TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
KIYASETTİN AYDEMİR BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2016/12492)
|
|
Karar Tarihi: 8/9/2020
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Üyeler
|
:
|
Serdar ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Burhan ÜSTÜN
|
|
|
Muammer TOPAL
|
|
|
Selahaddin MENTEŞ
|
Raportör
|
:
|
Zeynep KARAKOÇ
|
Başvurucu
|
:
|
Kıyasettin AYDEMİR
|
Vekili
|
:
|
Av. Ufuk MANSUROĞLU
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, idari para cezası verilmesine ilişkin işlem ile
düzenlenen ödeme emrinin iptali istemiyle açılan davalarda uyuşmazlığın esasına
ilişkin iddialar karşılanmadan karar verilmesi nedeniyle adil yargılanma
hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvurular 1/7/2016 ve 18/8/2016 tarihlerinde yapılmıştır.
3. Başvurular, başvuru formları ve eklerinin idari yönden
yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuşlardır.
4. Komisyon tarafından 2016/12492 ve 2016/14788 numaralı
bireysel başvuru dosyalarının aralarında kişi ve konu yönünden hukuki irtibat
bulunması nedeniyle 2016/12492 numaralı bireysel başvuru dosyası ile
birleştirilmesine ve incelemenin 2016/12492 numaralı bireysel başvuru dosyası
üzerinden yapılmasına karar verilmiştir.
5. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
6. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
7. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüş bildirmemiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar
özetle şöyledir:
9. Başvurucunun Elit Garden adlı düğün salonunun (salon)
işletmeciliğini yaptığı gerekçesiyle salondan çevreye yayılan gürültü
seviyesinin 4/6/2010 tarihli ve 27601 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanarak
yürürlüğe giren Çevresel Gürültünün Değerlendirilmesi ve Yönetimi
Yönetmeliği'nde belirtilen sınır değerini aştığının tespiti üzerine başvurucu
hakkında 9/8/1983 tarihli ve 2872 sayılı Çevre Kanunu'nun 20. maddesinin (h)
bendi uyarınca 21.115 TL idari para cezası verilmesine ilişkin 8/7/2014 tarihli
Bayraklı Belediyesi Encümen Kararı (Encümen Kararı) alınmıştır.
10. Başvurucu adına bu idari para cezasının tahsili amacıyla
26/8/2014 tarihli ve 21.115 TL tutarlı ödeme emri düzenlenmiştir.
11. Başvurucu, anılan idari para cezasına ve ödeme emrine
ilişkin işlemlerin iptali istemiyle İzmir 1. ve 5. İdare Mahkemelerinde
(Mahkemeler) iptal davaları açmıştır.
12. Başvurucu; açtığı davalarda salonun işletmecisinin kendisi
olmadığını, salonun işletmecisi olduğundan bahisle V.A.ya da farklı tutarda
idari para cezaları verildiğini, ayrıca gürültü sınırının aşıldığını tespit
eden, usulüne uygun olarak düzenlenmiş herhangi bir tutanak bulunmadığını ileri
sürmüştür.
13. Mahkemeler davaların reddine karar vermiştir. Başvurucunun
idari para cezasının iptali istemiyle açtığı davada verilen ret kararının
gerekçesinde, düğün salonlarından gelen müzik sesinin yüksek olduğuna ilişkin
şikâyet nedeniyle 13/6/2014 tarihinde Bayraklı Belediyesi Çevre Koruma ve
Kontrol Müdürlüğü ekiplerince salona en yakın konutta gürültü ölçümü yapıldığı,
ölçüm neticesinde çevreye yayılan toplam gürültü seviyesinin Leq gürültü
göstergesi cinsinden arka plan gürültü seviyesini 18.9 dBA geçtiğinin tespit
edildiği belirtilmiştir. Müzik sesinin Çevresel Gürültünün Değerlendirilmesi ve
Yönetimi Yönetmeliği'nde belirlenen sınır değerinin üzerinde olduğu
gerekçesiyle idari para cezası verilmesine ilişkin dava konusu işlemde hukuka
aykırılık bulunmadığı sonucuna varılmıştır.
14. Başvurucunun ödeme emrinin iptali istemiyle açtığı davada
verilen ret kararının gerekçesinde ise idari para cezası verilmesine ilişkin
işlemin iptali istemiyle açılan davanın reddedildiği belirtilmiştir. Dava
konusu ödeme emrinin dayanağı idari para cezasının tahsili amacıyla düzenlenen
ödeme emrinde 21/7/1953 tarihli ve 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü
Hakkında Kanun'a ve hukuka aykırılık bulunmadığı sonucuna varılmıştır.
15. Başvurucunun ret kararlarına itirazı üzerine İzmir Bölge
İdare Mahkemesinin (Bölge Mahkemesi) 1/3/2016 ve 5/4/2016 tarihli kararlarıyla
başvurucunun itirazları reddedilerek kararlar onanmıştır.
16. Başvurucu itiraz dilekçelerinde; hiçbir zaman salonun sahibi
ya da işletmecisi olmadığını, idarenin sunduğu ve işlemlerin dayanağı olarak
gösterdiği 2010 yılına ilişkin kira kontratına itibar edildiğini oysa imara
aykırı yapılaşmalar nedeniyle bu kontratın uygulanmadığını ifade etmiştir.
Davalı idarenin 2013 yılında V.A. adına aynı yerle ilgili olarak idari para
cezası vermesinin, yine 2014 ve 2015 yıllarında N.D. adına vergi levhası,
yoklama fişi, vergi/ceza ihbarnameleri ve ödeme emirleri gibi resmî belgelerin
bulunmasının iddiasının haklılığını ortaya koyduğunu belirtmiştir. Başvurucu
ayrıca, gürültü ölçümlerinde kullanılan cihazların kalibresi konusunda da
iddialarda bulunmuştur.
17. Başvurucunun karar düzeltme istemlerinde aynı iddialarını
tekrarladığı ve ayrıca gürültüye neden olma suçundan
İzmir 39. Asliye Ceza Mahkemesinde (Ceza Mahkemesi) yargılanarak beraat
ettiğini belirttiği görülmüştür. Anılan kararın gerekçesinde, tanık
ifadelerinden, Bayraklı İlçe Emniyet Müdürlüğünün tahkikat raporundan,
işletmecinin başka bir kişi olmasından bahsedilmiş ve sonuç olarak suça konu
düğün salonunu başvurucunun işlettiği hususunda her türlü şüpheden uzak kesin
ve inandırıcı delil elde edilmediği ifadesine yer verilmiştir. Bölge
Mahkemesinin 24/5/2016 ve 27/6/2016 tarihli kararlarıyla karar düzeltme
istemleri reddedilmiş, nihai kararlar 6/6/2016 ve 21/7/2016 tarihlerinde tebliğ
edilmiştir.
18. Başvurucu 1/7/2016 ve 18/8/2016 tarihlerinde bireysel
başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
1. İlgili Mevzuat
19. 6/1/1982 tarihli ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun
"İdari dava türleri ve idari yargı
yetkisinin sınırı" kenar başlıklı 2. maddesinin ilgili kısmı
şöyledir:
"İdari dava türleri şunlardır:
a) İdarî işlemler hakkında yetki, şekil,
sebep, konu ve maksat yönlerinden biri ile hukuka aykırı olduklarından dolayı
iptalleri için menfaatleri ihlâl edilenler tarafından açılan iptal davaları,
..."
20. 2872 sayılı Kanun'un "Gürültü"
kenar başlıklı 14. maddesi şöyledir:
"Kişilerin huzur ve sükununu, beden ve
ruh sağlığını bozacak şekilde ilgili yönetmeliklerle belirlenen standartlar
üzerinde gürültü ve titreşim oluşturulması yasaktır.
Ulaşım araçları, şantiye, fabrika, atölye,
işyeri, eğlence yeri, hizmet binaları ve konutlardan kaynaklanan gürültü ve
titreşimin yönetmeliklerle belirlenen standartlara indirilmesi için faaliyet
sahipleri tarafından gerekli tedbirler alınır."
21. 2872 sayılı Kanun'un "İdarî
nitelikte cezalar" kenar başlıklı 20. maddesinin (h) bendi
şöyledir:
"h) Bu Kanunun 14 üncü maddesine göre
çıkarılan yönetmelikle belirlenen önlemleri almayan veya standartlara aykırı
şekilde gürültü ve titreşime neden olanlara, konutlar için 400 Türk Lirası,
ulaşım araçları için 1.200 Türk Lirası, işyerleri ve atölyeler için 4.000 Türk
Lirası, fabrika, şantiye ve eğlence gürültüsü için 12.000 Türk Lirası idarî
para cezası verilir."
22. Çevresel Gürültünün Değerlendirilmesi ve Yönetimi
Yönetmeliği’nin ''Eğlence Yerlerine İlişkin
Esaslar'' başlıklı 24. maddesinin (ç) bendi şöyledir:
"ç) Birden fazla eğlence yerinden çevreye
yayılan toplam gürültü seviyesi, Leq gürültü göstergesi cinsinden arka plan
gürültü seviyesini 7-10 dBA aralığından fazla aşamaz. Bu aralık esas alınmak
kaydıyla, toplam çevresel gürültü seviyesi; gürültüye maruz kalınan alandaki
etkilenen kişi sayısı, gürültü kaynağı ile gürültüye hassas mekanlar arasındaki
mesafe gibi faktörler göz önünde bulundurularak İl Mahalli Çevre Kurulu Kararı
ile belirlenir. Bu bentte verilen sınır değerin aşılması halinde, arka plan
gürültü seviyesine katkısı olan her bir eğlence yeri sınır değer aşımından eşit
olarak sorumludur. Gürültüye katkı oranları belirlendikten sonra her bir
işletme gerekli tedbirleri alır."
2. Danıştay İçtihadı
23. Danıştay Ondördüncü Dairesinin Kurulunun 29/11/2018 tarihli
ve E.2018/3229, K.2018/6962 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
"Dava; 2872 sayılı Çevre Kanununun 8.
maddesi ile Hafriyat Toprağı, İnşaat ve Yıkıntı Atıklarının Kontrolü
Yönetmeliği hükümlerinin ihlal edildiğinden bahisle, davacı şirkete 2872 sayılı
Kanunun 20. maddesinin (r) bendi ve 23. maddesi uyarınca para cezası
verilmesine ilişkin 02/06/2010 günlü, 2010/715 sıra sayılı İstanbul Büyükşehir
Belediye Başkanlığı işleminin iptali istemiyle açılmış; davanın reddi yolundaki
İdare Mahkemesi kararının Danıştay Ondördüncü Dairesinin 19/11/2015 günlü,
E:2014/7640, K:2015/9093 sayılı kararı ile bozulması üzerine, bozma kararına
uyularak, 'Usulüne göre ihale edilerek ilgili belediyeye karşı yüklenilen yol,
kaldırım, park ve benzeri yapım çalışmaları kapsamında taşınan, depolanan ya da
tesviye amaçlı kullanılan toprağın hafriyat kapsamında değerlendirilerek ceza
verilmesine imkan olmadığı, uyuşmazlık konusu olayda Esenyurt sınırları
içerisinde yol, kaldırım ve park yapım çalışması sürdürüldüğü, davalı belediye
tarafından taşınan ve depolanan toprağın bu kapsamda bir faaliyet olup
olmadığının ortaya konulmadan yetersiz tespite dayanarak tesis edilen cezada
hukuka uyarlık bulunmadığı' gerekçesiyle dava konusu işlemin iptaline karar
verilmiş; bu karar, davalı idare vekili tarafından temyiz edilmiştir.
...
Dosyaya sunulan bilgi ve belgelerden, Esenyurt
Belediye Başkanlığı ile [Ö.] Madencilik İnşaat San. ve Tic. A.Ş. arasında,
Esenyurt İlçesi sınırları içerisinde muhtelif cadde ve sokaklarda yol yapımı
çalışmasına dair 05/11/2009 tarihli, 365 gün süreli 'Yol Yapım Sözleşmesi' akdedildiği;
adı geçen şirketin davacı şirketten bu iş kapsamında çalıştırılmak üzere '34 ED
..51' plakalı aracı kiraladığı; söz konusu araçla, İstanbul İli, Esenyurt
İlçesi, Akçaburgaz Mahallesi, Barış Manço Caddesi üzerinde mülkiyeti bilinmeyen
boş alana izinsiz olarak hafriyat toprağı döküldüğünün 12/01/2010 tarihinde
düzenlenen tutanakla tespit edilmesi üzerine de araç sahibi olan davacı şirkete
idari para cezası verildiği görülmektedir.
Yukarıda yer verilen Yönetmelik hükümlerinden;
faaliyetleri sonucu hafriyat toprağı veinşaat/yıkıntı atıklarının
üretimine/taşınmasına neden olacak özel veya resmi kişi, kurum ve kuruluşların,
bu atıkların üretilmesinden/taşınmasından önce ilgili belediyeye/mahallin
enbüyük mülki amirine başvurarak gerekli izinleri almakla yükümlü oldukları,
izin alma konusunda herhangi bir faaliyet, kişi veya kuruma muafiyet
tanınmadığı anlaşıldığından, hafriyat dökümünün/taşınmasının, bir kamu
hizmetinin yerine getirilmesi amacıyla olsadahi, hafriyat dökümü/taşınması
işleminden önce ilgili belediyeden veya mahallin en büyükmülki amirinden
gerekli izinlerin alınması zorunludur. Dava konusu yaptırım kararının
gerekçesi, izin verilen yerler dışına hafriyat dökülmesi olduğundan ve bu
hususta izin almakla yükümlü olanın ise, yol yapımı işini yüklenen [Ö.]
Madencilik İnşaat San. ve Tic. A.Ş. olması nedeniyle, cezaların şahsiliği
ilkesi gereğince, idari para cezasına konu olan fiil kim tarafından işlenmiş
ise, ceza sorumluluğunun da o kişiye ait olması gerektiğinden, fiili işlemeyen
davacı şirkete ceza uygulanamayacağı sonucuna varılmıştır.
Bu itibarla, 2872 sayılı Çevre Kanununun 8.
maddesi ile Hafriyat Toprağı, İnşaat ve Yıkıntı Atıklarının Kontrolü
Yönetmeliği hükümlerinin ihlal edildiğinden bahisle aynı Kanunun 20.maddesinin
(r) bendi ve 23. maddesi uyarınca idari para cezası verilmesine ilişkin
02/06/2010 günlü, 2010/715 sayılı İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı
işleminin iptali yolundaki İdare Mahkemesi kararında sonucu itibarıyla
isabetsizlik bulunmamaktadır."
24. Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunun 2/3/2016 tarihli ve
E.2014/3092, K.2014/609 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
"Dava; davacıya ait araçla Tehlikeli
Atıkların Kontrolü Yönetmeliğine aykırı olarak tehlikeli atık taşındığından
bahisle, 2872 sayılı Çevre Kanunu'nun 20/(v). maddesi uyarınca para cezası
verilmesine ilişkin 14/01/2011 günlü, 170-413 sayılı İzmir Valiliği İl Çevre ve
Orman Müdürlüğü işleminin iptali istemiyle açılmıştır.
...
Dava dosyasının incelenmesinden; İzmir İli,
Menderes İlçesinde faaliyet gösteren çinko destilasyon fabrikasından zehirli
atık taşındığının ihbar edilmesi üzerine yapılan denetim neticesinde emniyet
ekibi tarafından düzenlenen 27/09/2010 tarihli tutanakta; davacıya ait 35 DJF
30 plakalı araç ile, söz konusu işletmeden alınan atıkların şahıs arazisi
üzerinde açılan toprak zemin üzerindeki çukura doğrudan boşaltıldığı, iki adet
çukurdan birisinin cüruf atıklarıyla doldurulduğunun tespit edildiği, araç
sürücüsünün ifadesinde, davacının oğlunun kendisini arayarak hafriyat işinde
yardım etmesini istemesi nedeniyle davacıya ait aracı alarak bildirilen adrese
gittiği, davacının oğlunun kullandığı diğer kamyonla birlikte iki araca
atıkların yüklendiği, diğer aracı takip ederek söz konusu araziye hafriyatı
boşalttığı, işletme sahibinin ise, işyerinde bulunan harfiyatın taşınması işini
davacının oğluna verdiği yönünde beyanda bulundukları, davalı idare denetim
elemanları tarafından alınan numunelerin incelenmesi sonucunda TÜBİTAK Marmara
Araştırma Merkezi tarafından, cüruf atığı şeklindeki numunenin tehlikeli atık
olduğu yönünde analiz raporu düzenlenmesi nedeniyle lisanssız araçla tehlikeli
atık taşındığından bahisle aracın ruhsat sahibi olan davacının para cezasıyla
cezalandırılması yönünde dava konusu işlem tesis edilmiştir.
Olayda, davacıya ait olan ve tehlikeli atık
taşıma lisansı bulunmayan araçla tehlikeli atık taşındığının düzenlenen tutanak
ve analiz raporu ile sabit olduğu, araç sürücüsü tarafından denetim
elemanlarına bilgi ve belge ibraz edilemediğinin görüldüğü, davacı tarafından,
atık taşıma işinin kendi bilgisi dışında yapıldığı, olaydan sonradan haberdar
olduğu ileri sürmekte ise de, atık taşıma işini alan şahısların davacının
oğulları olduğu ve aile aracını kullanarak söz konusu işi üstlendikleri,
dolayısıyla davacının bilgisi haricinde söz konusu işi üstlenemeyeceklerinin
kabulü gerektiği gibi, bunun aksini ortaya koyan, bir diğer ifadeyle, araç
sahibinin sorumluluğunu ortadan kaldıracak nitelikte herhangi bir somut bilgi
ve belgenin de bulunmadığı anlaşılmaktadır.
Bu durumda, denetim elemanlarınca tespit
edilen araç plakasından başkaca bir ayırt edici unsur olmaması ve trafik tescil
kaydında da aracın kiralandığına ilişkin bir kaydın bulunmaması nedeniyle
tehlikeli atık taşıma işinde kullanılan aracın sahibi olandavacının para cezasıyla
cezalandırılması yönünde tesisedilen dava konusu işlemde hukuka aykırılık
bulunmadığından, işlemin iptali yolundaki temyize konu ısrar kararında hukuki
isabet görülmemiştir."
B. Uluslararası Hukuk
1. Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesi
25. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) 6. maddesinin
(1) numaralı fıkrasının birinci cümlesi şöyledir:
"Herkes davasının,
medeni hak ve yükümlülükleri ile ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda
kendisine yöneltilen suçlamaların esası konusunda karar verecek olan, yasayla
kurulmuş, bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından, hakkaniyete uygun ve
kamuya açık olarak makul bir süre içinde, görülmesini isteme hakkına
sahiptir."
2. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi İçtihadı
26. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine (AİHM) göre mahkeme
içtihatlarındaki değişim yargı organlarının takdir yetkisi kapsamında kalmakta
olup böyle bir değişiklik özü itibarıyla önceki çözümün tatminkâr bulunmaması
anlamına gelir (S.S. Balıklıçeşme Beldesi
Tarım Kalkınma Kooperatifi ve diğerleri/Türkiye, B. No: 3573/05...,
30/11/2010, § 28). Ancak yerleşmiş yargısal pratiğin de içtihat değişikliğinin
gerekçelendirildiği kararda dikkate alınması gerekir (Atanasovski/Makedonya Eski Yugoslav Cumhuriyeti,
B. No: 36815/03, 14/1/2010, § 38). Bu bağlamda aynı hususta daha önce çıkan
kararlardan farklı bir hüküm kurulması hâlinde mahkemelerce bu farklılaşmaya
ilişkin makul bir açıklama getirilmesi gerekmektedir (Stoilkovska/Makedonya Eski Yugoslav Cumhuriyeti,
B. No: 29784/07, 18/7/2013, § 49).
27. AİHM, hukuki belirlilik şartının ve meşru beklentilerin
korunması gereğinin yerleşik içtihadın sürdürülmesini içermediğinin altını
çizmekte ancak iyi temellere oturmuş yerleşik içtihadın varlığının yüksek
mahkemeye içtihattan ayrılmayı haklılaştıran daha sağlam gerekçeler açıklama
görevi yüklediğini ifade etmektedir. AİHM'e göre yüksek mahkemenin yerleşik
içtihattan farklı karar verilmesinin sebebi hakkında başvurucuya detaylı
açıklama yapma sorumluluğu bulunmaktadır (Atanasovski/Makedonya
Eski Yugoslav Cumhuriyeti, § 38).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
28. Mahkemenin 8/9/2020 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucuların
İddiaları
29. Başvurucu; idarenin hukuka aykırı işlemlerinin iptal
edilmesi gerektiğini, başvuruya konu yargılama sürecinde ileri sürdüğü
iddialarının yeterli bir açıklamada bulunulmadan, makul bir gerekçe
gösterilmeden davaların reddine karar verildiğini belirterek adil yargılanma
hakkının ihlal edildiğini ileri sürmektedir.
B. Değerlendirme
30. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, meşru vasıta ve yollardan
faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve
savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”
31. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucular tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun iddiasının adil yargılanma
hakkının güvenceleri arasında yer alan gerekçeli karar hakkı kapsamında
incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
1. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
32. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan
gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir
olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
a. Genel İlkeler
33. Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasında herkesin adil
yargılanma hakkına sahip olduğu belirtilmiş ancak gerekçeli karar hakkından
açıkça söz edilmemiştir. Bununla birlikte Anayasa'nın 36. maddesine "...
adil yargılanma" ibaresinin eklenmesine ilişkin gerekçede, Türkiye'nin
taraf olduğu uluslararası sözleşmelerce de güvence altına alınan adil yargılama
hakkının madde metnine dâhil edildiği vurgulanmıştır. Nitekim Sözleşme'nin 6.
maddesinin (1) numaralı fıkrasındaki hakkaniyete uygun yargılanma hakkının
kapsamına gerekçeli karar hakkının da dâhil olduğu AİHM'in birçok kararında
vurgulanmıştır. Dolayısıyla Anayasa’nın 36. maddesinde düzenlenen adil
yargılanma hakkının gerekçeli karar hakkı güvencesini de kapsadığının kabul
edilmesi gerekir (Abdullah Topçu, B. No: 2014/8868, 19/4/2017, § 75).
34. Anayasa'nın 141. maddesinin üçüncü fıkrasında da “Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli
olarak yazılır.” denilerek mahkemelere kararlarını gerekçeli yazma
yükümlülüğü yüklenmiştir. Anayasa’nın bütünlüğü ilkesi gereği anılan Anayasa
kuralı da gerekçeli karar hakkının değerlendirilmesinde gözönünde
bulundurulmalıdır (Abdullah Topçu,
§ 76).
35. Gerekçeli karar hakkı, kişilerin adil bir şekilde
yargılanmalarını sağlamayı ve denetlemeyi amaçlamakta; tarafların muhakeme
sırasında ileri sürdükleri iddialarının kurallara uygun biçimde incelenip
incelenmediğini bilmeleri ve ayrıca demokratik bir toplumda kendi adlarına
verilen yargı kararlarının sebeplerini toplumun öğrenmesinin sağlanması için de
gerekli olmaktadır (Sencer Başat ve
diğerleri [GK], B. No: 2013/7800, 18/6/2014, §§ 31, 34).
36. Mahkemelerin anılan yükümlülüğü, yargılamada ileri sürülen
her türlü iddia ve savunmaya karar gerekçesinde ayrıntılı şekilde yanıt
verilmesi gerektiği şeklinde anlaşılamaz. Ancak derece mahkemeleri, kendilerine
sunulan tüm iddialara yanıt vermek zorunda değilse de (Yasemin Ekşi, B. No:
2013/5486, 4/12/2013, § 56) davanın esas sorunlarının incelenmiş olduğu
gerekçeli karardan anlaşılmalıdır.
37. Bir kararda tam olarak hangi unsurların bulunması gerektiği
davanın niteliğine ve koşullarına bağlıdır. Muhakeme sırasında açık ve somut
bir biçimde öne sürülen iddia ve savunmaların davanın sonucuna etkili olması,
başka bir deyişle davanın sonucunu değiştirebilecek nitelikte bulunması hâlinde
davayla doğrudan ilgili olan bu hususlara mahkemelerce makul bir gerekçe ile
yanıt verilmesi gerekir (Sencer Başat ve diğerleri, § 35).
38. Aksi bir tutumla mahkemenin davanın sonucuna etkili olduğunu
kabul ettiği bir husus hakkında ilgili ve yeterli bir yanıt vermemesi veya
yanıt verilmesini gerektiren usul veya esasa dair iddiaların cevapsız
bırakılmış olması hak ihlaline neden olabilecektir (Sencer Başat ve diğerleri,
§ 39).
b. İlkelerin Olaya
Uygulanması
39. Başvurucuya Çevresel Gürültünün Değerlendirilmesi ve
Yönetimi Yönetmeliği’nde belirlenen standartları aşacak şekilde gürültü ve
titreşime neden olduğundan bahisle 2872 sayılı Kanun'un 20. maddesinin (h)
bendi uyarınca idari para cezası verilmiş ve bu cezanın tahsili amacıyla ödeme
emri düzenlenmiştir.
40. Somut olayda başvurucunun Bölge Mahkemesine sunduğu itiraz
dilekçelerinde; hiçbir zaman salonun sahibi ya da işletmecisi olmadığını,
idarenin sunduğu ve işlemlerin dayanağı olarak gösterdiği 2010 yılına ilişkin
kira kontratına itibar edildiğini oysa imara aykırı yapılaşmalar nedeniyle bu
kontratın uygulanmadığını ifade etmiştir (bkz. § 16). Başvurucu 2013 yılında V.A.
adına aynı yerle ilgili olarak idari para cezası verildiğinden, 2014 ve 2015
yıllarında ise N.D. adına bazı resmî belgelerin bulunduğundan bahsetmiştir.
Ayrıca gürültü ölçümlerinde kullanılan cihazların kalibresi konusunda da
iddialarda bulunmuştur.
41. Başvurucu, karar düzeltme istemlerinde bulunurken anılan
iddialarını tekrarlamış; ayrıca gürültüye neden olma suçundan Ceza Mahkemesinde
yargılanarak beraat ettiğini bildirmiştir.
42. Görüldüğü üzere başvurucunun belirttiği iddialar, resmî
belge ve yargı kararlarına dayanmakta olup uyuşmazlığın sonucunu
etkileyebilecek niteliktedir. Bu nedenle temelsiz olmayan iddiaların yargı
yerlerince ilgili ve yeterli bir gerekçe ile karşılanması gerekmektedir. Buna
karşın ilk derece mahkemesinin bireysel başvuruya konu kararında, başvurucunun
uyuşmazlık konusu salonun işletmecisi olmadığı iddiasını karşılar mahiyette
herhangi gerekçeye yer verilmediği görülmektedir. Diğer taraftan itiraz ve
karar düzeltme istemleri üzerine Bölge Mahkemesi kararlarında da bu iddiaya yönelik
herhangi bir açıklama bulunmamaktadır.
43. Sonuç olarak başvurucunun uyuşmazlığın çözümü için esaslı
nitelikteki belirtilen iddia ve itirazları yargı yerlerince konu ile ilgili
makul ve yeterli bir gerekçe ile karşılanmamıştır. Bu sebeple yargılama süreci
bir bütün olarak değerlendirildiğinde başvurucunun gerekçeli karar hakkının
ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
44. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun Anayasa’nın 36.
maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamında gerekçeli karar
hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
45. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin ilgili kısmı
şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun
hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı
verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması
gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme
kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden
yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama
yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata
hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir.
Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal
kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse
dosya üzerinden karar verir.”
46. Başvurucu, ihlalin tespit edilmesini istemiş ve tazminat
talebinde bulunmuştur.
47. Anayasa Mahkemesinin Mehmet
Doğan kararında ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan
kaldırılacağı hususunda genel ilkeler belirlenmiştir (B. No: 2014/8875,
7/6/2018, [GK]). Mahkeme diğer bir kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal
kararının yerine getirilmemesinin sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun ihlalin
devamı anlamına geleceği gibi ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle
sonuçlanacağına da işaret etmiştir (Aligül
Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019).
48. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal
edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan
kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural mümkün olduğunca eski hâle
getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için
ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması,
ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan
kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların
giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması
gerekmektedir (Mehmet Doğan, §§
55, 57).
49. İhlalin mahkeme kararından kaynaklandığı veya mahkemenin
ihlali gideremediği durumlarda Anayasa Mahkemesi, 6216 sayılı Kanun’un 50.
maddesinin (2) numaralı fıkrası ile İçtüzük’ün 79. maddesinin (1) numaralı
fıkrasının (a) bendi uyarınca, ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması
için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın bir örneğinin ilgili mahkemeye
gönderilmesine hükmeder. Anılan yasal düzenleme, usul hukukundaki benzer hukuki
kurumlardan farklı olarak, ihlali ortadan kaldırmak amacıyla yeniden yargılama
sonucunu doğuran ve bireysel başvuruya özgülenen bir giderim yolunu
öngörmektedir. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi tarafından ihlal kararına bağlı
olarak yeniden yargılama kararı verildiğinde, usul hukukundaki yargılamanın
yenilenmesi kurumundan farklı olarak ilgili mahkemenin yeniden yargılama
sebebinin varlığını kabul hususunda herhangi bir takdir yetkisi bulunmamaktadır.
Dolayısıyla böyle bir karar kendisine ulaşan mahkemenin yasal yükümlülüğü,
ilgilinin talebini beklemeksizin Anayasa Mahkemesinin ihlal kararı nedeniyle
yeniden yargılama kararı vererek devam eden ihlalin sonuçlarını gidermek üzere
gereken işlemleri yerine getirmektir (Mehmet
Doğan, §§ 58-59; Aligül Alkaya ve
diğerleri (2), §§ 57-59, 66-67).
50. İncelenen başvuruda uyuşmazlığın esasına ilişkin iddialar
karşılanmadan karar verilmesi nedeniyle gerekçeli karar hakkının ihlal edildiği
sonucuna ulaşılmıştır. Dolayısıyla ihlalin mahkeme kararından kaynaklandığı
anlaşılmaktadır.
51. Bu durumda gerekçeli karar hakkının ihlalinin sonuçlarının
ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar
bulunmaktadır. Yapılacak yeniden yargılama ise bireysel başvuruya özgü
düzenleme içeren 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasına
göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına yöneliktir. Bu kapsamda
yapılması gereken iş yeniden yargılama kararı verilerek Anayasa Mahkemesini
ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere
uygun yeni bir karar verilmesinden ibarettir. Bu sebeple kararın bir örneğinin
yeniden yargılama yapılmak üzere İzmir 1. ve 5. İdare Mahkemelerine
gönderilmesine karar verilmesi gerekmektedir.
52. İhlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden
yargılamanın yeterli bir giderim sağlayacağı anlaşıldığından tazminat talebinin
reddine karar verilmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.
53. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 479 TL harç ve 3.000 TL
vekâlet ücretinden oluşan toplam 3.479 TL yargılama giderinin başvurucuya
ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Adil yargılanma hakkı kapsamında gerekçeli karar hakkının
ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 36. maddesinde hüküm altına alınan adil
yargılanma hakkı kapsamında gerekçeli karar hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin adil yargılanma hakkının ihlalinin
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere İzmir
1. ve 5. İdare Mahkemelerine (E.2014/1302, K.2015/1246; E.2014/1507,
K.2015/1803) GÖNDERİLMESİNE,
D. Başvurucunun tazminat taleplerinin REDDİNE,
E. 479 TL harç ve 3.000 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam
3.479 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
F. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve
Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına,
ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine
kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin bilgi için İzmir Bölge İdare
Mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,
H. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
8/9/2020 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.