TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
AHMET ÜNAL BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2016/17624)
|
|
Karar Tarihi: 9/5/2018
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Engin YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Osman Alifeyyaz
PAKSÜT
|
|
|
Celal Mümtaz AKINCI
|
|
|
Muammer TOPAL
|
|
|
M. Emin KUZ
|
Raportör Yrd.
|
:
|
Eyup GÖNENBABA
|
Başvurucu
|
:
|
Ahmet ÜNAL
|
Vekili
|
:
|
Av. Şerif Ali MUTLU
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, darbe teşebbüsüyle bağlantılı olarak yürütülen
soruşturmada uygulanan gözaltına alma ve tutuklama tedbirlerinin hukuki
olmaması ile soruşturma dosyasına erişimin kısıtlanması nedenleriyle kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkının; gözaltı sürecindeki bazı uygulamalar nedeniyle
kötü muamele yasağının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 23/9/2016 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
5. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekli ile Ulusal
Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler
çerçevesinde olaylar özetle şöyledir:
6. Türkiye 15/7/2016 tarihinde askerî bir darbe teşebbüsüyle
karşı karşıya kalmış, bu nedenle 21/7/2016 tarihinde ülke genelinde olağanüstü
hâl ilan edilmesine karar verilmiş ve olağanüstü hâl bugüne kadar birçok kez
uzatılmıştır. Kamu makamları ve yargı organları -olgusal temellere dayanarak-
bu teşebbüsün arkasında Türkiye'de çok uzun yıllardır faaliyetlerine devam eden
ve son yıllarda Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ)
ve/veya Paralel Devlet Yapılanması (PDY) olarak isimlendirilen bir yapılanmanın
olduğunu değerlendirmişlerdir (Aydın Yavuz
ve diğerleri [GK], B. No: 2016/22169, 20/6/2017, §§ 12-25).
7. Darbe teşebbüsü sırasında ve sonrasında ülke genelinde
Cumhuriyet başsavcılıkları tarafından darbe girişimiyle bağlantılı ya da
doğrudan darbe girişimiyle bağlantılı olmasa bile FETÖ/PDY'nin
kamu kurumlarındaki örgütlenmesinin yanı sıra eğitim, sağlık, ticaret, sivil
toplum ve medya gibi farklı alanlardaki yapılanmasına yönelik soruşturmalar
yürütülmüş ve çok sayıda kişi hakkında gözaltı ve tutuklama tedbirleri
uygulanmıştır (Aydın Yavuz ve diğerleri,
§§ 51, Mehmet Hasan Altan (2)
[GK], B. No: 2016/23672, 11/1/2018, § 12).
8. Anılan süreçte darbe teşebbüsü kapsamında "Jandarma
Okullar Komutanlığı"nda gerçekleşen faaliyetlerinin de soruşturma konusu
edildiği anlaşılmaktadır.
9. Ankara 1. Sulh Ceza Hâkimliğince 4/12/2004 tarihli ve 5271
sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 153. maddesinin (2) numaralı fıkrası
uyarınca, başvurucu hakkında anılan soruşturmaya ilişkin olarak müdafinin
dosyayı incelemesinin veya belgelerden örnek almasının soruşturmanın amacını
tehlikeye düşürebileceği gerekçesiyle soruşturma dosyasını inceleme yetkisinin
kısıtlanmasına karar verilmiştir.
10. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülen bu soruşturma
kapsamında başvurucu hakkında Ankara 1. Sulh Ceza Hâkimliğinin 20/7/2016
tarihli kararıyla tutuklama tedbiri uygulanmıştır. Tutuklama kararının ilgili
bölümü şöyledir:
"Şüpheli AHMET ÜNAL'ın üzerine yüklenen
anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs etme suçunun vasıf ve mahiyeti,
kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren deliller, şüphelilerin saklanma veya
kaçma şüphesini uyandıran somut olguların varlığı, fiilin kanunda karşılığı
olan cezanın miktarı, suçun CMK'nın 100/3. maddesinde
sayılan suçlardan olması ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 5. maddesinde
yer alan tutuklamaya ilişkin şartların gerçekleştiği dikkate alınarak adli
kontrol uygulanmasının yetersiz kalacağı anlaşılmakla şüphelilerin CMK'nın 100. vd. maddeleri gereğince tutklanmasına
[karar verildi]."
11. Başvurucu, tutuklama kararına itiraz etmiş; Ankara 2. Sulh
Ceza Hâkimliği3/8/2016 tarihinde itirazın reddine kesin olarak karar vermiştir.
12. Başvurucu, anılan kararı 24/8/2016 tarihinde öğrendiğini
bildirmiştir.
13. Başvurucu 23/9/2016 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
14. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının 3/4/2017 tarihli
iddianamesi ile başvurucunun anayasal
düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs etme suçunu işlediğinden bahisle cezalandırılması
istemiyle Ankara 20. Ağır Ceza Mahkemesinde kamu davası açılmıştır.
15. İddianamenin başvurucu ile ilgili kısmı şöyledir:
"Yukarıda ayrı ayrı isimleri belirtilen şüphelilerin Jandarma
Okullar Komutanlığında kursiyer teğmen rütbeleriyle görevli oldukları, olay
günü 16.07.2016 saat 03.00 olan darbe saatinin, 15.07.2016 saat 20.30’a
çekilmesinin ardından, şüpheli kursiyer teğmenlerin içtima alanına
toplandıkları, içtima alanında şüpheli T.G.nin
kursiyerlere hitaben 'Arkadaşlar, bugün çok önemli bir gün, artık kursiyer
değilsiniz, artık teğmensiniz, teğmen gibi davranın çocuk gibi davranmayın,
ülkenin geleceğini siz belirleyeceksiniz, birazdan farklı komutanlarınız
gelecek onların emirlerine harfiyen uyun, ateş olursa ateşle karşılık verin,
hiç kimse emirlerin dışında hareket etmesin, kimsenin telefonunu açık
görmeyeceğim, ışık dahi görürsem o telefonu alır kırarım' şeklinde konuşma
yaptığı, bu konuşmanın içeriğinden ve resmi bilirkişiler tarafından verilen
'tatbikat' konulu bilirkişi raporundan da anlaşılacağı üzere, verilen emrin
darbe girişiminin tebliği niteliğinde hukuka aykırı bir emir, aksine yönelik
savunmaların ise suçtan kurtulmaya yönelik savunmalar olduğu konusunda bir
tereddüt bulunmadığı, sonrasında önceden hazırlanan görev yerlerinin
belirlendiği isim listelerinin bulunduğu belgelerin bir poşet içerisinde
şüpheli R.A. tarafından getirildiği, bu isim listelerinden önceden yapılmış
plan uyarınca şüpheli jandarma kursiyer teğmenlerin 8'erli gruplar halinde
isimlerinin ve darbeye yönelik olarak görev yerlerinin belirlenerek okunmaya
başladığı, timlere ayrılan şüpheli kursiyer teğmenlerin başlarına kıta kaynaklı
(Astsubaylıktan subaylığı kazanan) J. Teğmenlerin görevlendirildiği ve gerçek
mermilerin verildiği, müteakiben değişik sayılardaki mangaları bir araya
getirmek suretiyle daha kalabalık gruplar oluşturulduğu, bu gruplara emir
komuta etmek üzere (VanAsayiş Kolordu K.lığı, İspanya Askeri Ataşeliği, Genelkurmay Personel
Başkanlığı, Jandarma Komando Özel Asayiş Komutanlığı, J.Gn.K.lığı
İstihbarat Başkanlığı, J.Gn.K.lığı Personel
Başkanlığı gibi) farklı jandarma birliklerinde görev yapan şüpheli konumundaki
rütbeli personele de sevk ve idare görevi verildiği, bu grupların anılan
görevlendirme listesine göre planladıkları görev bölgelerine silahlı ve
teçhizatlı olarak intikal ettikleri, görevlendirmelerin 'Beştepe karargahı, I No’lu Nizamiye, 2 No’lu Nizamiye.
3 No’lu Nizamiye, Eğitim Komutanlığı, Okullar
Komutanlığı, Kurslar Komutanlığı, Hizmet Destek Komutanlığı, Cephanelik, Ulaştırma,
Şehitler Anıtı Kavşağı ve Lojman/ Hastahane Kavşağı
gibi' bölgelere yapıldığı, anılan bölgelerde toplanan şüphelilerin, kendilerine
dağıtılan birer kutu 20 (yirmi) adet G-3 piyade tüfeği mühimmatı aldıkları,
akabinde; aldıkları mühimmatla birlikte kendilerine tevdi edilen görev
yerlerine giden şüphelilerin, darbe faaliyeti kapsamında karargahın işgaline
yönelik eylemlerini gözaltına alınıncaya kadar sürdürdükleri, ayrıca;
şüpheliler M.B., R.Ş., Y.Ö. ve Z.S.nin, 2014 yılının
başlangıcında FETÖ/PDY örgüt üyelerinin örgütsel haberleşme aracı olan ByLock uygulamasını kullandıklarının tespit edildiği;
Kahramanmaraş Cumhuriyet Başsavcılığının 2016/16743 soruşturma numaralı
dosyasında ifadesine başvurulan M. Y. isimli itirafçının samimi beyanından da
anlaşılacağı üzere şüpheli U. D. nin FETÖ mensubu
olduğunun anlaşıldığı; böylelikle Fetullahçı Terör
Örgütünün planlayıp, sevk ve idare ettiği darbe teşebbüsü fiillerine 'fail'
olarak katıldığının sabit oldukları, darbeye teşebbüs eylemlerine bu şekilde
katılan şüphelilerin “örgüt üyesi" olarak da kabullerinde zorunluluk
bulunduğu anlaşıl[mıştır].
Şüpheliler hakkında yapılan soruşturma ve toplanan tüm delillerin
değerlendirilmesi sonucunda Mahkemenizde yargılamasının yapılarak;
TCK’nın 309/1 maddesinde düzenlenen “Anayasayı ihlal“; TCK’nın 311/1.
maddesinde düzenlenen “cebir ve şiddet kullanarak Türkiye Büyük Millet
Meclisi’ni ortadan kaldırmaya teşebbüs TCK’nın 312/1. maddesinde düzenlenen
“cebir ve şiddet kullanarak Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti’ni ortadan kaldırmaya
teşebbüs’’; TCK’nın 317/1-2 maddesinde düzenlenen “askeri komutanlıkların gasbı”; TCK'nın 314/2. maddesinde düzenlenen “silahlı
örgüte üye olma’’; suçlarından ayrı ayrı cezalandırılmalarına, 3713 sayılı
Kanunun 5/1. maddesinin uygulanmasına, TCK'nın 53. maddesi uyarınca belirli
haklardan yoksun bırakılmalarına; TCK’nın 58/9. maddesi uyarınca ayrı ayrı mükerrirlere özgü infaz rejiminin uygulanmasına, TCK’nın
63. maddesi uyarınca gözaltı ve tutuklulukta geçirdiği sürelerin cezalarından
indirilmesine..."
16. Başvurucu yargılamayı yapan Ankara 20. Ağır Ceza
Mahkemesince 20/4/2017 tarihinde tahliye edilmiştir.
17. Bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla dava ilk
derece mahkemesinde derdesttir.
IV. İLGİLİ HUKUK
18. 5271 sayılı Kanun'un "Tutuklama
nedenleri" kenar başlıklı 100. maddesinin ilgili bölümü
şöyledir:
"(1) Kuvvetli suç şüphesinin varlığını
gösteren somut delillerin ve bir tutuklama nedeninin bulunması halinde, şüpheli
veya sanık hakkında tutuklama kararı verilebilir. İşin önemi, verilmesi
beklenen ceza veya güvenlik tedbiri ile ölçülü olmaması halinde, tutuklama
kararı verilemez.
(2) Aşağıdaki hallerde bir tutuklama nedeni
var sayılabilir:
a) Şüpheli veya sanığın kaçması, saklanması
veya kaçacağı şüphesini uyandıran somut olgular varsa.
b) Şüpheli veya sanığın davranışları;
1. Delilleri yok etme, gizleme veya
değiştirme,
2. Tanık, mağdur veya başkaları üzerinde baskı
yapılması girişiminde bulunma,
Hususlarında kuvvetli şüphe oluşturuyorsa.
(3) Aşağıdaki suçların işlendiği hususunda
kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığı halinde, tutuklama nedeni var sayılabilir:
a) 26.9.2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununda yer alan;
...
11. Anayasal Düzene ve Bu Düzenin İşleyişine
Karşı Suçlar (madde 309, 310, 311, 312, 313, 314, 315),
..."
19. 5271 sayılı Kanun'un "Tutuklama
kararı" kenar başlıklı 101. maddesinin (1) ve (2) numaralı
fıkraları şöyledir:
"(1) Soruşturma evresinde şüphelinin
tutuklanmasına Cumhuriyet savcısının istemi üzerine sulh ceza hâkimi
tarafından, kovuşturma evresinde sanığın tutuklanmasına Cumhuriyet savcısının
istemi üzerine veya re'sen mahkemece karar verilir.
Bu istemlerde mutlaka gerekçe gösterilir ve adlî kontrol uygulamasının yetersiz
kalacağını belirten hukukî ve fiilî nedenlere yer verilir.
(2) Tutuklamaya, tutuklamanın devamına veya bu
husustaki bir tahliye isteminin reddine ilişkin kararlarda;
a) Kuvvetli suç şüphesini,
b) Tutuklama nedenlerinin varlığını,
c) Tutuklama tedbirinin ölçülü olduğunu,
gösteren deliller somut olgularla gerekçelendirilerek açıkça gösterilir.
Kararın içeriği şüpheli veya sanığa sözlü olarak bildirilir, ayrıca bir örneği
yazılmak suretiyle kendilerine verilir ve bu husus kararda belirtilir."
20. 5271 sayılı Kanun'un
"Müdafiin dosyayı inceleme yetkisi"
kenar başlıklı 153. maddesinin (2) numaralı fıkrasının ilgili bölümü ile (3) ve
(4) numaralı fıkraları şöyledir:
"(2)Müdafiin
dosya içeriğini inceleme veya belgelerden örnek alma yetkisi, soruşturmanın
amacını tehlikeye düşürebilecek ise Cumhuriyet savcısının istemi üzerine hâkim
kararıyla kısıtlanabilir. Bu karar ancak aşağıda sayılan suçlara ilişkin
yürütülen soruşturmalarda verilebilir:
a) 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununda yer alan;
...
7. Anayasal Düzene ve Bu Düzenin İşleyişine
Karşı Suçlar (madde 309, 310, 311, 312, 313, 314, 315, 316),
...
(3) Yakalanan kişinin veya şüphelinin
ifadesini içeren tutanak ile bilirkişi raporları ve adı geçenlerin hazır
bulunmaya yetkili oldukları diğer adli işlemlere ilişkin tutanaklar hakkında,
ikinci fıkra hükmü uygulanmaz."
(4) Müdafi, iddianamenin mahkeme tarafından
kabul edildiği tarihten itibaren dosya içeriğini ve muhafaza altına alınmış
delilleri inceleyebilir; bütün tutanak ve belgelerin örneklerini harçsız olarak
alabilir."
21. 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun "Anayasayı ihlal" kenar başlıklı
309. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
"Cebir ve şiddet kullanarak, Türkiye
Cumhuriyeti Anayasasının öngördüğü düzeni ortadan kaldırmaya veya bu düzen
yerine başka bir düzen getirmeye veya bu düzenin fiilen uygulanmasını önlemeye
teşebbüs edenler ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası ile
cezalandırılırlar."
V. İNCELEME VE GEREKÇE
22. Mahkemenin 9/5/2018 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Kişi Hürriyeti ve
Güvenliği Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Yakalama ve Gözaltına
Almanın Hukuka Aykırı Olduğuna İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları
23. Başvurucu; suç işlediğine dair somut deliller ortaya
konulmadan yakalanıp gözaltına alındığını ve dört gün süreyle haksız olarak
gözaltında tutulduğunu belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal
edildiğini ileri sürmüştür.
b. Değerlendirme
24. Anayasa Mahkemesi, kanunda öngörülen gözaltı süresinin
aşıldığı veya yakalama ve gözaltına alınmanın hukuka aykırı olduğu iddialarına
ilişkin olarak bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla asıl dava
sonuçlanmamış da olsa -ilgili Yargıtay içtihatlarına atıf yaparak- 5271 sayılı
Kanun'un 141. maddesinde öngörülen tazminat davası açma imkânının tüketilmesi
gereken etkili bir hukuk yolu olduğu sonucuna varmıştır (Hikmet Kopar ve diğerleri [GK], B. No:
2014/14061, 8/4/2015, §§ 64-72; Hidayet Karaca
[GK], B. No: 2015/144, 14/7/2015, §§ 53-64; Günay
Dağ ve diğerleri [GK], B. No: 2013/1631, 17/12/2015, §§ 141-150; İbrahim Sönmez ve Nazmiye Kaya, B. No:
2013/3193, 15/10/2015, §§ 34-47; Gülser Yıldırım
(2) [GK], B. No: 2016/40170, 16/11/2017, §§ 92-100).
25. Somut olayda yakalama ve gözaltı sürecinden sonra tutuklanan
başvurucunun yakalama ve gözaltı tedbirlerinin hukuki olmadığıiddialarıylailgili
olarak anılan kararlarda varılan sonuçlardan ayrılmayı gerektiren bir durum
bulunmamaktadır.
26. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Tutuklamanın Hukuki Olmadığına İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları
27. Başvurucu; Jandarma Genel Komutanlığına bağlı Beytepe Okullar Komutanlığında kursiyer teğmen olarak görev
yapmakta iken tutuklandığını, yasa dışı olarak gelişen olaylarla hiçbir
bağlantısının bulunmadığını, tüm yaşananlardan habersiz olarak tamamen
komutanlarından almış olduğu emirler doğrultusunda suç işleme kastı
bulunmaksızın okul içerisinde verilen emirlere göre -komutanlıktan dışarı
çıkmadan- pasif durumda kaldığını ve eylemsiz davrandığını belirterek üzerine
atılı suçu işlemediğini ileri sürmüştür. Başvurucu ayrıca anayasal düzeni
ortadan kaldırmaya teşebbüs etme suçu ile ilişkilendirilmesinin tutuklanması
açısından bir delil oluşturamayacağını, tutuklama tedbiri için mevzuatta
öngörülen koşulların gerçekleşmediğini belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği
hakkı ile masumiyet karinesinin ihlal edildiğini iddia etmiştir.
b. Değerlendirme
28. Anayasa'nın "Temel
hak ve hürriyetlerin sınırlanması" kenar başlıklı 13. maddesi
şöyledir:
"Temel hak ve hürriyetler, özlerine
dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere
bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın
sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine
ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."
29. Anayasa'nın "Kişi
hürriyeti ve güvenliği" kenar başlıklı 19. maddesinin birinci
fıkrası ile üçüncü fıkrasının birinci cümlesi şöyledir:
"Herkes, kişi hürriyeti ve güvenliğine
sahiptir.
...
Suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunan
kişiler, ancak kaçmalarını, delillerin yokedilmesini
veya değiştirilmesini önlemek maksadıyla veya bunlar gibi tutuklamayı zorunlu
kılan ve kanunda gösterilen diğer hallerde hâkim kararıyla
tutuklanabilir."
30. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Bu itibarla başvurucunun bu bölümdeki
iddialarının Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrası bağlamında kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkı kapsamında incelenmesi gerekir.
i. Uygulanabilirlik
Yönünden
31. Anayasa'nın "Temel
hak ve hürriyetlerin kullanılmasının durdurulması" kenar
başlıklı 15. maddesi şöyledir:
"Savaş, seferberlik, sıkıyönetim veya
olağanüstü hallerde, milletlerarası hukuktan doğan yükümlülükler ihlâl
edilmemek kaydıyla, durumun gerektirdiği ölçüde temel hak ve hürriyetlerin
kullanılması kısmen veya tamamen durdurulabilir veya bunlar için Anayasada
öngörülen güvencelere aykırı tedbirler alınabilir.
Birinci fıkrada belirlenen durumlarda da, savaş hukukuna uygun fiiller sonucu meydana gelen
ölümler dışında, kişinin yaşama hakkına, maddî ve manevî varlığının bütünlüğüne
dokunulamaz; kimse din, vicdan, düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz
ve bunlardan dolayı suçlanamaz; suç ve cezalar geçmişe yürütülemez; suçluluğu
mahkeme kararı ile saptanıncaya kadar kimse suçlu sayılamaz."
32. Anayasa Mahkemesi, olağanüstü yönetim usullerinin
uygulandığı dönemlerde alınan tedbirlere ilişkin bireysel başvuruları
incelerken Anayasa'nın 15. maddesinde ortaya konulan temel hak ve özgürlüklere
ilişkin güvence rejimini dikkate alacağını belirtmiştir (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 187-191).
Soruşturma mercilerince başvurucuya yöneltilen ve tutuklama tedbirine konu olan
suçlama, başvurucunun Jandarma Okullar Komutanlığında kursiyer teğmen olarakdarbe girişimine katıldığı iddiasıdır. Anılan
suçlamanın olağanüstü hâl ilanını gerekli kılan olaylarla ilgili olduğu açıktır
(bkz. Aydın Yavuz ve diğerleri,
§§ 237-238).
33. Bu itibarla başvurucu hakkında uygulanan tutuklama
tedbirinin hukuki olup olmadığının incelenmesi Anayasa'nın 15. maddesi
kapsamında yapılacaktır. Bu inceleme sırasında öncelikle başvurucunun
tutuklanmasının başta Anayasa'nın 13. ve 19. maddeleri olmak üzere diğer
maddelerinde yer alan güvencelere aykırı olup olmadığı tespit edilecek;
aykırılık saptanması hâlinde ise Anayasa'nın 15. maddesindeki ölçütlerin bu
aykırılığı meşru kılıp kılmadığı değerlendirilecektir (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 193-195, 242;
Selçuk Özdemir [GK], B. No:
2016/49158, 26/7/2017, § 58).
ii. Genel İlkeler
34. Anayasa'nın 19. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkına sahip olduğu ilke olarak ortaya konduktan sonra
ikinci ve üçüncü fıkralarında, şekil ve şartları kanunda gösterilmek şartıyla
kişilerin özgürlüğünden mahrum bırakılabileceği durumlar sınırlı olarak
sayılmıştır (Murat Narman, B. No: 2012/1137, 2/7/2013, § 42).
35. Kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına yönelik bir müdahale
olarak tutuklamanın Anayasa'nın 13. maddesinde öngörülen ve tutuklama
tedbirinin niteliğine uygun düşen; kanun tarafından öngörülme, Anayasa'nın
ilgili maddelerinde belirtilen haklı sebeplerden bir veya daha fazlasına
dayanma ve ölçülülük ilkesine aykırı olmama koşullarına uygun olup olmadığının
belirlenmesi gerekir (Halas Aslan, B. No: 2014/4994, 16/2/2017, §§ 53-54).
36. Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrasına göre tutuklama
ancak "suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunan kişiler"
bakımından mümkündür. Bir başka anlatımla tutuklamanın ön koşulu, kişinin
suçluluğu hakkında kuvvetli belirtinin bulunmasıdır. Bunun için suçlamanın
kuvvetli sayılabilecek inandırıcı delillerle desteklenmesi gerekir (Mustafa Ali Balbay, B. No: 2012/1272,
4/12/2013, § 72).
37. Öte yandan Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrasında,
tutuklama kararının "kaçma" ya da "delillerin yok edilmesini
veya değiştirilmesini" önlemek amacıyla verilebileceği belirtilmiştir.
5271 sayılı Kanun'un 100. maddesine göre de şüpheli veya sanığın kaçması,
saklanması veya kaçacağı şüphesini uyandıran somut olguların bulunması, şüpheli
veya sanığın davranışlarının delilleri yok etme, gizleme veya değiştirme,
tanık, mağdur veya başkaları üzerinde baskı yapılması girişiminde bulunma
hususlarında kuvvetli şüphe oluşturması hâllerinde tutuklama kararı verilebilecektir.
Maddede ayrıca işlendiği konusunda kuvvetli şüphe bulunması şartıyla tutuklama
nedeninin varsayılabileceği suçlara ilişkin bir listeye yer verilmiştir (Halas Aslan, §§ 58-59).
38. Diğer taraftan Anayasa'nın 13. maddesinde temel hak ve
özgürlüklere yönelik sınırlamaların "ölçülülük" ilkesine aykırı
olamayacağı belirtilmiştir. Bu bağlamda dikkate alınacak hususlardan biri
tutuklama tedbirinin isnat edilen suçun önemi ve uygulanacak olan yaptırımın
ağırlığı karşısında ölçülü olmasıdır (Halas
Aslan, § 72).
39. Her somut olayda tutuklamanın ön koşulu olan suçun
işlendiğine dair kuvvetli belirtinin olup olmadığının, tutuklama nedenlerinin
bulunup bulunmadığının ve tutuklama tedbirinin ölçülülüğünün takdiri öncelikle
anılan tedbiri uygulayan yargı mercilerine aittir. Zira bu konuda taraflarla ve
delillerle doğrudan temas hâlinde olan yargı mercileri Anayasa Mahkemesine
kıyasla daha iyi konumdadır (Gülser Yıldırım
(2), § 123). Bununla birlikte yargı mercilerinin belirtilen
hususlardaki takdir aralığını aşıp aşmadığı Anayasa Mahkemesinin denetimine
tabidir. Anayasa Mahkemesinin bu husustaki denetimi, somut olayın koşulları
dikkate alınarak özellikle tutuklamaya ilişkin süreç ve tutuklama kararının
gerekçeleri üzerinden yapılmalıdır (Erdem
Gül ve Can Dündar [GK], B. No: 2015/18567, 25/2/2016, § 79; Selçuk Özdemir, § 76; Gülser Yıldırım (2), § 124).
iii. İlkelerin Olaya
Uygulanması
40. Başvurucu, 5271 sayılı Kanun'un 100. maddesi uyarınca
tutuklanmıştır. Dolayısıyla başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin
kanuni dayanağı bulunmaktadır.
41. Kanuni dayanağı bulunduğu anlaşılan tutuklama tedbirinin
meşru bir amacının olup olmadığı ve ölçülülüğü incelenmeden önce tutuklamanın
ön koşulu olan "suçun işlendiğine dair kuvvetli belirtinin" bulunup
bulunmadığının değerlendirilmesi gerekir.
42. Somut olayda başvurucu hakkında verilen tutuklama ve
tutukluluğa itirazın reddi kararlarında suç şüphesinin varlığına ilişkin olarak
dosyada somut delillerin olduğu ifade edilmiş fakat buna ilişkin herhangi bir
değerlendirmeye yer verilmemiştir.
43. İddianamede başvurucunun Jandarma Okullar Komutanlığında
kursiyer teğmen rütbesiyle görevli olduğu ve başvurucunun da aralarında olduğu
kursiyer teğmenlerin teşebbüs sırasında bu teşebbüse ilişkin eylemlere katılmak
üzere üstlerinin emriyle içtima alanına toplandıkları ifadeedilmiştir.
İddianameye göre şüphelilerden tabur komutanı Binbaşı T.G. kursiyerlere hitaben "Arkadaşlar, bugün çok önemli bir gün, artık
kursiyer değilsiniz, artık teğmensiniz, teğmen gibi davranın çocuk gibi
davranmayın, ülkenin geleceğini siz belirleyeceksiniz, birazdan farklı
komutanlarınız gelecek onların emirlerine harfiyen uyun, ateş olursa ateşle
karşılık verin, hiç kimse emirlerin dışında hareket etmesin, kimsenin
telefonunu açık görmeyeceğim, ışık dahi görürsem o telefonu alır kırarım"
şeklinde konuşma yapmıştır.
44. İddianamede; bu konuşmanın içeriğinden verilen emrin darbe
girişiminin tebliği niteliğinde hukuka aykırı bir emir olduğu, önceden hazırlanan
görev yerlerinin belirlendiği ve isim listelerinin bulunduğu belgelerin bir
poşet içerisinde şüpheli R.A. tarafından getirildiği, bu isim listelerinden
daha önceden yapılmış plan uyarınca başvurucunun da aralarında bulunduğu
şüpheli jandarma kursiyer teğmenlerin sekizerli
gruplar hâlinde isimlerinin ve darbeye yönelik olarak görev yerlerinin
belirlenerek okunmaya başlandığı ifade edilmiştir. Bu kapsamda soruşturma
makamlarınca timlere ayrılan şüpheli kursiyer teğmenlerin başlarına kıta
kaynaklı (astsubaylıktan subaylığa geçiş yapan) jandarma teğmenlerin
görevlendirildiği ve kendilerine gerçek mermilerin verildiği, müteakiben
değişik sayılardaki mangaların bir araya getirilmesi suretiyle daha kalabalık
gruplar oluşturulduğu, bu gruplara emir komuta etmek üzere farklı jandarma
birliklerinde görev yapan ve aynı iddianamede şüpheli konumundaki diğer rütbeli
personele de sevk ve idare görevi verildiği ileri sürülmüştür. Bu grupların
anılan görevlendirme listesine göre planladıkları görev bölgelerine silahlı ve teçhizatlı
olarak intikal ettikleri, kendilerine dağıtılan birer kutu 20 (yirmi) adet G-3
piyade tüfeği mühimmatını aldıkları, aldıkları mühimmatla birlikte kendilerine
tevdi edilen görev yerlerine giden şüphelilerin, darbe faaliyeti kapsamında
karargâhın işgaline yönelik eylemlerini gözaltına alınıncaya kadar
sürdürdükleri belirtilmiştir. Bu itibarla soruşturma makamlarınca dayanılan
olguların tutuklamanın ön koşulu olan suç işlendiğine dair kuvvetli belirti
bakımından yeterli olduğu değerlendirilmiştir. Dolayısıyla başvurucu yönünden
suç şüphesinin varlığını doğrulayan belirtilerin ve dosya kapsamında yapılan
değerlendirmelerin keyfî ve temelsiz olduğu söylenemez.
45. Diğer taraftan başvurucu hakkında uygulanan tutuklama
tedbirinin meşru bir amacının olup olmadığının değerlendirilmesi gerekir. Bu
değerlendirmede tutuklama kararının verildiği andaki genel koşullar gözardı edilmemelidir. Darbe teşebbüsü sonrasında
teşebbüsle veya FETÖ/PDY ile bağlantılı suçlara ilişkin soruşturmalarda,
delillerin sağlıklı bir şekilde toplanabilmesi ve soruşturmaların güvenlik
içinde yürütülebilmesi için tutuklamalara ilişkin soruşturmalarda, delillerin
sağlıklı bir şekilde toplanabilmesi ve soruşturmaların güvenlik içinde
yürütülebilmesi için tutuklama dışındaki koruma tedbirlerinin yetersiz kalması
söz konusu olabilir. Yine FETÖ/PDY ile bağlantılı kişilerin teşebbüs sırasında
veya sonrasında ortaya çıkan kargaşadan yararlanmak suretiyle kaçma imkânı ve
bu dönemde delillere etki edilmesi ihtimali normal zamanda işlenen suçlara göre
çok daha fazladır (Aydın Yavuz ve diğerleri,
§§ 271-272; Selçuk Özdemir,§§ 78-79).
46. Başvurucunun tutuklanmasına karar verilen anayasal düzeni
ortadan kaldırmaya teşebbüs suçu, Türk hukuk sistemi içinde en ağır cezai
yaptırım öngörülen suç tipleri arasında olup isnat edilen suça ilişkin olarak
kanunda öngörülen cezanın ağırlığı kaçma şüphesine işaret eden durumlardan
biridir (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Hüseyin Burçak, B. No: 2014/474, 3/2/2016, § 61; Devran Duran [GK], B. No: 2014/10405,
25/5/2017, § 66). Ayrıca anılan
suç, 5271 sayılı Kanun'un 100. maddesinin (3) numaralı fıkrasında yer alan ve
kanun gereği "tutuklama nedeni varsayılabilen" suçlar arasındadır.
47. Somut olayda Ankara 1. Sulh Ceza Hâkimliğince başvurucunun
tutuklanmasına karar verilirken tutuklama nedeni olarak "saklanma veya
kaçma şüphesini uyandıran somut olguların varlığı, fiilin kanunda karşılığı
olan cezanın miktarı, suçun 5271 sayılı Kanun'un 100. maddesinin (3) numaralı
fıkrasında sayılan suçlardan olması" hususlarına dayanıldığı görülmektedir. Dolayısıyla tutuklama kararının
verildiği andaki genel koşullar ve somut olayın yukarıda belirtilen özel
koşulları ile Ankara 1. Sulh Ceza Hâkimliği tarafından verilen kararın içeriği
birlikte değerlendirildiğinde başvurucu yönünden dayanılan tutuklama
nedenlerinin olgusal temellerinin olduğu söylenebilir.
48. Başvurucu hakkındaki tutuklama tedbirinin ölçülü olup
olmadığının da belirlenmesi gerekir. Bir tutuklama tedbirinin Anayasa'nın 13.
ve 19. maddeleri kapsamında ölçülülüğünün belirlenmesinde somut olayın tüm
özellikleri dikkate alınmalıdır (Gülser Yıldırım
(2), § 151). Öncelikle terör suçlarının soruşturulması kamu
makamlarını ciddi zorluklarla karşı karşıya bırakmaktadır. Bu nedenle kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkı, adli makamlar ve güvenlik görevlilerinin
-özellikle organize olanlar olmak üzere- suçlarla ve suçlulukla etkili bir
şekilde mücadelesini aşırı derecede güçleştirmeye neden olabilecek şekilde
yorumlanmamalıdır (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Devran Duran, § 64). Özellikle darbe
teşebbüsüyle veya FETÖ/PDY ile bağlantılı soruşturmaların kapsamı ve niteliği
ile FETÖ/PDY'nin özellikleri de dikkate alındığında,
bu soruşturmaların diğer ceza soruşturmalarına göre çok daha zor ve karmaşık
olduğu ortadadır (Aydın Yavuz ve diğerleri,
§ 350).
49. Somut olayın yukarıda belirtilen özellikleri dikkate
alındığında Ankara 1.Sulh Ceza Hâkimliğinin isnat edilen suç için öngörülen
yaptırımın ağırlığını, işin niteliğini ve önemini de gözönünde
tutarak başvurucu hakkında
uygulanan tutuklama tedbirinin ölçülü olduğu ve adli kontrol uygulamasının
yetersiz kalacağı sonucuna varmasının keyfî ve temelsiz olduğu söylenemez.
50. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun tutuklamanın hukuki
olmadığı iddiasına ilişkin olarak bir ihlalin bulunmadığı açık olduğundan
başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan
yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
51. Buna göre başvurucunun kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına
tutuklama yoluyla yapılan müdahalenin, bu hakka dair Anayasa'da (13. ve 19.
maddelerde) yer alan güvencelere aykırılık oluşturmadığı görüldüğünden
Anayasa'nın 15. maddesinde yer alan ölçütler yönünden ayrıca bir inceleme
yapılmasına gerek bulunmamaktadır.
3. Soruşturma Dosyasına
Erişimin Kısıtlandığına İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları
52. Başvurucu; soruşturma dosyasına ilişkin kısıtlama kararı
nedeniyle hakkındaki iddiaların tamamına vâkıf olamadığını, bu nedenle
tutuklamaya karşı etkili bir şekilde itirazda bulunma imkânından yoksun
bırakıldığını belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini
ileri sürmüştür.
b. Değerlendirme
53. Anayasa'nın "Kişi
hürriyeti ve güvenliği" kenar başlıklı 19. maddesinin sekizinci
fıkrası şöyledir:
"Her ne sebeple olursa olsun, hürriyeti
kısıtlanan kişi, kısa sürede durumu hakkında karar verilmesini ve bu
kısıtlamanın kanuna aykırılığı halinde hemen serbest bırakılmasını sağlamak
amacıyla yetkili bir yargı merciine başvurma hakkına sahiptir."
54. Başvurucunun bu bölümdeki iddialarının Anayasa'nın 19.
maddesinin sekizinci fıkrası bağlamında kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı
kapsamında incelenmesi gerekir.
i. Uygulanabilirlik
Yönünden
55. Başvurucunun şikâyetlerine konu kısıtlama kararının
verildiği belirtilen soruşturma dosyasında başvurucuya yöneltilen suçlama,
olağanüstü hâl ilanına sebebiyet veren olaylarla ilgilidir. Bu nedenle
kısıtlamanın hukuki olup olmadığı, bir başka ifadeyle kararın kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkı üzerindeki etkisinin incelenmesi Anayasa'nın 15. maddesi
kapsamında yapılacaktır. Bu inceleme sırasında öncelikle kısıtlamanın
Anayasa'nın 19. maddesinde yer alan güvencelere aykırı olup olmadığı tespit
edilecek; aykırılık saptanması hâlinde ise Anayasa'nın 15. maddesindeki
ölçütlerin bu aykırılığı meşru kılıp kılmadığı değerlendirilecektir (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 193-195,
242).
ii. Genel İlkeler
56. Anayasa Mahkemesi 5271 sayılı Kanun'un 153. maddesine göre
verilen kısıtlama kararlarının kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı ve özellikle
tutuklu kişilerin tutukluluğa yönelik itirazda bulunma hakları üzerindeki
etkisini birçok kararında incelemiş ve anılan kararlarda inceleme yöntemine
ilişkin ilkelerini belirtmiştir (Günay Dağ
ve diğerleri, §§
168-176; Hidayet Karaca, §§
105-107; Erdem Gül ve Can Dündar, §§ 46-48; Süleyman Bağrıyanık ve diğerleri,
B. No: 2015/9756, 16/11/2016, §§
248-257).
57. Anayasa'nın 19. maddesinin dördüncü fıkrası yakalanan veya
tutuklanan kişiye, yakalama veya tutuklama sebeplerinin ve haklarındaki
iddiaların hemen yazılı olarak bildirilmesini, yazılı bildirimin mümkün
olmaması hâlinde sözlü olarak derhâl; toplu suçlarda ise en geç hâkim huzuruna
çıkarılıncaya kadar bildirilmesini öngörmektedir (Günay Dağ ve diğerleri, §
168).
58. Diğer taraftan Anayasa'nın 19. maddesinin sekizinci fıkrası
uyarınca hürriyeti kısıtlanan kişi, kısa sürede durumu hakkında karar
verilmesini ve bu kısıtlamanın kanuna aykırılığı hâlinde hemen serbest
bırakılmasını sağlamak amacıyla yetkili bir yargı merciine başvurma hakkına
sahiptir. Fıkrada öngörülen bu usulde adil yargılanma hakkının bütün
güvencelerini sağlamak mümkün değil ise de iddia edilen tutmanın koşullarına
uygun somut güvencelerin yargısal nitelikli bir kararla sağlanması gerekir (Mehmet Haberal, B. No: 2012/849, 4/12/2013, §§ 122, 123).
59. Özellikle üçüncü kişilerin temel haklarını korumak, kamu
menfaatini gözetmek veya adli makamların soruşturma yaparken başvurdukları
yöntemleri güvence altına almak gibi amaçlarla soruşturma aşamasında bazı
delillere erişim yönünden kısıtlama getirilmesi gerekebilir. Bu nedenle
soruşturma evresinin sağlıklı bir şekilde yürütülebilmesi amacıyla müdafinin
dosya inceleme yetkisinin kısıtlanmasının demokratik toplum düzeni bakımından
gerekli olmadığı söylenemez. Ancak dosyaya erişim hakkına getirilecek
kısıtlamanın kısıtlama kararıyla ulaşılmak istenen amaç ile orantılı olması,
savunma hakkının yeterince kullanılmasını engelleyecek nitelikte bulunmaması
gerekmektedir (AYM, E.2014/195, K.2015/116, 23/12/2015, § 107).
60. Yakalanan bir kişiye, yakalanmasının temel maddi ve hukuki
sebepleri teknik olmayan ve anlayabileceği basit bir dilde açıklanmalı; böylece
kişi, uygun görürse hürriyetinden yoksun bırakılmasının Anayasa'nın 19. maddesinin
sekizinci fıkrası kapsamında kanuna uygunluğuna itiraz etmek üzere mahkemeye
başvurma imkânına sahip olabilmelidir. Anayasa'nın 19. maddesinin dördüncü
fıkrası, yakalama veya tutuklama sırasında verilen bilgilerin yakalanan veya
tutuklanan kişiye isnat edilen suçların tam bir listesini içermesini, bir başka
deyişle hakkındaki suçlamalara esas tüm delillerin bildirilmesini ya da
açıklanmasını gerektirmemektedir (Günay Dağ
ve diğerleri, § 175).
61. İfadesi ya da savunması alınırken başvurucuya erişimi kısıtlanan
belgelerin içeriğine ilişkin sorular sorulmuş ve başvurucunun tutukluluk
kararına yönelik itirazında bu belgelerin içeriğine atıfta bulunmuş olması
durumunda başvurucunun tutukluluğa temel teşkil eden belgelere erişiminin
olduğunun, içerikleri hakkında yeterli bilgiye sahip bulunduğunun ve bu nedenle
de tutukluluk hâlinin gerekçelerine yeterli biçimde itiraz etme imkânını elde
ettiğinin kabulü gerekmektedir. Böyle bir durumda kişi, tutukluluğa temel
teşkil eden belgelerin içeriği hakkında yeterli bilgiye sahiptir (Hidayet Karaca, § 107).
iii. İlkelerin Olaya
Uygulanması
62. Ankara 1. Sulh Ceza Hâkimliğince5271 sayılı Kanun'un 153.
maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca, başvurucu hakkında yürütülen
soruşturma dosyasına ilişkin olarak dosyayı incelemesinin veya belgelerden
örnek almasının soruşturmanın amacını tehlikeye düşürebileceği gerekçesiyle
müdafinin soruşturma dosyasını inceleme yetkisinin kısıtlanmasına karar
verilmiştir. Kısıtlama kararının soruşturma aşamasında kaldırılıp kaldırılmadığı
hususunda herhangi bir belge veya bilgi bulunmamakla birlikteAnkara
20. Ağır Ceza Mahkemesince iddianamenin kabul edildiği 10/4/2017 tarihi
itibarıyla kısıtlılık 5271 sayılı Kanun'un 153. maddesinin (4) numaralı fıkrası
uyarınca kendiliğinden sona ermiş bulunmaktadır.
63. Başvurucuya yöneltilen suçlama temelde, Beytepe
Jandarma Okullar Komutanlığında darbe girişimi sırasında gerçek mermi ile
askerî kamuflajlı olarak bulunması ve teşebbüse ilişkin faaliyetlere
katılmasıdır. Başvurucunun kolluk görevlilerince alınan ifadesi incelendiğinde
kendisine isnat edilen suçlamalara ilişkin olarak başvurucuya açıklamada
bulunulduğu ve bu suçlamalara konu eylemlerle ilgili sorular yöneltildiği,
başvurucunun da isnat edilen eylem ve suçlamalara karşı savunma yaptığı, başvurucunun
savunmasında suçlamayı kabul etmediği görülmektedir.
64. Diğer taraftan Ankara 1. Sulh Ceza Hâkimliğince yapılan
sorgu sırasında başvurucuya, hakkındaki soruşturma belgesinin ve Cumhuriyet
Başsavcılığının tutuklama talebine ilişkin yazısının okunduğu ve bu sırada
başvurucunun müdafiinin de hazır bulunduğu
anlaşılmıştır. Başvurucu suçlamalardan ve suçlamaların dayanaklarına ilişkin
bilgi ve belgelerden haberdar olduktan sonra müdafiiyle
birlikte hâkim önünde savunmasını sözlü olarak dile getirmiş, bu savunmasında
da kolluktaki anlatımları doğrultusunda suçlamaları kabul etmemiştir. Son
olarak başvurucu tarafından verilen tutukluluğa itiraz dilekçesinde,
suçlamalara ilişkin detaylı bir savunma yapıldığı görülmektedir.
65. Ayrıca başvurucunun 5271 sayılı Kanun'un 153. maddesinin (3)
numaralı fıkrasına aykırı olarak kuralda belirtilen ifadelerini içeren
tutanaklar, bilirkişi raporları ve hazır bulunmaya yetkili olduğu diğer adli
işlemlere ilişkin tutanaklara erişiminin kısıtlandığı yönünde bir şikâyeti de
bulunmamaktadır. Dolayısıyla başvurucunun ve müdafiinin
isnat edilen suçlamalara ve tutukluluğa temel teşkil eden bilgilere
erişimlerinin olduğu anlaşılmaktadır.
66. Bu itibarla suçlamalara dayanak olan temel unsurların ve
tutmanın hukukiliğinin değerlendirilmesi için esas olan bilgilerin başvurucuya
veya müdafilerine bildirilmiş ve başvurucuya bunlara karşı savunma ve
itirazlarını ileri sürme imkânı verilmiş olması dikkate alındığında kısa bir
süre devam eden soruşturma aşamasında uygulanmış olan kısıtlılık kararı
nedeniyle başvurucunun tutukluluğa karşı etkili bir şekilde itirazda
bulunamadığının kabulü mümkün görülmemiştir.
67. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun kısıtlama kararı
nedeniyle tutukluluğa etkili bir şekilde itirazda bulunamadığı iddiasına
ilişkin olarak bir ihlalin bulunmadığı açık olduğundan başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
68. Buna göre başvurucunun kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına
yönelik olarak soruşturma dosyasında kısıtlama kararı verilmesi suretiyle
yapılan müdahalenin Anayasa'da (özellikle 19. maddenin sekizinci fıkrasında)
yer alan güvencelere aykırılık oluşturmadığı görüldüğünden Anayasa'nın 15.
maddesinde yer alan ölçütler yönünden ayrıca bir inceleme yapılmasına gerek
bulunmamaktadır.
B. Kötü Muamele Yasağının İhlal Edildiğine
İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiası
69. Başvurucu; 16/7/2016 tarihinde gözaltına alındığını,
gözaltında ağır psikolojik baskıya maruz kaldığını, Beştepe Çevik Kuvvet Atlı
Polis Eğitim Merkezinde barınma ortamı itibarıyla tamamen sağlıksız ve insanlık
dışı ortamlarda tutulduğunu, nezarethanenin havalandırmasının bulunmadığını,
nezarethane kapasitesinin çok üstünde kişinin varlığı, mevsim itibarıyla
havanın sıcak olması, ahırda tutulmuş olması nedenleriyle boğucu ve zor nefes
alınan ortamda gözaltında bulunduğunu, üç günden fazla üzerine hortumla
tazyikli su, darp, şiddet, psikolojik hakaret, sövme, ağır baskı ve işkencelere
maruz bırakıldığını, kaçma ve kendisine zarar verme ihtimali olmadığı hâlde
kelepçe takıldığını, ters kelepçeli olarak doktor muayenesine götürüldüğünü,
gözaltı süresince suyun dışında besleyici hiçbir besin verilmediğini, devamında
bayat ve kalitesiz yiyecek verildiğini belirterek işkence ve kötü muamele
yasağının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
70. Anayasa'nın "Kişinin
dokunulmazlığı, maddi ve manevi varlığı" kenar başlıklı 17.
maddesinin birinci ve üçüncü fıkraları şöyledir:
"Herkes, yaşama, maddi ve manevi
varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir.
...
Kimseye işkence ve eziyet yapılamaz; kimse
insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tabi tutulamaz."
71. Herkesin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme
hakkı, Anayasa'nın 17. maddesinde güvence altına alınmıştır. Anılan maddenin
birinci fıkrasında insan onurunun korunması amaçlanmıştır. Üçüncü fıkrasında da
kimseye "işkence" ve "eziyet" yapılamayacağı, kimsenin
"insan haysiyetiyle bağdaşmayan" ceza veya muameleye tabi tutulamayacağı
belirtilmiştir (Cezmi Demir ve diğerleri,
B. No: 2013/293, 17/7/2014, § 80).
72. Devletin bireyin maddi ve manevi varlığını koruma ve
geliştirme hakkına saygı gösterme yükümlülüğü, öncelikle kamu otoritelerinin bu
hakka müdahale etmemelerini yani anılan maddenin üçüncü fıkrasında belirtilen
şekillerde kişilerin fiziksel ve ruhsal zarar görmelerine neden olmamalarını
gerektirir. Bu, devletin vücut ve ruh sağlığını korumadan kaynaklanan negatif
ödevidir (Cezmi Demir ve diğerleri,
§ 81). Diğer taraftan devletin -pozitif bir yükümlülük olarak- yetki alanında
bulunan tüm bireylerin maddi ve manevi varlığını koruma hakkını gerek kamusal
makamların ve diğer bireylerin gerekse kişinin kendisinin eylemlerinden
kaynaklanabilecek risklere karşı koruma yükümlülüğü bulunmaktadır. Devlet,
bireyin maddi ve manevi varlığını her türlü tehlikeden, tehditten ve şiddetten
korumakla yükümlüdür (Serpil Kerimoğlu ve
diğerleri, B. No: 2012/752, 17/9/2013, § 51). Ayrıca Anayasa'nın 15.
maddesi kapsamında olağanüstü durumlarda dahi kişinin maddi ve manevi
varlığının bütünlüğüne dokunulamaz (Aydın
Yavuz ve diğerleri, § 196).
73. Bireyin bir devlet görevlisi tarafından hukuka aykırı ve
Anayasa'nın 17. maddesini ihlal eder biçimde bir muameleye tabi tutulduğuna
ilişkin savunulabilir bir iddiasının bulunması hâlinde etkili bir soruşturma
yapılması gerekmektedir. Bu soruşturma, sorumluların belirlenmesini ve
cezalandırılmasını sağlamaya da elverişli olmalıdır. Devletin sahip olduğu
etkili soruşturma yükümlülüğü kapsamında işkence veya kötü muameleyi gösteren
yeterli, kesin belirtiler mevcut olduğunda -kişilere müdahale üçüncü kişilerden
gelmiş olsa dahi- şikâyet ya da ihbarda bulunulmadığında bile resen soruşturma
açılmasının sağlanması gerektiği açıktır (Tahir
Canan, § 25).
74. Bununla birlikte bireysel başvuru yoluyla Anayasa
Mahkemesine başvurabilmek için öncelikle olağan kanun yollarının tüketilmiş
olması gerekir (Ayşe Zıraman
ve Cennet Yeşilyurt, B. No: 2012/403, 26/3/2013, §§ 16, 17).
75. Somut olayda başvurucu, genel olarak gözaltı sürecinde kamu
görevlileri tarafından kötü muameleye maruz bırakıldığını ve insani olmayan
gözaltı koşullarında kasti bir şekilde tutulduğunu ileri sürmektedir. Bu
bölümdeki iddialar bir bütün olarak değerlendirildiğinde başvurucunun
yakalandığı andan itibaren kamu görevlilerinin kendisine kötü muamelede
bulunduğundan şikâyetçi olduğu görülmektedir. Başvurucu, gözaltında tutulma
koşullarının yetersizliğinden bahsetmişse de bu kapsamda maruz kaldığını ileri
sürdüğü kötü muamelenin kamu görevlilerinin kasıt ve/veya ihmalinden mi yoksa
salt tutulma koşullarından mı kaynaklandığını açıkça belirtmemiştir.
Dolayısıyla söz konusu iddiaların Anayasa Mahkemesince doğrudan incelenebilmesi
için yeterli bilgi ve belge bulunmadığı anlaşılmıştır. Bu bağlamda somut olayın
koşullarının başvurucunun anılan iddialarının kamu görevlilerinin kasıt ve/veya
ihmalinden kaynaklanıp kaynaklanmadığına dair adli ve/veya idari bir
soruşturmayla ortaya konması gerekmektedir.
76. Başvurucunun iddialarını savcılık veya kolluk birimleri gibi
herhangi bir merciye ilettiğine dair bilgi veya belge
sunmadığı da gözetildiğinde hukuk sisteminde mevcut idari veya yargısal başvuru
yolları tüketilmeksizin yapılan bireysel başvurunun incelenmesinin bireysel
başvurunun "ikincillik niteliği" ile bağdaşmadığı sonucuna
varılmıştır.
77. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun gözaltı sürecindeki
uygulamalar nedeniyle kötü muamele yasağının ihlal edildiği iddiasıyla ilgili
olarak idari ve/veya yargısal başvuru yolları tüketilmeden bireysel başvuru yapıldığı
anlaşıldığından başvurunun bu kısmının başvuru
yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna
karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
A. 1. Yakalama ve gözaltına almanın hukuka aykırı olması
nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın başvuru yollarının tüketilmemiş
olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Tutuklamanın hukuki olmaması nedeniyle kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ
OLDUĞUNA,
3. Soruşturma dosyasına erişimin kısıtlanması nedeniyle kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
4. Kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemiş olması
nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA
9/5/2018 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.