TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
TÜRKİYE PETROL, KİMYA VE LASTİK SANAYİİ İŞÇİLERİ
SENDİKASI BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2016/13531)
|
|
Karar Tarihi: 15/12/2020
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Üyeler
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
|
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Muammer TOPAL
|
|
|
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
|
Raportör
|
:
|
Gülsüm Gizem GÜRSOY
|
Başvurucu
|
:
|
Türkiye Petrol, Kimya ve
Lastik Sanayii İşçileri Sendikası
|
Vekili
|
:
|
Av. Mustafa KILIN
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1.Başvuru, sendika yetki tespitine itiraz talebiyle
açılan davanın makul sürede sonuçlanmaması nedenliyle sendika hakkının ihlal
edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 1/7/2016 tarihinde yapılmıştır.
3.Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden
yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4.Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin
Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik
ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet
Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüş bildirmemiştir.
III. OLAY VE
OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle
olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucu Sendika, 1949 yılında İstanbul Lastik ve
Kauçuk Sanayi İşçileri Sendikası olarak kurulmuş ve 1959 yılında LASTİK-İŞ
(Sendika) ismini almıştır. Sendika tüzüğünde iş kolunun lastik, petrol ve kimya
olduğu belirtilmiştir.
9. Davacı işyerinin dava tarihinde İstanbul Ümraniye'de
fabrika ve İstanbul Eminönü'nde merkez işyeri bulunmaktadır. Davacı; internet
sitesinde yer alan bilgilere göre merkezi İstanbul Sancaktepe’de 25.000
metrekare kapalı alanında, 150 çalışanıyla birlikte başta kimya sektörü olmak
üzere temizlik, kozmetik, petrokimya, boya, gıda ve ilaç sektörlerinde
tedarikçiliğini sürdürmektedir.
10. Başvurucu Sendika, davacı işyerinde toplu iş
sözleşmesi (TİS) yapmak için yeterli sayıya ulaştığını belirterek yetki tespiti
talebiyle 11/1/2007 tarihinde Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığına
başvurmuştur. Sendikaların TİS akdedebilmesi için Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanlığına yetki başvurusunda bulunması gerekmektedir. Yetki talebi, talepte
bulunan sendikanın işverenle aynı iş kolunda faaliyet gösterdiğinin ve
işçilerin belli bir çoğunluğunun sendikaya üye olduğunun tespit edilmesine
ilişkindir. Söz konusu tespit yapılırken sendikanın TİS kapsamına girecek
işyerinde başvuru tarihinde çalışan işçilerin en az yarıdan fazlasının,
işletmede ise en az yüzde kırkının kendi üyesi bulunması koşulu aranmaktadır.
İşletme kavramı ise aynı işverenin aynı iş kolunda faaliyet gösteren bir veya
birden fazla işyerini ifade etmektedir.
11. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 26/2/2007
tarihinde davacıya ait Ümraniye/İstanbul adresindeki işyerinde 129 işçinin
çalıştığını, 67 işçinin sendikaya üye olduğunu belirterek Sendikanın gerekli
çoğunluğu sağladığını tespit etmiştir. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tespitinde
sadece fabrika işyerindeki işçi sayısı dikkate alınmış olup merkez işyerindeki
işçi sayısı dikkate alınmamıştır.
12. Davacı işyeri 12/3/2007 tarihinde Ankara 13. İş
Mahkemesinde yetki tespitine itiraz davası açmıştır. Davacı, İstanbul ilinde
Ümraniye ve Eminönü semtlerinde iki ayrı işyerinin bulunduğunu ve bu
işyerlerinin birlikte işletme niteliği taşıdığını, yetki tespitinde bu iki
işyerindeki işçi sayısının dikkate alınması gerektiğini, dolayısıyla
başvurucunun gerekli çoğunluğu sağlayamadığını ileri sürmüştür. Davacı ayrıca
güvenlik görevlilerinin sendikaya üye kaydedildiğini, üyelik tarihlerinin
yanlış hesaplandığını, toplam işçi sayısı ve üye sayısında da hatalı
değerlendirmeler yapıldığını iddia ederek yetki tespitinin iptalini talep
etmiştir.
13. Ankara 13. İş Mahkemesi 12/9/2012 tarihinde
yetkisizlik kararı vererek dosyanın yetkili İstanbul İş Mahkemesine
gönderilmesine karar vermiştir. Temyiz üzerine karar, Yargıtayın 26/12/2012
tarihli kararıyla onanmıştır.
A. İş Kolu Tespitine İlişkin Süreç
14. Davacı 13/11/2009 tarihinde merkez işyeriyle
(Eminönü) fabrika işyerinin (Ümraniye) aynı iş kolunda bulunduğunu, bu
işyerlerinin işletme teşkil ettiğinin tespitine karar verilmesi ve işyerinin
Sendikanın iş kolundan farklı iş koluna girmesi nedeniyle sendika üyeliklerinin
geçersiz sayılması gerektiğini belirterek iş kolunun tespiti talebinde
bulunmuştur. Ankara 13. İş Mahkemesi 12/9/2012 tarihinde yetkisizlik kararı
vererek dosyanın yetkili İstanbul İş Mahkemesine gönderilmesine karar
vermiştir. Temyiz üzerine karar, Yargıtayın 5/12/2012 tarihli kararıyla
onanmıştır.
B. Her İki Dava Sürecinin Birleşmesi
15. İstanbul 11. İş Mahkemesinde devam eden iş kolu
tespitine ilişkin yargılama 4/12/2014 tarihinde İstanbul 6. İş Mahkemesi yetki
tespitine itiraz davası ile birleştirilmiş, yargılamaya İstanbul 6. İş
Mahkemesinde devam edilmiştir.
16. İş Mahkemelerindeki yargılamalar devam ederken davacı
işveren Sendikaya üye olan işçilerin üyelik kayıtlarının usulsüz olarak
onaylandığı iddiasıyla kayıtları onaylayan noter kâtibi hakkında suç
duyurusunda bulunmuştur. 11/1/2007 tarihinde noter kâtibi hakkında soruşturma
başlatılmıştır. Açılan kamu davasında yapılan yargılamada 25/3/2015 tarihinde
noter kâtibinin görevi kötüye kullanma suçunu işlediği gerekçesiyle hakkında 5
ay hapis cezası ve hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilmiştir.
Noter kâtibi hakkında devam eden cezai süreç, iş mahkemesinde bekletici mesele
yapılmıştır.
17. İş Mahkemesi 20/1/2016 tarihinde verdiği kararla asıl
davanın (yetki tespitine itiraz) Sendikanın yasanın aradığı gerekli çoğunluğu
sağladığının tespiti işleminde usul ve yasaya aykırılık bulunmadığını
değerlendirmiştir. Bunun yanı sıra gerekçeli kararda; sendika üye fişlerinin
sahte olmadığı, işçilerin serbest iradeleriyle sendika üyeliğinden
ayrılmalarına engel bir durum da bulunmadığı, işçilerin sendika üyeliklerinin
hâlen geçerli olduğundan sendika üye fişlerinin düzenlenmesi sırasında noter
kâtibinin görevini kötüye kullanmaktan yargılanarak ceza almasının sonuca
etkisi olmadığı değerlendirilmiştir. Mahkeme birleşen dava yönünden (iş kolu
tespiti) ise işverenin, Sendikanın başvurusu üzerine çoğunluğun sağlandığına
ilişkin yetki tespiti yazısından sonra işyerlerinin işletme niteliği taşıdığı
ve ticaret, büro, eğitim ve güzel sanatlar iş koluna girdiğinin tespiti
talebinde bulunmasının iyi niyet kuralları ile bağdaşmayacağı, bunun yanı sıra
kendisinin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığına verdiği beyan üzerine iş
kolunun tespiti yapıldığı gerekçesiyle davanın reddine karar vermiştir.
18. Temyiz üzerine karar, Yargıtay 9. Hukuk Dairesi
5/4/2016 tarihli ilamıyla onanmıştır. Onama ilamında davacının işyerlerinin
birlikte işletme teşkil ettiğinin tespiti talebinin de bulunduğu ve mahkemece
bu talep hakkında olumlu ya da olumsuz herhangi bir karar verilmediği
belirtmiştir. Yargıtay ilamında, davacının Ümraniye’de bulunan dava konusu
işyeri ile birlikte işletme teşkil ettiğini iddia ettiği Eminönü'nde bulunan
işyerinde çalışan sayısının toplam 4 olduğunun ve bu 4 işçiden 3’ünün de yetki
tespiti başvuru tarihinden sonra işe girdiğinin anlaşıldığı belirtilmiştir.
Daire ayrıca, davacının Ümraniye’de ve Eminönü'nde bulunan işyerleri -birlikte
işletme olarak kabul edilseydi dahi- Eminönü'nde bulunan işyerinde çalışan 1
işçinin toplam sayıya dâhil edilmesinin sonucu etkilemeyeceğini vurgulamıştır.
19. Nihai karar 8/6/2016 tarihinde başvurucuya tebliğ
edilmiştir.
20. Başvurucu 1/7/2016 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
IV. İLGİLİ
HUKUK
21. 18/10/2012 tarihli ve 6356 sayılı Sendikalar ve Toplu
İş Sözleşmesi Kanunu'nun "İş kolunun tespiti" kenar başlıklı
5. maddesinin ilgili kısmı şöyledir
"(1)Bir işyerinin girdiği işkolunun tespiti
Bakanlıkça yapılır. Bakanlık, tespit ile ilgili kararını Resmî Gazete’de
yayımlar. Bu tespite karşı ilgililer, kararın yayımından itibaren on beş gün
içinde dava açabilir. Mahkeme iki ay içinde kararını verir. Kararın temyiz
edilmesi hâlinde Yargıtay uyuşmazlığı iki ay içinde kesin olarak karara bağlar.
(2) Yeni bir toplu iş sözleşmesi için yetki süreci başlamış
ise işkolu değişikliği tespiti bir sonraki dönem için geçerli olur. İşkolu
tespit talebi ve buna ilişkin açılan davalar, yetki işlemlerinde ve yetki
tespit davalarında bekletici neden sayılmaz..."
22.6356 sayılı Kanun'un "Yetki" kenar
başlıklı 41. maddesi şöyledir:
"(1) Kurulu bulunduğu işkolunda çalışan işçilerin
en az yüzde birinin üyesi bulunması şartıyla işçi sendikası, toplu iş
sözleşmesinin kapsamına girecek işyerinde başvuru tarihinde çalışan işçilerin
yarıdan fazlasının, işletmede ise yüzde kırkının kendi üyesi bulunması hâlinde
bu işyeri veya işletme için toplu iş sözleşmesi yapmaya yetkilidir.
(2) İşletme toplu iş sözleşmeleri için işyerleri bir
bütün olarak dikkate alınır ve yüzde kırk çoğunluk buna göre hesaplanır.
(3) İşletmede birden çok sendikanın yüzde kırk veya
fazla üyesinin olması durumunda başvuru tarihinde en çok üyeye sahip sendika
toplu iş sözleşmesi yapmaya yetkilidir.
(4) Bir işveren sendikası, üyesi işverenlere ait işyeri
veya işyerleri, sendika üyesi olmayan bir işveren ise kendi işyeri veya
işyerleri için toplu iş sözleşmesi yapmaya yetkilidir.
(5) Bir işkolunda çalışan işçilerin yüzde üçünün
tespitinde Bakanlıkça her yıl ocak ve temmuz aylarında yayımlanan istatistikler
esas alınır. Bu istatistiklerde her bir işkolundaki toplam işçi sayısı ile
işkollarındaki sendikaların üye sayıları yer alır. Yayımlanan istatistik, toplu
iş sözleşmesi ve diğer işlemler için yeni istatistik yayımlanıncaya kadar
geçerlidir. Yetki belgesi almak üzere başvuran veya yetki belgesi alan işçi
sendikasının yetkisini daha sonra yayımlanacak istatistikler etkilemez.
(6) Yayımından itibaren on beş gün içinde itiraz
edilmeyen istatistik kesinleşir. İstatistiğin gerçeğe uymadığı gerekçesiyle bu
süre içinde Ankara İş Mahkemesine başvurulabilir. Mahkeme bu itirazı on beş gün
içinde sonuçlandırır. (Değişik iki cümle:12/10/2017-7036/33 md.) Mahkemece
verilen karar hakkında, ilgililerce veya Bakanlıkça istinaf yoluna başvurulması
hâlinde bölge adliye mahkemesi bir ay içinde kararını verir. Bu karara karşı
temyiz yoluna başvurulması hâlinde Yargıtay, temyiz talebini bir ay içinde
kesin olarak karara bağlar.
(7) Bakanlık, yetkili sendikanın belirlenmesinde ve
istatistiklerin düzenlenmesinde kendisine gönderilen üyelik ve üyelikten
çekilme bildirimleri ile Sosyal Güvenlik Kurumuna yapılan işçi bildirimlerini
esas alır.
23. 6356 sayılı Kanun'un 41. maddesinin gerekçesi
şöyledir:
"...sendikaların temsil yeteneğini artırmak amacıyla
yetki alabilecek sendikalar için asgari üye kriteri eklenmiştir"
24. 6356 sayılı Kanun'un "Yetki tespiti için
başvuru" kenar başlıklı 42. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
" (1) Toplu iş sözleşmesi yapmak isteyen işçi
sendikası Bakanlığa başvurarak yetkili olduğunun tespitini ister. İşveren
sendikası veya sendika üyesi olmayan işveren de Bakanlığa başvurarak yetkili
işçi sendikasının tespitini isteyebilir.
(2) Bakanlık, kayıtlarına göre başvuru tarihi itibarıyla
bir işçi sendikasının yetkili olduğunu tespit ettiğinde, başvuruyu, işyeri veya
işletmedeki işçi ve üye sayısını, o işkolunda kurulu işçi sendikaları ile taraf
olacak işveren sendikası veya sendika üyesi olmayan işverene altı iş günü
içinde bildirir."
25. 6356 sayılı Kanunun "Yetki itirazı"
kenar başlıklı 43. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"(1) Kendilerine 42 nci madde uyarınca gönderilen
tespit yazısını alan işçi veya işveren sendikaları veya sendika üyesi olmayan
işveren; taraflardan birinin veya her ikisinin yetki şartlarına sahip olmadığı
veya kendisinin bu şartları taşıdığı yolundaki itirazını, nedenlerini de göstererek
yazının kendilerine tebliğ edildiği tarihten itibaren altı iş günü içinde
mahkemeye yapabilir.
...
(3) ... İşçi ve üye sayılarının tespitinde maddi hata ve
süreye ilişkin itirazları mahkeme altı iş günü içinde duruşma yapmaksızın kesin
olarak karara bağlar.İşçi ve üye sayılarının tespitinde maddi hata ve süreye
ilişkin itirazları mahkeme altı iş günü içinde duruşma yapmaksızın kesin olarak
karara bağlar. (Değişik cümle: 12/10/2017-7036/34 md.) Bunların dışındaki
itirazlar için mahkeme, duruşma yaparak karar verir ve bu karar hakkında
istinaf yoluna başvurulması hâlinde bölge adliye mahkemesi bir ay içinde
kararını verir. (Ek cümle: 12/10/2017- 7036/34 md.) Bu karara karşı temyiz
yoluna başvurulması hâlinde Yargıtay bir ay içinde kesin olarak karar verir.
(5) İtiraz, karar kesinleşinceye kadar yetki işlemlerini
durdurur."
V. İNCELEME VE GEREKÇE
26. Mahkemenin 15/12/2020 tarihinde yapmış olduğu
toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
27.Başvurucu; yargılamanın makul sürede tamamlanmadığını,
dolayısıyla etkin bir yargılama yapılmadığını, uzun süren yargılama nedeniyle
başvurucu Sendikanın davacı işyerinde sendikalaşamadığını, işçilerin sendikalar
haklardan yararlanamadığını ve Sendikanın yeni üyeler kazanıp güçlenemediğini
belirterek sendika hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
B. Değerlendirme
28. Anayasa’nın iddiaların değerlendirilmesine dayanak
alınacak “Sendika kurma hakkı” kenar başlıklı 51. maddesinin ilgili
fıkraları şöyledir:
“Çalışanlar ve işverenler, üyelerinin çalışma
ilişkilerinde, ekonomik ve sosyal hak ve menfaatlerini korumak ve geliştirmek
için önceden izin almaksızın sendikalar ve üst kuruluşlar kurma, bunlara
serbestçe üye olma ve üyelikten serbestçe çekilme haklarına sahiptir. Hiç kimse
bir sendikaya üye olmaya ya da üyelikten ayrılmaya zorlanamaz.
Sendika kurma hakkı ancak, millî güvenlik, kamu düzeni,
suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlık ve genel ahlâk ile başkalarının hak ve
özgürlüklerinin korunması sebepleriyle ve kanunla sınırlanabilir.
Sendika kurma hakkının kullanılmasında uygulanacak şekil,
şart ve usuller kanunda gösterilir…”
1. Kabul
Edilebilirlik Yönünden
29. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul
edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı
anlaşılan sendika hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir
olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas
Yönünden
30. Somut olayda başvurucu Sendika; davacı işyerinde
yetkili sendika olma talebiyle başvuruda bulunduğunu ancak işyerinin Çalışma ve
Sosyal Güvenlik Bakanlığının yetki tespitine karşı açtığı davanın makul sürede
tamamlanamaması nedeniyle dava sürecinde işyerinde yetkili sendika olarak
faaliyet gösteremediğini, bu nedenle sendika hakkının ihlal edildiğini ileri
sürmüştür. Dolayısıyla somut olaydaki başvurunun Anayasa'nın 51. maddesiyle
devlete yüklenen pozitif yükümlülükler kapsamında incelenmesi gerekir.
a. Genel
İlkeler
31. Anayasa’nın 51. maddesinde düzenlenen sendika hakkı,
demokratik toplumun temeli olan örgütlenme özgürlüğünün bir parçasıdır.
Örgütlenme özgürlüğü, bireylerin kendi menfaatlerini korumak için kolektif
oluşumlar meydana getirerek bir araya gelebilme özgürlüğüdür. Bu özgürlük
bireylere siyasal, kültürel, sosyal ve ekonomik amaçlarını topluluk hâlinde gerçekleştirme
imkânı sağlar (AYM, E.2014/177, K.2015/49, 14/5/2015).
32. Örgütlenme özgürlüğü, içinde temel iki hak
barındırır. Bunlardan biri örgütün varlığı ve işleyişinin korunmasıdır. Diğeri
ise bireyin örgüt içinde faaliyette bulunma ve örgütle ilişki kurma
özgürlüğüdür. İstihdam alanında kendi üyelerinin menfaatlerinin korunmasını
amaçlayan örgütler olan sendikalar, örgütlenme özgürlüğünün önemli bir
parçasıdır. Dolayısıyla sendika hakkı da çalışanların bireysel ve ortak
çıkarlarını korumak amacıyla bir araya gelerek örgütlenebilme serbestisini
gerektirmekte ve bu niteliğiyle bağımsız bir hak değil örgütlenme özgürlüğünün
bir şekli veya özel bir yönü olarak görülmektedir. Demokrasilerde böyle bir örgüt,
devlet tarafından saygı gösterilmesi ve korunması gereken temel haklara
sahiptir (Tayfun Cengiz, B. No: 2013/8463, 18/9/2014, § 31).
33. Anayasa'nın 51. maddesinde düzenlenen sendika hakkı,
hakkın etkin bir şekilde kullanılması bağlamında devlete birtakım pozitif
yükümlülükler yüklemektedir. Sendika hakkının devlete yüklediği pozitif
yükümlülükler, bu haklara ilişkin davalarda kamusal makamlarca verilecek
kararların etkinliği ve yeterliliği, ilgili kararların mümkün olan en kısa
sürede verilmesiyle yakından ilgilidir (benzer değerlendirmeler için bkz. M.M.E.
ve T.E., B. No: 2013/2910, 5/11/2015, § 125; İlknur Kızıltoprak,
B. No: 2015/11579, 18/4/2019, § 76).
34. Bu konuda yargısal makamların ivedilikle hareket
etmeleri, diğer bir anlatımla uyuşmazlık hakkında hızlı bir yargılama yaparak
davayı sürüncemede bırakmamaları, ilgili ve yeterli gerekçelerle bir karar
vermeleri beklenir. Bu beklentinin gerçekleştirilmesi, sendika hakkı bağlamında
devletin pozitif yükümlülüklerindendir. Bu konudaki yükümlülüğün yerine
getirilmemesi durumunda TİS korumasından yararlanamayanlar açısından telafisi
imkânsız zararların doğması ve sendika hakkı bağlamında ciddi sorunların
gündeme gelmesi muhtemeldir (benzer değerlendirmeler için bkz. Murat Demir
[GK], B. No: 2015/7216, 27/3/2019, § 82; İlknur Kızıltoprak,
§ 77).
b. TİS Yapma Yetkisine İlişkin Bazı Tespitler
35. TİS, işçi sendikası ile işveren sendikası veya
sendika üyesi olmayan işverenin aralarında akdedilen bir iş sözleşmesidir. Bu
sözleşme; bireysel iş sözleşmelerinin nasıl yapılacağını, içeriğini, sona erme
koşullarını belirler. Bu yönüyle TİS normatif bir nitelik taşımaktadır, yasal
sınırlar içinde ve TİS'in uygulama alanı ile sınırlı kalmak kaydıyla genel ve
objektif nitelikte hukuk kuralı oluşturabilmektedir. Bunun yanı sıra TİS;
tarafların karşılıklı hak ve borçlarını, sözleşmenin uygulanması ve denetimi
ile uyuşmazlıkların çözüm yollarını da düzenlemek amacıyla yapılır. Bir başka
açıdan ele alındığında TİS, sendikalar için üyelerinin hak ve çıkarlarını
koruma ve geliştirme mücadelesinde en önemli araçlardan biridir. Dolayısıyla
TİS ve sendikal faaliyet özgürlüğü birbirlerine sıkı sıkıya bağlı iki kavram
olarak karşımıza çıkar. TİS akdetme yetkisi ile birlikte sendikalar örgütlü bir
şekilde hareket etme ve taleplerini güçlü bir şekilde dile getirme imkânına sahip
olurlar, bu yönüyle TİS sendikaların dinlenilme hakkının en önemli araçlarından
biridir (Türkiye Gıda ve Şeker Sanayi İşçileri Sendikası, B. No:
2016/13328, 19/11/2020, § 35).
36. İşçi sendikaları yönünden TİS akdedebilmenin ön şartı
yetkili sendika olduğunun belgelenmesidir. 6356 sayılı Kanun'un ilgili
maddelerinde yetki şartının nasıl yerine getirileceği düzenlenmiştir (bkz. §§
21-25). Kanun'da öngörülen yetki şartı, geniş kitleleri ilgilendiren TİS
görüşmelerinde toplu pazarlık süreçlerinin temsil gücüne sahip sendikalarca
yürütülmesi hedefiyle doğrudan bağlantılıdır (bkz. 23). Çünkü güçlü sendikalar,
işverenler üzerinde ciddi bir baskı yaratabilecek ve işçiler için en uygun
şartları sağlayabilecektir. TİS yapma yetkisi hem sendikalar hem işçiler açısından
karşılıklı güvence sağlamaktadır. Bir sendikanın üye sayısı, TİS görüşmelerinde
pazarlık gücünün artması ve işçiyi işverene karşı koruma gücüne sahip olması
anlamına gelir. Diğer yandan sendikanın finansal açıdan güçlenmesi örgütlü işçi
sayısı ile mümkündür. Nitekim işçilerden alınan dayanışma aidatları ile
sendikanın finansal kaynakları güçlendikçe organizasyonel performansı da artar
ve sendika daha fazla işçiye ulaşma imkânına sahip olur (Türkiye Gıda ve
Şeker Sanayi İşçileri Sendikası, § 36).
37. Somut olayda olduğu gibi işletme düzeyinde yapılmak
istenen TİS'ler işverenin işletme kapsamında yer alan işyerleri için geçerli
olacaktır. TİS yapılması durumunda sendikaya üye olan işçilerin yanı sıra
sendika üyesi olmayan işçiler de sendikanın onay vermesi ya da sendikaya
dayanışma aidatı ödemeleri şartıyla TİS imkânlarından faydalanabileceklerdir (Türkiye
Gıda ve Şeker Sanayi İşçileri Sendikası, § 37).
38. Bu yönüyle TİS yetkisi toplu pazarlığı sağlayan, bu
bağlamda işçi ve sendikanın iki taraflı etkilendiği hem subjektif hem
örgütlenme hakları ilgili ve nesnel-kurumsal bir içeriğin iç içe geçtiği bir
durum olarak ortaya çıkar. TİS yetki sürecine yapılan kısıtlayıcı müdahalelerin
yanı sıra yetki tespiti sürecinde devletin bu sürece ilişkin uyuşmazlıkları
makul sürede sonuçlandıramaması da sendika hakkına telafi edilemeyecek zararlar
verebilir. TİS'lerin hem yetkili sendikalar hem işçiler yönünden kilit pazarlık
anlaşması işlevini güçlendirmek amacıyla, TİS müzakerelerine ilişkin engellere
karşı korunması gerekir (Türkiye Gıda ve Şeker Sanayi İşçileri Sendikası,
§ 38).
39. Anlatıldığı şekliyle yetkili sendikanın tespiti, hem
sendikaları hem işçileri hem de işverenleri yakından ilgilendiren hukuki bir
uyuşmazlıktır. Bu uyuşmazlığın çözümlenmesi amacıyla açılan bir davanın
sürüncemede bırakılması tek başına dahi devletin pozitif yükümlülüğünün ihlali
anlamına gelebilir. Uyuşmazlığın hızlı bir şekilde çözümlenmesini gerekli kılan
söz konusu yükümlülük, kararın sonucundan ziyade usulüne ilişkindir. Dolayısıyla
burada kastedilen sonuç yükümlülüğü değil usule ilişkin bir araç
yükümlülüğüdür. Bu noktada devletin atması gereken öncelikli adım, yetkili
sendikanın tespiti hususunda ilgililerin lehine ya da aleyhine de olsa hızlı
şekilde bir karar vermekten ibarettir (benzer değerlendirmeler için bkz. Murat
Demir, § 83; İlknur Kızıltoprak, § 78; Türkiye Gıda ve
Şeker Sanayi İşçileri Sendikası, § 39).
40.Son olarak mevzuatın yorumlanmasıyla ilgili sorunları
çözmek, öncelikle derece mahkemelerinin yetki ve sorumluluk alanındadır.
Yetkili sendikanın tespiti, söz konusu dava grubu açısından en önemli unsur
olup olayın tüm tarafları ile doğrudan temas hâlinde bulunan derece
mahkemelerinin olayın koşullarını değerlendirmek açısından daha avantajlı
konumda bulunduğu da tartışmasızdır. Anayasa Mahkemesinin rolü ise bu
kuralların yorumunun Anayasa’ya uygun olup olmadığını belirlemekle sınırlıdır. Bu
nedenle Anayasa Mahkemesi, derece mahkemeleri tarafından izlenen usulü
denetlemek ve özellikle mahkemelerin Anayasa’nın 51. maddesindeki güvenceleri
gözetip gözetmediğini belirlemekle yetinmektedir. Bu kapsamda Anayasa
Mahkemesi; derece mahkemelerinin yerini almamakta, kamusal makamların süreç
içindeki tutumlarını sendika hakkı bağlamındaki usule ilişkin güvenceler
açısından değerlendirmektedir (benzer değerlendirmeler için bkz. Murat
Demir, § 85; İlknur Kızıltoprak, § 80, Türkiye Gıda ve Şeker
Sanayi İşçileri Sendikası, § 40).
c. İlkelerin
Olaya Uygulanması
41. Eldeki başvuruda başvurucu Sendika 2007 yılında yetki
tespiti talebinde bulunmuş ve yetki tespitine itiraz davası 2016 yılında
sonuçlanmıştır. Başvurucu 6356 sayılı Kanun'un 43. maddesinin (5) numaralı
fıkrasında yer alan "İtiraz, karar kesinleşinceye kadar yetki
işlemlerini durdurur" biçimindeki hüküm gereğince, dava sonuçlanıncaya
kadar yetkili sendika olarak yer alamamıştır. Bunun doğal sonucu olarak da
dokuz yıl gibi uzun bir süre boyunca başvuruya konu işyerinde çalışan işçiler
en önemli sendikal haklardan olan toplu iş sözleşmesi hakkını kullanamamıştır
(benzer değerlendirmeler için bkz. Türkiye Gıda ve Şeker Sanayi İşçileri
Sendikası, § 41).
42. Yetkili sendikanın ne şekilde tespit edileceği ilgili
mevzuat hükümlerinde belirlenmiştir. Somut olayda Anayasa Mahkemesi, derece
mahkemeleri tarafından izlenen usulü denetleyecek ve sendika hakkı bağlamında
devletin pozitif yükümlülüklerini yerine getirip getirmediğini inceleyecektir (Türkiye
Gıda ve Şeker Sanayi İşçileri Sendikası, § 42).
43. Mevcut başvuru koşulları yönünden önemli olan husus,
sendika hakkının kullanımının sağlanmasına yönelik hukuki bir uyuşmazlığın
çözümlenmesi amacıyla açılan davanın sürüncemede bırakılmadan hızlı bir şekilde
sonuçlandırılıp sonuçlandırılmadığı meselesidir. Bu türden bir yargılamanın
sürüncemede bırakılması, telafisi imkânsız zararlara yol açabileceğinden tek
başına devletin pozitif yükümlülüğünün ihlali anlamına gelebilecektir (Türkiye
Gıda ve Şeker Sanayi İşçileri Sendikası, § 43).
44. Sendika hakkının hem sendikayı hem işçileri etkileyen
iki taraflı bir yönünün olduğu kuşkusuzdur. Kanun koyucunun da 6356 sayılı
Kanun'da itiraz ve yargılama aşamalarına ilişkin kısa süreler benimsemiş olması
bu hakkın hızlı ve etkin bir şekilde kullanımını sağlama gayesinden ileri
gelmektedir. Dolayısıyla bu noktada devletin yasama organının kanun ile öngördüğü
hassasiyetin korunması, ancak yargı makamlarının önlerine gelen uyuşmazlıkları
kanunda öngörülen süreleri aşmadan ve hızlı bir şekilde incelemeleri ile mümkün
olabilir (Türkiye Gıda ve Şeker Sanayi İşçileri Sendikası, § 44).
45. Somut olayda yetki tespitinde bulunulan tarih
itibarıyla davacı işyerinde yeterli sayıda işçinin başvurucu Sendikaya üye
olduğu, davanın sonuçlandığı tarih itibarıyla da başvurucu Sendikanın yetkili
sendika olmak için ilgili mevzuat hükümlerinde yer alan koşulları taşıdığı idari
ve yargısal makamlarca tespit edilmiştir. 2007-2016 yılları arasında geçen
dokuz sene gibi oldukça uzun bir süre boyunca sendikanın davacı işyerindeki
işçileri temsil etme, işçi ve işveren arasında bir köprü oluşturma,
gerektiğinde işvereni işçilerle ilgili konularda ikna etme, işçi sayısını
artırarak sosyal ve finansal kaynaklarını güçlendirme gibi haklarından yoksun
bırakıldığı açıktır (benzer değerlendirmeler için bkz. Türkiye Gıda ve Şeker
Sanayi İşçileri Sendikası, § 45).
46. Her ne kadar nihai karar başvurucu Sendika lehine
sonuçlanmış olsa da dokuz yıl boyunca bir çözüme kavuşturulamamış olması
nedeniyle başvurucunun devam eden yargılama süreci boyunca sendikal haklarını
kullanamadığı ve bu bağlamda hakkın korunması hususunda makul ivedilik ve özen
yükümlülüğü çerçevesinde davranılmadığı görülmüştür (benzer değerlendirmeler
için bkz: Türkiye Gıda ve Şeker Sanayi İşçileri Sendikası, § 46).
47. Dolayısıyla başvuruya konu yargılamayla ilgili olarak
davanın makul sürede sonuçlandırılmadığı kabul edilmelidir. Bu durumda
başvurucu Sendikanın yetki tespiti ile ilgili sürece dair yargılamanın
sürüncemede bırakılması ve başvurucunun davacı işyerinde sendikalaşabilmesi
hususundaki hukuki belirsizliğin hızlı bir yargısal süreç yürütülerek
giderilmemesi nedeniyle başvurucu Sendikanın üyeleri adına söyleyeceklerini
dinlemesi için işvereni ikna etmeye çalışma ve ilke olarak işverenle toplu
sözleşme yapma hakkından etkin bir şekilde yararlanmasını sağlamak konusunda
yükümlülüklerin yerine getirilmediği anlaşılmıştır (benzer değerlendirmeler
için bkz: Türkiye Gıda ve Şeker Sanayi İşçileri Sendikası, § 47).
48. İncelenen başvuruda gözönüne alınması gereken önemli
bir husus da yetki tespiti sürecinde, işyerinde yer alan işçilerin sendikal
hakları meselesidir. Zira işçilerin bir sendikaya üye olmalarındaki başlıca
amaçlarından biri de o işyerinde yapılacak bir TİS ile sosyal-ekonomik
haklarını ve çalışma şartlarını geliştirmek ve korumaktır. TİS, beraberinde
grev hakkını da getirir. Yani işçilerin TİS ile buluşamaması sendikal haklardan
bir bütün olarak yararlanamamaları anlamına da gelmektedir. Somut olayda
başvuruya konu işyerinde işçiler 9 yıl gibi uzunca bir süre TİS'in getireceği
sendikal haklar ve koruma sisteminden faydalanamamıştır (benzer
değerlendirmeler için bkz. Türkiye Gıda ve Şeker Sanayi İşçileri Sendikası,
§ 48).
49. Anlatılanlar çerçevesinde olaylar bir bütün olarak
değerlendirildiğinde -nihai kararın sonucundan bağımsız olarak- mevzuatın
öngördüğü şekilde süratle sonuçlandırılması gereken bir dava süreci sürüncemede
bırakılmıştır. Bu itibarla yargı mercilerinin tutumu başvurucunun ve başvurucu
ile birlikte işyerinde çalışan işçilerin TİS kapsamında sendikal faaliyette
bulunma imkânını ve sözleşmenin getirdiği sendikal haklara erişimini yargılama
süreci boyunca imkânsız kılmıştır.
50. Açıklanan gerekçelerle Anayasa'nın 51. maddesinin
ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun'un 50. maddesi Yönünden
51. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin ilgili kısmı
şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal
edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde
ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere
hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından
kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama
yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında
hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya
genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama
yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı
ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar
verir.”
52. Başvurucu, ihlalin tespit edilmesini istemiş ve
yetkili sendika olarak yer alamamasından kaynaklı mahrum kaldığı 43.951 TL
maddi tazminat ile 150.000 TL manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
53.Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan ([GK], B. No:
2014/8875, 7/6/2018) kararında ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl
ortadan kaldırılacağı hususunda genel ilkeler belirlenmiştir. Anayasa Mahkemesi
diğer bir kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal kararının yerine
getirilmemesinin sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun ihlalin devamı anlamına
geleceği gibi ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle sonuçlanacağına da
işaret etmiştir (Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506,
7/11/2019).
54.Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal
edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan
kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural mümkün olduğunca eski hâle
getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için
ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması,
ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan
kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların
giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması
gerekmektedir (Mehmet Doğan, §§ 55, 57).
55. İncelenen olayda yetki tespitine itraz davasının
sürüncemede bırakılarak makul bir sürede karara bağlanmaması sebebiyle
Anayasa'nın 51. maddesinde güvence altına alınan sendika hakkının ihlal
edildiğine karar verilmiştir. Dolayısıyla ihlalin hâkimlik kararından
kaynaklandığı anlaşılmıştır. Ancak olayın niteliği gözetildiğinde yeniden
yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmadığı sonucuna varılmıştır.
56. Anayasa Mahkemesinin maddi tazminata hükmedebilmesi
için başvurucunun uğradığını iddia ettiği maddi zarar ile tespit edilen ihlal
arasında illiyet bağı bulunmalıdır. Başvurucu, başvuruya konu kararda
yargılamanın uzun sürmesi nedeniyle mahrum kaldığı miktar kadar tazminat talebinde
bulunmuş olmakla birlikte anılan miktarda mahrum kaldığına dair işbu karar
tarihine kadar Anayasa Mahkemesine ilave herhangi bir bilgi ya da belge
sunmamıştır. Bu nedenle maddi tazminat talebinin reddine karar verilmesi
gerekir.
57. Öte yandan somut olayda ihlalin tespit edilmesinin
başvurucunun uğradığı zararların giderilmesi bakımından yetersiz kalacağı
açıktır. Dolayısıyla sendika hakkının ihlali nedeniyle yalnızca ihlal
tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında başvurucuya net 50.000
TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
58. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 239,50 TL harç ve
3.600 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 3.839,50 TL yargılama giderinin
başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Sendika hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın
KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 51. maddesinde güvence altına alınan
sendika hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Başvurucuya net 50.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE,
tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,
D. 239,50 TL harç ve 3.600 TL vekâlet ücretinden oluşan
toplam 3.839,50 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,
E. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun
Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde
yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten
ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına
GÖNDERİLMESİNE 15/12/2020 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.