TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
BİRİNCİ BÖLÜM
KARAR
MÜZEYYEN ERBEK BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2016/1949)
Karar Tarihi: 10/12/2019
Başkan
:
Hasan Tahsin GÖKCAN
Üyeler
Burhan ÜSTÜN
Hicabi DURSUN
Kadir ÖZKAYA
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
Raportör
Tuğçe TAKCI
Başvurucu
Müzeyyen ERBEK
Vekili
Av. Figen ERBEK
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, tıbbi ihmal sonucu ölüm olayının meydana gelmesi, olayla ilgili zararlarının karşılanmaması ve tazminat davasının uzun sürmesi nedenleriyle yaşam hakkının; sağlık personeli tarafından hasta yakınlarına kötü muamelede bulunulması ve yakınıyla görüşmeye izin verilmemesi nedenleriyle de özel hayata ve aile hayatına saygı hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 28/1/2016 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüş bildirmemiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) üzerinden ulaşılan bilgi ve belgelere göre ilgili olaylar özetle şöyledir:
7. Başvurucu Müzeyyen Erbek'in eşi ve vefat tarihinde 72 yaşında olan B.E., 31/5/2011 tarihinde vefat ettiği Özel D. Hastanesinde (Hastane) 2008 yılından bu yana birçok kez tedavi olmuştur.
8. Sağlık Bakanlığı Denetim Hizmetleri Başkanlığının (Sağlık Bakanlığı) dosya kapsamındaki 18/6/2012 tarihli raporuna göre müteveffaya Hastane tarafından 18/12/2009 tarihinde kronik böbrek yetmezliği teşhisi konulmuş ve bu tarihten itibaren B.E. bir özel diyaliz merkezinde dialize girmeye başlamıştır. Hastane tarafından 22/12/2009 tarihinde B.E.ye koroner anjiyografi yapılmış ve sonucunda ameliyat olması önerilmiş, B.E. bu öneriyi kabul etmemiş, 28/12/2009 tarihinde bir başka özel hastanede kendisine ilaç kaplı stent takılmış, B.E. sonrasında Hastanede tedavi olmaya devam etmiş, kendisine 3/9/2010 tarihinde yeniden koroner anjiyografi yapılmış ve yine ameliyat önerilen B.E. ikinci kez ameliyat olmayı kabul etmemiştir. Bunun üzerine B.E.ye 6/10/2010 tarihinde bir başka özel hastanede RC stent içi restenoz uygulaması yapılmıştır. En son olarak 30/5/2011 günü saat 14.01 sıralarında Hastanenin Acil Servisine başvuran B.E. yoğun bakıma yatırılmayı kabul etmediğinden Dahiliye Servisine yatırılmış, 31/5/2011 tarihinde ise koroner yoğun bakıma yatırılarak koroner anjiyografi yapılmış, kendisine acil ameliyat önerilen müteveffanın ertesi gün ameliyat olmasına karar verilmiş ancak 31/5/2011 gecesi koroner yoğun bakımda iken durumu kötüleşen B.E. saat 02.05 itibarıyla vefat etmiştir.
A. Olayla İlgili Olarak Yürütülen Ceza Soruşturması Süreci
9. Başvurucu tarihi tespit edilemeyen dilekçeyle Hatay Cumhuriyet Başsavcılığına (Cumhuriyet Başsavcılığı) başvurarak Hastane yetkilileri ve diğer ilgili kişilerden şikâyetçi olmuştur. Dilekçenin ilgili kısımları şöyledir:
"...
1. Müteveffa ... diyabet hastası olup, son bir yıldır böbrek yetmezliği nedeniyle diyalize girmekteydi.
2. 31.05.2011 tarihinde göğsünde ağrılar hissetmesi üzerine [D.] Hastanesine acil servise götürülmüştür. Hastanede acil olarak yoğun bakım ünitesine yatırılması gerektiği annem Müzeyyen Erbek'e ve babama iletilmiştir. Babam Hastanenin yoğun bakım ünitesinde kendisiyle ilgilenilmeyeceği endişesiyle yatmak iste[me]miş, bunun üzerine hastanede bulunan hemşire olduğu beyan edilen kişi, BABAMIN BİLİNCİ AÇIK OLMASINA RAĞMEN anneme evrakları imzala[ma]ması halinde bakımının yapılmayacağı tehdidiyle hiçbir açıklama ve bilgilendirme yapmadan imzasını almıştır.
31.05.2011 günü sabahleyin, babamın doktoru tarafından anneme, eşinize anjiyo yapamayız masada kalır denilmiştir.
Babamın haftada 3 gün diyalize giren bir hasta olduğu gözetilmemiştir. Bu bilgi kirliği ve kargaşası sürekli devam etmiş, kesin net teşhis ve tedavi uygulanamamıştır.
3. 31.05.2011 tarihinde (Aynı gün) bizzat babamla telefonda görüştüm. Kızım ben bunlara güvenmiyorum beni hemen İstanbul'a götür, demesi üzerine hemen annemi arayarak gerekirse uçak ambulans kiralayacağımı babamın buna uygun olup olmadığını doktorlara sormasını istedim.
Ancak yazık ki babamın durumu ne ilgili bilgi verecek doktor ... anneme, siz uçak ambulansın ne kadar kiralandığını biliyor musunuz? cevabıyla, ... tıp etiğine de aykırı cevap vermiştir.
...
4. Anjiyo yapılmasının tehlikeli olduğunu beyan eden doktor 20 dakika sonra ne olduysa alelacele anjiyo yapmış, bu konuda net bir açıklama yapma ihtiyacı dahi hissedilmemiştir.
Bu arada babamı görmek isteyen davacı- anneme, nedense saatler sonra ancak izin verilmiştir. En önemlisi de babamın anjiyodan sonra diyalize bağlanmadığı anlaşılmıştır. Oysa ki, anjiyodan sonra diyalize bağlı yaşamını sürdüren bir kişinin sağlıklı bir şekilde 4 saat diyalizde kalması gerekmekteyken buna uyulmamıştır. Açık kalp ameliyatı önerilen, şeker hastası ve diyalize bağımlı yaşamını sürdüren bir kişiye moral kaynağı olması nedeniyle dahi bir yakını ile görüştürülmesi gerekirken buna uyulmamıştır. Saatler sonra yoğun bakıma alına[n] anneme orada bulunan hastalar 'bize burada bakılmıyor' şikayetinde bulunmuş, bu arada oraya gelen görevli babama yönelik 'artık yeter bıktık bizi çok uğraştırdın' demek suretiyle hasta ve hasta yakınlarına kötü muamelede bulunmaktan geri kalmamıştır.
6. Hastanede yoğun bakım ünitesinin bulunduğu katta bulunan güvenlik görevlisi bilgi vermeye çalıştı. Yoğun bakım ünitesinden çıkan üniformalı bir hasta bakıcı görünce hemen yanına koşup 'ben [B.E.nin] kızıyım, şimdi İstanbul'dan geldim, babamı görebilir miyim?' sorusuna hayır yanıtı verdi. Durumunu sordum, biz gereken kişiye [bilgi] veriyoruz dedi. Babam beni görsün kendini iyi hissedecektir deyince hiç cevap vermeden, adeta yoğun bakımda bulunan hasta yakınlarına 'sizde kimsiniz çekin gidin' edasıyla çekti gitti.
7. Kısa bir süre içinde yakın akrabamız olan Dr. [U.A.nın], geçmiş olsun demek için hastaneye gelmesi üzerine, ... Dr. [U.A.] yukarı çıktı.
Bana dönerek... baban bilincini kaybetmiş seni tanıyamaz dedi. Ben panikledim. yetkili aradım ancak yoğun bakım ünitesinde doktor olmadığını fark ettim. Babamın her iki doktorunun telefonlarını danışmadan aldım her ikisi aradım, ancak telefonları kapalıydı.
8. Ben ve kuzenim bir taraftan babamın doktorları olarak verilen isimlerin cep telefonlarını arıyor diğer yandan hastanede doktor bulunmasını istiyorduk. Yaklaşık yarım saat sonra üzerinde yeşil renkte ameliyat kıyafeti olan ... bir doktor geldi. İçeri girip çıktı, babanız dönülmeyen yolda olabilir gibi bir ifade kullanınca, ben yalvarır şekilde 'ne olur babamı kurtarın elinizden geleni yapın' demem üzerine her iki elini yana açarak ve yüksek bir ses tonuyta beni azarlayarak 'bana işimi öğretmeyin çıkın ben zaten şimdi operasyondan geldim.' dedi. ...
Babamın vefat ettiği bize hiçbir yetkili tarafından söylenmedi....
Bizler hastanede görevli ve yetkili nöbetçi doktorların isimlerini islememiz üzerine bize aylarca bilgi verilmedi.
YASAYA AYKIRI OLDUĞUNU TESPİT ETTİĞİMİZ HUSUSLAR
a) Hastaya durumu izah edilmemiş, açıklayıcı onamı alınmamıştır. Bilinci açık olmasına rağmen yoğun bakıma alınması ve anjiyo yapılacağı konusunda açık muvafakati alınmamış, yetkililerce bilgilendirme yapılmamıştır.
b) Yoğun bakım ünitesi yasanın öngördüğü koşulları taşımamaktaydı. 7 gün 24 saat görevli ve yetkili hasta bakıcı ve doktor olması gerekirken mevcut değildi.
c) Babamın yüksek tansiyonu, diabet hastası olduğu ve yoğun bakımda olmasından dolayı ayrıca psikolojik sıkıntı yaşadığı gözetilmemiş önlemler alınmamıştır.
d) Konsültasyon gereği gibi yapılmamıştır.
e) Hastaya bilinci açık olmasına rağmen gereken aydınlatıcı bilgi yapılmadığı gibi biz hasta yakınları bilgi kirliliğine boğulmuş, yetkili ve görevliyle tarafımıza bilgilendirme yapılmamıştır.
f) Hastaneden 21.07.2011 tarihinde gerekli bilgi ve belgeler talep edilmiş ancak dosya kasıtlı olarak eksik gönderilmiştir .
Bu konuda İl Sağlık Müdürlüğüne şikayette bulunulmuş ve henüz sonuçlanmamıştır. ...
Yukarıda da izah edildiği üzere davalı şirketin işletmesi olduğu hastane yasal düzenlemeler uyulmamak suretiyle hasta olan müteveffaya eziyet edilmiş, yoğun bakımda müdahale yapılmamıştır.
..."
10.Cumhuriyet Başsavcılığı 6/6/2012 tarihinde Hastaneden B.E.nin tedavisine ve ölümüne dair tüm bilgi ve belgelerin iletilmesini talep etmiştir.
11.Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından Hastanenin Acil Servisinde pratisyen olarak görev yapan doktor D.A.D.nin 14/6/2013 tarihinde, dahiliye uzmanı olarak görev yapan doktor A.Ş.nin 16/4/2013 tarihinde ve İskenderun Cumhuriyet Başsavcılığı aracılığıyla kalp damar cerrahı olarak görev yapan doktor M.A.C.nin 11/7/2013 tarihinde, Reyhanlı Polis Merkezi Amirliği aracılığıyla ise doktor M.T.G.nin 17/7/2013 tarihinde şüpheli olarak ifadeleri alınmıştır.
12.M.A.C.nin ifadesinin ilgili kısmı şöyledir:
" ...Ben olay tarihinde ... [D.] hastanesinde kalp damar cerrahı olarak görev yapmakta idim. Hatırladığım kadarıyla soruşturma evrakında ismini gördüğüm [B.E.] 2009 yılında böbrek yetmezliği nedeniyle [D.] hastanesinde tedavi oluyordu, 2009 yılında [D.] hastanesinde kardiyologlar tarafından kendisine anjio yapıldı, kalp damarlarında tıkanıklık tespit edildiği için ameliyat kararı alındı ancak hasta yakınları [B.E.yi] İstanbuldaki başka bir hastaneye götürerek kalbine sitent taktırmışlar, sonrasında böbrek yetmezliği olduğu için olay tarihinde [B.E.] [D.] hastanesininin dahiliye polikinliğine kaldırılarak hastanede tedavi altına alınmış, hastanede dahiliye servisinde tedavi altında iken kalp şikayetlerinin tekrar başlaması üzerine kardiyoloji konsültüsyonu kendisine yapılmış bunun sonucunda tekrar anjioya alınmış, kardiyologlar tarafından kendisine anjio yapılmış sonrasında kendisi hakkında ameliyat kararı alınmış, ameliyat kararı alınmasına kadarki süreçte şahsımın kalp damar cerrahı olarak herhangi bir işlemi ve müdahalesi bulunmamaktadır. Anjio süreci kardiyologlar tarafından yerine getirilmektedir. [B.E.] isimli hasta henüz ameliyata alınmadan durumunun ağırlaşması neticesinde hayatını kaybetmiştir. ... Hastaya alınan ameliyat kararı alındığı esnada hasta zaten anjio yapıldığı için kardijoloji yoğun bakımda yatmaktaydı,kendisi hakkında alınan ameliyat kararı yakınlarına bildirilmesinden 10 dakika sonra hastanın durumu dahada ağırlaşınca hasta genel yoğun bakıma kaldırıldı. ... Bununla birlikte ismi zikredilen kişiyle alakalı Sağlık bakanlığı tarafından soruşturma yapılmış olup soruşturma neticesinde söz konusu hasta ile ilgili herhangi bir tıbbi ihmal bulunmamıştır ..."
13.A.Ş.nin ifadesinin ilgili kısmı şöyledir:
...Hastanesinde Dahiliye uzmanı olarak görev yapmaktayım.... Hatırladığım kadarıyla yaşlı ve pek çok açıdan kronik rahatsızlığı olan birisiydi. Ben bir gece nöbetçi olarak hastanede bulunduğum sırada hastaneye müracaat etmişti. Bende gerekli işlem ve müdahaleleri yaparak hastaneye yatırmıştım. Yattıktan 2 - 3 saat sonra aynı gün içerisinde vefat etmişti diye hatırlıyorum. Yukarıda da belirttiği gibi üzerinden zaman geçtiğinden bazı ayrıntıları tam olarak hatırlayamayabilirim şahısla ilgili olarak pek çok branş doktorumuzun ilgilendiğini müdahale ettiğini biliyorum. Yine hatırladığım kadarıyla kalp yetmezliği, iskemik kalp hastalığı vardı. Gerek ben ve gerekse diğer tüm doktor arkadaşlarımız yapılması gereken tüm işlem ve müdahalelerimizi yaptık..."
14.D.A.D.nin ifadesinin ilgili kısmı şöyledir:
"...acil servisinde pratisyen hekim olarak görev yapmaktayım. ... kendisi hastahanemize müracaat etmişti, hatta çok sayıda müracaatı var idi kendisi yaşı hayli ilerlemiş bir hasta idi. Hatırladığım kadarıyla kendisinde böbrek ve kalp rahatsızlığı vardı. her gelişinde acilde gerekli tüm kontrol, tetkikleri yapılır, konunun uzmanlarına bildirilir uzman hekim arkadaşlar gelirler gerekli kontrolleri yaptıktan sonra onlarda kendisine mevcut rahatsızlıklarının, yani kalp ve böbrek yetmezliğinin ayakta tedavi ile yapılamayacağını, yatarak tedavi görmesi gerektiğini anlatır ve bu konuda bilgilendirirlerdi, ancak kendisi çoğunlukla yatarak tedaviyi kabul etmeden hastahaneden ayrılır ve birkaç gün sonra bu veya benzer şikayetlerle yeniden hastahanemize gelirdi. Geldiği zaman yanında bulunan yakınları ve çocukları da aynı şekilde bilgilendirilir, hastanın durumu izah edilirdi. Buna rağmen ben onlarda da babalarını bu anlamda ikna etme veya razı etme ve sonuçta hastahaneye yatırma şeklinde bir çabalarını gözlemlememiştim, hastamız hakikaten özel ihtimam edilen ve gerekli tüm işlemlerin ve tedavilerin uygulandığı veya uygulanmak istendiği bir kişiydi. Yine hatırladığım kadarıyla acile müracaatından sonra kendisini gerekli kontroller sonrası yatış için yönlendirmiştik, hastahanede vefat etti..."
15. Cumhuriyet Başsavcılığınca İstanbul Adli Tıp Kurumu 1. İhtisas Kurulundan (Kurul) B.E.nin ölümünde, tedavide yer alan doktorların kusuru bulup bulunmadığının tespiti hakkında düzenlenecek raporun iletilmesi talep edilmiştir. Kurulun 23/10/2013 tarihli raporunun ilgili kısımları şöyledir:
31.05.2011 P: Geneldurumu ayni. Karın ağrısı olan hastaya ust batın BT istendi. Hasta ve yakınları yeniden bilgilendirildi. Hastaya yeniden kardiyoloji konsultasyonu istendi.
11:20 hastanın dahiliye servisindenkardiyolojiservisine geldiği, stabil olduğu,
14:50 de hasta anjiodan geldiği, anjio notunda: ...
Tanı: ASKH - KAH
Karar: Acil cerrahi revaskülarizasyon.
18:00 diyalizden geldiği, diyalizin 2 saat sürdüğü, hipotansiyon 87/50 mmHg,
20:00 Hasta ve yakınlarının kabul etmesi üzerine hasta KVCyedevredildiği hikayesi
2009 12 ayda hastanemizdeKBYnedeniylehemodiyaliz amaçlıA-V fistül açılan hastaya ameliyat önerildiği, hastanın Kabul etmediğinden medical tedavisi düzenlenip taburcu edildiği, dışmerkezde PTCA+STENT uygulandığı, taburcu edildiği, şikayetlerinin devam etmesi üzerine 31.5.2011 tarihinde KAG yapıldığı, cerrahi tedaviye karar verildiği, kalp damar cerrahisine devredildiği, yoğun bakıma yatmak istemediği,
...Aterosklerotik Kalp hastalığı, Kronik böbrek yetmezliği, Aterosklerotik kalp hastalığı,
Yapılan tetkiklerinde...
31 05 2011 kalp ve damar cerrahisitabelasında; saat 20:00de devir alındığı, Genel durum orta TA 80/60 N :110 Hastanin ameliyat öncesi hazırlıkları sırasında Tansiyon arteriel giderek düşmeye başladı. Saat:23'de Adrenalin yapıldı.00:15 kardiyak arreste girdiği, 00:30 'da Entube edildi, resusitasyon başlandığı, Resüsitasyona yanıt alınamadığı, Dopamine Adrenalin infüzyonu aldığı, adrenalin ve atropine rağmen hastanın kurtarılamadığı, 01,06,2011 'de 02:05te öldüğü, eksitus olarak kabul edildiği,
SONUÇ
27.5.2011 tarihinde midede ağrı, yanma, bulantı, ateş, öksürük şikayetleri nedeniyle Özel [D.] Hastanesi'ne dahiliye servisine yatırıldığı, eski KBY ve Diyaliz hastası olduğu, tetkiklerden sonra şikayetleri azalan hastanın taburcusunu istemesi nedeniyle aynı gün taburcu edildiği, 30.5.2011 tarihinde göğsünde ağrı, karın ağrısı, göğüste sıkışma ve yanma nedeniyle tekrar [D.] Hastanesi'nebaşvurduğu, ... 31.5.2011 sabah 11:20'de kardiyolojiye ve akşam 20:00'de kalp damar cerrahisi yoğun bakıma sevk edilerek yatırıldığı, gece 00:30da öldüğü bildirilen 1939 doğumlu [B.E.] hakkında düzenlenmiş adli ve tıbbi belgelerde;
1) Zamanında otopsi yapılarak dokular makroskopik ve histopatolojik tetkikler yapılmamış olmakla birlikte 27.5.2011 tarihinde midede ağrı, yanma, bulantı, ateş, öksürük şikayetleri nedeniyle Özel [D.] Hastanesi'ne dahiliye servisine yatırıldığı, muayenesinde ateş:39 derece, tansiyon:130/70 mmHg, pupiller izokorik, epigastrik hassasiyeti olan hastaya diyaliz tedavisi gören eski DM ve KBY hastası, dispepsi ve bakteryel pnömoni teşhisi konduğutedavi ve tetkiklerden sonra ateş ve bulantısının gerilediği, hastanın taburcusunu istemesi nedeniyle aynı gün taburcu edildiği,
30.5.2011 tarihinde göğsünde ağrı, karın ağrısı, göğüste sıkışma ve yanma nedeniyle tekrar [D.] Hastanesi dahiliye servisine yatırıldığı, çekilen USG'sinde her iki böbrek parankiminde ekojenitesinin arttığı, her iki böbrekte kortikal kistler olduğu, çekilen EKOsunda sol ventrikül hipertrofisi, ve sistolik disfonksiyon, aort ve mitral yetmezlik ve asendan aort dilatasyonu olduğu, Troponin:14.73, CK-MB:57.2, SGOT:130 olduğu, 31.5.2011 sabah 11:20'de kardiyoloji bölümüne yatırıldığı, aynı gün yapılan anjiosunda LAD proksimalde %98 tıkalı, sirkumflex: ostiumdan sonra %70 darlık, sağ koroner stent içinde %60-70 darlık olduğu, saptanarak acil ameliyat önerildiği, 31.5.2011 akşam saat 20:00'de ameliyat öncesi hazırlık içinkalp damar cerrahisi yoğun bakımayatırıldığı, muayenesinde genel durum orta, TA:80/60 mmHg, NB:110/dk, ameliyat öncesi hazırlık aşamasında tansiyonun giderek düştüğü, Dopamin ve adrenalin yapıldığı, atropine de yapılmasına rağmen gece 02:05'da öldüğü bildirilen kişinin ölümünün kalp ve damar hastalığı ve gelişen komplikasyonları sonucu meydana gelmiş olduğu,
2) Dahiliye uzmanı doktor [A.Ş.nin] 27.5.2011 tarihinde midede ağrı, yanma, bulantı, ateş, öksürük nedeniyle başvuran hastayı, KBY nedeniyle diyalız yapılan hastanın 2 gündürşikayetlerinin artarak devam etmesi üzerinedahiliye servisine yatırdığı, ... hastanın ateşve bulantısı gerileyince hasta isteği üzerine taburcu edildiği,
30.5.2011 tarihinde göğüs ağrısı ve sıkışması yanma nedeniyle tekrar başvuran hastayı hastanın isteği üzerine dahiliye bölümüne yatırıldığı, Böbrek USG, EKO kan tetkikleri yaptırdığı, hipotansiyonu olduğu için 2 saat diyaliz yapıldığı, tetkiklerinde kalp enzimleri yüksek çıkan hasta için kardiyoloji konsültasyonu ve kan tetkiklerini yaptırdığı,diyalize giren hastayı DM ve HT ve KBY yönünden değerlendirerek muayene ettiği, USG çektirdiği,troponin ve kreatinin kinaz gibi kalp enzimleri yüksek çıkan ve acil ameliyat kararı alınan hastayı kardiyoloji bölümüne sevk ettiği, Dahiliye uzmanı doktor [A.Ş.] ve Doktor [D.A.D.nin] uygulamalarının tıp kurallarına uygun olduğu cihetle atf-ı kabil kusur bulunmadığı,
3) 31.5.2011 tarihinde saat 11:20dekardiyoloji bölümüne yatırıldığı, kardiyolg [M.F.A.] tarafından hasta onamı alınarak yapılan anjiosunda komplikasyon gelişmediği ve kalp damarlarında ileri derecede daralma saptanınca acil kalp damar cerrahisi ameliyatı önerildiği, ameliyat hazırlıkları için saat 20:00de KVC yoğun bakıma yatırıldığı, gerekli tetkiklerin yapıldığı, kardiyoloji uzmanı dr. [M.F.A.nın] uygulamalarının tıp kurallarına uygun olduğu cihetle atf-ı kabıl kusur bulunmadığı,
4) 31.5.2011 tarihinde saat 20:00'de kalp damar cerrahisi yoğun bakıma alındığı, muayenede Genel durum orta TA 80/60 Nb/dk :110, Hastanın ameliyat öncesi hazırlıklarına başlandığı, kan grubu tayini yapıldığı, tansiyon arteriel giderek düşmeye başlayınca Saat:23:00'de Adrenalin yapıldığı, 00:30'da Entube edildi, resusitasyon başlandığı, Resüsitasyona yanıt alınamadığı, kalp damar cerrahisi uzmanı doktor [M.A.Ç.nin] uygulamalarının tıp kurallarına uygun olduğu cihetle atf-ı kabil kusur bulunmadığı oy birliği ile mütalaa olunur."
16. Cumhuriyet Başsavcılığı 9/12/2013 tarihinde Hastane ve dört doktor hakkında taksirle ölüme neden olma suçundan kovuşturmaya yer olmadığına karar vermiştir. Gerekçenin ilgili kısmı şöyledir:
Adli Tıp Kurumu 1. İhtisas Kurulunun 23/10/2013 tarih ve 2013/4054 karar sayılı raporu ile tüm doktorlar hakkında ayrı ayrı değerlendirme yaptığı ve yapılan tüm tıbbi tedavi ve uygulamaların tıp kurallarına uygun olduğundan bahisle kimseye atfı kabil kusur bulunmadığından bahisle karar verdiği belirlenmiştir.hal böyle olunca yukarıda açık kimlik bilgileri yazılı bulunan ve tedavide rol oynayan doktorlara yönelik herhangi bir kusur bulunmaması karşısında ;
Olay hakkında Cumhuriyet Başsavcılığımızca KAMU ADINA KOVUŞTURMA YAPILMASINA YER OLMADIĞINA..."
B. Olayla İlgili Olarak Düzenlenen Denetim Raporu
17. Başvurucunun dilekçesi üzerine Sağlık Bakanlığı tarafından olay sonrasında gerçekleştirilen denetim sonucunda düzenlenen 18/6/2012 tarihli raporun ilgili kısımları şöyledir:
Konu ile ilgili olarak [A.] Eğitim ve Araştırma Hastanesinde görevli Anestezi ve Reanimasyorı Uzmanı Dr. [T.Ç.], Dahiliye Uzmanı Dr. [C.G.], Kardiyoloji Uzmanı Dr. [A.I.] ve Kalp Damar Cerrahisi Uzmanı Op. Dr. [A.B.B.] tarafından hazırlanan 17/4/2012 tarihli uzman görüşünde özetle;'...yanlış tıbbi uygulama ile bu süreçte görevli personelin herhangi bir ihmal ve kusuru tespit edilmemiştir ... Özel [D.] Hastanesinde yapılan anjiyolar ile bu anjiyolar sonucunda verilen anjiyo kararları yerinde ve uygundur. Hastanın 2008 yılından exitus kabul edilmesine kadar geçen süreçte en önemli tıbbi eksiklik; hastaya koroner bypass endikasyonunun exitus tarihinden çok önce konulmasına rağmen hastanın bypass operasyonu olmamasıdır. Hastanın ameliyat olmak istememesidir. Hastanın bypass operasyonunu kabul etmemesi konusunda doktorlara yüklenecek bir kusur olmadığı kanaatindeyiz. Ayrıca ileri derecede kronik hastalıkları olan ve bu konuda acil tedavisi planlanan hastanın ölümünde diğer önemli bir faktör de hastanın yüksek derecede riskli grupta bir hasta olduğu gerçeğidir ... Hastanın Özel [D.] Hastanesine son yatışı sürecinde görevli personelin hastanın ölümüne etkili olabilecek herhangi bir ihmal ve kusuru tespit edilmemiştir ... Hastaya yapılan müdahaleler ve uygulanan tedaviler tıbbi açıdan uygun olmakla beraber hastanın ölümünde direk etkili olmayan bazı eksiklikler görülmüştür. Şöyle ki: Özel [D.] Hastanesi otomasyon sistemindeki karışıklık ve tutanakların ayrıntılı tutulmasında sıkıntı olduğu anlaşılıyor. Ayrıca hasta ilk kötüleştiğinde saatin kaç olduğu, hangi doktorun müdahale ettiği yazmıyor. Hastaya müdahale sırasında bunların yazılamaması anlaşılır bir durumdur ancak sonradan ayrıntılı olarak doldurulabilirdi. Hastanenin kayıtlarının daha sağlıklı olmasının sağlanması ve raporların ayrıntılı tutulmasının uyarılması ileride bu tür sıkıntıların doğmaması açısından gereklidir. Hastane yönetiminin hem kendini, hem çalışanlarını hem de hastalarını korumak ve sonradan oluşacak hukuki sorgulamalarda karışıklığa meydan vermemek için bu titizliği göstermesi gerektiği düşünülmektedir ... ' şeklinde görüş bildirilmiştir.
Bu itibarla;
...[sağlık personelinin] hastanın ölüme neden olabilecek herhangi bir ihmal ve kusurlarının bulunmadığı anlaşıldığından adı geçenler hakkında herhangi bir işlem yapılmasına gerek olmadığı,
Bununla birlikte; hasta [B.E.ye] ait 31/05/2011 tarihli kardiyoloji ve KVC yatış dosyalarındaki hemşire izlem ve gözlem formları ile diğer belge ve formlarda hastanın durumunun ne zaman kötüye gitmeye başladığı, bu kötüye gidiş üzerine hangi saatte hangi doktora veya hangi sağlık personeline haber verildiği, doktorun ne zaman geldiği ve hastaya hangi müdahalelerde bulunduğu ve ne gibi işlemler yapıldığı yönünde yeterli bilgi veya kayıt bulunmadığı, dolayısıyla koroner yoğun bakımında yatan hastanın hasta dosyasında yer alan hemşire izlem ve gözlem formlarındaki kayıtların tam olarak yapılmadığı anlaşıldığından Özel [D.] Hastanesi Mesul Müdürlüğünün bu konuda 'hasta dosyalarında yer alan tüm belge ve formların eksiksiz olarak doldurulması, servislerde ve yoğun bakımlarda yatan hastaların durumlarına ilişkin önemli değişikliklerin ve bilgilerin kayıt altına alınması, durumu kötüleşen hastalar için hangi sağlık personelinin ne zaman çağrıldığı ve bu personelin ne zaman geldiği vb. hususların açıkça belirtilmesi, hastalara yapılan müdahalelerin ne zaman ve kimin tarafindan yapıldığına dair yeterli bilginin dosyalarda yer almasının sağlanması, bu konularda gerekli tedbirlerin alınması' hususunda yazılı olarak uyarılmasının uygun olacağı,
Kanaatine varılmıştır.
Ayrıca;
[B.E.ye] ait hasta dosyalarında bulunan belge ve formlardaki imzalara göre hasta yakınlarına gerekli açıklamaların yapıldığı ve hastaya yapılacak işlemler için gerekli izinlerin alındığı, ayrıca Uzman Görüşünde de 'Hastanın tıbbi durumunun açıklanması ve onamları konusunda bir eksiklik olmadığı' hususunun açıkça belirtildiği anlaşıldığından hasta [B.E.nin] kendisine ve yakınlarına tıbbi durumunun izah edilmediği, bilinci açık olmasına rağmen yoğun bakıma alınması ve anjiyo yapılması için muvafakatının alınmadığı iddialarının doğru olmadığı, dolayısıyla bu iddialarla ilgili olarak Özel [D.] Hastanesi ve çalışanları hakkında yapılacak herhangi bir işlem bulunmadığı,
Özel [D.] Hastanesinin genel yoğun bakım ünitesinde acil hallerde kullanılmak üzere bir adet diyaliz cihazı bulunduğu ve hasta[B.E.nin] de anjiyo sonrasında bu diyaliz cihazına alındığı, uzman görüşünün de bu yönde olduğu anlaşılmış olup, hasta [B.E.nin] 31/05/2011 tarihli anjiyodan sonra diyaliz ünitesine bağlanması gerekirken bağlanmadığı ve hastanede diyaliz ünitesi bulunmadığı iddialarının doğru olmadığı, dolayısıyla bu iddialarla ilgili olarak Özel [D.] Hastanesi ve çalışanları hakkında yapılacak herhangi bir işlem bulunmadığı,
Özel [D.] Hastanesi yoğun bakım ünitelerinde bazı tarihlerde mesai saatinden sonra nöbete kalan hemşire sayısının o dönem yürürlükte olan yoğun bakım asgari standartlarına uygun olmadığı, bu bağlamda 31/5/2011 tarihinde koroner yoğun bakımda iki hemşirenin nöbet tutması gerektiği halde sadece bir hemşirenin nöbet tuttuğu anlaşılmış olup Özel [D.] Hastanesi Mesul Müdürlüğünün bu konuda 'hastanedeki yoğun bakım ünitelerinde (basamaklarına göre) asgari standartlara uygun bir şekilde yeterli sayı ve nitelikte sağlık personeli (hemşire) çalıştırılması, hastanedeki ve yoğun bakımlardaki hemşire nöbetlerinin asgari standartları sağlayacak şekilde düzenlenmesi ve tutulması' hususunda yazılı olarak uyarılmasının uygun olacağı,
Özel [D.] Hastanesi yoğun bakımlarında doktorlar için uygulanan bir nöbet sistemi olmadığı ve 24 saat Anestezi ve Reanimasyon Uzmanı bulunmadığı, yoğun bakımlarda nöbetçi hemşirelerin görev yaptığı, yoğun bakımdaki hastaların durumunun kötüye gitmesi halinde görevli hemşireler tarafından hastanın doktorunun arandığı ve çağrıldığı, hastanede pratisyen hekimler tarafından acil servis nöbeti tutulduğu ama uzman doktorlar için nöbet uygulaması olmadığı, uzman doktorların icap nöbeti tuttukları ve ihtiyaç olduğunda çağrıldıkları, bu bağlamda 31/05/2011 tarihi akşamı hastanede ve yoğun bakımlarda nöbetçi uzman doktor olmadığı anlaşılmış ise de mevzuatta özel hastanelerde uzman nöbeti tutulacağına ve özel hastanelerin yoğun bakımlarında 24 saat Anestezi ve Reanimasyon Uzmanı bulundurulacağına dair açık ve kesin bir hükme rastlanmadığından 31/05/2011 gecesi hastanede ve koroner yoğun bakım ünitesinde nöbetçi uzman doktor bulunmaması konusuyla ilgili olarak Özel [D.] Hastanesi ve çalışanları hakkında yapılacak herhangi bir işlem bulunmadığı,
31/05/2011 tarihi akşamı hastanede yatmakta olan [B.E.nin] durumu kötüleşmeye başladıktan sonra hasta yakınları tarafından Kardiyoloji Uzmanı Dr. [M.F.A.] ile Dahiliye Uzmanı Dr. [A.D.nin] telefonla ararıdıkları halde kendilerine ulaşılamadığı iddia edilmiş ise de; hastanın o akşam adı geçen doktorların kontrol ve sorumluluğunda olmadığı anlaşılmış olup, genel olarak doktorların hastaların veya hasta yakınlarının telefonlarına her an ve her durumda cevap vermek gibi yasal bir zorunluluklarının olmadığı, dolayısıyla bu konu adı geçen doktorlar hakkında yapılacak herhangi bir işlem bulunmadığı,
[B.E.nin] isimli hastanın Özel [D.] Hastanesindeki yatışlarına ilişkin olarak hasta yakınlarına ve/veya Müfettişliğine verilen bazı hasta epikrizlerinde (epikrizler aynı olduğu halde doktor isimlerinin birbirinden farklı olduğu, işlemi fiilen yapan doktorlar ile kayıtlarda yer alan doktorların aynı olmadığı, bu açıdan fiili durum ile kayıtların birbirini tutmadığı, hastanede buna benzer durumların zaman zaman yaşandığı anlaşılmış olup söz 'konusu farklılığın otomasyon sistemindeki bir hatadan kaynaklandığı, hasta epikrizlerinde bilinçli veya kasıtlı bir değişiklik yapılmadığı düşünüldüğünden Özel [D.] Hastanesi Mesul Müdürlüğünün bu konuda 'hasta epikrizlerinin ve raporlarının daha dikkatli bir şekilde düzenlenmesi, otomasyon sisteminde kayıtlı hasta epikrizlerindeki bilgilerin (doktor isimlerinin vb) değişkenlik göstermemesi için gerekli tedbirlerin alınması' hususunda... uyarılmasının ve eksikliklerin giderilmesi için 10 günlük süre verilmesinin gerektiği,
Bilinçli ve/veya kasıtlı bir şekilde yapılmadığı düşünülmekle birlikte hastane idaresi tarafindan hasta yakınlarına zamanında ve yeterince bilgi verilmediği anlaşılmış olup Özel [D.] Hastanesi Mesul Müdürlüğünün bu konuda hastalar ve/veya hasta yakınları tarafindan istenildiğinde hastaların klinik ve laboratuvar bulguları, hastalığın teşhisi, seyri ile tedavi ve sonucuna ilişkin bilgilerin (tedaviyi yapan tabip tarafindan düzenlenecek çıkış özetlerinin) tam ve zamanında doğru bir şekilde verilmesi,... hususunda yazılı olarak uyarılmasının uygun olacağı,
C. Olayla İlgili Olarak Yürütülen Tazminat Davasının Süreci
18.Başvurucu ve diğer davacı 1/6/2012 havale tarihli dilekçeyle, olayla ilgili olarak Hastane ile başhekim olarak görev yapan R.M. aleyhine Hatay 3. Asliye Hukuk Mahkemesinde (Hukuk Mahkemesi) tazminat davası açmıştır. Başvurucu kendisine 10.000 TL, diğer davacıya 20.000 TL olmak üzere toplam 30.000 TL manevi tazminat ödenmesini talep etmiştir. Dava dilekçesinde başvurucu, Cumhuriyet Başsavcılığına ilettiği şikâyet dilekçesindeki tüm hususları tekrarlamıştır (bkz. § 9)
19.Hastane tarafından sunulan cevap dilekçesinin ilgili kısımları şöyledir:
...davacıların aynı doğrultudaki şikayetlerinin İl Sağlık Müdürlüğü tarafından değerlendirildiğini, bu konuda araştırma yapmak üzere Sağlık Bakanlığı Başmüfettişinin görevlendirildiğini, hastanın tüm evrak ve kayıtlarının başmüfettişliğe iletildiğini, hasta ile ilgili tüm personelin ifadelerinin alındığını, davacıların şahitlerinin de dinlendiğini ve aynntılı bir idari soruşturma yapıldığını belirtmek istemekteyiz...
4-...Hastane 5 yıl önce faaliyete geçmiş bulunmaktadır. Gerekli standartları sağlayarak 'A sınıfı' hastane sıfatını almıştır. Yine olay tarihinde Hatay ilinin 'Anjio ve Göğüs Kalp Damar Cerrahisi Ünitesi' bulunan tek hastanesidir. Kardiyovasküler cerrahi yoğun bakım ünitesi gerekli tüm tıbbi koşullara sahip olup, en üst seviye olan 3.seviye kriterlerinde olduğu İl sağlık Müdürlüğü tarafından tespit edilerek Sağlık Bakanlığı'na bildirilmiştir. (EK-2:05. 10.2010 tarihli Sağlık Müdürlüğü yazısı)
Tüm personel doğru ölçme ve değerlendirme teknikleriyle seçilmekte, meslek içi eğitimler verilmekte, tüm doktorların tıbbi kongrelere katılımları sağlanmakta, yıllık izinlerinden ayrı olarak kongre izinleri verilmektedir...
Sağlık personelinin ayırt edici kıyafet giymemesi, hasta yakınlarının her istediklerinde yoğun bakım ünitesine alınması, yoğun bakımda fenalaşan hastaya müdahale edecek doktorun olmaması gibi iddiaların doğruluk payı bulunmadığını, 3.seviye yoğun bakım hizmeti verilen bir hastanede iddia edildiği gibi lakayt bir tutuma ne hastanenin ne de Sağlık Bakanlığı'nın müsaade etmeyeceğini özellikle belirtmek istemekteyiz.
Hastanın tıbbi öyküsünün alınmaması ve şeker hastası ve diyalize girmesi gereken bir hasta olduğunun gözardı edilmesi de sözkonusu değildir. Hasta dosyasından anlaşılacağı üzere hastanın durumu en ince ayrıntısı ile yazılmış, gerekli her türlü tetkik ve tedavi uygulanmıştır.
Hasta ve hasta yakınlarının hem yeterince aydınlatılmadığı, hem de bilgi kirliliği olduğu iddiası da hem çelişkili hem de asılsızdır. Zira, gerek hasta, gerekse hasta yakınları ayrıntılı olarak bilgilendirilmiş, ancak hastanın klinik tablosu (72 yaş,şeker hastalığı, yüksek tansiyon, diyalize ihtiyaç gösteren böbrek yetmezliği, 1 yıl önce kalbine stent takılmış olması, kalp krizi) ve aldığı ilaçlar da gözönünde bulundurularak, yazılı onam belgesi özellikle hastaya değil hasta yakınına imzalatılmıştır. İddialann aksine, kalp krizi geçiren hastanın ölüm korkusu yaşamakta olduğu, anksiyete durumu gözönünde tutularak, tıbbi durumu ve olası riskler anlatılarak belge imzalatılmaya çalışılmamış, yani psikolojik durumu doğru şekilde değerlendirilmiş, yakınlan ayrıntılı olarak bigilendirilerek, imzalı onam belgesi alınmıştır.
20. Hukuk Mahkemesi 7/10/2013 tarihinde Cumhuriyet Başsavcılığından olayla ilgili olarak yürütülen soruşturmaya dair bilgi ve belgelerin iletilmesini talep etmiştir. Soruşturma dosyasındaki belgeler iletilmiştir. Sağlık Bakanlığının 18/6/2012 tarihli raporunun ise (bkz. § 17) temin edildiği, 6/2/2014 tarihli duruşma tutanağından anlaşılmaktadır.
21. Hukuk Mahkemesi nezdindeki 14/5/2013 tarihli celsede tanık olarak dinlenen M.M.nin beyanının ilgili kısımları şöyledir:
"...Davacılardan Müzeyyen Erbek'in kendisinin öz teyzesi olduğunu beyan etmekle tanıklıktan çekinme hakkı hatırlatıldı....
Hatta Müzeyyen Erbek'e rica üzerine yoğun bakımdaki [B.E.] gösterildi. Kendisinin yoğun bakıma girmesine izin verildi. Kısa süre sonra ayrıldı. [B.E.nin] durumunun normal olduğunu, iyi olduğunu dışarda bize anlattı. Biz aşağı kattaki hastane kafeteryasına gidip oturduk. Bir süre sonra başka bir tanıdığımız ve uzaktan akrabamız olan [U.] ismindeki bir hanım doktor beni cep telefonundan aradı. ...yoğun bakıma baktığını, içerde doktor olmadığını ve hastamızın durumunun da pek iyi olmadığını söyledi. Biz hemen yoğun bakıma koştuk. Yoğun bakımda doktor olmadığını, kapı önünde hizmetli veya hademe olduğunu zannettiğim bir kişinin bulunduğunu gördük....Hatta gelen olmayınca aşağı kata inip [B.E.nin] kendi doktoruna cep telefonundan ulaşmaya çalıştık, ulaşamadık. Tekrar yoğun bakıma çıktık. Yoğun bakıma doktor olduğunu düşündüğümüz bir kişi geldi, operasyondan geliyorum, dedi. İsmini bilemiyorum. ...Gelen doktor da tek hastamız siz değilsiniz, operasyondan geliyorum, ne yapayım, dedi. Bu ağız münakaşasından sonra doktor yoğun bakım odasına girdi. ...Doktor kısa süre sonra [B.E.yi] aşağı kata muhtemelen oksijen odası olduğunu zannettiğimiz bir bölüme götürdü. Hasta önümüzden geçerken ben bir miktar gördüm ve o anda vefat etmiş olduğunu düşündüm. Aşağı kattaki odaya bizim girmemiz mümkün olmadı. Uzun süre hasta hakkında bilgi verilmedi. Daha sonra tanıdığımz olan doktor [U.] hanım hastamızın vefat ettiğini bize bildirdi..."
22. Hukuk Mahkemesi nezdindeki 19/9/2013 tarihli celsede tanık olarak dinlenen M.E.nin beyanının ilgili kısmı şöyledir:
"Ben ... [D.] Hastanesinde 2008 yılından beri yoğun bakım ünitelerinde Sağlık memuru olarak görev yapıyorum. Davacıların yakını olan hasta vefat ettiği gün benim koroner yoğun bakımda akşam 17.30'dan sonra mesaim başlamıştı. Yanlış hatırlamıyorsam hemşire [S.] hanım da vardı. soy ismini hatırlayamıyorum. Bu hasta gündüz Anjiyo olmuş, doktorlar [A.U.] ve [F.A.] tarafından takibi yapılan hastaydı. Ben yoğun bakıma geldiğimde hasta anjiyo sonrası yoğun bakımda yatıyordu. durumu stabildi. Yanlış hatırlamıyorsam gece 12.30 sıralarında hastanın durumu kötüleşti. Biz hastanemizin prosedörü gereği mavi ko[d] uygulamasını çalıştırdık. Bu uygulama gereğince yoğun bakıma anestezi teknikeri, acil hekimi geldi. Anestezi teknikeri 1 dakika içerisinde yoğun bakımda olmak zorunda, mavi ko[d] uygulaması gereğince 1 dakika içerisinde geldi. Acil hekimi de hemen geldi. Tekniker ve Acil Hekiminin kimler olduğunu şu an iyi hatırlayamıyorum. Hastanın kalbi ve solunumu durduğu için hemen solunum tüpüne bağlandı ve hasta -1 katındaki cerrahi yoğun bakım ünitesine götürüldü. [S.] hemşire hanım ve anestezi teknikeri hasta ile gitti. başlarında acil doktoru da vardı. Ben görev yerimde kaldım. Sonradan arkadaşlarımdan hasta indirilirken solunumun durmuş olduğunu, nabzının çok zayıf olduğunu öğrendim. Aşağıda da vefat ettiğini sonradan öğrendik. Ben görev yaptığım 3. kattaki yoğun bakımın önünde doktorlar ile hasta yakınlarının herhangi bir tartışmasını duymadım. Hasta yakınlarına doktorlar bilgi verir, uygulamamız böyledir, benim hastanın vefat tarihinde görev yaptığım 3. kattaki koroner yoğun bakım ünitesi 1. basamak yoğun bakım ünitesidir. Solunum cihazı yoktur. Solunum tüpleri vardır. -1 katındaki cerrahi yoğun bakım ünitesinde solunum cihazları vardır. tam donanımlıdır.Hastanın durumu ağırlaştığında ben yoğunbakım odasındaydım. Mavi ko[d] işaretini de veren benim. Mavi kot ekibinde acil hekimi, aneztezi teknikeri ve hemşire bulunur, Bu gece mavi kot uygulamasına ilişkin kadrodur. Ben hastanın gündüz anjiyodan sonra benim vardiyamdan önce diyalize de girdiğini öğrendim dedi..."
23. Tanık T.A.nın Adana 3. Asliye Hukuk Mahkemesinde talimatla alınan, 4/7/2013 tarihli beyanının ilgili kısmı şöyledir:
"...annem bana babamı anjioya alan doktorun kendisine babamı anjioya alırsa babamın masada kalacağını söylediğini belirtti, doktor annemle görüştükten 20 dk sonra babamı içeri almış, babam anjiodan çıkmadan içeriden bir doktor çıktı bize babamın iyi olacağını merak etmemezi söyledi, ... oradaki sedye ile çıkartan görevli 'hayır yoğun bakıma çıkartacağız' diye söyledi, babam da o an öfkelenerek 'beni cehenneme soktunuz başka bir cehenneme daha mı sokacaksınız' dedi,babamı yoğun bakıma aldılar, ...ablam deli gibi 'doktor yok mu' diye bağırıyordu, doktorların telefonlarını istedik, etrafımızda hiçbir doktor yoktu ve oradakiler doktorların telefonlarının kapalı olduğunu söylediler, yeşil elbise giyen ve 10 dk önce ameliyattan çıktığını söyleyen bir doktor beni ablamı bir odaya aldı, ...babamın hayatta olmadığını ben öğrenmiş oldum, orada kimse bize söylemedi etrafımızdaki kimseden bilgi alamadık, etrafımızda hiçbir doktor yoktu oradaki görevli bile bir doktora ulaşamadık..."
24. Hukuk Mahkemesine başvurucu vekili tarafından sunulan üç adet hasta epikrizinin incelenmesi neticesinde 30/5/2011 tarihli geliş/yatış ve 30/5/2011 çıkış tarihli epikrizde "...kardiolojinin takip etmek için yatış önerdiği ancak yoğun bakıma yatmayacağını ifade eden hasta eve gitmek istediğini ifade etti. Hastanın hali hazırdaki durumunun mortal seyredebileceği endişesi ile hastanın da kardiolojide ve yoğun bakımda yatmak istememesi sebebiyle kardiolojiyle yakından takip edilmek kaydı ile servisimize yatışı yapıldı. ...Karında hasassiyeti nedeniyle dahiliye kons. istendi ... batın usg çekilmesi uygun görüldü..." tespitlerinin bulunduğu anlaşılmıştır.
25. 30/5/2011 geliş/yatış ve 31/5/2011 çıkış tarihli epikrizde ise "...Göğsünde sıkışma ve ağrı olan hastaya Kardioloji konsültasyonu istendi. Hastaya uygun tedavi başlandı. Hasta yakınları bilgilendirildi. Hastaya hastalığı konusunda bilgi verildi. Kardiolojinin önerdiği şekilde tedavi başlandı. P: Gene durumu aynı. Karın ağrısı olan hastaya üst batın bt istendi. Hasta ve yakınları yeniden bilgilendirildi. Hastaya yeniden kardioloji konsultasyonu istendi. Hasta ve yakınlarının kabul etmesi üzerine hasta kardiolojiye devredildi..." tespitlerinin bulunduğu anlaşılmıştır.
26. Geliş/yatış ve çıkış tarihi 31/5/2011olan epikrizde ise "...Koroner anjiyografi yapıldı... Karar: acil cerrahi revaskülarizasyon. ...P:HASTAYA KORONER ANJİYOGRAFİ YAPILDI. BİR KOMPLİKASYON OLMADI. İŞLEM SONRASI YATAĞINA ALINAN HASTANIN İZLEMLERİ YAPILDI. HASTAYA CERRAHİ KARARI ALINDI. HASTA CERRAHİ ÖNERİSİYLE TABURCU EDİLDİ..." tespitlerine yer verildiği görülmüştür.
27.Hukuk Mahkemesi 26/12/2012 tarihinde Hastaneden başvurucunun yakınına ait hasta dosyasının bir örneğini iletilmesini talep etmiş, Hastane tarafından 21/1/2013 tarihinde talep edilen evrak iletilmiştir. Dosya içindeki "Aydınlatılmış Onam Formu" başlıklı evrakın başvurucu tarafından imzalandığı anlaşılmıştır. Formun ilgili kısmı şöyledir:
" ...
9. Uygulamaların tamamı yada bir parçası olarak vücuduma, vücudun bir başka yerinden organ yada doku parçalarının alınabileceğini; yada vücut dışından geçici veya kalıcı metal, sentetik vb. yabancı cerrahi materyallerin/malzemelerin kullanılabileceğini; bu maddelerin daha sonra yerteştirildikleri yerlerden oynayabileceğini yada vücut tarafından reddedilebileceğini, enfekte olabileceğini yada beklenen fonksiyonları göstermeyebileceklerini; tekrar çıkartılmalarının ve bunun için ayrı ameliyatların gerekli olabileceğini biliyorum; bu uygulamaların genel komplikasyonlara ilave risk ve tehlike içerdiğinin idrakinde olarak onay veriyorum,
10. Tedavi olmamam durumunda karşılaşabileceğim hertürlü sonuç bana anlatıldığı gibi, teşhis ve tedavi uygulanırken yapılacak her işlemle alakalı olarak yaygın görüldüğünü bildiğim kansızlık/anemi, menenjit dahil olmak üzere, mikrop kapma/enfeksiyon, toplardamar ve akciğerlerde kan pıhtılaşması, ameliyat yerinde yada ameliyat yerinden uzakta kanama, allerjik reaksiyon, doku ödemi, sara krizi, geçici yada kalıcı organ yada sistem fonksiyon bozukluğu, iflası yada ölüm gibi olaylarla karşılaşabileceğim bana açık ve anlayabileceğim şekilde izah edildi. Diğer risklerin hafif halsizlik, kesi-ponksiyon bölgesinde uyuşukluk hissi yada, kalıcı nedbe/skar izi yada kemik çıkarılması-eklenmesi, sonucu kafada kollarda yada bacaklarda yada vücutta şekil bozukluğu, ameliyat yada ponksiyon yerinden beyin suyu gelmesi, baş ağrısı yada uzun süreli/kronik ağrı, ses teli felci sonucu geçici yada kalıcı ses kaybı, yüz, kaş, diş, işitme, yutkunma, göz ve göz hareketleri, idrar veya büyük abdest kontrolüyle ilgi yada kişilikle ilgili geçici yada kalıcı fonksiyon kaybı, bir doku yada organ hasarıyla ilgili olarak engelli duruma gelme yada ömür boyu ilaç yada hormon kullanma gereksiniminin ortaya çıkması ve uygulamalar sırasında pozisyonlamaya bağlı kısa yada uzun süreli ağrı, uyuşukluk gibi yan etkiler olduğunu biliyorum,ve bu riskleri kabul ediyorum.
13. Bu yazılı belgenin tamamını, net bir şekilde okudum/okuma bilmediğim için anlaşılır şekilde bana okundu/tercüme edilerek bana izah edildi. Gerek başvurum sırasında ve sonrasında, gerekse bu form doldurulurken sağlık durumumla ilgili olarak bana her türlüsoru sorma ve değerlendirme ve karar verme fırsatı verildi, tedavi uygulanmaması dahil olmak üzere her türlü değişık tedavi ve teştıis alternatifleri, bunların risk va tehlikelerinin olup olmadığı, anlatıldı ve bu belgede yazılı olanlar ve sorulanma aldığım cevaplar ile bana, sağlığım ve yapılacak uygulamalar hakkında yeterli ve tatmin edici bitgilerin verildiğine inanıyor, hiçbir baskı altında kalmadan, kendi özgür irademle bu formu imzalamak suretiyle onay veriyorum.
14. Yukarıda anlatılan genel şartlara ilaveten, özellikle hastalığıma ve tedavime ilişkin diğer risk ve tehlikeli durumlar ek bilgiler olarak EK bölümünde doktor tarafından belirtilmiş ve ayrıca bana açık ve anlayabileceğim şekilde anlatılmış olup idrak ettim, kabul ediyorum.
28. Başvurucu tarafından imzalanmış olan 30/5/2011 tarihli, Dahiliye Bölümünce düzenlenen "Hasta Hakları Birimi Tetkik-Tedavi- Ameliyat ve Anestezi İzin Formu"nun ilgili kısmı şöyledir:
RIZA
Müdahaleden önce görevli doktorun tüm açıklamalarını dinledik. Tetkik, tedavi, ameliyat ve anestezi işlemlerinin rıza ve iznimiz olmadan yapılmayacağı, bu işlemin tıbbi sonuçları ve muhtemel komplikasyonları bize anlatıldı. Bu konuda sorumlulukların bize ait bulunduğu bilincinde olduğumuzu; hiçbir şiddet, tehdit, telkin, ya da maddi ve manevi baskı olmaksızın tetkikleri, tedaviyi, girişimi, ameliyatı kabul ettiğimizi, sonuçtan gerek birbirimiz, gerek doktor ve hastane aleyhinde kullanmayacağımızı, tetkik, tedavi, ameliyat ve anestezi işlemine rıza gösterdiğimizi beyan ederiz. ..."
29. Hasta dosyasındaki "Kalp Kateterizasyonu ve Anjiyografi İçin Hastanın Bilgilendirilmiş Onam (Rıza) Belgesi" başlıklı 31/5/2011 tarihli belgenin "Hastanın Bilgilendirildiğine ve/veya Okuma-Yazması Olmayan Hastalar İçin İşlemin Sözlü Olarak Gerçekleştirildiğine Şahitlik Edenin" kısmında başvurucunun adı ve imzasının bulunduğu görülmüştür. Söz konusu belgenin ilgili kısmı şöyledir:
Kalp kateterizasyonu ve anjiyografi ile ilişkili istenmeyen olaylar söz konusu olabilir mi, işlemin riski nedir?
Kalp kateterizasyonu sırasında veya hemen sonrasında, nadir olmakla birlikte, işlemle ilgili sorun ve istenmeyen olaylarla (komplikasyonlarla) karşılaşılabilmektedir. Koroner anjiyografi işlemi sonrasında az sıklıkla işlem yapılan damar bölgesinde ağrı, hafif şişlik ve morarma (hematom, ekimoz, psödo-anevrizma) olabilmektedir. Ancak, işlem bölgesinde onarım gerektirecek komplikasyonların olma olasılığı % 2'dir. Nadiren inme (felç) ve miyokard enfarktüsü gelişme ihtimali vardır. Deneyimli kateter laboratuarlarında bu olayların ortaya çıkma sıklığı 1000'de 2 civarındadır. Hayati riskin ise 1000'de 2'den düşük olduğu bilinmektedir. Bunlar dışında oluşabilecek bazı komplikasyonlar (acil cerrahi, kalp damarlarında ve boşluklarında delinme, ağır alerjik reaksiyona bağlı tansiyon düşüklüğü, bazı ritim bozuklukları, geçici kalp pili gereksinmesi vb) çok nadir de olsa görülebilmektedir. Kasık bölgesine kanül yerleştirilmesi sırasında veya girişim sonrasında kanülün kasıktan çekilmesine bağlı olarak hissedilen ağrı sebebi ile 'vagal reaksiyon' adı verilen geçici tansiyon düşüklüğü ve soğuk terlemeyle seyreden reaksiyonlar gelişebilmektedir (% 2). Sayılan bu tür komplikasyonların çoğunun tedavi ile telafi edilmesi imkanı vardır. İşlem sırasında kullanılan ilaçlara bağlı olarak, özellikle de iyotlu kontrast maddeye bağlı olarak böbrek yetersizliği gelişebilir. Böbrek yetersizliği gelişen hastaların çoğunda yetersizlik düzelmekle beraber nadiren hastaların daha sonraki hayatlarında diyaliz tedavisi almaları gerekebilir.
30. Dosya içindeki 30/5/2011 geliş/yatış ve 2/6/2011 çıkış tarihli epikrizde ise " ...31.5.2011 tarihinde KAG [anjiyo] yapıldı. Cerrahi tedaviye karar verildi. 31.5.2011 saat:20'de kliniğimize devir alındı. Devir öncesi dialize alınmış..." ibarelerinin mevcut olduğu görülmüştür.
31. Dosya içindeki 31/5/2011 tarihli "Koroner-Genel Yoğun Bakım İzlem Formu"nda " 11.00 Hasta 4. kattan geldi. ...Hasta stabil... 12.50 Hasta anjiyodan geldi ... 18.00 Hasta dializden geldi. dializ 2 saat sürdü nedeni tansiyonun hipotansiyon seyretmesi... 20: KVC devir edildi..." ibarelerinin olduğu görülmüştür.
32. Yine dosyadaki bir belgede "00.15 Hasta kardiak arrestle KVC YB'a kabul edildi. Entübe takip edildi. Maşonla TA alınamadı. Dr. [K.] Bey tarafından arter açılmaya çalışıldı. Dopamin ve Adrenalin inf. Alıyor. Adrenalin atropin yapıldı. Yapılan tüm müdahalelere rağmen hasta kurtarılamadı. 02.05 hasta ex kabul edildi." notlarına yer verilmiştir.
33. Hukuk Mahkemesi 6/2/2014 tarihli kararla davanın reddine karar vermiştir. Gerekçenin ilgili kısımları şöyledir:
Davacılar vekili 01/06/2012 havale tarihli dilekçesiyle ; davacıların murisi [B.E.nin] 31/05/2011 tarihinde davalı şirkete ait [D.] Hastanesi acil servisine götürüldüğünü, hastanede acilen yoğun bakıma alınması gerektiğinin bildirildiğini, hasta [B.E.nin] bilinci açık olmasına rağmen imza atılmaması halinde bakımının yapılmayacağı tehdidi ile [B.E.] yerine eşi olan Müzeyyen Erbek'in imzasının alındığını, [B.E.ye] net teşhis ve tedavi uygulanamadığını, davacıların hasta yakını olarak doktorlardan hasta hakkında yeterli açıklama alamadıklarını, ilk önce anjiyo yapılmasının tehlikeli olduğunu bildiren doktorun daha sonra alelacele anjiyo yaptığını, davacılara yeterli açıklama yapılmadığını, hastanın 4 saat diyalizde kalması gerekirken buna uyulmadığını, hastane görevlilerinin hastaya ve yakınlarına yönelik 'artık yeter, bıktık, bizi çok uğraştırdın' şeklinde kötü sözler sarfettiklerini, davacılardan [F.E.nin] şehir dışından gelip yoğun bakım ünitesine gittiğinde yoğun bakım ünitesindeki görevlilerin lakayt davranışlarıyla karşılaştığını, hastanın durumunun bir süre sonra ağırlaştığını, doktorların çelişkili açıklamalar yaptıklarını, yoğun bakımda yeteri kadar doktor ve sağlık personeli bulunmadığını, hastanın vefat etmesinden sonra da doktorların açıklamalarının çelişkili olduğunu beyan ederek, davacıların murisi [B.E.nin] tedavisinde hatalı davranılması ve hasta yakını olarak davacılara kötü söz ve muamelede bulunulması, hasta ve hasta yakınlarının haklarına ilişkin olarak davalıların gerekli özeni göstermemeleri nedeniyle davacılardan Müzeyyen Erbek için 10.000 TL. diğer davacı [F.E.] için 20.000 TL. olmak üzere toplam 30.000 TL. manevi tazminatın davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini dava ve talep etmiştir.
... hastane idaresi ve ilgili doktorlar hakkında idari soruşturma yapılıp yapılmadığı araştırılmış, davacının tedavi belgeleri suretleri getirtilmiş, davacılardan Müzeyyen Erbek'in şikayeti üzerine ilgili hastane görevlileri hakkında taksirle ölüme neden olma suçundan başlatılan soruşturma sonunda Hatay Cumhuriyet Başsavcılığı'nın 2012/6548 soruşturma 2013/6703 K. sayılı kovuşturmaya yer olmadığına dair karar sureti ile ilgili soruşturmaya ait adli tıp raporu dosyamıza getirtilmiş, taraf tanıkları dinlenilmiştir.
İncelenen dosya kapsamı ve toplanan deliller bir bütün halinde değerlendirildiğinde;
Dava, 'manevi tazminat' davasıdır.
Somut olayda; Davacılar tarafından davalılardan [R.M.ye] karşı da dava açılmış ise de; [R.M.nin] 31/05/2011 tarihinde [D.] Hastanesi'nde başhekim olmayıp, 22/02/2012 tarihinde başhekim olarak göreve başlaması ve 31/05/2011 tarihinde de [B.E.nin] tedavisinden sorumlul olmaması nedeniyle [R.M.ye] karşı açılan davanın pasif husumet dava şartı yokluğu sebebiyle usulden reddine karar vermek gerekmiştir.
Her ne kadar davacılar murisleri olan [B.E.nin] davalı şirkete ait hastanede tedavi gördüğü sırada vefatı nedeniyle kendisinin teşhis ve tedavisinde hatalı hareket edildiğini iddia etmiş iseler de; Adli Tıp Kurumu Başkanlığı'nın Hatay Cumhuriyet Başsavcılığı'nın 2012/6548 soruşturma sayılı dosyasına gönderdiği 23/10/2013 tarihli rapor içeriğinden, dahiliye uzmanı Dr. [A.Ş.] ve Dr. [D.A.D.] ile Kardiyolog [M.F.] ve kalp cerrahisi uzmanı Dr. [M.A.Ç.ye] atfı kabil bir kusur bulunmadığı anlaşıldığından, [B.E.nin] teşhis ve tedavisinde hatalı davranıldığı yönündeki iddialar kabul edilmemiştir.
Davacıların, yoğun bakımda yeterli hekim ve personel bulunmadığı iddialarının yeterince ispat edilemediği kanaatine varılmıştır.
Yine hastanın durumuyla ilgili olarak hasta yakınlarına, zamanında tam ve doğru aydınlatıcı bilgi verilmemesi veya hekim dışında çalışan bir kısım personellerin lakayt davranışları yönünden yapılan incelemede ise;başlatılan idari soruşturma sonunda Sağlık Bakanlığı denetçileri tarafından ilgili hastane idaresindeki şekli eksikliklerin (kayıt vs) giderilmesi ile hasta yakınlarına zamanında ve doğru bilgi verilmesi konusunda uyarılmasının gerektiği, ancak hastane hekim ve personelleri hakkında yapılacak herhangi bir işlem bulunmadığının rapor edildiği belirlenmiştir. Bu tür şekli eksiklikler ile hasta yakınlarına zamanında, tam ve doğru bilgi verilmemesinin (tedaviyi olumsuz etkilemesi ve tedaviyi geciktirmesi hariç) idari müeyyideyi gerektireceği, davacıların kişilik haklarına saldırı kabul edilemeyeceği, davacıların kişilik haklarına açıkça saldırı teşkil eden bir söz ve davranışın da ispat edilemediği, manevi tazminatın kişilik haklarına saldırı veya cismani zarar halinde istenebileceği sonucuna varıldığından davacıların tedavideki ihmal dışındaki diğer iddiaları yönünden de Defne Hastanesi'nin ait bulunduğu davalı şirketten manevi tazminat istenemeyeceği sonucuna varılmış ve oluşan vicdani kanaat ile aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
34. Karar, Yargıtay 13. Hukuk Dairesinin (13. Daire) 6/5/2015 tarihli kararıyla onanmıştır. Başvurucunun karar düzeltme talebi ise 13. Dairenin 1/12/2015 tarihli kararıyla reddedilmiştir.
35. Ret kararı başvurucuya 29/12/2015 tarihinde tebliğ edilmiş olup başvurucu28/1/2016 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
36. Başvurucu; özel imkânlarıyla aldığı, İstanbul Adalet Komisyonuna kayıtlı üç yeminli bilirkişi tarafından tazminat davasındaki tanık beyanları, Cumhuriyet Başsavcılığınca temin edilmiş olan kurul raporu, Bakanlığın denetim raporu, aydınlatılmış onam formları, hasta takip ve değerlendirme formları ve olaya dair diğer tüm evrakın incelenmesi sonucu düzenlenen bilimsel mütalaa raporunu bireysel başvuru incelemesinde gözetilmek üzere Anayasa Mahkemesine sunmuştur.
37. Söz konusu raporda; belgelerde hastanın durumunun ne zaman kötüye gitmeye başladığı, hangi saatle doktora haber verildiği, doktorun ne zaman geldiği, hastaya hangi müdahalelerde bulunulduğu konusunda yeterli bilgi ve kayıt bulunmadığı, hastada komplikasyon gelişmiş ise bu komplikasyonların ne zaman tespit edildiği, hekime ne zaman haber verildiği, hangi hekimin geldiği, müdahalenin ne zaman yapıldığının tıbbi kayıtların yetersiz tutulmasından anlaşılamadığı, bu durumun organizsayon kusuru teşkil ettiği ve en azından manevi tazminat ödenmesini gerektirdiği ifade edilmektedir. Ayrıca bahse konu eksikliğin personelin olayla ilgili kusurunun tespit edilememesine, dolayısıyla zararın tazmin edilememesine yol açtığı, dosyadaki aydınlatılmış onam formlarında mütevaffanın bilinci açık olmasına rağmen imzasının bulunmadığı, yoğun bakımda nöbetçi doktor görevlendirmesinin yapılıp yapılmadığının araştırılmadığı, ölümün anjiyo sırasında verilen ilacın böbreklere etkisi nedeniyle kronik böbrek yetmezliğinden mi, anjiyoya bağlı komplikasyondan mı gerçekleştiğinin tespiti için bilirkişi raporu alınmadan karar verildiği, hastanın anjiyo sonrası dialize girip girmediğinin araştırılmadığı şeklinde tespitlere yer verildiği görülmüştür.
IV. İLGİLİ HUKUK
38. İlgili hukuk için bkz. Aysun Okumuş ve Aytekin Okumuş (B. No: 2013/4086, 20/4/2016, §§ 44-50) başvurusu hakkında verilen karar.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
39. Mahkemenin 10/12/2019 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A.Yaşam Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1- Başvurucunun İddiaları
40. Başvurucu; yakınının bilinci açık olmasına rağmen tedavisine yönelik evrakın yakını yerine kendisine imzalatıldığını, yakınının durumu ve tedavisi hakkında hiçbir bilgilendirme yapılmadığını, aydınlatılmış onam formlarının matbu olduğunu, tedavilere dair muvaffakatın usulüne uygun alınmadığını, son bir yıldır dializ tedavisi alan yakınının anjiyo sonrası en az dört saat süreyle dialize alınması gerektiği hâlde dialize alınmadığını, yakınının tedavideki kusur nedeniyle öldüğünü, yakınının kaldığı yoğun bakımda nöbetçi doktor bulunmadığını, yakınlarının durumunun kötüleştiğini öğrendikten sonra doktora ulaşamadıklarını, Hastanenin Yoğun Bakım Ünitesinin standartlara uygun olmadığını, tedaviye dair tıbbi kayıtların düzgün tutulmadığını, açtıkları tazminat davasının bilirkişi raporu alınmadan, eksik incelemeyle reddedildiğini ve makul sürede tamamlanmadığını belirterek yaşam, adil yargılanma, etkili başvuru ve sağlıklı ve güvenli bir çevrede yaşama haklarının ihlal edildiğini iddia etmektedir.
2. Değerlendirme
41. Anayasa’nın 17. maddesinin birinci ve ikinci fıkraları şöyledir:
“Herkes, yaşama, maddî ve manevî varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir.
Tıbbî zorunluluklar ve kanunda yazılı haller dışında, kişinin vücut bütünlüğüne dokunulamaz; rızası olmadan bilimsel ve tıbbî deneylere tâbi tutulamaz.”
42. Anayasa’nın 5. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Devletin temel amaç ve görevleri, ... kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır.”
43. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16).
44. Başvurucu temel olarak yakınlarına gerekli tıbbi müdahalenin yapılmadığını, yakınlarının ölümünde sağlık personelinin ihmali olduğunu, tıbbi kayıtların düzgün tutulmaması ve doktora ulaşamamaları nedeniyle olayda organizasyon kusuru olduğunu, buna rağmen tazminat davasının hatalı değerlendirme ve eksik incelemeyle reddedildiğini ve yargılamanın uzun sürdüğünü iddia etmektedir. Bu sebeple başvurucunun diğer haklar ile bağlantı kurularak ileri sürdüğü iddialarının bir bütün olarak Anayasa'nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşam hakkı kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
45. Yaşam hakkının doğal niteliği gereği, yaşamını kaybeden kişi açısından bu hakka yönelik bir başvuru ancak yaşanan ölüm olayı nedeniyle ölen kişinin mağdur olan yakınları tarafından yapılabilecektir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, B. No: 2012/752, 17/9/2013, § 41). Başvuru konusu olayda müteveffa, başvurucunun eşidir. Bu nedenle başvuruda, başvuru ehliyeti açısından bir eksiklik bulunmamaktadır.
46. Bununla birlikte başvurunun diğer kabul edilebilirlik kriterleri yönünden de incelenmesi gerekir.
47. Anayasa'nın 17. maddesinde düzenlenen yaşam hakkı, Anayasa'nın 5. maddesiyle birlikte değerlendirildiğinde devlete pozitif ve negatif ödevler yükler (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 50).
48. Devletin negatif bir yükümlülük olarak yetki alanında bulunan hiçbir bireyin yaşamına kasıtlı ve hukuka aykırı olarak son vermeme yükümlülüğünün yanı sıra pozitif bir yükümlülük olarak yine yetki alanında bulunan tüm bireylerin yaşama hakkını gerek kamusal makamların gerek diğer bireylerin gerekse kişinin kendisinin eylemlerinden kaynaklanabilecek risklere karşı koruma yükümlülüğü bulunmaktadır (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, §§ 50, 51).
49. Söz konusu pozitif yükümlülük, sağlık alanında yürütülen faaliyetleri de kapsamaktadır. Devlet -ister kamu isterse özel sağlık kuruluşları tarafından yerine getirilsin- sağlık hizmetlerini hastaların yaşamlarının korunmasına yönelik gerekli tedbirlerin alınabilmesini sağlayacak şekilde düzenlemek zorundadır (Nail Artuç, B. No: 2013/2839, 3/4/2014, § 35).
50. Anayasa Mahkemesinin yaşam hakkı kapsamında devletin sahip olduğu pozitif yükümlülükler açısından benimsediği temel yaklaşıma göre devletin sorumluluğunu gerektirebilecek şartlar altında gerçekleşen ölüm olaylarında Anayasa’nın 17. maddesi devlete, elindeki tüm imkânları kullanarak bu konuda ortaya konulmuş yasal ve idari çerçevenin yaşamı tehlikede olan kişileri korumak için gereği gibi uygulanmasını ve bu hakka yönelik ihlallerin durdurulup cezalandırılmasını sağlayacak etkili idari ve yargısal tedbirleri alma görevi yüklemektedir. Bu yükümlülük -kamusal olsun veya olmasın- yaşam hakkının tehlikeye girebileceği her türlü faaliyeti kapsamaktadır (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 52).
51. Devletin yaşama hakkı kapsamındaki pozitif yükümlülüklerinin maddi yönünün yanı sıra usule ilişkin bir yönü de bulunmaktadır (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 54). Yaşama hakkı kapsamındaki usule ilişkin yükümlülük olayın niteliğine bağlı olarak cezai, hukuki ve idari nitelikte soruşturmalarla yerine getirilebilir.
52. Buna göre yaşam hakkının veya fiziksel bütünlüğün ihlaline kasten sebebiyet verilmemiş ise etkili bir yargısal sistem kurma yönündeki pozitif yükümlülük her olayda mutlaka ceza davası açılmasını gerektirmez. Mağdurlara hukuki, idari, hatta disiplinle ilgili hukuk yollarının açık olması yeterli olabilir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 59).
53. İhmal nedeniyle meydana gelen ölüm olaylarına ilişkin soruşturma yükümlülüğü açısından farklı bir yaklaşım benimsenebilir. Bu kapsamda yaşama hakkının ihlaline kasten sebebiyet verilmediği durumlarda etkili bir yargısal sistem kurma yönündeki pozitif yükümlülük mağdurlara hukuki, idari ve hatta disiplinle ilgili hukuk yollarının açık olması ile yerine getirilmiş sayılabilir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 59).
54. Bu yaklaşım, tıbbi hata sonucu meydana geldiği ileri sürülen ölüm olayları için de geçerlidir. Diğer taraftan bu şekildeki bir kabul, bu tür olaylarda yürütülen ceza soruşturmalarının Anayasa Mahkemesi tarafından değerlendirilmeyeceği anlamına da gelmemektedir. Ancak ilke olarak tıbbi hatalara ilişkin şikâyetler konusunda temel başvuru yolu, hukuki sorumluluğu tespit adına takip edilecek olan hukuk veya idari tazminat davası yoludur (Zeki Kartal, B. No: 2013/2803, 21/1/2016, § 78; Nail Artuç, § 38).
55. Başvurucu, yaşam hakkının kasten ihlal edildiğini ileri sürmemiş olup somut olayda ölüme kasten sebebiyet verildiği izlenimi edinmesini gerektirecek bir unsur da saptanmamıştır. Başvurucu ölüm olayının sağlık personelinin hatalı tıbbi uygulamalarından kaynaklandığına ve yakınına sunulan sağlık hizmetlerinde organizasyon bozukluğu olduğuna vurgu yapmaktadır. Bu durumda, açılan tazminat davasının başvurucunun söz konusu iddiaları bakımından hem ilgili personelin veya idarenin mesuliyetini saptayabilecek hem de gerektiği takdirde zararın tazminini sağlayabilecek nitelikte olduğudeğerlendirilmiştir.
56. Yaşam hakkı ile maddi ve manevi varlığı koruma hakkı kapsamında yürütülecek olan ceza soruşturmalarının yanı sıra hukuki sorumluluğu ortaya koymak adına adli ve idari yargıda açılacak tazminat davalarının da makul derecede ivedilik ve özen şartını yerine getirmesi gerekmektedir. Derece mahkemelerinin bu tür olaylara ilişkin yürüttükleri yargılamalarda, Anayasa’nın 17. maddesinin gerektirdiği seviyede derinlik ve özenle bir inceleme yapıp yapmadıklarının ya da ne ölçüde yaptıklarının da Anayasa Mahkemesi tarafından değerlendirilmesi gerekmektedir. Zira derece mahkemeleri tarafından bu konuda gösterilecek hassasiyet, yürürlükteki yargı sisteminin daha sonra ortaya çıkabilecek benzer yaşam hakkı ihlallerinin önlenmesinde sahip olduğu önemli rolün zarar görmesine engel olacaktır (Cemil Danışman, B. No: 2013/6319, 16/7/2014, § 110; Filiz Aka, B. No: 2013/8365, 10/6/2015, § 33).
57. Bununla birlikte derece mahkemelerinin özen yükümlülüğü, yaşam hakkı ile ilgili her davada mutlaka mağdurlar lehine bir sonuca varılmasını garanti altına almamaktadır (Aysun Okumuş ve Aytekin Okumuş, § 73).
58. Öncelikle belirtmek gerekir ki somut başvuruda, başvurucu tarafından yaşam hakkının korunması için oluşturulan yasal çerçevenin yetersiz olduğu şeklinde bir iddia ileri sürülmediği gibi Anayasa Mahkemesi tarafından bu konuda resen gözetilmesi ve incelenmesi gereken bir husus da bulunmamaktadır.
59. Diğer yandan başvurucu, Aydınlatılmış Onam Formu'nun yakını B.E.nin bilinci açık olmasına rağmen B.E.ye imzalatılmadığını, kendisine imzalatıldığını, dolayısıyla uygulanan tedavilere yönelik rızanın geçerli şekilde alınmadığını ileri sürmüştür. Başvurucunun şikâyeti B.E.ye tıbbi müdahalede bulunulmasına rıza verilmediğine yönelik olmayıp bu rızanın bizzat B.E. tarafından verilmemesine yönelik olduğunun altı çizilmelidir. Aydınlatılmış Onam Formu'nun bizzat başvurucu tarafından imzalandığı hususunda bir ihtilaf bulunmamaktadır. Başvurucunun bilinci açık olan B.E.ye imzalatılması gerektiği yönünde herhangi bir ihtirazi kayıt düşmeden, sözü edilen formu imzalamış olduğu anlaşılmaktadır. Başvurucunun Aydınlatılmış Onam Formu'nun B.E.ye imzalatılmasını isteme imkânı varken bunu yapmayarak formu kendisinin imzalamış olması karşısında formun bizzat B.E.ye imzalatılmadığı yolundaki şikâyetinin incelenmesi mümkün görülmemiştir.
60. Başvurucunun B.E.nin durumu ve tedavisi hakkında bilgilendirilmediği şeklinde genel olarak ileri sürdüğü iddiasının incelenmesi neticesinde Sağlık Bakanlığının denetim raporunda hasta dosyalarındaki belgeler ve formlardaki imzalar uyarınca hasta yakınlarına gerekli açıklamaların yapıldığı ve hastaya yapılacak işlemler için gerekli izinlerin alındığı, bu nedenle anjiyo yapılması ve yoğun bakıma alınması konularında muvaffakat alınmadığı iddialarının doğru olmadığının belirtildiği görülmektedir (bkz. §17)
61. Hasta dosyasının incelenmesinden 30/5/2011 geliş/yatış tarihli epikrizde hasta yakınlarının bilgilendirildiği notunun bulunduğu (bkz.§ 25), Aydınlatılmış Onam Formu'nda genel olarak tedavi/müdahale ve oluşabilecek komplikasyonlara dair genel bilgiler bulunduğu ve söz konusu formun başvurucu tarafından imzalanmış olduğu (bkz. § 27), aynı şekilde Hasta Hakları Birimi Tetkik-Tedavi-Ameliyat ve Anestezi İzin Formu'nda da başvurucunun imzasının bulunduğu (bkz. § 28), yine Kalp Kateterizasyonu ve Anjiyografi İçin Hastanın Bilgilendirilmiş Onam (Rıza) Belgesi'nin de aynı şekilde başvurucu tarafından imzalandığı ve belgede anjiyo işleminin komplikasyonlarına ve özellikle de işlem sonucu oluşabilecek böbrek yetersizliğine dair komplikasyonlarla ilgili bilgilendirmenin bulunduğu görülmüştür(bkz.§ 29).
62. Hastanın durumuyla ilgili olarak hasta yakınlarına, zamanında tam ve doğru aydınlatıcı bilgi verilmediği iddiası bakımından yapılan incelemede Sağlık Bakanlığı tarafından ilgili Hastane idaresinin hasta yakınlarına zamanında ve doğru bilgi verilmesi konusunda uyarılmasının gerektiğine işaret edilerek hasta yakınlarına zamanında, tam ve doğru bilgi verilmemesinin tedaviyi olumsuz etkilemesi ve tedaviyi geciktirmesi hariç idari müeyyideyi gerektireceği gerekçesiyle Hukuk Mahkemesince manevi tazminat isteminin reddine karar verilmiştir (bkz. § 33). Başvurucunun yukarıda değinilen ve gerekli/yeterli bilgilendirmeyi içerdiği değerlendirilen evrakta imzası bulunduğu gözetildiğinde söz konusu iddia bakımından mahkeme kararından ayrılmayı gerektirecek bir husus bulunmadığı değerlendirilmiştir.
63. Başvurucunun yakınlarının tedavisi sürecindeki tıbbi kayıtların düzgün tutulmadığı ve yoğun bakımda görevli doktor bulunmadığı iddiasının incelenmesinde ise Sağlık Bakanlığının denetim raporunda hasta epikrizlerindeki doktor isimleri gibi bilgilerde tespit edilen değişikliklerin Hastanenin otomasyon sistemindeki karmaşadan kaynaklandığı, koroner yoğun bakımında yatan hastanın hasta dosyasında yer alan hemşire izlem ve gözlem formlarındaki kayıtların tam olarak yapılmadığı tespitleri üzerine Hastane yönetiminin uyarılmasına karar verildiği görülmüştür (bkz. § 17).
64. Tıbbi kayıtlardaki bu tür eksikliklerin tedaviyi olumsuz etkilemesi ve tedaviyi geciktirmesi haricinde idari müeyyideyi gerektireceği gerekçesiyle Hukuk Mahkemesince manevi tazminat talebi reddedilmiştir (bkz. § 33). Başvurucu başvuru formunda tıbbi kayıtlardaki eksikliğin yakınlarının tedavisini ne yönde olumsuz etkilediğini ya da yakınlarının ölümüne ne şekilde etkisi bulunduğunu açık biçimde belirtmemiştir. Kurul tarafından düzenlenen 23/10/2013 tarihli raporda da B.E.ye uygulanan tüm tedavilere ve tıbbi işlemlere dair belgelerin (epikrizler, dahiliye ve kalp damar cerrahisi hasta tabelaları, ultrason raporları, anjiyo raporları, tomografi raporları gibi) incelendiği ve söz konusu tıbbi kayıtlarda bir yetersizlik bulunması nedeniyle tedavide kusur bulunup bulunmadığının tespit edilemeyeceğine yönelik bir değerlendirme yapılmadığı, aksine tüm belgelerin incelenmesi neticesinde B.E.nin tedavisine katılan doktorların ölüm olayında herhangi bir kusurları bulunmadığı yönünde kanaat bildirdiği görülmüştür (bkz. § 15).
65. Dolayısıyla B.E. hakkında tutulan tıbbi kayıtların ölüm olayındaki kusurun tespiti bakımından değerlendirme yapılması noktasında yeterli olduğu, Kurul tarafından aksi yönde bir tespitte bulunulmadığı da gözetildiğinde Hukuk Mahkemesince tıbbi kayıtlardaki bu tür eksikliklerin tedaviyi olumsuz etkilediğine dair bir veri bulunmadığı kabulüyle tazminat talebinin reddedilmesi temelsiz değildir.
66. Başvurucunun ayrıca yakını yoğun bakımda kaldığı sürede doktora ulaşamadığını, yakınının yoğun bakımda gereken tıbbi desteği zamanında ve uzman kadro ile alamadığı iddiası da bulunmaktadır. Hukuk Mahkemesince tanık beyanları alınmış ve tüm dosya kapsamı dikkate alınarak neticede başvurucunun yoğun bakımda yeterli hekim ve personel bulunmadığı iddiasının yeterince ispat edilemediği kanaatine varılmıştır (bkz. § 33).
67. Sağlık Bakanlığı tarafından yapılan incelemede Hastanenin Yoğun Bakım Ünitelerinde doktorlar için uygulanan bir nöbet sistemi olmadığı, Yoğun Bakım Ünitelerinde nöbetçi hemşirelerin görev yaptığı, yoğun bakımdaki hastaların durumunun kötüye gitmesi hâlinde görevli hemşireler tarafından hastanın doktorunun arandığı ve çağrıldığı, uzman doktorların icap nöbeti tuttukları ve ihtiyaç olduğunda çağrıldıkları, bu bağlamda 31/5/2011 günü akşamı Hastanede ve Yoğun Bakım Ünitelerinde nöbetçi uzman doktor olmadığı anlaşılmış ise de mevzuatta özel hastanelerde uzman nöbeti tutulacağına ve özel hastanelerin yoğun bakımlarında yirmi dört saat anestezi ve reanimasyon uzmanı bulundurulacağına dair açık ve kesin bir hükme rastlanmadığından yapılacak bir işlem bulunmadığına karar verildiği anlaşılmıştır (bkz. § 17).
68. Dosyadaki belgelerin incelenmesi neticesinde B.E.nin 31/5/2011 günü saat 20.00'de kalp damar cerrahisi yoğun bakımına alınarak burada ameliyat hazırlıklarına başlandığı, ameliyat için gerekli tetkikler yapılırken tansiyonunun giderek düşmeye başlamasıyla şahsa saat 23.00'te adrenalin yapıldığı, sonrasında da tıbbi işlemler yapılmasına rağmen hastanın vefat ettiği görülmüştür. Dolayısıyla başvurucunun yakınına yoğun bakımda kaldığı süre içinde birtakım tıbbi işlemler yapıldığı anlaşılmaktadır. Hastanın durumu kötüleştiğinde haber alarak gelen bir doktorun duruma müdahale ettiği de tanık beyanlarından tespit edilmiştir. Hastanedeki sağlık hizmetlerinin organizasyonunda B.E.nin vefatına direkt etkisi olmayan birtakım eksiklikler bulunsa da başvuru sırasında doktora ulaşamamalarının yakınının tedavisinde ne gibi bir olumsuzluğa yol açarak onun ölüme sebebiyet verdiğini bildirmeyen başvurucunun bu iddiası bakımından da mahkeme kararının gerekçesinin yeterli olduğu, mahkeme kararından ayrılmayı gerektirecek bir hususun bulunmadığı değerlendirilmiştir.
69. Başvurucu ayrıca yakınının tedavisinde sağlık personelinin kusuru olduğunu, anjiyo işleminden sonra müteveffanın dört saat dializde kalması gerekirken dialize alınmadığını iddia etmektedir.
70. Kurul raporunda, B.E.nin ölümünün kalp ve damar hastalığı ve gelişen komplikasyonları sonucu gerçekleştiği belirtilmiştir. Raporda; tedaviye katılan doktorların ölüm olayına sebebiyet verecek kusurlu uygulamalarının bulunmadığı tespiti de yer almaktadır.Hastanece tutulan kayıtta, hastanın 31/5/2011 günü saat 12.50'de anjiyodan, saat 18.00'de ise dializden geldiği, dializin iki saat sürdüğü, hastanın hipotansiyonu olduğu bilgisine yer verilmiştir(bkz. §15). Ayrıca hasta onamı alınarak yapılan anjiyo sonrası komplikasyon gelişmediği ve kalp damarlarında ileri derecede daralma saptanınca acil kalp ameliyatı önerildiği belirtilerek kardioloji doktorunun uygulamalarında herhangi bir kusur bulunmadığı belirtilmiştir (bkz. § 15).
71. Hukuk Mahkemesi de kararda, kurul raporuna atıfla olayda doktorların kusuru bulunduğu yönündeki iddianın reddine karar vermiştir. Bu noktada başvurucunun yakınının anjiyo sonrası en az dört saat süreyle dialize alınması gerekmekteyken alınmadığı yönündeki iddiası bakımından yapılan incelemede B.E.nin anjiyo sonrasında iki saat süreyle dialize alındığı görülmüştür. B.E.nin yaşı, yüksek riskli hasta grubunda oluşu, daha önce kendisine birçok kere kalp ameliyatı olması gerektiğinin doktorlarca belirtildiği, B.E.nin anjiyo sonrası dialize alındığı, kalp ve damar hastalığı ve gelişen komplikasyonları sonucu öldüğü gözetildiğinde başvurucu tarafından ileri sürülen bu iddianın Hukuk Mahkemesi tarafından, ayrıca değerlendirmeye alınabilmesi için başvurucunun yakınının dört saat boyunca dialize alınması gerektiği iddiasının dayanağını mahkemeye sunması ve iddiasını temellendirmesi gerektiği değerlendirilmiştir. Bu bakımdan söz konusu iddianın Hukuk Mahkemesi tarafından ayrıca araştırılmamasının, bu konu da ek rapor temin edilmemesinin bir eksiklik olduğunu söylemek mümkün değildir. Kurul raporu ve Hukuk Mahkemesi kararının yeterince gerekçelendirildiği görülmüştür
72. Tüm bu hususlar gözetildiğinde başvurucunun yakınının yaşamının korunması için gerekli önlemleri almada kamu makamlarının ihmalini ortaya koyan bir veri bulunmadığı anlaşılmaktadır. Bu durumda başvurucunun yakınının yaşamının korunması için kamu makamlarınca gerekli önlemlerin alınmadığı veya Hukuk Mahkemesi tarafından başvurucunun iddiaları hakkında yaşam hakkının gerektirdiği özen ve derinlikte bir inceleme yapılmadığı ya da olayın gerçekleşme koşullarının tam olarak açıklığa kavuşturulmadan karar verildiği sonucuna ulaşmak mümkün değildir.
73. Son olarak 1/6/2012 tarihinde açılan tazminat davasının 1/12/2015 tarihinde 13. Dairenin karar düzeltme talebinin reddine karar vermesiyle sonuçlandığı, yargılamanın 3 yıl 6 aylık sürede tamamlandığı anlaşılmıştır. Söz konusu yargılamanın yaşam hakkı ihlallerinin önlenmesinde sahip olunan önemli rolün zarar görmesine neden olabilecek şekilde ve makul süratle yürütülmediği söylenemez.
74. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşama hakkının ihlal edildiği iddiasının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Özel Hayata ve Aile Hayatına Saygı Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
2- Başvurucunun İddiaları
75. Başvurucu; yakınının tedavisi sırasında sağlık personelinin kendisine kötü davrandığını, yakınını kendisine göstermediklerini belirterek kötü muamele yasağı ile özel hayata ve aile hayatına saygı hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
76. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun diğer haklar ile bağlantı kurularak ileri sürdüğü iddialarının bir bütün olarak özel hayata ve aile hayatına saygı hakkı kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
77.Anayasa'nın 20. maddesinin birinci fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:
"Herkes ... aile hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkına sahiptir..."
78. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre Anayasa Mahkemesince açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemez olduğuna karar verilebilir. Başvurucunun ihlal iddialarını temellendiremediği, iddialarının salt kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin olduğu, temel haklara yönelik bir müdahalenin olmadığı veya müdahalenin meşru olduğu açık olan başvurular ile karmaşık veya zorlama şikâyetlerden ibaret başvurular açıkça dayanaktan yoksun kabul edilebilir (Hikmet Balabanoğlu, B. No: 2012/1334, 17/9/2013, § 24).
79. Başvurucu tarafından Cumhuriyet Başsavcılığına sunulan şikâyet dilekçesinde yoğun bakımdayken müteveffa ile görüştüğünü belirttiği (bkz. § 9), Hukuk Mahkemesinde dinlenen başvurucunun akrabası olan tanığın beyanında ise "Hatta Müzeyyen Erbek'e rica üzerine yoğun bakımdaki [B.E.] gösterildi. Kendisinin yoğun bakıma girmesine izin verildi. Kısa süre sonra ayrıldı. [B.E.nin] durumunun normal olduğunu, iyi olduğunu dışarda bize anlattı." şeklinde bir ifade olduğu (bkz. § 21), dinlenen tanık beyanlarında yahut diğer delillerde başvurucuya sağlık personeli tarafından kötü muamelede bulunulduğuna dair bir bilgiye rastlanmadığı görüldüğünden başvurucunun iddialarını temellendiremediği anlaşılmıştır.
80. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının da diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
C. Diğer İddialar
81. Başvurucu, başvuru formunun "Sonuç Talepleri" kısmında, karar düzeltme talebinin reddedilmesi sırasında hükmedilen 250 TL para cezasının kaldırılmasına karar verilmesi isteminde bulunmuştur. Başvurucu bu talebine ilişkin olay ve olguları ile açıklamalarını başvuru formunda bildirmediğinden söz konusu talebin incelenmesine gerek görülmemiştir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Yaşam hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Özel hayata ve aile hayatına saygı hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA 10/12/2019 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.