TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
UFUK ÇORBACI BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2016/15118)
|
|
Karar Tarihi: 9/9/2020
|
R.G. Tarih ve Sayı: 4/11/2020-31294
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
Başkan
|
:
|
Kadir ÖZKAYA
|
Üyeler
|
:
|
Celal Mümtaz AKINCI
|
|
|
M. Emin KUZ
|
|
|
Yıldız SEFERİNOĞLU
|
|
|
Basri BAĞCI
|
Raportör
|
:
|
Fatma Gülbin ÖZCÜRE
|
Başvurucu
|
:
|
Ufuk ÇORBACI
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvuru, dava dilekçesinde kullandığı ifadeler
nedeniyle baronun kınama cezası vermesinin başvurucunun ifade özgürlüğünü ihlal
ettiği iddiasına ilişkindir
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru 31/8/2016 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden
yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik
incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul
edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet
Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüş bildirmemiştir.
III. OLAY VE
OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle
ilgili olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucu, İstanbul Barosuna kayıtlı bir avukattır.
Kadıköy Asliye Hukuk Mahkemesinde görülmekte olan sıra cetveline itiraz
davasında davacı C.Ö.nün vekilliğini üstlenen başvurucu, yargılama sırasında
dinlenen tanık ifadelerine ilişkin bir beyan dilekçesi hazırlayarak dosyaya
sunmuştur. Söz konusu beyan dilekçesinde tanık M.A.T.nin davalının oğlu ile
ilişkisi olduğunu, davalı ile bu sebepten yakınlığı bulunması dolayısıyla
tanıklığına itibar edilmemesi gerektiğini belirten başvurucu, dilekçesine tanık
M.A.T.nin Facebook isimli sosyal medya hesabına ait arkadaş ve durum bilgisini
içeren renkli ekran görüntüsünü de tanık ve taraf ilişkisini ispatlamak amacı
ile eklenmiştir. Dilekçede M.A.T. ile ilgili kısımda yer alan ifadeler şu
şekildedir:
"Diğer tanık [M.A.T]e gelince;
Bu kişinin O.K.'nın (davalının oğlunun)
sevgilisi olduğu duyumlarını alıyoruz. Bu kişinin Facebook sayfasının ekran
görüntüsünü renkli olarak ekte sunuyoruz. (EK 6)
[M.A.T]nin de bu sayfa görüntülerine
dikkat edilecek olursa [O.K] arkadaşları arasındadır ve o da [O.K.]nin
reklamını yapmaktadır. Ancak asıl arkadaşı olduğunu söylediği [S.U.] arkadaş
isimleri arasında yoktur.
Sayın Mahkemeye 25.03.2011 tarihinde
sunduğumuz Kadıköy 1. Asliye Hukuk Mahkemesi 2008/423 Esas nolu dosyanın
kararına dikkat edilecek olursa muvazaalı işleme adı karışan kişilerden biri [Ö.S.] isimli bir bayandır. Aldığımız
duyumlara göre bu kişinin de [O.K.]in, [S.U.]dan önceki
sevgilisidir.
Anlaşılacağı üzere diğer davalı [A.C.K.] muvazaalı işlerde oğlunun
sevgililerini kullanmaktadır.
Önce [Ö.S.], sonra [S.U.] ve şimdi de yönlendirilmiş
tanık [M.A.T.]
Dikkat edilecek olursa tanığın
yönlendirildiği ama kendi yalanını kendisinin ele verdiği görülmektedir.
Her şeyden önce borç verildiği ve
karşılığında senet alındığı söylenen rakam 150.000.-TL dir. Tanığın söylediği
rakam 200.000.-TL'dir.
Tanık evin 2008-2009 yıllarında
satıldığını söyledi. Halbuki satılıp da satım bedeli borç olarak verildiği
iddia edilen evin en geç Ekim 2005 den önce satılması gerekmektedir. Çünkü
04.12.2007 tarihinde icra takibine konan senedin tanzim tarihi 20.10.2005'dir.
Sayın stajyer avukat mesleği öğrenmeden
yanlı tanık olmayı öğrenmiş anlaşılan.
Tanık [M.A.T.], müvekkilim ile [K.] ailesinin borcun
ödenmemesi için işbirliği yaptığını söylüyor yani sözde [K.] ailesi
aleyhine tanıklık yapıyor ama Facebook sayfasında [O.K.]i başköşeye
koyuyor. Takdiri yüce mahkemeye bırakıyoruz.
Ayrıca [M.A.T.] ortaklığın 2008-2009
yıllarında kurulduğu konusunda tahminde bulunmuştur.
Maalesef tanığın bu tahmini de
tutmamıştır. Çünkü ortaklık Ocak 2006 da kurulmuş ve [A.C.K.]in (davalı) ihracat
bedellerini kendi sayfasına aktarması sonucunda 2006 Eylül ayında da sona
ermiştir.
Sayın mahkemedeki dosyada bulunan
2007/187 Esas sayılı icra dosyasındaki mahkeme kararında görüleceği üzere 2006
yılı Eylül ayında ihtilafa düşüldüğü ve fiili ortaklığın son bulduğu
görülmektedir.
Tanık [M.A.T.] bir de kanaat belirtmektedir. Sözde
müvekkilim diğer davalı [A.C.K.] ile işbirliği yaparak borçtan
kurtulmaya çalışıyorlar diye kanaat belirtmektedir.
Her şeyden önce tanık kanaat belirtemez.
Kanaat belirtmesi yanlı olarak tanıklık yaptığının delilidir. Borçtan
kurtulmaya çalışan bir kişi diğer tarafın taşınmazını cebri icra ile satmak
için bu kadar çaba sarf eder mi?"
9. M.A.T. dilekçede kendisi ile ilgili olarak kullanılan
ifadeler sebebi ile başvurucudan İstanbul Barosu Başkanlığı ve Üsküdar
Cumhuriyet Başsavcılığı nezdinde şikâyetçi olmuştur. Şikâyet sonucunda
başvurucu hakkında hem ceza hem de disiplin soruşturması başlatılmıştır.
10. Başvurucu hakkında hakaret suçundan Kadıköy 2. Ağır
Ceza Mahkemesinde ceza davası açılmıştır. Mahkeme başvurucunun beyan
dilekçesinde yer verdiği ifadeleri katılanı aşağılamak veya küçültmek amacı ile
değil, tanık olarak dinlenen katılanın taraflı beyanlarını ortaya koymak amacı
ile kaleme aldığını belirterek başvurucunun beraatine oyçokluğu ile karar
vermiştir.
11. İstanbul Barosunca yapılan disiplin soruşturması
sonucunda ise başvurucunun avukat sıfatı ile yazmış olduğu dilekçede yer
verdiği "Davalı [A.C.K.], oğlunun sevgililerini kullanmaktadır, bunlardan
biri de şimdi yönlendirilmiş tanık [M.A.K.] dir" ve "Sayın
stajyer avukat, mesleği öğrenmeden yanlı tanık olmayı öğrenmiş anlaşılan" şeklindeki
ifadeler savunmayı aşan hakaret cümlesi olarak değerlendirilerek başvurucuya
kınama cezası verilmesine karar verilmiştir. Söz konusu kararın kaldırılması
talebi ile başvurucu tarafından Türkiye Barolar Birliğine (TBB) itirazda
bulunulmuş ise de TBB tarafından başvurucunun itirazının reddine karar
verilmiştir.
12. Başvurucu, hakkında tesis edilen disiplin cezasının
iptali talebi ile TBB aleyhine Ankara 2. İdare Mahkemesinde (Mahkeme) dava
açmıştır. Başvurucunun hukukla ve yasalarla ilgisiz açıklamalardan ve karşı
tarafın özel hayatı ile ilgili, savunma hakkının sınırını aşan ifadelerden bir
avukat olarak kaçınması gerektiğini vurgulayan Mahkeme, başvurucunun disiplin
cezasının konusunu teşkil eden ifadeleri sebebi ile savunma hakkının sınırını
aştığını değerlendirerek davanın reddine karar vermiştir.
13. Başvurucu tarafından Mahkeme kararına itiraz edilmesi
üzerine karar itiraz mercii olan Ankara Bölge İdare Mahkemesince (4. Kurul)
incelenmiştir. 4. Kurul 24/12/2015 tarihli kararı ile başvurucu tarafından
yapılan itirazı kabul ederek ilk derece mahkemesinin kararını bozmuş ise de
karar düzeltme incelemesi sonucunda 1/6/2016 tarihli karar ile ilk derece
mahkemesinin kararının onanmasına kesin olarak karar vermiştir.
14. Bu karar başvurucuya 2/8/2016 tarihinde tebliğ
edilmiştir.
15. Başvurucu 31/8/2016 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
IV. İLGİLİ
HUKUK
16. 19/3/1969 tarihli ve 1136 sayılı Avukatlık Kanunu'nun
ilgili kısımları şöyledir:
"Madde 34 – (Değişik : 2/5/2001 -
4667/21 md.)
Avukatlar, yüklendikleri görevleri bu
görevin kutsallığına yakışır bir şekilde özen, doğruluk ve onur içinde yerine
getirmek ve avukatlık unvanının gerektirdiği saygı ve güvene uygun biçimde
davranmak ve Türkiye Barolar Birliğince belirlenen meslek kurallarına uymakla
yükümlüdürler.
...
Madde 134 – (Değişik : 2/5/2001 -
4667/65 md.)
Avukatlık onuruna, düzen ve gelenekleri
ile meslek kurallarına uymayan eylem ve davranışlarda bulunanlarla, meslekî
çalışmada görevlerini yapmayan veya görevinin gerektirdiği dürüstlüğe uygun
şekilde davranmayanlar hakkında bu Kanunda yazılı disiplin cezaları uygulanır.
...
Madde 135 – Disiplin cezaları şunlardır:
1.
(Değişik: 22/1/1986 -
3256/23 md.) Uyarma; avukatın mesleğinin icrasında daha dikkatli davranması
gerektiğinin kendisine bildirilmesidir.
2.
Kınama; meslekinde ve
davranışında kusurlu sayıldığının avukata bildirilmesidir.
..."
17. TBB’nin 8-9 Ocak 1971 tarihli IV. Genel Kurulunda
kabul edilen ve 26 Ocak 1971 tarihli TBB Bülteni’nde yayımlanarak yürürlüğe
giren TBB Meslek Kuralları'nın ilgili kısmı şöyledir:
"5. Avukat, yazarken de,
konuşurken de düşüncelerini olgun ve objektif bir biçimde açıklamalıdır.
Mesleki çalışmasında avukat, hukukla ve yasalarla ilgisiz açıklamalardan
kaçınmalıdır."
V. İNCELEME VE
GEREKÇE
18. Mahkemenin 9/9/2020 tarihinde yapmış olduğu
toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun
İddiaları
19. Başvurucu, İstanbul Barosuna bağlı avukat olarak
görev yaptığını belirtmektedir. Başvuru konusu dilekçenin sunulduğu davada
tanık M.A.T.nin davalının sevgilisi olduğunu müvekkili olan davacıdan
öğrendiğini, M.A.T. ile davalı arasındaki yakınlığı ortaya koyarak M.A.T.nin
tanıklığına itibar edilmemesi amacı ile bu bilgiye dilekçesinde yer verdiğini
belirten başvurucu, dilekçede kullandığı ifadeler nedeniyle hakkında adli ve
idari soruşturma başlatıldığını ifade etmiştir.
20. Hakkında yapılan ceza soruşturması sonucunda dava
açıldığını dile getiren başvurucu; davanın görüldüğü Kadıköy 2. Ağır Ceza
Mahkemesi tarafından yapılan ceza yargılaması sonucunda beraatine karar
verildiğini, disiplin soruşturmasının ise kınama cezası ile sonuçlandığını
belirterek hakkında tesis edilen disiplin cezasının iptali için açmış olduğu
davanın beraat kararı dikkate alınmaksızın reddedilmesinin ifade özgürlüğünü ve
adil yargılanma hakkını ihlal ettiğini ileri sürmüştür.
B. Değerlendirme
21. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından
yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki
tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013,
§ 16). Bu bağlamda başvurucunun diğer tüm iddialarının ifade özgürlüğü kapsamında
incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
1. Kabul
Edilebilirlik Yönünden
22. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul
edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı
anlaşılan ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir
olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas
Yönünden
a. Müdahalenin
Varlığı
23. Başvurucu, davacı vekili sıfatı ile yazmış olduğu bir
dilekçede yargılamada dinlenen bir tanık için kullanmış olduğu ifadeler
dolayısıyla kınama cezası ile cezalandırılmıştır. Bu şekilde başvurucunun ifade
özgürlüğüne yönelik bir müdahale yapılmıştır.
b. Müdahalenin
İhlal Oluşturup Oluşturmadığı
24. Yukarıda anılan müdahale, Anayasa’nın 13. maddesinde
belirtilen koşullara uygun olmadığı müddetçe Anayasa’nın 26. maddesinin
ihlalini teşkil edecektir. Anayasa’nın 13. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Temel
hak ve hürriyetler, ... yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen
sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, ...
demokratik toplum düzeninin ... gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı
olamaz."
25. Bu sebeple müdahalenin Anayasa’nın 13. maddesinde
öngörülen ve somut başvuruya uygun düşen kanun tarafından öngörülme,
Anayasa’nın ilgili maddesinde belirtilen nedenlere dayanma ve demokratik toplum
düzeninin gereklerine uygunluk koşullarını sağlayıp sağlamadığının belirlenmesi
gerekir.
i. Kanunilik
26. TBB Meslek Kuralları'nın "Genel
Kurallar" kenar başlıklı 3. ve 4. maddesi ile 1136 sayılı Kanun'un
34., 134. ve 135. maddelerinin kanunilik koşulunu karşıladığı sonucuna
varılmıştır.
ii. Meşru Amaç
27. Başvurucu hakkında verilen mahkûmiyet kararının
başkalarının şöhret veya haklarının korunmasına yönelik önlemlerin bir
parçası olduğu ve meşru bir amaç taşıdığı sonucuna varılmıştır.
iii. Demokratik
Toplum Düzeninin Gereklerine Uygunluk
(1) Genel
İlkeler
(a)Müdahalenin Demokratik Toplum Düzeninin Gereklerine
Uygun Olması
28. Anayasa Mahkemesinin daha önce bu konuda detaylı
olarak açıklama yaptığı kararlar için bkz. Bekir Coşkun [GK], B.
No: 2014/12151, 4/6/2015, §§ 44, 47, 48, 51, 57;Mehmet Ali Aydın [GK],
B. No: 2013/9343, 4/6/2015, §§ 68-72; AYM, E.2018/69, K.2018/47,
31/5/2018, § 15; AYM, E.2017/130, K.2017/165, 29/11/2017, § 18;ansel Çölaşan,
B. No: 2014/6128, 7/7/2015, § 51; Hakan Yiğit, B. No: 2015/3378,
5/7/2017, §§ 58, 59, 61, 66, 68; Meral Özata Özgürol, B. No: 2015/2326,
26/12/2018, §§ 33-36 .
29. Buna göre ifade özgürlüğüne yapılan bir müdahale,
zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılamıyorsa ya da zorunlu bir toplumsal
ihtiyacı karşılamakla birlikte orantılı değilse demokratik toplum düzeninin
gereklerine uygun bir müdahale olarak değerlendirilemez.
(b) Bireyin
Şeref ve İtibarının Korunmasında Devletin Pozitif Yükümlülüğü
30. Bireyin şeref ve itibarı, kişisel kimliğinin ve
manevi bütünlüğünün bir parçasını oluşturur ve Anayasa’nın 17. maddesinin
birinci fıkrasının korumasından faydalanır (İlhan Cihaner (2), B. No:
2013/5574, 30/6/2014, § 44) Devlet, bireyin şeref ve itibarına keyfî
olarak müdahale etmemek ve üçüncü kişilerin saldırılarını önlemekle yükümlüdür
(Nilgün Halloran, B. No: 2012/1184, 16/7/2014, § 41; Adnan
Oktar (3), B. No: 2013/1123, 2/10/2013, § 33; Bekir Coşkun, § 45; Önder
Balıkçı, B. No: 2014/6009, 15/2/2017, § 44).
31. Devletin bireyin şeref ve itibarının korunmasında
pozitif yükümlülüklerine ilişkin geniş anlatım için bkz. Serpil Kerimoğlu ve
diğerleri, B. No: 2012/752, 17/9/2013, § 51; Hüdayi Ercoşkun, B. No:
2013/6235, 10/3/2016, § 94.
(c) Hak Arama
Hürriyeti
32. Anayasa'nın hak arama hürriyetini düzenleyen 36.
maddesinin birinci fıkrasında, kişilerin hak arama özgürlükleri güvence altına
alınmıştır. Hak arama özgürlüğü toplumsal barışı güçlendiren dayanaklardan biri
olmanın yanında bireyin adaleti bulma, hakkı olanı elde etme ve haksızlığı
giderme yoludur. İnsan varlığını soyut ve somut değerleriyle koruyup
geliştirmek amacıyla hukuksal olanakları kapsamlı biçimde sağlama, bu konuda
tüm yollardan yararlanma hakkını içeren hak arama özgürlüğü hukuk devletinin ve
çağdaş demokrasinin vazgeçilmez koşullarından biridir (AYM, E.2014/86,
K.2015/109, 25/11/2015, § 91; Ali Abbas Yalman, B. No: 2015/11456,
19/4/2018, § 28; S.A., B. No: 2015/19664, 7/2/2019, § 37).
33. Hak arama özgürlüğü, bir temel hak niteliği taşımanın
ötesinde diğer temel hak ve özgürlüklerden gereken şekilde yararlanmayı ve
bunların korunmasını sağlayan en etkili güvencelerden biridir (AYM, E.2015/61,
K.2016/172, 2/11/2016, § 123; Ali Abbas Yalman, § 29; S.A., §
38).
(2) İlkelerin Olaya Uygulanması
34. Somut olayda başvurucu; davacı vekili sıfatı ile yer
aldığı bir yargılamada, tanık olarak dinlenen M.A.T.nin davalının oğlu ile olan
yakınlığına ilişkin bir iddiayı ve bu durumun M.A.T.nin tanık olarak
güvenilirliğine tesirine ilişkin değerlendirmelerini içeren bir dilekçe kaleme
almış ve bu dilekçeyi mahkemeye sunmuştur. Dilekçede yer verilen ifadeler
sebebiyle tanık M.A.T., başvurucunun iddia ve savunma sınırlarını aştığını
belirterek başvurucu hakkında İstanbul Barosuna şikâyette bulunmuştur. Yapılan
idari soruşturma sonucunda başvurucunun kınama cezası ile tecziyesine karar
verilmiş, anılan karara karşı başvurucu tarafından açılan iptal davası da
reddedilerek karar kesinleşmiştir. Başvuruya konu dilekçe, yargılama ile ilgili
verilmiş olduğundan başvurunun hak arama hürriyeti ışığında ve ifade özgürlüğü
kapsamında değerlendirilmesi gerekir.
35. Şüphesiz ki maddi ve manevi varlığı koruma ve
geliştirme hakkı ile hak arama hürriyetiyle bağlantılı olarak ifade
özgürlüğünün karşı karşıya geldiği durumlarda çatışan haklar arasında dengeleme
yapılabilmesi için;
i. Hak arama hürriyetinin kullanılmasını haklı gösterecek
-oldukça zayıf veya dolaylı da olsa- emarelerin varlığı,
ii. Hak arama hürriyetinin sırf üçüncü kişilere zarar
vermek amacıyla kullanılıp kullanılmadığı,
iii. Hak arama hürriyetinin kamu görevlilerine karşı,
görevlerinin yerine getirilmesiyle ilgili konularda kullanılıp kullanılmadığı,
iv. Hak arama hürriyetinin kullanılması esnasında hedef
alınan kişiye yönelik isnatların taraflar arasındaki uyuşmazlık konusuyla
-oldukça zayıf veya dolaylı da olsa- ilgisinin bulunup bulunmadığı ve
uyuşmazlığın çözümüne katkısının olup olmadığı,
v. Hak arama hürriyetinin kullanılması esnasında dile
getirilen ifadeler ve bunların hedef alınan kişinin yaşamına etkileri (Ali
Abbas Yalman, § 33; S.A., § 41) gibi kriterlerin somut olaya
uygulanması gerekmektedir.
36. İlk derece mahkemesinin kararı incelendiğinde
disiplin cezasına konu edilen isnada ilişkin hiçbir hususun kararda
tartışılmadığı görülmektedir. Mahkeme tarafından başvurucunun söz konusu
dilekçede tanık M.A.T. için kullanmış olduğu ifadeleri ona zarar vermek için
değil M.A.T. ile davalı arasındaki yakınlığı ortaya koymak suretiyle M.A.T.nin
tanıklığına itibar edilmemesi amacıyla yer verdiğine ilişkin savunması da
dikkate alınmamıştır. Yine bir tanık olan M.A.T.nin beyanlarının güvenilirliği
açısından taraflarla olan yakınlığının sorgulanmasının yargılamanın sıhhati
üzerindeki tesirine ilişkin olarak da gerekçeli kararda bir değerlendirme
yapılmamıştır.
37. Bu açıklamalar ışığında ilk derece mahkemesinin
başvurucunun disiplin cezası ile tecziyesinin zorunlu toplumsal bir ihtiyaca
karşılık geldiğini ilgili ve yeterli bir gerekçe ile ortaya
koyduğunun kabul edilmesi mümkün olmamıştır.
38. Başvurucunun ifade özgürlüğüne yapılan müdahalenin
demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun olmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
Anayasa'nın 26. maddesinin ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı
Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
39. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin ilgili kısmı
şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda,
başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal
kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için
yapılması gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme
kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden
yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama
yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata
hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir.
Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal
kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse
dosya üzerinden karar verir.”
40. Başvurucu ihlalin tespiti ile birlikte yeniden
yargılama ve 10.000 TL manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
41. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan kararında
ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağı hususunda genel
ilkeler belirlenmiştir (B. No: 2014/8875, 7/6/2018, [GK]). Mahkeme diğer bir
kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal kararının yerine getirilmemesinin
sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun ihlalin devamı anlamına geleceği gibi
ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle sonuçlanacağına da işaret etmiştir (Aligül
Alkaya ve diğerleri (2), B.No: 2016/12506, 7/11/2019).
42. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal
edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan
kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural mümkün olduğunca eski hâle
getirmenin, yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için
ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması,
ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan
kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların
giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması gerekmektedir
(Mehmet Doğan, §§ 55, 57).
43. İhlalin mahkeme kararından kaynaklandığı durumlarda
Anayasa Mahkemesi, 6216 sayılı Kanunun 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası ile
İçtüzük’ün 79. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendi uyarınca, ihlalin
ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere
kararın bir örneğinin ilgili mahkemeye gönderilmesine hükmeder. Anılan yasal
düzenleme, usul hukukundaki benzer hukuki kurumlardan farklı olarak, ihlali
ortadan kaldırmak amacıyla yeniden yargılama sonucunu doğuran ve bireysel
başvuruya özgülenen bir giderim yolunu öngörmektedir. Bu nedenle Anayasa
Mahkemesi tarafından ihlal kararına bağlı olarak yeniden yargılama kararı
verildiğinde, usul hukukundaki yargılamanın yenilenmesi kurumundan farklı
olarak ilgili mahkemenin yeniden yargılama sebebinin varlığını kabul hususunda
herhangi bir takdir yetkisi bulunmamaktadır. Dolayısıyla böyle bir karar
kendisine ulaşan mahkemenin yasal yükümlülüğü, ilgilinin talebini beklemeksizin
Anayasa Mahkemesinin ihlal kararı nedeniyle yeniden yargılama kararı vererek
devam eden ihlalin sonuçlarını gidermek üzere gereken işlemleri yerine
getirmektir (Mehmet Doğan, §§ 58-59; Aligül Alkaya ve diğerleri (2),
§§ 57-59, 66-67).
44. İncelenen başvuruda ifade özgürlüğünün ihlal edildiği
sonucuna ulaşılmıştır. Dolayısıyla ihlalin mahkeme kararından kaynaklandığı
anlaşılmıştır.
45. Bu durumda ifade özgürlüğü ihlalinin sonuçlarının
ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar
bulunmaktadır. Yapılacak yeniden yargılama ise bireysel başvuruya özgü
düzenleme içeren 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasına
göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına yöneliktir. Bu kapsamda
yapılması gereken iş yeniden yargılama kararı verilerek Anayasa Mahkemesini
ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere
uygun yeni bir karar verilmesinden ibarettir. Bu sebeple kararın bir örneğinin
yeniden yargılama yapılmak üzere Ankara 2. İdare Mahkemesine gönderilmesine karar
verilmesi gerekmektedir.
46. İhlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için
yeniden yargılamanın yeterli bir giderim sağlayacağı anlaşıldığından manevi
tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.
47. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 239,50 TL harçtan
oluşan yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. İfade özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddianın
KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade
özgürlüğünün İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin ifade özgürlüğünün ihlalinin
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Ankara
2. İdare Mahkemesine (E.2013/1538 K.2014/1161) GÖNDERİLMESİNE,
D. Başvurucunun manevi tazminat talebinin REDDİNE,
E. 239,50 TL harçtan oluşan yargılama giderinin
başvurucuya ÖDENMESİNE,
F. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun
Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde
yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten
ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına
GÖNDERİLMESİNE 9/9/2020 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.