TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
OKTAY KUBAN BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2016/1999)
|
|
Karar Tarihi: 10/12/2019
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Üyeler
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
|
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
|
|
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
|
Raportör
|
:
|
Fatma Gülbin ÖZCÜRE
|
Başvurucu
|
:
|
Oktay KUBAN
|
Vekili
|
:
|
Av. Koray CANDAN
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, ulusal yayın yapan bir gazetede yayımlanan makalede
kullanılan ifadelerin kişilik haklarını zedelediği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 29/1/2016 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmemiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar
özetle şöyledir:
8. Hâkim olarak görev yapmakta olan başvurucu, Ergenekon
yargılaması olarak davaya bakmakta olan Ağır Ceza heyetinde yer almaktadır (söz
konusu Ergenekon yargılamalarına ilişkin daha geniş açıklamalar için bkz. Mehmet Haberal, B. No: 2012/849,
4/12/2013, §§ 22-37). Yargılama devam ederken heyet tarafından oybirliği ile
davanın sanıklarından olan Albay D.Ç.nin tahliyesine
karar verilmiştir.
9. Anılan tahliyenin ardından ulusal düzeyde yayın yapan Zaman
gazetesinin 16/11/2009 tarihli nüshasında "Karar!"
başlıklı makale yayımlanmıştır.
10. Yayımlanan makale şu şekildedir:
" ...binaenaleyh sanığın
her ne kadar , sözü edilen kişi ve kurumları, bazı kurum ve kuruluşlarının
eleman, ekipman ve yasal otoritesini kötüye kullanmak sureti ile çökertmek,
tabir-i amiyane ile işlerini bitirmek için kanunsuz evrak düzenlediği vesaire
gibi incir çekirdeğini doldurmayan birtakım tırışka
şeylerle itham edildiği tam olarak sübut bulmamış ve bu ithamların ciddi
şeylerden olmaktan ziyade cumhuriyet'in çok
güvenilir, çok saygıdeğer, çok prestijli kurumlarına iftira atmak, karalamak
maksadıyla tertib edildiği istikametinde mahkememizceçok güçlü ve güvenilir bir kanaat hasıl
bulunmuş olmasına rağmen yüce mahkememiz yine bulunduğu iddia edilen suç
belgesini ve yan delilleri incelemeye almış, mütebahhiresine
güvenilir ehlivukuf kişiler marifeti ile yaptırdığı tahkikat neticesinde sözü
edilen belgenin bünyesindeki rutubet miktarını ölçtürerek bahse konu imzada
yeterince ıslatıcı su bileşenine rastlanılmadığı tespit edilmiş olmakla, mezkur
ıslak imzalı belgenin yersen yoğurt içersen ayran kıvamında ve kararında,
menşei meşkuk, mes'ulleri gaip azmettirenleri müphem,
detayları bulanık, muhtevası karanlık bir vesika olduğu istikametinde son
derece ciddi bir kanaat kesafeti hasıl bulunmuş olduğunda ve icabında her
isteyen vatandaşın bir dolma kalem ve yazıcı tedarik edebileceği hususunda bir
engel bulunmadığı anlaşıldığından mezkur belgenin otantikliği istikametinde
vahim ve şiddetli şüphelerin varlığına kanaat getirmekle ve fakat maznunun imza
numuneleri arasında çelişik örneklere rastlanılması maznunun suiniyetine değil
de insanoğlunun muhtelif zaman ve yerlerde değişen halet-i ruhiyesine
binaen imzasında muhtelif tebeddülata rastlanmasının olağanlığına dair kara
Avrupası hukukunda geliştirilen içtihadı nazar-ı itibare
almak suretiyle maznunun, atılı cürmü işleyip işlemediği meselesinin değil
bizzat bizim mahkememiz, dünyanın hiçbir babayiğit mahkeme heyetince ispatının
mümkün olmayacağına ekseriyyet-i ara ile hükmolunarak
meselenin esasına geçilerek sanığın esasen ilk tevkifi esnasında tam tamına 18
saat, 21 dakika 8 saniye, ikinci tevkifi esnasında 43 saat, 34 dakika ve 25
saniye mevkuf kalmak sureti ile cem'an 61 saat, 55
dakika ve 33 saniye tutuklu kaldığı, savcının raporundan anlaşıldığı için
maznun hakkında her ne kadar deliller pek bir şeye benzemiyorsa da her ihtimale
karşı bir miktar ceza tesisinde lazım geldiği eşe dosta karşı izah zımnında
lüzumlu göründüğü vechile sanığa, evrak tanziminden
değil ama ilk duruşmasında mahkeme huzuruna kravatsız çıkması göz önüne
alındığında cem'an 48 saatlik ufacık bir hapis cezası
verilmesi münasip görülerek mahkumun zaten tutukevinde kaldığı sürelerin
infazı, yüce ve muazzez heyetimizce hükmolunan ceza ile mahsup edilerek şöyle
böyle 13 saat fazla göründüğü için sanığın işbu dakikadan ba'de,
saniye sektirmeksizin, derhal ve azami saygı gösterilip filarmoni mızıkası ile
tahliyesine, ceza zaten infaz edildiği için sanığa atılan suçun ebediyyen, hava, kara, deniz ve jandarma mıntıkalarında
tamamen yok sayılmasına, taktir edilen cezanın sanığın siciline geçirilmemesine
ve buna mukabil fazladan infaz edilen 13 saat için Adalet Bakanlığı
bütçesinden, her saniyesine bin yüz milyon Türk Lirası taktir olunmak suretiyle
tazminat itilasına ve tazminatın tahliye anına denk getirilmesine ve bu esnada
çerden çöpten iddialarla mahkememizi meşgul ettikleri için müddei durumundaki
kişi ve kuruluşların alenen te'dip ve ikazına ve bu babda maznunun, kanunda yazılı süre zarfında temyiz
hakkının mahfuz bulunduğuna kemal-i, hukuk ve nasfetle karar verildi."
11. Anılan haber sebebi ile başvurucu, imtiyaz sahibi şirket ve
haberin yazarı A.T.A. aleyhine manevi tazminat davası açmıştır. Başvurucu dava
dilekçesinde; söz konusu makalede tahliyeye ilişkin kararın hukuka uygun
olmadığına dair alaycı ifadelere ve aşağılayıcı yorumlara yer verildiğini,
sadece görevini ifa etmesi dolayısıyla şeref ve saygınlığına karşı yapılmış bu
saldırı nedeni ile manevi üzüntü ve elem duyduğunu belirtmiştir. Davalılardan
A.T.A. aleyhine söz konusu makale nedeni ile kurul hâlinde çalışan kamu
görevlilerine basın yolu ile hakaret suçundan ceza davası açıldığını, davalı A.T.A.nın Bakırköy 2. Asliye Ceza
Mahkemesi tarafından 17.680 TL adli para cezası ile cezalandırıldığını ve
hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verildiğini belirten başvurucu
söz konusu mahkûmiyet kararının da dikkate alınması gerektiğini belirtmiştir.
12. Başvuru konusu haberleri yapan gazeteci, başvuru konusu dava
dilekçesine karşı verdiği cevap dilekçesinde birden fazla unsura değinmiştir.
İlk olarak ilgili makalede başvurucunun ve heyetin diğer üyelerinin ismine yer
verilmediğini belirten davalı, matufiyet unsurunun
oluşmadığını ileri sürmüştür. Makalenin güncel bir konuya ilişkin olarak kaleme
alındığını, olgusal temeli bulunduğunu belirten davalı, yargı sistemini ve
yargı kararlarını müstehzi bir üslupla eleştirdiği makalede başvurucunun kişilik
haklarını hedef alan bir ibare ya da iddiaya yer vermediğini belirtmiştir.
13. Eskişehir 4. Asliye Hukuk Mahkemesi (Mahkeme) tarafından
yapılan yargılama sonucunda 21/5/2013 tarihli kararla davanın kısmen kabul
kısmen reddine karar verilmiştir. Mahkeme gerekçesinde; yargıçların eleştiri
sınırı belirlenirken bu sınırın politikacılar ya da diğer bürokratlarla aynı
düzeyde tutulmayıp daha dar tutulması gerektiği vurgulanmış, yazıda eleştiri
sınırlarını aşar nitelikte kelime ve cümlelerle davacıların verdiği kararla
dalga geçildiği belirtilerek manevi tazminat talebinin kısmen kabul kısmen
reddine karar verilmiştir.
14. Karar başvurucu ve davalı tarafından temyiz edilmiştir.
Yargıtay 4. Hukuk Dairesi (Daire) tarafından yapılan temyiz incelemesi
sonucunda 13/5/2014 tarihli kararla söz konusu makalede; İstanbul 9. Ağır Ceza
Mahkemesi üyesi olan başvurucunun oldukça fazla sayıda klasör-belge vs.
barındıran, balyoz davası olarak bilinen yargılamada çok kısa sürede karara
varmasının eleştirildiği, basında bu hususa ilişkin birçok haber ve yorumun da
yapıldığı belirtilmiştir. Bir kamu görevlisi olan başvurucunun hakkında haber,
eleştiri ve yorum yapılmasına kendisinin sebebiyet verdiğini değerlendiren
Daire, basının bu yöndeki yayınları "aşma"
olarak nitelenemeyeceğini belirtmiş ve davanın reddine karar
verilmesi gerektiğini belirterek ilk derece mahkemesi kararını bozmuştur.
15. Mahkeme tarafından Dairenin bozma kararına uyularak yapılan
yargılama sonunda; ceza mahkemesi tarafından verilen hükmün açıklanmasının
geriye bırakılması kararının Borçlar Kanunu kapsamında bir maddi olgunun
tespiti olarak değerlendirilemeyeceği, hukuk mahkemesinin bu kararla bağlı
olmadığı sonucuna varılarak dava konusunu oluşturan köşe yazısının davacı
yargıcın ismi de kullanılmadan, herhangi bir mesleki ya da kişisel özellikleri
hedef alınmaksızın, verilen tahliye kararının veriliş sürecine zaman kısalığı
açısından bir eleştiri olduğu, "azami
saygı ve orkestra eşliğinde tahliye" ifadeleriyle eleştirinin
abartılarak alaycı bir hâl takınılması nedeniyle kabul edilebilir olmasa da
eleştiri kapsamında kaldığı değerlendirilmiş ve Yargıtayca
verilen bozma kararına uyularak davanın reddine karar verilmiştir.
16. Başvurucu, ret kararını temyiz etmiştir. Daire 12/11/2015
tarihli kararı ile başvuru konusu yazının -bir bütün olarak ele alındığında-
başvurucuyu küçük düşürmek amacıyla kaleme alındığı ve başvurucunun kişilik
haklarına saldırı teşkil ettiği yönünde bir tespitte bulunmuş ise de yerel
mahkeme tarafından bozma ilamına uyulmak suretiyle karar verildiğini belirterek
davalı lehine oluşan usulü müktesep hak oluştuğundan Mahkemenin ret kararını
onamıştır. Nihai karar başvurucuya 30/12/2015 tarihinde tebliğ edilmiştir.
17. Başvurucu 29/1/2016 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
18. 1/1/2011 tarihli ve 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 49.
maddesi şöyledir:
“Kusurlu
ve hukuka aykırı bir fiille başkasına zarar veren, bu zararı gidermekle
yükümlüdür.
Zarar verici fiili yasaklayan bir hukuk kuralı
bulunmasa bile, ahlaka aykırı bir fiille başkasına kasten zarar veren de, bu zararı gidermekle yükümlüdür.”
B. Uluslararası Hukuk
19. İlgili ulusal ve uluslararası hukuk kurallarının yer aldığı
kararlar için Keleş Öztürk (B.
No: 2014/15001, 27/12/2017, §§ 20-30) ve Bekir
Coşkun ([GK], B. No: 2014/12151, 4/6/2015, §§ 18, 19) kararlarına
bakılabilir.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
20. Mahkemenin 10/12/2019 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Şeref ve İtibar
Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
21. Başvurucu, söz konusu makalenin kendisini karalamak ve hedef
göstermek amacı ile kaleme alındığını belirtmiştir. Yazının tamamında Albay D.Ç.nin tahliyesine karar vermeleri sebebi ile kendisinin
de üyesi olduğu İstanbul 9. Ağır Ceza Mahkemesinin aşağılandığını belirten
başvurucu, ilgili yazının mesleki onur ve saygınlığına zarar vermesi sebebi ile
şeref ve itibar hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
22. Ergenekon, Balyoz, Poyrazköy ve amirallere suikast gibi önemli davalarda
görev yaptığını belirten başvurucu, söz konusu davalar sebebi ile vermiş olduğu
kararların Fetullahçı Terör Örgütü/Paralel Devlet
Yapılanmasını (FETÖ/PDY) rahatsız ettiğini, hakkında yürütülen olumsuz kampanya
sebebi ile Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu tarafından görev yerinin
değiştirildiğini belirtmiştir.
23. Yapılan Yargıtay incelemesi ile verilen bozma kararı
doğrultusunda davasının reddine karar verilmesinin kasti olduğunu belirten
başvurucu, Albay D.Ç.nin tahliyesine ilişkin kararın Ergenekon yargılaması olarak bilinen dava
sırasında verilmesine karşılık 13/5/2014 tarihli bozma ilamında makale tarihi
itibari ile henüz başlamamış olan "Balyoz
Soruşturması" ifadesinin kullanıldığını belirterek ilgili
gerekçe sunulmadığını ve davalı hakkında Bakırköy 2. Asliye Ceza Mahkemesinin
tarafından verilen ceza mahkûmiyetinin dikkate alınmadığını belirtmiştir.
2. Değerlendirme
24. Anayasa’nın 5. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Devletin
temel amaç ve görevleri, … Cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak, kişilerin ve toplumun
refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak ve hürriyetlerini,
sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan
siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî
varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır.”
25. Anayasa'nın 17. maddesinin birinci fıkrasının ilgili kısmı
şöyledir:
"Herkes, ... manevî varlığını koruma ...
hakkına sahiptir."
a. Kabul Edilebilirlik Yönünden
26. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan şeref
ve itibar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna
karar verilmesi gerekir.
b. Esas Yönünden
i. Genel İlkeler
(1)
İfade ve Basın Özgürlüğünün Demokratik Toplumdaki Önemi
27. Anayasa Mahkemesi; Anayasa'nın 26. maddesinde yer alan ifade
özgürlüğü ile Anayasa'nın 28. maddesinde yer alan basın özgürlüğünün demokratik
bir toplumun zorunlu temellerinden olduğunu, toplumun ilerlemesi ve her bireyin
gelişmesi için gerekli temel şartlardan birini oluşturduğunu daha önce pek çok
kez ifade etmiştir (Mehmet Ali Aydın [GK],
B. No: 2013/9343, 4/6/2015, § 69; Bekir
Coşkun, §§ 34-36). Basın özgürlüğünün kamuoyuna çeşitli fikir ve
tutumların iletilmesi ve bunlara ilişkin bir kanaat oluşturması için en iyi
araçlardan birini sağladığı açıktır (İlhan Cihaner (2), B. No: 2013/5574, 30/6/2014, § 63).
(2) Başkalarının
Şöhret veya Haklarının Korunması
28. Anayasa’nın 26. maddesinin ikinci fıkrasına göre ifade
özgürlüğünün sınırlandırılma nedenlerinden ve bu bağlamda ifade özgürlüğünü
kullananların uyması gereken görev ve sorumluluklardan biri de başkalarının
şöhret veya haklarının korunmasıdır. Bireyin şeref ve itibarı, kişisel kimliği
ile manevi bütünlüğünün bir parçasını oluşturur ve Anayasa’nın 17. maddesinin
birinci fıkrasının korumasından faydalanır (İlhan
Cihaner (2), § 44). Devlet, bireyin şeref
ve itibarına keyfî olarak müdahale etmemek ve üçüncü kişilerin saldırılarını
önlemekle yükümlüdür (Nilgün Halloran, B. No: 2012/1184, 16/7/2014, § 41; Adnan
Oktar (3), B. No: 2013/1123, 2/10/2013, § 33; Bekir Coşkun, § 45; Önder Balıkçı, B. No: 2014/6009, 15/2/2017, § 44).
(3) Yargı Erkinin Otoritesinin Korunması
29.Adalet sisteminin düzgün işlemesi için görev yapan kamu
görevlileri kamunun güvenine sahip olmalıdır. Bu sebeple adalet sisteminde
görev alan hâkimler ve savcılarla birlikte diğer yargı çalışanlarını asılsız
suçlamalardan korumak devletin görevlerindendir (İlhan Cihaner (3), B. No:
2013/5298, 20/5/2015, §§ 26, 27). Öte yandan hedef alınan yargı görevlisinin
kim olduğu (hâkim veya savcı) da önemlidir. Yargılamanın tarafı olan savcı,
kullanılan bazı ifadeler uygunsuz olsa da mesleki ya da diğer niteliklerine
ilişkin olmayan eleştirilere hoşgörü göstermelidir (Keleş Öztürk, § 30).
30. Bununla birlikte hâkimlere yönelik kabul edilebilir eleştiri
sınırı savcılara nazaran daha dardır (benzer yönde değerlendirme için bkz. Keleş Öztürk, § 30). Zira hâkimlerin
yargılamada kamu görevi ifa eden diğer süjelere oranla ifade özgürlüğü son
derece kısıtlıdır. Ayrıca bir hukuk devletinde adaletin teminatı olan
mahkemelerin görevlerini yerine getirebilmeleri için kamu güvenine mazhar
olmaları esastır.Bu
sebeplerle hâkimlerin görevlerine ilişkin konularda kendilerine yöneltilen ağır
saldırılardan korunması büyük önem arz etmektedir.
31.Ne var ki mahkemeler de diğer tüm kamu kurum ve kuruluşları
gibi eleştiriden müsemma değildir. Buna karşın eleştiri ile aşağılama arasında
açık bir ayrım yapılması gerekmektedir. Mahkemelere ve mahkeme mensuplarına
yöneltilen ifadelerin asıl amacının aşağılama olduğu durumlarda, ifade
sahiplerinin muhatap olacağı yaptırımların ifade özgürlüğünü kural olarak ihlal
edeceği söylenmez.
32. Bu gereklilik, bireylerin ve basının yargısal kararlara
ilişkin görüş ve eleştirilerini ifade etme hakkının olmadığı anlamına gelmez.
Mamafih bu eleştirilerin kişilerin şeref ve itibarlarının korunmasını isteme
haklarını ihlal eder boyuta ulaşmaması ve yargı erkinin otoritesini
zayıflatmaması gerekir. Zira mahkemeler yasal uyuşmazlıkların çözüme bağlandığı
mercidir ve bu görevlerini yerine getirebilmeleri için toplumsal güvene ihtiyaç
duyarlar.
(4)
Çatışan Haklar Arasında Dengeleme
33. Anayasa Mahkemesi, başvurucunun Anayasa’nın 17. maddesinin
birinci fıkrasında koruma altına alınan kişisel itibarın korunmasını isteme
hakkı ve yargı erkinin otoritesinin korunması gerekliliği ile şikâyet konusu
ifadeleri sarf eden kişilerin Anayasa’nın 26. maddesinde güvence altına alınan
ifade özgürlüğü arasında adil bir dengenin gözetilip gözetilmediğini
değerlendirmektedir (İlhan Cihaner (2), § 49, Keleş Öztürk, §§ 43, 47)). Bu, soyut bir değerlendirme
değildir.
34. Çatışan haklar arasında dengeleme yapılabilmesi için mevcut
olaya uygulanabilecek olan kriterlerden bazıları şu şekilde sayılabilir:
i. Başvuru konusu ifadelerin güncel ve genel yarara ilişkin bir
tartışmaya katkı sağlayıp sağlamadığı
ii. Haber, köşe yazısı veya makalenin konusu
iii. Yayının içeriği, şekli, ve
sonuçları
iv. Kamuoyu ile diğer kişilerin kullanılan ifadeler karşısında
sahip oldukları hakların ağırlığı
35. Anayasa Mahkemesi; siyasetçilerin, kamuoyunca tanınan
kişilerin ve kamusal yetki kullanan görevlilerin gördükleri işlev nedeniyle
daha fazla eleştiriye katlanmak durumunda olduklarını ve bunlara yönelik
eleştirinin sınırlarının çok daha geniş olduğunu her zaman vurgulamıştır (siyasetçilerle
ilgili olarak bkz. Ergün Poyraz (2) [GK], B. No: 2013/8503, 27/10/2015, §
58; kamusal yetki kullanan görevlilerle ilgili olarak bkz. Nilgün Halloran,
§ 45; Kemal Kılıçdaroğlu
(3), B. No: 2015/1220, 18/7/2018, § 53; tanınan bir Cumhuriyet başsavcısı
ile ilgili olarak bkz. İlhan Cihaner (2), § 82; tanınan ve siyasete
hazırlanan bir kamu görevlisi ile ilgili olarak bkz. Önder Balıkçı, § 42; Kemal
Kılıçdaroğlu, B. No: 2014/1577,
25/10/2017,§ 55).
36. Anayasa Mahkemesi başvurunun koşullarına göre bazıları
yukarıda sayılan kriterlerin gerektiği gibi değerlendirilip
değerlendirilmediğini denetler (Nilgün Halloran, § 44; Ergün
Poyraz (2), § 56; Kadir Sağdıç §§
58-66; İlhan Cihaner
(2), §§ 66-73). Bunun için başvurucuya yönelik ifadelerin -sarf
edildiği bağlamdan kopartılmaksızın- olayın bütünselliği içinde
değerlendirilmesi gerekir (Nilgün Halloran, § 52; Önder
Balıkçı, § 45). Başvurucunun kişisel itibarının ve yargı erkinin
otoritesinin gerekçesiz olarak veya Anayasa Mahkemesince ortaya konulan
kriterleri karşılamayan bir gerekçe ile korunmaması Anayasa'nın 17. maddesini
ihlal edecektir.
ii. İlkelerin Somut Olaya
Uygulanması
37. Başvurucu, söz konusu makale ile Ergenekon davası olarak
bilinen yargılamayı yürüten -kendisinin de üyesi olduğu- Mahkeme heyetinin
Albay D.Ç. hakkında vermiş olduğu tahliye kararı neticesinde hedef alındığını
ifade etmektedir. Yazının mahkemeyi aşağılayıcı ve küçük düşürücü bir dille
kaleme alındığını belirten başvurucu; yazıdaki asıl amacın kararı eleştirmek
olmadığını, kararı veren hâkimleri aşağılamak olduğunu ileri sürmüştür. Buna
karşın ilk derece mahkemesi söz konusu yazıda başvurucunun ismine yer verilmediğini,
yazıda başvurucunun mesleki yahut kişisel özelliklerinin hedef alınmadığını,
söz konusu tahliye kararının veriliş süresinin kısalığının abartılı ve alaycı
bir dille eleştirildiğini belirterek davanın reddine karar vermiştir.
38. Başvurucunun davalının sözlerinin şahsiyet haklarına yönelik
bir saldırı olduğu yönündeki değerlendirmelerine karşı davalı; söz konusu
makalede kişilik haklarına saldırı niteliğinde ifadelerin bulunmadığını,
başvurucunun hedef alınmadığını, yazının mizahi ve ironik
bir dille kaleme alındığını belirterek başvurucunun kişilik haklarına saldırı
niteliğinde ifadelerin bulunmadığını ileri sürmüştür. Somut olayın kendine has
koşullarında Anayasa Mahkemesi tarafından yapılacak incelemede mahkemelerin
başvurucuyu eleştiri sınırını aşan bir müdahaleden korumakta yetersiz kalıp
kalmadığı değerlendirilecektir.
39. Bu bağlamda uyuşmazlığın çözümünde ele alınması gereken ilk
yön yazının kaleme alındığı dönemde Ergenekon davası olarak bilinen ve
kamuoyunun ilgisine matuf yargılamanın devam etmekte olduğudur. Söz konusu
yargılama kapsamında yazıya konu edilen Albay D.Ç.nin
tahliyesi de yazılı ve görsel basında geniş olarak yer almıştır. Yazı D.Ç.nin tahliyesi hakkında kaleme alınmış olup, tahliye
kararının veriliş süresi ve haklılığı eleştirilmiştir. Bu bağlamda söz konusu
yazının kamunun yoğun ilgisini çeken bir davayla ilgili olduğu anlaşılmaktadır.
40. Başvuru konusu yazıda,tahliyeye
ilişkin yargısal sürecin değer yargısı bildiren ifadelerle tahliye gibi olgusal
bir temel üzerinden eleştirilmeye çalışıldığı anlaşılmaktadır. Kullanılan
ifadelerde hicve varan bir üslup tercih edildiği görülse de Anayasa Mahkemesi
veya derece mahkemeleri, gazetecilik mesleğinin nasıl yapılması gerektiğini ve
gazetecilerin haber verme tekniğini belirleyemez (Ali Suat Ertosun (7), B. No: 2014/1416, 15/10/2015, § 39).
Zira bir düşüncenin hangi uslüp ve biçimle en iyi
şekilde aktarılacağına bizzat düşünceyi dile getiren karar verebilir. Bu
bağlamda Anayasa'nın 26. maddesinin sadece ifade edilen haber ve fikirlerin
içeriğini değil aynı zamanda bunların nakledilme biçimlerini de koruduğu akılda
tutulmalıdır (Ali Suat Ertosun (7),
§39)
41. Ayrıca başvurucu tarafından, söz konusu yazı ve bu gibi
yazılar nedeniyle hakkında linç kampanyası yürütüldüğü ve mesleki kariyerinin
yapılan bu gibi haber ve yazılar sebebi ile olumsuz etkilendiği ileri sürülmüş
ise de kişisel kariyerinin ve mesleğinin önemli ölçüde etkilendiği ortaya
konulamamıştır.
42. Somut olayda ilk derece mahkemesi, davalının basın özgürlüğü
ve başvurucunun şeref ve itibarının korunması hakkı ile yargı erkinin
otoritesinin korunması arasında bir denge kurma işlemi yapmıştır. Her ne kadar
Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 13/5/2014 tarihli bozma ilamında sunulan
gerekçeler davaya konu edilen makalenin yazıldığı tarihten sonra gelişen
olaylara ilişkin ise de ilgili bozma kararından sonra yargılama yapan derece
mahkemesi tarafından başvuru konusu yazı ile ilgili bir gerekçe sunulmak sureti
ile davanın reddedildiği, bu kapsamda Dairenin bozma gerekçesi ile
yetinilmediği anlaşılmaktadır. Bu şartlarda yukarıdaki değerlendirmelerin
tamamı ve yargı mercilerinin farklı çıkarları dengelerken sahip oldukları
takdir payları da dikkate alındığında Anayasa’nın 17. maddesinin birinci
fıkrasında yer alan pozitif yükümlülüklere ve yargı erkinin otoritesinin
korunması ilkesine uyulduğu, derece mahkemelerince tarafların haklarının
değerlendirilmesinde açık bir dengesizlik saptanmadığı ve bu kapsamda bir
ihlalin olmadığı açık olduğundan başvurunun diğer kabul edilebilirlik şartları
yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan
yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
B. Bağımsız ve Tarafsız
Mahkemede Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
43. Başvurucu; Yargıtay 4. Hukuk Dairesi tarafından verilen
13/5/2014 tarihli karar ile 12/11/2015 tarihli kararlar arasında çelişki
olduğunu, Daire tarafından 1 yıl 5 ay 29 gün fasıla ile aynı konuya ilişkin
olarak verilen iki karar arasındaki bu farkın ilk temyiz incelemede görev alan
ve kendisine karşı ayrımcı bir tutum takınarak aleyhine oy kullanan üç üyenin
ikinci incelemede görev almamalarından kaynaklandığını belirterek bağımsız ve
tarafsız mahkemede yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
44. Başvurucu; Yargıtay tarafından yapılan 13/5/2014 tarihli
temyiz incelemesinin bağımsız ve tarafsız yürütülmediğini ve taraflı karar
verildiğini ileri sürmüştür.
45. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 47. maddesinin (3), 48.
maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları uyarınca bireysel başvuruda kamu
gücünün neden olduğu iddia edilen ihlale dair olayların tarih sırasına göre
özeti yapılmalı, bireysel başvuru kapsamındaki hakların ne şekilde ihlal
edildiği ve buna ilişkin gerekçeler ve deliller açıklanmalıdır (Veli Özdemir, B. No: 2013/276, 9/1/2014,
§§ 19, 20).
46.Somut olayda başvurucu, açmış olduğu davada yargılamayı yapan
temyiz merci olan Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin bağımsız ve tarafsız karar
veremediğini ileri sürmüş ise de Dairenin bağımsız ve tarafsız karar
vermediğine ilişkin somut açıklamada bulunmamış; bu durumu ortaya koyan
herhangi bir belge veya bilgi sunmamıştır. Bu itibarla başvurucu ihlal
iddiasına ilişkin delillerini sunma ve temel hak ve özgürlüğünün ihlal
edildiğine ilişkin açıklamalarda bulunma yönündeki yükümlülüğünü yerine
getirmemiştir. Dolayısıyla başvurucu tarafından ileri sürülen iddiaların
temellendirilemediği sonucuna ulaşılmıştır.
47. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Bağımsız ve tarafsız mahkemede yargılanma hakkının ihlal
edildiğine ilişkin iddianın açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Şeref ve itibar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın
KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan şeref ve
itibar hakkının İHLAL EDİLMEDİĞİNE,
C. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA,
D. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
10/12/2019 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.