TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
BİRİNCİ BÖLÜM
KARAR
HAYAT AKSU VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2016/1453)
Karar Tarihi: 19/11/2019
Başkan
:
Hasan Tahsin GÖKCAN
Üyeler
Burhan ÜSTÜN
Hicabi DURSUN
Kadir ÖZKAYA
Selahaddin MENTEŞ
Raportör
Murat İlter DEVECİ
Başvurucular
1.Hayat AKSU
2.Mahmut AKSU
3.Mecnun AKSU
4.Neslihan ÇİÇEK
5.Sabiha AKSU ÇELİK
Vekili
Av. Ali Cemal ZÜLFİKAR
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, zorunlu askerlik görevi sırasında yaşamı korumak için gerekli tedbirlerin alınmaması sonucu meydana gelen ölümden doğan zararların tazmini istemiyle açılan tam yargı davasının reddedilmesi nedeniyle yaşam hakkının; bağımsız ve tarafsız mahkemede yargılama yapılmaması ve aleyhe vekâlet ücretine hükmedilmesi nedenleriyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvurucular Hayat Aksu, Mahmut Aksu, Mecnun Aksu, Neslihan Aksu ve Sabiha Aksu Çelik adına 19/1/2016 tarihinde başvuru yapılmıştır.
3. Başvurucuların nüfus cüzdanı örnekleri ile başvuru formunda belirtilen dayanak belgelerin asıllarının ya da onaylı suretlerinin başvuru formuna eklenmediğine ilişkin eksiklikler başvurucular vekiline tebligat yoluyla bildirilmiş ve anılan eksikliklerin on beş gün içinde giderilmesi başvurucular vekilinden istenmiştir.
4. Başvurucular vekili eksikliklerin giderilmesine ilişkin 23/2/2018 tarihli dilekçesinde, başvuru formunda başvurucu olarak yer almayan Özlem Gürsoy'a da başvurucu sıfatıyla yer vermiştir. Ne var ki başvuru formunda isminin yer almaması ve bireysel başvuruya konu nihai kararın tebliğinden itibaren başvuru süresi içinde adına yeni bir başvuru yapılmaması nedeniyle başvuruda, Özlem Gürsoy yönünden bir inceleme yapılmamıştır.
5. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
6. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
7. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
8. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüş bildirilmesine gerek görülmediğini bildirmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
9. Başvuru formu ve ekleri ile Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen belgelere göre ilgili olaylar özetle şöyledir:
10. Başvurucular Mahmut Aksu ile Hayat Aksu'nun oğlu, diğer başvurucuların ise kardeşi olan M.A. Elazığ/Maden-Hazar Jandarma Karakol Komutanlığında askerlik hizmetini yerine getirmekte iken 21/2/2013 tarihinde ateşli silahla yaralanmış vaziyette bulunmuş ve hastaneye götürülürken yolda vefat etmiştir.
11. Olay hakkında Elazığ 8'inci Kolordu Komutanlığı Askerî Savcılığınca (Askerî Savcılık) derhâl soruşturma başlatılmıştır.
A. Ceza Soruşturması Süreci
12. Soruşturma aşamasında ifadesine başvurulan tanıklardan;
i. Hazar Jandarma Karakolu komutanı olan A.Ö.S. olaydan üç gün önce durgun görüp problemi olup olmadığını sorduğu M.A.nın sıkıntısı olmadığını söylediğini, bir sonraki gün de durgun gördüğü M.A.nın kafasına kız arkadaşının takıldığından söz ettiğini, tavsiyelerde bulunduğu M.A.ya hastaneye göndermeyi teklif ettiğini ancak M.A.nın bu teklifi kabul etmediğini söylemiştir.
ii. J. Uzm. Çvş. M.G., olay günü saat 10.00-10.30 sıralarında gece hazır kıta olarak görevli olması nedeniyle istirahat etmesi gereken M.A.nın istirahat etmediğini öğrenmesi üzerine askerlerin kaldığı koğuşa gittiğini, durgun gözüken M.A.yı neşelendirmek için koğuştaki askerlerle bir buçuk saat kadar çabaladıklarını, sıkıntısı varsa izin talep edebileceğini M.A.ya söylediğini ancak M.A.nın izne ihtiyacının olmadığını beyan ettiğini, durgun olması nedeniyle M.A.ya isterse ve kendini iyi hissetmiyorsa 18.00-20.00 nöbetini tutmayabileceğini söylediğini ve M.A.nın "İyi olur." diyerek nöbete çıkmadığını ifade etmiştir.
iii. J. Komd. Er Z.A., olaydan önceki gün koğuşta otururlarken bir anda oturduğu yerden kalkan M.A.nın İ.Ç.ye zimmetli tüfeği alarak şarjörünü takmaya çalıştığını, olaya müdahale ederek M.A.nın elinden silahı aldığını, daha sonra M.A.nın yatağına yattığını ve kendilerine "Ölmemi istiyor musunuz?" diye sorduğunu, aynı günün akşamında nöbette iken M.A.nın B.G.nin yanında silahını tam dolduruşa getirdiğini, elindeki silahı alıp ne yaptığını soran B.G.ye M.A.nınşaka yaptığını söylediğini, olay sabahı Karakol Komutanı A.Ö.S.ye M.A.nın bir sıkıntısı olduğunu anlattığını ve Y.S.den duyduğuna göre olaydan bir süre önce M.A.nın bir sıkıntısı olup olmadığını soran Y.S.ye "Harcarlar adamı!" dediğinibeyan etmiştir.
iv. J. Komd. Er O.A., M.A.nın 1/2/2013 tarihinde adına kayıtlı mobil telefon hattını iptal ettirmezse başının belaya gireceğinden söz ettiğini anlatmıştır.
v. J. Er N.D., olay günü M.A.nın durup dururken birkaç kez kendisine "Bana niye seslendin?" dediğini söylemiştir.
vi. İfadesine başvurulan bazı erat müteveffanın olaydan önceki son iki üç gün kimseyle konuşmadığını, yemek yemediğini ve uyumadığını, bu durumun asker arkadaşları ve üstleri tarafından fark edilerek kendisiyle konuşulmaya çalışıldığını ancak tüm ısrarlara rağmen sıkıntısını kimseye anlatmadığını ifade etmişlerdir.
13. Yürüttüğü soruşturma sonunda Askerî Savcılık 7/6/2013 tarihinde olay hakkında kovuşturmaya yer olmadığına dair karar (kovuşturmasızlık kararı) vermiştir. Karar gerekçesinin ilgili kısımları şöyledir:
"...
Tanık beyanları, ölü muayene ve otopsi raporu, balistik ve kimyasal inceleme raporları birlikte değerlendirildiğinde, müteveffanın birlik içerisinde üstleri ve asker arkadaşları ile herhangi bir probleminin olmayıp herkesle arasının iyi olduğu, alınan tanık ifadelerinde acemi birliğinde iken bir kız arkadaşının olduğu, ... dağa çıktığı ve bu sebeple ayrıldıkları, olay günü ve üç gün öncesine kadar konuşmadığı, uyumadığı ve yemek yemediği, bu durumun asker arkadaşları ve rütbeli personel tarafından fark edilerek kendisi ile defalarca konuşulmaya çalışıldığı, hastane ve izne gönderme gibi tekliflerin sunulduğu, sıkıntısını tüm ısrarlara rağmen anlatmadığı, son günlerinde gaipten sesler duyarcasına garip davrandığı, cep telefonu hattını iptal ettirmesi gerektiğini aksi halde başının belaya gireceğini arkadaşlarına beyan ettiği, kendisine sıkıntısını soran arkadaşı [Y.S.ye] 'bitirirler adamı' diyerek problemini anlatmadığı, müteveffanın olaydan önceki gün akşam koğuşa geldiği, aniden oturduğu yerden kalkarak [İ.Ç.] isimli askere zimmetli tüfeği alarak şarjörünü takmaya çalıştığı, [Z.A.] isimli askerin müdahale ederek nıüteveffanın elinden silahı aldığı, yattıktan soma asker arkadaşlarına dönerek 'ölmemi istiyor musunuz' gibi garip cümleler söylediği, yine müteveffanın nöbette iken silahını tam dolduruşa getirdiği, personelin müdahale etmesi üzerine şaka yaptığını söyleyerek geçiştirdiği, olay günü 18:00- 20:00 saatleri arasında nöbeti olduğu, nöbetçi astsubay'ın kendisini iyi hissetmiyorsa nöbete çıkmamasını söylemesi üzerine nöbete çıkmadığı, gazinoya giderek oturduğu, bu esnada bile sıkıntılı bir şekilde volta atmaya devam ettiği, saat 19:05 sularında kendisine zimmetli silahını, hücum yeleği ile birlikte şarjörü alarak sorumluluğunda bulunan kazan dairesi bölgesine gittiği, kazan dairesinin dışarıya açılan ve kül dökmek için kullanılan rampa üzerine kendisine zimmetli 14 H 963 seri numaralı G 3 piyade tüfeği ile çene altından ateş etmek suretiyle bitişiğe yakın atış ateşli silah yaralanmasına bağlı olarak vefat ettiği, silahın patlamasına müteveffa dışında başka şahısların herhangi bir etkisinin olmadığı, müteveffanın olay esnasında intihar etmek niyetiyle hareket ettiği, bu eylemi gerçekleştirmesi için kendisini azmettiren ya da teşvik eden, intihar kararını kuvvetlendiren veya kendisine yardım eden bir başka şahsın bulunmadığı, müteveffanın ölümünde kendi iradi hareketlerinden başka bir etkenin rol oynamadığı kanaati edinilmekle;
[M.A.nın] ateşli silah yaralanması sonucu ölümü olayı [hakkında] ... KOVUŞTURMAYA YER OLMADIĞINA ... karar verildi."
14. Başvurucu Mecnun Aksu'nun vekili aracılığıyla kovuşturmasızlık kararına yaptığı itiraz Malatya 2'nci Ordu Komutanlığı Askerî Mahkemesince 11/7/2013 tarihinde reddedilmiştir.
15. M.A.nın askerlik süreci ve ölüm olayı hakkında yürütülen ceza soruşturmasına ilişkin daha fazla bilgi Anayasa Mahkemesinin Mecnun Aksu (B. No: 2013/7208, 21/1/2018) kararında yer almaktadır.
B. Tam Yargı Davası Süreci
16. Başvurucular 13/6/2014 tarihinde, yakınlarının ölmeden önce yaşadığı psikolojik sıkıntılardan haberdar olmalarına rağmen askerî yetkililerin yaşamı korumak için hiçbir tedbir almadıklarını, yakınlarına ölümünden önce psikolojik destek ve tedavi imkânı sağlanmadığını, kendilerine de söz konusu sıkıntılar hakkında bilgi verilmediğini ve tazminat taleplerine idarenin cevap vermediğini belirterek vekilleri aracılığıyla Jandarma Genel Komutanlığı aleyhine Askerî Yüksek İdare Mahkemesi (AYİM) nezdinde maddi ve manevi tazminat istemli tam yargı davası açarak ölenin anne ve babası için ayrı ayrı 25.000 TL, ölenin her bir kardeşi için ise ayrı ayrı 15.000 TL manevi tazminat, ölenin anne ve babası için ayrı ayrı 7.000 TL maddi tazminat talep etmişlerdir.
17. AYİM 24/12/2015 tarihinde, ölüm olayı hakkında yürütülen ceza soruşturmasında verilen karara işaret ederek başvurucuların tazminat taleplerinin reddine ve maddi tazminat yönünden 1.680 TL, manevi tazminat yönünden 1.500 TL olmak üzere toplam 3.180 TL vekâlet ücretinin davacılardan alınarak yargılamada kendisini vekille temsil ettiren davalı idareye verilmesine karar vermiştir. Kararın gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:
...[O]layla ilgili yapılan söz konusu adli soruşturma neticesinde de tespit edildiği üzere; müteveffanın tamamen kendi iradesi ile kendisini silahla vurarak intihar etmesi suretiyle ölümü olayında zararlı sonucu doğuran eylem ile hizmet arasında illiyet bağının bulunmadığı, davacılar vekilinin de intihar olayına ilişkin olarak davalı idarenin kusurlu ya da kusursuz sorumluluğunu doğuracak herhangi bir somut delili ortaya koyamadığı, davalı idareye yüklenebilecek bir nedensellik bağının mevcut olmadığı, dolayısıyla davalı idarenin herhangi bir hizmet kusurunun ya da kusursuz sorumluluk şartlarının mevcut olmadığı değerlendirilerek, dava konusu olayda idareye yüklenebilecek hukuki bir sorumluluğunun bulunmadığı, tüm bu hususlar birlikte değerlendirildiğinde; davacıların maddi ve manevi tazminat istemlerinin reddine karar verilmesi gerektiği sonuç ve kanaatine ulaşılmıştır.
..."
18. Başvurucular vekili ceza soruşturmasında beyanlarına başvurulan tanıkların ifadelerine dikkate çekip yaşam hakkını güvence altına alan Anayasa'nın 17. maddesi uyarınca devletin egemenlik alanı içindeki kişilerin yaşamlarını korumaya yönelik gerekli tedbirleri almak zorunda olduğunu ve askerî yetkililerin yakınlarının intihar etme riski taşıdığını bilmelerine rağmen intiharı önlemek için gerekli ve yeterli önlem almadıklarını belirterek AYİM'den karar düzeltme talebinde bulunmuştur.
19. Başvurucular vekilinin talebi AYİM'in 2/12/2015 tarihli kararıyla reddedilmiştir.
20. Nihai karar başvurucular vekiline 21/12/2015 tarihinde tebliğ edilmiş olup başvuru 19/1/2016 tarihinde yapılmıştır.
IV. İLGİLİ HUKUK
21. İlgili hukuk için bkz. Mehmet Aydoğan ve Nufer Aydoğan (B. No: 2013/3775, 14/4/2016, §§ 40, 41) başvurusu hakkında verilen karar.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
22. Mahkemenin 19/11/2019 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Yaşam Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucuların İddiaları
23. Başvurucular, AYİM'in davanın reddine dair kararında da yer alan kovuşturmasızlık kararındaki M.A.nın ölmeden önceki psikolojik durumuna ilişkin tanık ifadelerine işaret ederek ölenin ciddi psikolojik sorunları bulunduğundan haberdar olan askerî yetkililerin intiharı önlemek için hastaneye sevk etmek, psikolojik destek sağlamak, izne göndermek ve ölene zimmetli silahı geri almak gibi yaşamı koruyucu tedbirlerin hiçbirini almadığını hatta hazır kıta görevlisi olan ölene nöbet görevi verildiğini, ayrıca zorunlu askerlik hizmeti sırasında ölene zimmetli silahla gerçekleşen ölüm olayından idarenin kusursuz sorumlu olduğunu belirterek Anayasa'nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşam hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.
24. Bundan başka başvurucular, AYİM'in kaynağı ve oranı belli olmayan bir kusuru ölene yükleyerek davayı reddetmesi nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğinden şikâyet etmişlerdir.
2. Değerlendirme
25. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucuların adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddialarının özü, askerî yetkilerin intihar riski konusunda bilgileri olmasına rağmen yaşamı korumak için gerekli idari tedbirleri almamaları konusunda etkili bir yargısal korumadan yararlanamadıklarına ilişkindir. Bu sebeple anılan iddialar da Anayasa'nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşam hakkı kapsamında incelenmiştir.
26. Anayasa’nın "Kişinin dokunulmazlığı, maddî ve manevî varlığı" kenar başlıklı 17. maddesinin birinci fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:
" Herkes, yaşama... hakkına sahiptir."
27. Anayasa’nın "Devletin temel amaç ve görevleri" kenar başlıklı 5. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Devletin temel amaç ve görevleri, … kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır."
28. Anayasa Mahkemesi, yaşam hakkını güvence altına alan Anayasa'nın 17. maddesini Anayasa'nın 5. maddesiyle birlikte değerlendirerek devlete üç tür yükümlülük yükleyecek şekilde yorumlamış ve bu yükümlülüklerin ihlal edilip edilmediğine ilişkin değerlendirmelerinde gözönüne alacağı ilkeleri belirlemiştir. Bu yükümlülüklerden ilki kasıtlı ve hukuka aykırı olarak öldürmememe yükümlülüğü (negatif yükümlülük), ikincisi her türlü tehlikeye karşı bireylerin yaşam hakkını koruma yükümlülüğü (pozitif yükümlülüğün maddi boyutu), üçüncüsü ise doğal olmayan her ölümle ilgili etkili soruşturma yükümlülüğüdür (pozitif yükümlülüğün usule ilişkin boyutu). Bir bireysel başvurunun yaşam hakkı kapsamında değerlendirilebilmesi için kamu makamlarının yaşam hakkının koruma alanına kasıtlı eylemleri veya ihmal suretiyle tezahür eden eylemsizlikleri ile bir müdahalesinin gerçekleştiği iddia edilmelidir. Başka bir anlatımla yaşam hakkı kapsamında yapılacak bir incelemenin ancak yetkili makamların kusura dayalı sorumluluğunun ileri sürüldüğü hâllerde söz konusu olabileceği ifade edilmelidir. Bir ölümden kusursuz sorumluluk ilkeleri gereğince sorumlu olunduğunun ileri sürülmesi hâlinde ise bireysel başvurunun açıklanan gerekçelerle yaşam hakkından incelenebilmesi mümkün değildir (Aziz Biter ve diğerleri, B. No: 2015/4603, 19/2/2019, §§ 58, 59). Bu nedenle başvurucuların devletin meydana gelen ölüm olayından kusursuz sorumlu olduğuna dair şikâyetleri yönünden herhangi bir değerlendirme yapılmamıştır.
a. Kabul Edilebilirlik Yönünden
29. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan yaşam hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas Yönünden
i. Genel İlkeler
30. Başvuruya uygulanabilir nitelikteki genel ilkeler Hasan Kara ve diğerleri (B. No: 2015/17126, 27/6/2018, §§ 53-56) kararında yer almaktadır.
ii. İlkelerin Olaya Uygulanması
31. Yaşam hakkı kapsamında hukuki sorumluluğu ortaya koymak adına adli ve idari yargıda açılacak tazminat davalarında makul derecede ivedilik ve özen şartının yerine getirilmesi, dolayısıyla derece mahkemelerinin bu tür olaylara ilişkin yürüttükleri yargılamalarda Anayasa'nın 17. maddesinin gerektirdiği seviyede bir inceleme yapıp yapmadıklarının Anayasa Mahkemesi tarafından değerlendirilmesi gerekmektedir. Zira derece mahkemeleri tarafından bu konuda gösterilecek hassasiyet, yürürlükteki yargı sisteminin daha sonra ortaya çıkabilecek benzer hak ihlallerinin önlenmesinde sahip olduğu önemli rolün zarar görmesine engel olacaktır (Perihan Uçar, B. No: 2013/5860, 1/12/2015, § 52).
32. Somut olayda başvurucular öz itibarıyla yakınlarının ölmeden önce yaşadığı psikolojik sıkıntılardan haberdar olmalarına rağmen askerî yetkililerin yaşamı korumak için hiçbir tedbir almadıkları, ölümünden önce yakınlarına psikolojik destek ve tedavi imkânı sağlanmadığı iddiasıyla AYİM nezdinde tam yargı davası açmışlardır (bkz. § 16). Buna rağmen AYİM, dosyadaki diğer deliller yanında ceza soruşturması kapsamında beyanları tespit edilen tanıkların ölüm olayından önceki olgulara ve M.A.nın ölümünden önceki psikolojik durumuna ilişkin ifadelerini de dikkate alıp askerî yetkililerin M.A.nın intihar riski taşıdığını bilip bilmediklerini ya da en azından söz konusu riski bilmelerinin gerekip gerekmediğini, intihar riski askerî yetkililerce biliniyor veya bilinmesi gerekiyorsa intiharın önlenmesi için makul ölçüler çerçevesinde önlem alınıp alınmadığını hiç değerlendirmemiş, ölüm olayı hakkında yürütülen soruşturmada varılan sonucu dikkate alarak ölenin kendi iradesi ile silahla intihar etmesi nedeniyle eylem ile kamu hizmeti arasında illiyet bağının bulunmadığı, intihar olayına ilişkin olarak davalı idarenin kusurlu ya da kusursuz sorumluluğunu doğuracak herhangi bir somut delilin ortaya konulmadığı kanaatiyle idareye yüklenebilecek hukuki bir sorumluluğunun bulunmadığı neticesine ulaşmıştır (bkz. § 17).Oysa Anayasa'nın 17. maddesinin gerektirdiği seviyede bir inceleme, AYİM'in değerlendirme dışı bıraktığı hususları dikkate alarak bir karar verilmesini gerektirmektedir.
33. Açıklanan gerekçelerle yaşam hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
B. Adil Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Bağımsız ve Tarafsız Mahkemede Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
a. Başvurucuların İddiaları
34. Başvurucular, AYİM'in bağımsız ve tarafsız olmadığını öne sürerek Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini iddia etmişlerdir.
b. Değerlendirme
35. Anayasa Mahkemesi tarafından bu konu daha önce incelenirken belirtildiği üzere AYİM’in oluşumu, statüsü ve görevleri Anayasa ve ilgili kanunda hüküm altına alınmıştır. AYİM’e atanan askerî hâkimlerin bağımsızlığının Anayasa ve ilgili kanun hükümleri ile garanti altına alındığı, atanma ve çalışma usulleri yönünden askerî hâkimlerin bağımsızlıklarını zedeleyecek bir hususun olmadığı, kararlarından dolayı idareye hesap verme durumunda bulunmadıkları, disipline ilişkin konuların AYİM Yüksek Disiplin Kurulunca incelenip karara bağlandığı görülmektedir (Yaşasın Aslan, B. No: 2013/1134, 16/5/2013, § 29). Diğer yandan sınıf subayı üyelerin en fazla dört yıllık süre ile görev yapmaları, disiplin konularında Disiplin Kuruluna tabi kılınmaları, görev süreleri zarfında idari veya askerî yetkililerce herhangi bir değerlendirmeye tabi tutulmamaları bu subayların idareye karşı bağımsızlıklarını güçlendirmiştir (Yaşasın Aslan, § 30).
36. Açıklanan gerekçelerle bağımsız ve tarafsız mahkemede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Mahkemeye Erişim Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
37. Başvurucular, davanın reddedilmesi nedeniyle aleyhlerine hükmedilen 3.180 TL vekâlet ücretinin mahkemeye erişimlerini engellediğini belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.
38. Yaşam hakkına yönelik olarak tespit edilen ihlalin giderilmesi amacıyla yeniden yargılamaya hükmedildiğinden ve yeniden yargılama yapılmakla vekalet ücretine ilişkin hüküm fıkrası da kendiliğinden ortadan kalkacağından mahkemeye erişim hakkının ayrıca incelenmesine gerek bulunmadığı değerlendirilmiştir.
C. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
39. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ilgili kısmı ve (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
40. Başvurucular, AYİM'den talep ettikleri tazminatın kendilerine ödenmesini ve ihlalin sonuçlarının ortadan kaldırılmasını talep etmişlerdir.
41. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan ([GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018) kararında, ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağının belirlenmesi hususunda genel ilkeler belirlenmiştir.
42. Mehmet Doğan kararında özetle uygun giderim yolunun tespit edilebilmesi için öncelikle ihlalin kaynağının belirlenmesi gerektiği vurgulanmıştır. Buna göre ihlalin mahkeme kararından kaynaklandığı durumlarda 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası ile Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün 79. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendi uyarınca kural olarak ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın bir örneğinin ilgili mahkemeye gönderilmesine hükmedilir (Mehmet Doğan, §§ 57, 58).
43. Anayasa Mahkemesinin tespit edilen ihlalin giderilmesi amacıyla yeniden yargılama yapılmasına hükmettiği hâllerde ilgili usul kanunlarında düzenlenen yargılamanın yenilenmesi kurumundan farklı olarak yargılamanın yenilenmesi sebebinin varlığının kabulü ve önceki kararın kaldırılması hususlarında derece mahkemesinin herhangi bir takdir yetkisi bulunmamaktadır. Zira ihlal kararı verilen hâllerde yargılamanın yenilenmesinin gerekliliği hususundaki takdir, derece mahkemelerine değil ihlalin varlığını tespit eden Anayasa Mahkemesine bırakılmıştır. Derece mahkemesi Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında belirttiği doğrultuda ihlalin sonuçlarını gidermek üzere gereken işlemleri yapmakla yükümlüdür (Mehmet Doğan, § 59).
44. Mevcut başvuruda AYİM'in dosyadaki diğer deliller yanında ceza soruşturması kapsamında beyanları tespit edilen tanıkların ölüm olayından önceki olgulara ve M.A.nın ölümünden önceki psikolojik durumuna ilişkin ifadelerini de dikkate alıp askerî yetkililerin M.A.nın intihar riski taşıdığını bilip bilmediklerini ya da en azından söz konusu riski bilmelerinin gerekip gerekmediğini, intihar riski askerî yetkililerce biliniyor veya bilinmesi gerekiyorsa intiharın önlenmesi için makul ölçüler çerçevesinde önlem alınıp alınmadığını değerlendirmemesi nedeniyle yaşam hakkının ihlal edildiğine karar verilmiştir (bkz. §§32, 33).
45. Bu durumda yaşam hakkına yönelik ihlalin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Yapılacak yeniden yargılama 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına yöneliktir. Bu kapsamda yapılması gereken iş, öncelikle ihlale yol açan başvurucular tarafından açılan tam yargı davasının reddine dair kararın ortadan kaldırılması ve dosyadaki diğer deliller yanında ceza soruşturması kapsamında beyanları tespit edilen tanıkların ölüm olayından önceki olgulara ve M.A.nın ölümünden önceki psikolojik durumuna ilişkin ifadeleri de dikkate alınarak askerî yetkililerin M.A.nın intihar riski taşıdığını bilip bilmedikleri ya da en azından söz konusu riski bilmelerinin gerekip gerekmediği, intihar riski askerî yetkililerce biliniyor veya bilinmesi gerekiyorsa intiharın önlenmesi için makul ölçüler çerçevesinde önlem alınıp alınmadığı hususlarının değerlendirilmesi sonucunda yeni bir karar verilmesinden ibarettir. Bu sebeple kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere yetkili idari yargı merciine gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
46. Başvurucuların AYİM'den talep ettikleri maddi ve manevi tazminatın yeniden yapılacak yargılamada değerlendirilecek olması nedeniyle başvurucuların maddi ve manevi tazminat istemlerinin reddine karar verilmesi gerekir.
47. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 239,50 TL harç ve 2.475 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.714, 50 TL yargılama giderinin başvuruculara ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Yaşam hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
2. Bağımsız ve tarafsız mahkemede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın DEĞERLENDİRİLMESİNE GEREK OLMADIĞINA,
B. Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşam hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin yaşam hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere -Anayasa'nın 21/1/2017 tarihli ve 6771 sayılı Kanun ile getirilen geçici 21. maddesinin birinci fıkrasının (E) bendiyle Askeri Yüksek İdare Mahkemesi kaldırılmış olduğundan anılan bendin (b) alt bendi gereğince- YETKİLİ İDARİ YARGI MERCİİNE GÖNDERİLMESİNE (Askeri Yüksek İdare Mahkemesi İkinci Dairesinin E.2014/2765 sayılı dosyası),
D. 239,50 TL harç ve 2.475 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.714, 50 TL yargılama giderinin başvuruculara MÜŞTEREKEN ÖDENMESİNE,
E. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucuların Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması halinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 19/11/2019 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.