TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
M.K. BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2016/10325)
|
|
Karar Tarihi: 10/3/2021
|
R.G. Tarih ve Sayı: 31/3/2021-31440
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
GİZLİLİK TALEBİ KABUL
Başkan
|
:
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Üyeler
|
:
|
Muammer TOPAL
|
|
|
Recai AKYEL
|
|
|
Selahaddin MENTEŞ
|
|
|
İrfan FİDAN
|
Raportör
|
:
|
Ali KOZAN
|
Başvurucu
|
:
|
M.K.
|
Vekili
|
:
|
Av. Savaş BAYTOK
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvuru, ahlaki durum gerekçe gösterilerek Türk
Silahlı Kuvvetlerinden ayırma işlemi tesis edilmesi nedeniyle özel hayatın
gizliliği hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru 2/6/2016 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden
yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik
incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul
edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet
Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir.
III. OLAY VE
OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle
olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucu 1999 yılında Deniz Harp Okulundan mezun
olmuş ve Türk Silahlı Kuvvetlerinden (TSK) ilişiğinin kesildiği 29/3/2012
tarihine kadar subay statüsünde görev yapmıştır.
A. Ceza
Yargılamasına İlişkin Süreç
9. Başvurucunun görev yaptığı gemiye bilgisayar getirdiği
ve bu bilgisayarla internete girdiği yönündeki ihbar sonrası başvurucu hakkında
yasak edilen cihaz ve aletleri bulundurma ve kullanma suçundan adli ve idari
soruşturma yapılmıştır. Soruşturma kapsamında başvurucunun bilgisayarına el
konularak bilgisayarda inceleme yapılmış ve bu inceleme neticesinde elde edilen
veriler kapsamında başvurucunun ifadesi alınmıştır. Anılan ifade sırasında
başvurucuya özel hayatına ilişkin sorular sorulmuş, başvurucu cevaplarında bir
kadınla yaşadığı ilişkinin detaylarına dair bilgi vermiş ve bu kadınla yaşadığı
cinsel ilişkiyi bir subay arkadaşının evinde kaydettiğini ancak daha sonra bu
kaydı sildiğini beyan etmiştir.
10. Bu ifadeye dayanılarak başvurucu hakkında Deniz
Kuvvetleri Komutanlığı Donanma Komutanlığı Askerî Savcılığı, özel hayatın
gizliliğini ihlal suçundan soruşturma başlatmıştır. Askerî Savcılık 20/5/2010
tarihinde görevsizliğine, müsnet suçtan soruşturmanın devamı için dosyanın
görevli ve yetkili Karamürsel Cumhuriyet Başsavcılığına (Başsavcılık)
gönderilmesine karar vermiştir.
11. Başsavcılığın 23/9/2011 tarihli iddianamesi kabul
edilerek başvurucu hakkında özel hayatın gizliliğini ihlal etme suçlamasıyla
Karamürsel Sulh Ceza Mahkemesinde dava açılmıştır. Başvurucu yargılama
aşamasında alınan ifadesinde; üzerine atılı suçlamaları kabul etmediğini,
müşteki ile bir dönem arkadaşlığının olduğunu ancak herhangi bir husumetinin ve
sorununun olmadığını, yapılan soruşturma ve kovuşturma sonucunda mesleki ve
ailevi açıdan mağdur olanın ve özel hayatının gizliliği ihlal edilen kişinin
kendisi olduğunu, kesinlikle böyle bir olayın olmadığını, suçsuz olduğunu beyan
etmiştir.
12. Mahkeme 9/5/2012 tarihinde başvurucu hakkında beraat
kararı vermiştir. Kararın gerekçesinde; dosyada sanığın idari soruşturmadaki
beyanları dışında suçun var olduğuna dair herhangi bir delil elde edilemediği,
sanığın ifadesinin soruşturma aşamasında alınmadığı, sadece idari soruşturma
aşamasında verdiği ifadeden yola çıkılarak kamu davasının açıldığı
belirtilmiştir. İdari soruşturma aşamasındaki ifadesinde ikrara ilişkin beyanda
bulunan başvurucunun bu ifadeyi mahkeme sorgusunda reddettiği gözetildiğinde
anılan ifadenin karara esas teşkil etmesinin mümkün olmadığı vurgulanmıştır.
Yapılan yargılama neticesinde iddia ve sanıkların idari soruşturmadaki
beyanları dışında sanığın özel hayatın gizliliğini ihlal etmek kastıyla hareket
ettiğine dair cezalandırılması için yeterli, her türlü şüpheden uzak, kesin ve
inandırıcı bir delil elde edilemediği değerlendirmesine yer verilmiştir. Anılan
karar, temyiz incelemesinden geçerek 2/6/2014 tarihinde kesinleşmiştir.
B. İdari
İşlemin İptaline İlişkin Yargı Süreci
13. Diğer yandan anılan idari soruşturma sonucunda "Türk
Silahlı Kuvvetlerinde kalması uygun değildir" ortak kanaatli ayırma
sicil belgesi tanzim edilmiş ve neticede disiplinsizliği ve ahlaki durumu
gerekçe gösterilerek 13/4/2012 tarihinde başvurucunun TSK’dan ilişiği
kesilmiştir.
14. Başvurucu tarafından anılan idari işlemin iptali
istemiyle Askeri Yüksek İdare Mahkemesi (AYİM) Birinci Dairesinde dava
açılmıştır. Millî Savunma Bakanlığı tarafından davaya sunulan ilk savunma
dilekçesinde, ayrı bir yazı ekinde sunulan gizlilik dereceli belgelerde
açıklanan hususlar dâhilinde başvurucunun disiplinsizliğinin tespit edildiği
ifade edilmiştir. Başvurucu, davalı idarenin savunmasına karşı verdiği dilekçede
gizlilik dereceli belgelerin kendisine gönderilerek savunma yapma imkânı
sağlanması talebinde bulunmuştur.
15. AYİM, başvurucunun bu talebi hakkında bir karar
vermemiş; 6/12/2012 tarihli kararı ile davayı reddetmiştir. Kararın
gerekçesinde; sicil durumu itibarıyla çok iyi seviyede olan ve isnat edilen
suçlardan beraat eden davacının suça konu teşkil eden eylemlerinin ise ayrıca
irdelenmesi gerektiği vurgulanmıştır. Bu bağlamda evli ve bir çocuk sahibi olan
başvurucunun bir kadın ile girdiği cinsel ilişkiyi kadının rızası ve bilgisi
olmaksızın şantaj amacıyla kameraya kaydettiği, kadına taciz mesajları attığı,
aynı gemide görev yapan ve kendisinden kıdemsiz bir personelden şantaj amaçlı
gizli kamera düzeneği kurmasını istediği belirtilmiştir. Bununla birlikte
amirliğini yaptığı bir astsubayın evini ve arabasını kadınlarla cinsel ilişkiye
girmek için kullandığı, evli olmasına rağmen internet üzerinden birçok kadınla
tanışarak cinsel ilişkiye girdiği gözönüne alındığında davacının mevcut durumu
itibarıyla TSK'nın itibarını sarsacak nitelikte davranışlar sergilediği, bu
disiplin durumu nedeniyle kamu hizmetini devam ettiremeyecek hâle geldiği
değerlendirmesine yer verilmiştir. TSK'nın disiplinini esastan sarsan,
itibarını zedeleyen bu durumu nedeniyle idarenin derhâl işlem yaparak yürütülen
özellikli kamu hizmetine yabancılaşan ajanını bünyesinden atmasının zorunluluk
hâlini aldığı ifade edilmiştir. Bu itibarla başvurucunun TSK’dan ilişiğinin
kesilmesinde -idarenin takdir yetkisini objektif kıstaslara bağlı kalarak- kamu
yararı ile birey yararı arasındaki dengeyi gözeterek ve kamu yararı amacına
uygun olarak kullandığı belirtilmiştir.
16. Anılan kararın kesinleşmesinden sonra
başvurucu 7/5/2013 tarihinde bireysel başvuru yapmıştır. Başvurucu; ilişiğinin
kesilmesinin dayanağı olarak herhangi sebep veya gerekçenin gösterilmediğini,
AYİM’de yapılan yargılamada kanıtların hukuka uygun elde edilip edilmediğini
denetleme imkânının kendisine sunulmadığını, söz konusu belgelerin “gizli”
ibareli olarak dava dosyasında muhafaza edildiğini ve bunları inceleme olanağı
verilmediğini belirtmiştir. Bununla birlikte AYİM’de temyiz yolunun
bulunmadığını, karar düzeltme talebinin reddine ilişkin kararda gerekçeye yer
verilmediğini, AYİM’de bulunan sınıf subayları nedeniyle bu mahkemenin bağımsız
ve tarafsız olmadığını vurgulayan başvurucu, adil yargılanma hakkının ihlal
edildiğini ileri sürmüştür.
17. Anayasa Mahkemesi 20/11/2014 tarihinde davalı
idarenin savunması ekinde sunulan ve AYİM kararında hükme esas alınan gizlilik
dereceli belgelerin incelettirilmemesi nedeniyle silahların eşitliği ve
çelişmeli yargılama ilkelerinin ihlal edildiğine karar vermiş ve yargılamanın
yenilenmesine hükmetmiştir.
18. Anayasa Mahkemesinin ihlal kararı sonrası yapılan
yeniden yargılamada, gizli belgelerin incelenmesi ve bu belgelere karşı beyanda
bulunma olanağı başvurucuya sağlanmıştır. AYİM Birinci Daire 7/5/2016 tarihinde
davanın reddine karar vermiştir. Kararın gerekçesinde;
i. Başvurucunun görev yaptığı süre boyunca on üç kez
takdir yazısına layık görüldüğü, bir kez üste saygısızlık nedeniyle disiplin
cezası aldığı ve mükemmele yakın düzeyde sicil not ortalamasına sahip olduğu
belirtilmiştir. Evli ve bir çocuk sahibi olan başvurucunun boşanma aşamasındaki
bir subayın eşinin telefon numarasına ulaşarak telefonuna mesaj gönderdiği, bu
mesajlardan dolayı şikâyetçi olmasını engellemek için bu kadına para verdiği,
bu kadın ile girdiği cinsel ilişkiyi kadının rızası ve bilgisi olmaksızın
kameraya kaydettikten sonra kamera kaydını imha ettiği vurgulanmıştır. Bununla
birlikte başvurucunun amirliğini yaptığı bir astsubayın evini ve arabasını
kadınlarla cinsel ilişkiye girmek için kullandığı, evli olmasına rağmen
internet üzerinden birçok kadınla tanışarak cinsel ilişkiye girdiği gözönüne
alındığında davacının mevcut durumu itibarıyla TSK'nın itibarını sarsacak
nitelikte davranışlar sergilediği, bu disiplin durumuyla artık kamu hizmetini
devam ettiremeyecek hâle geldiği, anılan eylemlerinin özel hayat kapsamında
olmadığı ve TSK'dan ilişiğinin kesilmesinde hukuka aykırılık bulunmadığı
değerlendirmesine yer verilmiştir.
ii. Ayrıca başvurucunun beraat ettiği ceza yargılamasına
konu eylemleri ile rızası dâhilinde bilgisayarından elde edilen bilgiler
değerlendirme dışı tutularak idari soruşturma kapsamında alınan ve yasak
yöntemlerle hukuka aykırı şekilde elde edildiğine dair kanıt bulunmayan
başvurucunun ifadesi ile diğer personelin ifadesine ve ceza yargılamasındaki
beyanlara göre değerlendirme yapıldığı belirtilmiştir. Bu şekilde ceza
yargılamasına göre daha düşük ispat standardı gerektiren disiplin hukuku
ilkeleri çerçevesinde somut davada karara varıldığından masumiyet karinesinin
ihlal edilmediği vurgulanmıştır.
19. Anılan karar 13/5/2016 tarihinde başvurucuya tebliğ
edilmiştir.
20. Başvurucu 2/6/2016 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
IV. İLGİLİ
HUKUK
21. İlgili hukuk için bkz. G.G. [GK], B. No:
2014/16701, 13/10/2016, §§ 23-30; Yaşar Türkmen, B. No: 2014/5418,
15/2/2017, §§ 26-33.
V. İNCELEME VE
GEREKÇE
22. Mahkemenin 10/3/2021 tarihinde yapmış olduğu
toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun
İddiaları
23. Başvurucu; bilgisayarının hâkim kararı olmadan
incelendiğini, bu inceleme sonucu elde edilen birtakım mesajlar kullanılarak
kendi aleyhine olacak şekilde ifadesinin tanzim edildiğini belirtmiştir.
Mahkemenin karar gerekçesinde dayandığı özel hayatına ilişkin eylemlerinin
görevine veya kamusal hayatına yansımadığını, aleniyet kazanmamış, özel
hayatının gizliliği kapsamında kalması gereken bilgilere yönelik değerlendirmelere
bağlı olarak, başarılı mesleki geçmişi de gözetilmeden ayırma işlemi tesis
edildiğini vurgulamıştır. Ayrıca istihbarat personeli tarafından hukuk dışı
yollarla ifadesinin alındığını, ifade sırasında hukuki yardımından
yararlanabileceği bir avukatın hazır bulunmadığını, yapılan idari soruşturma ve
mesleği ile ilgisi olmayan tamamen özel hayatına ilişkin sorulara cevap
vermesinin istendiğini, bu şekilde özel hayatına dair bilgilerin en ince
ayrıntısına kadar elde edilmeye çalışıldığını iddia eden başvurucu, bu durumlar
gözetilmeden AYİM tarafından davasının reddedildiğini belirtmiştir. Başvurucu
bu nedenlerle adil yargılanma hakkı ile özel hayata saygı hakkının ihlal
edildiğini ileri sürmüş, ayrıca kamuya açık belgelerde kimlik bilgilerinin
açıklanmamasını talep etmiştir.
B. Değerlendirme
24. Anayasa’nın iddianın değerlendirilmesine dayanak
alınacak20. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Herkes, özel hayatına ...saygı
gösterilmesini isteme hakkına sahiptir. Özel hayatın ...gizliliğine
dokunulamaz."
25. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından
yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki
tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013,
§ 16). Başvuru formu ve ekleri incelendiğinde başvurucunun iddiasının temelini,
özel hayat alanına ilişkin olan ve hukuka aykırı yöntemler kullanılmak
suretiyle elde edilen birtakım bilgilere dayanılarak TSK'dan ayırma işlemi
tesis edilmesinin oluşturduğu anlaşılmaktadır. Bu nedenle başvurunun özel
hayatın gizliliği hakkı kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
1. Kabul
Edilebilirlik Yönünden
26. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul
edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı
anlaşılan özel hayatın gizliliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın
kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas
Yönünden
27. Özel hayatına ilişkin hususlar gerekçe gösterilerek disiplinsizlik
ve ahlaki durum sebebiyle başvurucu hakkında TSK'dan ayırma işlemi tesis
edilmesinin özel hayatın gizliliği hakkına bir müdahale oluşturduğu açıktır (Ata
Türkeri, B. No: 2013/6057, 16/12/2015, § 34; G.G., § 43).
28. Anılan müdahalenin ihlal oluşturmaması için
Anayasa'nın 13. maddesinde düzenlenen ve somut başvuruya uygun düşen, kanunlar
tarafından öngörülme, Anayasa’nın ilgili maddesinde belirtilen nedenlere
dayanma, demokratik toplum düzeninin gereklerine ve ölçülülük ilkesine uygun
olma ölçütlerini taşıması gerekir.
29. Ayırma işlemine dayanak teşkil eden mevzuat hükümleri
dikkate alındığında müdahalenin kanunlar tarafından öngörülme ölçütüne uygun
olduğu, askerî disiplinin ve kamu hizmetinin gereği gibi yürütülmesinin
sağlanması, bu itibarla millî güvenliğin korunması şeklinde meşru amaç taşıdığı
anlaşılmaktadır (Ata Türkeri, §§ 40, 41; G.G., §§ 51-53; Yaşar
Türkmen, §§ 50-58).
30. Tesis edilen disiplin işlemlerinde ve bu işlemlerin
hukuka uygunluk denetiminin yapıldığı mahkeme kararlarında; bireylerin özel
hayatlarına ilişkin tutum ve eylemlerinin mesleki hayatları üzerindeki
etkilerinin açıklanması, kamu hizmeti sunan ilgili kurumların işleyişi
üzerindeki etkilerinin ve risklerinin ortaya konulması, bu hususlardaki
değerlendirmelerin yeterli ve ikna edici gerekçelerle desteklenmesi, ayrıca
tesis edilen işlemlerin bireylerin geçmiş mesleki sicilleri ve başarı durumları
dikkate alınarak ölçülülük yönünden irdelenmesi gerekir (G.G., § 60).
31. Kamu görevlilerinin mesleki yaşamlarıyla da
bütünleşen bazı özel hayat unsurları açısından sınırlamalara tabi
tutulabilecekleri açıktır. Ancak hakkındaki tahkikat sonucunda TSK’dan ayırma
işlemi tesis edilmesinin başvurucunun mesleki hayatı üzerinde olduğu kadar
temel geçim kaynağından yoksun kalması nedeniyle ekonomik geleceği üzerinde de
önemli bir etki oluşturduğu, ayırma işleminin bu nedenle daha önemli hâle
geldiği anlaşılmaktadır (Ferdi Karaağaçlı, B. No: 2016/572, 13/6/2019, §
29). Bu bağlamda özel hayatın gizliliği hakkı üzerindeki sınırlamaların zorunlu
ya da istisnai tedbir mahiyetinde olması, başvurulabilecek son çare ya da
alınabilecek en son önlem niteliğinde olması gerekir (G.G., § 66).
32. Yukarıda belirtilen ilkeler çerçevesinde somut olay
değerlendirildiğinde başvurucunun görev yaptığı gemiye bilgisayar getirdiği ve
internete bağlandığı yönündeki ihbar ile başlayan soruşturmada bilgisayarından
tespit edilen birtakım mesajlara dayanılarak başvurucunun ifadesinin istihbarat
subayları tarafından alındığı görülmüştür. İfade tutanağı incelendiğinde
soruşturmanın kapsamına ve amacına ya da başvurucunun mesleğinin ifasına ilişkin
sorular yerine genel olarak başvurucunun özel hayatına ilişkin sorular
yöneltildiği anlaşılmıştır. Buradan hareketle öncelikle somut başvuruya konu
eylem ve davranışların başvurucunun mahremiyet alanında cereyan ettiği ve
rızası ile alenileştirilmediği anlaşılmaktadır. Öte yandan ifade alma işlemi
sırasında cinsel yaşamına dair sorular sorularak başvurucunun yaşam tarzının
sorgulandığı ancak idari soruşturma sürecinde yaşam şeklinin meslek hayatına
etkileri üzerine bir araştırma yapılmadığı görülmüştür. Sonuç olarak başvuruya
konu disiplin işlemi ile yargısal sürece konu edilen davranışların başvurucu
tarafından alenileştirilmeyen, esasen mesleki faaliyet ile ilgisi de olmayan,
mahremiyet alanına dâhil özel yaşam eylemleri olduğu söylenebilir.
33. AYİM kararında; beraat ile sonuçlanan ceza
yargılamasına konu bazı eylemlerin hükme esas alındığı, başvurucunun idari
soruşturmadaki ifadesini kabul etmediği, özel yaşamına ilişkin eylemlerin idari
soruşturma kapsamındaki ifadeye kadar aleniyete kavuşmadığı hususu
gözetilmemiştir. Ayrıca AYİM tarafından, görevin ifasıyla ilgili olmadığı
anlaşılan başvurucunun tutum ve eylemlerinin mesleki hayat üzerindeki etkileri
ile kurumun işleyişi üzerindeki etkilerinin ortaya konulamadığı; başvurucunun
soruşturma usulüne yönelik iddialarına makul bir gerekçe ile yanıt verilmediği,
ifadenin alındığı koşulların detaylı şekilde incelenmediği görülmüştür.
34. Özel hayata ilişkin eylem ve davranışlarının mahrem
kalması konusunda başvurucunun menfaati bulunmaktadır. Tesis edilen ayırma
işleminde, başvurucunun özel hayatı kapsamındaki mahremiyet hakkına ilişkin
davranışları belirleyici olmuştur. Diğer yandan söz konusu eylem ve davranışlar
başvurucu tarafından alenileştirilmediği gibi bu eylem ve davranışların mesleki
hayatı -bağlı bulunduğu kurum- üzerindeki olumsuz etkileri ve riskleri de ikna
edici gerekçelerle açıklanmamıştır (Ferdi Karaağaçlı, § 31).
35. Dolayısıyla özel hayat alanı kapsamında kaldığı
anlaşılan birtakım davranışlara dayanılarak başvurucunun kamu görevlisi olma
nitelik ve yeterliliğini kaybettiği sonucuna ulaşılmasının demokratik toplum
düzeninin gereklerine aykırılık oluşturduğu, başvurucuya en ağır şekilde
uygulanan idari yaptırımın ölçülü olmadığı, başka bir ifade ile başvurucunun
mahremiyet hakkına müdahaleyi haklı kılacak şekilde TSK görevlisi olmasının
sakıncalarının idari ve yargısal makamlar tarafından ilgili ve yeterli olarak
açıklanmadığı kanaatine ulaşılmıştır.
36. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun Anayasa’nın 20.
maddesinde güvence altına alınan özel hayatın gizliliği hakkının ihlal
edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı
Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
37. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin ilgili kısmı
şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda,
başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal
kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için
yapılması gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme
kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden
yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama
yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata
hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir.
Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal
kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse
dosya üzerinden karar verir.”
38. Başvurucu; ihlalin tespitine, yargılamanın
yenilenmesine ve 100.000 TL manevi tazminata karar verilmesini talep etmiştir.
39. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan ([GK], B.
No: 2014/8875, 7/6/2018) kararında ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl
ortadan kaldırılacağı hususunda genel ilkeler belirlenmiştir. Anayasa Mahkemesi
diğer bir kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal kararının yerine
getirilmemesinin sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun ihlalin devamı anlamına
geleceği gibi ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle sonuçlanacağına işaret
etmiştir (Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019).
40. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal
edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan
kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural, mümkün olduğunca eski hâle
getirmenin, yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için
ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması,
ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan
kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların
giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması
gerekmektedir (Mehmet Doğan, §§ 55, 57).
41. İhlalin mahkeme kararından kaynaklandığı veya
mahkemenin ihlali gideremediği durumlarda Anayasa Mahkemesi, 6216 sayılı
Kanun’un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası ile Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün
79. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendi uyarınca ihlalin ve
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın
bir örneğinin ilgili mahkemeye gönderilmesine hükmeder. Anılan yasal düzenleme,
usul hukukundaki benzer hukuki kurumlardan farklı olarak ihlali ortadan
kaldırmak amacıyla yeniden yargılama sonucunu doğuran ve bireysel başvuruya
özgülenen bir giderim yolunu öngörmektedir. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi
tarafından ihlal kararına bağlı olarak yeniden yargılama kararı verildiğinde,
usul hukukundaki yargılamanın yenilenmesi kurumundan farklı olarak ilgili mahkemenin
yeniden yargılama sebebinin varlığını kabul hususunda herhangi bir takdir
yetkisi bulunmamaktadır. Dolayısıyla böyle bir kararın kendisine ulaştığı
mahkemenin yasal yükümlülüğü, ilgilinin talebini beklemeksizin Anayasa
Mahkemesinin ihlal kararı nedeniyle yeniden yargılama kararı vererek devam eden
ihlalin sonuçlarını gidermek üzere gereken işlemleri yerine getirmektir (Mehmet
Doğan, §§ 58, 59; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), §§ 57-59, 66, 67).
42. İncelenen başvuruda özel hayatın gizliliği hakkının ihlal
edildiği sonucuna ulaşılmıştır. Dolayısıyla ihlalin idarenin işleminden
kaynaklandığı anlaşılmaktadır. Bununla birlikte derece mahkemesi de ihlali
giderememiştir.
43. Bu durumda özel hayatın gizliliği hakkının ihlalinin
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki
yarar bulunmaktadır. Yapılacak yeniden yargılama ise bireysel başvuruya özgü
düzenleme içeren 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasına
göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına yöneliktir. Bu kapsamda
yapılması gereken iş, yeniden yargılama kararı verilerek Anayasa Mahkemesini
ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere
uygun yeni bir karar verilmesinden ibarettir. Bu sebeple kararın bir örneğinin yeniden
yargılama yapılmak üzere ilgili yargı merciine gönderilmesine karar verilmesi
gerekmektedir.
44. İhlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için
yeniden yargılamanın yeterli bir giderim sağlayacağı anlaşıldığından tazminat
talebinin reddine karar verilmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.
45. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 239,50 TL harç ve
3.600 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 3.839,50 TL yargılama giderinin
başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Başvurucunun kamuya açık belgelerde kimliğinin gizli
tutulması talebinin KABULÜNE,
B. Özel hayatın gizliliği hakkının ihlal edildiğine
ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
C. Anayasa’nın 20. maddesinde güvence altına alınan özel
hayatın gizliliği hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
D. Kararın bir örneğinin özel hayatın gizliliği hakkının
ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak
üzere -Anayasa'nın 6771 sayılı Kanun ile getirilen geçici 21. maddesinin
birinci fıkrasının (E) bendiyle Askeri Yüksek İdare Mahkemesi kaldırılmış
olduğundan anılan bendin (b) alt bendi gereğince- yetkili idari yargı merciine
(Karar, Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Birinci Dairesinin E.2015/1193,
K.2015/685 sayılı dosyasıyla ilgilidir.) GÖNDERİLMESİNE,
E. Başvurucunun tazminat talebinin REDDİNE,
F. 239,50 TL harç ve 3.600 TL vekâlet ücretinden oluşan
toplam 3.839,50 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,
G. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun
Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde
yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten
ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
H. Kararın bir örneğinin bilgi için Adalet Bakanlığına
GÖNDERİLMESİNE 10/3/2021 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.