TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
ALİ SUAT ERTOSUN BAŞVURUSU (12)
|
(Başvuru Numarası: 2016/14295)
|
|
Karar Tarihi: 3/11/2020
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Kadir ÖZKAYA
|
Üyeler
|
:
|
Engin YILDIRIM
|
|
|
M. Emin KUZ
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
|
|
Yıldız SEFERİNOĞLU
|
Raportör
|
:
|
Mustafa İlhan ÖZTÜRK
|
Başvurucu
|
:
|
Ali Suat ERTOSUN
|
Vekili
|
:
|
Av. Rabiya BALKANLI
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvuru, ulusal ölçekte yayın yapan bir gazetede köşe
yazarı olan davalının yazdığı bir köşe yazısında kullandığı ifadeler nedeniyle
şeref ve itibarın korunması hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru 10/8/2016 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden
yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik
incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvuruların kabul
edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet
Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir.
7. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı süresinde beyanda
bulunmuştur.
III. OLAY VE
OLGULAR
8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle
ilgili olaylar özetle şöyledir:
9. Başvurucu, adli yargıda hâkimlik, adalet müfettişliği,
adalet başmüfettişliği, Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü ve Hâkimler ve
Savcılar Kurulu (HSYK) üyeliği yapmış; Yargıtay üyeliği görevini yapmaktayken
emekli olmuştur.
10. Ö.A. ise o tarihte ulusal bir gazete olan Taraf
gazetesinde (gazete) köşe yazarlığı yapmaktadır. Ö.A., gazetenin 27/7/2009
tarihli nüshasında yayımlanan "Emniyete de C. Başkanlığı Denetleme
Kurulu mu gerek?" başlıklı köşe yazısında, yeni kurulan Terör ve
Güvenlik Müsteşarlığı görevine getirilmesi gündemde olan ve "Semiz Kuş"
olarak adlandırdığı bir üst düzey emniyet görevlisinin yasa dışı eylemlerde
bulunduğunu iddia ettikten sonra bu kişinin HSYK'da görev yapan başvurucu ile
benzer özellikleri taşıdığını ifade etmiştir.
11. Köşe yazısının yayımlandığı tarihte Ergenekon olarak
adlandırılan soruşturma ve yargılamaların devam ettiği, HSYK ile ilgili Anayasa
değişikliği tartışmalarının gündemde olduğu, hâkim ve savcıların atanmasına
ilişkin kararname çalışmalarının yapıldığı bilinmektedir. Gazetede ise yoğun
bir şekilde Anayasa değişikliğinin kabul edilmesi gerektiği yönünde haber ve
yorumlara yer verilmekte, Ergenekon davasını yürüten hâkim ve savcılar hakkında
övgü dolu ifadeler kullanılmaktadır.
12. Başvurucu hakkında aynı gazetede, anılan davada
görevli hâkim ve savcıların görevden alınması ve hatta dosyanın kapatılması
için çaba harcadığı yönünde haberler yapılmış, davanın şüpheli ve sanıkları ile
yakın ilişkisi olduğuna ilişkin iddialarda bulunularak HSYK üyesi olarak aldığı
kararlar sorgulanmıştır.
13. Yayımlandığı tarihte yukarıda özetlenen gelişmelerin
yaşandığı söz konusu köşe yazısında şu ifadeler yer almıştır:
"Milliyet'ten [T.Ş.], Habertürk'ten [E.Y.]
ve Akşam'dan [U.T.nin] haberlerine göre; 'Bir Emniyet Personeline,
saygınlık ve güven duygusunu sarstığı için terfi ettirilmeme ve doğudaki bir
ile gönderilme cezası verilir.' Gerçekten de alkışlanacak bir durum. Umudumuz
ve arzumuz o ki, Emniyet'in saygınlığını sarsan ve güven duygusunu zedeleyen
herkese, aynı işlem eşit bir biçimde uygulanıyordur.
Bizdeki bilgilere göre uygulanmıyor.
Örneğin Sakarya'da F.Ü ile ilgili bir soruşturmada Star'dan [Ş.T.] (17.07.2009); 'Hakkında iddia
bulunan müdür yerinde kalacak, operasyon müdürleri gidecek, sonra bana hak ve
hukuktan bahsedeceksiniz. Bunu ancak külahıma anlatırsınız... Müdürün Ankara'da
abisi var, gücün yetmez. Abisi ona uygun bir müfettiş de gönderdi' anlatımında
bulunur ve yazısının devamında, nasıl tehdit edildiğini; 'Dikkat et seni
gazeteden kovmasınlar diyenler vardı' cümlesi ile ifade eder. Bence ne Başbakan
ne de İçişleri Bakanı bu tehdidin kaynağı kişiyi tam tanıyor ve bu insanın, ne
kadar hırslı ve tehlikeli birisi olduğunu biliyorlar.
Yukarıda saydığımız üç muhabir arkadaş,
aynı [E.Ç.ye] haber
kaynağı olan 'minik kuş' -ün almış inanç'lı birisi- gibi, Emniyette'ki çok üst
düzey, boylu poslu, badem bıyıklı, gözlüklü ve beyaz tenli birisi tarafından
besleniyorlar. Bu kişi hakkında [Ş.T.]; 'dindar geçiniyor, lakin beli
çok kıvrak, ayakları hayli hareketli' değerlendirmesini yapıyor.
Akşam yöneticisi [İ.K.], Emniyet kaynaklı bazı
manipüle haberler bağlamında yapılanları bize ifade ederken; 'biz bu oyuna
gelmeyeceğiz' anlatımını yapmıştı. Milliyet'ten dostumuz [T.Ş.nin],
'Semiz Kuş'un kendisine verdiği haberlere takla attırarak, aynı haberi farklı
farklı tarihlerde 5-6 kez kullanabilen 'mahir' bir 'kaynak' olduğunu da burada
yeri geldiği için söylemeliyiz. Bu yaman çelişkiyi [F.B.] ile de
paylaş-mış-tık.
Ama dedik ya 'müdür muhabir ilişkisi'
yalnızca 'kullanma' merkezli olunca, haberler de böyle şekilleniyor.
Medya-Kolluk ve Medya-Polis ilişkileri bağlamındaki master eğitimini beş yıldır
medya taraması ile anlatan bir öğretim üyesi olduğum için, bu konuda binlerce
örneklemeyi sizinle paylaşabilirim.
Örneğin
Milliyet'te (12.07.2009) ana sayfadan sür manşet olarak verilen [T.Ş.nin] haberinde; '[R.K.nin] vize
yolunu Yalova kesmiş' deniyordu. Bu haber Fabrikatör'ün 'karanlık' dergisinde
kendisinden özür dilenilen tek Emniyetçi olan 'Semiz Kuş' tarafından; 'Başbakan
zor durumda kalsın' diye özellikle yaptırıldı. Bir gün sonra Başbakan bu haberi
sert bir biçimde yalanlayınca, dolara yakınlığı İçişleri Bakanı'na olan
yakınlığından çok daha fazla olan bu 'Semiz Kuş' 'randevuevlerinin' güvenliği
konusunda uzmanlığını, 'fuhuş sektöründen' ve 'borsa manipülasyonundan' haksız
kazanç elde eden Emniyetçileri bir yolunu bulup terfi ettirme konusundaki
ekstra ihtisas sahibi bilgeliğiyle harmanlayarak, 'özel güvenlikten köşe
olmakla' da perçinledi. İyi de bu kişi neden Başbakan'ın zor durumda kalmasını
acaba bu kadar çok arzuladı? [Ş.T.] 'Semiz Kuş' için; 'Ergenekon
soruşturmasında gözaltına alınıp serbest bırakılan [Y.K.yla] kankadır.
Ergenekon sanığı [E.G.] tutuklanmadan önce yanından hiç çıkmazdı'
anlatımında bulunarak, sanki bu sorunun yanıtını az da olsa veriyor, değil mi?
Özel Güvenlik ile ilgili yazdığım son
makalemizden sonra, onlarca farklı değerlendirmeyi ve çok önemli, özel,
güvenlik belgelerini okuyucularımız bizimle paylaştılar ve 'bu bilgiyi kamuoyu
ile paylaşmanız, daha temiz bir Emniyet ve Türkiye için gereklidir' dediler. Bu
yazımızda bir tanesini paylaşarak işe başlayalım; Batıdaki bir ilden Ankara'ya
üç yıl önce geçici görevlendirme ile getirilen ve özel güvenlik konusu hangi
daire başkanlığında ise orada çalıştırılan ve şark tayini geldiği halde hâlâ
'Semiz Kuş' tarafından tayini sürekli ertelenen, kendi devreleri emniyet
amiriyken, kendisi kötü sicilinden dolayı hâlâ komiserlikte kalan, organize suç
örgütlerine yardım etmekten onlarca ceza alan, pek çok soruşturması devam eden
ve Ankara gece hayatının vukuatlı, masalarda sızan ve bıçkın bir müdavimi
olmasına rağmen, parası hiç bitmeyen bu kişinin, prezervatifliğini
(koruyuculuğunu) 'Semiz Kuş'un yaptığını, ne Başbakan ne de İçişleri Bakanı
biliyordur değil mi?
Bu arada [Ş.T.ye]; 'Dikkat et seni gazeteden
kovmasınlar' dediklerine göre, değil herhangi bir soruşturma geçirmek, yolda
yürürken ayağım bir taşa takılıp yere bile düşsem, sorumlusu 'Semiz Kuş'tur.
Çünkü bir Emniyetçi arkadaşıma da yıllar önce aynen [Ş.T.ye] denildiği
gibi; 'Hacca gitmemden daha hayırlı bir iş olacak seni Emniyet'ten attırmak'
demişti.
Ve bu 'Semiz Kuş' şimdi de yeni kurulan
Terör ve Güvenlik Müsteşarlığına getirilecek ve orayı da örgütleyecekmiş... Vay
ki ne vay!... HSYK'daki Ali Suat Ertosun olayının Emniyet versiyonu da 'Semiz
Kuş'tur' benden söylemesi..."
14. Başvurucu bu yazı üzerine kişilik haklarına saldırıda
bulunulduğu iddiasıyla 27/7/2010 tarihinde Ankara 3. Asliye Hukuk Mahkemesinde
(Mahkeme) köşe yazarı Ö.A. aleyhine manevi tazminat davası açmıştır.
15. Mahkeme 27/9/2011 tarihli kararla davanın kısmen
kabulüne karar vermiştir. Kararın gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:
"... Davalı şirket tarafından
yayınlanan Taraf Gazetesinin 27.07.2009 tarihli nüshasının 13. Sayfasında diğer
davalı [Ö.A.] tarafından
yayınlanan 'Emniyet'e de C.Başkanlığı denetleme Kurulumu gerek? köşe yazısında
... Ve bu semiz kuş şimdi de yeni kurulan Terör ve Güvenlik Müsteşarlığına
getirilecek ve orayı da örgütleyecekmiş, vay ki ne vay..., HSYK daki Ali Suat
Ertosun olayının Emniyet versiyonu da semiz kuştur benden söylemesi....'
başlıklı haberin tamamının bir bütün halinde incelenmesinde bu haberin sonucunun
davacının kişilik haklarına saldırı niteliğinde olup, toplum nezdinde davacının
küçük düşürüldüğü anlaşılmakla tarafların mali ve sosyal durumlarına göre
davacının davasının kısman kabulüne dair aşağıdaki hüküm tesis
edilmiştir."
16. Davalı vekilinin temyizi üzerine Yargıtay 4. Hukuk
Dairesi (Daire) 16/4/2012 tarihli ilamla hükmün bozulmasına karar vermiştir.
Bozma kararının gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:
"...Davaya konu 'Emniyet'e de
C.Başkanlığı denetleme Kurulu mu gerek?' başlıklı yazı bir bütün olarak
değerlendirildiğinde; Emniyet Genel Müdürlüğü içerisinde hakkındaki iddialar
nedeniyle kendisine dokunulmayan bir emniyet müdürünün 'semiz kuş' olarak
nitelendirilip hakkındaki iddialarla ilgili yorum yapıldıktan sonra, yazının
son parağrafında 'Ve bu semiz kuş şimdi de yeni kurulan Terör ve Güvenlik
Müsteşarlığına getirilecek ve orayı da örgütleyecekmiş... vay ki ne vay!...,
HSYK daki Ali Suat Ertosun olayının Emniyet versiyonu da 'semiz kuştur' benden
söylemesi...' şeklindeki ifadelere yer verildiği ve davacının yazının yazıldığı
dönemde değişik basın yayın organlarında çıkan ve tartışılan durumunun
eleştirildiği, yazıda, davacının dava dilekçesinde belirttiği suçlamaların yer
almadığı, yazı içerisinde ayrıntı niteliğindeki kıyaslama ile davacının kişilik
haklarına yönelik bir saldırının bulunmadığı, bu haliyle yazıda hukuka
aykırılık unsurunun olmadığı anlaşılmaktadır.
Yerel mahkemece açıklanan yönler
gözetilerek, istemin tümden reddedilmesi gerekirken, yerinde olmayan yazılı
gerekçeyle, davalının manevi tazminat ile sorumlu tutulmuş olması usul ve
yasaya uygun düşmediğinden kararın bozulması gerekmiştir. "
17. Mahkeme tarafından Dairenin bozma kararına uyularak
2/5/2013 tarihinde manevi tazminat talebinin reddine karar verilmiştir.
Başvurucu, ret kararını temyiz etmiştir. Daire 2/6/2016 tarihinde Mahkemenin
ret kararını onamıştır. Nihai karar başvurucu vekiline 19/7/2016 tarihinde
tebliğ edilmiştir.
18. Başvurucu 10/8/2016 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
IV. İLGİLİ
HUKUK
A. Ulusal Hukuk
19. 1/1/2011 tarihli ve 6098 sayılı Türk Borçlar
Kanunu’nun 49. maddesi şöyledir:
“Kusurlu ve hukuka aykırı bir fiille
başkasına zarar veren, bu zararı gidermekle yükümlüdür.
Zarar verici fiili yasaklayan bir hukuk
kuralı bulunmasa bile, ahlaka aykırı bir fiille başkasına kasten zarar veren
de, bu zararı gidermekle yükümlüdür.”
B. Uluslararası
Hukuk
20. İlgili uluslararası hukuk kurallarının yer aldığı
kararlar için bkz. İlhan Cihaner (2), B. No: 2013/5574, 30/6/2014; Bekir
Coşkun [GK], B. No: 2014/12151, 4/6/2015 ve Kemal Kılıçdaroğlu, B.
No: 2014/1577, 25/10/2017.
V. İNCELEME VE
GEREKÇE
21. Mahkemenin 3/11/2020 tarihinde yapmış olduğu
toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun
İddiaları ve Bakanlık Görüşü
22. Başvurucu;
i. Davalının köşe yazısında, yasa dışı ilişkileri
olduğunu iddia ettiği ve "Semiz Kuş" olarak
adlandırdığı bir üst düzey emniyet görevlisine benzetilerek kullanılan "randevu
evlerinin güvenliği konusunda uzman, fuhuş sektöründen ve borsa
manipülasyonundan haksız kazanç elde eden, yasa dışı işlerden köşe olmuş,
organize suç örgütlerine yardım etmesi nedeniyle ceza alan, soruşturmaları
devam eden, gece hayatına düşkün olan, masalarda sızan ve hiç parası bitmeyen
şahısların prezervatifliğini (koruyuculuğunu) yaptığı" şeklindeki
sözlerin katlanılması gereken eleştiri sınırlarını aştığını, kullanılan
ifadeler nedeniyle toplum nezdindeki saygınlığı ile mesleki itibarının zedelendiğini,
ii. Söz konusu köşe yazısının hâkim ve savcıların
atanmasına ilişkin kararname çalışmalarının yapıldığı bir dönemde kaleme
alındığını, hâkim ve savcıların özlük haklarıyla ilgili kararları kamuoyu
nezdinde tartışılır hâle getirme amacı taşıdığını,
iii. HSYK üyesi olarak kararname çalışmalarında görüş
bildirmesinin, teklif ve önerilerde bulunmasının görevi olduğunu, nitekim bu
olayların yaşanmasından üç dört yıl sonra görev yerlerinin değiştirilmesi
yönünde öneride bulunduğu hâkim ve savcıların kamuoyuna yansıyan davalarda
verdikleri kararların tartışılır hâle geldiğini ve tamamının görev yerinin yeni
HSYK döneminde değiştirildiğini,
iv. Söz konusu köşe yazısında kullanılan ifadelerin şeref
ve itibarına saldırı niteliğinde olduğunu, bu nedenle de Anayasa'nın 17.
maddesinde düzenlenen şeref ve itibarın korunması hakkının ihlal edildiğini
iddia etmiştir. Başvurucu ayrıca, açmış olduğu davanın hakkaniyete aykırı
olarak reddedildiğini ve Yargıtay tarafından verilen onama kararının gerekçeden
yoksun olduğunu belirterek Anayasa'nın 36. maddesinde düzenlenen adil
yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
23. Bakanlık görüşünde; başvurucunun bizzat isminin
yazılmış olması ve farklı bir olay anlatımı yapılırken başvurucunun da ismi
belirtilerek örneklenmiş olmasının başvurucunun şeref ve itibar hakkına yönelik
bir müdahale olup olmadığının ve yerel mahkemeler tarafından çatışan iki değer
arasında (ifade özgürlüğü ile şeref ve itibar hakkı) adil denge kurulup
kurulmadığının dikkate alınması gerektiği, dolayısıyla bu türden çatışan haklar
arasında denge kurulup kurulmadığı incelenirken de dikkate alınması gereken
kriterler doğrultusunda başvurucunun şeref ve itibar hakkının ihlal edilip
edilmediğine karar verilmesi gerektiği ifade edilmiştir.
24. Başvurucu; Bakanlık görüşüne karşı beyanında başvuru
konusu ifadelerin eleştiri sınırlarını aştığını, kullanılan ifadeler nedeniyle
toplum nezdindeki saygınlığı ile mesleki itibarının zedelendiğini yinelemiştir.
Söz konusu köşe yazısında kullanılan ifadelerin şeref ve itibarına saldırı
niteliğinde olduğunu tekrarlayan başvurucu; anılan ifadeler sebebi ile
Anayasa'nın 17. maddesinin ihlal edildiğini ileri sürmüş, ihlalin tespiti ile
manevi tazminat talebini yinelemiştir.
B. Değerlendirme
25. Anayasa’nın "Kişinin dokunulmazlığı, maddî ve
manevî varlığı" kenar başlıklı 17. maddesinin birinci fıkrası
şöyledir:
“Herkes, yaşama, maddî ve manevî
varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir."
26. Anayasa’nın "Düşünceyi açıklama ve yayma
hürriyeti" kenar başlıklı 26. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz,
yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma
hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmi makamların müdahalesi olmaksızın haber veya
fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar...
Bu hürriyetlerin kullanılması,
...başkalarının şöhret veya haklarının, ...korunması... amaçlarıyla
sınırlanabilir…
Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyetinin
kullanılmasında uygulanacak şekil, şart ve usuller kanunla düzenlenir.”
27. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından
yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki
tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013,
§ 16). Bu bağlamda başvurucunun tüm iddiaları, Anayasa'nın 17. maddesinde
öngörülen şeref ve itibar hakkı kapsamında incelenecektir.
1. Kabul
Edilebilirlik Yönünden
28. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul
edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı
anlaşılan şeref ve itibar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul
edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas
Yönünden
a. Genel
İlkeler
i. Bireyin
Şeref ve İtibarının Korunmasında Devletin Pozitif Yükümlülüğü
29. Bireyin kişisel şeref ve itibarı, Anayasa’nın 17.
maddesinde yer alan manevi varlık kapsamında yer almaktadır. Devletin
bireyin manevi varlığının bir parçası olan kişisel şeref ve itibarına üçüncü
kişilerin saldırılarını önlemek şeklinde pozitif yükümlülüğü bulunmaktadır (Adnan
Oktar (3), B. No: 2013/1123, 2/10/2013, § 33). Şeref ve itibara yönelik
olarak basın ve yayın yolu ile yapılan saldırılara karşı bireyin korunmaması
hâlinde Anayasa’nın 17. maddesinin birinci fıkrası ihlal edilmiş olabilir (Kadir
Sağdıç [GK], B. No: 2013/6617, 8/4/2015, § 36; İlhan Cihaner (2), §
42).
30. Bununla birlikte Anayasa Mahkemesi, kamuoyunca
tanınan kişilerin ve kamusal yetki kullanan görevlilerin gördükleri işlev
nedeniyle daha fazla eleştiriye katlanmak durumunda olduklarını ve bunlara
yönelik eleştirinin sınırlarının çok daha geniş olduğunu her zaman
vurgulamıştır (İlhan Cihaner (2), § 82; Ergün Poyraz (2) [GK], B.
No: 2013/8503, 27/10/2015, § 58; Önder Balıkçı, B. No: 2014/6009,
15/2/2017, § 42).
ii. Demokratik
Toplum Düzeninin Bir Gereği Olarak İfade ve Basın Özgürlüğü
31. Anayasa Mahkemesi, Anayasa'nın 26. maddesinde yer
alan ifade özgürlüğü ile onun özel güvencelere bağlanmış şekli olan ve
Anayasa'nın 28. maddesinde yer alan basın özgürlüğünün demokratik bir toplumun
zorunlu temellerinden olduğunu, toplumun ilerlemesi ve her bireyin gelişmesi
için gerekli temel şartlardan birini oluşturduğunu daha önce pek çok kez ifade
etmiştir (Mehmet Ali Aydın [GK], B. No: 2013/9343, 4/6/2015, § 69; Bekir
Coşkun, §§ 34-36). Bu bağlamda ifade özgürlüğü ile basın özgürlüğü herkes
için geçerlidir ve demokrasinin işleyişi için yaşamsal önemdedir (Bekir
Coşkun, §§ 34-36). Basın özgürlüğünün kamuoyuna çeşitli fikir ve tutumların
iletilmesi, bunlara ilişkin bir kanaat oluşturması için en iyi araçlardan
birini sağladığı açıktır (İlhan Cihaner (2), § 63).
iii. Basının
Ödev ve Sorumlulukları
32. Ancak Anayasa'nın 26. ve 28. maddeleri sınırsız bir
ifade özgürlüğünü garanti etmemektedir. Anayasa'nın 12. maddesinin "Temel
hak ve hürriyetler, kişinin topluma, ailesine ve diğer kişilere karşı ödev ve
sorumluluklarını da ihtiva eder." biçimindeki ikinci fıkrası,
kişilerin sahip oldukları temel hak ve hürriyetleri kullanırken ödev ve
sorumluluklarına da gönderme yapmaktadır. 26. maddenin ikinci fıkrasında yer
alan sınırlamalara uyma yükümlülüğü, ifade özgürlüğünün kullanımına basın için
de geçerli olan bazı görev ve sorumluluklar getirmektedir (basının görev
ve sorumluluklarına ilişkin olarak bkz. Orhan Pala, B. No: 2014/2983,
15/2/2017, § 46; Erdem Gül ve Can Dündar [GK], B. No: 2015/18567,
22/2/2016, § 89; R.V.Y. A.Ş., B. No: 2013/1429, 14/10/2015, § 35; Fatih
Taş [GK], B. No: 2013/1461, 12/11/2014, § 67; Önder Balıkçı, § 43).
33. Bu görev ve sorumluluklar başkalarının şöhret ve
haklarının zarar görme ihtimalinin bulunduğu ve özellikle adı verilen bir
şahsın itibarının söz konusu olduğu durumlarda özel önem arz eder (Orhan
Pala, § 47). Basın özgürlüğü; ilgililerin meslek ahlakına saygı
göstermelerini, doğru ve güvenilir bilgi verecek şekilde ve iyi niyetli olarak
hareket etmelerini zorunlu kılmaktadır.
iv. Çatışan
Haklar Arasında Dengeleme
34. Anayasa Mahkemesi mevcut başvuruya benzer
başvurularda, başvurucunun Anayasa’nın 17. maddesinin birinci fıkrasında koruma
altına alınan kişisel itibarın korunmasını isteme hakkı ile şikâyet konusu köşe
yazısını yazan ya da haberi yapan kişilerin Anayasa’nın 28. maddesinde güvence
altına alınan basın özgürlüğü ve bu özgürlükle bağlantılı olarak Anayasa’nın
26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğü arasında adil bir dengenin
gözetilip gözetilmediğini değerlendirmektedir (Nilgün Halloran, B. No:
2012/1184, 16/7/2014, § 27, 41, 52; Ergün Poyraz (2), § 49; İlhan
Cihaner (2), § 49; Kemal Kılıçdaroğlu, §§ 56-58). Bu, soyut bir
değerlendirme değildir.
35. Çatışan haklar arasında dengeleme yapılabilmesi için
mevcut olaya uygulanabilecek kriterlerden bazıları şu şekilde sayılabilir:
i. Düşünce açıklamasının yayımlanma şartları
ii. Düşünce açıklamasının konusu, kullanılan ifadelerin
türü, yayımın içeriği, şekli ve sonuçları
iii. Basın özgürlüğünün korumasından faydalanan kişilerin
meslek ahlakına saygı gösterip göstermedikleri, doğru ve güvenilir bilgi
verecek şekilde ve iyi niyetli olarak hareket edip etmedikleri
iv. Düşünce açıklamasında yer alan ifadelerin kim
tarafından dile getirildiği
v. Hedef alınan kişinin kim olduğu, ünlülük derecesi ile
ilgili kişinin önceki davranışları
36. Anayasa Mahkemesi başvurunun koşullarına göre
bazıları yukarıda sayılan kriterlerin gerektiği gibi değerlendirilip
değerlendirilmediğini denetler (Nilgün Halloran, § 44; Ergün Poyraz
(2), § 56; Kadir Sağdıç, §§ 58-66; İlhan Cihaner (2), §§
66-73). Başvurucunun kişisel itibarın korunmasını isteme hakkının gerekçesiz
olarak veya Anayasa Mahkemesince ortaya konulan kriterleri karşılamayan bir
gerekçe ile korunmaması Anayasa'nın 17. maddesini ihlal edecektir.
b. İlkelerin
Olaya Uygulanması
37. Başvurucu, köşe yazısının yayımlandığı tarihte HSYK
üyesidir. Başvurucu hakkında, özellikle davalının köşe yazısının yer aldığı
gazete tarafından Ergenekon davasında görevli hâkim ve savcıların görevden
alınması için çaba harcadığı, davanın sanıkları ile ilişkileri olduğu yönünde
haberler yapılmış ve başvurucu uzunca bir süre kendisi hakkında eleştiriler
içeren yazıların hedefi olmuştur.
38. Başvurucunun Anayasa Mahkemesine sunduğu bilgi ve
belgelere göre başvuruya konu köşe yazısının yayımlandığı gazete; bir taraftan
Ergenekon davasında görev alan hâkim ve savcıları destekleyen bir yayın
politikası izlemekte, diğer taraftan da bu davadaki delillerin güvenilirliği
ile bahsi geçen hâkim ve savcıların tarafsızlığını ve bağımsızlığını sorgulayan
başvurucu aleyhine kamuoyu oluşturmaya çalışarak başvurucunun kararname
çalışmaları sırasında aldığı kararları tartışmaya açmaktadır. Başvuruya konu
köşe yazısının da aynı dönemde gazetede yayımlanan ve başvurucuyu hedef alan
çok sayıda haber ve köşe yazsından sadece biri olduğu anlaşılmaktadır.
39. Başvuruya konu köşe yazısında davalı, yasa dışı
ilişkileri olduğunu iddia ettiği ve "Semiz Kuş" olarak
adlandırdığı bir üst düzey emniyet görevlisini hedef almış ve bu kişinin "randevu
evlerinin güvenliği konusunda uzman, fuhuş sektöründen ve borsa
manipülasyonundan haksız kazanç elde eden, yasa dışı işlerden köşe olmuş,
organize suç örgütlerine yardım etmesi nedeniyle ceza alan, soruşturmaları
devam eden, gece hayatına düşkün olan, masalarda sızan ve hiç parası bitmeyen
şahısların prezervatifliğini (koruyuculuğunu) yaptığı" iddiasında
bulunduktan sonra bahsi geçen emniyet görevlisinin "HSYK'daki
Ali Suat Ertosun olayının emniyetteki versiyonu" olduğunu ifade
etmiştir. Anayasa Mahkemesinin değerlendirmelerine göre davalı bu sözü ile
başvurucunun da HSYK'da emniyet müdürüne isnat edilen işleri yaptığını ima
etmiştir.
40. Başvurucuya yöneltilen isnadın bir değer yargısı
olduğu konusunda hiçbir kuşku yoktur. Maddi olgu olarak değerlendirilen
ifadelerin kanıtlanması beklenirken değer yargısı sayılan ifadeler için ise
belli bir olgusal temelin varlığı aranmalıdır (Kadir Sağdıç, § 57; İlhan
Cihaner (2), § 64). O hâlde tespiti gereken hususlar; kullanılan ifadelerin
somut bir olgusal temele dayanıp dayanmadığı, davalının sebepsiz biçimde
başvurucuyu hedef alıp almadığı, kullanılan söz ve ifadelerin kişisel saldırı
oluşturup oluşturmadığıdır. Basın özgürlüğünün kapsamının -demokrasi ile yakın
ilişkisinin doğal sonucu olarak- bir dereceye kadar abartıya ve hatta
kışkırtmaya izin verecek şekilde geniş yorumlanması gerektiği kabul edilmelidir
(Kadir Sağdıç, § 76). Ne var ki eleştiri ile hakaret arasında bir ayrıma
gidilmesi gerektiği açıktır.
41. Somut başvuruda davalı gazeteciden iddialarının
doğruluğunu bütün yönleriyle ortaya koyacak şekilde ispatlaması değilse bile bu
iddiaları somut olaylarla desteklemesi, bir başka deyişle değer yargılarını
yeterli olgusal temellere dayandırması beklenmelidir. Bu durumun gazetecilerin
gazetecilik etiğine uygun bir biçimde davranarak doğru ve güvenilir bilgi
vermek için iyi niyetli hareket etmeye yönelik ödev ve sorumluluklarından
kaynaklandığı kabul edilmelidir. Bir diğer anlatımla Anayasa'nın 28. maddesinde
düzenlenen basın özgürlüğü ve bu özgürlükle bağlantılı olarak Anayasa'nın 26.
maddesinde tanımlanan ifade özgürlüğünün gazetecilere tanıdığı güvence,
gazetecilerin gazetecilik mesleğinin gerekleri ile ödev ve sorumluluklarına
saygı içinde hareket etmeleri koşuluna bağlıdır. Aksi durum kişilere atılan
iftiraların meşrulaştırılması sonucunu doğurur.
42. Anayasa Mahkemesi, kamuoyunca tanınan kişilerin ve
kamusal yetki kullanan görevlilerin gördükleri işlev nedeniyle daha fazla
eleştiriye katlanmak durumunda olduklarını ve bunlara yönelik eleştirinin
sınırlarının çok daha geniş olduğunu her zaman vurgulamıştır (Nilgün
Halloran, § 45; İlhan Cihaner (2), § 82). Bununla birlikte kişilik
haklarına saldırı iddiası söz konusu olduğunda kamu görevlileri için de
korumanın sağlandığı ve bu çerçevede korunan temel değerin yalnızca ilgili kamu
görevlisinin bizatihi kişiliği ya da şöhreti olmayıp aynı zamanda o kişinin
yerine getirdiği kamusal göreve kamunun duyduğu güvenin demokratik bir
toplumdaki önemi olduğu da gözönünde bulundurulmalıdır.
43. Somut olayda davalı, ödev ve sorumluluklarına aykırı hareket
ederek geniş bir okuyucu kitlesine hitap eden köşe yazısında, iyi niyetten uzak
bir şekilde abartma ve kışkırtmanın ötesine geçerek olgusal temeli olmayan ve
hakaret boyutuna varan isnadı başvurucuyu ima eder bir şekilde kullanmıştır.
Herhangi bir bağlamı ve olgusal temeli olmayan söz konusu isnat bir eleştiri
olarak kabul edilemeyeceği gibi başvurucunun yapmış olduğu kamu görevine
duyulan toplumsal güveni de zedeleyecek boyuta ulaşmıştır.
44. Tüm bu değerlendirmeler ışığında yargı mercilerinin
farklı çıkarları dengelerken sahip oldukları takdir paylarını Anayasa'nın 17.
maddesinin birinci fıkrasında yer alan pozitif yükümlülüklere uygun
kullanmadıkları sonucuna varılmıştır.
45. Açıklanan gerekçelerle Anayasa'nın 17. maddesinde
güvence altına alınan şeref ve itibarın korunması hakkının ihlal edildiğine
karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı
Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
46. 30/11/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa
Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin
ilgili kısmı şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda,
başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal
kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için
yapılması gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme
kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden
yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama
yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir
veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama
yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı
ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar
verir.”
47. Başvurucu ihlalin tespit edilmesini istemiş ve 15.000
TL manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
48. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan kararında
ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağı hususunda genel
ilkeler belirlenmiştir (B. No: 2014/8875, 7/6/2018, [GK]). Mahkeme diğer bir
kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal kararının yerine getirilmemesinin
sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun ihlalin devamı anlamına geleceği gibi
ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle sonuçlanacağına da işaret etmiştir (Aligül
Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019).
49. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal
edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan
kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural mümkün olduğunca eski hâle
getirmenin, yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için
ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması,
ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan
kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların
giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması
gerekmektedir (Mehmet Doğan, §§ 55, 57).
50. İhlalin mahkeme kararından kaynaklandığı veya
mahkemenin ihlali gideremediği durumlarda Anayasa Mahkemesi, 6216 sayılı
Kanunun 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası ile İçtüzük’ün 79. maddesinin (1)
numaralı fıkrasının (a) bendi uyarınca, ihlalin ve sonuçlarının ortadan
kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın bir örneğinin ilgili
mahkemeye gönderilmesine hükmeder. Anılan yasal düzenleme, usul hukukundaki
benzer hukuki kurumlardan farklı olarak, ihlali ortadan kaldırmak amacıyla
yeniden yargılama sonucunu doğuran ve bireysel başvuruya özgülenen bir giderim
yolunu öngörmektedir. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi tarafından ihlal kararına
bağlı olarak yeniden yargılama kararı verildiğinde, usul hukukundaki
yargılamanın yenilenmesi kurumundan farklı olarak ilgili mahkemenin yeniden
yargılama sebebinin varlığını kabul hususunda herhangi bir takdir yetkisi
bulunmamaktadır. Dolayısıyla böyle bir karar kendisine ulaşan mahkemenin yasal
yükümlülüğü, ilgilinin talebini beklemeksizin Anayasa Mahkemesinin ihlal kararı
nedeniyle yeniden yargılama kararı vererek devam eden ihlalin sonuçlarını
gidermek üzere gereken işlemleri yerine getirmektir. (Mehmet Doğan, §§
58-59; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), §§ 57-59, 66-67).
51. İncelenen başvuruda; başvuru konusu ifadelerin
katlanılabilir eleştiri düzeyinde kaldığı yönündeki derece mahkemesi kararında
başvurucunun şeref ve itibarın korunması hakkı ile davalının ifade özgürlüğü
arasında adil bir denge kurulamadığı, bu nedenle şeref ve itibarın korunması
hakkının devlete yüklediği pozitif yükümlülüklerin ihlal edildiği sonucuna
varmıştır. Dolayısıyla ihlalin mahkeme kararından kaynaklandığı anlaşılmıştır.
52. Bu durumda şeref ve itibarın korunması hakkının
ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında
hukuki yarar bulunmaktadır. Yapılacak yeniden yargılama ise bireysel başvuruya
özgü düzenleme içeren 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı
fıkrasına göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına yöneliktir. Bu
kapsamda yapılması gereken iş yeniden yargılama kararı verilerek Anayasa
Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında
belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar verilmesinden ibarettir. Bu sebeple kararın
bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere Ankara 3. Asliye Hukuk
Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekmektedir.
53. Öte yandan somut olayda ihlalin tespit edilmesinin
başvurucunun uğradığı zararların giderilmesi bakımından yetersiz kalacağı
açıktır. Dolayısıyla eski hâle getirme kuralı çerçevesinde ihlalin bütün
sonuçlarıyla ortadan kaldırılabilmesi için şeref ve itibarın korunması hakkının
ihlali nedeniyle yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi
zararları karşılığında başvurucuya net 6.000 TL manevi tazminat ödenmesine
karar verilmesi gerekir.
54. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 239,50 TL harç ve
3.000 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 3.239,50 TL yargılama giderinin
başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Kişinin şeref ve itibarının korunması hakkının ihlal
edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa'nın 17. maddesinin birinci fıkrasında güvence
altına alınan şeref ve itibarın korunması hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin şeref ve itibarın korunması
hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama
yapılmak üzere Ankara 3. Asliye Hukuk Mahkemesine (E.2013/31, K.2013/272)
GÖNDERİLMESİNE,
D. Başvurucuya net 6.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE,
tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,
E. 239,50 TL harç ve 3.000 TL vekâlet ücretinden oluşan
toplam 3.239,50 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,
F. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun
Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde
yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten
ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına
GÖNDERİLMESİNE 3/11/2020 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.