maddesinin dokuzuncu fıkrasıyla uyumlu olup olmadığını değerlendirirken somut olayın kendine özgü koşullarının dikkate alınması gerekir (M.E., § 48).
47. Diğer taraftan Anayasa'nın 19. maddesinin dokuzuncu fıkrasında maddenin ilk sekiz fıkrasında yer alan esaslar dışında bir işleme tabi tutulacak kişilerin uğradıkları zararların devlet tarafından ödeneceği belirtilmiş, bununla birlikte tazminat türleri yönünden bir ayrım yapılmamıştır. Dolayısıyla anılan maddede güvence altına alınan tazminat hakkının maddi zararların yanı sıra manevi zararları da kapsadığının kabulü gerekir. Bir başka ifadeyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına ilişkin olarak Anayasa'daki güvencelere aykırı bir işleme muhatap olan kişiler Anayasa'nın 19. maddesinin dokuzuncu fıkrası uyarınca hem maddi hem de manevi tazminat isteminde bulunabilirler. Nitekim bu fıkradaki tazminat hakkının bir yansıması olan5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde suç soruşturması veya kovuşturması uygulanan -yakalama, gözaltı ve tutuklama gibi kimi koruma tedbirleriyle ilgili olarak- kişilerin maddi ve manevi her türlü zararlarını devletten isteyebilecekleri ifade edilmiştir.
48. Bununla birlikte Anayasa'nın 19. maddesinin dokuzuncu fıkrasında uğranılan zararın tazminat hukukunun genel prensiplerine göre ödeneceği belirtilmiştir. Bu kapsamda özellikle maddi zararların tazmininin talep olunması durumunda zararın vuku bulduğunun, kişi hürriyeti ve güvenliğine dair Anayasa'daki güvencelere aykırı işlem ile zarar arasında illiyet bağı olduğunun zarar gören tarafından ortaya konulması, ayrıca manevi tazminatın bir zenginleşme aracı olarak kabul edilmemesi gibi tazminat hukukunun genel esaslarının bu konuda başvurulacak yargısal merciler tarafından gözetilmesi gerekir.
49. Tutukluluğun makul süreyi aştığı iddialarına ilişkin ilkeler için bkz. Zeynep Kaplan, B. No: 2015/7311, 22/1/2019, §§ 68-75.
ii. İlkelerin Olaya Uygulanması
50. Soruşma makamlarınca iletişim tespit tutanakları, fiziki takip tutanakları, buna ilişkin görüntüler ve el konulan belgelere göre başvurucunun, PKK/KCK silahlı terör örgütünün hiyerarşik yapısı içinde çeşitlilik, yoğunluk ve süreklilik içeren eylemleriyle Çukurova bölgesinde PKK terör örgütünün gençlik yapılanması olan YDGM'nin sorumlusu ve yöneticisi olduğu, örgüt yöneticisi olarak diğer örgüt bireylerinin tespit edilen tehlikeli maddeleri izinsiz olarak bulundurma, görevi yaptırmamak için direnme suçları yönünden ayrı ayrı sorumlu tutulması gerektiği belirtilmiştir. Bu değerlendirmeler ve bu değerlendirmelerin dayandığı deliller gözönüne alındığında suç işlendiğine dair kuvvetli belirtinin bulunduğuna ilişkin olarak başvurucu hakkında verilen tutuklama ve tutukluluğun devamı kararlarının ilgili ve yeterli olduğu sonucuna varılmıştır.
51. Öte yandan ağır ceza mahkemelerinin tutukluluğun devamı kararlarının gerekçelerinde, isnat edilen suçun 5271 sayılı Kanun'un 100. maddesinin (3) numaralı fıkrasında yer alan ve kanun gereği tutuklama nedeni varsayılabilen suçlar arasında olmasına, dosyada bulunduğu belirtilen iletişimin tespiti ve fiziki takip tutanakları, olay, yakalama ve arama tutanakları, ekspertiz raporları, CD inceleme ve fotoğraftan tespit tutanakları, tanık beyanları, teşhis ile yüzleştirme tutanaklarına, adli kontrol tedbirlerinin yetersiz kalacağına dayanıldığı anlaşılmaktadır.
52. Başvurucuya isnat edilen suçun niteliği, başvurucunun bağlantılı olduğu iddia edilen terör örgütünün (PKK) örgütlenme biçimi ve işleyişi, soruşturma/kovuşturma konusu edilen olayların özellikleri birlikte dikkate alındığında tutukluluğun devamı kararlarındaki kaçma şüphesine yönelen gerekçelerin tutukluluğun devamının hukuka uygunluğunu ve tutulmanın meşruluğunu haklı gösterecek özen ve içerikte olduğu, dolayısıyla tutukluluk hâlinin devamına ilişkin bu gerekçelerin tutukluluk süresi itibarıyla ilgili ve yeterli olduğu sonucuna varılmıştır.
53. Başvurucunun bağlantılı olduğu iddia edilen örgütün özellikleri, bu örgütün yapılanmasının boyutu ve faaliyetlerinin niteliği, bu türdeki soruşturmaların yürütülmesinin -diğer soruşturmalara göre- zorluğu ve başvurucunun soruşturma ve kovuşturma aşamalarında çeşitli tarihlerde ve çok defa tutukluluk durumunun değerlendirildiği, kovuşturma aşamasında başvurucunun tahliyesine karar verilen 8/5/2014 tarihli duruşmaya kadar, en geç üçer arayla toplam kırk sekiz duruşma yapıldığı, bu duruşmalarda sanıkların, tanıkların dinlendiği ve sair delillerin toplandığı anlaşılmaktadır. Bu itibarla genel olarak davanın yürütülmesinde derece mahkemelerince yargılamada özensizlik gösterildiği tespit edilmemiştir.
54. Somut olayda başvurucu 13/2/2010 tarihinde gözaltına alınmış, isnat edilen suç nedeniyle 16/2/2010 tarihinde tutuklanmıştır. Kovuşturma aşamasında 8/5/2014 tarihinde başvurucunun tahliyesine karar verilmiştir. 5271 sayılı Kanun'un 102. maddesinin (2) numaralı fıkrasında öngörülen azami tutukluluk süresi beş yıldır. Bu bağlamda başvurucu hakkındaki tutukluluğun devamına ilişkin kararların gerekçelerinin hürriyetten yoksun bırakılmanın meşru nedenlerinin belirtilmesi bakımından ilgili ve yeterli olması ve soruşturma/kovuşturma sürecinin yürütülmesinde bir özensizliğin tespit edilmemiş olması dikkate alındığında 4 yıl 2 ay 25 günlük tutukluluk süresinin makul olduğu sonucuna varılmıştır.
55. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına yapılan müdahalenin Anayasa'nın 19. maddesinin yedinci fıkrasındaki esaslara aykırı olmadığı sonucuna varılmıştır.
56. Anayasa'nın 19. maddesinin dokuzuncu fıkrası bağlamında tazminat hakkı ancak maddenin ilk sekiz fıkrasındaki esaslara aykırı bir durumun varlığı hâlinde söz konusu olabilir. Somut olayda başvurucu bakımından bu yönde bir tespit söz konusu olmadığı için Anayasa'nın 19. maddesinin dokuzuncu fıkrası yönünden farklı bir değerlendirme yapılmasına gerek bulunmamaktadır.
57. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına yapılan müdahalenin Anayasa'nın 19. maddesinin yedinci ve dokuzuncu fıkralarını ihlal etmediğine karar verilmesi gerekir.
B. Adil Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Makul Sürede Yargılanma Hakkı Yönünden
58. Başvurucu; yargılandığı ceza davasının uzun zamandır devam etmesi nedeniyle masumiyet karinesinin çiğnendiğini, yargılamada makul sürenin aşılarak adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
59. Başvurunun 9/1/2013 tarihli ve 6384 sayılı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine Yapılmış Bazı Başvuruların Tazminat Ödenmek Suretiyle Çözümüne Dair Kanun'a eklenen "Anayasa Mahkemesinde bulunan bazı bireysel başvurular hakkında Komisyona müracaat" kenar başlıklı geçici 2. maddesi gereği hukuk sisteminde mevcut idari ve yargısal yollar tüketilmeksizin yapıldığı anlaşılmaktadır (Ferat Yüksel, B. No: 2014/13828, 12/9/2018). Bu nedenle başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Mahkemeye Erişim Hakkının İhlal Edildiği İddiası Yönünden
60. Başvurucu açtığı tazminat davasının reddedilmesi sonucu aleyhine 3.000 TL vekâlet ücretine hükmedildiğini belirterek bu durumun mahkemeye erişim, etkili başvuru hakları ve hak arama hürriyetini ihlal ettiğini ileri sürmüştür.
61. Anayasa Mahkemesi, olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, § 16). Başvurucunun aleyhine hükmedilen yüksek vekâlet ücreti nedeniyle mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği iddiası, Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrası kapsamında incelenecektir.
62. Anayasa Mahkemesi benzer iddiaya ilişkin olarak daha önce verdiği Safkan Aydoğdu (B. No: 2014/7498, 5/4/2017) kararında davanın reddedilmesi durumunda maktu vekâlet ücreti olan 3.000 TL’yi ödemek durumunda kalınacağının öngörülebilir olduğunu, vekâlet ücreti bakımından hürriyetinden yoksun kalınan sürenin kısa ya da uzun olmasının, tazminat olarak talep edilen miktarın fazla ya da az olmasının belirleyici olmayacağını, anılan vekâlet ücretinin dava açılmasını imkânsız hâle getirdiğinin ya da aşırı derece zorlaştırdığının söylenemeyeceğini belirterek mahkemeye erişim hakkına yönelik müdahalenin ölçülü olduğu sonucuna varmıştır (Safkan Aydoğdu, §§ 56-76).
63. Somut başvuru yönünden de söz konusu karardan ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmamaktadır. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Tutukluluğun makul süreyi aşması dolayısıyla açılan tazminat davasının reddedilmesi nedeniyle Anayasa'nın 19. maddesinin -yedinci fıkrasıyla bağlantılı olarak- dokuzuncu fıkrasının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
2. Adil yargılanma hakkı kapsamındaki makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Tutukluluğun makul süreyi aşması dolayısıyla açılan tazminat davasının reddedilmesi nedeniyle Anayasa'nın 19. maddesinin -yedinci fıkrasıyla bağlantılı olarak- dokuzuncu fıkrasının İHLAL EDİLMEDİĞİNE,
C. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA,
D. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 3/3/2022 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.