TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
ABDÜLMACİT SELEKLER VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2016/1107)
|
|
Karar Tarihi: 10/12/2019
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Hasan Tahsin
GÖKCAN
|
Üyeler
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
|
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
|
|
Yusuf Şevki
HAKYEMEZ
|
Raportör
|
:
|
Heysem KOCAÇİNAR
|
Başvurucular
|
:
|
1.Abdülmacit
SELEKLER
|
|
|
2.Adnan Fuat
SELEKLER
|
|
|
3.Ahmet Edip
SELEKLER
|
|
|
4.Hayriye
SELEKLER
|
|
|
5.Nilüfer
BALCI
|
|
|
6.Seher
SELEKLER
|
|
|
7.Seher Şule
SELEKLER
|
|
|
8.Ünser
SELEKLER
|
Vekili
|
:
|
Av. Necati
YILMAZ
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, kamulaştırmasız el atmaya dayalı tazminat davasının
reddedilmesi nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 15/1/2016 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüş bildirmemiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
A. Kadastro Tespitine
İtiraz Süreci
8. 1958 yılında 15/12/1934 tarihli ve 2613 sayılı Kadastro ve
Tapu Tahriri Kanunu'na göre yapılan kadastro çalışmalarında 570 ada 3 parsel
sayılı taşınmaz 19 Sefer 1264 tarihli tapu kaydına dayalı olarak Hazine ve
diğer paydaşlar adına tespit edilmiştir.
9. Tespite yönelik itiraz üzerine Antalya Asliye Hukuk
Mahkemesinde dava açılmış, 13/10/1987 tarihli karar ile 21/6/1986 tarihli ve
3402 sayılı Kadastro Kanunu'nun geçici 1. maddesi uyarınca dava dosyası Antalya
Kadastro Mahkemesine devredilmiştir.
10. Tespite itiraz davasında davacılar; dava konusu 570 ada 3
parselde harici satış, muristen intikal ve zilyetliğe dayanmışlardır. Antalya
Kadastro Mahkemesince 29/6/2004 tarihli karar ile dava konusu taşınmazın
payları oranında Hazine ve gerçek kişiler adına tesciline karar verilmiştir.
Anılan kararda, başvurucular murisi Mehmet Rüştü oğlu Abdülmecit Tevfik
Selekler 15840/414720 oranında pay sahibi olarak gösterilmiştir. Hüküm Yargıtay
denetiminden geçerek 13/7/2006 tarihinde kesinleşmiştir.
11. Başvurucular murisi Abdülmacit
Selekler yargılama devam ederken 11/11/1977 tarihinde vefat etmiştir.
12. Öte yandan 570 ada 3 parsel tapuya tescil edildikten sonra
imar uygulamasına tabi tutulmuş olup bu parselin ifrazından oluşan 4520 ada 48
parselin 11/288 hissesi hâlen muris Abdülmecit Selekler adına kayıtlıdır.
B. Kamulaştırma Süreci
13. Uyuşmazlığa konu taşınmazın 47.459 m2 yüz ölçümlü kısmının 24/12/1964 tarihinde ve
39.771 m2 yüz ölçümlü kısmının da 21/4/1969 tarihinde
Karayolları Genel Müdürlüğünce (KGM) kamulaştırılması yönünde işlem tesis
edilmiş, kamulaştırma kararı ilgililere tebliğ edilmiş ve belirlenen
kamulaştırma bedeli de bankaya depo edilmiştir. Ancak taşınmazın mülkiyeti
ihtilaflı olduğu için söz konusu bedelin ödenmesi kadastro davasının sonucuna
kadar mümkün olamamıştır.
C. Başvuruya Konu
Yargılama Süreci
14. Başvurucular 25/1/2012 tarihli dilekçeyle 570 ada 3 parselin
ifrazından oluşan 4520 ada 48 parsel sayılı taşınmazda murislerinden intikal
eden 11/288 oranında payınsahibi olduklarını ve söz
konusu taşınmazın 33.718 m²sinin davalı KGM tarafından yol olarak
kullanıldığını belirterek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 10.000
TL'nin bu Kurumdan tahsiline karar verilmesini istemişlerdir.
15. Antalya 7. Asliye Hukuk Mahkemesi, yapmış olduğu yargılama
sonucunda 25/1/2012 tarihinde davanın reddine karar vermiştir. Mahkeme
gerekçeli kararında, dava konusu 4520 ada 48 parselin geldisi
olan 573 ada 3 parselin bedeli karşılığında KGM tarafından kamulaştırılıp
kamulaştırma işleminin başvurucuların murisine usulune
uygun olarak tebliğ edildiği saptamasına yer vermiştir. Mahkemeye göre bu
sebeple dava sübuta ermemiştir.
16. Karar başvurucular tarafından temyiz edilmiş ise de Yargıtay
18. Hukuk Dairesince 18/2/2014 tarihinde onanmış, karar düzeltme talebi de aynı
Dairenin 23/11/2015 tarihli kararıyla reddedilmiştir.
17. Hüküm 23/12/2015 tarihinde tebliğ edilmiş, başvurucular
15/1/2016 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
18. 31/8/1956 tarihli ve 6830 sayılı mülga İstimlâk Kanunu'nun
13. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"İstimlâki kararlaştırılan yerlerin tapu
ve tapu kaydı yoksa vergi kayıtları ile ve ayrıca haricen yapılacak tahkikatla tesbit edilen mal sahibi, zilyed
ve diğer alâkalılarından ikametgâhı tesbit edilmiş
olanlara istimlâk olunacak gayrimenkulun plân veya
ebatlı krokisi, istimlâk kararı ve takdir olunan kıymeti ve istimlâkin hangi
idare lehine yapıldığı ve açılacak davalarda husumetin kime tevcih edileceği 15
gün içinde noter marifetiyle tebliğ olunur. Tebligatta Hukuk Usulü Muhakemeleri
Kanunu hükümleri tatbik olunur…"
19. 6830 sayılı mülga Kanun'un "Müddetler
ve merci" kenar başlıklı 14. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"İstimlâk olunacak gayrimenkulun
sahibi zilyed ve diğer alâkalılar veya istimlâki
yapan idare tarafından 13 üncü madde gereğince
ikametgâhlarında tebligat yapılmış olanlar tebliğ tarihinden itibaren 15 gün,
bunlar haricindekiler son ilân tarihinden itibaren 30 gün içinde istimlâk
muamelesine karşı Şûrayı Devlette ve takdir edilen bedelle maddi hatalara karsı
da gayrimenkulün bulunduğu mahal asliye hukuk mahkemesinde dâva açabilirler...
..."
20. 3402 sayılı Kanun'un
"Kesin hüküm" kenar başlıklı 34. maddesi şöyledir:
''Kadastro mahkemeleri kararları, davada taraf
olanlar ile taraflar dışında hak iddia ederek davaya müdahil sıfatıyla
katılanların leh ve aleyhine kesin hüküm teşkil eder...''
B. Uluslararası Hukuk
21. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne (Sözleşme) ek 1 No.lu Protokol'ün "Mülkiyetin korunması" kenar
başlıklı 1. maddesi şöyledir:
"Her gerçek ve tüzel kişinin mal ve mülk
dokunulmazlığına saygı gösterilmesini isteme hakkı vardır. Bir kimse, ancak
kamu yararı sebebiyle ve yasada öngörülen koşullara ve uluslararası hukukun
genel ilkelerine uygun olarak mal ve mülkünden yoksun bırakılabilir.
Yukarıdaki hükümler, devletlerin, mülkiyetin
kamu yararına uygun olarak kullanılmasını düzenlemek veya vergilerin ya da
başka katkıların veya para cezalarının ödenmesini sağlamak için gerekli
gördükleri yasaları uygulama konusunda sahip oldukları hakka halel
getirmez."
22. Kamulaştırmasız el atma ile ilgili Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesi (AİHM) kararları için bkz. Şevket
Karataş [GK], B. No: 2015/12554, 25/10/2018, §§ 26-33.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
23. Mahkemenin 10/12/2019 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucu Hayriye
Selekler Yönünden
24.30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un "Bireysel başvuruların kabul edilebilirlik incelemesi ve
şartları" kenar başlıklı 48. maddesinin (5) numaralı fıkrası
şöyledir:
"(5) Kabul edilebilirlik şartları ve
incelemesinin usul ve esasları ile ilgili diğer hususlar İçtüzükle
düzenlenir."
25. Anayasa İçtüzüğü'nün 80.
maddesinin ilgili kısımları şöyledir:
"(1) Bölümler ya da Komisyonlarca
yargılamanın her aşamasında aşağıdaki hâllerde düşme kararı verilebilir:
...
ç) Bölümler ya da Komisyonlarca saptanan herhangi bir başka gerekçeden
ötürü, başvurunun incelenmesinin sürdürülmesini haklı kılan bir neden
görülmemesi.
(2)
Bölümler ya da Komisyonlar; yukarıdaki fıkrada belirtilen nitelikteki bir
başvuruyu, Anayasanın uygulanması ve yorumlanması veya temel hakların
kapsamının ve sınırlarının belirlenmesi ya da insan haklarına saygının gerekli
kıldığı hâllerde incelemeye devam edebilir."
26. Başvurucu Hayriye Selekler'in
başvuru tarihinden sonra 19/11/2017 tarihinde yaşamını yitirdiği anlaşılmıştır.
Başvurucunun ölümünden sonra başvuruya mirasçı olarak devam edilmek istendiğine
dair bir talepte bulunulmadığı anlaşılmaktadır. Başvurucu açısından başvurunun
incelenmesinin sürdürülmesini haklı kılan bir neden bulunmamaktadır.
27. Açıklanan gerekçelerle başvuru yapılmasından sonra vefat
eden başvurucu Hayriye Selekler yönünden başvurunun düşmesine karar verilmesi gerekir.
B. Diğer Başvurucular
Yönünden
1. Başvurucuların İddiası
28. Başvurucular, 11/288 hisse ile murislerinden intikal eden
4520 ada 48 parselin bir kısmına davalı KGM tarafından 1965 yılından itibaren
kamulaştırmasız olarak el atıldığından yakınmaktadır. Başvurucular, taşınmazın
el atılan kısmının hâlen yol/meydan olarak kullanıldığını, 1965 ve 1969 yıllarında
taşınmazın fiilen el atılan kısmının kamulaştırılmasına karar verilmişse de
yapılan işlemlerin murislerine usulüne uygun olarak tebliğ edilmediğini ve depo
edilen paranın da taşınmazın aynının Kadastro Mahkemesinde çekişmeli olması
nedeniyle 2006 yılına kadar alınmasının mümkün olmadığını ifade etmiştir.
Başvurucular, kamulaştırma işleminin tamamlanmış olduğu kabul edilse dahi
Kadastro Mahkemesindeki yargılama sonuçlanana kadar bedeli alamayacakları gibi
tezyidi bedel davası açma imkânlarının da bulunmadığını, aradan geçen elli yıla
yakın süre içinde depo edilen bedelin anlamsız hâle geldiğini belirtmiş ve
mahkemece davanın reddine karar verilmesinin mülkiyet hakkını ihlal ettiğini
ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
29. İddianın değerlendirilmesinde dayanak alınacak Anayasa'nın
"Mülkiyet hakkı" kenar
başlıklı 35. maddesi şöyledir:
"Herkes, mülkiyet ve miras haklarına
sahiptir.
Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla
sınırlanabilir.
Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına
aykırı olamaz."
a. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
30. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan
mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna
karar verilmesi gerekir.
b. Esas Yönünden
i. Mülkün Varlığı
31. Başvuru konusu olayda el atılan taşınmaz tapuda başvurucular
murisi adına kayıtlıdır. Ancak idare, taşınmazın fiilen yol ve meydan vasfı ile
kullanılan kısmının 1965 ve 1969 yıllarında usulüne uygun olarak
kamulaştırılarak belirlenen bedelin hak sahipleri adına bankaya depo edildiğini
ileri sürmüş ve esas olarak derece mahkemeleri de buradan hareketle davanın
reddine karar vermiştir. Bu hâlde öncelikle taşınmazın kamulaştırılıp
kamulaştırılmadığının, başka bir anlatımla başvurucular yönünden mülk teşkil
edip etmediğinin belirlenmesi önem arz etmektedir.
32. İdarenin kamulaştırma işlemini yaptığı tarihte yürürlükte
bulunan 6830 sayılı mülga Kanun hükümlerine göre bu işlemlerin tebliği ile
kamulaştırma işlemi tamamlanmakta olup bu aşamadan sonra ilgililerin süresi
içinde kamulaştırma işlemine ya da bedele yönelik dava açması gereklidir. Somut
olayda başvurucuların murisi tarafından bedele yönelik açılan bir dava
bulunmamakla birlikte taşınmazın mülkiyetinin çekişmeli olması nedeniyle
Kadastro Mahkemesindeki yargılamanın sonucuna kadar böyle bir davanın açılma
imkânı bulunmamaktadır.
33. Öte yandan idare kamulaştırmaya dayalı olarak taşınmazın
tapusunun iptali ile yol ve meydan vasfıyla tapudan terkinine yönelik bir dava
açmamıştır. Nitekim Hazinenin de taraf olduğu kadastro yargılaması yaklaşık
kırk sekiz yıl sürmüş ve bu yargılama neticesinde başvurucular murisinin
taşınmazda 11/288 oranında hak sahibi olduğu belirlenmiştir. Başka bir
anlatımla tapu kaydı Hazinenin taraf olduğu mahkeme kararıyla oluşmuştur. Bu
hâlde 3402 sayılı Kanun'un 34. maddesi uyarınca hükmen oluşan tapu kaydına
değer verilerek uyuşmazlık konusu taşınmazın başvurucular için mülk teşkil
ettiğinin kabulü gereklidir.
ii. Müdahalenin Varlığı ve
Türü
34. Somut olayda başvurucuların hissedar olduğu taşınmazın
toplam 87.230 m2 yüz ölçümlük kısmına
kamulaştırma yapılmadan yol ve meydan olarak kullanılmak suretiyle idare
tarafından el atılmıştır. Dolayısıyla müdahalenin mülkten yoksun bırakmaya
ilişkin ikinci kural çerçevesinde incelenmesi gerekir.
iii. Müdahalenin İhlal
Oluşturup Oluşturmadığı
35. Anayasa’nın 13. maddesi şöyledir:
“Temel
hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili
maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir.
Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve
lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.”
36. Anayasa’nın 35. maddesinde mülkiyet hakkı sınırsız bir hak
olarak düzenlenmemiş, bu hakkın kamu yararı amacıyla ve kanunla
sınırlandırılabileceği öngörülmüştür. Mülkiyet hakkına müdahalede bulunulurken
temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasına ilişkin genel ilkeleri
düzenleyen Anayasa'nın 13. maddesinin de gözönünde
bulundurulması gerekmektedir. Anılan madde uyarınca temel hak ve özgürlükler,
demokratik toplum düzeninin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olmaksızın
Anayasa'nın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak
kanunla sınırlanabilir. Dolayısıyla mülkiyet hakkına yönelik müdahalenin
Anayasa'ya uygun olabilmesi için müdahalenin kanuna dayanması, kamu yararı
amacı taşıması ve ayrıca ölçülülük ilkesi gözetilerek yapılması gerekmektedir(Recep
Tarhan ve Afife Tarhan, B. No: 2014/1546, 2/2/2017, § 62).
(1) Genel
İlkeler
37. Anayasa’nın kamulaştırmayı düzenleyen 46. maddesine göre
devlet ve kamu tüzel kişileri tarafından yapılabilmesi, kamu yararının
bulunması, kamulaştırma kararının kanunda gösterilen esas ve usullerine
uyulması, gerçek karşılığın kural olarak peşin ve nakden ödenmesi
kamulaştırmanın anayasal ögeleridir. Temel unsurunun kamu yararı olduğu kabul edilen kamulaştırma, özel mülkiyet
alanına devletin bir müdahalesidir. Kamulaştırma işlemi, taşınmaza el koymaya
zorunlu kalındığında kamu yararının özel mülkiyet hakkından üstün tutulduğu
durumlarla sınırlı olarak ve Anayasa'da belirlenen usul güvenceleri izlenerek
yapıldığında hukuka uygun sayılır (AYM, E.2017/110, K.2017/133, 26/7/2017, §
11).
38. Anayasa’nın 46. maddesinde öngörülen kamulaştırma,
Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınmış olan mülkiyet hakkına
getirilmiş anayasal bir sınırlamadır. Bu itibarla 46. maddede belirtilen
kamulaştırmanın anayasal ögelerine uygun bir düzenleme, 35. maddeye bir
aykırılık oluşturmayacaktır. Kamulaştırma, Anayasa'da özel mülkiyetin kamuya
geçirilmesi konusunda başvurulabilecek bir yöntem olarak düzenlenmiş olup bir
taşınmaz üzerindeki özel mülkiyet hakkının malikin rızası olmaksızın kamu
yararı için ve karşılığı ödenmek kaydıyla devlet tarafından sona erdirilmesidir
(AYM, E.2017/110, K.2017/133, 26/7/2017, §§ 12, 15).
(2) İlkelerin
Olaya Uygulanması
39. Somut olayda başvurucuların murisine ait, uyuşmazlığa konu
taşınmazın iki ayrı bölümünün 1964 ve 1969 yıllarında kamulaştırılması yönünde
işlem tesis edilerek bedeli depo edilmiş ise de bu taşınmaza yönelik kadastro
tespitine itiraz davası sonucunda Kadastro Mahkemesi söz konusu taşınmazın
ilgili payının başvurucuların murisi adına tapuya tesciline karar vermiştir.
Hazinenin de taraf olduğu bu davada Kadastro Mahkemesinin söz konusu
kamulaştırma işlemini gözönünde tutmadan
başvurucuların murisi adına sicil oluşturduğu dikkate alınmalıdır. Buna göre
kesin hüküm niteliğindeki bu karar doğrultusunda oluşturulan tescil iptal
edilmediği ve sonrasında yapılan bir kamulaştırma işleminin de bulunmadığı
gözetildiğinde önceki kamulaştırma işlemlerine hukuki bir değer atfedilebilmesi
mümkün bulunmamaktadır.
40. Kaldı ki 1964 ve 1969 yıllarında yapılan kamulaştırma
işlemleri çerçevesinde depo edilen bedelin taşınmaza yönelik kadastro tespitine
itiraz davası nedeniyle mülkiyeti ihtilaflı olduğu için aradan geçen yaklaşık
kırk yılı aşkın bir süre boyunca ödenebilmesi mümkün olamamıştır.
Başvurucuların murisi veya başvurucuların bu sürenin uzamasında bir
kusurlarının olduğu ortaya konulamadığı gibi bu davalarının niteliği gereği kadastro
mahkemelerinin doğru sicili oluşturmakla yükümlü olduğu ve bu amaçla gerekli
her türlü usule ilişkin işlemi resen yapabilmelerinin mümkün olduğu
gözetilmelidir. Diğer bir deyişle sonuç olarak başvurucuların kusurları
olmaksızın tamamen kamu makamlarının gözetimi ve denetimi altındaki bir süreç
sonunda ancak yaklaşık kırk yıl üzeri bir süre öncesi bedelin ödenebilmesi söz
konusudur. Üstelik kamulaştırma işlemi tebliğ edilmiş olsa dahi mülkiyetin
ihtilaflı olduğu bir durumda gerek kamulaştırma işlemine gerekse de
kamulaştırma bedeline yönelik olarak başvurucuların murisi tarafından dava
açılabilmesi de pratikte etkili olabilmesi de mümkün görülmemiştir. Ayrıca depo
edilen bedelin kamulaştırmasız el atmaya dayalı olarak açılan tazminat
davasında hükmedilecek tazminat miktarında gözönünde
bulundurulması imkân dâhilindedir.
41. Sonuç olarak taşınmazın el atılan kısmına ilişkin olarak
idare tarafından belirlenen değerin 1965 ve 1969 yıllarında hak sahipleri adına
depo edildiği ileri sürülmüşse de yukarıda açıklandığı üzere Kadastro Mahkemesi
kararıyla taşınmaz bu işlemlerden çok uzun bir süre sonra tapuya tescil
edildiğinden kamulaştırmadan söz etmek mümkün değildir. Üstelik mülkiyetin
ihtilaflı olması sebebiyle kamulaştırma işlemi ve bedele karşı dava açmanın
güçleştirildiği ve depo edilen bedelin de önemli ölçüde değer kaybına
uğratıldığı, dolayısıyla başvuruya konu kamulaştırma sürecinin Anayasa'nın 46.
maddesinde öngörülen güvencelere uygun olarak tamamlandığı söylenemez.
42. Açıklanan gerekçelerle Anayasa'nın 35. maddesinde güvence
altına alınan mülkiyet hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
c. 6216 Sayılı Kanun'un
50. Maddesi Yönünden
43. 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (1) numaralı fıkrasının
ilgili kısmı ve (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“(1)
Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da
edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…
(2)
Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve
sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili
mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan
hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava
açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme,
Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan
kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
44. Başvurucu ihlalin tespit edilmesini istemiş ve tazminat
talebinde bulunmuştur.
45. Anayasa Mahkemesinin Mehmet
Doğan kararında ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan
kaldırılacağı hususunda genel ilkeler belirlenmiştir (B. No: 2014/8875,
7/6/2018, [GK]). Mahkeme diğer bir kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal
kararının yerine getirilmemesinin sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun ihlalin
devamı anlamına geleceği gibi ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle
sonuçlanacağına da işaret etmiştir(Aligül Alkaya ve diğerleri, B.No:
2016/12506, 7/11/2019).
46. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal
edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan
kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural mümkün olduğunca eski hâle
getirmenin, yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için
ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması,
ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan
kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların
giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması
gerekmektedir (Mehmet Doğan, §§
55, 57).
47. İhlalin mahkeme kararından kaynaklandığı durumlarda Anayasa
Mahkemesi, 6216 sayılı Kanunun 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası ile İçtüzük’ün 79. maddesinin 1 numaralı fıkrasının (a) bendi
uyarınca, ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama
yapılmak üzere kararın bir örneğinin ilgili mahkemeye gönderilmesine hükmeder.
Anılan yasal düzenleme, usul hukukundaki benzer hukuki kurumlardan farklı
olarak, ihlali ortadan kaldırmak amacıyla yeniden yargılama sonucunu doğuran ve
bireysel başvuruya özgülenen bir giderim yolunu öngörmektedir. Bu nedenle
Anayasa Mahkemesi tarafından ihlal kararına bağlı olarak yeniden yargılama
kararı verildiğinde, usul hukukundaki yargılamanın yenilenmesi kurumundan
farklı olarak ilgili mahkemenin yeniden yargılama sebebinin varlığını kabul
hususunda herhangi bir takdir yetkisi bulunmamaktadır. Dolayısıyla böyle bir
karar kendisine ulaşan mahkemenin yasal yükümlülüğü, ilgilinin talebini
beklemeksizin Anayasa Mahkemesinin ihlal kararı nedeniyle yeniden yargılama
kararı vererek devam eden ihlalin sonuçlarını gidermek üzere gereken işlemleri
yerine getirmektir. (Mehmet Doğan,
§§ 58-59; Aligül Alkaya ve diğerleri, §§ 57-59, 66-67).
48. İncelenen başvuruda mülkiyet hakkının ihlal edildiği
sonucuna ulaşılmıştır. Dolayısıyla ihlalin idarenin eyleminden kaynaklandığı
anlaşılmaktadır. Bununla birlikte derece mahkemeleri de ihlali
giderememişlerdir. Bu açıdan ihlal aynı zamanda mahkeme kararından da
kaynaklanmaktadır.
49. Bu durumda mülkiyet hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan
kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır.
Yapılacak yeniden yargılama ise bireysel başvuruya özgü düzenleme içeren 6216
sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre ihlalin ve sonuçlarının
ortadan kaldırılmasına yöneliktir. Bu kapsamda yapılması gereken iş yeniden
yargılama kararı verilerek Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran
nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar
verilmesinden ibarettir. Bu sebeple kararın bir örneğinin yeniden yargılama
yapılmak üzere Antalya 7. Asliye Hukuk Mahkemesine (E.2012/49) gönderilmesine
karar verilmesi gerekmektedir.
50. İhlal tespitinin yeterli bir giderim sağlayacağı
anlaşıldığından ayrıca tazminata hükmedilmesine gerek görülmemiştir.
51. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 239,50 TL harç ve 2.475
TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.714,50 TL yargılama giderinin
başvuruculara müştereken ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Başvurunun başvurucu Hayriye Selekler yönünden DÜŞMESİNE,
B. Diğer başvurucular yönünden başvurunun;
1. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
2. Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet
hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin mülkiyet hakkının ihlalinin
sonuçlarının giderimi için Antalya 7. Asliye Hukuk Mahkemesine (E.2012/49,K.2013/220) GÖNDERİLMESİNE,
D. Başvurucuların tazminat talebinin REDDİNE,
E. 239,50 TL harç ve 2.475 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam
2.714,50 yargılama giderinin BAŞVURUCULARA MÜŞTEREKEN ÖDENMESİNE,
F. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucuların Hazine
ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına,
ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine
kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 10/12/2019
tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.