TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
HÜSEYİN ŞENEL BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2016/1616)
|
|
Karar Tarihi: 15/9/2020
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Kadir ÖZKAYA
|
Üyeler
|
:
|
Celal Mümtaz AKINCI
|
|
|
M. Emin KUZ
|
|
|
Yıldız SEFERİNOĞLU
|
|
|
Basri BAĞCI
|
Raportör
|
:
|
Elif ÇELİKDEMİR ANKITCI
|
Başvurucu
|
:
|
Hüseyin ŞENEL
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvuru, ceza infaz kurumundan hastaneye nakil ve
hastanede bekleme sürecinde kelepçe kullanılması nedeniyle kötü muamele
yasağının ihlal edildiğine ilişkindir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru 20/1/2016 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden
yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik
incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul
edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet
Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüş bildirmemiştir.
III. OLAY VE
OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
8. 1972 doğumlu olan başvurucu, olay tarihinde Sungurlu
A3 Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda (İnfaz Kurumu) konut
dokunulmazlığını ihlal etme, kilitlenmek suretiyle muhafaza altına alınan eşya
hakkında hırsızlık ve mala zarar verme suçlarından hükümlü olarak
tutulmaktadır.
9. Başvurucu, hastalığı nedeniyle 12/11/2015 tarihinde
tedavi edilmek üzere diğer hükümlü ve tutuklularla birlikte İnfaz Kurumundan
Sungurlu Devlet Hastanesine (Hastane) nakledilmiş, nakil ve Hastanede gözlem
odasında bekleme sürecinde kelepçe kullanılarak başvurucunun hareketleri
kısıtlanmıştır.
10. Başvurucu doğuştan beri bedensel engelli olmasına
rağmen gerekmediği hâlde kelepçe kullanıldığını ileri sürerek kolluk
görevlileri hakkında Sungurlu Cumhuriyet Başsavcılığına (Savcılık) şikâyette
bulunmuştur.
11. Başvurucunun %40 çalışma gücü kaybı bulunduğuna
ilişkin 23/5/2006 tarihli Ondokuz Mayıs Üniversitesi Sağlık Uygulama ve
Araştırma Merkezi tarafından düzenlenmiş sağlık raporu bulunmaktadır. Raporda, başvurucunun
omuz hipoestezinin (duyu azalması) mevcut olduğu 3/5 omuz abdüksiyonu
(uzaklaştırma /dışa çekim), kolunda ve omzunda atrofi (küçülme)
bulunduğu belirtilmiştir.
12. Başvurucunun anlatımına göre nakil aracına binerken
sağ kolunda engel olduğunu belirterek kelepçe takılmamasını talep etmiş ancak
kolluk görevlilerince talebi kabul edilmemiştir. Ayrıca iddiaya göre Hastanede
tedavi işlemleri devam ederken gözlem odasında yaklaşık üç saat kelepçeli hâlde
bekletilmiştir.
13. Savcılıkça nakilde bulunan ve kelepçe kullanan iki
kolluk görevlisinin kimlikleri tespit edilerek savunmaları alınmıştır. Şüpheli
kolluk görevlileri üzerilerine atılı suçlamayı kabul etmemişlerdir.
14. Şüpheli Ö.C.nin savunmasının ilgili kısmı şöyledir:
"Gözlem odası güvenli bir yer
olmadığı için kelepçeleri de çözmedik. Gözlem odası hastanenin alt katında yer
almaktadır. Buranın sistemi de çok güvenli değildir. Bundan dolayı gerekli
güvenlik önlemlerini aldık. Şahısları sırayla ilgili birimlere götürerek tedavi
ettirdik. Bu sırada gözlem odasında bekleyen şahısların başında [M.T.] ve [A.İ.] kaldı. Biz de
şahısları ilgili birimlerde tedavi olurken takip ettik. En son tedavi bittikten
sonra şahısları ring aracına bindireceğimiz sırada Hüseyin Şenel isimli kişi
sizi savcılığa şikayet edeceğim benim kolumu ağrıttınız diye serzenişte
bulundu. Bende istediği yere [şikâyet] edebileceğini söyledim. ... Şahıs
bize gözlem odasındayken rahatsız olduğuna dair herhangi bir şey söylemedi.
Ceza evine gittikten sonra bize raporunun olduğunu, kolunun sakat olduğunu
söylemeye başladı. Biz gerekli güvenlik önlemlerini aldık. Kimseyi mağdur etme
gibi bir düşüncemiz yoktur."
15. Şüpheli M.T.nin savunmasının ilgili kısmı şöyledir:
"Olay günü hastaneye götürülmesi
için bize Hüseyin Şenel ve onunla birlikte iki kişi daha teslim edildi. Bunları
teslim aldıktan sonra güvenli bir şekilde hastaneye götürdük. Bize teslim
ederken de kolunun sakat olduğuna dair veya herhangi bir şey olduğuna dair bize
sözlü ya da yazılı uyarı yapılmadı. Biz şahsı alarak hastaneye götürdük.
Hastane de şahısları gözlem odası olarak adlandırılan yere koyduk. Buradan da
sırasıyla tedavi için ilgili birimlere gönderdik. Yine gözlem odası denen yerde
bir er ve ben kaldım. Yine burada hükümlüleri kaçmalarına engel olmak amacıyla
kelepçeledim. Söz konusu yer nezarethane olmadığı için sürekli olarak kelepçeli
tuttum. Zaten söz konusu yer nezarethane olmadığı için alelade oluşturulmuş bir
gözlem odası olduğu için şahsın kaçmasına yahut herhangi bir tedbirsizlik
olmasını önlemek amacıyla hem şahsı kelepçeli tuttum hem de ben ve bir er'imi
hazır vaziyette beklettim.... Daha sonra bu kişi bana tuvalete gitmek
istediğini söyledi, bana tedavi de olmayacağını söyledi. İdrar tahlili de
vermeyeceğini söyledi. Ben kendisine kesinlikle kötü davranmadım. Ben
tuvaletten getirirken kelepçemi açın dedi. Bende söz konusu yerin çok güvenli
olmadığını söyleyerek kelepçesini açamayacağımı söyledim. Nitekim gerekli
güvenlik önlemlerini almak zorundayım. Kaldı ki onunla birlikte götürdüğümüz
diğer kişilere de aynı işlemleri yaptık. Zaten söz konusu yer yeteri kadar
güvenlik önleminin bulunmadığı hastanedir. Kaçması halinde ben sıkıntıya
gireceğim için gerekli güvenlik önlemlerini aldım. Bu kişiyle benim herhangi
bir şahsi problemim yoktur."
16. Savcılık tarafından nakil sırasında bulunan diğer
kolluk görevlileri tanık olarak dinlenilmiştir. Tanıklar E.U., O.A., R.K. ve
A.İ. benzer ifadelerinde, hasta olan hükümlü ve tutukluları hastaneye
götürürken ve hastanedeki gözlem odasında bekleme esnasında kelepçe
kullandıklarını, gözlem odalarının güvenli olmadığını, penceresi bulunduğu için
hükümlü veya tutukluların buradan kaçma ihtimallerinin olduğunu, kemerlerinin
demir kısımlarıyla kapıyı açabileceklerini beyan etmişlerdir. Tanıklardan A.İ.
ayrıca başvurucu elinin ağrıdığını dile getirdiği için Hastanede kelepçesinin
açılarak diğer eline ve başka hükümlüye bağlandığını, sonrasında başvurucunun
başka talebinin olmadığını belirtmiştir.
17. Hastane kamera kayıtları temin edilerek bilirkişi
vasıtasıyla gözlem odasını gösterir görüntüler Savcılıkça incelemiştir.
Bilirkişinin 14/12/2015 tarihli raporuna göre kolluk görevlileri hükümlüleri
kelepçeli hâlde gözlem odasına getirmiş, gözlem odasına girdikten sonra bir
hükümlüyü kelepçeli olarak odadan çıkarmıştır.
18. Savcılık tarafından yapılan soruşturma sonucunda
17/12/2015 tarihinde kolluk görevlileri hakkında kovuşturma yapılmasına yer
olmadığına karar verilmiştir. Kararın ilgili kısmı şöyledir:
"... olayımızda da müştekinin
hastane işlemleri sırasında firarı önleyici nitelikte gerekli tedbirlerin
alındığı, yine müştekinin hastanedeki işlemleri sırasında bulundurulduğu yerin
gözlem odası olduğu, bundan dolayı da jandarma görevlileri olan şüphelilerin
kişinin kaçmasını önleyecek nitelikte ve yeterlilikte güvenlik önlemlerini
aldıkları, bundan dolayı şüphelilerin üzerilerine atılı suçu işlediklerine dair
haklarında kamu davası açılmasını gerektirecek yeterlilikte şüphe elde
edilemediği anlaşıldığından şüpheliler hakkında ayrı ayrı kamu adına
kovuşturmaya yer olmadığına... "
19. Başvurucunun Savcılık kararına yaptığı itiraz,
Sungurlu Sulh Ceza Hâkimliğinin 24/12/2015 tarihli kararıyla reddedilmiş,
anılan karar başvurucuya 25/12/2015 tarihinde tebliğ edilmiştir.
20. Başvurucu 20/1/2016 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
21. Başvurucu 5/12/2018 tarihinde ek beyan dilekçesi
ibraz ederek olay nedeniyle kolunda ağrı olduğunu iddia etmiş ve Bafra Devlet
Hastanesi tarafından 22/9/2016 tarihinde düzenlenen sağlık raporunu sunmuştur.
Sağlık raporunda başvurucunun sağ kolunda kronik brakial (kolla ilgili) pleksus
(sinir ve damarların oluşturduğu ağ) yaralanmasının açık, ağrılı, 90 derece
supinasyon (dışa çevirme) kısıtlılığı olduğu tespit edilmiş, park ve bahçe
işlerinde çalışamayacağına ilişkin görüş bildirilmiştir.
IV. İLGİLİ
HUKUK
A. Ulusal Hukuk
22. 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun
"Muhafızın görevini kötüye kullanması" kenar başlıklı 295.
maddesi şöyledir:
“(1) Gözaltına alınan, tutuklu veya
hükümlünün muhafaza veya nakli ile görevli kişilerin, görevlerinin gereklerine
aykırı hareket etmeleri halinde, görevi kötüye kullanma suçuna ilişkin hükümler
uygulanır.
(2) Muhafaza veya nakli ile görevli
olan kimse, görevinin gereklerine aykırı olarak gözaltına alınan, tutuklu veya
hükümlünün bulunduğu yerden geçici bir süreyle uzaklaşmasına izin verirse; altı
aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(3) Gözaltına alınan, tutuklu veya
hükümlünün bu fırsattan yararlanarak kaçması halinde, kaçmaya kasten imkan
sağlama suçuna ilişkin hükümler uygulanır.”
23. 13/12/2004 tarihli ve 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik
Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun'un "Zorlayıcı tedbirlerin
kullanılması" kenar başlıklı 50. maddesinin (1) numaralı fıkrası
şöyledir:
"Hiçbir hâlde zincir ve demire
vurmak tedbir olarak uygulanmaz. Kelepçe ve bedensel hareketleri kısıtlayıcı
araçlar;
a) Yetkili makamın önüne getirildiğinde
çıkarılmak kaydıyla, sevk ve nakil sırasında kaçmayı önlemek için,
b) Hekimin talimat ve gözetiminde olmak
üzere tıbbî nedenlerle,
c) Diğer kontrol usûllerinin
yetersizliği hâlinde hükümlünün kendisine veya başkalarına zarar vermesine veya
eşyayı tahrip etmesine engel olmak için kurum en üst amirinin emriyle,
Kullanılabilir."
24. 5275 sayılı Kanun'un "Nakillerde alınacak
tedbirler" başlıklı 58. maddesi şöyledir:
"(1) Hükümlülerin kuruma veya başka
bir yere götürülüp getirilmesi sırasında, halkla bir araya gelmelerine ve
başkaları tarafından görülmelerine engel olacak tedbirler alınır.
(2) Hükümlü, havalandırma ve ışık
durumu yetersiz araçlarla, eziyet verici veya onur kırıcı şekilde nakledilemez.
Nakil sırasında alınacak tedbirler, hükümlünün firarını önleyici ve yukarıdaki
fıkrada yazılı engelleri gerçekleştirici sınırları aşamaz, birbirleriyle ve
görevlilerle herhangi bir tartışmaya girmelerini engelleyici boyutları
geçemez."
25. 17/12/1983 tarihli ve 18254 sayılı Resmî Gazete'de
yayımlanan Jandarma Teşkilatı Görev ve Yetkileri Yönetmeliği'nin 45. maddesinin
(f) bendi şöyledir:
"Ceza infaz kurumlarının ve tutukevlerinin
dış korumalarını sağlayıcı önlemleri alır. Tutuklu ve hükümlülerin sevk ve
nakilleriyle muhafazalarını sağlar."
B. Uluslararası
Hukuk
26. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine (AİHM) göre
kısıtlama yöntemlerinden biri olan kelepçeleme, yasal yakalama ya da tutuklama
ile bağlantılı olarak uygulandığında ve koşulların makul olarak
gerektirdiğinden daha fazla güç kullanma ya da kamuya teşhir içermediğinde
genellikle Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) 3. maddesinde
düzenlenen işkence yasağı kapsamında bir sorun teşkil etmez (Raninen/Finlandiya,
B. No: 20972/92, 16/12/1997, § 56; Öcalan/Türkiye [BD], B. No: 46221/99,
§ 182; Gorodnitchev/Rusya, B. No: 52058/99, 24/5/2007, §§ 101, 102, 105,
108; Mirosław Garlicki/Polonya, B. No: 36921/07, 14/6/2011, §§
73-75).
27. AİHM tutukluların nakledilmesi sırasında kelepçe
kullanımını incelediği Raninen/Finlandiya (B. No: 20972/92, 16/12/1997,
§§ 52-59) kararında, başvurucunun kelepçeli bir şekilde nakledilmesi onun
tutumundan kaynaklanan gerekli bir tedbir olmasa hatta haksız bir tutma
nedeniyle uygulansa da başvurucunun olaydan birkaç ay sonra alınan sağlık raporlarında
belirtilen ruhsal durumu ile ilgili olumsuz gelişmeler ile kelepçeleme olayı
arasında illiyet bağı kuramadığını belirterek yapılan bu muamelenin
başvurucunun ruhsal durumu üzerindeki olumsuz etkisine ikna olmadığını
açıklamış; olayda Sözleşme'nin 3. maddesi için aranan asgari eşik seviyesinin
aşılmadığını değerlendirmiştir.
V. İNCELEME VE
GEREKÇE
28. Mahkemenin 15/9/2020 tarihinde yapmış olduğu
toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun
İddiaları
29. Başvurucu; tedavi amacıyla Hastaneye götürülürken ve
Hastanede beklerken kaçma şüphesi olmamasına rağmen yaklaşık üç saat kelepçeli
bekletildiğini, sağ kolunda engel olduğunu söylemesine rağmen kelepçe
kullanılması nedeniyle kolunda ağrı ve his kaybı oluştuğunu belirterek anayasal
haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
B. Değerlendirme
30. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından
yapılan hukuki tavsifi ile bağlı olmayıp, olay ve olguların hukuki
nitelendirmesini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013,
§ 16). Somut olayda başvurucunun kelepçe kullanılması nedeniyle ihlal iddiaları
özü itibarıyla kötü muamele yasağı çerçevesinde değerlendirilmiştir.
31. Anayasa’nın “Kişinin dokunulmazlığı, maddî ve
manevî varlığı" kenar başlıklı 17. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:
''Kimseye işkence ve eziyet yapılamaz;
kimse insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tabi
tutulamaz."
32. Devletin bireyin maddi ve manevi varlığını koruma ve
geliştirme hakkına saygı gösterme yükümlülüğü, öncelikle kamu otoritelerinin bu
hakka müdahale etmemelerini yani anılan maddenin üçüncü fıkrasında belirtilen
şekillerde kişilerin fiziksel ve ruhsal zarar görmelerine neden olmamalarını
gerektirir. Bu, devletin bireyin vücut ve ruh bütünlüğüne saygı gösterme yükümlülüğünden
kaynaklanan negatif ödevidir (Cezmi Demir ve diğerleri, B. No: 2013/293,
17/7/2014, § 81).
33. Diğer taraftan Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü
fıkrası ve Sözleşme’nin 3. maddesi herhangi bir sınırlama öngörmemekte;
işkence, insanlık dışı ve onur kırıcı muamele ve cezaların yasaklanmasının
mutlak mahiyetini belirtmektedir. Kötü muamele yasağının mutlak mahiyeti
Anayasa’nın 15. maddesi kapsamında belirtilen savaş veya ulusun varlığını
tehdit eden başka bir genel tehlike hâlinde dahi istisna öngörmemiştir. Aynı
şekilde Sözleşme’nin 15. maddesi benzer bir düzenleme ile kötü muamele yasağına
ilişkin herhangi bir istisna öngörmemiştir (Turan Günana, B. No:
2013/3550, 19/11/2014, § 33).
34. Tutulma koşulları, tutulanlara yapılan uygulamalar,
ayrımcı davranışlar, devlet görevlileri tarafından sarf edilen hakaretamiz
ifadeler, kişiye normal olmayan bazı şeyleri yedirme, içirme gibi muameleler
kötü muamele olarak ortaya çıkabilir (Cezmi Demir ve diğerleri, § 90).
Mahpuslar, Anayasa’nın 19. maddesi kapsamında hukuka uygun olarak kişi
özgürlüğü ve güvenliği hakkından mahrum bırakılabilirken (İbrahim Uysal,
B. No: 2014/1711, 23/7/2014, §§ 29-33) genel olarak Anayasa ve Sözleşme’nin
ortak alanı kapsamında kalan diğer temel hak ve hürriyetlere sahiptir. Bununla
birlikte ceza infaz kurumunda tutulmanın kaçınılmaz sonucu olarak suçun
önlenmesi ve disiplinin sağlanması gibi ceza infaz kurumunda güvenliğin
sağlanmasına yönelik kabul edilebilir, makul gerekliliklerin olması durumunda
sahip olunan haklar sınırlanabilir (Turan Günana, § 35).
35. Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasındaki "Kimseye
işkence ve eziyet yapılamaz; kimse insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya
veya muameleye tabi tutulamaz." şeklindeki kural mahpuslara yönelik
uygulamalar için de geçerlidir. Bu husus, 5275 sayılı Kanun'un "İnfazda
temel ilke" kenar başlıklı 2. maddesinin (2) numaralı fıkrasında "Ceza
ve güvenlik tedbirlerinin infazında zalimane, insanlık dışı, aşağılayıcı ve
onur kırıcı davranışlarda bulunulamaz." ve yine aynı Kanun'un 6.
maddesinin (1) numaralı fıkrasının (b) bendinde "Hürriyeti bağlayıcı
cezanın zorunlu kıldığı hürriyetten yoksunluk, insan onuruna saygının
korunmasını sağlayan maddî ve manevî koşullar altında çektirilir."
şeklinde düzenleme ile açıkça vurgulanmıştır. Dolayısıyla verilen bir
mahkûmiyet veya tutuklama kararının infazında mahkûmlar veya tutuklular için
sağlanacak şartlar insan onuruna saygıyı koruyacak nitelikte olmalıdır (Turan
Günana, § 36).
36. Ceza infaz kurumlarında kötü muamele olarak kabul
edilecek hususlar farklı şekillerde tezahür edebilir. Bunlar ceza infaz kurumu
idaresi ve görevlilerinin kasıtlı davranışlarından kaynaklanabileceği gibi
yönetimsel hatalar veya yetersiz kaynaklar sebebiyle de ortaya çıkabilir. Bu
nedenle mahpuslar için bir ceza infaz kurumundaki yaşam tüm yönleriyle
değerlendirilmelidir. Ceza infaz kurumlarındaki yaşam, mahpuslara sunulan
aktivitelerin genişliğinden mahpuslar ve ceza infaz görevlileri arasındaki
ilişkilerin genel durumuna kadar geniş bir alanda değerlendirilmelidir (Turan
Günana, § 37). Anayasa’nın 17. maddesi, ceza infaz kurumunda tutulan bir
mahpusun içinde bulunduğu şartların insan onuruna yakışır bir şekilde olmasını
da koruma altına almaktadır. İnfazın yöntemi ve infaz sürecindeki davranışların
mahpusları özgürlükten mahrum kalmanın doğal sonucu olan kaçınılmaz elem
seviyesinden daha fazla sıkıntılı veya eziyetli bir duruma sokmaması gerekir (Turan
Günana, § 39).
37. Yukarıda ifade edilen tüm hususların yanında ilave
olarak bir muamelenin Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasının kapsamına
girebilmesi için asgari bir ağırlık derecesine ulaşmış olmasının gerektiğini
ifade etmek gerekir.Her olayda asgari eşiğin aşılıp aşılmadığı somut olayın
özellikleri dikkate alınarak değerlendirilmelidir. Bu bağlamda muamelenin
süresi, fiziksel ve ruhsal etkileri ile mağdurun cinsiyeti, yaşı ve sağlık
durumu gibi faktörler önem taşımaktadır (Tahir Canan, § 23).
38. Tutuklu veya hükümlülerin ceza infaz kurumu dışında
bulundukları süre boyunca kaçmalarının önlenmesi, kendilerine veya başkalarına
zarar verme tehlikesinin bertaraf edilmesi amacıyla kolluk görevlileri
tarafından kelepçe gibi bedensel hareketleri kısıtlayıcı araçların kullanılması
kural olarak Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrası yönünden sorun oluşturmamaktadır
(Ö.U., B. No: 2016/62587, 23/6/2020, § 32).
39. Elbette bu araçların kullanımında kamu makamlarının
takdir yetkisini, alınan tedbirin amacını aşacak boyutta keyfî kullanmaları
kötü muamele kapsamında kalabilmektedir. Bu durumda öncelikle değerlendirilmesi
gereken husus, alınan tedbirin makul seviyede sayılıp sayılmayacağı ve
sonuçları bakımından hakkında tedbir uygulanan kişideki fiziksel ve ruhsal
etkilerinin kötü muamele sayılması için aranan eşiği aşıp aşmadığıdır (Ö.U.,
§ 33).
40. Bu bağlamda Anayasa Mahkemesi kelepçe kullanımına
bağlı olarak meydana gelen yaralanmayı kötü muamele yasağı kapsamında
incelediği Süleyman Savat (B. No: 2015/18154, 4/7/2019) başvurusunda;
başvurucunun kaçma tehlikesinin bulunduğunu, baş parmağındaki 3-4 cm'lik
yaranın kolluğun kasıtlı bir davranışı neticesinde oluştuğunun ortaya
konulmadığını ve üçüncü kişilerin görmesini sağlamak kastıyla teşhir edildiği
iddiasının olmadığını değerlendirerek kötü muamele yasağı bakımından aranan
asgari eşiğin aşılmadığı sonucuna ulaşmıştır.
41. Somut olayda başvurucu bedensel mazereti olmasına
karşın kelepçe kullanılmasından dolayı şikâyetçidir. Savcılık tarafından olayla
ilgili şüpheli kolluk görevlilerinin kimlikleri tespit edilerek savunmaları
alınmış, tanık dinlenilmiş, kamera görüntüleri incelenmiş ve tüm deliller
değerlendirilerek kelepçe kullanılmasının yasal olarak mümkün olduğu ve kolluk
görevlilerine atfedilebilecek kusur bulunmadığı sonucuna ulaşılarak görevliler
hakkında ceza davası açılmamasına karar verilmiştir.
42. Başvurucunun da aralarında bulunduğu bir kısım
hükümlünün kolluk görevlilerince Hastaneye götürülürken ve Hastanede
bulundukları süre boyunca kelepçeli oldukları hususunda tereddüt
bulunmamaktadır. Ceza infaz kurumunda tutulan kişilerin hastaneye nakilleri
veya hastanede bulundukları sürede kelepçe kullanılması tedbirine
başvurulmasının tek başına kötü muamele oluşturması düşünülemez. Bu bağlamda
yukarıda (bkz. § 38) yer verilen ilkeden ayrılmayı gerektiren bir husus
bulunmamaktadır. Ancak bu tedbirin gerekli olmadığı hâlde veya kelepçe
kullanılan kişinin fiziksel özelliklerinin dikkate alınmadan orantısız
kullanımının tespiti Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrası kapsamında ihlal
sonucunu doğuracaktır.
43. Başvurucu, nakilden önce bedensel engeli olduğunu
belirterek kelepçe kullanılmamasını talep ettiğini ileri sürmüşse de kolluk
görevlileri başvurucunun bu özel durumunu Hastanede dile getirdiğini, bu
nedenle kelepçeyi diğer koluna ve başka hükümlüye takılmak üzere sağ kolundan
çıkardıklarını beyan etmişlerdir.
44. Başvurucunun bedensel mazereti ile ilgili olarak
İnfaz Kurumunca kolluğa bilgi verilmediği veya buna ilişkin raporların kolluğa
iletilmediği görülmektedir. Ayrıca nakilleri esnasında başvurucunun kelepçe
kullanılmaması yönünde İnfaz Kurumuna iletilen bir talebinin bulunduğunu
gösterir bir bilgi bulunmamaktadır. Diğer taraftan başvurucunun naklin başında
kolluk görevlilerini uyardığı hususunun da netleşmediği anlaşılmıştır.
Dolayısıyla kolluk görevlileri tarafından ilk bakışta başvurucunun bedensel
mazeretinin olduğu ve bu durumunun kelepçe kullanılmasına engel teşkil etme
olasılığının bulunduğu yönünde bir değerlendirme yapılmaması olayın koşulları
çerçevesinde anlaşılabilir bir olgudur.
45. Öte yandan kilitlenmek suretiyle muhafaza altına
alınan eşya üzerinde hırsızlık suçundan hükümlü olan başvurucunun bedensel
hareketlerinin kısıtlanmasına yönelik olarak kelepçe kullanılmasının kaçmasının
önlenmesi amacıyla uygulanan bir tedbir olduğu soruşturma makamınca toplanan
delillerle ortaya konulmuştur. Kolluk tarafından özellikle Hastane gözlem
odasının güvenlik yönünden yeterli olmadığı, pencereden veya kilidi kemer
tokasıyla açılmak suretiyle kapıdan kaçma ihtimalinin bulunduğu ve birden fazla
hükümlünün olması nedeniyle kalabalık olan Hastanede güvenlik zaafı
yaşanabileceğinin öngörülerek uygulanan bu tedbirin olayda gerekli olmadığını
değerlendirmek zor görünmektedir.
46. Bu aşamadan sonra başvurucuya kelepçe kullanılmasının
orantılılığı incelenmelidir. Orantılılık incelemesinde muamelenin uygulanış
biçimi, süresi ile başvurucuda yarattığı fiziksel ve psikolojik etkiler
başvurucunun bedensel özellikleri ile birlikte değerlendirilerek bir sonuca
ulaşması gerekmektedir. Muamelenin uygulanış biçimine yönelik olarak başvurucu
tarafından özellikle şikâyet konusu edilen bir durum mevcut değildir.
Doğumundan beri sağ kolunda engeli olduğunu iddia eden başvurucu, Hastanede
yaklaşık üç saat kelepçeli olmasına bağlı olarak sağ kolunda his kaybı
oluştuğunu iddia etmektedir.
47. Başvurucu tarafından iki sağlık raporu başvuru
dosyasına eklenmiştir. İlk raporun olaydan yaklaşık dokuz yıl önce engelli
maaşı bağlanması amacıyla alınmış rapor olduğu anlaşılmaktadır. Raporda,
başvurucunun kolu ve omzunda hareket kısıtlılığı bulunduğundan %40 oranında iş
gücü kaybının olduğu tespit edilmiştir. Ek beyan dilekçesiyle sunulan ve
olaydan yaklaşık on ay sonra düzenlenen ikinci rapor ise başvurucunun park ve
bahçe işlerinde çalışamayacağını belirten rapordur. Bu raporda, başvurucunun
sinir hasarına bağlı olarak kronik, ağrılı omuz kısıtlılığının mevcut olduğu
tespiti yer almaktadır. Başvurucu ilk raporda yer verilmemesine rağmen ikinci
raporda kolundaki kısıtlılığın ağrılı olduğunun tespit edildiğini dile
getirerek kolundaki ağrının kelepçe kullanılmasına bağlı olarak oluştuğunu
ileri sürmektedir.
48. Delil olarak sunulan raporlar incelendiğinde olaydan
on ay sonra düzenlenen sağlık raporunda başvurucunun kolundaki kronik hareket
kısıtlığının ağrılı olduğu belirtilmekte ise de bu ağrının dayanağı hususunda
açıklama yapılmadığı görülmektedir. Diğer bir ifadeyle kronik hastalığı bulunan
başvurucunun kolundaki ağrının olay öncesi mevcut olup olmadığı veya kelepçe
kullanılmasına bağlı oluşup oluşmadığı konularında bilgi bulunmamaktadır. Her
ne kadar ilk raporda ağrıdan bahsedilmemekte ise de bu raporun düzenlenme amacı
dikkate alındığında bu tür bilginin yer almamasının tek başına ağrının kelepçe
nedeniyle oluştuğu sonucuna ulaşmak için yeterli olmadığı anlaşılmaktadır.
Dolayısıyla şikâyet edilen olaydan uzun süre sonra başvurucunun kolunda ağrı
olduğu tespitini içeren raporun kelepçeleme olayı ile başvurucunun fiziksel
acısı/ağrısı arasındaki illiyeti ortaya koymaktan uzaktır. Ayrıca başvurucunun
iddiasının aksine kolunda his kaybı oluştuğuna ilişkin bir gözlem de ikinci
raporda değil ilk raporda yer almaktadır. Yine ikinci raporun şikâyetler
kısmında kelepçeleme olayına ilişkin bilgi bulunmamaktadır.
49. Diğer taraftan başvurucu, kolluk görevlilerinin
kendisine fiziki olarak zarar verme veya aşağılama kastıyla hareket ettiklerini
iddia etmemiştir. Elbette kolluk görevlerinin kasıtları ortaya konulmasa dahi
yapılan hukuki bir uygulamanın başvurucuda yarattığı etki asgari eşiği aşarak
kötü muamele kapsamında kalabilir. Ancak kelepçenin başvurucunun fiziksel
durumunda olumsuz etki yarattığı ortaya konulamadığı gibi uygulanan tedbirin
şekli ve süresi dikkate alındığında orantısız olmadığı değerlendirildiğinden
başvuru konusu olaydaki uygulamanın kötü muamele sayılması için aranan asgari
eşiği aşmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
50. Açıklanan gerekçelerle kötü muamele yasağına ilişkin
bir ihlalin olmadığı açık olduğundan başvurunun açıkça dayanaktan yoksun
olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ
OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde
BIRAKILMASINA 15/9/2020 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.