TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
MÜZEYYEN ERBEK BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2016/1949)
|
|
Karar Tarihi: 10/12/2019
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Hasan Tahsin
GÖKCAN
|
Üyeler
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
|
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
|
|
Yusuf Şevki
HAKYEMEZ
|
Raportör
|
:
|
Tuğçe TAKCI
|
Başvurucu
|
:
|
Müzeyyen
ERBEK
|
Vekili
|
:
|
Av. Figen
ERBEK
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, tıbbi ihmal sonucu ölüm olayının meydana gelmesi,
olayla ilgili zararlarının karşılanmaması ve tazminat davasının uzun sürmesi
nedenleriyle yaşam hakkının; sağlık personeli tarafından hasta yakınlarına kötü
muamelede bulunulması ve yakınıyla görüşmeye izin verilmemesi nedenleriyle de
özel hayata ve aile hayatına saygı hakkının ihlal edildiği iddialarına
ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 28/1/2016 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüş bildirmemiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal
Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) üzerinden ulaşılan bilgi ve belgelere göre
ilgili olaylar özetle şöyledir:
7. Başvurucu Müzeyyen Erbek'in eşi ve
vefat tarihinde 72 yaşında olan B.E., 31/5/2011 tarihinde vefat ettiği Özel D.
Hastanesinde (Hastane) 2008 yılından bu yana birçok kez tedavi olmuştur.
8. Sağlık Bakanlığı Denetim Hizmetleri Başkanlığının (Sağlık
Bakanlığı) dosya kapsamındaki 18/6/2012 tarihli raporuna göre müteveffaya
Hastane tarafından 18/12/2009 tarihinde kronik böbrek yetmezliği teşhisi
konulmuş ve bu tarihten itibaren B.E. bir özel diyaliz merkezinde dialize girmeye başlamıştır. Hastane tarafından 22/12/2009
tarihinde B.E.ye koroner anjiyografi yapılmış ve sonucunda ameliyat olması
önerilmiş, B.E. bu öneriyi kabul etmemiş, 28/12/2009 tarihinde bir başka özel
hastanede kendisine ilaç kaplı stent takılmış, B.E.
sonrasında Hastanede tedavi olmaya devam etmiş, kendisine 3/9/2010 tarihinde
yeniden koroner anjiyografi yapılmış ve yine ameliyat önerilen B.E. ikinci kez
ameliyat olmayı kabul etmemiştir. Bunun üzerine B.E.ye 6/10/2010 tarihinde bir
başka özel hastanede RC stent
içi restenoz uygulaması yapılmıştır. En
son olarak 30/5/2011 günü saat 14.01 sıralarında Hastanenin Acil Servisine
başvuran B.E. yoğun bakıma yatırılmayı kabul etmediğinden Dahiliye Servisine
yatırılmış, 31/5/2011 tarihinde ise koroner yoğun bakıma yatırılarak koroner
anjiyografi yapılmış, kendisine acil ameliyat önerilen müteveffanın ertesi gün
ameliyat olmasına karar verilmiş ancak 31/5/2011 gecesi koroner yoğun bakımda
iken durumu kötüleşen B.E. saat 02.05 itibarıyla vefat etmiştir.
A. Olayla İlgili Olarak Yürütülen Ceza
Soruşturması Süreci
9. Başvurucu tarihi tespit edilemeyen dilekçeyle Hatay
Cumhuriyet Başsavcılığına (Cumhuriyet Başsavcılığı) başvurarak Hastane
yetkilileri ve diğer ilgili kişilerden şikâyetçi olmuştur. Dilekçenin ilgili
kısımları şöyledir:
"...
1. Müteveffa ... diyabet hastası olup, son bir
yıldır böbrek yetmezliği nedeniyle diyalize girmekteydi.
2. 31.05.2011 tarihinde göğsünde ağrılar
hissetmesi üzerine [D.]
Hastanesine acil servise götürülmüştür. Hastanede acil olarak yoğun bakım ünitesine
yatırılması gerektiği annem Müzeyyen Erbek'e ve
babama iletilmiştir. Babam Hastanenin yoğun bakım ünitesinde kendisiyle
ilgilenilmeyeceği endişesiyle yatmak iste[me]miş,
bunun üzerine hastanede bulunan hemşire olduğu beyan edilen kişi, BABAMIN BİLİNCİ
AÇIK OLMASINA RAĞMEN anneme evrakları imzala[ma]ması halinde bakımının yapılmayacağı tehdidiyle hiçbir
açıklama ve bilgilendirme yapmadan imzasını almıştır.
31.05.2011 günü sabahleyin, babamın doktoru
tarafından anneme, eşinize anjiyo yapamayız masada kalır denilmiştir.
Babamın haftada 3 gün diyalize giren bir hasta
olduğu gözetilmemiştir. Bu bilgi kirliği ve kargaşası sürekli devam etmiş,
kesin net teşhis ve tedavi uygulanamamıştır.
3. 31.05.2011 tarihinde (Aynı gün) bizzat babamla
telefonda görüştüm. Kızım ben bunlara güvenmiyorum beni hemen İstanbul'a götür,
demesi üzerine hemen annemi arayarak gerekirse uçak ambulans kiralayacağımı
babamın buna uygun olup olmadığını doktorlara sormasını istedim.
Ancak yazık ki babamın durumu ne ilgili bilgi
verecek doktor ... anneme, siz uçak ambulansın ne kadar kiralandığını biliyor
musunuz? cevabıyla, ... tıp etiğine de aykırı cevap vermiştir.
...
4. Anjiyo yapılmasının tehlikeli olduğunu
beyan eden doktor 20 dakika sonra ne olduysa alelacele anjiyo yapmış, bu konuda
net bir açıklama yapma ihtiyacı dahi hissedilmemiştir.
Bu arada babamı görmek isteyen davacı- anneme,
nedense saatler sonra ancak izin verilmiştir. En önemlisi de babamın anjiyodan
sonra diyalize bağlanmadığı anlaşılmıştır. Oysa ki, anjiyodan sonra diyalize
bağlı yaşamını sürdüren bir kişinin sağlıklı bir şekilde 4 saat diyalizde
kalması gerekmekteyken buna uyulmamıştır. Açık kalp ameliyatı önerilen, şeker
hastası ve diyalize bağımlı yaşamını sürdüren bir kişiye moral kaynağı olması
nedeniyle dahi bir yakını ile görüştürülmesi gerekirken buna uyulmamıştır.
Saatler sonra yoğun bakıma alına[n]
anneme orada bulunan hastalar 'bize burada bakılmıyor' şikayetinde bulunmuş, bu
arada oraya gelen görevli babama yönelik 'artık yeter bıktık bizi çok
uğraştırdın' demek suretiyle hasta ve hasta yakınlarına kötü muamelede
bulunmaktan geri kalmamıştır.
...
6. Hastanede yoğun bakım ünitesinin bulunduğu
katta bulunan güvenlik görevlisi bilgi vermeye çalıştı. Yoğun bakım ünitesinden
çıkan üniformalı bir hasta bakıcı görünce hemen yanına koşup 'ben [B.E.nin] kızıyım, şimdi
İstanbul'dan geldim, babamı görebilir miyim?' sorusuna hayır yanıtı verdi.
Durumunu sordum, biz gereken kişiye [bilgi] veriyoruz dedi. Babam beni görsün kendini iyi
hissedecektir deyince hiç cevap vermeden, adeta yoğun bakımda bulunan hasta
yakınlarına 'sizde kimsiniz çekin gidin' edasıyla çekti gitti.
...
7. Kısa bir süre içinde yakın akrabamız olan
Dr. [U.A.nın], geçmiş olsun demek için hastaneye gelmesi üzerine,
... Dr. [U.A.] yukarı çıktı.
...
Bana dönerek... baban bilincini kaybetmiş seni
tanıyamaz dedi. Ben panikledim. yetkili aradım ancak
yoğun bakım ünitesinde doktor olmadığını fark ettim. Babamın her iki doktorunun
telefonlarını danışmadan aldım her ikisi aradım, ancak telefonları kapalıydı.
8. Ben ve kuzenim bir taraftan babamın
doktorları olarak verilen isimlerin cep telefonlarını arıyor diğer yandan
hastanede doktor bulunmasını istiyorduk. Yaklaşık yarım saat sonra üzerinde
yeşil renkte ameliyat kıyafeti olan ... bir doktor geldi. İçeri girip çıktı,
babanız dönülmeyen yolda olabilir gibi bir ifade kullanınca, ben yalvarır
şekilde 'ne olur babamı kurtarın elinizden geleni yapın' demem üzerine her iki
elini yana açarak ve yüksek bir ses tonuyta beni
azarlayarak 'bana işimi öğretmeyin çıkın ben zaten şimdi operasyondan geldim.'
dedi. ...
...
Babamın vefat ettiği bize hiçbir yetkili
tarafından söylenmedi....
Bizler hastanede görevli ve yetkili nöbetçi
doktorların isimlerini islememiz üzerine bize aylarca bilgi verilmedi.
YASAYA AYKIRI OLDUĞUNU TESPİT ETTİĞİMİZ
HUSUSLAR
a) Hastaya durumu izah edilmemiş, açıklayıcı
onamı alınmamıştır. Bilinci açık olmasına rağmen yoğun bakıma alınması ve
anjiyo yapılacağı konusunda açık muvafakati alınmamış, yetkililerce
bilgilendirme yapılmamıştır.
b) Yoğun bakım ünitesi yasanın öngördüğü koşulları
taşımamaktaydı. 7 gün 24 saat görevli ve yetkili hasta bakıcı ve doktor olması
gerekirken mevcut değildi.
c) Babamın yüksek tansiyonu, diabet hastası olduğu ve yoğun bakımda olmasından dolayı
ayrıca psikolojik sıkıntı yaşadığı gözetilmemiş önlemler alınmamıştır.
d) Konsültasyon gereği gibi yapılmamıştır.
e) Hastaya bilinci açık olmasına rağmen
gereken aydınlatıcı bilgi yapılmadığı gibi biz hasta yakınları bilgi
kirliliğine boğulmuş, yetkili ve görevliyle tarafımıza bilgilendirme
yapılmamıştır.
f) Hastaneden 21.07.2011 tarihinde gerekli
bilgi ve belgeler talep edilmiş ancak dosya kasıtlı olarak eksik gönderilmiştir .
Bu konuda İl Sağlık Müdürlüğüne şikayette bulunulmuş ve henüz sonuçlanmamıştır. ...
Yukarıda da izah edildiği üzere davalı
şirketin işletmesi olduğu hastane yasal düzenlemeler uyulmamak suretiyle hasta
olan müteveffaya eziyet edilmiş, yoğun bakımda müdahale yapılmamıştır.
..."
10.Cumhuriyet Başsavcılığı 6/6/2012 tarihinde Hastaneden B.E.nin tedavisine ve ölümüne dair tüm bilgi ve belgelerin
iletilmesini talep etmiştir.
11.Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından Hastanenin Acil Servisinde
pratisyen olarak görev yapan doktor D.A.D.nin
14/6/2013 tarihinde, dahiliye uzmanı olarak görev yapan doktor A.Ş.nin 16/4/2013 tarihinde ve İskenderun Cumhuriyet
Başsavcılığı aracılığıyla kalp damar cerrahı olarak görev yapan doktor M.A.C.nin 11/7/2013 tarihinde, Reyhanlı Polis Merkezi
Amirliği aracılığıyla ise doktor M.T.G.nin 17/7/2013
tarihinde şüpheli olarak ifadeleri alınmıştır.
12.M.A.C.nin ifadesinin ilgili kısmı şöyledir:
" ...Ben olay tarihinde ... [D.] hastanesinde kalp damar cerrahı olarak görev
yapmakta idim. Hatırladığım kadarıyla soruşturma evrakında ismini gördüğüm [B.E.] 2009 yılında böbrek yetmezliği nedeniyle [D.] hastanesinde tedavi oluyordu, 2009 yılında
[D.] hastanesinde kardiyologlar tarafından
kendisine anjio yapıldı, kalp damarlarında tıkanıklık
tespit edildiği için ameliyat kararı alındı ancak hasta yakınları [B.E.yi] İstanbuldaki başka bir hastaneye götürerek kalbine sitent taktırmışlar, sonrasında böbrek yetmezliği olduğu
için olay tarihinde [B.E.] [D.] hastanesininin dahiliye polikinliğine
kaldırılarak hastanede tedavi altına alınmış, hastanede dahiliye servisinde
tedavi altında iken kalp şikayetlerinin tekrar başlaması üzerine kardiyoloji konsültüsyonu kendisine yapılmış bunun sonucunda tekrar anjioya alınmış, kardiyologlar tarafından kendisine anjio yapılmış sonrasında kendisi hakkında ameliyat kararı
alınmış, ameliyat kararı alınmasına kadarki süreçte şahsımın kalp damar cerrahı
olarak herhangi bir işlemi ve müdahalesi bulunmamaktadır. Anjio
süreci kardiyologlar tarafından yerine getirilmektedir. [B.E.] isimli hasta henüz ameliyata alınmadan durumunun
ağırlaşması neticesinde hayatını kaybetmiştir. ... Hastaya alınan ameliyat
kararı alındığı esnada hasta zaten anjio yapıldığı
için kardijoloji yoğun bakımda yatmaktaydı,kendisi hakkında alınan ameliyat kararı
yakınlarına bildirilmesinden 10 dakika sonra hastanın durumu dahada ağırlaşınca hasta genel yoğun bakıma kaldırıldı. ...
Bununla birlikte ismi zikredilen kişiyle alakalı Sağlık bakanlığı tarafından
soruşturma yapılmış olup soruşturma neticesinde söz konusu hasta ile ilgili
herhangi bir tıbbi ihmal bulunmamıştır ..."
13.A.Ş.nin ifadesinin ilgili kısmı şöyledir:
"...
...Hastanesinde Dahiliye uzmanı olarak görev yapmaktayım.... Hatırladığım kadarıyla yaşlı ve pek çok
açıdan kronik rahatsızlığı olan birisiydi. Ben bir gece nöbetçi olarak
hastanede bulunduğum sırada hastaneye müracaat etmişti. Bende gerekli işlem ve
müdahaleleri yaparak hastaneye yatırmıştım. Yattıktan 2 -
3 saat sonra aynı gün içerisinde vefat etmişti diye hatırlıyorum. Yukarıda da belirttiği
gibi üzerinden zaman geçtiğinden bazı ayrıntıları tam olarak
hatırlayamayabilirim şahısla ilgili olarak pek çok branş doktorumuzun
ilgilendiğini müdahale ettiğini biliyorum. Yine hatırladığım kadarıyla kalp
yetmezliği, iskemik kalp hastalığı vardı. Gerek ben
ve gerekse diğer tüm doktor arkadaşlarımız yapılması gereken tüm işlem ve
müdahalelerimizi yaptık..."
14.D.A.D.nin ifadesinin ilgili kısmı şöyledir:
"...acil servisinde pratisyen hekim
olarak görev yapmaktayım. ... kendisi hastahanemize
müracaat etmişti, hatta çok sayıda müracaatı var idi kendisi yaşı hayli
ilerlemiş bir hasta idi. Hatırladığım kadarıyla kendisinde böbrek ve kalp
rahatsızlığı vardı. her gelişinde acilde gerekli tüm kontrol, tetkikleri
yapılır, konunun uzmanlarına bildirilir uzman hekim arkadaşlar gelirler gerekli
kontrolleri yaptıktan sonra onlarda kendisine mevcut rahatsızlıklarının, yani
kalp ve böbrek yetmezliğinin ayakta tedavi ile yapılamayacağını, yatarak tedavi
görmesi gerektiğini anlatır ve bu konuda bilgilendirirlerdi, ancak kendisi
çoğunlukla yatarak tedaviyi kabul etmeden hastahaneden
ayrılır ve birkaç gün sonra bu veya benzer şikayetlerle yeniden hastahanemize gelirdi. Geldiği zaman yanında bulunan
yakınları ve çocukları da aynı şekilde bilgilendirilir, hastanın durumu izah
edilirdi. Buna rağmen ben onlarda da babalarını bu anlamda ikna etme veya razı
etme ve sonuçta hastahaneye yatırma şeklinde bir
çabalarını gözlemlememiştim, hastamız hakikaten özel ihtimam edilen ve gerekli
tüm işlemlerin ve tedavilerin uygulandığı veya uygulanmak istendiği bir
kişiydi. Yine hatırladığım kadarıyla acile müracaatından sonra kendisini
gerekli kontroller sonrası yatış için yönlendirmiştik, hastahanede
vefat etti..."
15. Cumhuriyet Başsavcılığınca İstanbul Adli Tıp Kurumu 1.
İhtisas Kurulundan (Kurul) B.E.nin ölümünde, tedavide
yer alan doktorların kusuru bulup bulunmadığının tespiti hakkında düzenlenecek
raporun iletilmesi talep edilmiştir. Kurulun 23/10/2013 tarihli raporunun
ilgili kısımları şöyledir:
"...
31.05.2011 P: Geneldurumu
ayni. Karın ağrısı olan hastaya ust batın BT istendi.
Hasta ve yakınları yeniden bilgilendirildi. Hastaya yeniden kardiyoloji konsultasyonu istendi.
11:20 hastanın dahiliye servisindenkardiyolojiservisine
geldiği, stabil olduğu,
14:50 de hasta anjiodan
geldiği, anjio notunda: ...
Tanı: ASKH - KAH
Karar: Acil cerrahi revaskülarizasyon.
18:00 diyalizden geldiği, diyalizin 2 saat
sürdüğü, hipotansiyon 87/50 mmHg,
20:00 Hasta ve yakınlarının kabul etmesi
üzerine hasta KVCyedevredildiği hikayesi
2009 12 ayda hastanemizdeKBYnedeniylehemodiyaliz
amaçlıA-V fistül açılan hastaya ameliyat önerildiği,
hastanın Kabul etmediğinden medical tedavisi
düzenlenip taburcu edildiği, dışmerkezde PTCA+STENT uygulandığı, taburcu
edildiği, şikayetlerinin devam etmesi üzerine 31.5.2011 tarihinde KAG
yapıldığı, cerrahi tedaviye karar verildiği, kalp damar cerrahisine
devredildiği, yoğun bakıma yatmak istemediği,
...Aterosklerotik
Kalp hastalığı, Kronik böbrek yetmezliği, Aterosklerotik
kalp hastalığı,
Yapılan tetkiklerinde...
31 05 2011 kalp ve damar cerrahisitabelasında;
saat 20:00de devir alındığı, Genel durum orta TA 80/60 N :110 Hastanin ameliyat öncesi hazırlıkları sırasında Tansiyon arteriel giderek düşmeye başladı. Saat:23'de Adrenalin
yapıldı.00:15 kardiyak arreste girdiği, 00:30 'da Entube edildi, resusitasyon
başlandığı, Resüsitasyona yanıt alınamadığı, Dopamine Adrenalin infüzyonu
aldığı, adrenalin ve atropine rağmen hastanın kurtarılamadığı, 01,06,2011 'de
02:05te öldüğü, eksitus olarak kabul edildiği,
SONUÇ
27.5.2011 tarihinde midede ağrı, yanma,
bulantı, ateş, öksürük şikayetleri nedeniyle Özel [D.] Hastanesi'ne dahiliye servisine yatırıldığı, eski
KBY ve Diyaliz hastası olduğu, tetkiklerden sonra şikayetleri azalan hastanın
taburcusunu istemesi nedeniyle aynı gün taburcu edildiği, 30.5.2011 tarihinde
göğsünde ağrı, karın ağrısı, göğüste sıkışma ve yanma nedeniyle tekrar [D.] Hastanesi'nebaşvurduğu,
... 31.5.2011 sabah 11:20'de kardiyolojiye ve akşam 20:00'de kalp damar
cerrahisi yoğun bakıma sevk edilerek yatırıldığı, gece 00:30da öldüğü
bildirilen 1939 doğumlu [B.E.]
hakkında düzenlenmiş adli ve tıbbi belgelerde;
1) Zamanında otopsi yapılarak dokular makroskopik ve histopatolojik
tetkikler yapılmamış olmakla birlikte 27.5.2011 tarihinde midede ağrı, yanma,
bulantı, ateş, öksürük şikayetleri nedeniyle Özel [D.] Hastanesi'ne dahiliye servisine yatırıldığı,
muayenesinde ateş:39 derece, tansiyon:130/70 mmHg, pupiller izokorik, epigastrik hassasiyeti olan hastaya diyaliz tedavisi gören
eski DM ve KBY hastası, dispepsi ve bakteryel pnömoni teşhisi konduğutedavi ve tetkiklerden sonra ateş ve bulantısının
gerilediği, hastanın taburcusunu istemesi nedeniyle aynı gün taburcu edildiği,
30.5.2011 tarihinde göğsünde ağrı, karın
ağrısı, göğüste sıkışma ve yanma nedeniyle tekrar [D.] Hastanesi dahiliye servisine yatırıldığı, çekilen USG'sinde her iki böbrek parankiminde
ekojenitesinin arttığı, her iki böbrekte kortikal kistler olduğu, çekilen EKOsunda
sol ventrikül hipertrofisi,
ve sistolik disfonksiyon,
aort ve mitral yetmezlik ve asendan aort dilatasyonu olduğu, Troponin:14.73, CK-MB:57.2, SGOT:130
olduğu, 31.5.2011 sabah 11:20'de kardiyoloji bölümüne yatırıldığı, aynı gün
yapılan anjiosunda LAD proksimalde
%98 tıkalı, sirkumflex: ostiumdan
sonra %70 darlık, sağ koroner stent içinde %60-70
darlık olduğu, saptanarak acil ameliyat önerildiği, 31.5.2011 akşam saat
20:00'de ameliyat öncesi hazırlık içinkalp damar
cerrahisi yoğun bakımayatırıldığı, muayenesinde genel
durum orta, TA:80/60 mmHg, NB:110/dk,
ameliyat öncesi hazırlık aşamasında tansiyonun giderek düştüğü, Dopamin ve adrenalin yapıldığı, atropine de yapılmasına
rağmen gece 02:05'da öldüğü bildirilen kişinin ölümünün kalp ve damar hastalığı
ve gelişen komplikasyonları sonucu meydana gelmiş olduğu,
2) Dahiliye uzmanı doktor [A.Ş.nin] 27.5.2011
tarihinde midede ağrı, yanma, bulantı, ateş, öksürük nedeniyle başvuran
hastayı, KBY nedeniyle diyalız yapılan hastanın 2 gündürşikayetlerinin artarak devam etmesi üzerinedahiliye servisine yatırdığı, ... hastanın ateşve bulantısı gerileyince hasta isteği üzerine taburcu
edildiği,
30.5.2011 tarihinde göğüs ağrısı ve sıkışması
yanma nedeniyle tekrar başvuran hastayı hastanın isteği üzerine dahiliye
bölümüne yatırıldığı, Böbrek USG, EKO kan tetkikleri yaptırdığı, hipotansiyonu
olduğu için 2 saat diyaliz yapıldığı, tetkiklerinde kalp enzimleri yüksek çıkan
hasta için kardiyoloji konsültasyonu ve kan tetkiklerini yaptırdığı,diyalize
giren hastayı DM ve HT ve KBY yönünden değerlendirerek muayene ettiği, USG çektirdiği,troponin ve kreatinin kinaz gibi kalp enzimleri yüksek çıkan ve acil ameliyat
kararı alınan hastayı kardiyoloji bölümüne sevk ettiği, Dahiliye uzmanı doktor [A.Ş.] ve Doktor [D.A.D.nin] uygulamalarının tıp kurallarına uygun olduğu cihetle
atf-ı kabil kusur bulunmadığı,
3) 31.5.2011 tarihinde saat 11:20dekardiyoloji
bölümüne yatırıldığı, kardiyolg [M.F.A.] tarafından hasta onamı alınarak yapılan anjiosunda komplikasyon gelişmediği ve kalp damarlarında
ileri derecede daralma saptanınca acil kalp damar cerrahisi ameliyatı
önerildiği, ameliyat hazırlıkları için saat 20:00de KVC yoğun bakıma
yatırıldığı, gerekli tetkiklerin yapıldığı, kardiyoloji uzmanı dr. [M.F.A.nın] uygulamalarının tıp kurallarına uygun olduğu cihetle
atf-ı kabıl kusur
bulunmadığı,
4) 31.5.2011 tarihinde saat 20:00'de kalp
damar cerrahisi yoğun bakıma alındığı, muayenede Genel durum orta TA 80/60 Nb/dk :110, Hastanın ameliyat öncesi hazırlıklarına
başlandığı, kan grubu tayini yapıldığı, tansiyon arteriel
giderek düşmeye başlayınca Saat:23:00'de Adrenalin yapıldığı, 00:30'da Entube edildi, resusitasyon
başlandığı, Resüsitasyona yanıt alınamadığı, kalp
damar cerrahisi uzmanı doktor [M.A.Ç.nin] uygulamalarının tıp kurallarına uygun olduğu cihetle
atf-ı kabil kusur bulunmadığı oy birliği ile mütalaa
olunur."
16. Cumhuriyet Başsavcılığı 9/12/2013 tarihinde Hastane ve dört
doktor hakkında taksirle ölüme neden olma suçundan kovuşturmaya yer olmadığına
karar vermiştir. Gerekçenin ilgili kısmı şöyledir:
"...
Adli Tıp Kurumu 1. İhtisas Kurulunun
23/10/2013 tarih ve 2013/4054 karar sayılı raporu ile tüm doktorlar hakkında
ayrı ayrı değerlendirme yaptığı ve yapılan tüm tıbbi tedavi ve uygulamaların
tıp kurallarına uygun olduğundan bahisle kimseye atfı kabil kusur
bulunmadığından bahisle karar verdiği belirlenmiştir.hal
böyle olunca yukarıda açık kimlik bilgileri yazılı bulunan ve tedavide rol
oynayan doktorlara yönelik herhangi bir kusur bulunmaması karşısında
;
Olay hakkında Cumhuriyet Başsavcılığımızca
KAMU ADINA KOVUŞTURMA YAPILMASINA YER OLMADIĞINA..."
B. Olayla İlgili Olarak
Düzenlenen Denetim Raporu
17. Başvurucunun dilekçesi üzerine Sağlık Bakanlığı tarafından
olay sonrasında gerçekleştirilen denetim sonucunda düzenlenen 18/6/2012 tarihli
raporun ilgili kısımları şöyledir:
"...
Konu ile ilgili olarak [A.] Eğitim ve Araştırma Hastanesinde görevli Anestezi ve
Reanimasyorı Uzmanı Dr. [T.Ç.], Dahiliye Uzmanı Dr. [C.G.], Kardiyoloji Uzmanı Dr. [A.I.] ve Kalp Damar Cerrahisi Uzmanı Op. Dr. [A.B.B.] tarafından hazırlanan 17/4/2012 tarihli uzman
görüşünde özetle;'...yanlış tıbbi uygulama ile bu süreçte görevli personelin
herhangi bir ihmal ve kusuru tespit edilmemiştir ... Özel [D.] Hastanesinde yapılan anjiyolar ile bu anjiyolar
sonucunda verilen anjiyo kararları yerinde ve uygundur. Hastanın 2008 yılından exitus kabul edilmesine kadar geçen süreçte en önemli tıbbi
eksiklik; hastaya koroner bypass endikasyonunun exitus tarihinden çok önce konulmasına rağmen hastanın
bypass operasyonu olmamasıdır. Hastanın ameliyat olmak istememesidir. Hastanın
bypass operasyonunu kabul etmemesi konusunda doktorlara yüklenecek bir kusur
olmadığı kanaatindeyiz. Ayrıca ileri derecede kronik hastalıkları olan ve bu
konuda acil tedavisi planlanan hastanın ölümünde diğer önemli bir faktör de
hastanın yüksek derecede riskli grupta bir hasta olduğu gerçeğidir ... Hastanın
Özel [D.] Hastanesine son yatışı
sürecinde görevli personelin hastanın ölümüne etkili olabilecek herhangi bir
ihmal ve kusuru tespit edilmemiştir ... Hastaya yapılan müdahaleler ve
uygulanan tedaviler tıbbi açıdan uygun olmakla beraber hastanın ölümünde direk
etkili olmayan bazı eksiklikler görülmüştür. Şöyle ki: Özel [D.] Hastanesi otomasyon sistemindeki karışıklık ve
tutanakların ayrıntılı tutulmasında sıkıntı olduğu anlaşılıyor. Ayrıca hasta
ilk kötüleştiğinde saatin kaç olduğu, hangi doktorun müdahale ettiği yazmıyor.
Hastaya müdahale sırasında bunların yazılamaması anlaşılır bir durumdur ancak
sonradan ayrıntılı olarak doldurulabilirdi. Hastanenin kayıtlarının daha
sağlıklı olmasının sağlanması ve raporların ayrıntılı tutulmasının uyarılması
ileride bu tür sıkıntıların doğmaması açısından gereklidir. Hastane yönetiminin
hem kendini, hem çalışanlarını hem de hastalarını
korumak ve sonradan oluşacak hukuki sorgulamalarda karışıklığa meydan vermemek
için bu titizliği göstermesi gerektiği düşünülmektedir ... ' şeklinde görüş
bildirilmiştir.
Bu itibarla;
...[sağlık
personelinin] hastanın ölüme neden
olabilecek herhangi bir ihmal ve kusurlarının bulunmadığı anlaşıldığından adı
geçenler hakkında herhangi bir işlem yapılmasına gerek olmadığı,
Bununla birlikte; hasta [B.E.ye] ait 31/05/2011 tarihli kardiyoloji ve KVC yatış
dosyalarındaki hemşire izlem ve gözlem formları ile diğer belge ve formlarda
hastanın durumunun ne zaman kötüye gitmeye başladığı, bu kötüye gidiş üzerine
hangi saatte hangi doktora veya hangi sağlık personeline haber verildiği, doktorun
ne zaman geldiği ve hastaya hangi müdahalelerde bulunduğu ve ne gibi işlemler
yapıldığı yönünde yeterli bilgi veya kayıt bulunmadığı, dolayısıyla koroner
yoğun bakımında yatan hastanın hasta dosyasında yer alan hemşire izlem ve
gözlem formlarındaki kayıtların tam olarak yapılmadığı anlaşıldığından Özel [D.] Hastanesi Mesul Müdürlüğünün bu konuda 'hasta
dosyalarında yer alan tüm belge ve formların eksiksiz olarak doldurulması,
servislerde ve yoğun bakımlarda yatan hastaların durumlarına ilişkin önemli değişikliklerin
ve bilgilerin kayıt altına alınması, durumu kötüleşen hastalar için hangi
sağlık personelinin ne zaman çağrıldığı ve bu personelin ne zaman geldiği vb.
hususların açıkça belirtilmesi, hastalara yapılan müdahalelerin ne zaman ve
kimin tarafindan yapıldığına dair yeterli bilginin
dosyalarda yer almasının sağlanması, bu konularda gerekli tedbirlerin alınması'
hususunda yazılı olarak uyarılmasının uygun olacağı,
Kanaatine varılmıştır.
Ayrıca;
[B.E.ye] ait hasta
dosyalarında bulunan belge ve formlardaki imzalara göre hasta yakınlarına
gerekli açıklamaların yapıldığı ve hastaya yapılacak işlemler için gerekli
izinlerin alındığı, ayrıca Uzman Görüşünde de 'Hastanın tıbbi durumunun
açıklanması ve onamları konusunda bir eksiklik olmadığı' hususunun açıkça
belirtildiği anlaşıldığından hasta [B.E.nin] kendisine ve yakınlarına tıbbi durumunun izah
edilmediği, bilinci açık olmasına rağmen yoğun bakıma alınması ve anjiyo
yapılması için muvafakatının alınmadığı iddialarının
doğru olmadığı, dolayısıyla bu iddialarla ilgili olarak Özel [D.] Hastanesi ve çalışanları hakkında yapılacak herhangi
bir işlem bulunmadığı,
Özel [D.] Hastanesinin genel yoğun bakım ünitesinde acil hallerde
kullanılmak üzere bir adet diyaliz cihazı bulunduğu ve hasta[B.E.nin] de anjiyo
sonrasında bu diyaliz cihazına alındığı, uzman görüşünün de bu yönde olduğu
anlaşılmış olup, hasta [B.E.nin] 31/05/2011 tarihli anjiyodan sonra diyaliz ünitesine
bağlanması gerekirken bağlanmadığı ve hastanede diyaliz ünitesi bulunmadığı
iddialarının doğru olmadığı, dolayısıyla bu iddialarla ilgili olarak Özel [D.] Hastanesi ve çalışanları hakkında yapılacak herhangi
bir işlem bulunmadığı,
Özel [D.] Hastanesi yoğun bakım ünitelerinde bazı tarihlerde
mesai saatinden sonra nöbete kalan hemşire sayısının o dönem yürürlükte olan
yoğun bakım asgari standartlarına uygun olmadığı, bu bağlamda 31/5/2011
tarihinde koroner yoğun bakımda iki hemşirenin nöbet tutması gerektiği halde
sadece bir hemşirenin nöbet tuttuğu anlaşılmış olup Özel [D.] Hastanesi Mesul Müdürlüğünün bu konuda 'hastanedeki
yoğun bakım ünitelerinde (basamaklarına göre) asgari standartlara uygun bir
şekilde yeterli sayı ve nitelikte sağlık personeli (hemşire) çalıştırılması,
hastanedeki ve yoğun bakımlardaki hemşire nöbetlerinin asgari standartları
sağlayacak şekilde düzenlenmesi ve tutulması' hususunda yazılı olarak
uyarılmasının uygun olacağı,
Özel [D.] Hastanesi yoğun bakımlarında doktorlar için
uygulanan bir nöbet sistemi olmadığı ve 24 saat Anestezi ve Reanimasyon
Uzmanı bulunmadığı, yoğun bakımlarda nöbetçi hemşirelerin görev yaptığı, yoğun
bakımdaki hastaların durumunun kötüye gitmesi halinde görevli hemşireler
tarafından hastanın doktorunun arandığı ve çağrıldığı, hastanede pratisyen
hekimler tarafından acil servis nöbeti tutulduğu ama uzman doktorlar için nöbet
uygulaması olmadığı, uzman doktorların icap nöbeti tuttukları ve ihtiyaç
olduğunda çağrıldıkları, bu bağlamda 31/05/2011 tarihi akşamı hastanede ve
yoğun bakımlarda nöbetçi uzman doktor olmadığı anlaşılmış ise de mevzuatta özel
hastanelerde uzman nöbeti tutulacağına ve özel hastanelerin yoğun bakımlarında
24 saat Anestezi ve Reanimasyon Uzmanı
bulundurulacağına dair açık ve kesin bir hükme rastlanmadığından 31/05/2011
gecesi hastanede ve koroner yoğun bakım ünitesinde nöbetçi uzman doktor
bulunmaması konusuyla ilgili olarak Özel [D.] Hastanesi ve çalışanları hakkında yapılacak herhangi
bir işlem bulunmadığı,
31/05/2011 tarihi akşamı hastanede yatmakta olan [B.E.nin] durumu
kötüleşmeye başladıktan sonra hasta yakınları tarafından Kardiyoloji Uzmanı Dr.
[M.F.A.] ile Dahiliye Uzmanı Dr. [A.D.nin] telefonla ararıdıkları halde kendilerine ulaşılamadığı iddia edilmiş
ise de; hastanın o akşam adı geçen doktorların kontrol ve sorumluluğunda
olmadığı anlaşılmış olup, genel olarak doktorların hastaların veya hasta
yakınlarının telefonlarına her an ve her durumda cevap vermek gibi yasal bir
zorunluluklarının olmadığı, dolayısıyla bu konu adı geçen doktorlar hakkında
yapılacak herhangi bir işlem bulunmadığı,
[B.E.nin] isimli hastanın Özel [D.]
Hastanesindeki yatışlarına ilişkin olarak hasta yakınlarına ve/veya
Müfettişliğine verilen bazı hasta epikrizlerinde (epikrizler aynı olduğu halde
doktor isimlerinin birbirinden farklı olduğu, işlemi fiilen yapan doktorlar ile
kayıtlarda yer alan doktorların aynı olmadığı, bu açıdan fiili durum ile
kayıtların birbirini tutmadığı, hastanede buna benzer durumların zaman zaman
yaşandığı anlaşılmış olup söz 'konusu farklılığın otomasyon sistemindeki bir
hatadan kaynaklandığı, hasta epikrizlerinde bilinçli veya kasıtlı bir
değişiklik yapılmadığı düşünüldüğünden Özel [D.] Hastanesi Mesul Müdürlüğünün bu konuda 'hasta
epikrizlerinin ve raporlarının daha dikkatli bir şekilde düzenlenmesi,
otomasyon sisteminde kayıtlı hasta epikrizlerindeki bilgilerin (doktor
isimlerinin vb) değişkenlik göstermemesi için gerekli
tedbirlerin alınması' hususunda... uyarılmasının ve eksikliklerin giderilmesi
için 10 günlük süre verilmesinin gerektiği,
Bilinçli ve/veya kasıtlı bir şekilde
yapılmadığı düşünülmekle birlikte hastane idaresi tarafindan
hasta yakınlarına zamanında ve yeterince bilgi verilmediği anlaşılmış olup Özel [D.] Hastanesi Mesul Müdürlüğünün bu konuda hastalar
ve/veya hasta yakınları tarafindan istenildiğinde
hastaların klinik ve laboratuvar bulguları, hastalığın teşhisi, seyri ile
tedavi ve sonucuna ilişkin bilgilerin (tedaviyi yapan tabip tarafindan
düzenlenecek çıkış özetlerinin) tam ve zamanında doğru bir şekilde
verilmesi,... hususunda yazılı olarak uyarılmasının uygun olacağı,
..."
C. Olayla İlgili Olarak Yürütülen Tazminat
Davasının Süreci
18.Başvurucu ve diğer davacı 1/6/2012 havale tarihli dilekçeyle,
olayla ilgili olarak Hastane ile başhekim olarak görev yapan R.M. aleyhine
Hatay 3. Asliye Hukuk Mahkemesinde (Hukuk Mahkemesi) tazminat davası açmıştır.
Başvurucu kendisine 10.000 TL, diğer davacıya 20.000 TL olmak üzere toplam
30.000 TL manevi tazminat ödenmesini talep etmiştir. Dava dilekçesinde
başvurucu, Cumhuriyet Başsavcılığına ilettiği şikâyet dilekçesindeki tüm
hususları tekrarlamıştır (bkz. § 9)
19.Hastane tarafından sunulan cevap dilekçesinin ilgili
kısımları şöyledir:
"...
...davacıların aynı doğrultudaki
şikayetlerinin İl Sağlık Müdürlüğü tarafından değerlendirildiğini, bu konuda
araştırma yapmak üzere Sağlık Bakanlığı Başmüfettişinin görevlendirildiğini,
hastanın tüm evrak ve kayıtlarının başmüfettişliğe iletildiğini, hasta ile
ilgili tüm personelin ifadelerinin alındığını, davacıların şahitlerinin de
dinlendiğini ve aynntılı bir idari soruşturma
yapıldığını belirtmek istemekteyiz...
4-...Hastane 5 yıl önce faaliyete geçmiş
bulunmaktadır. Gerekli standartları sağlayarak 'A sınıfı' hastane sıfatını
almıştır. Yine olay tarihinde Hatay ilinin 'Anjio ve
Göğüs Kalp Damar Cerrahisi Ünitesi' bulunan tek hastanesidir. Kardiyovasküler cerrahi yoğun bakım ünitesi gerekli tüm
tıbbi koşullara sahip olup, en üst seviye olan 3.seviye kriterlerinde olduğu İl
sağlık Müdürlüğü tarafından tespit edilerek Sağlık Bakanlığı'na bildirilmiştir.
(EK-2:05. 10.2010 tarihli Sağlık Müdürlüğü yazısı)
Tüm personel doğru ölçme ve değerlendirme
teknikleriyle seçilmekte, meslek içi eğitimler verilmekte, tüm doktorların
tıbbi kongrelere katılımları sağlanmakta, yıllık izinlerinden ayrı olarak
kongre izinleri verilmektedir...
...
Sağlık personelinin ayırt edici kıyafet
giymemesi, hasta yakınlarının her istediklerinde yoğun bakım ünitesine
alınması, yoğun bakımda fenalaşan hastaya müdahale edecek doktorun olmaması
gibi iddiaların doğruluk payı bulunmadığını, 3.seviye yoğun bakım hizmeti
verilen bir hastanede iddia edildiği gibi lakayt bir tutuma ne hastanenin ne de
Sağlık Bakanlığı'nın müsaade etmeyeceğini özellikle belirtmek istemekteyiz.
Hastanın tıbbi öyküsünün alınmaması ve şeker
hastası ve diyalize girmesi gereken bir hasta olduğunun gözardı
edilmesi de sözkonusu değildir. Hasta dosyasından
anlaşılacağı üzere hastanın durumu en ince ayrıntısı ile yazılmış, gerekli her
türlü tetkik ve tedavi uygulanmıştır.
...
Hasta ve hasta yakınlarının hem yeterince aydınlatılmadığı, hem de bilgi kirliliği olduğu iddiası da
hem çelişkili hem de asılsızdır. Zira, gerek hasta, gerekse hasta yakınları
ayrıntılı olarak bilgilendirilmiş, ancak hastanın klinik tablosu (72 yaş,şeker hastalığı, yüksek
tansiyon, diyalize ihtiyaç gösteren böbrek yetmezliği, 1 yıl önce kalbine stent takılmış olması, kalp krizi) ve aldığı ilaçlar da gözönünde bulundurularak, yazılı onam belgesi özellikle
hastaya değil hasta yakınına imzalatılmıştır. İddialann
aksine, kalp krizi geçiren hastanın ölüm korkusu yaşamakta olduğu, anksiyete durumu gözönünde
tutularak, tıbbi durumu ve olası riskler anlatılarak belge imzalatılmaya
çalışılmamış, yani psikolojik durumu doğru şekilde değerlendirilmiş, yakınlan ayrıntılı olarak bigilendirilerek,
imzalı onam belgesi alınmıştır.
..."
20. Hukuk Mahkemesi 7/10/2013 tarihinde Cumhuriyet
Başsavcılığından olayla ilgili olarak yürütülen soruşturmaya dair bilgi ve
belgelerin iletilmesini talep etmiştir. Soruşturma dosyasındaki belgeler
iletilmiştir. Sağlık Bakanlığının 18/6/2012 tarihli raporunun ise (bkz. § 17)
temin edildiği, 6/2/2014 tarihli duruşma tutanağından anlaşılmaktadır.
21. Hukuk Mahkemesi nezdindeki 14/5/2013 tarihli celsede tanık
olarak dinlenen M.M.nin beyanının ilgili kısımları
şöyledir:
"...Davacılardan Müzeyyen Erbek'in kendisinin öz teyzesi olduğunu beyan etmekle
tanıklıktan çekinme hakkı hatırlatıldı....
Hatta Müzeyyen Erbek'e
rica üzerine yoğun bakımdaki [B.E.]
gösterildi. Kendisinin yoğun bakıma girmesine izin verildi. Kısa süre sonra
ayrıldı. [B.E.nin] durumunun normal olduğunu, iyi olduğunu dışarda bize
anlattı. Biz aşağı kattaki hastane kafeteryasına gidip oturduk. Bir süre sonra
başka bir tanıdığımız ve uzaktan akrabamız olan [U.] ismindeki bir hanım doktor beni cep telefonundan
aradı. ...yoğun bakıma baktığını, içerde doktor olmadığını ve hastamızın
durumunun da pek iyi olmadığını söyledi. Biz hemen yoğun bakıma koştuk. Yoğun
bakımda doktor olmadığını, kapı önünde hizmetli veya hademe olduğunu
zannettiğim bir kişinin bulunduğunu gördük....Hatta
gelen olmayınca aşağı kata inip [B.E.nin] kendi doktoruna cep telefonundan ulaşmaya çalıştık,
ulaşamadık. Tekrar yoğun bakıma çıktık. Yoğun bakıma doktor olduğunu
düşündüğümüz bir kişi geldi, operasyondan geliyorum, dedi. İsmini bilemiyorum.
...Gelen doktor da tek hastamız siz değilsiniz, operasyondan geliyorum, ne
yapayım, dedi. Bu ağız münakaşasından sonra doktor yoğun bakım odasına girdi.
...Doktor kısa süre sonra [B.E.yi] aşağı kata muhtemelen oksijen odası olduğunu
zannettiğimiz bir bölüme götürdü. Hasta önümüzden geçerken ben bir miktar
gördüm ve o anda vefat etmiş olduğunu düşündüm. Aşağı kattaki odaya bizim
girmemiz mümkün olmadı. Uzun süre hasta hakkında bilgi verilmedi. Daha sonra tanıdığımz olan doktor [U.] hanım hastamızın vefat ettiğini bize
bildirdi..."
22. Hukuk Mahkemesi nezdindeki 19/9/2013 tarihli celsede tanık
olarak dinlenen M.E.nin beyanının ilgili kısmı
şöyledir:
"Ben ... [D.] Hastanesinde 2008 yılından beri yoğun bakım
ünitelerinde Sağlık memuru olarak görev yapıyorum. Davacıların yakını olan
hasta vefat ettiği gün benim koroner yoğun bakımda akşam 17.30'dan sonra mesaim
başlamıştı. Yanlış hatırlamıyorsam hemşire [S.] hanım da vardı. soy ismini
hatırlayamıyorum. Bu hasta gündüz Anjiyo olmuş, doktorlar [A.U.] ve [F.A.]
tarafından takibi yapılan hastaydı. Ben yoğun bakıma geldiğimde hasta anjiyo
sonrası yoğun bakımda yatıyordu. durumu stabildi.
Yanlış hatırlamıyorsam gece 12.30 sıralarında hastanın durumu kötüleşti. Biz
hastanemizin prosedörü gereği mavi ko[d]
uygulamasını çalıştırdık. Bu uygulama gereğince yoğun bakıma anestezi
teknikeri, acil hekimi geldi. Anestezi teknikeri 1 dakika içerisinde yoğun
bakımda olmak zorunda, mavi ko[d] uygulaması gereğince 1 dakika içerisinde geldi. Acil
hekimi de hemen geldi. Tekniker ve Acil Hekiminin kimler olduğunu şu an iyi
hatırlayamıyorum. Hastanın kalbi ve solunumu durduğu için hemen solunum tüpüne
bağlandı ve hasta -1 katındaki cerrahi yoğun bakım ünitesine götürüldü. [S.] hemşire hanım ve anestezi teknikeri hasta ile gitti.
başlarında acil doktoru da vardı. Ben görev yerimde
kaldım. Sonradan arkadaşlarımdan hasta indirilirken solunumun durmuş olduğunu,
nabzının çok zayıf olduğunu öğrendim. Aşağıda da vefat ettiğini sonradan
öğrendik. Ben görev yaptığım 3. kattaki yoğun bakımın önünde doktorlar ile
hasta yakınlarının herhangi bir tartışmasını duymadım. Hasta yakınlarına
doktorlar bilgi verir, uygulamamız böyledir, benim hastanın vefat tarihinde görev
yaptığım 3. kattaki koroner yoğun bakım ünitesi 1. basamak yoğun bakım
ünitesidir. Solunum cihazı yoktur. Solunum tüpleri vardır. -1 katındaki cerrahi
yoğun bakım ünitesinde solunum cihazları vardır. tam donanımlıdır.Hastanın durumu ağırlaştığında ben yoğunbakım odasındaydım. Mavi ko[d] işaretini de veren benim. Mavi kot ekibinde acil
hekimi, aneztezi teknikeri ve hemşire bulunur, Bu gece mavi kot uygulamasına ilişkin kadrodur. Ben hastanın
gündüz anjiyodan sonra benim vardiyamdan önce diyalize de girdiğini öğrendim
dedi..."
23. Tanık T.A.nın
Adana 3. Asliye Hukuk Mahkemesinde talimatla alınan, 4/7/2013 tarihli beyanının
ilgili kısmı şöyledir:
"...annem bana babamı anjioya
alan doktorun kendisine babamı anjioya alırsa babamın
masada kalacağını söylediğini belirtti, doktor annemle görüştükten 20 dk sonra babamı içeri almış, babam anjiodan
çıkmadan içeriden bir doktor çıktı bize babamın iyi olacağını merak etmemezi söyledi, ... oradaki sedye ile çıkartan görevli
'hayır yoğun bakıma çıkartacağız' diye söyledi, babam da o an öfkelenerek 'beni
cehenneme soktunuz başka bir cehenneme daha mı sokacaksınız' dedi,babamı yoğun bakıma aldılar, ...ablam deli gibi
'doktor yok mu' diye bağırıyordu, doktorların telefonlarını istedik,
etrafımızda hiçbir doktor yoktu ve oradakiler doktorların telefonlarının kapalı
olduğunu söylediler, yeşil elbise giyen ve 10 dk önce
ameliyattan çıktığını söyleyen bir doktor beni ablamı bir odaya aldı,
...babamın hayatta olmadığını ben öğrenmiş oldum, orada kimse bize söylemedi etrafımızdaki
kimseden bilgi alamadık, etrafımızda hiçbir doktor yoktu oradaki görevli bile
bir doktora ulaşamadık..."
24. Hukuk Mahkemesine başvurucu vekili tarafından sunulan üç
adet hasta epikrizinin incelenmesi neticesinde 30/5/2011 tarihli geliş/yatış ve
30/5/2011 çıkış tarihli epikrizde "...kardiolojinin takip etmek için yatış önerdiği ancak yoğun
bakıma yatmayacağını ifade eden hasta eve gitmek istediğini ifade etti. Hastanın
hali hazırdaki durumunun mortal seyredebileceği
endişesi ile hastanın da kardiolojide ve yoğun
bakımda yatmak istememesi sebebiyle kardiolojiyle
yakından takip edilmek kaydı ile servisimize yatışı yapıldı. ...Karında hasassiyeti nedeniyle dahiliye kons.
istendi ... batın usg
çekilmesi uygun görüldü..." tespitlerinin bulunduğu
anlaşılmıştır.
25. 30/5/2011 geliş/yatış ve 31/5/2011 çıkış tarihli epikrizde
ise "...Göğsünde sıkışma ve ağrı olan hastaya Kardioloji konsültasyonu istendi. Hastaya uygun tedavi
başlandı. Hasta yakınları bilgilendirildi. Hastaya hastalığı konusunda bilgi
verildi. Kardiolojinin önerdiği şekilde tedavi
başlandı. P: Gene durumu aynı. Karın ağrısı olan hastaya üst batın bt istendi. Hasta ve yakınları yeniden bilgilendirildi.
Hastaya yeniden kardioloji konsultasyonu
istendi. Hasta ve yakınlarının kabul etmesi üzerine hasta kardiolojiye
devredildi..." tespitlerinin
bulunduğu anlaşılmıştır.
26. Geliş/yatış ve çıkış tarihi 31/5/2011olan epikrizde ise "...Koroner anjiyografi yapıldı... Karar: acil
cerrahi revaskülarizasyon. ...P:HASTAYA
KORONER ANJİYOGRAFİ YAPILDI. BİR KOMPLİKASYON OLMADI. İŞLEM SONRASI YATAĞINA
ALINAN HASTANIN İZLEMLERİ YAPILDI. HASTAYA CERRAHİ KARARI ALINDI. HASTA CERRAHİ
ÖNERİSİYLE TABURCU EDİLDİ..." tespitlerine yer verildiği
görülmüştür.
27.Hukuk Mahkemesi 26/12/2012 tarihinde Hastaneden başvurucunun
yakınına ait hasta dosyasının bir örneğini iletilmesini talep etmiş, Hastane
tarafından 21/1/2013 tarihinde talep edilen evrak iletilmiştir. Dosya içindeki "Aydınlatılmış Onam Formu"
başlıklı evrakın başvurucu tarafından imzalandığı anlaşılmıştır. Formun ilgili
kısmı şöyledir:
" ...
9. Uygulamaların tamamı yada bir parçası
olarak vücuduma, vücudun bir başka yerinden organ yada doku parçalarının alınabileceğini;
yada vücut dışından geçici veya kalıcı metal, sentetik vb. yabancı cerrahi
materyallerin/malzemelerin kullanılabileceğini; bu maddelerin daha sonra yerteştirildikleri yerlerden oynayabileceğini yada vücut
tarafından reddedilebileceğini, enfekte olabileceğini
yada beklenen fonksiyonları göstermeyebileceklerini; tekrar çıkartılmalarının
ve bunun için ayrı ameliyatların gerekli olabileceğini biliyorum; bu
uygulamaların genel komplikasyonlara ilave risk ve tehlike içerdiğinin
idrakinde olarak onay veriyorum,
10. Tedavi olmamam durumunda
karşılaşabileceğim hertürlü sonuç bana anlatıldığı
gibi, teşhis ve tedavi uygulanırken yapılacak her işlemle alakalı olarak yaygın
görüldüğünü bildiğim kansızlık/anemi, menenjit dahil olmak üzere, mikrop kapma/enfeksiyon,
toplardamar ve akciğerlerde kan pıhtılaşması, ameliyat yerinde yada ameliyat
yerinden uzakta kanama, allerjik reaksiyon, doku
ödemi, sara krizi, geçici yada kalıcı organ yada sistem fonksiyon bozukluğu,
iflası yada ölüm gibi olaylarla karşılaşabileceğim bana açık ve anlayabileceğim
şekilde izah edildi. Diğer risklerin hafif halsizlik, kesi-ponksiyon bölgesinde
uyuşukluk hissi yada, kalıcı nedbe/skar izi yada
kemik çıkarılması-eklenmesi, sonucu kafada kollarda yada bacaklarda yada
vücutta şekil bozukluğu, ameliyat yada ponksiyon yerinden beyin suyu gelmesi,
baş ağrısı yada uzun süreli/kronik ağrı, ses teli felci sonucu geçici yada
kalıcı ses kaybı, yüz, kaş, diş, işitme, yutkunma, göz ve göz hareketleri,
idrar veya büyük abdest kontrolüyle ilgi yada kişilikle ilgili geçici yada
kalıcı fonksiyon kaybı, bir doku yada organ hasarıyla ilgili olarak engelli
duruma gelme yada ömür boyu ilaç yada hormon kullanma gereksiniminin ortaya
çıkması ve uygulamalar sırasında pozisyonlamaya bağlı kısa yada uzun süreli
ağrı, uyuşukluk gibi yan etkiler olduğunu biliyorum,ve
bu riskleri kabul ediyorum.
...
13. Bu yazılı belgenin tamamını, net bir
şekilde okudum/okuma bilmediğim için anlaşılır şekilde bana okundu/tercüme
edilerek bana izah edildi. Gerek başvurum sırasında ve sonrasında, gerekse bu
form doldurulurken sağlık durumumla ilgili olarak bana her türlüsoru
sorma ve değerlendirme ve karar verme fırsatı verildi, tedavi uygulanmaması
dahil olmak üzere her türlü değişık tedavi ve teştıis alternatifleri, bunların risk va
tehlikelerinin olup olmadığı, anlatıldı ve bu belgede yazılı olanlar ve sorulanma aldığım cevaplar ile bana, sağlığım ve yapılacak
uygulamalar hakkında yeterli ve tatmin edici bitgilerin
verildiğine inanıyor, hiçbir baskı altında kalmadan, kendi özgür irademle bu
formu imzalamak suretiyle onay veriyorum.
14. Yukarıda anlatılan genel şartlara
ilaveten, özellikle hastalığıma ve tedavime ilişkin diğer risk ve tehlikeli
durumlar ek bilgiler olarak EK bölümünde doktor tarafından belirtilmiş ve
ayrıca bana açık ve anlayabileceğim şekilde anlatılmış olup idrak ettim, kabul
ediyorum.
..."
28. Başvurucu tarafından imzalanmış olan 30/5/2011 tarihli,
Dahiliye Bölümünce düzenlenen "Hasta
Hakları Birimi Tetkik-Tedavi- Ameliyat ve Anestezi İzin Formu"nun ilgili kısmı
şöyledir:
"...
RIZA
Müdahaleden önce görevli doktorun tüm açıklamalarını
dinledik. Tetkik, tedavi, ameliyat ve anestezi işlemlerinin rıza ve iznimiz
olmadan yapılmayacağı, bu işlemin tıbbi sonuçları ve muhtemel komplikasyonları
bize anlatıldı. Bu konuda sorumlulukların bize ait bulunduğu bilincinde
olduğumuzu; hiçbir şiddet, tehdit, telkin, ya da maddi ve manevi baskı
olmaksızın tetkikleri, tedaviyi, girişimi, ameliyatı kabul ettiğimizi, sonuçtan
gerek birbirimiz, gerek doktor ve hastane aleyhinde
kullanmayacağımızı, tetkik, tedavi, ameliyat ve anestezi işlemine rıza
gösterdiğimizi beyan ederiz. ..."
29. Hasta dosyasındaki "Kalp
Kateterizasyonu ve Anjiyografi İçin Hastanın
Bilgilendirilmiş Onam (Rıza) Belgesi" başlıklı 31/5/2011
tarihli belgenin "Hastanın
Bilgilendirildiğine ve/veya Okuma-Yazması Olmayan Hastalar İçin İşlemin Sözlü
Olarak Gerçekleştirildiğine Şahitlik Edenin" kısmında
başvurucunun adı ve imzasının bulunduğu görülmüştür. Söz konusu belgenin ilgili
kısmı şöyledir:
"...
Kalp kateterizasyonu
ve anjiyografi ile ilişkili istenmeyen olaylar söz konusu olabilir mi, işlemin
riski nedir?
Kalp kateterizasyonu
sırasında veya hemen sonrasında, nadir olmakla birlikte, işlemle ilgili sorun
ve istenmeyen olaylarla (komplikasyonlarla) karşılaşılabilmektedir. Koroner
anjiyografi işlemi sonrasında az sıklıkla işlem yapılan damar bölgesinde ağrı,
hafif şişlik ve morarma (hematom, ekimoz,
psödo-anevrizma) olabilmektedir. Ancak, işlem
bölgesinde onarım gerektirecek komplikasyonların olma olasılığı % 2'dir. Nadiren inme (felç) ve miyokard
enfarktüsü gelişme ihtimali vardır. Deneyimli kateter
laboratuarlarında bu olayların ortaya çıkma sıklığı
1000'de 2 civarındadır. Hayati riskin ise 1000'de 2'den düşük olduğu
bilinmektedir. Bunlar dışında oluşabilecek bazı komplikasyonlar (acil cerrahi,
kalp damarlarında ve boşluklarında delinme, ağır alerjik reaksiyona bağlı
tansiyon düşüklüğü, bazı ritim bozuklukları, geçici kalp pili gereksinmesi vb) çok nadir de olsa görülebilmektedir. Kasık bölgesine kanül yerleştirilmesi sırasında veya girişim sonrasında kanülün kasıktan çekilmesine bağlı olarak hissedilen ağrı
sebebi ile 'vagal reaksiyon' adı verilen geçici
tansiyon düşüklüğü ve soğuk terlemeyle seyreden reaksiyonlar gelişebilmektedir
(% 2). Sayılan bu tür komplikasyonların çoğunun tedavi
ile telafi edilmesi imkanı vardır. İşlem sırasında
kullanılan ilaçlara bağlı olarak, özellikle de iyotlu kontrast maddeye bağlı
olarak böbrek yetersizliği gelişebilir. Böbrek yetersizliği gelişen hastaların
çoğunda yetersizlik düzelmekle beraber nadiren hastaların daha sonraki hayatlarında
diyaliz tedavisi almaları gerekebilir.
..."
30. Dosya içindeki 30/5/2011
geliş/yatış ve 2/6/2011 çıkış tarihli epikrizde ise " ...31.5.2011 tarihinde KAG [anjiyo] yapıldı. Cerrahi tedaviye karar verildi. 31.5.2011
saat:20'de kliniğimize devir alındı. Devir öncesi dialize
alınmış..." ibarelerinin mevcut olduğu görülmüştür.
31. Dosya içindeki 31/5/2011 tarihli "Koroner-Genel Yoğun Bakım İzlem Formu"nda " 11.00 Hasta 4. kattan geldi. ...Hasta stabil... 12.50
Hasta anjiyodan geldi ... 18.00 Hasta dializden
geldi. dializ 2 saat sürdü
nedeni tansiyonun hipotansiyon seyretmesi... 20: KVC devir edildi..."
ibarelerinin olduğu görülmüştür.
32. Yine dosyadaki bir belgede "00.15 Hasta kardiak arrestle
KVC YB'a kabul edildi. Entübe
takip edildi. Maşonla TA alınamadı. Dr. [K.] Bey tarafından arter açılmaya çalışıldı. Dopamin ve Adrenalin inf. Alıyor.
Adrenalin atropin yapıldı. Yapılan tüm müdahalelere rağmen hasta kurtarılamadı.
02.05 hasta ex kabul edildi."
notlarına yer verilmiştir.
33. Hukuk Mahkemesi 6/2/2014 tarihli kararla davanın reddine
karar vermiştir. Gerekçenin ilgili kısımları şöyledir:
"...
Davacılar vekili 01/06/2012 havale tarihli
dilekçesiyle ; davacıların murisi [B.E.nin] 31/05/2011 tarihinde davalı şirkete ait [D.] Hastanesi acil servisine götürüldüğünü, hastanede
acilen yoğun bakıma alınması gerektiğinin bildirildiğini, hasta [B.E.nin] bilinci açık
olmasına rağmen imza atılmaması halinde bakımının yapılmayacağı tehdidi ile
[B.E.] yerine eşi olan Müzeyyen Erbek'in imzasının alındığını, [B.E.ye] net teşhis ve tedavi uygulanamadığını, davacıların
hasta yakını olarak doktorlardan hasta hakkında yeterli açıklama
alamadıklarını, ilk önce anjiyo yapılmasının tehlikeli olduğunu bildiren
doktorun daha sonra alelacele anjiyo yaptığını, davacılara yeterli açıklama
yapılmadığını, hastanın 4 saat diyalizde kalması gerekirken buna uyulmadığını,
hastane görevlilerinin hastaya ve yakınlarına yönelik 'artık yeter, bıktık,
bizi çok uğraştırdın' şeklinde kötü sözler sarfettiklerini,
davacılardan [F.E.nin] şehir dışından gelip yoğun bakım ünitesine
gittiğinde yoğun bakım ünitesindeki görevlilerin lakayt davranışlarıyla
karşılaştığını, hastanın durumunun bir süre sonra ağırlaştığını, doktorların
çelişkili açıklamalar yaptıklarını, yoğun bakımda yeteri kadar doktor ve sağlık
personeli bulunmadığını, hastanın vefat etmesinden sonra da doktorların
açıklamalarının çelişkili olduğunu beyan ederek, davacıların murisi [B.E.nin] tedavisinde
hatalı davranılması ve hasta yakını olarak davacılara kötü söz ve muamelede
bulunulması, hasta ve hasta yakınlarının haklarına ilişkin olarak davalıların
gerekli özeni göstermemeleri nedeniyle davacılardan Müzeyyen Erbek için 10.000 TL. diğer davacı [F.E.] için 20.000 TL. olmak üzere toplam 30.000 TL. manevi
tazminatın davalılardan müştereken ve müteselsilen
tahsiline karar verilmesini dava ve talep etmiştir.
...
... hastane idaresi ve ilgili doktorlar
hakkında idari soruşturma yapılıp yapılmadığı araştırılmış, davacının tedavi
belgeleri suretleri getirtilmiş, davacılardan Müzeyyen Erbek'in
şikayeti üzerine ilgili hastane görevlileri hakkında taksirle ölüme neden olma
suçundan başlatılan soruşturma sonunda Hatay Cumhuriyet Başsavcılığı'nın
2012/6548 soruşturma 2013/6703 K. sayılı kovuşturmaya yer olmadığına dair karar
sureti ile ilgili soruşturmaya ait adli tıp raporu dosyamıza getirtilmiş, taraf
tanıkları dinlenilmiştir.
İncelenen dosya kapsamı ve toplanan deliller
bir bütün halinde değerlendirildiğinde;
Dava, 'manevi tazminat' davasıdır.
Somut olayda; Davacılar tarafından
davalılardan [R.M.ye]
karşı da dava açılmış ise de; [R.M.nin] 31/05/2011
tarihinde [D.] Hastanesi'nde
başhekim olmayıp, 22/02/2012 tarihinde başhekim olarak göreve başlaması ve
31/05/2011 tarihinde de [B.E.nin] tedavisinden sorumlul
olmaması nedeniyle [R.M.ye] karşı
açılan davanın pasif husumet dava şartı yokluğu sebebiyle usulden reddine karar
vermek gerekmiştir.
Her ne kadar davacılar murisleri olan [B.E.nin] davalı şirkete
ait hastanede tedavi gördüğü sırada vefatı nedeniyle kendisinin teşhis ve
tedavisinde hatalı hareket edildiğini iddia etmiş iseler de; Adli Tıp Kurumu
Başkanlığı'nın Hatay Cumhuriyet Başsavcılığı'nın 2012/6548 soruşturma sayılı
dosyasına gönderdiği 23/10/2013 tarihli rapor içeriğinden, dahiliye uzmanı Dr. [A.Ş.] ve Dr. [D.A.D.] ile Kardiyolog [M.F.] ve
kalp cerrahisi uzmanı Dr. [M.A.Ç.ye]
atfı kabil bir kusur bulunmadığı anlaşıldığından, [B.E.nin] teşhis ve
tedavisinde hatalı davranıldığı yönündeki iddialar kabul edilmemiştir.
Davacıların, yoğun bakımda yeterli hekim ve
personel bulunmadığı iddialarının yeterince ispat edilemediği kanaatine
varılmıştır.
Yine hastanın durumuyla ilgili olarak hasta
yakınlarına, zamanında tam ve doğru aydınlatıcı bilgi verilmemesi veya hekim
dışında çalışan bir kısım personellerin lakayt davranışları yönünden yapılan
incelemede ise;başlatılan idari soruşturma sonunda
Sağlık Bakanlığı denetçileri tarafından ilgili hastane idaresindeki şekli
eksikliklerin (kayıt vs) giderilmesi ile hasta
yakınlarına zamanında ve doğru bilgi verilmesi konusunda uyarılmasının
gerektiği, ancak hastane hekim ve personelleri hakkında yapılacak herhangi bir
işlem bulunmadığının rapor edildiği belirlenmiştir. Bu tür şekli eksiklikler
ile hasta yakınlarına zamanında, tam ve doğru bilgi verilmemesinin (tedaviyi
olumsuz etkilemesi ve tedaviyi geciktirmesi hariç) idari müeyyideyi
gerektireceği, davacıların kişilik haklarına saldırı kabul edilemeyeceği,
davacıların kişilik haklarına açıkça saldırı teşkil eden bir söz ve davranışın
da ispat edilemediği, manevi tazminatın kişilik haklarına saldırı veya cismani
zarar halinde istenebileceği sonucuna varıldığından davacıların tedavideki
ihmal dışındaki diğer iddiaları yönünden de Defne Hastanesi'nin ait bulunduğu
davalı şirketten manevi tazminat istenemeyeceği sonucuna varılmış ve oluşan
vicdani kanaat ile aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
..."
34. Karar, Yargıtay 13. Hukuk Dairesinin (13. Daire) 6/5/2015
tarihli kararıyla onanmıştır. Başvurucunun karar düzeltme talebi ise 13.
Dairenin 1/12/2015 tarihli kararıyla reddedilmiştir.
35. Ret kararı başvurucuya 29/12/2015 tarihinde tebliğ edilmiş
olup başvurucu28/1/2016 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
36. Başvurucu; özel imkânlarıyla aldığı, İstanbul Adalet Komisyonuna
kayıtlı üç yeminli bilirkişi tarafından tazminat davasındaki tanık beyanları,
Cumhuriyet Başsavcılığınca temin edilmiş olan kurul raporu, Bakanlığın denetim
raporu, aydınlatılmış onam formları, hasta takip ve değerlendirme formları ve
olaya dair diğer tüm evrakın incelenmesi sonucu düzenlenen bilimsel mütalaa
raporunu bireysel başvuru incelemesinde gözetilmek üzere Anayasa Mahkemesine
sunmuştur.
37. Söz konusu raporda; belgelerde hastanın durumunun ne zaman
kötüye gitmeye başladığı, hangi saatle doktora haber verildiği, doktorun ne
zaman geldiği, hastaya hangi müdahalelerde bulunulduğu konusunda yeterli bilgi
ve kayıt bulunmadığı, hastada komplikasyon gelişmiş ise bu komplikasyonların ne
zaman tespit edildiği, hekime ne zaman haber verildiği, hangi hekimin geldiği,
müdahalenin ne zaman yapıldığının tıbbi kayıtların yetersiz tutulmasından
anlaşılamadığı, bu durumun organizsayon kusuru teşkil
ettiği ve en azından manevi tazminat ödenmesini gerektirdiği ifade
edilmektedir. Ayrıca bahse konu eksikliğin personelin olayla ilgili kusurunun
tespit edilememesine, dolayısıyla zararın tazmin edilememesine yol açtığı,
dosyadaki aydınlatılmış onam formlarında mütevaffanın
bilinci açık olmasına rağmen imzasının bulunmadığı, yoğun bakımda nöbetçi
doktor görevlendirmesinin yapılıp yapılmadığının araştırılmadığı, ölümün anjiyo
sırasında verilen ilacın böbreklere etkisi nedeniyle kronik böbrek
yetmezliğinden mi, anjiyoya bağlı komplikasyondan mı gerçekleştiğinin tespiti
için bilirkişi raporu alınmadan karar verildiği, hastanın anjiyo sonrası dialize girip girmediğinin araştırılmadığı şeklinde
tespitlere yer verildiği görülmüştür.
IV. İLGİLİ HUKUK
38. İlgili hukuk için bkz. Aysun
Okumuş ve Aytekin Okumuş (B. No: 2013/4086, 20/4/2016, §§ 44-50)
başvurusu hakkında verilen karar.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
39. Mahkemenin 10/12/2019 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A.Yaşam Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1- Başvurucunun İddiaları
40. Başvurucu; yakınının bilinci açık olmasına rağmen tedavisine
yönelik evrakın yakını yerine kendisine imzalatıldığını, yakınının durumu ve
tedavisi hakkında hiçbir bilgilendirme yapılmadığını, aydınlatılmış onam
formlarının matbu olduğunu, tedavilere dair muvaffakatın
usulüne uygun alınmadığını, son bir yıldır dializ
tedavisi alan yakınının anjiyo sonrası en az dört saat süreyle dialize alınması gerektiği hâlde dialize
alınmadığını, yakınının tedavideki kusur nedeniyle öldüğünü, yakınının kaldığı
yoğun bakımda nöbetçi doktor bulunmadığını, yakınlarının durumunun
kötüleştiğini öğrendikten sonra doktora ulaşamadıklarını, Hastanenin Yoğun
Bakım Ünitesinin standartlara uygun olmadığını, tedaviye dair tıbbi kayıtların
düzgün tutulmadığını, açtıkları tazminat davasının bilirkişi raporu alınmadan,
eksik incelemeyle reddedildiğini ve makul sürede tamamlanmadığını belirterek
yaşam, adil yargılanma, etkili başvuru ve sağlıklı ve güvenli bir çevrede
yaşama haklarının ihlal edildiğini iddia etmektedir.
2. Değerlendirme
41. Anayasa’nın 17. maddesinin birinci ve ikinci fıkraları
şöyledir:
“Herkes,
yaşama, maddî ve manevî varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir.
Tıbbî zorunluluklar ve kanunda yazılı haller
dışında, kişinin vücut bütünlüğüne dokunulamaz; rızası olmadan bilimsel ve
tıbbî deneylere tâbi tutulamaz.”
42. Anayasa’nın 5. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Devletin
temel amaç ve görevleri, ... kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk
devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal,
ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının
gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır.”
43. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16).
44. Başvurucu temel olarak yakınlarına gerekli tıbbi müdahalenin
yapılmadığını, yakınlarının ölümünde sağlık personelinin ihmali olduğunu, tıbbi
kayıtların düzgün tutulmaması ve doktora ulaşamamaları nedeniyle olayda
organizasyon kusuru olduğunu, buna rağmen tazminat davasının hatalı
değerlendirme ve eksik incelemeyle reddedildiğini ve yargılamanın uzun
sürdüğünü iddia etmektedir. Bu sebeple başvurucunun diğer haklar ile bağlantı
kurularak ileri sürdüğü iddialarının bir bütün olarak Anayasa'nın 17.
maddesinde güvence altına alınan yaşam hakkı kapsamında incelenmesi gerektiği
değerlendirilmiştir.
45. Yaşam hakkının doğal niteliği gereği, yaşamını kaybeden kişi
açısından bu hakka yönelik bir başvuru ancak yaşanan ölüm olayı nedeniyle ölen
kişinin mağdur olan yakınları tarafından yapılabilecektir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, B. No:
2012/752, 17/9/2013, § 41). Başvuru konusu olayda müteveffa, başvurucunun
eşidir. Bu nedenle başvuruda, başvuru ehliyeti açısından bir eksiklik
bulunmamaktadır.
46. Bununla birlikte başvurunun diğer kabul edilebilirlik
kriterleri yönünden de incelenmesi gerekir.
47. Anayasa'nın 17. maddesinde düzenlenen yaşam hakkı,
Anayasa'nın 5. maddesiyle birlikte değerlendirildiğinde devlete pozitif ve
negatif ödevler yükler (Serpil Kerimoğlu ve
diğerleri, § 50).
48. Devletin negatif bir yükümlülük olarak yetki alanında
bulunan hiçbir bireyin yaşamına kasıtlı ve hukuka aykırı olarak son vermeme
yükümlülüğünün yanı sıra pozitif bir yükümlülük olarak yine yetki alanında
bulunan tüm bireylerin yaşama hakkını gerek kamusal makamların gerek diğer
bireylerin gerekse kişinin kendisinin eylemlerinden kaynaklanabilecek risklere
karşı koruma yükümlülüğü bulunmaktadır (Serpil
Kerimoğlu ve diğerleri, §§ 50, 51).
49. Söz konusu pozitif yükümlülük, sağlık alanında yürütülen
faaliyetleri de kapsamaktadır. Devlet -ister kamu isterse özel sağlık
kuruluşları tarafından yerine getirilsin- sağlık hizmetlerini hastaların
yaşamlarının korunmasına yönelik gerekli tedbirlerin alınabilmesini sağlayacak
şekilde düzenlemek zorundadır (Nail Artuç, B. No: 2013/2839, 3/4/2014, § 35).
50. Anayasa Mahkemesinin yaşam hakkı kapsamında devletin sahip
olduğu pozitif yükümlülükler açısından benimsediği temel yaklaşıma göre
devletin sorumluluğunu gerektirebilecek şartlar altında gerçekleşen ölüm
olaylarında Anayasa’nın 17. maddesi devlete, elindeki tüm imkânları kullanarak
bu konuda ortaya konulmuş yasal ve idari çerçevenin yaşamı tehlikede olan
kişileri korumak için gereği gibi uygulanmasını ve bu hakka yönelik ihlallerin
durdurulup cezalandırılmasını sağlayacak etkili idari ve yargısal tedbirleri
alma görevi yüklemektedir. Bu yükümlülük -kamusal olsun veya olmasın- yaşam
hakkının tehlikeye girebileceği her türlü faaliyeti kapsamaktadır (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 52).
51. Devletin yaşama hakkı kapsamındaki pozitif yükümlülüklerinin
maddi yönünün yanı sıra usule ilişkin bir yönü de bulunmaktadır (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 54).
Yaşama hakkı kapsamındaki usule ilişkin yükümlülük olayın niteliğine bağlı
olarak cezai, hukuki ve idari nitelikte soruşturmalarla yerine getirilebilir.
52. Buna göre yaşam hakkının veya fiziksel bütünlüğün ihlaline
kasten sebebiyet verilmemiş ise etkili bir
yargısal sistem kurma yönündeki pozitif yükümlülük her olayda
mutlaka ceza davası açılmasını gerektirmez. Mağdurlara hukuki, idari, hatta
disiplinle ilgili hukuk yollarının açık olması yeterli olabilir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 59).
53. İhmal nedeniyle meydana gelen ölüm olaylarına ilişkin
soruşturma yükümlülüğü açısından farklı bir yaklaşım benimsenebilir. Bu
kapsamda yaşama hakkının ihlaline kasten sebebiyet verilmediği durumlarda etkili bir yargısal sistem kurma yönündeki
pozitif yükümlülük mağdurlara hukuki, idari ve hatta disiplinle ilgili hukuk
yollarının açık olması ile yerine getirilmiş sayılabilir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 59).
54. Bu yaklaşım, tıbbi hata sonucu meydana geldiği ileri sürülen
ölüm olayları için de geçerlidir. Diğer taraftan bu şekildeki bir kabul, bu tür
olaylarda yürütülen ceza soruşturmalarının Anayasa Mahkemesi tarafından
değerlendirilmeyeceği anlamına da gelmemektedir. Ancak ilke olarak tıbbi
hatalara ilişkin şikâyetler konusunda temel başvuru yolu, hukuki sorumluluğu
tespit adına takip edilecek olan hukuk veya idari tazminat davası yoludur (Zeki Kartal, B. No: 2013/2803, 21/1/2016,
§ 78; Nail Artuç,
§ 38).
55. Başvurucu, yaşam hakkının kasten ihlal edildiğini ileri
sürmemiş olup somut olayda ölüme kasten sebebiyet verildiği izlenimi edinmesini
gerektirecek bir unsur da saptanmamıştır. Başvurucu ölüm olayının sağlık
personelinin hatalı tıbbi uygulamalarından kaynaklandığına ve yakınına sunulan
sağlık hizmetlerinde organizasyon bozukluğu olduğuna vurgu yapmaktadır. Bu
durumda, açılan tazminat davasının başvurucunun söz konusu iddiaları bakımından
hem ilgili personelin veya idarenin mesuliyetini saptayabilecek hem de
gerektiği takdirde zararın tazminini sağlayabilecek nitelikte olduğudeğerlendirilmiştir.
56. Yaşam hakkı ile maddi ve manevi varlığı koruma hakkı
kapsamında yürütülecek olan ceza soruşturmalarının yanı sıra hukuki sorumluluğu
ortaya koymak adına adli ve idari yargıda açılacak tazminat davalarının da
makul derecede ivedilik ve özen şartını yerine getirmesi gerekmektedir. Derece
mahkemelerinin bu tür olaylara ilişkin yürüttükleri yargılamalarda, Anayasa’nın
17. maddesinin gerektirdiği seviyede derinlik ve özenle bir inceleme yapıp
yapmadıklarının ya da ne ölçüde yaptıklarının da Anayasa Mahkemesi tarafından
değerlendirilmesi gerekmektedir. Zira derece mahkemeleri tarafından bu konuda
gösterilecek hassasiyet, yürürlükteki yargı sisteminin daha sonra ortaya
çıkabilecek benzer yaşam hakkı ihlallerinin önlenmesinde sahip olduğu önemli
rolün zarar görmesine engel olacaktır (Cemil
Danışman, B. No: 2013/6319, 16/7/2014, § 110; Filiz Aka, B. No: 2013/8365, 10/6/2015, §
33).
57. Bununla birlikte derece mahkemelerinin özen yükümlülüğü,
yaşam hakkı ile ilgili her davada mutlaka mağdurlar lehine bir sonuca
varılmasını garanti altına almamaktadır (Aysun
Okumuş ve Aytekin Okumuş, § 73).
58. Öncelikle belirtmek gerekir ki somut başvuruda, başvurucu
tarafından yaşam hakkının korunması için oluşturulan yasal çerçevenin yetersiz
olduğu şeklinde bir iddia ileri sürülmediği gibi Anayasa Mahkemesi tarafından
bu konuda resen gözetilmesi ve incelenmesi gereken bir husus da
bulunmamaktadır.
59. Diğer yandan başvurucu, Aydınlatılmış Onam Formu'nun yakını B.E.nin bilinci
açık olmasına rağmen B.E.ye imzalatılmadığını, kendisine imzalatıldığını,
dolayısıyla uygulanan tedavilere yönelik rızanın geçerli şekilde alınmadığını
ileri sürmüştür. Başvurucunun şikâyeti B.E.ye tıbbi müdahalede bulunulmasına
rıza verilmediğine yönelik olmayıp bu rızanın bizzat B.E. tarafından
verilmemesine yönelik olduğunun altı çizilmelidir. Aydınlatılmış Onam Formu'nun bizzat başvurucu tarafından imzalandığı hususunda
bir ihtilaf bulunmamaktadır. Başvurucunun bilinci açık olan B.E.ye
imzalatılması gerektiği yönünde herhangi bir ihtirazi
kayıt düşmeden, sözü edilen formu imzalamış olduğu anlaşılmaktadır.
Başvurucunun Aydınlatılmış Onam Formu'nun B.E.ye
imzalatılmasını isteme imkânı varken bunu yapmayarak formu kendisinin imzalamış
olması karşısında formun bizzat B.E.ye imzalatılmadığı yolundaki şikâyetinin
incelenmesi mümkün görülmemiştir.
60. Başvurucunun B.E.nin durumu ve
tedavisi hakkında bilgilendirilmediği şeklinde genel olarak ileri sürdüğü
iddiasının incelenmesi neticesinde Sağlık Bakanlığının denetim raporunda hasta
dosyalarındaki belgeler ve formlardaki imzalar uyarınca hasta yakınlarına
gerekli açıklamaların yapıldığı ve hastaya yapılacak işlemler için gerekli
izinlerin alındığı, bu nedenle anjiyo yapılması ve yoğun bakıma alınması
konularında muvaffakat alınmadığı iddialarının doğru
olmadığının belirtildiği görülmektedir (bkz. §17)
61. Hasta dosyasının incelenmesinden 30/5/2011 geliş/yatış
tarihli epikrizde hasta yakınlarının bilgilendirildiği notunun bulunduğu (bkz.§
25), Aydınlatılmış Onam Formu'nda genel olarak
tedavi/müdahale ve oluşabilecek komplikasyonlara dair genel bilgiler bulunduğu
ve söz konusu formun başvurucu tarafından imzalanmış olduğu (bkz. § 27), aynı
şekilde Hasta Hakları Birimi Tetkik-Tedavi-Ameliyat ve Anestezi İzin Formu'nda da başvurucunun imzasının bulunduğu (bkz. § 28),
yine Kalp Kateterizasyonu ve Anjiyografi İçin
Hastanın Bilgilendirilmiş Onam (Rıza) Belgesi'nin de aynı şekilde başvurucu
tarafından imzalandığı ve belgede anjiyo işleminin komplikasyonlarına ve
özellikle de işlem sonucu oluşabilecek böbrek yetersizliğine dair
komplikasyonlarla ilgili bilgilendirmenin bulunduğu görülmüştür(bkz.§ 29).
62. Hastanın durumuyla ilgili olarak hasta yakınlarına,
zamanında tam ve doğru aydınlatıcı bilgi verilmediği iddiası bakımından yapılan
incelemede Sağlık Bakanlığı tarafından ilgili Hastane idaresinin hasta
yakınlarına zamanında ve doğru bilgi verilmesi konusunda uyarılmasının
gerektiğine işaret edilerek hasta yakınlarına zamanında, tam ve doğru bilgi
verilmemesinin tedaviyi olumsuz etkilemesi ve tedaviyi geciktirmesi hariç idari
müeyyideyi gerektireceği gerekçesiyle Hukuk Mahkemesince manevi tazminat
isteminin reddine karar verilmiştir (bkz. § 33). Başvurucunun yukarıda
değinilen ve gerekli/yeterli bilgilendirmeyi içerdiği değerlendirilen evrakta
imzası bulunduğu gözetildiğinde söz konusu iddia bakımından mahkeme kararından
ayrılmayı gerektirecek bir husus bulunmadığı değerlendirilmiştir.
63. Başvurucunun yakınlarının tedavisi sürecindeki tıbbi
kayıtların düzgün tutulmadığı ve yoğun bakımda görevli doktor bulunmadığı
iddiasının incelenmesinde ise Sağlık Bakanlığının denetim raporunda hasta
epikrizlerindeki doktor isimleri gibi bilgilerde tespit edilen değişikliklerin
Hastanenin otomasyon sistemindeki karmaşadan kaynaklandığı, koroner yoğun
bakımında yatan hastanın hasta dosyasında yer alan hemşire izlem ve gözlem
formlarındaki kayıtların tam olarak yapılmadığı tespitleri üzerine Hastane
yönetiminin uyarılmasına karar verildiği görülmüştür (bkz. § 17).
64. Tıbbi kayıtlardaki bu tür eksikliklerin tedaviyi olumsuz etkilemesi
ve tedaviyi geciktirmesi haricinde idari müeyyideyi gerektireceği gerekçesiyle
Hukuk Mahkemesince manevi tazminat talebi reddedilmiştir (bkz. § 33). Başvurucu
başvuru formunda tıbbi kayıtlardaki eksikliğin yakınlarının tedavisini ne yönde
olumsuz etkilediğini ya da yakınlarının ölümüne ne şekilde etkisi bulunduğunu
açık biçimde belirtmemiştir. Kurul tarafından düzenlenen 23/10/2013 tarihli
raporda da B.E.ye uygulanan tüm tedavilere ve tıbbi işlemlere dair belgelerin
(epikrizler, dahiliye ve kalp damar cerrahisi hasta tabelaları, ultrason
raporları, anjiyo raporları, tomografi raporları gibi) incelendiği ve söz
konusu tıbbi kayıtlarda bir yetersizlik bulunması nedeniyle tedavide kusur
bulunup bulunmadığının tespit edilemeyeceğine yönelik bir değerlendirme
yapılmadığı, aksine tüm belgelerin incelenmesi neticesinde B.E.nin
tedavisine katılan doktorların ölüm olayında herhangi bir kusurları bulunmadığı
yönünde kanaat bildirdiği görülmüştür (bkz. § 15).
65. Dolayısıyla B.E. hakkında tutulan tıbbi kayıtların ölüm
olayındaki kusurun tespiti bakımından değerlendirme yapılması noktasında
yeterli olduğu, Kurul tarafından aksi yönde bir tespitte bulunulmadığı da
gözetildiğinde Hukuk Mahkemesince tıbbi kayıtlardaki bu tür eksikliklerin tedaviyi olumsuz
etkilediğine dair bir veri bulunmadığı kabulüyle tazminat talebinin
reddedilmesi temelsiz değildir.
66. Başvurucunun ayrıca yakını yoğun bakımda kaldığı sürede
doktora ulaşamadığını, yakınının yoğun bakımda gereken tıbbi desteği zamanında
ve uzman kadro ile alamadığı iddiası da bulunmaktadır. Hukuk Mahkemesince tanık
beyanları alınmış ve tüm dosya kapsamı dikkate alınarak neticede başvurucunun
yoğun bakımda yeterli hekim ve personel bulunmadığı iddiasının yeterince ispat
edilemediği kanaatine varılmıştır (bkz. § 33).
67. Sağlık Bakanlığı tarafından yapılan incelemede Hastanenin
Yoğun Bakım Ünitelerinde doktorlar için uygulanan bir nöbet sistemi olmadığı,
Yoğun Bakım Ünitelerinde nöbetçi hemşirelerin görev yaptığı, yoğun bakımdaki
hastaların durumunun kötüye gitmesi hâlinde görevli hemşireler tarafından
hastanın doktorunun arandığı ve çağrıldığı, uzman doktorların icap nöbeti
tuttukları ve ihtiyaç olduğunda çağrıldıkları, bu bağlamda 31/5/2011 günü
akşamı Hastanede ve Yoğun Bakım Ünitelerinde nöbetçi uzman doktor olmadığı
anlaşılmış ise de mevzuatta özel hastanelerde uzman nöbeti tutulacağına ve özel
hastanelerin yoğun bakımlarında yirmi dört saat anestezi ve reanimasyon
uzmanı bulundurulacağına dair açık ve kesin bir hükme rastlanmadığından
yapılacak bir işlem bulunmadığına karar verildiği anlaşılmıştır (bkz. § 17).
68. Dosyadaki belgelerin incelenmesi neticesinde B.E.nin 31/5/2011 günü saat 20.00'de kalp damar cerrahisi
yoğun bakımına alınarak burada ameliyat hazırlıklarına başlandığı, ameliyat
için gerekli tetkikler yapılırken tansiyonunun giderek düşmeye başlamasıyla
şahsa saat 23.00'te adrenalin yapıldığı, sonrasında da tıbbi işlemler
yapılmasına rağmen hastanın vefat ettiği görülmüştür. Dolayısıyla başvurucunun
yakınına yoğun bakımda kaldığı süre içinde birtakım tıbbi işlemler yapıldığı
anlaşılmaktadır. Hastanın durumu kötüleştiğinde haber alarak gelen bir doktorun
duruma müdahale ettiği de tanık beyanlarından tespit edilmiştir. Hastanedeki
sağlık hizmetlerinin organizasyonunda B.E.nin
vefatına direkt etkisi olmayan birtakım eksiklikler bulunsa da başvuru
sırasında doktora ulaşamamalarının yakınının tedavisinde ne gibi bir
olumsuzluğa yol açarak onun ölüme sebebiyet verdiğini bildirmeyen başvurucunun
bu iddiası bakımından da mahkeme kararının gerekçesinin yeterli olduğu, mahkeme
kararından ayrılmayı gerektirecek bir hususun bulunmadığı değerlendirilmiştir.
69. Başvurucu ayrıca yakınının tedavisinde sağlık personelinin
kusuru olduğunu, anjiyo işleminden sonra müteveffanın dört saat dializde kalması gerekirken dialize
alınmadığını iddia etmektedir.
70. Kurul raporunda, B.E.nin ölümünün
kalp ve damar hastalığı ve gelişen komplikasyonları sonucu gerçekleştiği
belirtilmiştir. Raporda; tedaviye katılan doktorların ölüm olayına sebebiyet
verecek kusurlu uygulamalarının bulunmadığı tespiti de yer almaktadır.Hastanece tutulan kayıtta, hastanın
31/5/2011 günü saat 12.50'de anjiyodan, saat 18.00'de ise dializden
geldiği, dializin iki saat sürdüğü, hastanın
hipotansiyonu olduğu bilgisine yer verilmiştir(bkz. §15). Ayrıca hasta onamı
alınarak yapılan anjiyo sonrası komplikasyon gelişmediği ve kalp damarlarında
ileri derecede daralma saptanınca acil kalp ameliyatı önerildiği belirtilerek kardioloji doktorunun uygulamalarında herhangi bir kusur
bulunmadığı belirtilmiştir (bkz. § 15).
71. Hukuk Mahkemesi de kararda, kurul raporuna atıfla olayda
doktorların kusuru bulunduğu yönündeki iddianın reddine karar vermiştir. Bu
noktada başvurucunun yakınının anjiyo sonrası en az dört saat süreyle dialize alınması gerekmekteyken alınmadığı yönündeki
iddiası bakımından yapılan incelemede B.E.nin anjiyo
sonrasında iki saat süreyle dialize alındığı
görülmüştür. B.E.nin yaşı, yüksek riskli hasta
grubunda oluşu, daha önce kendisine birçok kere kalp ameliyatı olması
gerektiğinin doktorlarca belirtildiği, B.E.nin anjiyo
sonrası dialize alındığı, kalp ve damar hastalığı ve
gelişen komplikasyonları sonucu öldüğü gözetildiğinde başvurucu tarafından
ileri sürülen bu iddianın Hukuk Mahkemesi tarafından, ayrıca değerlendirmeye
alınabilmesi için başvurucunun yakınının dört saat boyunca dialize
alınması gerektiği iddiasının dayanağını mahkemeye sunması ve iddiasını
temellendirmesi gerektiği değerlendirilmiştir. Bu bakımdan söz konusu iddianın
Hukuk Mahkemesi tarafından ayrıca araştırılmamasının, bu konu da ek rapor temin
edilmemesinin bir eksiklik olduğunu söylemek mümkün değildir. Kurul raporu ve
Hukuk Mahkemesi kararının yeterince gerekçelendirildiği görülmüştür
72. Tüm bu hususlar gözetildiğinde başvurucunun yakınının
yaşamının korunması için gerekli önlemleri almada kamu makamlarının ihmalini
ortaya koyan bir veri bulunmadığı anlaşılmaktadır. Bu durumda başvurucunun
yakınının yaşamının korunması için kamu makamlarınca gerekli önlemlerin
alınmadığı veya Hukuk Mahkemesi tarafından başvurucunun iddiaları hakkında
yaşam hakkının gerektirdiği özen ve derinlikte bir inceleme yapılmadığı ya da
olayın gerçekleşme koşullarının tam olarak açıklığa kavuşturulmadan karar
verildiği sonucuna ulaşmak mümkün değildir.
73. Son olarak 1/6/2012 tarihinde açılan tazminat davasının
1/12/2015 tarihinde 13. Dairenin karar düzeltme talebinin reddine karar
vermesiyle sonuçlandığı, yargılamanın 3 yıl 6 aylık sürede tamamlandığı
anlaşılmıştır. Söz konusu yargılamanın yaşam hakkı ihlallerinin önlenmesinde
sahip olunan önemli rolün zarar görmesine neden olabilecek şekilde ve makul
süratle yürütülmediği söylenemez.
74. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 17. maddesinde güvence
altına alınan yaşama hakkının ihlal edildiği iddiasının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Özel Hayata ve Aile Hayatına Saygı Hakkının
İhlal Edildiğine İlişkin İddia
2- Başvurucunun İddiaları
75. Başvurucu; yakınının tedavisi sırasında sağlık personelinin
kendisine kötü davrandığını, yakınını kendisine göstermediklerini belirterek
kötü muamele yasağı ile özel hayata ve aile hayatına saygı hakkının ihlal
edildiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
76. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun diğer haklar ile bağlantı kurularak
ileri sürdüğü iddialarının bir bütün olarak özel hayata ve aile hayatına saygı
hakkı kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
77.Anayasa'nın 20. maddesinin birinci fıkrasının ilgili kısmı
şöyledir:
"Herkes ... aile hayatına saygı
gösterilmesini isteme hakkına sahiptir..."
78. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 48. maddesinin (2) numaralı
fıkrasına göre Anayasa Mahkemesince açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul
edilemez olduğuna karar verilebilir. Başvurucunun ihlal iddialarını
temellendiremediği, iddialarının salt kanun yolunda gözetilmesi gereken
hususlara ilişkin olduğu, temel haklara yönelik bir müdahalenin olmadığı veya
müdahalenin meşru olduğu açık olan başvurular ile karmaşık veya zorlama
şikâyetlerden ibaret başvurular açıkça dayanaktan yoksun kabul edilebilir (Hikmet Balabanoğlu,
B. No: 2012/1334, 17/9/2013, § 24).
79. Başvurucu tarafından Cumhuriyet Başsavcılığına sunulan
şikâyet dilekçesinde yoğun bakımdayken müteveffa ile görüştüğünü belirttiği
(bkz. § 9), Hukuk Mahkemesinde dinlenen başvurucunun akrabası olan tanığın
beyanında ise "Hatta Müzeyyen Erbek'e rica üzerine yoğun bakımdaki [B.E.] gösterildi. Kendisinin yoğun bakıma girmesine izin
verildi. Kısa süre sonra ayrıldı. [B.E.nin] durumunun normal olduğunu, iyi olduğunu dışarda bize
anlattı." şeklinde bir ifade olduğu (bkz. § 21), dinlenen tanık
beyanlarında yahut diğer delillerde başvurucuya sağlık personeli tarafından
kötü muamelede bulunulduğuna dair bir bilgiye rastlanmadığı görüldüğünden
başvurucunun iddialarını temellendiremediği anlaşılmıştır.
80. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının da diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
C. Diğer İddialar
81. Başvurucu, başvuru formunun "Sonuç Talepleri" kısmında, karar düzeltme talebinin
reddedilmesi sırasında hükmedilen 250 TL para cezasının kaldırılmasına karar
verilmesi isteminde bulunmuştur. Başvurucu bu talebine ilişkin olay ve olguları
ile açıklamalarını başvuru formunda bildirmediğinden söz konusu talebin
incelenmesine gerek görülmemiştir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Yaşam hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Özel hayata ve aile hayatına saygı hakkının ihlal edildiğine
ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun
olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA
10/12/2019 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.