logo
Bireysel Başvuru Kararları Kullanıcı Kılavuzu English

(Mehmet Fidan [2.B.], B. No: 2016/10906, 16/1/2020, § …)
Kararlar Bilgi Bankasında yayınlanan karar metni
editöryal düzeltmelere tabi tutulmuş olabilir.
   


 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

MEHMET FİDAN BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2016/10906)

 

Karar Tarihi: 16/1/2020

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Recep KÖMÜRCÜ

Üyeler

:

Celal Mümtaz AKINCI

 

 

Muammer TOPAL

 

 

M. Emin KUZ

 

 

Recai AKYEL

Raportör

:

Elif ÇELİKDEMİR ANKITCI

Başvurucu

:

Mehmet FİDAN

Vekili

:

Av. Veysel VESEK

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, kolluk güçleri tarafından yakalama işlemi yapılırken hukuka aykırı kuvvet kullanılması nedeniyle kötü muamele yasağının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 3/6/2016 tarihinde yapılmıştır.

3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir.

7. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır.

III. OLAY VE OLGULAR

8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde olaylar özetle şöyledir:

9. Başvurucu 1990 doğumlu olup Şırnak'ta yaşamaktadır. 14/2/2009 tarihinde PKK terör örgütü kurucusunun yakalanmasının yıl dönümü nedeniyle düzenlenen protesto eylemlerine katılan başvurucu, kolluk güçleri tarafından yakalanarak gözaltına alınmış ve 15/2/2009 tarihinde Sulh Ceza Mahkemesince tutuklanmıştır.

10. Başvurucu gözaltına alınırken ve gözaltından çıkarılırken hakkında sağlık raporları düzenlenmiştir. Gözaltına alınmadan önce alınan raporda, başvurucunun sol kemik küreği üzerinde hassasiyetin mevcut olduğu bilgisine yer verilerek sağ ve sol dirsekleri ile boynunun alt kısmında çizikler tespit edildiği açıklanmıştır. Gözaltından çıkarılırken alınan raporda gözaltına alınırken tespit edilen bulguların yanı sıra başvurucunun işitme kaybı şikâyeti olduğu belirtilmiş, ayrıca sağ kulak zarının delik olduğu gözlemine yer verilerek bunun basit tıbbi müdahale ile giderilebileceği ifade edilmiştir.

11. Başvurucu 23/2/2009 tarihinde, kendisini yakalayan polis memurlarını işkence, kötü muamele ve görevi kötüye kullanma suçlarını işledikleri; gözaltından çıkarılırken hakkında rapor düzenleyen doktoru ise görevi ihmal suçunu işlediği iddiasıyla İdil Cumhuriyet Başsavcılığına (Savcılık) şikâyet etmiştir.

12. Rapor düzenleyen doktor hakkında görevi kötüye kullama suçundan Savcılıkça soruşturma başlatılmış, şüpheli ve tanık ifadelerine başvurulduktan sonra Adli Tıp Kurumu 2. İhtisas Kurulundan (ATK) görüş sorulmuştur. ATK'nın 27/1/2010 tarihli raporunda, başvurucunun kulak zarında mevcut olan yırtığın boyutları belirtilmediğinden kulağından kan gelip gelmediği ve bunun oluşma zamanının (olay tarihinde veya öncesinde) tıbben tespit edilemeyeceği bilgisine yer verilmiştir.

13. Savcılık tarafından yapılan soruşturma sonucu 12/3/2010 tarihinde, şüpheli doktor hakkında suç unsurlarının oluşmaması sebebiyle kovuşturma yapılmasına yer olmadığına dair karar verilmiş; anılan karara yapılan itiraz, Mardin 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 13/4/2010 tarihli kararıyla reddedilmiştir.

14. Başvurucu 20/10/2010 tarihinde Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) 3. maddesinin ihlal edildiği iddiasıyla Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine (AİHM) başvurmuştur.

15. AİHM 16/12/2014 tarihinde, başvuru hakkında Sözleşme'nin 3. maddesinin ihlal edildiği sonucuna ulaşmış; başvurucunun tazminat talebi bulunmadığından ayrıca tazminata hükmetmemiştir (Mehmet Fidan/Türkiye, B. No: 64969/10).

16. AİHM, başvurucunun kötü muamele yasağına ilişkin esas ve usul yönünden şikâyetlerini birlikte incelemiştir. Oyçokluğuyla alınan kararda, yakalanma esnasında başvurucunun herhangi bir direnişte bulunduğuna dair bir gözlemin olmadığına dikkat çekildikten sonra yakalama sırasında kolluk tarafından kullanılan gücün niteliği veya derecesi hakkında soruşturma dosyasında herhangi bir bilginin bulunmadığı belirtilmiştir. Kararda ayrıca, sağlık raporlarında başvurucunun iddialarına uygun bazı yaralanmaların tespit edildiği ve ATK raporunda da belirtildiği gibi doktorlar tarafından kulak zarının yırtılmasının boyutsal niteliği açıklanmadığından başvurucunun kulağındaki lezyonun sebebinin olaydan 11 ay sonra tespit edilemediği vurgulanmıştır. AİHM, soruşturmada, başvurucuyu yakalayan polis memurlarının kimliklerinin dahi tespit edilmediğini ve ifadeleri alınmadığı gibi başvurucunun da olaya dair beyanının alınmadığını belirterek soruşturmanın yürütülmesinde gerekli sürat ve özenin bulunmaması nedeniyle Sözleşme'nin 3. maddesinin ihlal edildiği sonucuna ulaşmıştır.

17. Kararın kısmi karşıoyunda; başvuruda Sözleşme'nin 3. maddesinin ihlal edildiği sonucuna varılırken maddenin esas ve usul yönünden ayrı incelenmesi gerektiği savunularak esas yönünden kötü muamele iddiasının makul şüphenin ötesine geçmediği belirtilmiş; başvurucunun kötü muamele iddiasını sadece sağ kulağına darbe almasıyla daralttığı, bu durumda sağlık raporunda tespit edilen yaralanmaların arasında AİHM tarafından değerlendirmeye tabi olacak hususun bu iddiayla sınırlı tutulması gerektiği açıklanmıştır. Ayrıca başvurucunun kulağına vurulduğu iddiasının makul şüphenin ötesine geçtiğinin kanıtlanamadığı belirtilerek Sözleşme'nin esas yönünden ihlal edilmediği; diğer taraftan soruşturmada usule ilişkin gerekliliklerin karşılanmadığı, şikâyet edilen polis memurları hakkında işlem başlatılmadığı, kimliklerinin tespit edilmediği ve sorgulanmadıkları ifade edilerek soruşturmanın yetersizliği nedeniyle Sözleşme'nin 3. maddesinin ihlal edildiği görüşüne yer verilmiştir.

18. AİHM kararının ardından başvurucunun talebi üzerine 27/5/2015 tarihinde Savcılık tarafından olayda görevli polis memurları hakkında soruşturma başlatılarak başvurucunun yakalanmasında görev alan memurların kimlikleri tespit edilmiş ve savunmaları alınmıştır. Polis memurları H.D., O.A. ve S.S.başvurucunun kaçarken önünde bulunan seti aşmaya çalıştığı sırada düştüğünü, yakalanması esnasında bir direnmenin olmadığını vebu nedenle kendilerinin güç kullanmadıklarını ifade etmişlerdir.

19. Başvurucu; soruşturma sürecine dâhil edilerek alınan ayrıntılı şikâyetinde gözaltına alındıktan sonra Emniyet Müdürlüğünde herhangi bir eziyet veya işkenceye maruz kalmadığını, sadece yakalanması sırasında polis memurları tarafından kafasına, kulaklarına ve sırt kısmına vurulması suretiyle darbe aldığını beyan etmiştir. Başvurucu ayrıca yakalandığı zaman yanında kimsenin bulunmadığını, kaçarken yakalandığını ve yakalandıktan sonra direnmediğini belirtmiştir.

20. Savcılık tarafından yürütülen soruşturma sonucunda 11/12/2015 tarihinde şüpheli polis memurları hakkında kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmiştir. Kararın gerekçesinde, başvurucunun kulağında oluşan yaralanma veya işitme kaybının iddia edildiği şekilde kolluk görevlilerince uygulanan şiddet nedeniyle oluştuğu hususunda başvurucunun söz konusu iddiası dışında somut delilin bulunmamasından ötürü görevliler hakkında dava açılmaması gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.

21. Savcılık kararına yapılan itiraz, Midyat Sulh Ceza Hâkimliğinin (Hâkimlik) 29/2/2016 tarihli kararıyla reddedilmiştir. Hâkimlik, AİHM kararı sonrası yeterli soruşturmanın yapılmış olduğunu ve şikâyet edilen olayın gerçekleştiği konusunda başvurucunun iddiası dışında delil bulunmadığını belirterek polis memurları hakkında dava açmayı gerektiren, yeterli şüphenin bulunmaması dolayısıyla kovuşturmaya yer olmadığı kararının hukuka uygun olduğu kanaatine varmıştır.

22. Hâkimliğin kararı, 5/5/2016 tarihinde tebliğ edilmiş ve 3/6/2016 tarihinde bireysel başvuruda bulunulmuştur.

IV. İLGİLİ HUKUK

23. İlgili hukuk için bkz. Mehmet Uçar, B. No: 2015/7357, 3/4/2019, §§ 31-34;Mehmet Mutlu, B. No: 2014/18240, 18/4/2018, §§ 28-33.

V. İNCELEME VE GEREKÇE

24. Mahkemenin 16/1/2020 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü

25. Başvurucu; kolluk güçleri tarafından darbedilmesi nedeniyle yaralandığını, kendisini darbeden görevlileri şikâyet etmesine rağmen 2009 yılından beri Savcılıkça etkili soruşturma yapılmadığını ve görevliler hakkında dava açılmadığını belirterek soruşturmanın uzun sürmesi nedeniyle adil yargılanma hakkının, kolluk görevlileri tarafından yaralanması ve etkili soruşturma yapılmaması nedeniyle de kötü muamele yasağının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

26. Bakanlık görüşünde, AİHM'in ihlal kararı sonrasında yeniden soruşturma açılması istemiyle Savcılığa başvuran başvurucunun kötü muamele yasağı kapsamında ileri sürdüğü hususların Savcılık tarafından yeterli bir biçimde incelendiği belirtilmiş; etkili soruşturma yürütülmesi yükümlülüğünün bir sonuç yükümlülüğü değil araçsal bir yükümlülük olduğu hatırlatılarak etkili soruşturma yükümlülüğünün yerine getirildiği kanaatine yer verilmiştir.

B. Değerlendirme

1. Kabul Edilebilirlik Yönünden

27. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

2. Esas Yönünden

28. Anayasa’nın "Kişinin dokunulmazlığı, maddî ve manevî varlığı" kenar başlıklı 17. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:

"Kimseye işkence ve eziyet yapılamaz; kimse insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tabi tutulamaz."

29. Başvurucu, kolluk görevlilerince darbedilmesi ve bu konuda yapılan ceza soruşturmasının etkisiz olması nedeniyle kötü muamele yasağının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.Her ne kadar soruşturmanın uzun sürmesi nedeniyle adil yargılanma hakkının da ihlal edildiğini iddia edilmiş ise de soruşturmanın makul süratte yapılması koşulu kötü muamele yasağının aynı zamanda usul boyutuna ilişkin olduğundan değerlendirme sadece kötü muamele yasağı çerçevesinde yapılmıştır.

30. İşkence ve kötü muamele yasağına ilişkin şikâyetlerin devletin negatif ve pozitif yükümlülükleri dikkate alınarak maddi ve usul boyutları bakımından ayrı ayrı incelenmesi gerekmektedir. Devletin negatif yükümlülüğü bireyleri işkence, insanlık dışı, aşağılayıcı muameleye ya da cezaya tabi tutmama sorumluluğunu içerirken devletin pozitif yükümlülüğü hem bireyleri bu tür muamelelerden korumayı (önleyici yükümlülük) hem de etkili bir soruşturma yoluyla sorumluların tespiti ve cezalandırılması sorumluluğunu (soruşturma yükümlülüğü) içermektedir. İşkence ve kötü muamele yasağının maddi boyutu, negatif yükümlülük ile önleyici düzenleme yapma yükümlülüğünü kapsamakta; pozitif yükümlülüğün alanında kalan soruşturma yükümlülüğü ise usul boyutunu oluşturmaktadır (benzer yöndeki inceleme usulünü içeren kararlar için bkz. Cezmi Demir ve diğerleri, B. No: 2013/293, 17/7/2014, § 75; Mehmet Şah Araş ve diğerleri, B. No: 2014/798, 28/9/2016, §64; Mustafa Rollas, B. No: 2014/7703, 2/2/2017, § 49).

31. Diğer taraftan Sözleşme ile güvence altına alınan temel hak ve özgürlüklerin etkili bir şekilde korunması, AİHM tarafından verilen ihlal kararlarının iç hukukta gereği gibi yerine getirilmesi ile mümkündür. AİHM tarafından verilen ihlal kararlarının iç hukukta gereği gibi yerine getirilmemesi, Sözleşme ile güvence altına alınan temel hak ve özgürlüklerin uygulamada etkili bir şekilde korunamadığı anlamına gelir. Bu sebeple AİHM tarafından verilen bir ihlal kararının gereklerinin yerine getirilip getirilmediği Anayasa Mahkemesince incelenmelidir. Ancak bu, olayların baştan itibaren yeniden değerlendirilmesi şeklinde değil AİHM tarafından verilen ihlal kararının gereklerinin yerine getirilip getirilmediği ile ilgili sınırlı bir inceleme olacaktır (Sıddıka Dülek ve diğerleri, B. No: 2013/2750, 17/2/2016, §§ 69, 70).

32. Bu doğrultuda kural olarak başvurucunun kolluk görevlilerince darbedildiği yönündeki iddiası, devletin negatif yükümlülüğü kapsamında kaldığından kötü muamele yasağının maddi boyutu altında incelenmesi gerekmekle birlikte söz konusu şikâyet, daha önce AİHM tarafından değerlendirilip Sözleşme'nin 3. maddesinin esas ve usul yönünden ihlal edildiğine 16/12/2014 tarihinde hükmedilmiştir. Bu durumda Anayasa Mahkemesince yapılacak inceleme, AİHM kararından sonraki süreç bakımından kararın gereklerinin yerine getirilip getirilmediği yönünden değerlendirilmek üzere kötü muamele yasağının sadece usul boyutu ile sınırlıdır.

a. Genel İlkeler

33. Devletin kişinin maddi ve manevi varlığını koruma hakkı kapsamındaki pozitif yükümlülüğünün usule ilişkin bir boyutu bulunmaktadır. Bu usul yükümlülüğü çerçevesinde devlet, her türlü fiziksel ve ruhsal saldırı olayının sorumlularının belirlenmesini ve gerekiyorsa cezalandırılmasını sağlayabilecek etkili resmî bir soruşturma yürütmek durumundadır. Bu tarz bir soruşturmanın temel amacı, söz konusu saldırıları önleyen hukukun etkin bir şekilde uygulanmasını güvenceye almak ve karıştıkları olaylarda kamu görevlilerinin ya da kurumlarının kendi sorumlulukları altında meydana gelen olaylar için hesap vermelerini sağlamaktır (Cezmi Demir ve diğerleri, § 110).

34. Buna göre bireyin bir devlet görevlisi tarafından hukuka aykırı olarak ve Anayasa’nın 17. maddesini ihlal eder biçimde bir muameleye tabi tutulduğuna ilişkin savunulabilir bir iddiasının bulunması hâlinde Anayasa’nın 17. maddesi -“Devletin temel amaç ve görevleri” kenar başlıklı 5. maddedeki genel yükümlülükle birlikte yorumlandığında- etkili resmî bir soruşturmanın yapılmasını gerektirmektedir. Bu soruşturma, sorumluların belirlenmesini ve cezalandırılmasını sağlamaya elverişli olmalıdır. Bu mümkün olmazsa madde, sahip olduğu öneme rağmen pratikte etkisiz hâle gelecek ve bazı hâllerde devlet görevlilerinin fiilî dokunulmazlıktan yararlanarak kontrolleri altında bulunan kişilerin haklarını istismar etmeleri mümkün olacaktır (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 25).

35. Yürütülecek ceza soruşturmaları, sorumluların tespitine ve cezalandırılmalarına imkân verecek şekilde etkili ve yeterli olmalıdır. Soruşturmanın etkili ve yeterli olduğundan söz edilebilmesi için soruşturma makamlarının resen harekete geçerek olayı aydınlatabilecek ve sorumluların tespitine yarayabilecek bütün delilleri toplamaları gerekir. Dolayısıyla kötümuamele iddialarının gerektirdiği soruşturma bağımsız bir şekilde hızlı ve derinlikli bir şekilde yürütülmelidir. Diğer bir ifadeyle yetkililer, olay ve olguları ciddiyetle öğrenmeye çalışmalı; soruşturmayı sonlandırmak ya da kararlarını temellendirmek için çabuk ve temelden yoksun sonuçlara varmamalıdır (Cezmi Demir ve diğerleri, § 114).

36. Devletin pozitif yükümlülüğü kapsamında soruşturma yapılmamış olması yahut da yeterli soruşturma yapılmamış olması da bazen tek başına kötü muamele teşkil edebilmektedir. Dolayısıyla şartlar ne olursa olsun yetkililer, resmî şikâyet yapılır yapılmaz harekete geçmelidir. Bu bağlamda soruşturmanın derhâl başlaması, bağımsız biçimde, kamu denetimine tabi olarak, özenli ve süratli yürütülmesi ve bir bütün olarak etkili olması gerekir (Cezmi Demir ve diğerleri, § 116).

37. Soruşturma sonucunda alınan kararın soruşturmada elde edilen tüm bulguların kapsamlı, nesnel ve tarafsız bir analizine dayalı olması, bunun yanı sıra söz konusu kararın hakka yönelik müdahalenin Anayasa’nın aradığı zorunlu bir durumdan kaynaklanan ölçülü bir müdahale olup olmadığına yönelik bir değerlendirme içermesi de gerekmektedir (Cemil Danışman, B. No: 2013/6319, 16/7/2014, § 99).

b. İlkelerin Olaya Uygulanması

38. Başvurucu, şiddet içeren bir gösteriye katıldığı gerekçesiyle kolluk güçleri tarafından yakalanıp gözaltına alınmıştır. Başvurucu, bu yakalanma esnasında polis memurları tarafından kafasına, kulaklarına ve sırtına vurulmak suretiyle darp edildiğini ileri sürmüştür.

39. Hukuka aykırı güç kullandıkları iddia edilen kolluk görevlileri hakkında Savcılık tarafından soruşturma açılmaması nedeniyle AİHM,kötü muamele yasağının ihlal edildiği sonucuna ulaşmıştır.

40. AİHM tarafından verilen ihlal kararı sonrasında başvurucunun şikâyeti üzerine Savcılıkça olayla ilgili yeniden soruşturma başlatılmış, başvurucunun soruşturmaya katılımı sağlanmış, polis memurlarının kimlikleri tespit edilerek savunmaları alınmıştır. Olaya dair kamera görüntüleri veya tanık bulunduğuna dair başvuru dosyasına herhangi bir bilgi yansımadığı gibi başvurucunun da bu yönde bir iddiası ve karşılanmamış bir talebi bulunmamaktadır. Başvurucuya ait muayene sağlık raporları ile ATK bilirkişi raporu ilk soruşturma döneminde (AİHM kararı öncesi) temin edilmiştir.

41. Tüm dosya kapsamını değerlendiren Savcılık tarafından başvuru konusu olayda başvurucunun iddiasını destekler mahiyette somut delil bulunmaması nedeniyle şüpheli polis memurları hakkında kovuşturma yapılmamasına karar verilmiştir.

42. AİHM kararı sonrası Savcılıkça, başvurucunun şikâyeti hakkında ikinci soruşturmanın makul sürede başlatıldığı ve olayla ilgili mümkün olan tüm delillerin toplandığı anlaşılmaktadır. Başvurucu, toplanan deliller bakımından bir şikâyeti bulunmamakla birlikte genel olarak şüpheli polis memurları hakkında ceza davası açılmamasından yakınmaktadır.

43. Yürütülecek ceza soruşturmalarının amacı, kişinin maddi ve manevi varlığını koruyan mevzuat hükümlerinin etkili bir şekilde uygulanmasını ve sorumluların hesap vermelerini sağlamaktır. Bu bir sonuç yükümlülüğü değil, uygun araçların kullanılması yükümlülüğüdür. Diğer taraftan burada yer verilen değerlendirmeler hiçbir şekilde Anayasa’nın 17. maddesinin başvuruculara üçüncü tarafları adli bir suç nedeniyle yargılatma, cezalandırma hakkı veya tüm yargılamaları mahkûmiyetle ya da belirli bir ceza kararıyla sonuçlandırma ödevi yüklediği anlamına gelmemektedir (Cezmi Demir ve diğerleri, § 77).

44. Bu bağlamda Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan hakkın etkin şekilde korunması için gerekli olan husus, tarafsız ve detaylı olarak yapılan bir soruşturma kapsamında Savcılıkça elde edilen tüm bulguların nesnel bir analizle değerlendirilip sonuca ulaşılmış olmasıdır. Diğer bir ifadeyle soruşturma makamlarının, elde ettiği delilleri ve hukuk kurallarını objektif bir şekilde yorumlaması sonucunda ortaya çıkan durum şüpheli -polis memurları- hakkında mutlaka dava açılmasını zorunlu kılmamaktadır.

45. Somut olayda Savcılık, başvurucunun şüpheli polis memurlarınca yakalanırken darbedildiğine dair iddiası dışında bir delile ulaşamamıştır. Başvurucu ilk şikâyet tarihinden beri kulağında duymanın azaldığını, polis memurlarının kulağına vurduğunu iddia etmiştir. Dolayısıyla başvurucunun sırt ve dirseklerinde yer alan çizik şeklindeki yaralanmalar darp iddiasıyla ilk bakışta uyumlu olmadığı gibi -şiddet içeren bir gösteri sırasında kaçarken yakalanmış olması da nazara alındığında- başvurucudaki bu tür yaralanmaların olay öncesinden kalma veya olay esnasında müdahale olmaksızın gerçekleşebileceği ihtimal dâhilindedir. Her ne kadar AİHM kararı sonrası ilk şikâyetini değiştiren/genişleten başvurucu, sırtına darbe aldığı iddiasında bulunmuş ise de ilk soruşturma kapsamında var olmayan bu iddianın Savcılık tarafından değerlendirilirken beyan uyumsuzluğu olarak yorumlanması olağandır. Kaldı ki ilk dilekçesinde gözaltı sürecinde polis merkezinde de darbedildiğini açıkça dile getiren başvurucu, ikinci kez açılan soruşturmada bu iddiasını değiştirerek sadece yakalanması esnasında darbedildiğini beyan etmiştir. Başvurucunun beyanlarındaki bu çelişkinin soruşturma makamlarınca sonuca ulaşılırken değerlendirmeye esas alındığı anlaşılmaktadır.

46. Ayrıca başvurucu, gözaltına alınırken ve gözaltından çıkarılırken doktorlar tarafından muayene edilmiş; iddia ettiği gibi şiddete maruz kaldığına yönelik kulak ve baş çevresinde kızarıklık, morarma, ödem gibi fiziksel bulgulara (darp ve cebir izine) rastlanmamıştır. Başvurucunun kulak zarındaki deliğin kaynağı bilirkişi görüşü alınmasına rağmen sağlık raporlarıyla tam olarak tespit edilememiştir. Bu durumda başvurucunun darbedildiği iddiasının sağlık raporlarıyla desteklenmediği kanaatine varan soruşturma makamlarınca, başvurucunun yaralanması ile iddia edildiği şekliyle darp olayı arasında illiyet bağı kurulamamasının nesnel bir analize dayanmadığını söylemek güçtür. Diğer bir ifadeyle Savcılık tarafından delillerin toplanması ve hukuki olarak yorumlanmasında Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında korunan hakkı zedeleyecek mahiyette bir değerlendirmenin yapılmadığı anlaşılmaktadır. Dolayısıyla Anayasa Mahkemesince soruşturma makamlarının aksi yönünde sonuca ulaşmayı gerektirecek bir durum tespit edilmemiştir.

47. Öte yandan başvurucu, yaklaşık dokuz yıl süren soruşturmanın uzun olmasından şikâyet etmişse de söz konusu başvurunun değerlendirmeye esas alınacak soruşturma süresinin ikinci soruşturmayla sınırlı olması dikkate alındığında, 27/5/2015 tarihinde başvurucunun şikâyet dilekçesiyle yeniden açılan soruşturmanın itirazı değerlendiren mahkemenin 29/2/2016 tarihli kararıyla sonlandırılmış ve yaklaşık dokuz ay sürmüş olduğu anlaşıldığından soruşturmanın makul süratle tamamlandığı kanaatine varılmıştır.

48. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan kötü muamele yasağının usul boyutunun ihlal edilmediğine karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan kötü muamele yasağının İHLAL EDİLMEDİĞİNE,

C. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA,

D. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 16/1/2020 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

I. KARAR KİMLİK BİLGİLERİ

Kararı Veren Birim İkinci Bölüm
Karar Türü (Başvuru Sonucu) Esas (İhlal Olmadığı)
Künye
(Mehmet Fidan [2.B.], B. No: 2016/10906, 16/1/2020, § …)
   
Başvuru Adı MEHMET FİDAN
Başvuru No 2016/10906
Başvuru Tarihi 3/6/2016
Karar Tarihi 16/1/2020

II. BAŞVURU KONUSU


Başvuru, kolluk güçleri tarafından yakalama işlemi yapılırken hukuka aykırı kuvvet kullanılması nedeniyle kötü muamele yasağının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

III. İNCELEME SONUÇLARI


Hak Müdahale İddiası Sonuç Giderim
Kötü muamele yasağı Diğer kötü muamele iddiaları İhlal Olmadığı

IV. İLGİLİ HUKUK



Mevzuat Türü Mevzuat Tarihi/Numarası - İsmi Madde Numarası
Kanun 2559 Polis Vazife ve Salahiyet Kanunu 16
5237 Türk Ceza Kanunu 256
86
94
2911 Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu 10
22
24
2559 Polis Vazife ve Salahiyet Kanunu 16
  • pdf
  • udf
  • word
  • whatsapp
  • yazdir
T.C. Anayasa Mahkemesi