TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
BİRİNCİ BÖLÜM
KARAR
ALİ BİRAY ERDOĞAN BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2016/16189)
Karar Tarihi: 18/4/2018
Başkan
:
Burhan ÜSTÜN
Üyeler
Serruh KALELİ
Hasan Tahsin GÖKCAN
Kadir ÖZKAYA
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
Raportör Yrd.
Murat GÜVEN
Başvurucu
Ali Biray ERDOĞAN
Vekili
Av. Deniz YÜCEL
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, darbe teşebbüsü sonrasında FETÖ/PDY ile bağlantılı suçlamalar dolayısıyla yürütülen bir soruşturmada uygulanan tutuklama tedbirinin hukuki olmaması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 16/9/2016 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
5. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde olaylar özetle şöyledir:
6. Türkiye 15/7/2016 tarihinde askerî bir darbe teşebbüsüyle karşı karşıya kalmış, bu nedenle 21/7/2016 tarihinde ülke genelinde olağanüstü hâl ilan edilmesine karar verilmiş ve olağanüstü hâl bugüne kadar birçok kez uzatılmıştır. Kamu makamları, soruşturma mercileri ve yargı organları -olgusal temellere dayanarak- bu teşebbüsün arkasında Türkiye'de çok uzun yıllardır faaliyetlerine devam eden ve son yıllarda Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ) ve/veya Paralel Devlet Yapılanması (PDY) olarak isimlendirilen bir yapılanmanın olduğunu değerlendirmiştir (Aydın Yavuz ve diğerleri [GK], B. No: 2016/22169, 20/6/2017, §§ 12-25).
7. Darbe teşebbüsü sırasında ve sonrasında ülke genelinde Cumhuriyet başsavcılıkları tarafından darbe girişimiyle bağlantılı ya da doğrudan darbe girişimiyle bağlantılı olmasa bile FETÖ/PDY'nin kamu kurumlarındaki örgütlenmesinin yanı sıra eğitim, sağlık, ticaret, sivil toplum ve medya gibi farklı alanlardaki yapılanmasına yönelik soruşturmalar yürütülmüş, çok sayıda kişi hakkında gözaltı ve tutuklama tedbirleri uygulanmıştır (Aydın Yavuz ve diğerleri, § 51, Mehmet Hasan Altan (2) [GK], B. No: 2016/23672, 11/01/2018, § 12).
8. Anılan süreçte FETÖ/PDY'nin "emniyet hizmetleri" alanındaki örgütlenmesine yönelik olarak Aydın Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülen bir soruşturma kaspamında Aydın 2. Sulh Ceza Hâkimliğinin 30/7/2016 tarihli kararıyla başvurucu hakkında tutuklama tedbiri uygulanmıştır. Kararın ilgili bölümü şöyledir:
"Şüpheliler...
Ali Biray Erdoğan,
... üzerlerine atılı silahlı terör örgütüne üye olma suçunun niteliğine, kanun maddesinde öngörülen ceza miktarına, şüphelilerin üzerlerine atılı suçun CMK'nun 100/3-a-11 maddesinde yazılı katalog suçlardan olması, katalog suç nedeniyle tutuklama nedeninin kanun gereğince varsayıldığı, soruşturma dosyası kapsamında toplanan deliller, şüphelilerin savunmaları, olaya ve şüphelilerin yakalanmalarına ilişkin kolluk görevlilerince düzenlenmiş olan tutanak içerikleri, arama ve el koyma tutanakları, Emniyet Genel Müdürlüğü'nün görevden uzaklaştırma yazıları, Ankara C.Başsavcılığı'nın Anayasal Düzene Karşı İşlenen Suçlar Soruşturma Bürosu'nca şüpheliler hakkında soruşturmaya başlanması karşısında şüphelilerin FETÖ/PDY silahlı terör örgütünün üyesi oldukları yönünde üzerlerine atılı suçu işlediklerine dair kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut delillerin bulunduğu, delillerin toplanma aşamasında olması, şüphelilerin delilleri yok etme, gizleme veya değiştirme ihtimallerinin bulunduğu, tanıklar veya başkaları üzerinde baskı yapabilecekleri, FETÖ/PDY silahlı terör örgütü mensuplarının yasal veya gayriyasal imkanlarla yurt dışına kaçma teşebbüslerinin olduğunun görsel ve yazılı basında yer alması ve atılı suça dair yasada yazılı cezanın üst haddi göz önüne alındığında şüphelilerin yargılamadan kaçabilecekleri yönünde somut olgular mevcut olduğundan verilmesi muhtemel ceza ile tutuklama tedbirinin anılan gerekçelerle ölçülü olduğu ve bu yüzden adli kontrol uygulamasının yetersiz kalacağı anlaşılmakla atılı suçtan CMK'nun 100. Maddesi uyarınca şüphelilerin ayrı ayrı TUTUKLANMALARINA...karar verildi."
9. Başvurucu tutuklama kararına itiraz etmiş, Aydın 1. Sulh Ceza Hâkimliği 8/8/2016 tarihinde itirazın reddine karar vermiştir.
10. Başvurucu, anılan kararı 2/9/2016 tarihinde öğrendiğini bildirmiştir.
11. Başvurucu 16/9/2016 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
12. Aydın Cumhuriyet Başsavcılığının 22/3/2017 tarihli iddianamesi ile başvurucunun silahlı terör örgütüne üye olma suçunu işlediğinden bahisle cezalandırılması istemiyle aynı yer Ağır Ceza Mahkemesinde kamu davası açılmıştır. İddianamede, başvurucu dışında kırk üç şüpheli hakkında da benzer suçlardan cezalandırma talebinde bulunulmuştur.
13. İddianamede ilk olarak FETÖ/PDY silahlı terör örgütünün kuruluşuna ve tarihçesine, hangi amaç ve saikle kurulduğuna, hangi alanlarda faaliyet gösterdiğine, hiyerarşik yapısına ve hangi tür hukuka aykırı eylemlerde bulunduğuna değinilmiştir. Devamında ise örgütün Aydın Emniyet Müdürlüğü yapılanmasına ilişkin unsurlara yer verilmiştir.
14. İddianamede, başvurucunun gerek organik olarak gerekse örgütsel nitelikli eylemleri bakımından FETÖ/PDY terör örgütü hiyerarşisi içinde yer aldığı ileri sürülmüştür. Bu suçlamalara esas alınan olgular şöyle özetlenebilir:
i. İçişleri Bakanlığı Teftiş Kurulu Başkanlığınca düzenlenen 21/12/2016 tarihli tevdi raporunda; başvurucunun eşi adına 17/1/2014 tarihinde yeni hesap açtırdığı, bu hesap bakiyesinin 41.003,49 TL olduğu, FETÖ/PDY örgüt liderinin talimatıyla Bank Asyaya hesap açtırdığı veya var olan hesabını artırdığının tespit edildiği,
ii. Gümüşhane Terörle Mücadele Şube Müdürlüğünde ifadesi alınan A.A.nın 2008 yılında komiserlik sınavını bitirip Aydın Polis Okulunda komiser olarak göreve başladığını, komiser gruplarıyla sohbet ortamlarına girdiğini, sohbet ortamında başvurucuyu gördüğünü ifade ettiği,
iii. Isparta Cumhuriyet Başsavcılığı soruşturması kapsamında ifadesi alınan tanık O.D.nin başvurucunun 2013 yılında Aydın Polis Okuluna kayıt yaptırdığını, birinci sınıfın birinci döneminde dolaplarında yasak eşya bulundurdukları gerekçesi ile kendisine kızdığını, bu arada masasının üstünde açık dizüstü bilgisayarında Fetullah Gülen'in videosunu gördüğünü, bu nedenle başvurucunun örgüt içinde olduğunu düşündüğünü ifade ettiği,
iv. Başvurucu hakkında İçişleri Bakanlığı Mülkiye Müfettişliği tarafından düzenlenen 10/1/2017 tarihli tevdi raporuna göre başvurucunun eşinin Asya Katılım Bankasında bulunan hesabının 17/01/2014 tarihinde açıldığı, bu tarihten sonra hesap ekstresinin incelemesinde virman, katılım hesabı açma, katılım hesabı temdit, TL hesaba kasadan yatırma şeklinde işlemler olduğu, hesabın aktif olarak kullanıldığının tespit edildiği belirtilmiştir.
15. İddianamede başvurucuya yöneltilen eylemlere ilişkin olarak yapılan hukuki değerlendirmenin ilgili bölümü şöyledir:
"...Bu anlatımlarla şüpheli Ali BİRAY ERDOĞAN’ın; FETÖ/PDY silahlı terör örgütü tarafından organize edilen gizlilik esasına dayalı örgüt üyelerinin katıldığı sohbet iştirak ettiği, sohbetlerde toplanan himmet vb. adlarla anılan yardımlarda bulunduğu, BANK-ASYA isimli FETÖ/PDY’nin silahlı terör örgütünün finans kuruluşunda destek amaçlı FETÖ/PDY silahlı terör örgütü liderinin kendiniz, eşiniz yakınlarınız adına Bank Asya’ya para yatırın talimatıyla önce eşi adına hesap açtığı ardından bu hesapta katılım hesabı açtığı, tanık anlatımlarında da belirtildiği üzere FETÖ/PDY mensupları ile irtibatlı olduğu, yapılanma içerisinde yer alarak örgütün eylem ve faaliyetlerine katıldığı, örgüt üyesi olduğunun kabulü gerektiği anlaşılmıştır."
16. Başvurucu, soruşturma aşamasındaki savunmasında özetle idari soruşturma kapsamında verdiği dilekçesinde; ailecek aldıkları prensip kararı gereği kendi maaşını ev ihtiyaçlarına harcadıklarını, eşinin maaşını ise tasarruf amaçlı biriktirdiklerini, talimatla para yatırmadıklarını, oğlunun okul taksitlerini de bu Bank Asyaya yatırdıklarını, Cumhurbaşkanı'nın ikazı üzerine parayı çektiklerini ifade etmiştir.
17. Başvurucu 31/5/2017 tarihinde tahliye edilmiş olup bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla dava ilk derece mahkemesinde derdesttir.
IV. İLGİLİ HUKUK
18. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun "Tutuklama nedenleri" kenar başlıklı 100. maddesinin ilgili bölümü şöyledir:
"(1) Kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut delillerin ve bir tutuklama nedeninin bulunması halinde, şüpheli veya sanık hakkında tutuklama kararı verilebilir. İşin önemi, verilmesi beklenen ceza veya güvenlik tedbiri ile ölçülü olmaması halinde, tutuklama kararı verilemez.
(2) Aşağıdaki hallerde bir tutuklama nedeni var sayılabilir:
a) Şüpheli veya sanığın kaçması, saklanması veya kaçacağı şüphesini uyandıran somut olgular varsa.
b) Şüpheli veya sanığın davranışları;
1. Delilleri yok etme, gizleme veya değiştirme,
2. Tanık, mağdur veya başkaları üzerinde baskı yapılması girişiminde bulunma,
Hususlarında kuvvetli şüphe oluşturuyorsa.
(3) Aşağıdaki suçların işlendiği hususunda kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığı halinde, tutuklama nedeni var sayılabilir:
a) 26.9.2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununda yer alan;
...
11. Anayasal Düzene ve Bu Düzenin İşleyişine Karşı Suçlar (madde 309, 310, 311, 312, 313, 314, 315),
..."
19. 5271 sayılı Kanun'un "Tutuklama kararı" kenar başlıklı 101. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:
"(1) Soruşturma evresinde şüphelinin tutuklanmasına Cumhuriyet savcısının istemi üzerine sulh ceza hâkimi tarafından, kovuşturma evresinde sanığın tutuklanmasına Cumhuriyet savcısının istemi üzerine veya re'sen mahkemece karar verilir. Bu istemlerde mutlaka gerekçe gösterilir ve adlî kontrol uygulamasının yetersiz kalacağını belirten hukukî ve fiilî nedenlere yer verilir.
(2) Tutuklamaya, tutuklamanın devamına veya bu husustaki bir tahliye isteminin reddine ilişkin kararlarda;
a) Kuvvetli suç şüphesini,
b) Tutuklama nedenlerinin varlığını,
c) Tutuklama tedbirinin ölçülü olduğunu,
gösteren deliller somut olgularla gerekçelendirilerek açıkça gösterilir. Kararın içeriği şüpheli veya sanığa sözlü olarak bildirilir, ayrıca bir örneği yazılmak suretiyle kendilerine verilir ve bu husus kararda belirtilir."
20. Yargıtay 16. Ceza Dairesinin 20/12/2017 tarihli ve E.2017/1862, K.2017/5796 sayılı ilamının ilgili bölümü şöyledir:
"... Nihai amacı, Devletin Anayasal nizamını cebir ve şiddet kullanarak değiştirmek olduğu anlaşılan FETÖ/PDY terör örgütünün başlangıçta bir ahlak ve eğitim hareketi olarak ortaya çıkması ve toplumun her katmanının büyük bir kesimince de böyle algılanması, amaca ulaşmak için her yolu mübah gören fakat sözde meşrutiyetini sivil alanda dinden, kamusal alanda ise hukuktan aldığı izlenimi vermek için yeterli güce ulaşıncaya kadar alenen kriminalize olmamaya özen göstermesi gerçeği nazara alındığında; örgütün kurucusu, yöneticileri ve örgüt hiyerarşisinde üçüncü veya daha yukarı katmanlarda yer alan mensuplarının zaman sınırlaması olmaksızın örgütün nihai amacından haberdar oldukları yönünde kuşku bulunmamakta ise de, bir ve ikinci katmanlarda yer alanlar açısından; Devletin her kurumuna sızan mensupları vasıtasıyla kişi ve kurumlara yönelik, örgütün gerçek yüzünü ortaya koyan operasyonlara başlandığı, bu yapının kamuoyu ve medya tarafından tartışılır hale geldiği, üst düzey hükümet yetkilileri ve kamu görevlileri tarafından yapılan açıklamalarda 'paralel yapı' veya 'terör örgütü' olduğuna ilişkin tespitler ve uyarıların yapıldığı, Milli Güvenlik Kurulu tarafından da aynı değerlendirmelerin paylaşıldığı süreçten önce icra edilen faaliyetlerin, nitelik, içerik ve mahiyeti itibariyle silahlı terör örgütünün amacına hizmet ettiğinin somut delil ve olgularla ortaya konulmadıkça örgütsel faaliyet kapsamında kabul edilemeyeceği değerlendirilerek, bir Devlet okulunda öğretmen olarak görev yapan, örgütle irtibatlı olduğu için kapatılmasına karar verilen sendikaya üye olan, örgütün kriptolu iletişim ağı olan ByLock iletişim sistemini kullanmayan ancak 25/9/2014 ve 13/10/2014 tarihlerinde örgüt liderinin talimatı doğrultusunda anılan örgütle irtibatlı Bank Asya’ya eşi adına para yatıran sanığın faaliyetlerinin, silahlı terör örgütünün hiyerarşik yapısına dahil olduğunu gösterir biçimde çeşitlilik, devamlılık ve yoğunluluk içermemesi karşısında örgüt üyesi olarak kabul edilmesine yasal olanak bulunmadığından, konusu suç oluşturmayan ancak örgüt liderinin talimatı doğrultusunda amaca hizmet eden faaliyetlerin yardım suçunu oluşturacağı [anlaşılmış]..."
V. İNCELEME VE GEREKÇE
21. Mahkemenin 18/4/2018 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
22. Başvurucu; tutuklama tedbiri için mevzuatta öngörülen koşulların gerçekleşmediğini ve bu nedenle adli kontrol kararının verilmesinin kendisi açısından yeterli olacağını, tutukluğa itiraz incelemesinin gerekçesiz olarak verildiğini, çocuğunun okul taksitini yatırdığı Bank Asyanın örgüte üyelik yönünde bir delil oluşturamayacağını ve hakkındaki tanık beyanlarının gerçeği yansıtmadığından bahisle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı ile adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
B. Değerlendirme
23. Anayasa'nın "Temel hak ve hürriyetlerin sınırlanması" kenar başlıklı 13. maddesi şöyledir:
"Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."
24. Anayasa'nın "Kişi hürriyeti ve güvenliği" kenar başlıklı 19. maddesinin birinci fıkrası ile üçüncü fıkrasının birinci cümlesi şöyledir:
"Herkes, kişi hürriyeti ve güvenliğine sahiptir.
Suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunan kişiler, ancak kaçmalarını, delillerin yokedilmesini veya değiştirilmesini önlemek maksadıyla veya bunlar gibi tutuklamayı zorunlu kılan ve kanunda gösterilen diğer hallerde hâkim kararıyla tutuklanabilir."
25. Başvurucunun iddialarının Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrası bağlamında kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı kapsamında incelenmesi gerekir.
26. Öte yandan başvurucu, tutukluluğa itirazının gerekçesiz olarak reddedildiğini belirtmişse de Anayasa Mahkemesince ilk tutuklama kararına ilişkin olağan itiraz kanun yolu tüketildikten sonra yapılan bireysel başvuruda Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrası kapsamında tutuklamanın hukukiliği ile sınırlı bir inceleme yapılması gerektiği sonucuna varılmıştır (Aynı yöndeki değerlendirme için bkz. Süleyman Bağrıyanık ve diğerleri, B. No: 2015/9756, 16/11/2016, § 155).
1. Uygulanabilirlik Yönünden
27. Anayasa'nın "Temel hak ve hürriyetlerin kullanılmasının durdurulması" kenar başlıklı 15. maddesi şöyledir:
"Savaş, seferberlik, sıkıyönetim veya olağanüstü hallerde, milletlerarası hukuktan doğan yükümlülükler ihlâl edilmemek kaydıyla, durumun gerektirdiği ölçüde temel hak ve hürriyetlerin kullanılması kısmen veya tamamen durdurulabilir veya bunlar için Anayasada öngörülen güvencelere aykırı tedbirler alınabilir.
Birinci fıkrada belirlenen durumlarda da, savaş hukukuna uygun fiiller sonucu meydana gelen ölümler dışında, kişinin yaşama hakkına, maddî ve manevî varlığının bütünlüğüne dokunulamaz; kimse din, vicdan, düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz ve bunlardan dolayı suçlanamaz; suç ve cezalar geçmişe yürütülemez; suçluluğu mahkeme kararı ile saptanıncaya kadar kimse suçlu sayılamaz."
28. Anayasa Mahkemesi, olağanüstü yönetim usullerinin uygulandığı dönemlerde alınan tedbirlere ilişkin bireysel başvuruları incelerken Anayasa'nın 15. maddesinde ortaya konulan temel hak ve özgürlüklere ilişkin güvence rejimini dikkate alacağını belirtmiştir (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 187-191). Soruşturma mercilerince başvurucuya yöneltilen ve tutuklama tedbirine konu olan suçlama, başvurucunun darbe teşebbüsünün arkasındaki yapılanma olduğu belirtilen FETÖ/PDY üyesi olduğu iddiasıdır. Anayasa Mahkemesi, anılan suçlamanın olağanüstü hâl ilanını gerekli kılan olaylarla ilgili olduğunu değerlendirmiştir (Selçuk Özdemir [GK], B. No: 2016/49158, 26/7/2017, § 57).
29. Bu itibarla başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin hukuki olup olmadığının incelenmesi Anayasa'nın 15. maddesi kapsamında yapılacaktır. Bu inceleme sırasında öncelikle başvurucunun tutuklanmasının başta Anayasa'nın 13. ve 19. maddeleri olmak üzere diğer maddelerinde yer alan güvencelere aykırı olup olmadığı tespit edilecek, aykırılık saptanması hâlinde ise Anayasa'nın 15. maddesindeki ölçütlerin bu aykırılığı meşru kılıp kılmadığı değerlendirilecektir (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 193-195, 242; Selçuk Özdemir, § 58).
2. Genel İlkeler
30. Anayasa'nın 19. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına sahip olduğu ilke olarak ortaya konduktan sonra ikinci ve üçüncü fıkralarında, şekil ve şartları kanunda gösterilmek şartıyla kişilerin özgürlüğünden mahrum bırakılabileceği durumlar sınırlı olarak sayılmıştır (Murat Narman, B. No: 2012/1137, 2/7/2013, § 42).
31. Kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına yönelik bir müdahale olarak tutuklamanın Anayasa'nın 13. maddesinde öngörülen ve tutuklama tedbirinin niteliğine uygun düşen; kanun tarafından öngörülme, Anayasa'nın ilgili maddelerinde belirtilen haklı sebeplerden bir veya daha fazlasına dayanma ve ölçülülük ilkesine aykırı olmama koşullarına uygun olup olmadığının belirlenmesi gerekir (Halas Aslan, B. No: 2014/4994, 16/2/2017, §§ 53, 54).
32. Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrasına göre tutuklama ancak "suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunan kişiler" bakımından mümkündür. Bir başka anlatımla tutuklamanın ön koşulu, kişinin suçluluğu hakkında kuvvetli belirtinin bulunmasıdır. Bunun için suçlamanın kuvvetli sayılabilecek inandırıcı delillerle desteklenmesi gerekir (Mustafa Ali Balbay, B. No: 2012/1272, 4/12/2013, § 72).
33. Öte yandan Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrasında, tutuklama kararının "kaçma"yı ya da "delillerin yok edilmesini veya değiştirilmesini" önlemek amacıyla verilebileceği belirtilmiştir. 5271 sayılı Kanun'un 100. maddesine göre de şüpheli veya sanığın kaçması, saklanması veya kaçacağı şüphesini uyandıran somut olguların bulunması, şüpheli veya sanığın davranışlarının delilleri yok etme, gizleme veya değiştirme, tanık, mağdur veya başkaları üzerinde baskı yapılması girişiminde bulunma hususlarında kuvvetli şüphe oluşturması hâllerinde tutuklama kararı verilebilecektir. Maddede ayrıca işlendiği konusunda kuvvetli şüphe bulunması şartıyla tutuklama nedeninin varsayılabileceği suçlara ilişkin bir listeye yer verilmiştir (Halas Aslan, §§ 58, 59).
34. Diğer taraftan Anayasa'nın 13. maddesinde temel hak ve özgürlüklere yönelik sınırlamaların "ölçülülük" ilkesine aykırı olamayacağı belirtilmiştir. Bu bağlamda dikkate alınacak hususlardan biri tutuklama tedbirinin isnat edilen suçun önemi ve uygulanacak olan yaptırımın ağırlığı karşısında ölçülü olmasıdır (Halas Aslan, § 72).
35. Her somut olayda tutuklamanın ön koşulu olan suçun işlendiğine dair kuvvetli belirtinin olup olmadığının, tutuklama nedenlerinin bulunup bulunmadığının ve tutuklama tedbirinin ölçülülüğünün takdiri öncelikle anılan tedbiri uygulayan yargı mercilerine aittir. Zira bu konuda taraflarla ve delillerle doğrudan temas hâlinde olan yargı mercileri Anayasa Mahkemesine kıyasla daha iyi konumdadır (Gülser Yıldırım (2) [GK], B. No: 2016/40170, 16/11/2017, § 123). Bununla birlikte yargı mercilerinin belirtilen hususlardaki takdir aralığını aşıp aşmadığı Anayasa Mahkemesinin denetimine tabidir. Anayasa Mahkemesinin bu husustaki denetimi, somut olayın koşulları dikkate alınarak özellikle tutuklamaya ilişkin süreç ve tutuklama kararının gerekçeleri üzerinden yapılmalıdır (Erdem Gül ve Can Dündar [GK], B. No: 2015/18567, 25/2/2016, § 79; Selçuk Özdemir, § 76; Gülser Yıldırım (2), § 124).
3. İlkelerin Olaya Uygulanması
36. Başvurucu, 5271 sayılı Kanun'un 100. maddesi uyarınca tutuklanmıştır. Dolayısıyla başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin kanuni dayanağı bulunmaktadır.
37. Kanuni dayanağı bulunduğu anlaşılan tutuklama tedbirinin meşru bir amacının olup olmadığı ve ölçülülüğü incelenmeden önce tutuklamanın ön koşulu olan "suçun işlendiğine dair kuvvetli belirti"nin bulunup bulunmadığının değerlendirilmesi gerekir.
38. Somut olayda başvurucu hakkında verilen tutuklama ve tutukluluğa itirazın reddi kararlarında suç şüphesinin varlığına ilişkin olarak dosyada somut delillerin olduğu ifade edilmiş (bkz. § 8) fakat buna ilişkin herhangi bir bilgiye yer verilmemiştir.
39. Başvurucu hakkında hazırlanan iddianamede; başvurucunun FETÖ/PDY yapılanmasıyla irtibatının olduğuna dair tanık anlatımlarına, örgüt liderinin talimatı üzerine 17/1/2014 tarihinde Bank Asya'da eşi adına hesap açtırdığına, bu hesapta yüklü miktarda para bulundurulduğuna,hesap ekstresinin incelemesinde virman, katılım hesabı açma, katılım hesabı temdit, TL hesaba kasadan yatırma gibi işlemler olduğuna, hesabın aktif olarak kullanıldığına dayanılmıştır (bkz. § 14).
40. Soruşturma mercilerince başvurucunun eşinin Bank Asya'daki hesabında 2014 yılı Ocak ayı öncesinde herhangi bir paranın bulunmamasına rağmen 2014 yılı Ocak ayında hesaba yaklaşık 40.000 TL para yatırıldığı tespit edilmiştir. FETÖ/PDY ile irtibatlı olduğu gerekçesi ile Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu tarafından 3/2/2015 tarihinde yönetimine el konulan Bank Asya'nın örgütün en önemli finans kuruluşu olduğu hususunda bir tereddüt bulunmamaktadır. Buna karşın başvurucunun örgütün mali kaynağını oluşturan ve bu yolla gelir elde ettiği Bankaya örgüt liderinin ve yöneticilerinin çağrıları üzerine mesleğine ve sosyal konumuna göre azımsanmayacak miktarda para yatırmasının somut olayın koşullarına göre suçun işlendiğine dair kuvvetli belirti olarak kabul edilmesinin de temelsiz ve keyfî olduğu söylenemez. Nitekim Yargıtay; FETÖ/PDY terör örgütü liderinin talimatı doğrultusunda, anılan örgütle irtibatlı olan Bank Asyaya eşi adına para yatıran sanığın faaliyetlerinin örgüte yardım suçunu oluşturacağını belirtmiştir (bkz. § 20). Bu itibarla başvurucu yönünden suç şüphesini doğrulayan kuvvetli belirtilerin bulunduğu görülmektedir (Aynı yöndeki değerlendirmeler için bkz. Metin Evecen,B.No:2017/744, 4/4/2018, §§ 59, 60).
41. Diğer taraftan başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin meşru bir amacının olup olmadığının değerlendirilmesi gerekir. Bu değerlendirmede tutuklama kararının verildiği andaki genel koşullar göz ardı edilmemelidir. Darbe teşebbüsü sonrasında teşebbüsle veya FETÖ/PDY ile bağlantılı suçlara ilişkin soruşturmalarda delillerin sağlıklı bir şekilde toplanabilmesi ve soruşturmaların güvenlik içinde yürütülebilmesi için tutuklama dışındaki koruma tedbirlerinin yetersiz kalması söz konusu olabilir. Yine FETÖ/PDY ile bağlantılı kişilerin teşebbüs sırasında veya sonrasında ortaya çıkan kargaşadan yararlanmak suretiyle kaçma imkânı ve bu dönemde delillere etki edilmesi ihtimali normal zamanda işlenen suçlara göre çok daha fazladır (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 271, 272; Selçuk Özdemir,§§ 78, 79).
42. Başvurucunun tutuklanmasına karar verilen silahlı terör örgütüne üyelik suçu, Türk hukuk sistemi içinde ağır cezai yaptırımlar öngörülen suç tipleri arasında olup isnat edilen suça ilişkin olarak kanunda öngörülen cezanın ağırlığı kaçma şüphesine işaret eden durumlardan biridir (Aynı yöndeki değerlendirmeler için bkz. Hüseyin Burçak, B. No: 2014/474, 3/2/2016, § 61; Devran Duran [GK], B. No: 2014/10405, 25/5/2017, § 66). Ayrıca anılan suç, 5271 sayılı Kanun'un 100. maddesinin (3) numaralı fıkrasında yer alan ve kanun gereği "tutuklama nedeni varsayılabilen" suçlar arasındadır.
43. Tutuklama nedenleri olarak "şüphelinin delilleri yok etme, gizleme veya değiştirme ihtimalinin bulunduğu, tanıklar veya başkaları üzerinde baskı yapabileceği, FETÖ/PDY silahlı terör örgütü mensuplarının yasal veya gayriyasal imkânlarla yurt dışına kaçma teşebbüslerinin olduğunun görsel ve yazılı basında yer alması ve şüphelinin yargılamadan kaçabileceği yönünde güçlü şüphenin varlığı" olgularına dayanıldığı görülmüştür. Somut olayda Aydın 2. Sulh Ceza Hâkimliğince başvurucunun tutuklanmasına karar verilirken somut olguların varlığı nedeni ile tutuklama tedbirinin ölçülü olduğu ve bu nedenle adli kontrol kararının yetersiz kalabileceğine dikkat çekildiği görülmektedir. Dolayısıyla tutuklama kararının verildiği andaki genel koşullar ve somut olayın yukarıda belirtilen özel koşulları ile Aydın 2. Sulh Ceza Hâkimliği tarafından verilen kararın içeriği birlikte değerlendirildiğinde başvurucu yönünden dayanılan tutuklama nedenlerinin olgusal temellerinin olduğu söylenebilir.
44. Başvurucu hakkındaki tutuklama tedbirinin ölçülü olup olmadığının da belirlenmesi gerekir. Bir tutuklama tedbirinin Anayasa'nın 13. ve 19. maddeleri kapsamında ölçülülüğünün belirlenmesinde somut olayın tüm özellikleri dikkate alınmalıdır (Gülser Yıldırım (2), § 151). Öncelikle terör suçlarının soruşturulması, kamu makamlarını ciddi zorluklarla karşı karşıya bırakmaktadır. Bu nedenle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı, adli makamlar ve güvenlik görevlilerinin -özellikle organize olanlar olmak üzere- suçlarla ve suçlulukla etkili bir şekilde mücadelesini aşırı derecede güçleştirmeye neden olabilecek şekilde yorumlanmamalıdır (Aynı yöndeki değerlendirmeler için bkz. Devran Duran, § 64). Özellikle darbe teşebbüsüyle veya FETÖ/PDY ile bağlantılı soruşturmaların kapsamı ve niteliği ile FETÖ/PDY'nin özellikleri de dikkate alındığında bu soruşturmaların diğer ceza soruşturmalarına göre çok daha zor ve karmaşık olduğu ortadadır (Aydın Yavuz ve diğerleri, § 350).
45. Somut olayın yukarıda belirtilen özellikleri dikkate alındığında Aydın 2.Sulh Ceza Hâkimliğinin isnat edilen suç için öngörülen yaptırımın ağırlığını, işin niteliğini ve önemini de gözönünde tutarak başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin ölçülü olduğu ve adli kontrol uygulamasının yetersiz kalacağı sonucuna varmasının keyfî ve temelsiz olduğu söylenemez.
46. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun tutuklamanın hukuki olmadığı iddiasına ilişkin olarak bir ihlalin bulunmadığı açık olduğundan başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
47. Buna göre başvurucunun kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına tutuklama yoluyla yapılan müdahalenin bu hakka dair Anayasa'da (13. ve 19. maddelerde) yer alan güvencelere aykırılık oluşturmadığı görüldüğünden Anayasa'nın 15. maddesinde yer alan ölçütler yönünden ayrıca bir inceleme yapılmasına gerek bulunmamaktadır.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA 18/4/2018 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.