TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
GÜLSÜN KARAMAN VE ŞERİF KARAMAN BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2016/16239)
|
|
Karar Tarihi: 12/11/2019
|
R.G. Tarih ve Sayı: 5/12/2019 - 30969
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
Başkan
|
:
|
Recep
KÖMÜRCÜ
|
Üyeler
|
:
|
Engin
YILDIRIM
|
|
|
Celal Mümtaz
AKINCI
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
|
|
Recai AKYEL
|
Raportör
|
:
|
Mustafa ARI
|
Başvurucular
|
:
|
1. Gülsün
KARAMAN
|
|
|
2. Şerif
KARAMAN
|
Vekili
|
:
|
Av. Ahmet
DOĞAN
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, başvurucuların ceza infaz kurumunda hükümlü olarak bulunan
oğlunun kamu görevlilerinin ihmali dolayısıyla hayatını kaybetmesi ve olayla
ilgili olarak etkili bir soruşturma yürütülmemesi nedeniyle yaşam hakkının
ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 6/9/2016 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir.
7. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı süresinde beyanda
bulunmuştur.
III. OLAY VE OLGULAR
8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
9. Başvurucuların oğlu olan 1986 doğumlu T.K. birden fazla
kişiyle gece vakti silahla yağma yapma suçundan hükümlü olarak tutulduğu Seydikemer-Eşen T Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumuna (Ceza
İnfaz Kurumu) 19/1/2015 tarihinde isteğe bağlı sevk ile gelmiştir.
10. Ceza İnfaz Kurumuna kabulü sırasında Psikososyal
Yardım Servisi ile görüşemeyen T.K. 26/1/2015 tarihli dilekçesine istinaden
kurum psikoloğu D.S.E. ile görüşmüştür. Görüşme sonrası D.S.E. dilekçenin
üzerine "Ağır ilaçlar kullanmış ve
kendi isteği ile ilaçları bırakmış, dışarıda kokain kullanımı var, çocuk yaşta
maddeye başlamış, 2 kere intihar girişimi var. Kız arkadaşı Malatya'da,
kendisine zarar verme dav. var. İlaçlarına tekrar
başlamak istiyor. Doktora yönlendirildi. Amcası cezaevinde kendisini asmış.
İlaçla intihar girişimi var."şeklinde not düşerek dilekçeyi imzalamıştır.
11. T.K. 28/1/2015 tarihinde psikotik bozukluk tanısıyla Fethiye Devlet Hastanesi (Hastane)
Psikiyatri Polikliniğine sevk edilmiş, 30/1/2015 tarihinde psikiyatri uzmanı
tarafından yapılan muayenesinin ardından T.K.ya bipolar bozukluk
tanısıyla reçete düzenlenmiştir.
12. Ceza İnfaz Kurumu Psikososyal
Yardım Servisi 26/1/2015 tarihli görüşmeden sonra T.K. ile herhangi bir görüşme
gerçekleştirmemiştir. Ancak Ceza İnfaz Kurumu psikoloğu D.S.E. ilk görüşmeden
sonra 8/6/2015 tarihinde T.K. hakkında
Hükümlü-Tutuklu Tanıma Formu hazırlamıştır.
13. T.K. 3/7/2015 tarihinde Ceza İnfaz Kurumu Müdürlüğüne
dilekçe vererek kendisine psikolojik baskı yapıldığını, bu nedenle açlık grevine
gittiğini belirtmiştir. Anılan dilekçeye istinaden T.K. Ceza İnfaz Kurumu Psikososyal Yardım Servisi ile görüşme yapmak üzere
6/7/2015 tarihinde çağrılmış fakat T.K.nın
görüşme yapmak istemediğini bildirmesi nedeniyle herhangi bir görüşme
gerçekleştirilememiştir.
14. Hastanenin Psikiyatri Polikliniğinde yeniden muayene edilen
T.K. hakkında düzenlenen 1/9/2015 tarihli sağlık kurulu raporunda, hastanın davranış bozukluğu tanısıyla Manisa Ruh ve
Sinir Hastalıkları Hastanesine sevkinin uygun olduğu belirtilmiştir.
15. Ceza İnfaz Kurumunun C-18 koğuşunda kalan E.Ç. ile T.K.
arasında yaşanan kavga üzerine Ceza İnfaz Kurumu Müdürlüğü tarafından disiplin
soruşturması başlatılmış ve T.K. 16/9/2015 günü saat 16.42 sıralarında üst
araması yapılarak tedbiren A-120 No.lu tekli odaya
alınmıştır.
16. Tekli odada bulunan T.K.ya
aynı gün saat 17.44 sıralarında yemek verilmiş, saat 19.10 sıralarında boş
yemek karavanları toplanmış, saat 20.08 sıralarında tekli odalar mazgaldan
kontrol edilmiş, saat 20.37 sıralarında sayım kontrolü mazgaldan yapılmış ve
saat 21.05, 21.17, 22.20, 22.24, 22.28 ve 23.20 sıralarında tekli odalar
yeniden kontrol edilmiştir. Kontroller sırasında Ceza İnfaz Kurumu personeli
tekli odalara girmemiştir.
17. 17/9/2015 günü saat 03.10 sıralarında T.K. kaldığı A-120
No.lu tek kişilik odadaki yatağı kapı arkasında duvara yaslamak ve dolabı
yatağın üzerine devirmek suretiyle yatağı ateşe vererek yangın çıkarmıştır. Tek
kişilik odadan dumanlar çıktığının anlaşılması üzerine koridorda bulunan iki nöbetçi
infaz ve koruma memuru tarafından olaya derhâl müdahale edilmiş, saat 03.12
sıralarında odanın kapısı açılmaya çalışılmış fakat bu esnada demir kapı kolu
kırıldığından ilk aşamada odaya girilememiştir. Saat 03.13 sıralarında
mazgaldan yangın hortumu ile odanın içine su sıkılmış, saat 03.15 sıralarında
ise başka bir kapı kolu yardımıyla kapı açılmıştır.
18. İnfaz ve koruma memurlarının yoğun duman altında bulunan tek
kişilik odaya müdahalesinin ardından saat 03.20 sıralarında T.K. odadan baygın
şekilde çıkarılmış ve ambulansla hastaneye sevk edilmiştir.
19. Genel durumu kötü olan ve bilinci kapalı olarak hastaneye
getirilen T.K. 18/9/2015 tarihinde Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi Eğitim ve
Araştırma Hastanesine sevk edilmiş ve burada tedavisine devam edilirken
24/9/2015 tarihinde hayatını kaybetmiştir.
A. Olayla İlgili Ceza
Soruşturması Süreci
20. Yaşanan olayla ilgili olarak Fethiye Cumhuriyet Başsavcılığı
(Başsavcılık) derhâl bir soruşturma başlatmıştır.
21. T.K.nın
tedavi gördüğü Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi Eğitim ve Araştırma Hastanesinde
hayatını kaybetmesi nedeniyle Muğla Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından
24/9/2015 tarihinde ölü muayene işlemi gerçekleştirilmiş ve kesin ölüm
nedeninin tespiti için ceset üzerinde klasik otopsi yapılmasına karar
verilmiştir.
22. Muğla Adli Tıp Şube Müdürlüğünün 15/12/2015 tarihli otopsi
raporunda, şahsa ait tüm adli tahkikat dosyası içeriği ile tıbbi evrakların
İstanbul Adli Tıp Kurumu ilgili ihtisas dairesine gönderilerek ölüm nedeninin
buradan sorulmasının uygun olacağı belirtilmiştir.
23. Anılan otopsi raporu üzerine tüm adli tahkikat dosyası
içeriği ve tıbbi evraklar Adli Tıp Kurumu 1. Adli Tıp İhtisas Kuruluna
gönderilmiş olup düzenlenen 8/2/2016 tarihli otopsi raporunda; T.K.nın sağ hyoid kemik kırığı ile epiglosttis ve trakea girişindeki
lezyonların tıbbi müdahale işlemleri sırasında oluşmasının mümkün olduğu,
kişinin zehirlenerek veya travmatik bir tesirle
öldüğüne ilişkin tıbbi delilin bulunmadığı, kronik kalp ve damar hastalığı
bulunan kişide ölümün yangın ortamında kalmaya bağlı olarak dumandan boğulma,
oksijensiz kalma ve sonrasında gelişen komplikasyonlar sonucu meydana geldiği
mütalaa edilmiştir.
24. Başsavcılık tarafından T.K.nın kaldığı A-120 No.lu tek kişilik odanın kapı
koridorunu gören kamera görüntüleri inceletilmiş, T.K.nın
infaz dosyası temin edip Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) İnsan Hakları
İnceleme Komisyonu Başkanlığı ve Bakanlığa hitaben yazdığı dilekçeleri
incelenmiş, dilekçelerde geçen iddialar araştırılmıştır.
25. T.K.nın
2013 yılında İnebolu M Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda iken Bakanlığa yazdığı
dilekçesinin ilgili kısmı şu şekildedir:
"...benim amcam da Elazığ
E Tipinde intihar etti, ben de yaşamıma son vereceğim, üç kere intihar ettim
ölmedim. Allah (c.c.) nasip ederse dördüncü de olacak
efendim..."
26. T.K. tarafından Ceza İnfaz Kurumu vasıtasıyla Afyon Kocatepe
Üniversitesi psikiyatri uzmanına hitaben yazılan 26/1/2015 tarihli dilekçenin
ilgili kısmı ise şu şekildedir:
"...kötü rüyalar kabuslar ve geçmişe
dayalı unutamadığım sorunlarım var intiharı düşünüyorum. Siz değerli büyüğüm
bana bir yıl kullan ben senin tedavin için Manisa Ruh ve Sinir Hastalıkları
Hastanesine tedavi için yollayacam diye arz
etmiştiniz R.. ilacımı ve A..
içmediğimde kötü şeyler vs. rüyalar aklımdan çıkmıyor
intihar saplantım var. Elim ayağım titriyor. Sayın Büyüğüm ben ilaç tedavisinden
kurtulmak istiyorum. Fakat bir bir psikiyatri
uzmanından yardım almak istiyorum. Çocuk yaştan beri uyuşturucu madde
kullanıyorum. Ben kendi irademle Kastamonu Devlet Hastanesinde heyete çıktım.
Tüm doktorlara iyi olduğumu söylemiştim. Çünkü çok aşırı ilaç almıştım. Ama
olmuyor. Bir uzmandan yardım almadan bırakamıyorum. Üç defa intihar ettim,
midem yıkandı, kendimi defalarca kestim. Siz değerli büyüğümden tarafıma yardım
etmenizi önemle arz ederim..."
27. Yürütülen soruşturma kapsamında Başsavcılık olaya ilk
müdahalede bulunan nöbetçi infaz ve koruma memurları ve T.K. ile aynı koğuşta
kalan hükümlülerin tanık sıfatıyla ifadelerini almıştır.
28. Tanık sıfatıyla ifadesi alınan hükümlü R.M.Ş.nin
ifadesinin ilgili kısmı şu şekildedir:
" [T.K.]yı cezaevinde tanıdım, C18 koğuşunda yaklaşık bir ay
kadar kaldı, ben halen aynı koğuşta kalıyorum, koğuşta [E.Ç.] isimli hükümlü ile bir kavgaları oldu, bu nedenle
koğuştan alındı, koğuşa geldiğinde normaldi, ancak daha sonra psikilojik rahatsızlığı olduğunu beyan ederek hastaneye
gitti, hastanede roj isminde bir ilacı yazmışlar, bu
ilacı aldığı zaman kendisinden geçiyordu, ne yaptığını hatırlamıyordu, ben
koğuş sözcüsü olduğum için ara ara benimle konuşuyordu ve hayattan bıktığını,
artık ölmek istediğini söylüyordu..."
29. Başsavcılık yürüttüğü soruşturma kapsamında görevi kötüye
kullanmak suçlamasıyla Ceza İnfaz Kurumu İkinci Müdürleri O.A. ile İ.G.nin, Başmemur A.K.nın, vardiya görevlisi A.R.İ.nin ve psikolog D.S.E.nin
şüpheli sıfatıyla ifadelerini almıştır.
30. Ceza İnfaz Kurumu İkinci Müdürleri O.A. ile İ.G.
ifadelerinde, olay günü görevde olmadıklarını belirterek üzerilerine
atılı suçlamaları kabul etmemişlerdir. Yine şüpheli sıfatıyla ifade veren Başmemur A.K. ile vardiya görevlisi A.R.İ. de olay
sırasında gerekli işlemleri yaptıklarını belirterek atılı suçlamaları kabul
etmemiştir.
31. Ceza İnfaz Kurumu psikoloğu olarak görev yapan ve T.K. ile
ilk kez görüşen D.S.E.nin şüpheli sıfatıyla verdiği
ifadesinin ilgili kısmı şu şekildedir:
"...[T.K.] ile görüştüğümde kendisinde intihar eylemi
sezinlemedim. Kendisi bana intihar girişimde bulunduğu ve bulunacağı hususunda
herhangi bir beyanda bulunmadı. Biz tanıma takip formunu hükümlü/tutuklunun
beyanına göre dolduruyoruz. Benim infaz dosyasını incelemek, gibi bir görevim
ve yetkim de bulunmamaktadır Ayrıca o tarihte kadro sayısı düşünülür ise buna imkan ve mesaim de yetmeyecektir. [T.K.] dilekçe ile müracaat edip 26/01/2015 tarihinde
servisimizde kendisi ile bireysel görüşme gerçekleşmiş ve bu hususa ilişkin
notlarım görüşme notları hanesine yazılmıştır. Kişinin intihara teşebbüs
ettiğini bu tarihte beyanı üzerine öğrendim. Daha sonra kendisi servise
müracaat etmedi. Ben açlık grevine başladığı zaman kendisini çağırttım. Ancak
bizimle görüşmeye gelmedi. 31/08/2015 günü ikinci müdür [İ.] beyle görüşmüş. Bu görüşmeden sonra [İ.] bey hükümlüyü bize yönlendirdi. Ben o tarihte
kendisi ile bir bireysel görüşme daha yaptım ve bu görüşmede bir gün sonrası
için hastanenin psikiyatrı polikliniğinden randevu aldığını ve oraya gideceğini
söyledi. Daha sonra servisimize müracaat etmediği gibi benimde kendisini
çağırmam söz konusu olmadı.Bildiğim
kadarı ile mevzuatta intihara eğilimli olan kişilerin dönem dönem
çağrılıp görüşülmesi gibi bir düzenleme bulunmamaktadır. Uygulama da bu yönde
değildir. Ancak intiharın önlenmesi için psikososyal
servis görevlileri imkanlar ve kadro ölçüsünde hükümlüler ile ara ara
görüşebilmektedir. Ancak hükümlünün bu konuda bir talebi veya servisle iş
birliği olmadan bu hususlarda başarı sağlamak mümkün değildir. Ben bana
yüklenen görevleri bihakkın yaptığımı düşünüyorum. Yukarıda da söylediğim gibi
kişinin bize müracaatı ve bizimle işbirliği olmadan
sonuç almak mümkün değildir. Ben kendisini ara ara çağırsam bile bizimle işbirliği yapmadığı müddetçe yapılabilecek herhangi birşey yoktur..."
32. Başsavcılık yürüttüğü soruşturma neticesinde ölümün T.K.nın intihar amacıyla yatağı
yakması sonucu meydana gelen yangın ortamında kalmaya bağlı dumandan boğulma
sonucu gerçekleştiği, şüphelilerin olayın oluşuna etki edecek, adli yönden
illiyet bağı bulunan herhangi bir fiili olmadığı, ceza hukuku yönünden herhangi
bir suç ve suçlu bulunmadığı gerekçesiyle 18/5/2016 tarihinde takipsizlik
kararı vermiştir.
33. Ayrıca Başsavcılık anılan takipsizlik kararında şu tespit ve
değerlendirmelere yer vermiştir:
i. T.K.nın
husumeti olduğu kişilerin koğuşuna verildiği iddiası doğru değildir.
ii. Hastanenin Psikiyatri Polikliniğince muayene ve kontrolleri
yapılan T.K. için ilaç tedavisine başlanmış ancak T.K.nın ilaçları kullanmak istemediğine dair dilekçe
vermesi nedeniyle yapılan muayene dışında başka bir sağlık kuruluşuna sevki
sağlanmamıştır.
iii. T.K. hakkındaki kötü muamele iddiaları somutlaştırılmamış
olup iddialar gerçeği yansıtmamaktadır.
iv. T.K.nın
yazdığı dilekçe ve beyanları dikkate alındığında daha önce üç kez intihara
teşebbüs ettiği anlaşılmaktadır.
34. Takipsizlik kararına başvurucular tarafından yapılan itirazı
inceleyen Fethiye Sulh Ceza Hâkimliği 22/7/2016 tarihli kararıyla itirazın
reddine karar vermiş ve karar kesinleşmiştir.
35. Başvurucular 6/9/2016 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
B. Olayla İlgili İdari
Soruşturma Süreci
36. Bakanlık Ceza ve Tevkifevleri
Genel Müdürlüğü Başkontrolörlüğünün 15/10/2015
tarihli yazısında; Ceza İnfaz Kurumu Psikososyal
Yardım Servisinden ve hükümlülerin dışarıyla ilişkilerinden sorumlu ikinci
müdürler ile T.K.yla ilk görüşmeyi yapan psikoloğun T.K.nın intihara meyilli olduğunu gösterir ifade, dilekçe
ve mektuplarına rağmen görüşme ve takip işlemlerini yapmadıkları, gerekli
önlemleri almadıkları, bu suretle görevlerini ihmal ettikleri yönünde güçlü bir
kanaat oluştuğunun Başsavcılığa bildirilmesi üzerine Başsavcılık tarafından
ilgililer hakkında disiplin soruşturması başlatılmıştır.
37. Başsavcılık Disiplin Amirliğinin 23/5/2016 tarihli
kararıyla, Ceza İnfaz Kurumu Psikososyal Yardım
Servisinden sorumlu İkinci Müdür O.A., hükümlülerin dışarıyla ilişkilerinden
sorumlu İkinci Müdür İ.G. ve T.K. ile ilk görüşmeyi yapan kurum psikoloğu D.S.E.nin "verilen
emir ve görevlerin tam ve zamanında yapılmasında, görev mahallinde kurumlarca
belirlenen usul ve esasların yerine getirilmesinde, görevle ilgili resmi belge,
araç ve gereçlerin korunması, kullanılması bakımında kusurlu davranmak"
fiillerinden dolayı kınama cezası ile cezalandırılmalarına karar verilmiştir.
38. Başsavcılık Disiplin Amirliği 23/5/2016 tarihli disiplin
kararını şu gerekçelere dayandırmıştır:
i. T.K.nın
Ceza İnfaz Kurumuna kabulü sırasında Psikososyal
Yardım Servisi bölümünde kendisi ile baş başa görüşme yapılmamıştır.
ii. T.K. 26/1/2015 tarihli, psikologla görüşme talepli dilekçesi
üzerine aynı gün kurum psikoloğu D.S.E. ile görüşmüş, görüşme sonrası D.S.E., T.K.nın intihar eğilimine ilişkin
tespitler yapmasına rağmen bir daha kendisiyle görüşme yapmamıştır.
iii. D.S.E. Hükümlü/Tutuklu Tanıma Formu'nu
ilk görüşmeden beş ay gibi uzun bir süre sonra ve 26/1/2015 tarihli görüşmedeki
tespitlerin aksine doldurmuştur.
iv. Bu ihmaller Psikososyal Yardım
Servisinden sorumlu İkinci Müdür O.A. tarafından dikkate alınmamış ve durumdan
kurum en üst amiri bilgilendirilmemiştir.
v. İkinci Müdür İ.G. de
intihar edeceğine dair beyan ve dilekçelere rağmen T.K.yı Psikososyal Yardım
Servisine yönlendirmemiş ve sürecin takibini yapmamıştır.
IV. İLGİLİ HUKUK
39. Konuyla ilgili ulusal hukuk, Anayasa Mahkemesinin Nejla Özer ve Müslim Özer (B. No: 2013/3782,
21/4/2016) ve Hilmi Moray (B. No:
2013/3053, 21/4/2016) başvuruları hakkında verdiği kararlarda yer almaktadır.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
40. Mahkemenin 12/11/2019 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucuların
İddiaları ve Bakanlık Görüşü
41. Başvurucular; oğullarının en doğal ve insani taleplerinin
yerine getirilmediğini, hasımlarının olduğu koğuşta kalmaya zorlandığını, Ceza
İnfaz Kurumundan yeterli psikolojik destek alamadığını, uyuşturucu madde
kullanımından kaynaklanan durumunun tedavisi için kendisine gerekli ilaçlar
verilmediği gibi hastaneye sevkinin de gerçekleştirilmediğini, koğuşta yanıcı,
delici, kesici alet bulundurulmaması konusunda kamu görevlilerinin ihmali
olduğunu, dolayısıyla Ceza İnfaz Kurumunun önleyici tedbir almakta gösterdiği
ihmal sonucu meydana gelen ölüm neticesinde eksik inceleme ve araştırmayla
takipsizlik kararı verildiğini ileri sürmüşlerdir.
42. Bakanlık görüşünde; Başsavcılığın kısa süre içinde olaya el
koyarak gerekli soruşturma işlemlerini yaptığı, bu kapsamda başvurucuların
oğullarının ölümünü çevreleyen koşulların tespiti için otopsi işlemlerinin
yapılıp cesetten sistemik, toksikolojik ve histapatolojik incelemeler için örnekler alındığı, adli tıp
raporuna göre ölüm olayının yangın ortamında kalmaya bağlı dumandan boğulma,
oksijensiz kalma ve gelişen komplikasyonlar sonucu meydana geldiği, tüm
soruşturma evrakları dikkate alındığında ölüm olayının gerçekleşmesine bir
başkasının eyleminin neden olduğuna dair herhangi bir delil veya emare
bulunmadığı sonucuna ulaşan Başsavcılığın yaklaşık sekiz ay gibi kısa bir
sürede soruşturmayı tamamlayarak takipsizlik kararı verdiği, ayrıca
başvurucuların soruşturmaya katılım konusunda herhangi bir engelle
karşılaşmadıkları belirtilmiştir.
43. Bakanlık görüşüne verdiği cevapta başvurucular; Ceza İnfaz
Kurumu yönetiminin görevini ve sorumluluklarını yerine getirmediğini,
oğullarının kendisini öldüreceğini bildirmesine rağmen gerekli önlemlerin
alınıp alınmadığının araştırılmadığını, oğullarının taleplerinin görmezden
gelindiğini, bunun neticesinde de ölüm olayının meydana geldiğini, ölüm
olayıyla ilgili gerekli inceleme ve araştırmanın yapılmadığını ileri
sürmüşlerdir.
B. Değerlendirme
44. Anayasa’nın "Kişinin
dokunulmazlığı, maddî ve manevî varlığı"
kenar başlıklı 17. maddesinin birinci fıkrası
şöyledir:
"Herkes,
yaşama... hakkına sahiptir."
45. Anayasa'nın “Devletin
temel amaç ve görevleri” kenar başlıklı 5. maddesinin ilgili kısmı
şöyledir:
“Devletin
temel amaç ve görevleri, … Cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak, kişilerin ve
toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak ve
hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak
surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın
maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya
çalışmaktır.”
46. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucuların iddialarının özü, devletin
gözetimi ve kontrolü altında bulunan T.K.nın
yaşamının korunmadığına ve ölümü hakkında etkili bir ceza soruşturması
yürütülmediğine ilişkindir. Bu nedenle başvuru yaşam hakkı kapsamında
değerlendirilerek yaşamı koruma yükümlülüğü (pozitif yükümlülüğün maddi boyutu)
ve etkili soruşturma yükümlülüğü (pozitif yükümlülüğün usule ilişkin boyutu) bağlamında
incelenmiştir.
47. Başvuru formunda T.K.nın
öldürülme ihtimalinden söz edilmemiş ve T.K.nın kendi
eylemine karşı korunmadığı ileri sürülmüştür. Bu nedenle yaşam hakkının maddi
boyutu bağlamında yalnızca T.K.nın
yaşamının kendi eylemine karşı korunmadığı iddiası incelenmiştir.
1. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
48. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 46. maddesinin (1) numaralı
fıkrasında; ancak ihlale yol açtığı ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal
nedeniyle güncel ve kişisel bir hakkı doğrudan etkilenenlerin bireysel başvuru
hakkına sahip oldukları kurala bağlanmıştır. Yaşam hakkının doğal niteliği
gereği, yaşamını kaybeden kişi açısından bu hakka yönelik bir başvuru ancak
yaşanan ölüm olayı nedeniyle ölen kişinin mağdur olan yakınları tarafından
yapılabilecektir (Serpil Kerimoğlu ve
diğerleri, B. No: 2012/752, 17/9/2013, § 41). Somut olayda başvurucular,
ölen T.K.nın anne ve
babasıdır. Bu nedenle başvuru ehliyeti açısından bir eksiklik bulunmamaktadır.
49. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan yaşama
hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar
verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
a. Yaşamı Koruma
Yükümlülüğünün İhlal Edildiğine İlişkin İddia
i. Genel İlkeler
50. Anayasa Mahkemesinin yaşam hakkı kapsamında devletin sahip
olduğu pozitif yükümlülükler açısından benimsediği temel yaklaşıma göre
devletin sorumluluğunu gerektirebilecek şartlar altında gerçekleşen ölüm
olaylarında Anayasa’nın 17. maddesi devlete, elindeki tüm imkânları kullanarak
bu konuda ihdas edilmiş yasal ve idari çerçevenin yaşamı tehlikede olan
kişileri korumak için gereği gibi uygulanmasını, bu hakka yönelik ihlallerin
durdurulup cezalandırılmasını sağlayacak etkili idari ve yargısal tedbirleri
alma görevi yüklemektedir. Bu yükümlülük -kamusal olsun veya olmasın- yaşam
hakkının tehlikeye girebileceği her türlü faaliyet bakımından geçerlidir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 52).
51. Bu kapsamda bazı özel koşullarda devletin kişinin kendi
eylemlerinden kaynaklanabilecek risklere karşı yaşamı korumak amacıyla gerekli
tedbirleri alma yükümlülüğü de bulunmaktadır (Sadık
Koçak ve diğerleri, B. No: 2013/841, 23/1/2014, § 74). Ceza infaz
kurumlarında ve devletin kontrolü altında bulunan diğer alanlarda gerçekleşen
ölüm olayları için de geçerli olabilecek bu yükümlülüğün ortaya çıkması için
yetkililerin kendi kontrolleri altındaki bir kişinin kendini öldürmesi
konusunda gerçek bir risk olduğunu bilip bilmediklerini ya da bilmeleri gerekip
gerekmediğini tespit etmek, böyle bir durum söz konusu ise bu riski ortadan
kaldırmak için makul ölçüler çerçevesinde ve sahip oldukları yetkiler
kapsamında kendilerinden beklenen her şeyi yapıp yapmadıklarını incelemek
gerekmektedir. Ancak özellikle insan davranışının öngörülemezliği,
öncelikler ve kaynaklar değerlendirilerek yapılacak işlemin veya yürütülecek
faaliyetin tercihi dikkate alınarak pozitif yükümlülük yetkililer üzerine aşırı
yük oluşturacak şekilde yorumlanmamalıdır (Serpil
Kerimoğlu ve diğerleri, § 53).
52. Tutuklanan veya hürriyeti bağlayıcı cezasının infazına
başlanan kişilerin daha önce sahip oldukları pek çok özgürlükten mahrum
kalmaları ve günlük yaşamlarında ciddi nitelikte bir değişim yaşamalarının
doğal bir sonucu olarak ruh sağlıkları bozulabilmekte, dolayısıyla kırılgan ve
korumasız bir konumda bulunan bu kişilerin intihar etme riski artabilmektedir.
Bu nedenle yasal ve ikincil düzenlemelerin ceza infaz kurumu yetkililerine bu
kişiler hakkında daha duyarlı ve dikkatli olma görevi yüklemesi, tutuklu veya
hükümlü kişilerin hayatlarının tehlikeye atılmasını önleyici tedbirler
alınmasını sağlaması gerekmektedir. Bu amaçla öncelikle ceza infaz kurumunda
kalan kişilerin davranışlarının ve sağlık durumlarının takip edilmesi,
gerektiğinde doktor muayenesine başvurulması, diğer yandan bu konuya meyli
olduğu anlaşılanlar açısından kendileri için en uygun yerlerde kalmalarının
temin edilmesi, intihar eylemlerinde kullanılabilecek kesici/delici eşyalara,
kemer, çamaşır ipi veya ayakkabı bağcıkları gibi eşyalara el konması şeklinde
bu tip risklerin azaltılmasına yönelik önlemlerin alınması gerekmektedir (Mehmet Kaya ve diğerleri, B. No:
2013/6979, 20/5/2015, § 73).
53. Bu bağlamda kişi özgürlüğüne aşırı bir sınırlama
getirmeyecek ölçüde, bir tutuklunun veya hükümlünün kendine zarar verme
ihtimalini en aza indirecek tedbirlerin alınması yetkililerden
beklenebilecektir. Bir hükümlü veya tutuklu açısından daha sıkı tedbirlerin
gerekip gerekmediği ve bunların uygulanmasının makul olup olmadığı, başvuru
konusu yapılan her bir somut olayın koşullarına göre değişecektir (Mehmet Kaya ve diğerleri, § 74).
54. Yaşam hakkı kapsamında devletin öncelikle yaşamı tehlikeye
girebilecek kişilerin yaşamını korumak için yeterli yasal ve idari bir çerçeve
oluşturması gerekmektedir.Aynı
yükümlülük ceza infaz kurumlarında bulunan kişilerin yaşam ve sağlıklarının
korunması için de geçerlidir. Bu kapsamda ceza infaz kurumu yetkililerince
yerine getirilecekkontrol ve denetim işlemleri ile bu
konuda alınacak diğer tedbirlerin mevzuatta ayrıntılı olarak düzenlendiği daha
önce Anayasa Mahkemesince tespit edilmiştir (Nejla Özer ve Müslim Özer, §§ 74-89; Hilmi Moray, §§ 25-36).
ii. Genel İlkelerin Somut
Olaya Uygulanması
55. Mevcut başvuruda yukarıda yer verilen ilkeler çerçevesinde
öncelikle Ceza İnfaz Kurumu yetkililerinin T.K.nın kendini öldürme riskini bilip bilmediklerinin
veya bilmelerinin gerekip gerekmediğinin ortaya konması, riski bildikleri veya
bilmeleri gerektiği sonucuna varılması hâlinde ise T.K.nın
sağlığının korunması ve kendisine zarar vermemesi açısından gerekli önleyici
tedbirleri alıp almadıklarının tespiti gerekmektedir.
56. Somut olayda Hastanenin Psikiyatri Polikliniği tarafından
kendisine davranış bozukluğu tanısı konulan T.K. ile görüşen Ceza İnfaz Kurumu
psikoloğu, T.K.nın daha önce
de birden çok defa intihar girişiminde bulunduğunu ve kendisine zarar verme
eğiliminin olduğunu tespit etmiştir (bkz. § 10). Ayrıca gerek sağlık raporları,
T.K.nın kurumlara yazdığı
dilekçeler, mektuplardan gerekse de hükümlü ifadelerinden T.K.nın
psikolojik sıkıntılarının bulunduğu ve farklı zamanlarda hayatına son vermeyi
düşündüğünü dile getirdiği anlaşılmaktadır (bkz. §§ 25, 26). Bu nedenle
yetkililerin T.K.nın kendini
öldürme potansiyeli olduğunu bilmedikleri söylenemez.
57. Bu durumda somut olayın koşullarında T.K.nın sağlığının korunması ve kendisine zarar
vermemesi açısından yetkililer tarafından gerekli önleyici tedbirlerin alınması
gerektiği açıktır.
58. Somut olayda, T.K.nın
kaldığı Ceza İnfaz Kurumuna psikolojik durumunu ortaya koyan birçok dilekçe
yazdığı, 26/1/2015 tarihli dilekçesinde psikologla görüşme talebinde bulunduğu,
dilekçesine istinaden görüşmenin gerçekleştiği ve görüşme sonrası psikolog tarafından
T.K.nın psikolojik durumu ile ilgili bazı tespitler
yapıldığı anlaşılmıştır. Bundan ayrı olarak T.K. bu defa 3/7/2015 tarihinde
verdiği dilekçe ile psikolojik baskı altında olduğunu ve açlık grevine
başladığını belirtmesi üzerine Psikososyal Yardım
Servisiyle görüşme yapmak için kendisi davet edilmiş ancak T.K.nın görüşmek istememesi nedeniyle görüşme
gerçekleşmemiştir (bkz. § 13). Başvuru formu ve ekindeki bilgi ve belgeler ile
Ulusal Yargı Ağı Projesi Bilişim Sistemi'ndeki verilerden T.K.nın Ceza İnfaz Kurumu Psikososyal
Yardım Servisi ile 26/1/2015 tarihindeki görüşme dışında başka bir görüşme
yaptığı tespit edilememiştir.
59. Ceza infaz kurumunda bir kişinin sağlığı ve güvenliği
açısından gerekli tedavi türünün ve kalması uygun olan yerin belirlenmesinin -o
kişinin bu konulardaki muhakeme yeteneğinin somut olayın şartları içinde
sağlıklı olmadığının açık olduğu durumlarda- sadece kişinin tercihlerine göre
yapılması mümkün değildir (Mehmet Kaya ve
diğerleri, § 84).
60. T.K.nın
tedavi ve taleplerinde sergilediği tutarsızlıklar ile tespit edilen ve
kendisinin dile getirdiği psikolojik sorunlar bir arada değerlendirildiğinde
kaldığı tek kişilik odada çıkardığı yangın sonucu ölüm olayının meydana
gelmesinin sadece T.K.ya bağlanması mümkün görünmemektedir.
Yetkililerin bir hükümlünün sağlık durumunun kontrol altında tutulması ve
kalacağı yerin belirlenmesi konularında yalnızca hükümlünün kendi iradesine
bırakılmayacak şekilde ve mevzuatta tanınan imkânlar çerçevesinde kişinin
kendine zarar verme ihtimalini en aza indirecek tedbirleri almaları gerekir.
61. Somut olayda T.K.nın sürekli
gözlem altında tutulması, tutulduğu Ceza İnfaz Kurumu Psikososyal
Yardım Servisince tedavi sürecinin sıkı bir şekilde takip edilmesi, gerek
duyulması durumunda uzman bir doktorun görüşleri doğrultusunda bir psikiyatri
servisinde tedavi altına alınması, kendisine zarar vermek veya intihar etmek
için kullanabileceği nesneleri temin etmesinin engellenmesi için kalması uygun
olan yerin belirlenmesi ve günlük hayatının buna göre düzenlenmesi gibi daha
sıkı tedbirler alınması yetkililerden beklenecektir.
62. Yukarıda ifade edilenlerden hareketle T.K.nın
psikolojik durumunu ortaya koyan birçok dilekçe, mektup ve sağlık kurulu
raporuna rağmen hükümlü olarak bulunduğu Ceza İnfaz Kurumuna kabulü sırasında Psikososyal Yardım Servisi ile görüştürülmediği, kendi
talebi üzerine bir defa psikolog ile görüştüğü ve bu görüşmede psikolog
tarafından bazı tespitler yapılmasına karşın bu tespit doğrultusunda
tedavisinin takip edilmediği, T.K.nın hastalık
derecesi dikkate alınarak tedavi şekli, yöntemi ve yerinin belirlenmesi
konusunda Ceza İnfaz Kurumu idari personeli ile sağlık birimleri arasında
gerekli değerlendirme yapıldığına dair bir bilginin olmadığı, yangın
çıkarmasını sağlayacak imkânlardan tam olarak izole edilmediği anlaşılmaktadır.
Böylece yetkililerin T.K.nın
sağlığının korunması ve kendisine zarar vermemesi için öncelikler ve kaynaklar
ölçüsünde gerekli önleyici tedbirleri aldıkları söylenemez.
63.Açıklanan gerekçelerle T.K.nın yaşamının kendi eylemlerine karşı korunmaması
nedeniyle Anayasa'nın 17. maddesinin gerektirdiği yaşamı koruma yükümlülüğünün
ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
b. Yaşam Hakkının Usul
Boyutunun İhlal Edildiğine İlişkin İddia
i. Genel İlkeler
64. Ceza soruşturmasının etkili olması için soruşturma
makamlarının resen ve derhâl harekete geçerek ölüm olayını aydınlatabilecek ve
sorumluların belirlenmesini sağlayabilecek bütün delilleri tespit etmeleri
gerekir. Soruşturmada ölüm olayının nedeninin veya sorumlu kişilerin
belirlenmesi imkânını zayıflatan bir eksiklik, etkili soruşturma yükümlülüğüne
aykırılık oluşturabilir (Serpil Kerimoğlu ve
diğerleri, § 57).
65. Ceza soruşturmasının etkililiğini sağlayacak hususlardan
biri de fiilen hesap verilebilirliği sağlamak için soruşturma sürecinin kamu
denetimine açık olmasıdır. Ayrıca meşru menfaatlerini korumak için ölen kişinin
yakınlarının her olayda bu sürece gerekli olduğu ölçüde katılmaları
sağlanmalıdır (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri,
§ 58).
66. Soruşturmaların makul bir süratle yürütülmesi gerekir. Bazı
durumlarda soruşturmanın ilerlemesine engel olan güçlükler bulunabilir. Ancak böyle
bir durumda dahi yetkililerin süratle hareket etmeleri olayın
aydınlatılabilmesi, hukukun üstünlüğüne olan inancın korunması, hukuka aykırı
eylemlere müsamaha gösterildiği veya kayıtsız kalındığı görünümü verilmemesi
açısından kritik bir öneme sahiptir (Deniz
Yazıcı, B. No: 2013/6359, 10/12/2014,§ 96).
ii. Genel İlkelerin Somut
Olaya Uygulanması
67. Soruşturmada, yukarıda "Genel İlkeler" bölümünde ifade edilen, başvurucuların
meşru menfaatlerini korumak için bu sürece gerekli olduğu ölçüde katılmalarının
sağlanması ve soruşturma makamlarının resen ve derhâl harekete geçmesi
gerektiği konularında başvurucular tarafından herhangi bir iddia ileri
sürülmediği gibi bu konularla ilgili olarak bir eksikliğin de bulunmadığı
görülmektedir.
68. Somut olayda Başsavcılık, ölümün T.K.nın intihar amacıyla yatağı yakması sonucunda
meydana gelen yangın ortamında kalmaya bağlı dumandan boğulma sonucu gerçekleştiği,
şüphelilerin olayın oluşuna etki edecek, adli yönden illiyet bağı bulunan
herhangi bir fiillerinin olmadığı, ceza hukuku yönünden herhangi bir suç ve
suçlu bulunmadığı gerekçesiyle takipsizlik kararı vermiştir (bkz. § 32). Ancak
anılan karar verilirken daha önce üç kez intihara teşebbüs etmesine karşın T.K.nın psikolojik durumu ve bunun
derecesi dikkate alınarak tedavi şekli, yöntemi ve yeri konusunda bir belirleme
yapılmadığı, dolayısıyla T.K.nın intihara meyilli
olduğu yönünde yapılan tespitlere rağmen Ceza İnfaz Kurumu yetkililerinin
intihar riskini en aza indirecek tedbirleri alıp almadığı hususunda herhangi
bir araştırma ve değerlendirme yapılmadan sonuca varıldığı görülmüştür. Bu
durumda ceza soruşturmasının etkili bir biçimde yürütüldüğünden bahsedilemez.
69. Açıklanan gerekçelerle T.K.nın ölümüyle ilgili etkili bir ceza soruşturması
yürütülmemesi nedeniyle Anayasa'nın 17. maddesinin gerektirdiği usul
yükümlülüğünün ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
C. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
70. 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı
fıkraları şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun
hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı
verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması
gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından
kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama
yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında
hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya
genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama
yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali
ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar
verir.”
71. Başvurucular, Başsavcılığın yaptığı soruşturma neticesinde
verdiği takipsizlik kararının kaldırılarak ilgililer hakkında kamu davası
açılmasına karar verilmesi talebinde bulunmuştur.
72. Başvuruda, başvurucuların oğulları T.K.nın sağlığının korunması ve kendisine zarar
vermemesi için öncelikler ve kaynaklar ölçüsünde gerekli önleyici tedbirlerin
alınmaması, ölüm olayıyla ilgili olarak yürütülen ceza soruşturmasında etkili
ve yeterli bir inceleme yapılmaması nedenleriyle yaşamı koruma yükümlülüğünün
ve yaşam hakkının usul boyutunun ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
73. Başvuru konusu olay açısından etkili ve caydırıcı bir ceza
soruşturması yürütülmemesinin yaşam hakkını ihlal ettiği gözetilerek 6216
sayılı Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları uyarınca ihlalin
ve sonuçlarının ortadan kaldırılması amacıyla kararın bir örneğinin
Başsavcılığa gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
74. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 239,50 TL harç ile 2.475
TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.714,50 TL yargılama giderinin
başvuruculara ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Yaşamı koruma yükümlülüğünün ihlal edildiğine ilişkin
iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
2. Yaşam hakkının usul boyutunun ihlal edildiğine ilişkin
iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. 1. Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşamı
koruma yükümlülüğünün İHLAL EDİLDİĞİNE,
2. Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşam
hakkının usul boyutunun İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin yaşam hakkının usul boyutunun ihlalinin
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden soruşturma yapılmak üzere
Fethiye Cumhuriyet Başsavcılığına GÖNDERİLMESİNE,
D. 239,50 TL harç ve 2.475 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam
2.714,50 TL yargılama giderinin BAŞVURUCULARA MÜŞTEREKEN ÖDENMESİNE,
E. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucuların Hazine ve
Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına,
ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine
kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
12/11/2019 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.