TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
AYŞE EKİCİ VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2016/15120)
|
|
Karar Tarihi: 20/11/2019
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Recep
KÖMÜRCÜ
|
Üyeler
|
:
|
Engin
YILDIRIM
|
|
|
Celal Mümtaz
AKINCI
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
|
|
Recai AKYEL
|
Raportör
|
:
|
Mustafa ARI
|
Başvurucular
|
:
|
1. Ayşe
EKİCİ
|
|
|
2. Esra
EKİCİ
|
|
|
3. Fatih
Emre EKİCİ
|
|
|
4. Kübra
EKİCİ
|
|
|
5. Tevfik
EKİCİ
|
Vekili
|
:
|
Av. Durmuş
ÖZDEMİR
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, ceza infaz kurumunda bulunan mahpusun intihar
etmesini önlemeye yönelik tedbirlerin alınmaması nedeniyle yaşam hakkının ihlal
edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 24/8/2016 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından, başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüş bildirmiştir.
7. Başvurucular, Bakanlığın görüşüne karşı süresinde beyanda
bulunmuştur.
III. OLAY VE OLGULAR
8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
9. İ.E. başvurucu Ayşe Ekici'nin eşi, başvurucular Kübra Ekici,
Esra Ekici ile Fatih Emre Ekici'nin babası ve başvurucu Tevfik Ekici'nin
kardeşi olup Ereğli Belediyesinde daktilograf olarak çalışmaktadır.
10. Ereğli (Konya) Cumhuriyet Başsavcılığının (Başsavcılık)
ihaleye fesat karıştırma suçu kapsamında yürüttüğü soruşturma kapsamında
gözaltına alınan İ.E., Ereğli Sulh Ceza Hâkimliğinin 29/3/2011 tarihli
kararıyla tutuklanmış ve Ereğli B Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda (Ceza İnfaz
Kurumu) tutulmaya başlanmıştır.
11. 25/6/2011 tarihinde Ceza İnfaz Kurumunda temizlik günü
olması nedeniyle 4 No.lu koğuşta kalan ve temizlik işlerinden sorumlu olan
hükümlü M.Ç.ye idare tarafından kontrollü şekilde temizlik malzemesi
verilmiştir.
12. Hükümlü M.Ç. ile aynı koğuşta kalan İ.E. olay günü saat
09.30 sıralarında banyodan çıkıp koğuşa alınmasının hemen ardından temizlik
yapılan kısımda bulunan çamaşır suyunu bir anda almış ve içerek intihar
etmiştir.
13. Bu durumu fark eden koğuş arkadaşları duruma hemen müdahale
etmiş ve görevli personele haber vermişlerdir. Görevli personelin saat 09.53'te
112 Acil Servisi çağırması üzerine İ.E., saat 09.58'te Ceza İnfaz Kurumuna
gelen ambulans ile Ereğli Devlet Hastanesine kaldırılmıştır. İ.E.ye ilk
müdahale ambulansta yapılmıştır.
14. Ereğli Devlet Hastanesinde İ.E.ye gerekli tıbbi müdahale
yapılmış, bu kapsamda İ.E.nin damar yolu açılmış,
tahliller yapılmış ve tedavinin takibini yapabilecek, gastroentroloji
yoğun bakım ünitesi olan bir hastaneye sevkinin sağlanması için araştırma
yapılmıştır. Araştırma neticesinde İ.E. saat 11:35'te içinde iki acil tıp
teknisyeni bulunan ambulans ile Konya ilinde bulunan Meram Tıp Fakültesi
Hastanesine sevk edilmiştir.
15. Konya ili girişinde İ.E.nin
solunumunun durması üzerine İ.E. bulunduğu yere en yakın hastane konumunda olan
Konya Numune Hastanesine götürülmüş, ancak yapılan tüm müdahalelere rağmen
hayatını kaybetmiştir.
A. Ölüm Olayıyla İlgili
Olarak Yürütülen Ceza Soruşturması Süreci
16. Ceza İnfaz Kurumunun 4 No.lu koğuşunda kalan İ.E.nin temizlik malzemesi içerek intihar edip Konya Numune
Hastanesi kaldırıldığı yönünde olaydan hemen sonra yapılan ihbar üzerine
Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından derhâl soruşturma başlatılmıştır.
17. Ölüm olayının Konya il merkezinde gerçekleşmesi nedeniyle
Konya Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından Konya Numune Hastanesi morgunda ölü
muayene ve klasik otopsi işlemi gerçekleştirilmiştir. İşlem neticesinde
düzenlenen 25/6/2011 tarihli Ölü Muayene ve Otopsi Tutanağı'nda,
İ.E.nin ölümünün koroziv
madde içiminden kaynaklanan iç organ hasarı neticesinde gerçekleştiği, ölüme
etkili başkaca travmatik ve patolojik bulguya
rastlanmadığı belirtilmiştir.
18. Ölü muayene ve klasik otopsi işlemini gerçekleştiren Konya
Cumhuriyet Başsavcılığı yürüttüğü soruşturmayı tamamlayarak 27/6/2011 tarihli
yetkisizlik kararı ile dosyayı ölüm olayını soruşturmakla yetkili başsavcılığa
göndermiştir.
19. Başsavcılık yürüttüğü soruşturma kapsamında 27/6/2011
tarihinde, İ.E. ile aynı koğuşta kalan M.Ç., E.A., S.K., A.D., A.E., R.O., Y.G.
ve B.K.nın tanık sıfatıyla
ifadelerini almıştır. Söz konusu ifadelerin ilgili kısımları özetle şu
şekildedir:
i. M.Ç. ifadesinde; çamaşır suyunu yazdırarak kantinden
aldıklarını, ihtiyaçları kadar olan kısmını idarenin verdiğini, olay günü İ.E.nin banyoya gitmekte isteksiz göründüğünü,
arkadaşlarıyla banyoya gitmesine rağmen onlardan erken döndüğünü, bu sırada
kendisinin de bulaşık yıkadığını, çamaşır suyunu yanındaki kovanın yan tarafına
bıraktığını, bir anda çamaşır suyunu İ.E.nin elinde
gördüğünü, durumu fark eden Y.G.nin olaya müdahale
ettiğini, İ.E.yi kusturmaya çalıştıklarını, önce İ.E.nin buna izin vermediğini ancak birkaç dakikalık
mücadeleden sonra kustuğunu gördüğünü, ambulansa haber verildiğini, ambulansın
hızlı bir şekilde gelip İ.E.ye müdahale ettiğini beyan etmiştir.
ii. E.A. ifadesinde; İ.E.nin içine
kapanık biri olduğunu, olay günü yatakhanede iken dışarıdan gelen sesler
üzerine dışarıya çıktığında İ.E.yi
yerde yatar vaziyette gördüğünü, arkadaşlarının kusturmaya çalışmalarına rağmen
İ.E.nin ağzını kesinlikle açmadığını, daha sonra da
ambulansın geldiğini, çamaşır suyunun kendilerine teslim edilmeyip bardak bardak verildiğini beyan etmiştir.
iii. S.K. ifadesinde; İ.E.nin herhangi
bir sorunu olup olmadığını bilmediğini ancak kendisinden "Ben bu olayı kendime yediremiyorum, benim
sülalemde böyle bir olay olmadı." şeklindeki sözleri birkaç kez
duyduğunu beyan etmiştir.
iv. A.D. ifadesinde; İ.E.nin ne sorunu
olduğunu bilmediğini, kendisi ile herhangi bir şey paylaşmadığını beyan
etmiştir.
v. A.E. ifadesinde; İ.E. ile çok fazla muhabbetinin olmadığını,
bu nedenle ne gibi bir sorunu olduğunu bilmediğini, olayda idarenin kusuru
olduğunu düşünmediğini zira normalde çamaşır suyunun bardakla verildiğini, az
miktar kaldığında kutu ile verildiğini, idare tarafından kendileri üzerinde
fiziki ve psikolojik bir baskı uygulanmadığını beyan etmiştir.
vi. R.O. ifadesinde; İ.E. ile Ereğli Belediyesinin ihaleleri ile
ilgili soruşturma nedeniyle aynı gün tutuklandıklarını ve o tarihten bu yana
aynı koğuşta kaldıklarını, İ.E.yi içine kapanık biri
olarak gördüğünü, İ.E.nin birkaç sorunu olmakla
birlikte en büyük sorununun kendisinin tutuklanması nedeniyle ailesinin ve
kendisinin onurunun zedelenmesi olduğunu, bunun yanında on beş gün kadar önce
babasının vefat ettiğini, babası ile helalleşemediği için ciddi üzüntü duyduğunu,babasının cenazesine katılması için Mahkemenin
İ.E.ye izin verdiğini ancak İ.E.nin kelepçeli olarak
kimsenin huzuruna çıkmak istememesi sebebiyle cenazeye katılmadığını, ayrıca
avukatının yanına gelmemesini İ.E.nin sorun
yaptığını, olay günü İ.E.nin banyodan sonra bir anda
çamaşır suyu içerek intihar ettiğini, ona hemen müdahale edip infaz koruma
memurlarına haber verdiklerini, ardından ambulansın geldiğini, olayda idarenin
herhangi bir kusurunun bulunmadığını, keza kendilerinin İ.E.nin
bu boyutta psikolojik rahatsızlıklarının bulunduğu veya intihara meyilli
olacağını düşünmediklerini, bu nedenle de idareye herhangi bir bilgi
vermediklerini beyan etmiştir.
vii. Y.G. ifadesinde;
İ.E. ile aynı soruşturma dosyasından tutuklandığını, İ.E. ailesinden hiç
kimsenin bu güne kadar ceza infaz kurumuna düşmediğini, mahkûmiyet
yaşamadığını, bu durumun kendisi için onur kırıcı olduğunu söylediğini, on beş
gün kadar önce İ.E.nin babasının vefat ettiğini,
babası ile helalleşememesi nedeniyle de üzüntü yaşadığını ancak anılan
nedenlerin intihara neden olabileceğini düşünmediklerini, böyle bir şeyi tahmin
edemedikleri için de idareye İ.E. ile ilgili herhangi bir bilgi vermediklerini
hatta ceza infaz kurumu savcısının sorunları olup olmadığını sorduğunu ancak
ona da herhangi bir sorun iletmediklerini, idarenin kendilerine yönelik olumsuz
bir tavrının olmadığını, olay günü İ.E.nin kendisine "[Y.] abi ben burada bunaldım, beni artık buradan çıkartın."
dediğini, kendisinin de İ.E.yi teselli ettiğini,
banyodan sonra İ.E.nin intihar ettiğini beyan
etmiştir.
viii. B.K. ifadesinde; İ.E. ile aynı dosyadan tutuklandıklarını
ve İ.E.nin bu karardan sonra bunalıma girdiğini,
ailesinden bugüne kadar hiç kimsenin suç işlemediğini, böyle bir suçla
tutuklanmadığını ve mahkûm olmadığını, kendisinin de bu tutuklamadan dolayı
gurunun incindiğini söylediğini, İ.E.yi teselli
etmesine rağmen bir türlü onun moralini düzeltemediğini, on beş gün kadar önce
babasının vefat ettiğini, babası ile helalleşememesi nedeniyle büyük üzüntü
duyduğunu, bunlara rağmen İ.E.nin psikolojisinin bu
denli bozuk olduğunu tahmin edemediklerini, intihar edebileceğini
düşünmediğini, bu nedenle de idareye herhangi bir şey söylemediklerini beyan
etmiştir.
20. Ayrıca Başsavcılık 27/6/2011 tarihinde Ceza İnfaz Kurumu
Müdürü N.Ç., başgardiyan Me.A., ile infaz koruma
memurları M.E. ve S.Y.nin şüpheli sıfatıyla
ifadelerini almıştır. İfadelerin ilgi kısımları özetle şu şekildedir:
i. N.Ç. ifadesinde; çamaşır suyunu koğuşlara yönetmelik gereği
düzenli ve talepleri halinde verdiklerini, fazla miktarı kilitli olarak bir
dolapta muhafaza ettiklerini, İ.E.nin psikolojisinin
bozuk olduğuna dair koğuştan veya kendisinden herhangi bir şikayet almadığını,
böyle bir izlenim de edinmediğini, ancak 15 gün kadar önce babası vefat ettiği
için üzgün olduğunu gördüğünü, moralini yükseltebilmek için İ.E. ile bir kaç
defa görüştüğünü, ölüm olayıyla ilgili herhangi bir ihmalinin bulunmadığını
beyan etmiştir.
ii. Me.A. ifadesinde; olay günü koğuşa
çamaşır suyunu kendisinin verdiğini, kutunun içinde az kalması nedeniyle
çamaşır suyunu bu şekilde verdiğini, o gün İ.E.nin
banyodan erken çıkmasının dikkatini çektiğini, neden erken çıktığını İ.E.ye
sorduğunda "Öyle icap etti." şeklinde
cevap aldığını, koğuşa girdikten birkaç dakika sonra İ.E.nin
çamaşır suyu içtiği yönünde haberler geldiğini, durumu jandarmaya bildirdiğini,
kendilerine acilen çıkış yaptırdıklarını, olayda herhangi bir ihmalinin
bulunmadığını beyan etmiştir.
iii. M.E. ifadesinde; olay günü İnfaz Kurumunda nöbetçi
olduğunu, İ.E.nin intihar ettiğini duyunca hemen
olaya müdahale ettiklerini, ambulansı aradığını, ambulansın hemen olay yerine
geldiğini, İ.E.nin hastaneye kaldırıldığını, olayda
bir kusurunun olmadığını düşündüğünü beyan etmiştir.
iv.
S.Y. ifadesinde; olay günü çamaşır suyu kutusu içinde bir bardak kadar kaldığı
için çamaşır suyunu koğuşa kutu ile verdiklerini, saat 09.50 sıralarında İ.E.nin banyodan dönmesi üzerine onu koğuşa aldığını, nöbet
yerine geçtikten kısa bir süre sonra gelen sesler üzerine olaya müdahale
ettiklerini, ambulansı aradıklarını, ambulansın kısa bir süre içinde gelip İ.E.yi hastaneye götürdüğünü beyan
etmiştir.
21. Başsavcılık yürüttüğü soruşturma neticesinde 15/7/2011
tarihinde, şüphelilerin görevlerinin gereklerine uygun davrandıkları, meydana
gelen intihar olayında taksir derecesinde dahi icrai
ve ihmalî hareketleri bulunmadığı gibi İ.E.nin kendi iradesiyle temizlik maddesini içerek hayatını
kaybettiği, onu intihara yönlendiren, azmettiren, teşvik eden veya ona yardım
eden herhangi bir kişinin bulunmadığı gerekçesiyle kovuşturmaya yer olmadığına
dair karar vermiştir.
22. Anılan karara başvurucular tarafından yapılan itirazı
inceleyen Karaman Ağır Ceza Mahkemesi 7/9/2011 tarihli kararıyla itirazın
reddine karar vermiş ve bu şekilde karar kesinleşmiştir.
B. Ölüm Olayıyla İlgili
Yürütülen Tazminat Davası Süreci
23. Başvurucular, idarenin gerekli dikkat ve özeni göstermemesi
nedeniyle kusurlu olduğu iddiasıyla İdare aleyhine Ereğli 2. Asliye Hukuk
Mahkemesinde (Asliye Hukuk Mahkemesi) maddi ve manevi tazminat talepli dava
açmışlardır.
24. Asliye Hukuk Mahkemesi 13/9/2012 tarihli kararıyla, anılan
iddiaların idari yargının görev alanına girmesinden dolayı davanın yargı yolu
nedeniyle reddine karar vermiştir.
25. Başvurucular, ölüm olayında idarenin hizmet kusuru bulunduğu
gerekçesiyle Bakanlık ve Sağlık Bakanlığı aleyhine bu defa Konya 2. İdare
Mahkemesinde (İdare Mahkemesi) maddi ve manevi tazminat talepli tam yargı
davası açmışlardır.
26. İdare Mahkemesi 18/4/2013 tarihli kararıyla açılan davanın
reddine karar vermiştir. Kararın ilgili kısmı şu şekildedir:
"...Davalı Adalet Bakanlığı yönünden olay
incelendiğinde;
Olayda, dosya içeriğindeki tüm bilgi ve
belgeler ile olayın tanıklarının ifadeleri incelendiğinde, porçöz
isimli temizlik maddesinin koğuşta temizlik yapılması nedeniyle kantinden satın
alınarak koğuşa verildiği, hayatın olağan akışında cezaevi koşullarının
iyileşmesi için cezaevinde bu tür temizlik maddelerinin kontrollü şekilde
bulunmasında bir sakınca olmadığı, anılan şahsın bu maddeyi içerek intihar
ettiği, anılan şahsın intihara meyilli olduğuna ilişkin herhangi bir somut
tespitin idareye iletilmediği, hizmetin idarece kusurlu işletildiğinden söz
edilebilmesi için olayın oluş şekli değerlendirilerek hizmette ortaya çıkan
eksiklik veya aksaklığın açık bir biçimde ortaya konulmasının gerektiği, sadece
olayın cezaevinde meydana gelmiş olmasından hareketle hizmetin kusurlu
işletildiğini söylemeye imkan olmadığı, zira cezaevindeki mahkum ve
tutukluların zarara yol açan eylem ve kusurlu davranışlarının bütünüyle
önlenmesinin olanaksız olduğu; idarenin cezaevinde yürüttüğü kamu hizmeti ile
nedensellik bağı kurulamayan her türlü olay ve ortaya çıkan zararlardan hukuken
sorumlu tutulmasının mümkün olmadığı, uğranılan zararın zarar görenin
kusurundan kaynaklandığı, ayrıca bu olayda idarenin kusursuz sorumluluk
ilkelerinden hareketle sorumlu sayılmasına olanak bulunmadığı görülmüş olup,
Adalet Bakanlığı yönünden davanın reddi gerekmektedir.
Davalı Sağlık Bakanlığı yönünden olay
incelendiğinde ise ;
Dosya içeriğindeki bilgi ve belgelerden,
davacılar murisinin temizlik amacıyla verilen temizlik maddesini içmesi
nedeniyle cezaevinden içerisinde bir paramedik ve iki
acil tıp teknisyeninin bulunduğu ambulansla Ereğli Devlet Hastanesi'ne
getirildiği, anılan kişiye tıbbi tedavinin uygulandığı, tahlillerinin
yapıldığı, damar yolu açıldığı ve hastanın takibini yapabilecek olan gastroentroloji yoğun bakım ünitesi olan bir servise, Konya
İli'nde bulunan Meram Tıp Fakültesi Hastanesi'ne
sevkinin yapıldığı, Konya'ya nakli sırasında ise ambulansta iki acil tıp
teknisyeninin bulunduğu, Konya İli girişinde hastanın solunumunun durması
üzerine en yakın hastaneye götürüldüğü, yapılan müdahalelere rağmen hastanın ex olduğu, davacılar vekili tarafından ambulansla sevk
sırasında hekim bulundurulması halinde yakınlarının kurtarılma ihtimalinin
olduğu iddiasıyla Sağlık Bakanlığı'na kusur izafe ettiği görülmüş olup,
Ambulanslar Ve Acil Sağlık Araçları İle Ambulans Hizmetleri Yönetmeliği'nin 7.
maddesinde, 'Acil yardım ambulanslarında en az üç personelden oluşan bir ekip
görev yapar. Ekipte en az bir hekim veya bir paramedik
veya Sağlık Bakanlığınca belirlenmiş modül eğitimlerini tamamlamış bir acil tıp
teknisyeni ile diğer bir sağlık personeli ve bir şoför bulunur. Ambulansta
sürücülük görevini öncelikle acil tıp teknisyeni veya zorunlu hallerde paramedik yürütebilir. Bu durumda şoför bulundurulmaz.
Hekim bulundurulmayan acil yardım ambulanslarında hasta kabininde nakil
esnasında hastaya müdahale etmek üzere görev yapan personelden en az biri paramedik olmalıdır. Hekim veya paramedik
bulunmayan acil yardım ambulanslarında çalışacak acil tıp teknisyeni; temel
modül, travma resüsitasyon, çocuklarda ileri yaşam
desteği ve erişkin ileri yaşam desteği kurslarını başarı ile tamamlamış ve
sertifika almış olmalıdır. b) Hasta nakil ambulanslarında en az bir sağlık
personeli ve bir şoför olmak üzere iki personel görev yapar. Ekipte şoför
yerine bir ambulans ve acil bakım teknikeri (AABT) veya acil tıp teknisyeni
(ATT) çalıştırılabilir. Hasta nakli sırasında en az bir sağlık personeli hasta
kabininde bulunur.' hükmü bulunduğundan ambulansta hekim bulunmasının zorunlu
olmadığı, anılan şahsa gerekli tedavinin uygulanmadığı yönünde bir iddia
bulunmadığı, anılan şahsa hastanede hekimler tarafından müdahale edildiği ve
sevk işleminin gerçekleştiği, bu haliyle ambulansta hekim bulunmaması dolasıyla
ölüm olayının gerçekleştiğinden söz edilemeyeceği ve bu sebeple davalı Sağlık
Bakanlığı'na kusur yöneltilemeyeceği açık olarak görülmektedir..."
27. Bu kararı başvurucular temyiz etmiştir. Temyiz incelemesi
yapan Danıştay Onbeşinci Dairesi 21/5/2014 tarihli
kararında, olayda Bakanlığın hizmet kusurunun bulunmadığını belirtmiş; Sağlık
Bakanlığına ilişkin iddialar yönünden ise İdare Mahkemesi kararının bozulmasına
karar vermiştir.
28. Anılan karara karşı Sağlık Bakanlığı ve başvurucular karar
düzeltme isteminde bulunmuşlardır. Ancak Danıştay Onbeşinci
Dairesi 5/4/2016 tarihli kararıyla karar düzeltme istemlerinin reddine karar
vermiştir.
29. Anılan nihai karar başvurucuların vekiline 26/7/2016
tarihinde tebliğ edilmiştir.
30. Başvurucular 24/8/2016 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuşlardır.
IV. İLGİLİ HUKUK
31. Konuyla ilgili ulusal hukuk, Anayasa Mahkemesinin Nejla Özer ve Müslim Özer (B. No: 2013/3782, 21/4/2016)
ve Hilmi Moray (B. No: 2013/3053,
21/4/2016) başvuruları hakkında verdiği kararlarda yer almaktadır.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
32. Mahkemenin 20/11/2019 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucuların
İddiaları ve Bakanlık Görüşü
33. Başvurucular; İ.E.nin Ceza İnfaz
Kurumundaki yılgın, yorgun, ümitsiz ve psikolojisi bozuk hâllerinin idare
tarafından gözlemlenmesine rağmen İ.E.ye psikolojik destek verilmediğini, İ.E.nin kendisine verebileceği zararlara karşı korunmadığı
gibi ölüm olayı için gerekli tedbirlerin alınmadığını, ayrıca İdare
Mahkemesinin kusur araştırması yapmadan karar verdiğini belirterek yaşam ve
adil yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüşler ve ihlal kararı ile
tazminata karar verilmesini talep etmişlerdir.
34. Bakanlık, görüşünü 22/5/2019 tarihli yazıyla bildirmiştir.
Anılan yazıda;
i. Kabul edilebilirlikle ilgili olarak, Başsavcılık tarafından
verilen 15/7/2011 tarihli kovuşturmaya yer olmadığına dair karara yapılan
itirazın reddedilmesiyle kararın kesinleştiği, başvurucuların bu tarihten
itibaren bir ay içinde bireysel başvuru yoluna başvurmaları gerekirken bu yola
başvurmadıkları belirtilmiştir.
ii. Yaşam hakkının maddi boyutu ile ilgili olarak, İdare
Mahkemesi kararında da ifade edildiği üzere Ceza İnfaz Kurumu koşullarının
iyileşmesi için olayda kullanılan türde temizlik maddelerinin kontrollü şekilde
Ceza İnfaz Kurumunda bulundurulmasında sakınca olmadığına, başvurucuların
yakınlarının intihar edeceğine dair somut bir tespitin idareye iletilmediğine,
ölümün başvurucunun yakınlarının kusurundan kaynaklandığı sonucuna varıldığına
işaret edilmiştir.
iii. Yaşam hakkının usul boyutu ile ilgili olarak da
Başsavcılığın derhâl soruşturmaya başladığı, soruşturma kapsamında tanık
dinlediği, İ.E.nin kesin ölüm sebebini tespit ettiği,
ölüm nedenine ilişkin rapor ve alınan ifadeleri değerlendirerek olayının
gerçekleşmesinde bir başkasının eyleminin neden olduğuna dair herhangi bir
delil veya emare bulunmadığını dikkate alarak kovuşturmaya yer olmadığına dair
karar verdiği, soruşturmanın kısa bir sürede tamamlandığı ifade edilmiştir.
35. Başvurucular Bakanlık görüşüne 11/6/2019 tarihli dilekçeyle
verdikleri cevapta özetle İ.E.nin psikolojisinin
bozulduğunu fark etmelerine rağmen Ceza İnfaz Kurumu idaresinin intiharı
önleyecek, gerekli tedbirleri almadığını, dikkat ve özeni göstermediğini,
İ.E.ye doğru bir şekilde tıbbi müdahalede bulunulmadığı gibi hastaneye sevk
işleminin de kusurlu şekilde yapıldığını, nakil aracına yakınlarının
alınmadığını, yetkililerin kamu hizmetinin sunumunda gerekli dikkat ve özeni
göstermediklerini ileri sürmüşlerdir.
B. Değerlendirme
36. Anayasa’nın "Kişinin
dokunulmazlığı, maddî ve manevî varlığı"
kenar başlıklı 17. maddesinin birinci fıkrası
şöyledir:
" Herkes,
yaşama... hakkına sahiptir."
37. Anayasa’nın 5. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Devletin
temel amaç ve görevleri, ...kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk
devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal,
ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının
gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır."
38. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucuların adil yargılanma hakkının
ihlal edildiğine yönelik iddiaları da dâhil bütün iddialarının özü, yakınları
olan İ.E.nin devletin gözetimi ve kontrolü altında
bulunmasına rağmen yaşamının korunmadığına ilişkindir. Bu nedenle
başvurucuların iddiaları bir bütün olarak yaşam hakkı kapsamında incelenmiş,
başvurucuların bireysel başvuru formunda ileri sürmeyip daha sonradan Bakanlık
görüşüne verdikleri cevapta ifade ettikleri hususlarla ilgili ayrıca bir
değerlendirme yapılmamıştır.
1. Kabul edilebilirlik
Yönünden
39. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 46. maddesinin (1) numaralı
fıkrasında; ancak ihlale yol açtığı ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal
nedeniyle güncel ve kişisel bir hakkı doğrudan etkilenenlerin bireysel başvuru
hakkına sahip oldukları kurala bağlanmıştır. Yaşam hakkının doğal niteliği
gereği yaşamını kaybeden kişi açısından bu hakka yönelik bir başvuru, ancak
yaşanan ölüm olayı nedeniyle ölen kişinin mağdur olan yakınları tarafından
yapılabilecektir (Serpil Kerimoğlu ve
diğerleri, B. No: 2012/752, 17/9/2013, § 41).
40. Somut olayda başvurucu Ayşe Ekici İ.E.nin
eşi, başvurucular Kübra Ekici, Esra Ekici ile Fatih Emre Ekici İ.E.nin çocukları, başvurucu Tevfik Ekici ise İ.E.nin kardeşidir. Bu nedenle başvuru ehliyeti açısından
bir eksiklik bulunmamaktadır.
41. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan yaşama
hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar
verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
42. Kişinin yaşam hakkı ile maddi ve manevi varlığını koruma
hakkı birbiriyle sıkı bağlantıları olan, devredilmez ve vazgeçilmez haklardan
olup devletin bu konuda pozitif ve negatif yükümlülükleri bulunmaktadır.
Devletin negatif bir yükümlülük olarak yetki alanında bulunan hiçbir bireyin
yaşamına kasıtlı ve hukuka aykırı olarak son vermeme, bunun yanı sıra pozitif
bir yükümlülük olarak yine yetki alanında bulunan tüm bireylerin yaşam hakkını
gerek kamusal makamların gerek diğer bireylerin gerekse kişinin kendisinin
eylemlerinden kaynaklanabilecek risklere karşı koruma yükümlülüğü bulunmaktadır
(Serpil Kerimoğlu ve diğerleri,
§§ 50, 51).
43. Anayasa Mahkemesinin yaşam hakkı kapsamında devletin sahip
olduğu pozitif yükümlülükler açısından benimsediği temel yaklaşıma göre
devletin sorumluluğunu gerektirebilecek şartlar altında gerçekleşen ölüm
olaylarında Anayasa’nın 17. maddesi devlete, elindeki tüm imkânları kullanarak
bu konuda ihdas edilmiş yasal ve idari çerçevenin yaşamı tehlikede olan
kişileri korumak için gereği gibi uygulanmasını ve bu hakka yönelik ihlallerin
durdurulup cezalandırılmasını sağlayacak etkili idari ve yargısal tedbirleri
alma görevi yüklemektedir. Bu yükümlülük -kamusal olsun veya olmasın- yaşam
hakkının tehlikeye girebileceği her türlü faaliyet bakımından geçerlidir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 52).
44. Bu kapsamda bazı özel koşullarda devletin kişinin kendi
eylemlerinden kaynaklanabilecek risklere karşı yaşamı korumak amacıyla gerekli
tedbirleri alma yükümlülüğü de bulunmaktadır (Sadık
Koçak ve diğerleri, B. No: 2013/841, 23/1/2014, § 74). Ceza infaz
kurumlarında gerçekleşen ölüm olayları için de geçerli olabilecek bu
yükümlülüğün ortaya çıkması için ceza infaz kurumu yetkililerinin kendi
kontrolleri altındaki bir kişinin kendini öldürmesi konusunda gerçek bir risk
olduğunu bilip bilmediklerini ya da bilmeleri gerekip gerekmediğini tespit
etmek, böyle bir durum söz konusu ise bu riski ortadan kaldırmak için makul
ölçüler çerçevesinde ve sahip oldukları yetkiler kapsamında kendilerinden
beklenen her şeyi yapıp yapmadıklarını incelemek gerekmektedir (Mehmet Kaya ve diğerleri, B. No:
2013/6979, 20/5/2015, § 72). Ancak özellikle insan davranışının öngörülemezliği, öncelikler ve kaynaklar değerlendirilerek
yapılacak işlemin veya yürütülecek faaliyetin tercihi dikkate alınarak pozitif
yükümlülük yetkililer üzerine aşırı yük oluşturacak şekilde yorumlanmamalıdır (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri,§ 53; Sadık Koçak ve diğerleri, § 74). Bu
çerçevede Anayasa Mahkemesince yapılacak incelemede basit bir ihmali veya
değerlendirme hatasını aşan bir kusurun ceza infaz kurumu yetkililerine
atfedilebilip atfedilemeyeceğinin ortaya konulması gerekmektedir.
45. Tutuklanan veya hürriyeti bağlayıcı cezasının infazına
başlanan kişilerin daha önce sahip oldukları pek çok özgürlükten mahrum
kalmalarının ve günlük yaşamlarında ciddi nitelikte bir değişim yaşamalarının
doğal bir sonucu olarak psikolojik durumları bozulabilmekte, dolayısıyla
kırılgan ve korumasız bir konumda bulunan bu kişilerin intihar riski
artabilmektedir. Bu nedenle yasal ve ikincil düzenlemelerin ceza infaz kurumu
yetkililerine bu kişiler hakkında daha duyarlı ve dikkatli olma görevi
yüklemesi, tutuklu veya hükümlü kişilerin hayatlarının tehlikeye atılmasını
önleyici tedbirler alınmasını sağlaması gerekmektedir. Bu amaçla öncelikle ceza
infaz kurumunda kalan kişilerin davranışlarının ve sağlık durumlarının takip
edilmesi, gerektiğinde doktor muayenesine başvurulması, diğer yandan bu konuda
eğilimi olduğu anlaşılanlar açısından kendileri için en uygun yerlerde
kalmalarının temin edilmesi, intihar eylemlerinde kullanılabilecek
kesici/delici eşyalara, kemer, çamaşır ipi veya ayakkabı bağcıkları gibi
eşyalara el konması suretiyle bu tip risklerin azaltılmasına yönelik önlemlerin
alınması gerekmektedir (Mehmet Kaya ve
diğerleri, § 73).
46. Bu bağlamda kişi özgürlüğüne aşırı bir sınırlama
getirmeyecek ölçüde bir tutuklunun veya hükümlünün kendine zarar verme
ihtimalini en aza indirecek tedbirlerin alınması yetkililerden
beklenebilecektir. Bir hükümlü veya tutuklu açısından daha sıkı tedbirlerin
gerekip gerekmediği ve bunların uygulanmasının makul olup olmadığı başvuru
konusu yapılan her bir somut olayın koşullarına göre değişecektir (Mehmet Kaya ve diğerleri, § 74).
47. Somut olayda ceza infaz kurumunda bulunan kişilerin yaşam ve
sağlıklarının korunması için oluşturulması gereken yasal ve idari çerçevenin
oluşturulmadığı yönünde ileri sürülen bir eksiklik bulunmadığı gibi bu konuda
Anayasa Mahkemesi tarafından resen gözetilmesi ve incelenmesi gereken bir
hususun da bulunmadığı anlaşılmıştır.
48. Dolayısıyla mevcut başvuruda, yukarıda yer verilen ilkeler
çerçevesinde öncelikle Ceza İnfaz Kurumu yetkililerinin İ.E.nin
intihar etme riskini bilip bilmediklerinin veya bilmelerinin gerekip
gerekmediğinin ortaya konması gerekmektedir.
49. Başvuru formu ve ekleri ile soruşturma ve tazminat dosyaları
incelendiğinde başvurucuların yakını olan İ.E.nin
Ceza İnfaz Kurumuna girmeden önce psikolojik bir rahatsızlığının bulunduğuna
dair herhangi bir bilgi ve belgeye rastlanmamıştır. Öte yandan İ.E.nin Ceza İnfaz Kurumunda bulunan infaz dosyası Ulusal
Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler
çerçevesinde incelendiğinde de Ceza İnfaz Kurumuna kabulü sırasında anormal
kabul edilebilecek bir davranışı olmadığı gibi Ceza İnfaz Kurumunda kaldığı süre
içinde de psikolojik bir rahatsızlıktan dolayı tedavi gördüğü tespit
edilememiştir. Ayrıca ölüm olayından sonra yürütülen ceza soruşturmasında tanık
sıfatıyla ifadelerine başvurulan, İ.E. ile aynı koğuşta kalan hükümlü ve
tutuklular İ.E.nin tutuklandığı için üzüntülü
olduğunu, tutuklanmayı gururuna yediremediğini, tutuklanmanın onur kırıcı bir
davranış olduğunu dile getirdiğini, bunun yanı sıra olay tarihinden yaklaşık on
beş gün önce babasının vefat ettiğini, babasıyla helalleşememesi nedeniyle de
oldukça üzüntülü olduğunu, tüm bunlara rağmen İ.E.nin
intihar edeceğini düşünmediklerini çünkü İ.E.nin ne
idareye ne de kendilerine bu düşünceyi uyandıracak açıklama veya davranışta
bulunduğunu, bu yönde de bir gözlem yapmadıklarını ifade etmişlerdir. Dolayısıyla psikiyatrik bir geçmişi
bulunmayan İ.E.nin özgürlüğü kısıtlanan bir kişinin
duyabileceği üzüntünün ötesinde psikolojik yönden hassas ve yakın bir şekilde
takibi gerektiren hassasiyetlerinin bulunduğuna dair dosyalarına yansıyan bir
veriye rastlanmamıştır. Tüm bu hususlar birlikte değerlendirildiğinde Ceza
İnfaz Kurumu yetkililerinin İ.E.nin kendi yaşamına
son verecek durumda olduğunu bildikleri veya bilmeleri gerektiği kanaatine
ulaşılmamıştır.
50. Son olarak başvurucular, Porçöz
isimli koroziv maddenin tutuklu ve hükümlülere
verilmesinin hukuka aykırı olduğunu belirterek intihar için gerekli önleyici
tedbirlerin alınmadığını ileri sürmüş iseler de anılan temizlik maddesinin
mevzuat çerçevesinde belli dönemlerde temizlik ve buna bağlı olarak sağlığı koruma
amacıyla ihtiyaç nispetinde, kontrollü olarak hükümlü ve tutuklulara verildiği
anlaşılmaktadır. Somut olay koşullarında Ceza İnfaz Kurumu yetkililerinin
intihar riskini ortadan kaldırmak için makul ölçüler çerçevesinde ve sahip
oldukları yetkiler kapsamında kendilerinden beklenen iş ve işlemleri
yapmadıkları söylenemez.
51.Açıklanan gerekçelerle İ.E.nin
yaşamının kendi eylemlerine karşı korunamadığı yönündeki şikâyetler yönünden
Anayasa'nın 17. maddesinin gerektirdiği yaşamı koruma yükümlülüğünün ihlal
edilmediğine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Yaşam hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL
EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşam
hakkının İHLAL EDİLMEDİĞİNE,
C. Yargılama giderlerinin başvurucular üzerinde BIRAKILMASINA,
D. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
20/11/2019 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.