TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
İKİNCİ BÖLÜM
KARAR
ALİ SUAT ERTOSUN BAŞVURUSU (12)
(Başvuru Numarası: 2016/14295)
Karar Tarihi: 3/11/2020
Başkan
:
Kadir ÖZKAYA
Üyeler
Engin YILDIRIM
M. Emin KUZ
Rıdvan GÜLEÇ
Yıldız SEFERİNOĞLU
Raportör
Mustafa İlhan ÖZTÜRK
Başvurucu
Ali Suat ERTOSUN
Vekili
Av. Rabiya BALKANLI
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, ulusal ölçekte yayın yapan bir gazetede köşe yazarı olan davalının yazdığı bir köşe yazısında kullandığı ifadeler nedeniyle şeref ve itibarın korunması hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 10/8/2016 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvuruların kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir.
7. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı süresinde beyanda bulunmuştur.
III. OLAY VE OLGULAR
8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:
9. Başvurucu, adli yargıda hâkimlik, adalet müfettişliği, adalet başmüfettişliği, Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü ve Hâkimler ve Savcılar Kurulu (HSYK) üyeliği yapmış; Yargıtay üyeliği görevini yapmaktayken emekli olmuştur.
10. Ö.A. ise o tarihte ulusal bir gazete olan Taraf gazetesinde (gazete) köşe yazarlığı yapmaktadır. Ö.A., gazetenin 27/7/2009 tarihli nüshasında yayımlanan "Emniyete de C. Başkanlığı Denetleme Kurulu mu gerek?" başlıklı köşe yazısında, yeni kurulan Terör ve Güvenlik Müsteşarlığı görevine getirilmesi gündemde olan ve "Semiz Kuş" olarak adlandırdığı bir üst düzey emniyet görevlisinin yasa dışı eylemlerde bulunduğunu iddia ettikten sonra bu kişinin HSYK'da görev yapan başvurucu ile benzer özellikleri taşıdığını ifade etmiştir.
11. Köşe yazısının yayımlandığı tarihte Ergenekon olarak adlandırılan soruşturma ve yargılamaların devam ettiği, HSYK ile ilgili Anayasa değişikliği tartışmalarının gündemde olduğu, hâkim ve savcıların atanmasına ilişkin kararname çalışmalarının yapıldığı bilinmektedir. Gazetede ise yoğun bir şekilde Anayasa değişikliğinin kabul edilmesi gerektiği yönünde haber ve yorumlara yer verilmekte, Ergenekon davasını yürüten hâkim ve savcılar hakkında övgü dolu ifadeler kullanılmaktadır.
12. Başvurucu hakkında aynı gazetede, anılan davada görevli hâkim ve savcıların görevden alınması ve hatta dosyanın kapatılması için çaba harcadığı yönünde haberler yapılmış, davanın şüpheli ve sanıkları ile yakın ilişkisi olduğuna ilişkin iddialarda bulunularak HSYK üyesi olarak aldığı kararlar sorgulanmıştır.
13. Yayımlandığı tarihte yukarıda özetlenen gelişmelerin yaşandığı söz konusu köşe yazısında şu ifadeler yer almıştır:
"Milliyet'ten [T.Ş.], Habertürk'ten [E.Y.] ve Akşam'dan [U.T.nin] haberlerine göre; 'Bir Emniyet Personeline, saygınlık ve güven duygusunu sarstığı için terfi ettirilmeme ve doğudaki bir ile gönderilme cezası verilir.' Gerçekten de alkışlanacak bir durum. Umudumuz ve arzumuz o ki, Emniyet'in saygınlığını sarsan ve güven duygusunu zedeleyen herkese, aynı işlem eşit bir biçimde uygulanıyordur.
Bizdeki bilgilere göre uygulanmıyor. Örneğin Sakarya'da F.Ü ile ilgili bir soruşturmada Star'dan [Ş.T.] (17.07.2009); 'Hakkında iddia bulunan müdür yerinde kalacak, operasyon müdürleri gidecek, sonra bana hak ve hukuktan bahsedeceksiniz. Bunu ancak külahıma anlatırsınız... Müdürün Ankara'da abisi var, gücün yetmez. Abisi ona uygun bir müfettiş de gönderdi' anlatımında bulunur ve yazısının devamında, nasıl tehdit edildiğini; 'Dikkat et seni gazeteden kovmasınlar diyenler vardı' cümlesi ile ifade eder. Bence ne Başbakan ne de İçişleri Bakanı bu tehdidin kaynağı kişiyi tam tanıyor ve bu insanın, ne kadar hırslı ve tehlikeli birisi olduğunu biliyorlar.
Yukarıda saydığımız üç muhabir arkadaş, aynı [E.Ç.ye] haber kaynağı olan 'minik kuş' -ün almış inanç'lı birisi- gibi, Emniyette'ki çok üst düzey, boylu poslu, badem bıyıklı, gözlüklü ve beyaz tenli birisi tarafından besleniyorlar. Bu kişi hakkında [Ş.T.]; 'dindar geçiniyor, lakin beli çok kıvrak, ayakları hayli hareketli' değerlendirmesini yapıyor.
Akşam yöneticisi [İ.K.], Emniyet kaynaklı bazı manipüle haberler bağlamında yapılanları bize ifade ederken; 'biz bu oyuna gelmeyeceğiz' anlatımını yapmıştı. Milliyet'ten dostumuz [T.Ş.nin], 'Semiz Kuş'un kendisine verdiği haberlere takla attırarak, aynı haberi farklı farklı tarihlerde 5-6 kez kullanabilen 'mahir' bir 'kaynak' olduğunu da burada yeri geldiği için söylemeliyiz. Bu yaman çelişkiyi [F.B.] ile de paylaş-mış-tık.
Ama dedik ya 'müdür muhabir ilişkisi' yalnızca 'kullanma' merkezli olunca, haberler de böyle şekilleniyor. Medya-Kolluk ve Medya-Polis ilişkileri bağlamındaki master eğitimini beş yıldır medya taraması ile anlatan bir öğretim üyesi olduğum için, bu konuda binlerce örneklemeyi sizinle paylaşabilirim.
Örneğin Milliyet'te (12.07.2009) ana sayfadan sür manşet olarak verilen [T.Ş.nin] haberinde; '[R.K.nin] vize yolunu Yalova kesmiş' deniyordu. Bu haber Fabrikatör'ün 'karanlık' dergisinde kendisinden özür dilenilen tek Emniyetçi olan 'Semiz Kuş' tarafından; 'Başbakan zor durumda kalsın' diye özellikle yaptırıldı. Bir gün sonra Başbakan bu haberi sert bir biçimde yalanlayınca, dolara yakınlığı İçişleri Bakanı'na olan yakınlığından çok daha fazla olan bu 'Semiz Kuş' 'randevuevlerinin' güvenliği konusunda uzmanlığını, 'fuhuş sektöründen' ve 'borsa manipülasyonundan' haksız kazanç elde eden Emniyetçileri bir yolunu bulup terfi ettirme konusundaki ekstra ihtisas sahibi bilgeliğiyle harmanlayarak, 'özel güvenlikten köşe olmakla' da perçinledi. İyi de bu kişi neden Başbakan'ın zor durumda kalmasını acaba bu kadar çok arzuladı? [Ş.T.] 'Semiz Kuş' için; 'Ergenekon soruşturmasında gözaltına alınıp serbest bırakılan [Y.K.yla] kankadır. Ergenekon sanığı [E.G.] tutuklanmadan önce yanından hiç çıkmazdı' anlatımında bulunarak, sanki bu sorunun yanıtını az da olsa veriyor, değil mi?
Özel Güvenlik ile ilgili yazdığım son makalemizden sonra, onlarca farklı değerlendirmeyi ve çok önemli, özel, güvenlik belgelerini okuyucularımız bizimle paylaştılar ve 'bu bilgiyi kamuoyu ile paylaşmanız, daha temiz bir Emniyet ve Türkiye için gereklidir' dediler. Bu yazımızda bir tanesini paylaşarak işe başlayalım; Batıdaki bir ilden Ankara'ya üç yıl önce geçici görevlendirme ile getirilen ve özel güvenlik konusu hangi daire başkanlığında ise orada çalıştırılan ve şark tayini geldiği halde hâlâ 'Semiz Kuş' tarafından tayini sürekli ertelenen, kendi devreleri emniyet amiriyken, kendisi kötü sicilinden dolayı hâlâ komiserlikte kalan, organize suç örgütlerine yardım etmekten onlarca ceza alan, pek çok soruşturması devam eden ve Ankara gece hayatının vukuatlı, masalarda sızan ve bıçkın bir müdavimi olmasına rağmen, parası hiç bitmeyen bu kişinin, prezervatifliğini (koruyuculuğunu) 'Semiz Kuş'un yaptığını, ne Başbakan ne de İçişleri Bakanı biliyordur değil mi?
Bu arada [Ş.T.ye]; 'Dikkat et seni gazeteden kovmasınlar' dediklerine göre, değil herhangi bir soruşturma geçirmek, yolda yürürken ayağım bir taşa takılıp yere bile düşsem, sorumlusu 'Semiz Kuş'tur. Çünkü bir Emniyetçi arkadaşıma da yıllar önce aynen [Ş.T.ye] denildiği gibi; 'Hacca gitmemden daha hayırlı bir iş olacak seni Emniyet'ten attırmak' demişti.
Ve bu 'Semiz Kuş' şimdi de yeni kurulan Terör ve Güvenlik Müsteşarlığına getirilecek ve orayı da örgütleyecekmiş... Vay ki ne vay!... HSYK'daki Ali Suat Ertosun olayının Emniyet versiyonu da 'Semiz Kuş'tur' benden söylemesi..."
14. Başvurucu bu yazı üzerine kişilik haklarına saldırıda bulunulduğu iddiasıyla 27/7/2010 tarihinde Ankara 3. Asliye Hukuk Mahkemesinde (Mahkeme) köşe yazarı Ö.A. aleyhine manevi tazminat davası açmıştır.
15. Mahkeme 27/9/2011 tarihli kararla davanın kısmen kabulüne karar vermiştir. Kararın gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:
"... Davalı şirket tarafından yayınlanan Taraf Gazetesinin 27.07.2009 tarihli nüshasının 13. Sayfasında diğer davalı [Ö.A.] tarafından yayınlanan 'Emniyet'e de C.Başkanlığı denetleme Kurulumu gerek? köşe yazısında ... Ve bu semiz kuş şimdi de yeni kurulan Terör ve Güvenlik Müsteşarlığına getirilecek ve orayı da örgütleyecekmiş, vay ki ne vay..., HSYK daki Ali Suat Ertosun olayının Emniyet versiyonu da semiz kuştur benden söylemesi....' başlıklı haberin tamamının bir bütün halinde incelenmesinde bu haberin sonucunun davacının kişilik haklarına saldırı niteliğinde olup, toplum nezdinde davacının küçük düşürüldüğü anlaşılmakla tarafların mali ve sosyal durumlarına göre davacının davasının kısman kabulüne dair aşağıdaki hüküm tesis edilmiştir."
16. Davalı vekilinin temyizi üzerine Yargıtay 4. Hukuk Dairesi (Daire) 16/4/2012 tarihli ilamla hükmün bozulmasına karar vermiştir. Bozma kararının gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:
"...Davaya konu 'Emniyet'e de C.Başkanlığı denetleme Kurulu mu gerek?' başlıklı yazı bir bütün olarak değerlendirildiğinde; Emniyet Genel Müdürlüğü içerisinde hakkındaki iddialar nedeniyle kendisine dokunulmayan bir emniyet müdürünün 'semiz kuş' olarak nitelendirilip hakkındaki iddialarla ilgili yorum yapıldıktan sonra, yazının son parağrafında 'Ve bu semiz kuş şimdi de yeni kurulan Terör ve Güvenlik Müsteşarlığına getirilecek ve orayı da örgütleyecekmiş... vay ki ne vay!..., HSYK daki Ali Suat Ertosun olayının Emniyet versiyonu da 'semiz kuştur' benden söylemesi...' şeklindeki ifadelere yer verildiği ve davacının yazının yazıldığı dönemde değişik basın yayın organlarında çıkan ve tartışılan durumunun eleştirildiği, yazıda, davacının dava dilekçesinde belirttiği suçlamaların yer almadığı, yazı içerisinde ayrıntı niteliğindeki kıyaslama ile davacının kişilik haklarına yönelik bir saldırının bulunmadığı, bu haliyle yazıda hukuka aykırılık unsurunun olmadığı anlaşılmaktadır.
Yerel mahkemece açıklanan yönler gözetilerek, istemin tümden reddedilmesi gerekirken, yerinde olmayan yazılı gerekçeyle, davalının manevi tazminat ile sorumlu tutulmuş olması usul ve yasaya uygun düşmediğinden kararın bozulması gerekmiştir. "
17. Mahkeme tarafından Dairenin bozma kararına uyularak 2/5/2013 tarihinde manevi tazminat talebinin reddine karar verilmiştir. Başvurucu, ret kararını temyiz etmiştir. Daire 2/6/2016 tarihinde Mahkemenin ret kararını onamıştır. Nihai karar başvurucu vekiline 19/7/2016 tarihinde tebliğ edilmiştir.
18. Başvurucu 10/8/2016 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
19. 1/1/2011 tarihli ve 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 49. maddesi şöyledir:
“Kusurlu ve hukuka aykırı bir fiille başkasına zarar veren, bu zararı gidermekle yükümlüdür.
Zarar verici fiili yasaklayan bir hukuk kuralı bulunmasa bile, ahlaka aykırı bir fiille başkasına kasten zarar veren de, bu zararı gidermekle yükümlüdür.”
B. Uluslararası Hukuk
20. İlgili uluslararası hukuk kurallarının yer aldığı kararlar için bkz. İlhan Cihaner (2), B. No: 2013/5574, 30/6/2014; Bekir Coşkun [GK], B. No: 2014/12151, 4/6/2015 ve Kemal Kılıçdaroğlu, B. No: 2014/1577, 25/10/2017.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
21. Mahkemenin 3/11/2020 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü
22. Başvurucu;
i. Davalının köşe yazısında, yasa dışı ilişkileri olduğunu iddia ettiği ve "Semiz Kuş" olarak adlandırdığı bir üst düzey emniyet görevlisine benzetilerek kullanılan "randevu evlerinin güvenliği konusunda uzman, fuhuş sektöründen ve borsa manipülasyonundan haksız kazanç elde eden, yasa dışı işlerden köşe olmuş, organize suç örgütlerine yardım etmesi nedeniyle ceza alan, soruşturmaları devam eden, gece hayatına düşkün olan, masalarda sızan ve hiç parası bitmeyen şahısların prezervatifliğini (koruyuculuğunu) yaptığı" şeklindeki sözlerin katlanılması gereken eleştiri sınırlarını aştığını, kullanılan ifadeler nedeniyle toplum nezdindeki saygınlığı ile mesleki itibarının zedelendiğini,
ii. Söz konusu köşe yazısının hâkim ve savcıların atanmasına ilişkin kararname çalışmalarının yapıldığı bir dönemde kaleme alındığını, hâkim ve savcıların özlük haklarıyla ilgili kararları kamuoyu nezdinde tartışılır hâle getirme amacı taşıdığını,
iii. HSYK üyesi olarak kararname çalışmalarında görüş bildirmesinin, teklif ve önerilerde bulunmasının görevi olduğunu, nitekim bu olayların yaşanmasından üç dört yıl sonra görev yerlerinin değiştirilmesi yönünde öneride bulunduğu hâkim ve savcıların kamuoyuna yansıyan davalarda verdikleri kararların tartışılır hâle geldiğini ve tamamının görev yerinin yeni HSYK döneminde değiştirildiğini,
iv. Söz konusu köşe yazısında kullanılan ifadelerin şeref ve itibarına saldırı niteliğinde olduğunu, bu nedenle de Anayasa'nın 17. maddesinde düzenlenen şeref ve itibarın korunması hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir. Başvurucu ayrıca, açmış olduğu davanın hakkaniyete aykırı olarak reddedildiğini ve Yargıtay tarafından verilen onama kararının gerekçeden yoksun olduğunu belirterek Anayasa'nın 36. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
23. Bakanlık görüşünde; başvurucunun bizzat isminin yazılmış olması ve farklı bir olay anlatımı yapılırken başvurucunun da ismi belirtilerek örneklenmiş olmasının başvurucunun şeref ve itibar hakkına yönelik bir müdahale olup olmadığının ve yerel mahkemeler tarafından çatışan iki değer arasında (ifade özgürlüğü ile şeref ve itibar hakkı) adil denge kurulup kurulmadığının dikkate alınması gerektiği, dolayısıyla bu türden çatışan haklar arasında denge kurulup kurulmadığı incelenirken de dikkate alınması gereken kriterler doğrultusunda başvurucunun şeref ve itibar hakkının ihlal edilip edilmediğine karar verilmesi gerektiği ifade edilmiştir.
24. Başvurucu; Bakanlık görüşüne karşı beyanında başvuru konusu ifadelerin eleştiri sınırlarını aştığını, kullanılan ifadeler nedeniyle toplum nezdindeki saygınlığı ile mesleki itibarının zedelendiğini yinelemiştir. Söz konusu köşe yazısında kullanılan ifadelerin şeref ve itibarına saldırı niteliğinde olduğunu tekrarlayan başvurucu; anılan ifadeler sebebi ile Anayasa'nın 17. maddesinin ihlal edildiğini ileri sürmüş, ihlalin tespiti ile manevi tazminat talebini yinelemiştir.
B. Değerlendirme
25. Anayasa’nın "Kişinin dokunulmazlığı, maddî ve manevî varlığı" kenar başlıklı 17. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, yaşama, maddî ve manevî varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir."
26. Anayasa’nın "Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti" kenar başlıklı 26. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmi makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar...
Bu hürriyetlerin kullanılması, ...başkalarının şöhret veya haklarının, ...korunması... amaçlarıyla sınırlanabilir…
Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyetinin kullanılmasında uygulanacak şekil, şart ve usuller kanunla düzenlenir.”
27. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Bu bağlamda başvurucunun tüm iddiaları, Anayasa'nın 17. maddesinde öngörülen şeref ve itibar hakkı kapsamında incelenecektir.
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
28. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan şeref ve itibar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
a. Genel İlkeler
i. Bireyin Şeref ve İtibarının Korunmasında Devletin Pozitif Yükümlülüğü
29. Bireyin kişisel şeref ve itibarı, Anayasa’nın 17. maddesinde yer alan manevi varlık kapsamında yer almaktadır. Devletin bireyin manevi varlığının bir parçası olan kişisel şeref ve itibarına üçüncü kişilerin saldırılarını önlemek şeklinde pozitif yükümlülüğü bulunmaktadır (Adnan Oktar (3), B. No: 2013/1123, 2/10/2013, § 33). Şeref ve itibara yönelik olarak basın ve yayın yolu ile yapılan saldırılara karşı bireyin korunmaması hâlinde Anayasa’nın 17. maddesinin birinci fıkrası ihlal edilmiş olabilir (Kadir Sağdıç [GK], B. No: 2013/6617, 8/4/2015, § 36; İlhan Cihaner (2), § 42).
30. Bununla birlikte Anayasa Mahkemesi, kamuoyunca tanınan kişilerin ve kamusal yetki kullanan görevlilerin gördükleri işlev nedeniyle daha fazla eleştiriye katlanmak durumunda olduklarını ve bunlara yönelik eleştirinin sınırlarının çok daha geniş olduğunu her zaman vurgulamıştır (İlhan Cihaner (2), § 82; Ergün Poyraz (2) [GK], B. No: 2013/8503, 27/10/2015, § 58; Önder Balıkçı, B. No: 2014/6009, 15/2/2017, § 42).
ii. Demokratik Toplum Düzeninin Bir Gereği Olarak İfade ve Basın Özgürlüğü
31. Anayasa Mahkemesi, Anayasa'nın 26. maddesinde yer alan ifade özgürlüğü ile onun özel güvencelere bağlanmış şekli olan ve Anayasa'nın 28. maddesinde yer alan basın özgürlüğünün demokratik bir toplumun zorunlu temellerinden olduğunu, toplumun ilerlemesi ve her bireyin gelişmesi için gerekli temel şartlardan birini oluşturduğunu daha önce pek çok kez ifade etmiştir (Mehmet Ali Aydın [GK], B. No: 2013/9343, 4/6/2015, § 69; Bekir Coşkun, §§ 34-36). Bu bağlamda ifade özgürlüğü ile basın özgürlüğü herkes için geçerlidir ve demokrasinin işleyişi için yaşamsal önemdedir (Bekir Coşkun, §§ 34-36). Basın özgürlüğünün kamuoyuna çeşitli fikir ve tutumların iletilmesi, bunlara ilişkin bir kanaat oluşturması için en iyi araçlardan birini sağladığı açıktır (İlhan Cihaner (2), § 63).
iii. Basının Ödev ve Sorumlulukları
32. Ancak Anayasa'nın 26. ve 28. maddeleri sınırsız bir ifade özgürlüğünü garanti etmemektedir. Anayasa'nın 12. maddesinin "Temel hak ve hürriyetler, kişinin topluma, ailesine ve diğer kişilere karşı ödev ve sorumluluklarını da ihtiva eder." biçimindeki ikinci fıkrası, kişilerin sahip oldukları temel hak ve hürriyetleri kullanırken ödev ve sorumluluklarına da gönderme yapmaktadır. 26. maddenin ikinci fıkrasında yer alan sınırlamalara uyma yükümlülüğü, ifade özgürlüğünün kullanımına basın için de geçerli olan bazı görev ve sorumluluklar getirmektedir (basının görev ve sorumluluklarına ilişkin olarak bkz. Orhan Pala, B. No: 2014/2983, 15/2/2017, § 46; Erdem Gül ve Can Dündar [GK], B. No: 2015/18567, 22/2/2016, § 89; R.V.Y. A.Ş., B. No: 2013/1429, 14/10/2015, § 35; Fatih Taş [GK], B. No: 2013/1461, 12/11/2014, § 67; Önder Balıkçı, § 43).
33. Bu görev ve sorumluluklar başkalarının şöhret ve haklarının zarar görme ihtimalinin bulunduğu ve özellikle adı verilen bir şahsın itibarının söz konusu olduğu durumlarda özel önem arz eder (Orhan Pala, § 47). Basın özgürlüğü; ilgililerin meslek ahlakına saygı göstermelerini, doğru ve güvenilir bilgi verecek şekilde ve iyi niyetli olarak hareket etmelerini zorunlu kılmaktadır.
iv. Çatışan Haklar Arasında Dengeleme
34. Anayasa Mahkemesi mevcut başvuruya benzer başvurularda, başvurucunun Anayasa’nın 17. maddesinin birinci fıkrasında koruma altına alınan kişisel itibarın korunmasını isteme hakkı ile şikâyet konusu köşe yazısını yazan ya da haberi yapan kişilerin Anayasa’nın 28. maddesinde güvence altına alınan basın özgürlüğü ve bu özgürlükle bağlantılı olarak Anayasa’nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğü arasında adil bir dengenin gözetilip gözetilmediğini değerlendirmektedir (Nilgün Halloran, B. No: 2012/1184, 16/7/2014, § 27, 41, 52; Ergün Poyraz (2), § 49; İlhan Cihaner (2), § 49; Kemal Kılıçdaroğlu, §§ 56-58). Bu, soyut bir değerlendirme değildir.
35. Çatışan haklar arasında dengeleme yapılabilmesi için mevcut olaya uygulanabilecek kriterlerden bazıları şu şekilde sayılabilir:
i. Düşünce açıklamasının yayımlanma şartları
ii. Düşünce açıklamasının konusu, kullanılan ifadelerin türü, yayımın içeriği, şekli ve sonuçları
iii. Basın özgürlüğünün korumasından faydalanan kişilerin meslek ahlakına saygı gösterip göstermedikleri, doğru ve güvenilir bilgi verecek şekilde ve iyi niyetli olarak hareket edip etmedikleri
iv. Düşünce açıklamasında yer alan ifadelerin kim tarafından dile getirildiği
v. Hedef alınan kişinin kim olduğu, ünlülük derecesi ile ilgili kişinin önceki davranışları
36. Anayasa Mahkemesi başvurunun koşullarına göre bazıları yukarıda sayılan kriterlerin gerektiği gibi değerlendirilip değerlendirilmediğini denetler (Nilgün Halloran, § 44; Ergün Poyraz (2), § 56; Kadir Sağdıç, §§ 58-66; İlhan Cihaner (2), §§ 66-73). Başvurucunun kişisel itibarın korunmasını isteme hakkının gerekçesiz olarak veya Anayasa Mahkemesince ortaya konulan kriterleri karşılamayan bir gerekçe ile korunmaması Anayasa'nın 17. maddesini ihlal edecektir.
b. İlkelerin Olaya Uygulanması
37. Başvurucu, köşe yazısının yayımlandığı tarihte HSYK üyesidir. Başvurucu hakkında, özellikle davalının köşe yazısının yer aldığı gazete tarafından Ergenekon davasında görevli hâkim ve savcıların görevden alınması için çaba harcadığı, davanın sanıkları ile ilişkileri olduğu yönünde haberler yapılmış ve başvurucu uzunca bir süre kendisi hakkında eleştiriler içeren yazıların hedefi olmuştur.
38. Başvurucunun Anayasa Mahkemesine sunduğu bilgi ve belgelere göre başvuruya konu köşe yazısının yayımlandığı gazete; bir taraftan Ergenekon davasında görev alan hâkim ve savcıları destekleyen bir yayın politikası izlemekte, diğer taraftan da bu davadaki delillerin güvenilirliği ile bahsi geçen hâkim ve savcıların tarafsızlığını ve bağımsızlığını sorgulayan başvurucu aleyhine kamuoyu oluşturmaya çalışarak başvurucunun kararname çalışmaları sırasında aldığı kararları tartışmaya açmaktadır. Başvuruya konu köşe yazısının da aynı dönemde gazetede yayımlanan ve başvurucuyu hedef alan çok sayıda haber ve köşe yazsından sadece biri olduğu anlaşılmaktadır.
39. Başvuruya konu köşe yazısında davalı, yasa dışı ilişkileri olduğunu iddia ettiği ve "Semiz Kuş" olarak adlandırdığı bir üst düzey emniyet görevlisini hedef almış ve bu kişinin "randevu evlerinin güvenliği konusunda uzman, fuhuş sektöründen ve borsa manipülasyonundan haksız kazanç elde eden, yasa dışı işlerden köşe olmuş, organize suç örgütlerine yardım etmesi nedeniyle ceza alan, soruşturmaları devam eden, gece hayatına düşkün olan, masalarda sızan ve hiç parası bitmeyen şahısların prezervatifliğini (koruyuculuğunu) yaptığı" iddiasında bulunduktan sonra bahsi geçen emniyet görevlisinin "HSYK'daki Ali Suat Ertosun olayının emniyetteki versiyonu" olduğunu ifade etmiştir. Anayasa Mahkemesinin değerlendirmelerine göre davalı bu sözü ile başvurucunun da HSYK'da emniyet müdürüne isnat edilen işleri yaptığını ima etmiştir.
40. Başvurucuya yöneltilen isnadın bir değer yargısı olduğu konusunda hiçbir kuşku yoktur. Maddi olgu olarak değerlendirilen ifadelerin kanıtlanması beklenirken değer yargısı sayılan ifadeler için ise belli bir olgusal temelin varlığı aranmalıdır (Kadir Sağdıç, § 57; İlhan Cihaner (2), § 64). O hâlde tespiti gereken hususlar; kullanılan ifadelerin somut bir olgusal temele dayanıp dayanmadığı, davalının sebepsiz biçimde başvurucuyu hedef alıp almadığı, kullanılan söz ve ifadelerin kişisel saldırı oluşturup oluşturmadığıdır. Basın özgürlüğünün kapsamının -demokrasi ile yakın ilişkisinin doğal sonucu olarak- bir dereceye kadar abartıya ve hatta kışkırtmaya izin verecek şekilde geniş yorumlanması gerektiği kabul edilmelidir (Kadir Sağdıç, § 76). Ne var ki eleştiri ile hakaret arasında bir ayrıma gidilmesi gerektiği açıktır.
41. Somut başvuruda davalı gazeteciden iddialarının doğruluğunu bütün yönleriyle ortaya koyacak şekilde ispatlaması değilse bile bu iddiaları somut olaylarla desteklemesi, bir başka deyişle değer yargılarını yeterli olgusal temellere dayandırması beklenmelidir. Bu durumun gazetecilerin gazetecilik etiğine uygun bir biçimde davranarak doğru ve güvenilir bilgi vermek için iyi niyetli hareket etmeye yönelik ödev ve sorumluluklarından kaynaklandığı kabul edilmelidir. Bir diğer anlatımla Anayasa'nın 28. maddesinde düzenlenen basın özgürlüğü ve bu özgürlükle bağlantılı olarak Anayasa'nın 26. maddesinde tanımlanan ifade özgürlüğünün gazetecilere tanıdığı güvence, gazetecilerin gazetecilik mesleğinin gerekleri ile ödev ve sorumluluklarına saygı içinde hareket etmeleri koşuluna bağlıdır. Aksi durum kişilere atılan iftiraların meşrulaştırılması sonucunu doğurur.
42. Anayasa Mahkemesi, kamuoyunca tanınan kişilerin ve kamusal yetki kullanan görevlilerin gördükleri işlev nedeniyle daha fazla eleştiriye katlanmak durumunda olduklarını ve bunlara yönelik eleştirinin sınırlarının çok daha geniş olduğunu her zaman vurgulamıştır (Nilgün Halloran, § 45; İlhan Cihaner (2), § 82). Bununla birlikte kişilik haklarına saldırı iddiası söz konusu olduğunda kamu görevlileri için de korumanın sağlandığı ve bu çerçevede korunan temel değerin yalnızca ilgili kamu görevlisinin bizatihi kişiliği ya da şöhreti olmayıp aynı zamanda o kişinin yerine getirdiği kamusal göreve kamunun duyduğu güvenin demokratik bir toplumdaki önemi olduğu da gözönünde bulundurulmalıdır.
43. Somut olayda davalı, ödev ve sorumluluklarına aykırı hareket ederek geniş bir okuyucu kitlesine hitap eden köşe yazısında, iyi niyetten uzak bir şekilde abartma ve kışkırtmanın ötesine geçerek olgusal temeli olmayan ve hakaret boyutuna varan isnadı başvurucuyu ima eder bir şekilde kullanmıştır. Herhangi bir bağlamı ve olgusal temeli olmayan söz konusu isnat bir eleştiri olarak kabul edilemeyeceği gibi başvurucunun yapmış olduğu kamu görevine duyulan toplumsal güveni de zedeleyecek boyuta ulaşmıştır.
44. Tüm bu değerlendirmeler ışığında yargı mercilerinin farklı çıkarları dengelerken sahip oldukları takdir paylarını Anayasa'nın 17. maddesinin birinci fıkrasında yer alan pozitif yükümlülüklere uygun kullanmadıkları sonucuna varılmıştır.
45. Açıklanan gerekçelerle Anayasa'nın 17. maddesinde güvence altına alınan şeref ve itibarın korunması hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
46. 30/11/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
47. Başvurucu ihlalin tespit edilmesini istemiş ve 15.000 TL manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
48. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan kararında ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağı hususunda genel ilkeler belirlenmiştir (B. No: 2014/8875, 7/6/2018, [GK]). Mahkeme diğer bir kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal kararının yerine getirilmemesinin sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun ihlalin devamı anlamına geleceği gibi ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle sonuçlanacağına da işaret etmiştir (Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019).
49. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural mümkün olduğunca eski hâle getirmenin, yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması, ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması gerekmektedir (Mehmet Doğan, §§ 55, 57).
50. İhlalin mahkeme kararından kaynaklandığı veya mahkemenin ihlali gideremediği durumlarda Anayasa Mahkemesi, 6216 sayılı Kanunun 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası ile İçtüzük’ün 79. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendi uyarınca, ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın bir örneğinin ilgili mahkemeye gönderilmesine hükmeder. Anılan yasal düzenleme, usul hukukundaki benzer hukuki kurumlardan farklı olarak, ihlali ortadan kaldırmak amacıyla yeniden yargılama sonucunu doğuran ve bireysel başvuruya özgülenen bir giderim yolunu öngörmektedir. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi tarafından ihlal kararına bağlı olarak yeniden yargılama kararı verildiğinde, usul hukukundaki yargılamanın yenilenmesi kurumundan farklı olarak ilgili mahkemenin yeniden yargılama sebebinin varlığını kabul hususunda herhangi bir takdir yetkisi bulunmamaktadır. Dolayısıyla böyle bir karar kendisine ulaşan mahkemenin yasal yükümlülüğü, ilgilinin talebini beklemeksizin Anayasa Mahkemesinin ihlal kararı nedeniyle yeniden yargılama kararı vererek devam eden ihlalin sonuçlarını gidermek üzere gereken işlemleri yerine getirmektir. (Mehmet Doğan, §§ 58-59; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), §§ 57-59, 66-67).
51. İncelenen başvuruda; başvuru konusu ifadelerin katlanılabilir eleştiri düzeyinde kaldığı yönündeki derece mahkemesi kararında başvurucunun şeref ve itibarın korunması hakkı ile davalının ifade özgürlüğü arasında adil bir denge kurulamadığı, bu nedenle şeref ve itibarın korunması hakkının devlete yüklediği pozitif yükümlülüklerin ihlal edildiği sonucuna varmıştır. Dolayısıyla ihlalin mahkeme kararından kaynaklandığı anlaşılmıştır.
52. Bu durumda şeref ve itibarın korunması hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Yapılacak yeniden yargılama ise bireysel başvuruya özgü düzenleme içeren 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına yöneliktir. Bu kapsamda yapılması gereken iş yeniden yargılama kararı verilerek Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar verilmesinden ibarettir. Bu sebeple kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere Ankara 3. Asliye Hukuk Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekmektedir.
53. Öte yandan somut olayda ihlalin tespit edilmesinin başvurucunun uğradığı zararların giderilmesi bakımından yetersiz kalacağı açıktır. Dolayısıyla eski hâle getirme kuralı çerçevesinde ihlalin bütün sonuçlarıyla ortadan kaldırılabilmesi için şeref ve itibarın korunması hakkının ihlali nedeniyle yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında başvurucuya net 6.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
54. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 239,50 TL harç ve 3.000 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 3.239,50 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Kişinin şeref ve itibarının korunması hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa'nın 17. maddesinin birinci fıkrasında güvence altına alınan şeref ve itibarın korunması hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin şeref ve itibarın korunması hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Ankara 3. Asliye Hukuk Mahkemesine (E.2013/31, K.2013/272) GÖNDERİLMESİNE,
D. Başvurucuya net 6.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,
E. 239,50 TL harç ve 3.000 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 3.239,50 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,
F. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 3/11/2020 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.