TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
DİJVAR NESRİ İSMAİL BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2016/14663)
|
|
Karar Tarihi: 18/4/2019
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Hasan Tahsin
GÖKCAN
|
Üyeler
|
:
|
Serdar
ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Burhan ÜSTÜN
|
|
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
Raportör
|
:
|
Engin GÜNDÜZ
|
Başvurucu
|
:
|
Dijvar Nesri İSMAİL
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, başvurucu tarafından yazılan mektubun sakıncalı
olduğundan bahisle ceza infaz kurumu tarafından alıcısına gönderilmemesi
nedeniyle haberleşme hürriyetinin ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 10/8/2016 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurucunun adli yardım talebinin kabulüne ve
kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar
verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
5. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar
özetle şöyledir:
6. Başvurucu, Diyarbakır (Kapatılan) 1. Nolu
Devlet Güvenlik Mahkemesinin 24/11/1994 tarihli kararıyla müebbet ağır hapis
cezasına hükmedilmiştir.
7. Bandırma 1 Nolu T Tipi Kapalı Ceza
İnfaz Kurumunda (Ceza İnfaz Kurumu) hükümlü olarak bulunan başvurucu,
kendisiyle birlikte on bir mahpusun imzasını taşıyan bir mektup yazarak
6/6/2016 tarihinde Birleşmiş Milletler (BM) Türkiye Temsilciliğine göndermek
istemiştir.
8. Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) üzerinden temin
edilen mektupta Türk devletinin savaş suçu işlediği, Kürdistan bölgesinde
soykırım uyguladığı, Güneydoğu illerinde etnik temizlik yaptığı, fosfor bombası
ve kitle imha silahları kullandığı, 1915 yılında Ermenilere sonrasında ise
Rumlara uygulanan soykırımı Kürtlere yaşatmak istediği, BM'nin bu konuda
inceleme yapması yönünde beklentileri ve incelemenin hakkında tecrit uygulanan
Abdullah Öcalan'ın tutulduğu İmralı Adası'nı da kapsaması yönünde taleplerinin
olduğu belirtilmiş, PKK terör örgütünün kurucusu ve yöneticisi olması nedeniyle
hakkında kesinleşmiş mahkûmiyet hükmü bulunan Abdullah Öcalan hakkında övücü
ifadelere yer verilmiştir.
9. Ceza İnfaz Kurumu Disiplin Kurulu Başkanlığının (Disiplin
Kurulu) 7/6/2016 tarihli kararıyla mektupta yer alan ifadelerin alıcısına
ulaştığında telafisi mümkün olmayan durumlara yol açacağı belirtilerek
sakıncalı olduğu değerlendirilen mektubun yok edilmesine, aslının ise idarece
saklanmasına karar verilmiştir.
10. Başvurucu bu karara karşı Bandırma İnfaz Hâkimliği (İnfaz
Hâkimliği) nezdinde şikâyet başvurusunda bulunmuştur. İnfaz Hâkimliği 23/6/2016
tarihli kararıyla başvurucunun şikâyetini reddetmiştir. Karar gerekçesinde;
mektubun Türk devletini ve hükûmetini soykırım ile suçlayan yalan yanlış
ibareler içerdiği, bu hâliyle Ceza İnfaz Kurumlarının Yönetimi ile Ceza ve
Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkındaki Tüzük'ün 91.
maddesinin üçüncü fıkrası gereğince itirazın reddi gerektiği belirtilmiştir.
11. Başvurucu, İnfaz Hâkimliğinin kararına karşı itiraz yoluna başvurmuştur.
İtirazı inceleyen Bandırma Ağır Ceza Mahkemesi 26/7/2016 tarihli kararıyla
İnfaz Hâkimliğinin kararındaki gerekçeye atıf yaparak kararın usul ve yasaya
uygun olduğundan bahisle başvurucunun itirazının reddine karar vermiştir.
12. Nihai karar başvurucuya 28/7/2016 tarihinde tebliğ
edilmiştir.
13. Başvurucu 10/8/2016 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
14. İlgili hukuk için bkz. Ahmet
Temiz, B. No: 2013/1822, 20/5/2015, §§ 16-20.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
15. Mahkemenin 18/4/2019 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
16. Başvurucu; sakıncalı olduğuna karar verilen mektubun normal
içerikte ve uygun üslupta yazıldığını, BM yetkililerini yaşanan olaylara dair
duyarlılığa davetten ibaret olduğunu, yerinde inceleme yapmaları talebinde
bulunduğunu ileri sürmüştür. Disiplin Kurulu ve sonrasında yargı mercilerince
verilen kararların keyfî olduğunu belirten başvurucu, temel hakkı olan
haberleşme hakkının engellenerek üzerinde baskı uygulandığını iddia etmiştir.
B. Değerlendirme
17. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun iddiasının özü, göndermek
istediği mektubun Disiplin Kurulunca sakıncalı görülerek muhatabına
gönderilmemesine karar verilmesi nedeniyle haberleşme hürriyetinin
engellenmesine ilişkindir. Anayasa Mahkemesinin önceki kararlarında bu tür
başvurular haberleşme hürriyeti kapsamında incelenmiştir (Ahmet Temiz, § 23; Özkan Kart (2), B. No: 2013/1201,
20/5/2015, § 22; Akif İpek, B.
No: 2013/9456, 24/6/2015, § 23; Ramazan
Vural, B. No: 2013/1148, 7/7/2015, § 24; Eren Yıldız, B. No: 2013/759, 7/7/2015, § 25; Mustafa Aydin, B. No: 2013/275, 6/10/2015,
§ 24). Somut başvuruda da bu durumdan ayrılmayı gerektirecek bir durum
bulunmamaktadır.
18. İddianın değerlendirilmesinde dayanak alınacak Anayasa'nın "Haberleşme hürriyeti" kenar
başlıklı 22. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Herkes, haberleşme hürriyetine sahiptir.
Haberleşmenin gizliliği esastır.
Millî güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin
önlenmesi, genel sağlık ve genel ahlâkın korunması veya başkalarının hak ve
özgürlüklerinin korunması sebeplerinden biri veya birkaçına bağlı olarak
usulüne göre verilmiş hâkim kararı olmadıkça; yine bu sebeplere bağlı olarak
gecikmesinde sakınca bulunan hallerde de kanunla yetkili kılınmış merciin
yazılı emri bulunmadıkça; haberleşme engellenemez ve gizliliğine dokunulamaz...
İstisnaların uygulanacağı kamu kurum ve
kuruluşları kanunda belirtilir."
19. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 48. maddesinin (2) numaralı
fıkrasına göre Anayasa Mahkemesince açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul
edilemez olduğuna karar verilebilir. Başvurucunun ihlal iddialarını
temellendiremediği, iddialarının salt kanun yolunda gözetilmesi gereken
hususlara ilişkin olduğu, temel haklara yönelik bir müdahalenin olmadığı veya
müdahalenin meşru olduğu açık olan başvurular ile karmaşık veya zorlama
şikâyetlerden ibaret başvurular açıkça dayanaktan yoksun kabul edilebilir (Hikmet Balabanoğlu,
B. No: 2012/1334, 17/9/2013, § 24).
20. Disiplin Kurulunca başvurucu tarafından gönderilmek istenen
mektubun sakıncalı olduğu değerlendirilerek söz konusu mektubun muhatabına
gönderilmemesine karar verilmiştir. Dolayısıyla anılan karar ile kamu makamları
tarafından başvurucunun haberleşme hürriyetine bir müdahalede bulunulduğu
açıktır.
21. Anayasa Mahkemesinin Ahmet
Temiz kararında hükümlü ve tutukluların gönderdiği veya kendilerine
gönderilen mektuplara ceza infaz kurumunun ilgili kurulları tarafından yapılan
müdahalelere ilişkin genel ilkeler belirtilmiştir (Ahmet Temiz, §§ 28-34). Buna göre haberleşme özgürlüğüne
yapılan müdahale öncelikle kanunla öngörülmelidir. Müdahalenin yasal dayanağını
oluşturan mevzuatın, ulaşılabilir, yeterince açık ve belirli bir eylemin
gerektirdiği sonuçlar açısından öngörülebilir olması gerekir. İkinci olarak söz
konusu müdahale meşru bir amaca
dayanmalı, demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun ve ölçülü olmalıdır.
22. Anılan müdahale, Anayasa’nın 22. maddesinin ikinci
fıkrasında belirtilen haklı sebeplerden bir veya daha fazlasına dayanmadığı ve
Anayasa’nın 13. maddesinde belirtilen koşullara uygun olmadığı takdirde
Anayasa’nın 22. maddesinin ihlalini teşkil edecektir. Bu nedenle sınırlamanın,
Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen kanun tarafından öngörülme, meşru amaç
taşıma, demokratik toplum düzeninin gereklerine uygunluk ve ölçülülük ilkesine
aykırı olmama koşullarına uygun olup olmadığının belirlenmesi gerekir (Ahmet Temiz, § 36).
23. Somut olayda 13/12/2004 tarihli ve 5275 sayılı Ceza ve
Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkındaki Kanun'un 68. maddesinin hükümlülerin
ceza infaz kurumlarından yaptıkları yazışmaların denetimi ve
sınırlandırılmasının kanuni dayanağını oluşturduğu anlaşılmaktadır (Ahmet Temiz, §§ 37-46). Öte yandan,
haberleşme hürriyetinin düzenlendiği Anayasa'nın 22. maddesinin ikinci
fıkrasında, söz konusu sınırlama sebeplerine bağlı kalınarak yapılacak
sınırlamanın ancak usulüne uygun olarak verilecek hâkim kararıyla mümkün
olabileceği belirtildikten sonra üçüncü fıkrasında "İstisnaların uygulanacağı kamu kurum ve kuruluşları kanunda
belirtilir" denilerek bu kuralın da mutlak olmadığı ve bu kurala
bazı kurumlar yönünden kanunla sınırlamalar getirilebileceği açıkça
düzenlenmiştir (AYM, E.2014/122, K.2015/123, 30/12/2015, § 71). Bu bağlamda
ceza infaz kurumları, Anayasa'nın 22. maddesinin üçüncü fıkrası kapsamında
istisnaların uygulanacağı kamu kurumlarındandır (Mehmet Koray Eryaşa, B. No:
2013/6693, 16/4/2015, §§ 74-76).
24. Mektup, kişi veya kuruluşları paniğe yöneltecek yalan ve
yanlış bilgiler içermesi sebebiyle sakıncalı bulunmuştur. Bu kapsamda başvurucu
tarafından gönderilmek istenen mektubun Disiplin Kurulunca denetlenmesi
suretiyle haberleşme hürriyetine yapılan müdahalenin, kamu düzeninin korunması
ve suç işlenmesinin önlenmesi amaçlarını taşıdığı, bunun da Anayasa'nın
haberleşme hürriyetine ilişkin 22. maddesinin ikinci fıkrası kapsamında meşru
bir amaç olduğu sonucuna varılmıştır (Ahmet
Temiz, § 51).
25. Ceza infaz kurumlarında tutulmanın kaçınılmaz sonucu olarak
kamu düzeninin korunmasına ve suç işlenmesinin önlenmesine yönelik kabul
edilebilir makul gerekliliklerin olması durumunda hükümlü ve tutukluların sahip
oldukları haklar sınırlandırılabilir (Turan Günana, B. No: 2013/3550, 19/11 /2014, § 35).
26. Somut olaya konu mektupta Türkiye Cumhuriyeti devletinin
terör olayları ile mücadele kapsamında yürüttüğü faaliyetler soykırım, etnik
temizlik ve savaş suçu olarak nitelendirilmekte ancak iddialar somut bir
bilgiye veya münferit bir olaya dayandırılmayıp soyut ve genel olgulardan söz
edilmektedir. Mektubun devamında ise PKK terör örgütü lideri Abdullah Öcalan'ı
öven ifadelere yer verilmiştir. Ayrıca mektubun bir grup mahkûm tarafından
toplu olarak imzalandığı, bu kişilerin terör suçu olarak tanımlanan fiiller
nedeniyle hüküm giydikleri görülmektedir.
27. Belirtilen hususlar birlikte ele alındığında mektubun, terör
örgütünün faaliyetleri ile liderini masum ve meşru göstermek, Türk devletini
soykırım ve savaş suçuyla itham ederek uluslararası kamuoyunda panik havası
oluşturmak, neticede devletin saygınlığını zedelemeye ve terörle mücadelesini
engellemeye çalışmak, ayrıca Ceza İnfaz Kurumunda örgüte ve ideolojisine
bağlılığı canlı tutmak amacıyla yazıldığı anlaşılmaktadır.
28. Gerçeğe aykırı bilgiler içeren ve propaganda amacı taşıyan
bahse konu mektubun sakıncalı görülerek muhatabına gönderilmemesine karar
verilmesi şeklindeki müdahalenin Anayasa'nın 22. maddesi anlamında kamu
düzeninin korunması ve suç işlenmesinin önlenmesi için ihtiyaç duyulan
demokratik toplum düzeninin gereklerine aykırı olmadığı ve müdahalenin
ulaşılmak istenen amaçla ölçülü olduğu sonucuna varılmıştır. Bu kapsamda İnfaz
Hâkimliği kararının da ilgili ve yeterli gerekçeler içerdiği görülmektedir.
Sonuç olarak somut olayda haberleşme hürriyetine yönelik açık ve görünür bir
ihlal bulunmamaktadır.
29. Açıklanan gerekçelerle başvurunun diğer kabul edilebilirlik
koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Haberleşme hürriyetinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri
Kanunu’nun 339. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca tahsil edilmesi
mağduriyetine neden olacağından başvurucunun yargılama giderlerini ödemekten
TAMAMEN MUAF TUTULMASINA 18/4/2019 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.