TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
BİRİNCİ BÖLÜM
KARAR
KIYASETTİN AYDEMİR BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2016/12492)
Karar Tarihi: 8/9/2020
Başkan
:
Hasan Tahsin GÖKCAN
Üyeler
Serdar ÖZGÜLDÜR
Burhan ÜSTÜN
Muammer TOPAL
Selahaddin MENTEŞ
Raportör
Zeynep KARAKOÇ
Başvurucu
Kıyasettin AYDEMİR
Vekili
Av. Ufuk MANSUROĞLU
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, idari para cezası verilmesine ilişkin işlem ile düzenlenen ödeme emrinin iptali istemiyle açılan davalarda uyuşmazlığın esasına ilişkin iddialar karşılanmadan karar verilmesi nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvurular 1/7/2016 ve 18/8/2016 tarihlerinde yapılmıştır.
3. Başvurular, başvuru formları ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuşlardır.
4. Komisyon tarafından 2016/12492 ve 2016/14788 numaralı bireysel başvuru dosyalarının aralarında kişi ve konu yönünden hukuki irtibat bulunması nedeniyle 2016/12492 numaralı bireysel başvuru dosyası ile birleştirilmesine ve incelemenin 2016/12492 numaralı bireysel başvuru dosyası üzerinden yapılmasına karar verilmiştir.
5. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
6. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
7. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüş bildirmemiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:
9. Başvurucunun Elit Garden adlı düğün salonunun (salon) işletmeciliğini yaptığı gerekçesiyle salondan çevreye yayılan gürültü seviyesinin 4/6/2010 tarihli ve 27601 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren Çevresel Gürültünün Değerlendirilmesi ve Yönetimi Yönetmeliği'nde belirtilen sınır değerini aştığının tespiti üzerine başvurucu hakkında 9/8/1983 tarihli ve 2872 sayılı Çevre Kanunu'nun 20. maddesinin (h) bendi uyarınca 21.115 TL idari para cezası verilmesine ilişkin 8/7/2014 tarihli Bayraklı Belediyesi Encümen Kararı (Encümen Kararı) alınmıştır.
10. Başvurucu adına bu idari para cezasının tahsili amacıyla 26/8/2014 tarihli ve 21.115 TL tutarlı ödeme emri düzenlenmiştir.
11. Başvurucu, anılan idari para cezasına ve ödeme emrine ilişkin işlemlerin iptali istemiyle İzmir 1. ve 5. İdare Mahkemelerinde (Mahkemeler) iptal davaları açmıştır.
12. Başvurucu; açtığı davalarda salonun işletmecisinin kendisi olmadığını, salonun işletmecisi olduğundan bahisle V.A.ya da farklı tutarda idari para cezaları verildiğini, ayrıca gürültü sınırının aşıldığını tespit eden, usulüne uygun olarak düzenlenmiş herhangi bir tutanak bulunmadığını ileri sürmüştür.
13. Mahkemeler davaların reddine karar vermiştir. Başvurucunun idari para cezasının iptali istemiyle açtığı davada verilen ret kararının gerekçesinde, düğün salonlarından gelen müzik sesinin yüksek olduğuna ilişkin şikâyet nedeniyle 13/6/2014 tarihinde Bayraklı Belediyesi Çevre Koruma ve Kontrol Müdürlüğü ekiplerince salona en yakın konutta gürültü ölçümü yapıldığı, ölçüm neticesinde çevreye yayılan toplam gürültü seviyesinin Leq gürültü göstergesi cinsinden arka plan gürültü seviyesini 18.9 dBA geçtiğinin tespit edildiği belirtilmiştir. Müzik sesinin Çevresel Gürültünün Değerlendirilmesi ve Yönetimi Yönetmeliği'nde belirlenen sınır değerinin üzerinde olduğu gerekçesiyle idari para cezası verilmesine ilişkin dava konusu işlemde hukuka aykırılık bulunmadığı sonucuna varılmıştır.
14. Başvurucunun ödeme emrinin iptali istemiyle açtığı davada verilen ret kararının gerekçesinde ise idari para cezası verilmesine ilişkin işlemin iptali istemiyle açılan davanın reddedildiği belirtilmiştir. Dava konusu ödeme emrinin dayanağı idari para cezasının tahsili amacıyla düzenlenen ödeme emrinde 21/7/1953 tarihli ve 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun'a ve hukuka aykırılık bulunmadığı sonucuna varılmıştır.
15. Başvurucunun ret kararlarına itirazı üzerine İzmir Bölge İdare Mahkemesinin (Bölge Mahkemesi) 1/3/2016 ve 5/4/2016 tarihli kararlarıyla başvurucunun itirazları reddedilerek kararlar onanmıştır.
16. Başvurucu itiraz dilekçelerinde; hiçbir zaman salonun sahibi ya da işletmecisi olmadığını, idarenin sunduğu ve işlemlerin dayanağı olarak gösterdiği 2010 yılına ilişkin kira kontratına itibar edildiğini oysa imara aykırı yapılaşmalar nedeniyle bu kontratın uygulanmadığını ifade etmiştir. Davalı idarenin 2013 yılında V.A. adına aynı yerle ilgili olarak idari para cezası vermesinin, yine 2014 ve 2015 yıllarında N.D. adına vergi levhası, yoklama fişi, vergi/ceza ihbarnameleri ve ödeme emirleri gibi resmî belgelerin bulunmasının iddiasının haklılığını ortaya koyduğunu belirtmiştir. Başvurucu ayrıca, gürültü ölçümlerinde kullanılan cihazların kalibresi konusunda da iddialarda bulunmuştur.
17. Başvurucunun karar düzeltme istemlerinde aynı iddialarını tekrarladığı ve ayrıca gürültüye neden olma suçundan İzmir 39. Asliye Ceza Mahkemesinde (Ceza Mahkemesi) yargılanarak beraat ettiğini belirttiği görülmüştür. Anılan kararın gerekçesinde, tanık ifadelerinden, Bayraklı İlçe Emniyet Müdürlüğünün tahkikat raporundan, işletmecinin başka bir kişi olmasından bahsedilmiş ve sonuç olarak suça konu düğün salonunu başvurucunun işlettiği hususunda her türlü şüpheden uzak kesin ve inandırıcı delil elde edilmediği ifadesine yer verilmiştir. Bölge Mahkemesinin 24/5/2016 ve 27/6/2016 tarihli kararlarıyla karar düzeltme istemleri reddedilmiş, nihai kararlar 6/6/2016 ve 21/7/2016 tarihlerinde tebliğ edilmiştir.
18. Başvurucu 1/7/2016 ve 18/8/2016 tarihlerinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
1. İlgili Mevzuat
19. 6/1/1982 tarihli ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun "İdari dava türleri ve idari yargı yetkisinin sınırı" kenar başlıklı 2. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"İdari dava türleri şunlardır:
a) İdarî işlemler hakkında yetki, şekil, sebep, konu ve maksat yönlerinden biri ile hukuka aykırı olduklarından dolayı iptalleri için menfaatleri ihlâl edilenler tarafından açılan iptal davaları,
..."
20. 2872 sayılı Kanun'un "Gürültü" kenar başlıklı 14. maddesi şöyledir:
"Kişilerin huzur ve sükununu, beden ve ruh sağlığını bozacak şekilde ilgili yönetmeliklerle belirlenen standartlar üzerinde gürültü ve titreşim oluşturulması yasaktır.
Ulaşım araçları, şantiye, fabrika, atölye, işyeri, eğlence yeri, hizmet binaları ve konutlardan kaynaklanan gürültü ve titreşimin yönetmeliklerle belirlenen standartlara indirilmesi için faaliyet sahipleri tarafından gerekli tedbirler alınır."
21. 2872 sayılı Kanun'un "İdarî nitelikte cezalar" kenar başlıklı 20. maddesinin (h) bendi şöyledir:
"h) Bu Kanunun 14 üncü maddesine göre çıkarılan yönetmelikle belirlenen önlemleri almayan veya standartlara aykırı şekilde gürültü ve titreşime neden olanlara, konutlar için 400 Türk Lirası, ulaşım araçları için 1.200 Türk Lirası, işyerleri ve atölyeler için 4.000 Türk Lirası, fabrika, şantiye ve eğlence gürültüsü için 12.000 Türk Lirası idarî para cezası verilir."
22. Çevresel Gürültünün Değerlendirilmesi ve Yönetimi Yönetmeliği’nin ''Eğlence Yerlerine İlişkin Esaslar'' başlıklı 24. maddesinin (ç) bendi şöyledir:
"ç) Birden fazla eğlence yerinden çevreye yayılan toplam gürültü seviyesi, Leq gürültü göstergesi cinsinden arka plan gürültü seviyesini 7-10 dBA aralığından fazla aşamaz. Bu aralık esas alınmak kaydıyla, toplam çevresel gürültü seviyesi; gürültüye maruz kalınan alandaki etkilenen kişi sayısı, gürültü kaynağı ile gürültüye hassas mekanlar arasındaki mesafe gibi faktörler göz önünde bulundurularak İl Mahalli Çevre Kurulu Kararı ile belirlenir. Bu bentte verilen sınır değerin aşılması halinde, arka plan gürültü seviyesine katkısı olan her bir eğlence yeri sınır değer aşımından eşit olarak sorumludur. Gürültüye katkı oranları belirlendikten sonra her bir işletme gerekli tedbirleri alır."
2. Danıştay İçtihadı
23. Danıştay Ondördüncü Dairesinin Kurulunun 29/11/2018 tarihli ve E.2018/3229, K.2018/6962 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
"Dava; 2872 sayılı Çevre Kanununun 8. maddesi ile Hafriyat Toprağı, İnşaat ve Yıkıntı Atıklarının Kontrolü Yönetmeliği hükümlerinin ihlal edildiğinden bahisle, davacı şirkete 2872 sayılı Kanunun 20. maddesinin (r) bendi ve 23. maddesi uyarınca para cezası verilmesine ilişkin 02/06/2010 günlü, 2010/715 sıra sayılı İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı işleminin iptali istemiyle açılmış; davanın reddi yolundaki İdare Mahkemesi kararının Danıştay Ondördüncü Dairesinin 19/11/2015 günlü, E:2014/7640, K:2015/9093 sayılı kararı ile bozulması üzerine, bozma kararına uyularak, 'Usulüne göre ihale edilerek ilgili belediyeye karşı yüklenilen yol, kaldırım, park ve benzeri yapım çalışmaları kapsamında taşınan, depolanan ya da tesviye amaçlı kullanılan toprağın hafriyat kapsamında değerlendirilerek ceza verilmesine imkan olmadığı, uyuşmazlık konusu olayda Esenyurt sınırları içerisinde yol, kaldırım ve park yapım çalışması sürdürüldüğü, davalı belediye tarafından taşınan ve depolanan toprağın bu kapsamda bir faaliyet olup olmadığının ortaya konulmadan yetersiz tespite dayanarak tesis edilen cezada hukuka uyarlık bulunmadığı' gerekçesiyle dava konusu işlemin iptaline karar verilmiş; bu karar, davalı idare vekili tarafından temyiz edilmiştir.
...
Dosyaya sunulan bilgi ve belgelerden, Esenyurt Belediye Başkanlığı ile [Ö.] Madencilik İnşaat San. ve Tic. A.Ş. arasında, Esenyurt İlçesi sınırları içerisinde muhtelif cadde ve sokaklarda yol yapımı çalışmasına dair 05/11/2009 tarihli, 365 gün süreli 'Yol Yapım Sözleşmesi' akdedildiği; adı geçen şirketin davacı şirketten bu iş kapsamında çalıştırılmak üzere '34 ED ..51' plakalı aracı kiraladığı; söz konusu araçla, İstanbul İli, Esenyurt İlçesi, Akçaburgaz Mahallesi, Barış Manço Caddesi üzerinde mülkiyeti bilinmeyen boş alana izinsiz olarak hafriyat toprağı döküldüğünün 12/01/2010 tarihinde düzenlenen tutanakla tespit edilmesi üzerine de araç sahibi olan davacı şirkete idari para cezası verildiği görülmektedir.
Yukarıda yer verilen Yönetmelik hükümlerinden; faaliyetleri sonucu hafriyat toprağı veinşaat/yıkıntı atıklarının üretimine/taşınmasına neden olacak özel veya resmi kişi, kurum ve kuruluşların, bu atıkların üretilmesinden/taşınmasından önce ilgili belediyeye/mahallin enbüyük mülki amirine başvurarak gerekli izinleri almakla yükümlü oldukları, izin alma konusunda herhangi bir faaliyet, kişi veya kuruma muafiyet tanınmadığı anlaşıldığından, hafriyat dökümünün/taşınmasının, bir kamu hizmetinin yerine getirilmesi amacıyla olsadahi, hafriyat dökümü/taşınması işleminden önce ilgili belediyeden veya mahallin en büyükmülki amirinden gerekli izinlerin alınması zorunludur. Dava konusu yaptırım kararının gerekçesi, izin verilen yerler dışına hafriyat dökülmesi olduğundan ve bu hususta izin almakla yükümlü olanın ise, yol yapımı işini yüklenen [Ö.] Madencilik İnşaat San. ve Tic. A.Ş. olması nedeniyle, cezaların şahsiliği ilkesi gereğince, idari para cezasına konu olan fiil kim tarafından işlenmiş ise, ceza sorumluluğunun da o kişiye ait olması gerektiğinden, fiili işlemeyen davacı şirkete ceza uygulanamayacağı sonucuna varılmıştır.
Bu itibarla, 2872 sayılı Çevre Kanununun 8. maddesi ile Hafriyat Toprağı, İnşaat ve Yıkıntı Atıklarının Kontrolü Yönetmeliği hükümlerinin ihlal edildiğinden bahisle aynı Kanunun 20.maddesinin (r) bendi ve 23. maddesi uyarınca idari para cezası verilmesine ilişkin 02/06/2010 günlü, 2010/715 sayılı İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı işleminin iptali yolundaki İdare Mahkemesi kararında sonucu itibarıyla isabetsizlik bulunmamaktadır."
24. Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunun 2/3/2016 tarihli ve E.2014/3092, K.2014/609 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
"Dava; davacıya ait araçla Tehlikeli Atıkların Kontrolü Yönetmeliğine aykırı olarak tehlikeli atık taşındığından bahisle, 2872 sayılı Çevre Kanunu'nun 20/(v). maddesi uyarınca para cezası verilmesine ilişkin 14/01/2011 günlü, 170-413 sayılı İzmir Valiliği İl Çevre ve Orman Müdürlüğü işleminin iptali istemiyle açılmıştır.
Dava dosyasının incelenmesinden; İzmir İli, Menderes İlçesinde faaliyet gösteren çinko destilasyon fabrikasından zehirli atık taşındığının ihbar edilmesi üzerine yapılan denetim neticesinde emniyet ekibi tarafından düzenlenen 27/09/2010 tarihli tutanakta; davacıya ait 35 DJF 30 plakalı araç ile, söz konusu işletmeden alınan atıkların şahıs arazisi üzerinde açılan toprak zemin üzerindeki çukura doğrudan boşaltıldığı, iki adet çukurdan birisinin cüruf atıklarıyla doldurulduğunun tespit edildiği, araç sürücüsünün ifadesinde, davacının oğlunun kendisini arayarak hafriyat işinde yardım etmesini istemesi nedeniyle davacıya ait aracı alarak bildirilen adrese gittiği, davacının oğlunun kullandığı diğer kamyonla birlikte iki araca atıkların yüklendiği, diğer aracı takip ederek söz konusu araziye hafriyatı boşalttığı, işletme sahibinin ise, işyerinde bulunan harfiyatın taşınması işini davacının oğluna verdiği yönünde beyanda bulundukları, davalı idare denetim elemanları tarafından alınan numunelerin incelenmesi sonucunda TÜBİTAK Marmara Araştırma Merkezi tarafından, cüruf atığı şeklindeki numunenin tehlikeli atık olduğu yönünde analiz raporu düzenlenmesi nedeniyle lisanssız araçla tehlikeli atık taşındığından bahisle aracın ruhsat sahibi olan davacının para cezasıyla cezalandırılması yönünde dava konusu işlem tesis edilmiştir.
Olayda, davacıya ait olan ve tehlikeli atık taşıma lisansı bulunmayan araçla tehlikeli atık taşındığının düzenlenen tutanak ve analiz raporu ile sabit olduğu, araç sürücüsü tarafından denetim elemanlarına bilgi ve belge ibraz edilemediğinin görüldüğü, davacı tarafından, atık taşıma işinin kendi bilgisi dışında yapıldığı, olaydan sonradan haberdar olduğu ileri sürmekte ise de, atık taşıma işini alan şahısların davacının oğulları olduğu ve aile aracını kullanarak söz konusu işi üstlendikleri, dolayısıyla davacının bilgisi haricinde söz konusu işi üstlenemeyeceklerinin kabulü gerektiği gibi, bunun aksini ortaya koyan, bir diğer ifadeyle, araç sahibinin sorumluluğunu ortadan kaldıracak nitelikte herhangi bir somut bilgi ve belgenin de bulunmadığı anlaşılmaktadır.
Bu durumda, denetim elemanlarınca tespit edilen araç plakasından başkaca bir ayırt edici unsur olmaması ve trafik tescil kaydında da aracın kiralandığına ilişkin bir kaydın bulunmaması nedeniyle tehlikeli atık taşıma işinde kullanılan aracın sahibi olandavacının para cezasıyla cezalandırılması yönünde tesisedilen dava konusu işlemde hukuka aykırılık bulunmadığından, işlemin iptali yolundaki temyize konu ısrar kararında hukuki isabet görülmemiştir."
B. Uluslararası Hukuk
1. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi
25. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasının birinci cümlesi şöyledir:
"Herkes davasının, medeni hak ve yükümlülükleri ile ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamaların esası konusunda karar verecek olan, yasayla kurulmuş, bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından, hakkaniyete uygun ve kamuya açık olarak makul bir süre içinde, görülmesini isteme hakkına sahiptir."
2. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi İçtihadı
26. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine (AİHM) göre mahkeme içtihatlarındaki değişim yargı organlarının takdir yetkisi kapsamında kalmakta olup böyle bir değişiklik özü itibarıyla önceki çözümün tatminkâr bulunmaması anlamına gelir (S.S. Balıklıçeşme Beldesi Tarım Kalkınma Kooperatifi ve diğerleri/Türkiye, B. No: 3573/05..., 30/11/2010, § 28). Ancak yerleşmiş yargısal pratiğin de içtihat değişikliğinin gerekçelendirildiği kararda dikkate alınması gerekir (Atanasovski/Makedonya Eski Yugoslav Cumhuriyeti, B. No: 36815/03, 14/1/2010, § 38). Bu bağlamda aynı hususta daha önce çıkan kararlardan farklı bir hüküm kurulması hâlinde mahkemelerce bu farklılaşmaya ilişkin makul bir açıklama getirilmesi gerekmektedir (Stoilkovska/Makedonya Eski Yugoslav Cumhuriyeti, B. No: 29784/07, 18/7/2013, § 49).
27. AİHM, hukuki belirlilik şartının ve meşru beklentilerin korunması gereğinin yerleşik içtihadın sürdürülmesini içermediğinin altını çizmekte ancak iyi temellere oturmuş yerleşik içtihadın varlığının yüksek mahkemeye içtihattan ayrılmayı haklılaştıran daha sağlam gerekçeler açıklama görevi yüklediğini ifade etmektedir. AİHM'e göre yüksek mahkemenin yerleşik içtihattan farklı karar verilmesinin sebebi hakkında başvurucuya detaylı açıklama yapma sorumluluğu bulunmaktadır (Atanasovski/Makedonya Eski Yugoslav Cumhuriyeti, § 38).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
28. Mahkemenin 8/9/2020 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucuların İddiaları
29. Başvurucu; idarenin hukuka aykırı işlemlerinin iptal edilmesi gerektiğini, başvuruya konu yargılama sürecinde ileri sürdüğü iddialarının yeterli bir açıklamada bulunulmadan, makul bir gerekçe gösterilmeden davaların reddine karar verildiğini belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmektedir.
B. Değerlendirme
30. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”
31. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucular tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun iddiasının adil yargılanma hakkının güvenceleri arasında yer alan gerekçeli karar hakkı kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
32. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
a. Genel İlkeler
33. Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasında herkesin adil yargılanma hakkına sahip olduğu belirtilmiş ancak gerekçeli karar hakkından açıkça söz edilmemiştir. Bununla birlikte Anayasa'nın 36. maddesine "... adil yargılanma" ibaresinin eklenmesine ilişkin gerekçede, Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerce de güvence altına alınan adil yargılama hakkının madde metnine dâhil edildiği vurgulanmıştır. Nitekim Sözleşme'nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasındaki hakkaniyete uygun yargılanma hakkının kapsamına gerekçeli karar hakkının da dâhil olduğu AİHM'in birçok kararında vurgulanmıştır. Dolayısıyla Anayasa’nın 36. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının gerekçeli karar hakkı güvencesini de kapsadığının kabul edilmesi gerekir (Abdullah Topçu, B. No: 2014/8868, 19/4/2017, § 75).
34. Anayasa'nın 141. maddesinin üçüncü fıkrasında da “Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır.” denilerek mahkemelere kararlarını gerekçeli yazma yükümlülüğü yüklenmiştir. Anayasa’nın bütünlüğü ilkesi gereği anılan Anayasa kuralı da gerekçeli karar hakkının değerlendirilmesinde gözönünde bulundurulmalıdır (Abdullah Topçu, § 76).
35. Gerekçeli karar hakkı, kişilerin adil bir şekilde yargılanmalarını sağlamayı ve denetlemeyi amaçlamakta; tarafların muhakeme sırasında ileri sürdükleri iddialarının kurallara uygun biçimde incelenip incelenmediğini bilmeleri ve ayrıca demokratik bir toplumda kendi adlarına verilen yargı kararlarının sebeplerini toplumun öğrenmesinin sağlanması için de gerekli olmaktadır (Sencer Başat ve diğerleri [GK], B. No: 2013/7800, 18/6/2014, §§ 31, 34).
36. Mahkemelerin anılan yükümlülüğü, yargılamada ileri sürülen her türlü iddia ve savunmaya karar gerekçesinde ayrıntılı şekilde yanıt verilmesi gerektiği şeklinde anlaşılamaz. Ancak derece mahkemeleri, kendilerine sunulan tüm iddialara yanıt vermek zorunda değilse de (Yasemin Ekşi, B. No: 2013/5486, 4/12/2013, § 56) davanın esas sorunlarının incelenmiş olduğu gerekçeli karardan anlaşılmalıdır.
37. Bir kararda tam olarak hangi unsurların bulunması gerektiği davanın niteliğine ve koşullarına bağlıdır. Muhakeme sırasında açık ve somut bir biçimde öne sürülen iddia ve savunmaların davanın sonucuna etkili olması, başka bir deyişle davanın sonucunu değiştirebilecek nitelikte bulunması hâlinde davayla doğrudan ilgili olan bu hususlara mahkemelerce makul bir gerekçe ile yanıt verilmesi gerekir (Sencer Başat ve diğerleri, § 35).
38. Aksi bir tutumla mahkemenin davanın sonucuna etkili olduğunu kabul ettiği bir husus hakkında ilgili ve yeterli bir yanıt vermemesi veya yanıt verilmesini gerektiren usul veya esasa dair iddiaların cevapsız bırakılmış olması hak ihlaline neden olabilecektir (Sencer Başat ve diğerleri, § 39).
b. İlkelerin Olaya Uygulanması
39. Başvurucuya Çevresel Gürültünün Değerlendirilmesi ve Yönetimi Yönetmeliği’nde belirlenen standartları aşacak şekilde gürültü ve titreşime neden olduğundan bahisle 2872 sayılı Kanun'un 20. maddesinin (h) bendi uyarınca idari para cezası verilmiş ve bu cezanın tahsili amacıyla ödeme emri düzenlenmiştir.
40. Somut olayda başvurucunun Bölge Mahkemesine sunduğu itiraz dilekçelerinde; hiçbir zaman salonun sahibi ya da işletmecisi olmadığını, idarenin sunduğu ve işlemlerin dayanağı olarak gösterdiği 2010 yılına ilişkin kira kontratına itibar edildiğini oysa imara aykırı yapılaşmalar nedeniyle bu kontratın uygulanmadığını ifade etmiştir (bkz. § 16). Başvurucu 2013 yılında V.A. adına aynı yerle ilgili olarak idari para cezası verildiğinden, 2014 ve 2015 yıllarında ise N.D. adına bazı resmî belgelerin bulunduğundan bahsetmiştir. Ayrıca gürültü ölçümlerinde kullanılan cihazların kalibresi konusunda da iddialarda bulunmuştur.
41. Başvurucu, karar düzeltme istemlerinde bulunurken anılan iddialarını tekrarlamış; ayrıca gürültüye neden olma suçundan Ceza Mahkemesinde yargılanarak beraat ettiğini bildirmiştir.
42. Görüldüğü üzere başvurucunun belirttiği iddialar, resmî belge ve yargı kararlarına dayanmakta olup uyuşmazlığın sonucunu etkileyebilecek niteliktedir. Bu nedenle temelsiz olmayan iddiaların yargı yerlerince ilgili ve yeterli bir gerekçe ile karşılanması gerekmektedir. Buna karşın ilk derece mahkemesinin bireysel başvuruya konu kararında, başvurucunun uyuşmazlık konusu salonun işletmecisi olmadığı iddiasını karşılar mahiyette herhangi gerekçeye yer verilmediği görülmektedir. Diğer taraftan itiraz ve karar düzeltme istemleri üzerine Bölge Mahkemesi kararlarında da bu iddiaya yönelik herhangi bir açıklama bulunmamaktadır.
43. Sonuç olarak başvurucunun uyuşmazlığın çözümü için esaslı nitelikteki belirtilen iddia ve itirazları yargı yerlerince konu ile ilgili makul ve yeterli bir gerekçe ile karşılanmamıştır. Bu sebeple yargılama süreci bir bütün olarak değerlendirildiğinde başvurucunun gerekçeli karar hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
44. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamında gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
45. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
46. Başvurucu, ihlalin tespit edilmesini istemiş ve tazminat talebinde bulunmuştur.
47. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan kararında ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağı hususunda genel ilkeler belirlenmiştir (B. No: 2014/8875, 7/6/2018, [GK]). Mahkeme diğer bir kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal kararının yerine getirilmemesinin sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun ihlalin devamı anlamına geleceği gibi ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle sonuçlanacağına da işaret etmiştir (Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019).
48. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural mümkün olduğunca eski hâle getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması, ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması gerekmektedir (Mehmet Doğan, §§ 55, 57).
49. İhlalin mahkeme kararından kaynaklandığı veya mahkemenin ihlali gideremediği durumlarda Anayasa Mahkemesi, 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası ile İçtüzük’ün 79. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendi uyarınca, ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın bir örneğinin ilgili mahkemeye gönderilmesine hükmeder. Anılan yasal düzenleme, usul hukukundaki benzer hukuki kurumlardan farklı olarak, ihlali ortadan kaldırmak amacıyla yeniden yargılama sonucunu doğuran ve bireysel başvuruya özgülenen bir giderim yolunu öngörmektedir. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi tarafından ihlal kararına bağlı olarak yeniden yargılama kararı verildiğinde, usul hukukundaki yargılamanın yenilenmesi kurumundan farklı olarak ilgili mahkemenin yeniden yargılama sebebinin varlığını kabul hususunda herhangi bir takdir yetkisi bulunmamaktadır. Dolayısıyla böyle bir karar kendisine ulaşan mahkemenin yasal yükümlülüğü, ilgilinin talebini beklemeksizin Anayasa Mahkemesinin ihlal kararı nedeniyle yeniden yargılama kararı vererek devam eden ihlalin sonuçlarını gidermek üzere gereken işlemleri yerine getirmektir (Mehmet Doğan, §§ 58-59; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), §§ 57-59, 66-67).
50. İncelenen başvuruda uyuşmazlığın esasına ilişkin iddialar karşılanmadan karar verilmesi nedeniyle gerekçeli karar hakkının ihlal edildiği sonucuna ulaşılmıştır. Dolayısıyla ihlalin mahkeme kararından kaynaklandığı anlaşılmaktadır.
51. Bu durumda gerekçeli karar hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Yapılacak yeniden yargılama ise bireysel başvuruya özgü düzenleme içeren 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına yöneliktir. Bu kapsamda yapılması gereken iş yeniden yargılama kararı verilerek Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar verilmesinden ibarettir. Bu sebeple kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere İzmir 1. ve 5. İdare Mahkemelerine gönderilmesine karar verilmesi gerekmektedir.
52. İhlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılamanın yeterli bir giderim sağlayacağı anlaşıldığından tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.
53. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 479 TL harç ve 3.000 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 3.479 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Adil yargılanma hakkı kapsamında gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 36. maddesinde hüküm altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamında gerekçeli karar hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin adil yargılanma hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere İzmir 1. ve 5. İdare Mahkemelerine (E.2014/1302, K.2015/1246; E.2014/1507, K.2015/1803) GÖNDERİLMESİNE,
D. Başvurucunun tazminat taleplerinin REDDİNE,
E. 479 TL harç ve 3.000 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 3.479 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
F. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin bilgi için İzmir Bölge İdare Mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,
H. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 8/9/2020 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.