TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
İKİNCİ BÖLÜM
KARAR
SİNEM ACAR BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2016/11317)
Karar Tarihi: 8/1/2025
Başkan
:
Basri BAĞCI
Üyeler
Yıldız SEFERİNOĞLU
Kenan YAŞAR
Ömer ÇINAR
Metin KIRATLI
Raportör
Ali Erdem ŞAHİN
Başvurucu
Sinem ACAR
Vekili
Av. Erkan ŞENSES
I. BAŞVURUNUN ÖZETİ
1. Başvuru, üyesi olduğu sendikanın aldığı karar üzerine nöbet görevlerini yerine getirmeyen kamu görevlisinin disiplin cezası ile cezalandırılması nedeniyle sendika hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
2. Başvurucu, başvuruya konu olayların yaşandığı tarihte Batman'da bir lisede öğretmen olarak görev yapmaktadır. Başvurucu, Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası (EĞİTİM SEN) üyesidir.
3. Başvuru konusu olay, kamu görevlileri sendikalarının üyesi olan öğretmenlere nöbet görevi karşılığında ücret ödenmesi talepleri etrafında şekillenmiştir. Bu bağlamda başvurucunun üyesi olduğu EĞİTİM SEN de üyelerinin 2015 yılı Şubat ayından itibaren kesintisiz olarak nöbet görevini yerine getirmemesi yönünde bir eylem kararı almıştır (sendika kararı ve arka plan bilgisi için bkz. Osman Bayat ve diğerleri [GK], B. No: 2016/11319, 5/9/2024, §§ 5-10).
4. Başvurucu, sendika kararı doğrultusunda 1/4/2015 tarihinden 10/6/2015 tarihine kadar toplam on iki kez nöbet görevini yerine getirmemiştir. İdare, söz konusu eylemleri nedeniyle başvurucu hakkında disiplin soruşturması başlatmıştır. Nihayetinde başvurucunun 14/7/1965 tarihli ve 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu'nun 125. maddesinin birinci fıkrasının (A) bendinin (a) alt bendinde yer alan "verilen emir ve görevlerin tam ve zamanında yapılmasında, görev mahallinde kurumlarca belirlenen usul ve esasların yerine getirilmesinde, görevle ilgili resmî belge, araç ve gereçlerin korunması, kullanılması ve bakımında kayıtsızlık göstermek veya düzensiz davranmak" hükmü kapsamında uyarma cezası ile cezalandırılmasına karar verilmiştir.
5. Başvurucu, hakkında tesis edilen disiplin cezasının iptali talebiyle idare mahkemesine başvurmuştur. İlk derece mahkemesi, öncelikle somut olaya konu sendika kararının uygulanma süresinin belirsiz olduğuna ve başvurucunun nöbet tutmama eylemine birden fazla kez katılarak ısrarcı tavır takındığına dikkat çekmiştir. Bunun yanında başvurucunun eylemleriyle okuldaki işleyişin bozulmasına sebebiyet verdiği gibi sorumluğu altındaki öğrencilerin hayati, bedensel ve ruhsal bütünlüklerine de zarar verebilecek olayların meydana gelmesine neden olabileceğinin altını çizmiştir. Sonuç olarak başvurucunun görev ve sorumluluklarından olan nöbet görevini iki ayı aşkın bir süredir yerine getirmemesinin sendikal hakkın kullanımını aştığı ve mevzuatla getirilmiş bir görevin sendika kararıyla sürekli olarak kaldırılmasının mümkün olamayacağı gerekçesiyle davanın reddine karar vermiştir. Söz konusu karar istinaf kanun yolunda kesinleşmiştir.
6. Başvurucu, nihai hükmü 31/5/2016 tarihinde öğrendikten sonra 14/6/2016 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
7. Başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
II. DEĞERLENDİRME
8. Başvurucu, nöbet görevinin asli görevi olmadığını, taleplerinin daha sonraki toplu iş sözleşmesinde dikkate alınmasının haklılıklarını gösterdiğini ve eylemi süreli olarak yaptığını belirtmiş; sendikal faaliyetlerinden dolayı müdahaleye uğramasının sendika hakkını ihlal ettiğini ileri sürmüştür.
9. Anayasa Mahkemesi, önceki kararlarında kamu görevlileri sendikalarının faaliyet alanlarına ilişkin oldukça geniş açıklamalarda bulunmuştur (Ahmet Parmaksız [GK], B. No: 2017/29263, 22/5/2019, §§ 50,62; Ayfer Altuntaş ve İkbal Ünzile Gürsoy, B. No: 2018/24874, 31/3/2022, §§ 26,36). Somut olayda başvurucunun sendika kararı kapsamında nöbet görevini yerine getirmeyerek anılan görevi karşılığında ücret almayı hedeflediği görülmüştür. Buna göre anılan eylem çağrısının kamu görevlisinin çalışma hayatıyla ve bu bağlamda sendikaların çekirdek faaliyet alanıyla ilgili olduğu anlaşıldığından başvurunun sendika hakkından incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir (sendikal hakların değerlendirme usulü ve mahiyeti için bkz. Ahmet Parmaksız, §§ 48-63; Ayfer Altuntaş ve İkbal Ünzile Gürsoy, §§ 24-34; Nigar Hürel ve diğerleri, B. No: 2017/16800, 22/11/2022, § 13).
10. Anayasa Mahkemesi, Osman Bayat ve diğerleri kararında somut olayla aynı sendika kararı üzerine nöbet görevini yerine getirmeyen kamu görevlisi öğretmenlere karşı gerçekleştirilen disiplin cezası şeklindeki müdahaleleri sendika hakkı kapsamında incelemiştir. Anılan kararda öncelikle konu bağlamında benzer bir meselenin ele alındığı Tayfun Cengiz (B. No: 2013/8463, 18/9/2014) başvurusunda yer verilen ilkelere değinildikten sonra somut olayın Tayfun Cengiz başvurusundan farklı olarak yeni bir özlük hakkı kazanma amacıyla gerçekleştirildiği ifade edilmiştir. Bu gibi reform taleplerinin hayata geçirilmesinin ise teknik ve siyasi süreçlerin işletilmesini gerektirdiğinden kaçınılmaz olarak belirli bir zaman alacağına dikkat çekilerek somut olaya konu talebin basit bir yönetsel düzenlemeden ziyade nöbet görevine ilişkin yapısal bir reform olması nedeniyle sendikaların bahse konu sürece katlanmalarının gerektiği vurgulanmıştır (Osman Bayat ve diğerleri, §§ 39-43).
11. Kararda, kamu görevlileri sendikalarının talepleri hakkında imza ve dilekçe kampanyası, basın açıklaması, kokart takarak nöbet tutma, hükûmet yetkililerinin de bulunduğu toplantılarda konuyu gündeme getirme, milletvekilleri aracılığıyla parlamento düzeyinde gündem oluşturma gibi çok çeşitli sendikal araçlara başvurarak politika yapıcıları harekete geçirdikleri ancak politika yapma süreci devam ederken aldıkları eylem kararlarıyla sürece katlanma yükümlülüklerine ve iyi yönetişim ilkelerine aykırı hareket ettikleri belirtilmiştir (Osman Bayat ve diğerleri, §§ 7, 44).
12. Bunun yanında nöbet görevinin ihtiva ettiği izleme ve denetim özellikleri ile ders çizilgesinin gerektiği gibi uygulanması, ders dışı zamanlarda okul ve öğrenci güvenliğinin sağlanması, okulun fiziksel şartlarının kontrol edilmesi gibi bir dizi görevler bütünü olduğu gözetildiğinde yerine getirilmemesinin başta eğitim hakkı olmak üzere diğer temel hak ve özgürlükler üzerinde de olumsuz etkiler oluşturma niteliği olduğu vurgulanmıştır (Osman Bayat ve diğerleri, §§ 45, 46).
13. Nihayetinde somut olayda kamu görevlileri sendikalarının taleplerine ilişkin politika yapma sürecini başlatabilmelerine rağmen görevi yerine getirmeme şeklindeki eylemleriyle devletin öğretmenler için asli görev olarak öngördüğü ve eğitim öğretim faaliyetlerinin kesintisiz olarak sürdürülmesinde yadsınamaz bir önemi olan nöbet düzenlemesinin tamamen ve fiilî olarak işlevsiz bırakılmasına neden oldukları değerlendirilmiştir. Bu sebeple başvuruculara verilen uyarma cezasının -en hafif- mevzuatın oldukça uzun kabul edilebilecek, iki ay boyunca devam eden sürekli ihlaline son verilmesi için zorunlu olduğu, bu yönden bir toplumsal ihtiyacı karşıladığı ve orantılı olduğu sonucuyla sendika hakkının ihlal edilmediğine karar verilmiştir (Osman Bayat ve diğerleri, §§ 47-50).
14. Bu itibarla somut olayın koşullarının Osman Bayat ve diğerleri kararında sözü edilen koşullarla -sendika kararı; eylemler; disiplin cezaları; başvurucuların iddiaları- mahkeme gerekçeleri- aynı olduğu anlaşıldığından bahse konu kararda açıklanan ilkelerden ve ulaşılan sonuçtan ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmamaktadır.
15. Açıklanan gerekçelerle demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun olan müdahaleyle Anayasa’nın 51. maddesinde güvence altına alınan sendika hakkının ihlal edilmediğine karar verilmesi gerekir.
Kenan YAŞAR bu görüşe katılmamıştır.
III. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Sendika hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA OYBİRLİĞİYLE,
B. Anayasa’nın 51. maddesinde güvence altına alınan sendika hakkının İHLAL EDİLMEDİĞİNE Kenan YAŞAR’ın karşıoyu ve OYÇOKLUĞUYLA,
C. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA,
D. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 8/1/2025 tarihinde karar verildi.
KARŞIOY GEREKÇESİ
1. Başvurucunun üyesi olduğu sendika, öğretmenlerin nöbet hizmetinin fazla mesai olarak kabul edilmesi ve ücretlendirilmesi ve her türlü ek ödemenin temel ücrete yansıtılmasına yönelik taleplerinin yerine gelinceye dek nöbet görevinin yerine getirilmemesine ilişkin karar almıştır. Başvurucu söz konusu karar üzerine 2015 yılı Nisan-Haziran döneminde toplamda 12 gün süresince nöbet görevini yerine getirmemiş; idare, söz konusu eylem nedeniyle başvurucunun uyarma cezası ile cezalandırılmasına karar vermiştir.
2. Başvurucu, hakkında tesis edilen disiplin cezasının iptali talebiyle idare mahkemesinde dava açmış, açılan dava reddedilerek istinaf kanun yolunda kesinleşmesi üzerine sendika hakkının ihlal ettiği iddiası ile süresinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
3. Mahkememiz başvurunun kabul edilebilirliğine oybirliği ile, sendika hakkının ihlal edilmediğine oy çokluğu ile karar vermiştir. Aşağıda belirtilen sebeplerle Mahkeme çoğunluğunun kararına iştirak edilmemiştir.
4. Mahkememizin çoğunluk kararında belirtildiği üzere bu maddenin Anayasa’nın 13. maddesi ışığında Anayasa'nın 51. maddesinde güvence altına alınan sendika hakkıyla ve dolayısıyla sendika hakkına içkin olan toplu eylem hakkıyla birlikte ve uyumlu şekilde yorumlanması gerekir. Aksi hâlde sendika hakkı kapsamındaki toplu eylem hakkının anlamsız hâle geleceği açıktır.
5. Mahkememizin çoğunluğunun müdahalenin varlığı ile kanunilik ve meşru amaç şartlarının varlığı konusundaki değerlendirmesine katılıyorum. Başvurunun demokratik toplum düzeninin gereklerine uygunluk şartlarını taşıyıp taşımadığı açısından AİHM ve bugüne kadar oluşturulan Anayasa Mahkemesi içtihatları da dikkate alınarak bir değerlendirme yapılması gerekir.
6. Bir sendikal eylemin tümüyle yasaklanması veya gerçekleştirilmesinin ağır koşullara bağlanması hakkın özüne zarar vermesi muhtemel olmakla birlikte mevcut başvurudaki gibi sendika üyelerinin iş bırakma türü eylemlere katılmasına ilişkin yasal düzenlemeler ve yasal düzenlemelere bağlı olarak genel düzenleyici işlemler yapmak, yasama ve yürütme organlarının takdirindedir (Tayfun Cengiz, B. No: 2013/8463, 18/9/2014, § 60 ).
7. Başvurucunun bir devlet okulunda öğretmen olduğu göz önüne alındığında devlet memurlarının bu haktan bütünüyle mahrum bırakılamayacaklarını da not etmek gerekir. Bununla birlikte, demokratik bir toplumda gerekliliği tartışılmaz olan durumlarda ordu, emniyet veya başka bazı sektörlerde sendikal faaliyetlere sınırlamalar getirilmesi mümkündür. Başvurucunun bu türden sınırlamalara tabi tutulmasını gerektirecek bir görevde bulunduğu da ileri sürülmemiştir (Tayfun Cengiz, B. No: 2013/8463, 18/9/2014, § 61 ).
8. Anayasa Mahkemesi Tayfun Cengiz kararı sonrasında çok sayıda başvuruda Anayasa'nın 51. maddesinde güvence altına alınan sendika hakkının kapsamına yönelik benzer değerlendirmelerde bulunmuştur.
9. Mahkememiz iş bu başvuruda sendikal hakların, korunmaya muhtaç ve reşit olmayan çocukların eğitim hakkı nedeniyle sınırlanabileceği dolayısıyla başvurucuların sendikal haklarının ihlal edilmediği sonucuna ulaşmış ve AİHM’in Humpert ve diğerleri/Almanya kararının 137. Paragrafına atıfta bulunmuştur. Söz konusu atfa göre insan haklarının ilerletilmesi için elzem olan eğitim hakkı demokratik bir toplumda temel bir rol oynar. Bu hak, eğitim çağındaki her çocuğun kişisel gelişimi ve gelecekteki başarısı için son derece önemlidir. Bu anlamda özgürlük, demokrasi, insan hakları ve hukukun üstünlüğü gibi konuların eğitim sisteminin bir parçası hâline getirilmesine öncelik verilmesi gerekir. Bunun yanında eğitim hakkının demokratik kurumların ve toplumların mevcudiyetini sürdürebilmesi için ihtiyaç duyduğu demokratik kültürü geliştirmek için kritik olduğu ve devletin bu bağlamda ilgili kamu hizmetinin gereği gibi yürütülmesinden sorumlu olduğu da hatırlanmalıdır (§ 45).
10. Bireysel başvuru hakkının Anayasa’mızda yer almasının iki gerekçesi vardır: Bireylerin temel hak ve özgürlüklerine yönelik hak ihlallerinin ulusal düzeyde tespit edilip giderim sağlamak ve AİHM’e yapılacak başvuruların sayısını azaltmak. Bu iki hedefe ulaşmanın yolu ise AİHM tarafından yıllar içerisinde geliştirilen ilkelerin ve yorumların iç hukuka aktarılarak temel hak ve özgürlüklere yönelik değerlendirme ve kararlarda paralellik sağlamaktır.
11. Bu sebeple iş bu başvuruda da AİHM’in Humpert ve diğerleri/Almanya kararının bir bütün halinde değerlendirilip öyle sonuca varılması gerekirken AİHM kararının sadece bir paragrafına atıfla sonuca ulaşmak yerinde olmamıştır. Her ne kadar parça bütünün habercisi ise de mahkeme kararlarında hüküm kadar yapılan değerlendirmeler sonucunda oluşturulan gerekçeler de önemlidir.
12. Humpert ve diğerleri/Almanya kararının dışında AİHM'in konuya ilişkin en kapsamlı değerlendirme içeren kararlarından biri olan Enerji Yapı-Yol Sen/Türkiye (B. No: 68959/01, 21/4/2009) kararıdır. Humpert ve diğerleri/Almanya kararında söz konusu karara sık sık atıf yapılması sebebiyle bu kararın öncelikle değerlendirilmesi gerekir.
13. Enerji Yapı-Yol Sen/Türkiye kararında, KESK memurlara toplu sözleşme hakkı tanınması için 18/4/1996 tarihinde iş bırakma ve iş yavaşlatma eylemi planlamıştır. Kamu makamları bu eylemden haberdar olunca, Başbakanlık Personel Genel Müdürlüğü 13/4/1996 tarihinde bir Genelge yayımlamıştır. Genelgede, memurlar için yasak olmasına rağmen iş bırakma hazırlığı olduğuna dair bilgi verilmiş ve gerekli tedbirlerin alınması gerektiği ifade edilmiştir. Eylem planlandığı gibi gerçekleştirilmiş, katılan bazı memurlara disiplin cezaları verilmiştir. Bunun üzerine başvurucu iç hukuk yollarını tüketip AİHM'e başvurarak Genelge'nin sendika hakkını ihlal ettiğini ileri sürmüştür.
14. AİHM, Enerji Yapı-Yol Sen/Türkiye kararında; grev hakkının mutlak bir hak olmadığını ve belirli koşullara bağlı kısıtlamalara tabi olabileceğini kabul etmektedir. Devletin memurlara grev yasağı getirmesi sendikal özgürlük ilkesine uygun olabilir, ancak bu yasak genel olarak tüm memurları kapsayamaz. Grev hakkına getirilen kısıtlamaların açık ve sınırlayıcı bir şekilde tanımlanması gerekmektedir. AİHM, mevcut davada, genelgenin AİHS’nin 11. maddesinde belirtilen amaçlarla dengelenmeden tüm memurlara grev yasağı getirdiğini belirtiyor. Ayrıca, 18 Nisan 1996'daki ulusal eylem gününün yasaklandığına dair hiçbir kanıt bulunmadığını vurgulamaktadır. Genelge, sadece bu eyleme katılımı yasaklamakta, ancak sendikanın üyeleri barışçıl toplanma özgürlüklerini kullanmıştır. Disiplin cezalarının, sendika üyeleri açısından caydırıcı etkisi olduğu düşünülmektedir. AİHM, Hükümet’in bu kısıtlamanın gerekliliğini kanıtlayamadığını belirterek, genelgenin kabulü ve uygulanmasının “zorlayıcı bir sosyal gereksinimi” karşılamadığı ve müdahalenin orantısız olduğu sonucuna ulaşmıştır.
15. AİHM, Kaya ve Seyhan/Türkiye kararında (B. No: 30946/04, 15/9/2009), 2003 yılında kamu yönetimi kanun tasarısını protesto etmek üzere KESK tarafından düzenlenen eyleme katılarak işe gitmeyen, ardından da uyarma cezası ile tecziye edilen başvurucuların sendika hakkının ihlal edildiği yönündeki şikâyetleri hakkında da ihlal kararı vermiştir. AİHM, söz konusu bir günlük eylemin önceden ulusal makamlara bildirildiğini ve bu eylemin ilgili makamlarca yasaklanmadığını vurgulamış, başvurucuların barışçıl toplantı haklarını kullandıklarını belirtmiştir. AİHM ardından başvurucuların bir günlük eyleme katılmaları nedeniyle uyarma cezası aldıklarını belirtmiş, daha sonra bu ceza çok hafif de olsa sendika üyelerini grev ya da eylemlere katılmaktan vazgeçirecek bir nitelik taşıdığını, dolayısıyla başvuruculara verilen disiplin cezasının acil bir sosyal ihtiyaca karşılık gelmediğini belirtmiştir (Kaya ve Seyhan, §§ 15-32).
16. AİHM, sendika çağrısı üzerine bir ya da birkaç günlük iş bırakma eylemlerine katılan memurların yaptığı birçok başvuruda yukarıdaki gerekçelere benzer gerekçelerle ihlal kararları vermiştir (bkz. Dilek ve diğerleri/Türkiye, B. No: 74611/01 ... 17/7/2007; Urcan ve diğerleri/Türkiye, B. No: 23018/04 ..., 17/7/2008).
17. Öte yandan Anayasa Mahkemesi, Eğitim Sen'in eğitimle ilgili bir kanun teklifinin geri çekilmesini sağlamak üzere 28-29/3/2012 tarihlerinde tüm ülke çapında “uyarı grevi” adı altında başlattığı eyleme katılarak işe gitmeyen, ardından da uyarma cezası ile tecziye edilen bir öğretmenin sendika hakkının ihlal edildiği iddiasıyla yaptığı bireysel başvuruda (Tayfun Cengiz, B. No: 2013/8463, 18/9/2014), AİHM'in yukarıdaki kararlarından hareketle sendika hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir.
18. Anayasa Mahkemesi söz konusu kararında, başvurucunun EĞİTİM SEN'in düzenlediği işe gelmeme eylemine katıldığı için uyarma cezası aldığını belirtmiştir. İdarenin olağan uygulamalarında ve idari yargı içtihatlarında sendikal faaliyet kapsamında işe gelmeme durumlarının mazeret izni olarak kabul edildiği ve disiplin soruşturması açılmadığı görülmektedir. Ancak, bu konuda yeknesak hareketi sağlayacak mevzuat eksikliği nedeniyle, sendika hakkını kullanan kişilerin disiplin soruşturması tehdidi altında kaldıkları vurgulanmaktadır. Verilen ceza hafif olmasına rağmen, sendikaya üye bireyleri meşru grev veya eylemlere katılmaktan caydırabilecek bir nitelik taşımaktadır. Uyarma cezasının "toplumsal bir ihtiyaç baskısına" yanıt vermemesi nedeniyle "demokratik toplumda gerekli olmadığı" sonucuna varılmıştır. Bu nedenle, başvurucunun Anayasa'nın 51. maddesinde güvence altına alınan sendika hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır. (Tayfun Cengiz, B. No: 2013/8463, 18/9/2014, § 59-63).
19. Anayasa Mahkemesi Tayfun Cengiz kararından sonra iş bırakma eylemleriyle ilgili olarak benzer yönde kararlar vermiştir (Bu kararlar arasından bkz. Abidin Aydın Tüfekçi, B. No: 2013/1315, 15/4/2015).
20. Sendika hakkına ilişkin Anayasa Mahkemesi ile AİHM içtihadı yukarıda özetlendiği gibi iken AİHM 2023 yılında Humpert ve diğerleri/Almanya kararını vermiştir.
21. Karara konu olayda, Almanya’da devlet memuru statüsüne sahip dört öğretmen, çalışma şartlarının kötüleşmesini protesto etmek amacıyla üyesi oldukları sendikanın organize ettiği greve katılmışlardır. Başvurucular greve katıldıkları için iki ila on iki arasında değişen sayıda derse (bir gün ila üç güne yayılacak şekilde) girmemişlerdir. Bunun üzerine başvurucular çalışma saatleri içinde greve katılarak görevlerini yerine getirmedikleri gerekçesiyle disiplin cezalarıyla tecziye edilmişlerdir. Başvurucular söz konusu cezaların iptali istemiyle iç hukukta davalar açmış ancak bunlardan olumlu bir netice alamamışlardır. Başvurucuların Alman Federal Anayasa Mahkemesine yaptığı bireysel başvurular da reddedilmiştir (Humpert ve diğerleri/Almanya, §§ 8-36).
22. AİHM, başvuruyu kabul ederek esas incelemeye geçmiştir. Öncelikle sendika özgürlüğüne dair genel açıklamalarda bulunmuş, ardından grev hakkı üzerine değerlendirmeler yapmıştır. AİHM, sendika özgürlüğüne ilişkin iki temel ilke belirlemiştir: birincisi, devletin sendika özgürlüğünü güvence altına almak için aldığı tedbirlerin bütününü dikkate almak; ikincisi ise, bu tedbirlerin sendika özgürlüğünün özünü yok edecek şekilde olmaması gerektiğidir. AİHM, grev yasağının sendika özgürlüğünün esaslı bir unsuru olup olmadığını belirlemenin zor olduğunu ifade etmiştir. Bu sorunun bağlama özgü olduğunu ve ilgili devletin sendika özgürlüğünü güvence altına almak için aldığı tedbirlerin dikkate alınması gerektiğini vurgulamıştır. Ayrıca, toplu pazarlık ve grev hakkının birbirine bağlı olduğunu ve çalışma koşullarının bu çerçevede belirlenip belirlenmediğinin değerlendirilmesi gerektiğini belirtmiştir (Humpert ve diğerleri/Almanya, §§ 98-112).
23. AİHM, yukarıdaki açıklamalardan sonra, greve katıldıkları için derse girmeyen ve disiplin cezası alan başvurucuların sendika özgürlüğüne müdahale edildiğini belirtmiştir. AİHM, sendika özgürlüğüne yönelik müdahalenin gerekliliğini değerlendirirken tüm olgusal ve yasal bağlamı dikkate alacağını belirtmiştir (Humpert ve diğerleri/Almanya, §§ 113-122).
24. AİHM bu kapsamda ilk olarak Almanya'da grev hakkına getirilen kısıtlamanın niteliğini ve kapsamını ele almıştır. Almanya'da devlet memurlarının, öğretmenler de dahil olmak üzere, grev yasağının mutlak olduğunu ve ciddi şekilde değerlendirilebileceğini belirtmiştir. Başvurucular, AİHM'in Enerji Yapı-Yol Sen/Türkiye kararındaki grev yasağının genel olarak memurları kapsamayacağına dair ifadelerine atıfta bulunmuşlardır. AİHM, bu tür bir genel grev yasağının Sözleşme kapsamında özel sorunlar doğurduğunu kabul etse de grev yasağının sendika özgürlüğünün özünü yok edip etmediğine ilişkin değerlendirmenin birçok unsura bağlı olduğunu vurgulamıştır. (Humpert ve diğerleri /Almanya, §§ 123-127).
25. AİHM, Almanya'daki memur sendikalarının ve memurların mesleki menfaatlerini koruma olanaklarını incelemiştir. Almanya'da memur sendikalarının, devlet memurlarının çıkarlarını korumak için yasa yapma sürecine katılma hakkına sahip olduğu belirtilmiştir. Sendikaların kanun taslaklarına yorum yapma süresi ve hükümetin bu yorumları dikkate alma yükümlülükleri de vurgulanmıştır. Ayrıca, memurların bireysel olarak düşük maaşlar konusunda dava açma hakkına sahip oldukları ve bu hakkın etkili bir alternatif olduğu ifade edilmiştir.
26. AİHM, devlet memurlarının personel konseyleri aracılığıyla temsil edilme hakkının da grev yasağının değerlendirilmesinde dikkate alınması gerektiğini belirtmiştir. Grev yasağının, eğitim sisteminin etkili bir şekilde işlemesi gibi iyi yönetim amaçlarına hizmet ettiği ifade edilmiştir. AİHM, memurların ömür boyu istihdam ve yeterli geçim hakkı gibi diğer haklarına da değinmiş, Almanya'daki devlet memurlarının sözleşmeli çalışanlara göre daha iyi haklara sahip olduğunu belirtmiştir.
27. AİHM, Türkiye ile Almanya arasında memur hakları konusunda önemli farklılıklar olduğuna da işaret ederek, Türkiye'deki memurların sözleşmeli çalışanlara göre pek avantajlı olmadığını tespit etmiştir. Son olarak, Almanya'da kamu hizmetinde çalışanların büyük kısmının sözleşmeli olduğu ve bu çalışanların grev hakkına sahip olduğu belirtilmiştir. AİHM, Almanya'daki mevcut grev yasağının çeşitli haklar arasında makul bir denge sağladığı sonucuna vararak, Sözleşme'nin 11. maddesinin ihlal edilmediğine karar vermiştir (Humpert ve diğerleri/Almanya, §§ 130-147).
28. Grev hakkına ilişkin yukarıdaki tüm kararlar dikkate alındığında AİHM'in Humpert ve diğerleri/Almanya kararı, memurlara getirilen grev yasağının Sözleşme'nin 11. maddesiyle uyumlu olup olmadığını kapsamlı bir şekilde ele almıştır. AİHM, bu yasağın soyut bir şekilde incelenemeyeceğini, ilgili ülkedeki koşulların dikkate alınması gerektiğini vurgulamıştır. Bu karar ile önceki Enerji Yapı-Yol Sen/Türkiye kararından ilkesel olarak ayrışılmamış, ancak Almanya'nın kendine özgü özellikleri göz önünde bulundurularak farklı sonuçlara ulaşılmıştır.
29. AİHM, Humpert ve diğerleri/Almanya kararında, memurlara getirilen grev yasağının soyut olarak değerlendirilemeyeceğini vurgularken, Enerji Yapı-Yol Sen/Türkiye kararında, bazı memur kategorilerine grev yasağı getirilebileceğini, ancak genel olarak memurları kapsayan bir yasağın Sözleşme ile uyumlu olamayacağını belirtmiştir. Bu açıklamalar, özellikle silahlı kuvvetler ve kolluk kuvvetleri dışında kalan memurlar için genel bir grev yasağının kabul edilemeyeceğini göstermektedir. AİHM, yasal kısıtlamaların açık ve sınırlayıcı şekilde tanımlanması gerektiğini de ifade etmiştir.
30. Enerji Yapı-Yol Sen/Türkiye kararı, Anayasa Mahkemesi'nin kararlarını etkilemiştir. Anayasa Mahkemesi, Tayfun Cengiz kararında, sendika kararı doğrultusunda iş bırakma eylemi yapan başvurucuya verilen uyarma cezasını, sendika özgürlüğünün ihlali olarak değerlendirmiştir. Mahkeme, devlet okulunda öğretmen olan başvurucunun durumunu göz önünde bulundurarak, devlet memurlarının bu haktan tamamen mahrum bırakılamayacağına dikkat çekmiş ve belirli görevler dışındaki kamu görevlileri için getirilen genel grev yasaklarının Anayasa ile uyumlu olmadığını belirtmiştir.
31. Anayasa Mahkemesi Tayfun Cengiz kararında başvurucunun davranışını açıkça grev olarak tanımlamamış olsa bile bu tarz eylemlerin AİHM tarafından grev olarak nitelendirildiği açıktır. Zira AİHM, Humpert ve diğerleri/Almanya kararında, sendika özgürlüğünü iki derse girmeyen başvurucu yönünden bile grev hakkıyla bağlantılı olarak incelemiştir.
32. AİHM, Humpert ve diğerleri/Almanya kararında Almanya ile Türkiye arasındaki farklılıklara dikkat çekmiştir. Almanya'da memurların maaş ve özlük hakları, kamu personeli ile kıyaslandığında daha iyi durumdayken, Türkiye'de memurların bu hakları sözleşmeli çalışanlarla önemli ölçüde benzerlik göstermektedir. Ayrıca, Enerji Yapı-Yol Sen/Türkiye kararındaki grev yasağının dengeleme eksikliğine vurgu yaparak, toplu sözleşme ile grev hakkı arasında yakın bir bağ bulunduğunu belirtmiştir.
33. Humpert ve diğerleri/Almanya kararı sonrası verilen iş bu karar ile memurlara getirilen grev yasağına ilişkin Anayasa Mahkemesi içtihadı değişmektedir. Karardaki değerlendirmelerden Türk hukuk sisteminde memurlara grev yasağı getirilmesinin Anayasa ile uyumlu olduğu sonucu çıkmaktadır. Karardaki değerlendirmelere göre artık bir günlük iş bırakma eyleminin cezalandırılması dahi Anayasa ile uyumlu hale gelmektedir. Mahkememizce, AİHM’in Humpert ve diğerleri/Almanya kararı esas alınarak aynı sonuca varılacak ise Türkiye'deki grev yasağının başka bazı araçlarla telafi edildiğinin ortaya konulması gerekirdi.
34. Her ne kadar Türk hukuk sisteminde kamuda öğretmenlik mesleğinin istihdam türlerine göre öğretmen ve sözleşmeli öğretmen ayrımı var ise de Almanya'nın aksine grev yasağı yönünden kadrolu öğretmenler ile sözleşmeli öğretmenler arasında bir fark bulunmamaktadır. Türk hukuk sisteminde ikisi için de grev yasaktır. AİHM, Almanya'da devlet okullarında sözleşmeli olarak istihdam edilen öğretmenlerin grev hakkına sahip olduğuna vurgu yaparak kamuda genel bir grev yasağının bulunmadığını belirtmiştir. Bu tespit AİHM’in Almanya özelinde grev yasağı yönünden ihlal bulmamasının önemli bir gerekçesidir.
35. AİHM, Almanya'da memurların maaşlarının kanunla belirlenmesine özel önem atfetmiştir. Humpert ve diğerleri/Almanya kararında toplu pazarlık ile grev hakkı arasında yakın bir ilişki olduğu belirtilmesi nedeniyle iş bu çoğunluk kararında Türk hukukunda memurlara getirilen toplu sözleşme hakkı ile grev hakkı arasındaki ilişki değerlendirilip toplu sözleşmede istenilen koşulların elde edilebilmesi için kamu makamlarını grev yoluyla zorlayacak bir aracın var olduğu ortaya konulmamıştır.
36. Humpert ve diğerleri/ Almanya kararında AİHM ayrıca Türkiye'de memurların maaş ve diğer özlük hakları konusunda kamudaki diğer sözleşmeli çalışanlardan önemli ölçüde iyi olmadığına vurgu yapmış ve Almanya ile Türkiye arasında böyle bir farklılığın bulunduğundan söz etmiştir. Çoğunluk kararında bu konudaki tespitleri boşa çıkaracak bir değerlendirmede bulunulmamıştır.
37. AİHM Enerji Yapı-Yol Sen/Türkiye kararında grev yasağına ilişkin o dönemde yürürlükte olan Genelge'nin yarışan menfaatler arasında dengeleme yapma konusundaki eksikliğine işaret etmiş ve bunu Humpert ve diğerleri/Almanya kararında da Türkiye ile Almanya arasındaki farklılıkları belirtirken kullanmıştır. Bu durum dikkate alındığında Türkiye'deki sisteme bir bütün olarak bakılması ve yarışan menfaatler arasında makul bir dengeleme yapıldığının ortaya konulması gerekirdi.
38. Ayrıca AİHM Humpert ve diğerleri/Almanya kararında Almanya'da Sendikaların memurlarla ilgili yasama süreçlerine katılım imkanına ve maaş düşüklüğü iddialarını dava konusu edebilme haklarına da vurgu yapmıştır. Türkiye'de bu imkân ve hakkı dengeleyecek imkân ve hakların olduğu ortaya konulmamıştır.
39. Milli Eğitim Bakanı, öğretmenlerin nöbet ücretine ilişkin taleplerinin farkında olduklarına ve bu konuda çalışma yaptıklarına ilişkin açıklamasını, başvurucuların üyesi olduğu sendikanın 2015 yılı şubat ayında aldığı karardan sonra 2015 yılının mart ayında yapmıştır. Dolayısıyla sürecin nöbet tutmama eyleminden önce olgunlaştığı iddiası tartışmaya açıktır. Sürecin önceki eylemlerle mi yoksa nöbet tutmama kararıyla mı olgunlaştığı belli değildir.
40. Başvurucu öğretme, sendikanın söz konusu kararı üzerine 12 gün nöbet tutmamıştır. İdare, kamu hizmetinin yavaşlama ve aksamasına yönelik somut bir olgu ortaya koyamamıştır. Eğitim ve öğretimin kesintisiz sürdürülmesine başvurucunun eyleminin engel olduğu idarece ortaya konulamamıştır. Bu durum Mahkememizce de dikkate alınmamıştır.
41. Tüm bu hususlar dikkate alındığında mevcut başvuruda sendika hakkına yapılan müdahalenin demokratik toplum düzeninde gerekli ve ölçülü olduğu söylenemez.
42. Açıklanan nedenlerle başvurucuya verilen disiplin cezasının demokratik toplumda zorunlu bir ihtiyaca karşılık gelmediği, başvurucunun Anayasa'nın 51. maddesinde güvence altına alınan sendika hakkının ihlal edildiği kanaatine vardığımdan, çoğunluğun aksi yöndeki kararına katılmıyorum.
Üye