TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
BİRİNCİ BÖLÜM
KARAR
KAHRAMAN GÜVENÇ BAŞVURUSU (4)
(Başvuru Numarası: 2016/15659)
Karar Tarihi: 23/6/2020
Başkan
:
Hasan Tahsin GÖKCAN
Üyeler
Burhan ÜSTÜN
Hicabi DURSUN
Muammer TOPAL
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
Raportörler
Ömer MENCİK
Yunus HEPER
Başvurucu
Kahraman GÜVENÇ
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, ceza infaz kurumunda açlık grevi yapan başvurucuya disiplin cezası verilmesi nedeniyle ifade özgürlüğünün ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 29/8/2016 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir.
7. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanda bulunmuştur.
III. OLAY VE OLGULAR
8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:
9. Başvurucu, başvuruya konu olayların meydana geldiği tarihte terör suçundan hükümlü olarak Bolu F Tipi Yüksek Güvenlikli Ceza İnfaz Kurumunda (Ceza İnfaz Kurumu) bulunmaktadır.
10. Başvurucu 3/5/2016 tarihinde Bakanlığa hitaben bir dilekçe yazmıştır. Başvurucu; yaklaşık 20 yıl önce 6/10/1996 tarihinde ağabeyinin faili meçhul bir şekilde öldürüldüğünü, aradan geçen süreye rağmen faillerinin bulunamadığını ifade etmiştir. Dilekçesinin devamında başvurucu, kardeşinin ölümünden sorumlu kişilerin bulunması ve gerekli hukuki işlemlerin yapılmasının sağlanması amacıyla 4/5/2016 tarihinden itibaren açlık grevine başlayacağını ifade etmiştir. Başvurucunun açlık grevine başlaması üzerine hakkında disiplin soruşturması başlatılmıştır.
11. Ceza İnfaz Kurumu Disiplin Kurulu Başkanlığı (Disiplin Kurulu) 11/5/2016 tarihinde, açlık grevi nedeniyle başvurucunun 2 ay süreyle bazı etkinliklere katılmaktan alıkoymak disiplin cezasıyla cezalandırılmasına karar vermiştir. Disiplin Kurulu; başvurucunun açlık grevine başladığının tespit edildiğini, açlık grevi nedeniyle Ceza İnfaz Kurumunda düzenli bir yaşamın sürdürülmesi, güvenliğin ve disiplinin sağlanması bakımından idarenin emrettiği veya gerekli kıldığı davranış ve tutumların kusurlu olarak ihlal edildiğini kabul etmiştir.
12. Başvurucu söz konusu karara karşı Bolu İnfaz Hâkimliğine (İnfaz Hâkimliği) şikâyette bulunmuştur. İnfaz Hâkimliği, başvurucunun açlık grevi yaptığının sabit olduğunu belirterek şikâyetin reddine karar vermiştir.
13. Başvurucu, İnfaz Hâkimliği kararına itiraz etmiştir. Bolu Ağır Ceza Mahkemesi, İnfaz Hâkimliği kararının usul ve yasaya uygun olduğundan bahisle itirazı reddetmiştir. Ret kararı başvurucuya 4/8/2016 tarihinde tebliğ edilmiştir.
14. Başvurucu 29/8/2016 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
15. Başvurucunun yapmış olduğu açlık grevine ilişkin olarak Ceza İnfaz Kurumu tarafından bazı bilgi ve belgeler Anayasa Mahkemesine gönderilmiştir. Söz konusu bilgi ve belgelere göre başvurucu 3/5/2016 tarihinde açlık grevine başlamış, 14/5/2016 tarihinde açlık grevini ölüm orucuna dönüştürmüş, 15/7/2016 tarihinde ise eylemine ara vermiştir. Daha sonra başvurucu, haftanın her salı gününde açlık grevine başlayıp çarşamba günü saat 20.00'ye kadar bu eylemini devam ettireceğini Ceza İnfaz Kurumuna bildirmiştir. Son olarak başvurucu 1/9/2016 tarihinden itibaren tekrar ölüm orucuna başlamış, 11/10/2016 tarihinde eylemini tamamen sonlandırmıştır.
16. Ceza İnfaz Kurumu, başvurucunun bahse konu eylemlerine ilişkin olarak düzenli bir şekilde Bakanlığı bilgilendirmiştir. Bundan başka Ceza İnfaz Kurumu tarafından eylem süresince başvurucunun düzenli bir şekilde sağlık kontrolü yapılmış, verilen yiyecek ve içecekleri reddetmesi üzerine kendisine günlük olarak 500 gram şeker, 250 gram tuz ve 2 adet limon sağlanmıştır.
17. Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) üzerinden yapılan incelemede başvurucunun Anayasa Mahkemesine birçok başvurusunun olduğu anlaşılmıştır. Başvurulardan 2012/494, 2013/3551, 2015/17981 ve 2018/16170 numaralıların başvurucunun yapmış olduğu açlık grevleri nedeniyle hakkında verilen disiplin cezalarına karşı yapılan başvurular olduğu, 2016/65514 numaralı başvurunun ise yapmış olduğu ölüm orucu sırasında ceza infaz kurumunun gerekli tedaviyi yapmamasına ilişkin olduğu tespit edilmiştir.
IV. İLGİLİ HUKUK
18. 13/12/2004 tarihli ve 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun'un 37. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
"Hükümlü hakkında kurumda, düzenli bir yaşamın sürdürülmesi, güvenliğin ve disiplinin sağlanması bakımından kanun, tüzük, yönetmelikler ile idarenin uyulmasını emrettiği veya gerekli kıldığı davranış ve tutumları, kusurlu olarak ihlâl ettiğinde, eyleminin niteliği ile ağırlık derecesine göre Kanunda belirtilen disiplin cezaları uygulanır."
19. 5275 sayılı Kanun’un 40. maddesinin (2) numaralı fıkrasının (g) bendi şöyledir:
"(2) Bazı etkinliklere katılmaktan alıkoyma cezasını gerektiren eylemler şunlardır:
…
g) Açlık grevi yapmak. "
V. İNCELEME VE GEREKÇE
20. Mahkemenin 23/6/2020 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Adli Yardım Talebi Yönünden
21. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Şerif Ay (B. No: 2012/1181, 17/9/2013) kararında belirtilen ilkeler dikkate alınarak geçimini önemli ölçüde zor duruma düşürmeksizin yargılama giderlerini ödeme gücünden yoksun olduğu anlaşılan başvurucunun açıkça dayanaktan yoksun olmayan adli yardım talebinin kabulüne karar verilmesi gerekir.
B. İfade Özgürlüğünün İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü
22. Başvurucu; ağabeyini öldüren kişilerin bulunmaması nedeniyle açlık grevine başladığını, söz konusu eylemi nedeniyle hakkında disiplin cezası uygulandığını, bu disiplin cezasının bir tecrit uygulaması olduğunu, eylemini bir cinayetin aydınlatılması amacıyla yaptığını belirterek ifade özgürlüğünün ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
23. Bakanlık görüşünde; öncelikle başvurucunun ifade özgürlüğüne yapılan müdahalenin kanuni dayanağının ve meşru amacının bulunduğu belirtilmiştir. Bakanlık görüşünün devamında müdahalenin demokratik toplumda gereklilik ve orantılılık ilkeleri çerçevesinde bir değerlendirmesi yapılmıştır. Bakanlığa göre söz konusu müdahale disiplini bozan bir eylem nedeniyle gerçekleştirilmiş olup orantılı bir nitelik taşımaktadır.
24. Öte yandan Bakanlık; Disiplin Kurulunun ve derece mahkemelerinin takdir yetkileri ile birlikte değerlendirildiğinde, her üç mercinin kararlarında yer alan gerekçelerin başvuru konusu disiplin cezasının verilmesi için ilgili ve yeterli olduğunu belirtmiştir. Bundan başka Bakanlık, ilgili kararlardaki tespit ve sonuçların kanunun uygulanması niteliğinde olduğunu ve Anayasa'da yer alan hak ve özgürlükleri ihlal eder nitelikte olmadığını ileri sürmüştür. Son olarak Bakanlık; Disiplin Kurulu ve derece mahkemesi kararlarının adaleti ve sağduyuyu hiçe sayan tarzda açık bir keyfîlik içermediğini, bu anlamda alınan tedbirlerin demokratik toplumda gerekli ve orantılı olduğunu ifade etmiştir.
25. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında genel hatlarıyla başvuru formunda belirttiği hukuki iddialarını tekrarlamıştır. Başvurucu ayrıca hukuki olmayan ve somut bir nitelik taşımayan bazı iddialarda bulunmuş ise de söz konusu iddiaların hukuki bir değerlendirmeye konu edilmesinin mümkün olmadığı anlaşılmış ve bu iddialara ilişkin bir değerlendirme yapılmasına gerek görülmemiştir.
2. Değerlendirme
26. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Anayasa Mahkemesi ceza infaz kurumlarında yapılan açlık grevlerinin bir ifade yöntemi olabileceğini kabul etmiştir (Mehmet Ayata, B. No: 2013/2920, 7/7/2015, § 24; Kahraman Güvenç (3), B. No: 2013/3551, 14/4/2016, § 31). Bu kapsamda başvurucunun açlık grevine başvurması nedeniyle hakkında verilen disiplin cezasının bir bütün olarak ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilmesi gerektiği sonucuna varılmıştır.
a. Kabul Edilebilirlik Yönünden
27. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan başvurunun bu kısmının kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas Yönünden
i. Müdahalenin Varlığı
28. Yapmış olduğu bir açlık grevi eylemi nedeniyle hakkında disiplin cezası uygulanan başvurucunun ifade özgürlüğüne bir müdahalede bulunulmuştur.
ii. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı
29. Yukarıda anılan müdahale, Anayasa’nın 13. maddesinde belirtilen koşulları yerine getirmediği müddetçe Anayasa’nın 26. maddesinin ihlalini teşkil edecektir. Anayasa’nın 13. maddesinin ilgili bölümü şöyledir:
“Temel hak ve hürriyetler, ... yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, ... demokratik toplum düzeninin ... gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.”
30. Sınırlamanın Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen ve somut başvuruya uygun düşen, kanun tarafından öngörülme, Anayasa’nın 26. maddesinin ikinci fıkrasında belirtilen haklı sebeplerden bir veya daha fazlasına dayanma ve demokratik toplum düzeninin gereklerine aykırı olmama koşullarına uygun olup olmadığının belirlenmesi gerekir.
(1) Kanunilik
31. Müdahaleye dayanak olan 5275 sayılı Kanun'un 40. maddesinin (2) numaralı fıkrasının (g) bendinin kanunla sınırlama ölçütünü karşıladığı sonucuna varılmıştır.
(2) Meşru Amaç
32. Başvuruya konu müdahalenin Anayasa’nın 26. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan kamu düzeninin korunması meşru amaçları kapsamında kaldığı anlaşılmıştır.
(3) Demokratik Toplum Düzeninin Gereklerine Uygunluk
33. İfade özgürlüğü kişinin haber ve bilgilere, başkalarının fikirlerine serbestçe ulaşabilmesi, düşünce ve kanaatlerinden dolayı kınanmaması ve bunları tek başına veya başkalarıyla birlikte çeşitli yollarla serbestçe ifade edebilmesi, anlatabilmesi, savunabilmesi, başkalarına aktarabilmesi ve yayabilmesi anlamına gelir. Anayasa Mahkemesi çok sayıda kararında ifade özgürlüğünün demokrasinin işleyişi için yaşamsal önemde olduğunu belirtmiştir (Bekir Coşkun [GK], B. No: 2014/12151, 4/6/2015, §§ 33-35; Mehmet Ali Aydın [GK], B. No: 2013/9343, 4/6/2015, §§ 42, 43; Tansel Çölaşan, B. No: 2014/6128, 7/7/2015, §§ 35-38).
34. Herkes gibi hükümlü ve tutuklular da Anayasa ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) ortak alanı kapsamında kalan temel hak ve hürriyetlerin tamamına (Mehmet Reşit Arslan ve diğerleri, B. No: 2013/583, 10/12/2014, § 65) ve bu bağlamda ifade özgürlüğüne de sahiptirler (Murat Karayel (5), B. No: 2013/6223, 7/1/2016, § 27).
35. Öte yandan ifade özgürlüğünün mutlak bir hak olmadığı ve Anayasa'nın 26. maddesinin ikinci maddesinde öngörülen sebeplerle sınırlanabileceği unutulmamalıdır. Bu bağlamda ceza infaz kurumunda bulunmanın kaçınılmaz sonucu olarak suçun önlenmesi ve disiplinin sağlanması gibi kurumda güvenliğin ve düzenin korunmasına yönelik kabul edilebilir gerekliliklerin olması durumunda mahpusların sahip olduğu haklara sınırlama getirilebilecektir (Murat Karayel (5), § 29). Nitekim bu ilkeye uygun olarak 5275 sayılı Kanun’un 37. maddesine göre ceza infaz kurumunda düzenli bir yaşamın sürdürülmesi, güvenliğin ve disiplinin sağlanması bakımından kanun, tüzük, yönetmelikler ile idarenin uyulmasını emrettiği veya gerekli kıldığı davranış ve tutumları, kusurlu olarak ihlal ettiğinde eyleminin niteliği ile ağırlık derecesine göre hükümlü hakkında Kanun’da belirtilen disiplin cezaları uygulanmaktadır (AYM, E.2013/6, K.2013/111, 10/10/2013; Murat Karayel (5), §§ 43, 44; Cihat Özdemir, B. No: 2015/214, 9/5/2018, § 22).
36. Olay tarihinde terör suçundan Ceza İnfaz Kurumunda hükümlü olarak bulunan başvurucu hakkında açlık grevi yapması nedeniyle disiplin cezası uygulanmıştır. Anayasa Mahkemesi daha önce açlık grevinin oldukça hassas ve istisnai bir düşünce açıklama yöntemi olduğunu belirtmiş; ceza infaz kurumlarında açlık grevine başvurulduğu hâllerde devletin ceza infaz kurumunun güvenliğini ve düzenini sağlama yükümlülüğüne, mutlak kontrolünde bulunan ve bu kurumlarda zorunlu olarak tutulan bireylerin sağlıklarının korunması yükümlülüğünün ilave olacağını ifade etmiştir. Bunun yanında açıktır ki terör örgütlerinin çağrısı üzerine yapıldığı ya da örgütsel bağlılığı canlı tutma amacına yöneldiği konusunda makul şüphe bulunan açlık grevlerinin söz konusu olduğu durumlarda da devletin takdir hakkı daha geniş yorumlanmalıdır (Şükrü Yıldız, B. No: 2015/18720, 9/5/2018, § 21; Murat Karayel (5), § 46; Cihat Özdemir, § 22).
37. Başvurucu, yüksek güvenlikli bir ceza infaz kurumunda bulunmaktadır. Yüksek güvenlikli ceza infaz kurumları, mevzuatı gereğince terörle bağlantılı suçlardan hükümlü ya da tutuklu olanlar gibi sadece tehlikeli hükümlü ve tutuklu statüsündeki kişilerin barındığı, fizikî yapısı, elektrik ve elektronik güvenlik sistemleri ile yönetim planı bakımından güvenliği tehdit eden unsurları en aza indirilmiş, içten ve dıştan koruma görevlileri ile her tür düzensizliğe ve karışıklığa karşı oluşturulmuş ceza infaz kurumlarıdır. Söz konusu kurumlarda güvenliğin sağlanması ve karışıklığın önlenmesi, yalnızca mahpusların ıslahının sağlanması için değil aynı zamanda görevliler dâhil infaz kurumu çatısı altında bulunan herkesin başta can güvenliği olmak üzere her türlü menfaatlerinin korunması için yaşamsal önemdedir. Dolayısıyla yüksek güvenlikli ceza infaz kurumunda bulunan mahpusların içeriği veya açıklama biçimi nedeniyle ceza infaz kurumunun güvenliğini ve düzenini tehdit eden veya bozan düşüncelerinin açıklanmasına müdahale edilmesinde kamu gücünü kullanan otoritelerin çok daha geniş taktir yetkisi bulunmaktadır.
38. Somut olaya dönüldüğünde başvurucunun aradan yaklaşık 20 yıla yakın bir zaman geçmesine rağmen kardeşinin ölümünden sorumlu kişilerin bulunmasını istemesinin kesinlikle meşru olduğunda hiçbir şüphe bulunmamaktadır. Bununla birlikte sorun başvurucunun eylemini yüksek güvenlikli ceza infaz kurumu koşullarında oldukça uzun bir süre devam ettirmesi ve 20 yıl önce meydana gelmiş bir faili meçhul cinayet aydınlatılıncaya kadar eylemini bırakmaktansa ölümü seçtiğini deklare etmesidir. Başvurucu uzunca bir süre eylemini devam ettirmiş hatta açlık grevi biçimindeki eylemini bir üst aşamaya taşıyarak süresiz ölüm orucuna çevirmiştir. Üstelik başvurucunun bir düşünce açıklama yöntemi olarak seçtiği açlık grevi hassas doğası nedeniyle Ceza İnfaz Kurumunda sağlık ve güvenlik alanında rutin dışı bir dizi tedbirin (bkz. § 16) alınmasını gerektirmiş, diğer terör mahkûmlarının da katılımıyla büyük karışıklıkların çıkmasının önlenmesi için Ceza İnfaz Kurumu idaresinin tüm imkân ve kabiliyetini başvurucu üzerinde odaklamasına neden olmuştur.
39. Başvurucunun eylemi, yalnızca kardeşinin faillerinin bulunmamasına ilişkin duyduğu tepkinin yetkililere iletilmesinin ötesine geçen ve belirlenebilir olmayan muhataba karşı bir tepkiye dönüşmüştür. Sonuç olarak yetkililerin dikkatini çekmek amacıyla açlık grevi yapmak gibi istisnai bir yola başvurmayı haklılaştırmak için dayandığı gerekçelerle birlikte değerlendirildiğinde başvurucunun yüksek güvenlikli ceza infaz kurumunda bulunmasının gerektirdiği sorumluluğa uygun davranmadığı kanaatine ulaşılmıştır. Başvurucuya verilen cezanın zorunlu bir ihtiyacı karşıladığı, uzun süre yapılmış olan açlık grevinden beklenen fayda ile Ceza İnfaz Kurumundaki disiplinin temin edilmesi arasındaki dengenin sağlandığı sonucuna ulaşılmıştır. Öte yandan Ceza İnfaz Kurumu idaresinin takdir payı ile birlikte değerlendirildiğinde başvurucuya eylemi nedeniyle verilen 2 ay süreyle bazı etkinliklere katılmaktan alıkoyma disiplin cezasının orantılı olmadığı da değerlendirilmemiştir.
40. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun ifade özgürlüğüne yapılan müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun olması nedeniyle Anayasa'nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğünün ihlal edilmediğine karar verilmesi gerekir.
C. Yaşam Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
41. Başvurucu, ağabeyinin gözaltına alındıktan iki gün sonra öldürülmüş olarak bulunduğunu ancak olayın sorumlularının yaklaşık 20 yıldır ortaya çıkarılmadığını belirterek yaşam hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Başvurucunun 20/6/2016 tarihinde, aynı konuya ilişkin ileri sürdüğü ihlal iddiaları ile ilgili olarak Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunduğu, Birinci Bölüm Üçüncü Komisyonun 24/1/2017 tarihli ve 2016/14544 başvuru numaralı kararıyla başvurunun bu yönüyle kabul edilemez olduğuna kesin olarak karar verildiği anlaşılmıştır. Açıklanan sebeple başvurunun bu kısmının mükerrer başvuru niteliğinde olması nedeniyle reddine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Adli yardım talebinin KABULÜNE,
B. 1. Yaşam hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın mükerrer başvuru olması nedeniyle REDDİNE,
2. İfade özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
C. Anayasa’nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğünün İHLAL EDİLMEDİĞİNE,
D. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 339. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca tahsil edilmesi mağduriyetine neden olacağından başvurucunun yargılama giderlerini ödemekten TAMAMEN MUAF TUTULMASINA,
E. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 23/6/2020 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.