TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
UFUK YEŞİL BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2016/21926)
|
|
Karar Tarihi: 17/4/2019
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Engin
YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Recep
KÖMÜRCÜ
|
|
|
Celal Mümtaz
AKINCI
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
|
|
Recai AKYEL
|
Raportör
|
:
|
Murat
BAŞPINAR
|
Başvurucu
|
:
|
Ufuk YEŞİL
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, Cumhuriyet savcısı olarak görev yapan başvurucu
hakkında darbe teşebbüsüyle bağlantılı olarak yürütülen soruşturmada uygulanan
yakalama, gözaltı ve tutuklama tedbirinin hukuki olmaması, tutukluluğun makul
süreyi aşması, gizlilik kararı nedeniyle hakkındaki belgeleri inceleyememesi,
tutukluluk incelemelerinin hâkim/mahkeme önüne çıkarılmaksızın yapılması,
tutukluluğun devamı kararlarına karşı yaptığı itirazların geç değerlendirilmesi
ve alınan savcılık görüşünün tebliğ edilmemesi nedenleriyle kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkının; hukuka aykırı olarak verilen kararlarla meslekten
çıkarılması ve mal varlığına el konulması nedeniyle mülkiyet hakkının,
soruşturma aşamasındaki bazı işlemler nedeniyle de adil yargılanma hakkı ile
özel ve aile hayatına saygı haklarının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 7/9/2016 tarihlerinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Aralarında konu ve kişi yönünden hukuki irtibat olması
nedeniyle 2017/34855, 2018/4803 ve 2018/14408 numaralı başvuruların 2016/21926
numaralı başvuru ile birleştirilmesine, incelemenin 2016/21926 numaralı başvuru
dosyası üzerinden yürütülmesine ve diğer başvuru dosyalarının kapatılmasına
karar verilmiştir.
5. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün
(İçtüzük) 71. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca başvurunun içtihadın
oluştuğu alanlara ilişkin olduğu değerlendirilerek Bakanlık cevabı beklenmeden
incelenmesine karar verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal
Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler
çerçevesinde olaylar özetle şöyledir:
A. Genel Bilgiler
8. Türkiye 15/7/2016 tarihinde askerî darbe teşebbüsüyle karşı
karşıya kalmış ve bu nedenle 21/7/2016 tarihinde ülke genelinde olağanüstü hâl
ilan edilmiştir. Olağanüstü hâl süresi 19/7/2018 tarihinde yeniden
uzatılmayarak son bulmuştur. Kamu makamları ve yargı organları -olgusal
temellere dayanarak- bu teşebbüsün arkasında Türkiye'de çok uzun yıllardır
faaliyetlerine devam eden ve son yıllarda Fetullahçı
Terör Örgütü (FETÖ) ve/veya Paralel Devlet Yapılanması (PDY) olarak
isimlendirilen bir yapılanmanın olduğunu değerlendirmişlerdir (Aydın Yavuz ve diğerleri [GK], B. No:
2016/22169, 20/6/2017, §§ 12-25).
9. Darbe teşebbüsü sırasında ve sonrasında ülke genelinde
Cumhuriyet başsavcılıkları tarafından darbe girişimiyle bağlantılı ya da
doğrudan darbe girişimiyle bağlantılı olmasa bile FETÖ/PDY ile bağlantılı olan
ve aralarında yargı mensuplarının da bulunduğu çok sayıda kişi hakkında
soruşturma başlatılmıştır. Bu kapsamda teşebbüsün savuşturulduğu gün Ankara
Cumhuriyet Başsavcılığınca -aralarında Yüksek Mahkeme üyelerinin de bulunduğu-
üç bine yakın yargı mensubu hakkında FETÖ/PDY ile bağlantılarının bulunduğu
iddiasıyla başlatılan soruşturmada bu kişilerin büyük bölümü hakkında gözaltı
ve tutuklama tedbirlerine başvurulmuştur (Aydın
Yavuz ve diğerleri, §§ 51, 350).
10. Bakanlık verilerine göre yüz altmıştan fazla Yüksek Mahkeme
(Anayasa Mahkemesi, Yargıtay ve Danıştay) üyesi hakkında tutuklama tedbiri
uygulanmış, bunlardan bir kısmı sonradan tahliye edilmiştir. Soruşturma ve/veya
kovuşturma mercilerince kaçak oldukları değerlendirilen yaklaşık otuz Yüksek
Mahkeme üyesi hakkında ise yakalama emri çıkarılmıştır.
11. Türk yargı organları yakın dönemde verdikleri birçok kararda
FETÖ/PDY'nin silahlı bir terör örgütü olduğunu kabul
etmişlerdir. Bu kapsamda Yargıtay Ceza Genel Kurulu 26/9/2017 tarihinde
(E.2017/16.MD-956, K.2017/370) ve -terör suçlarına ilişkin davaların temyiz
mercii olan- Yargıtay 16. Ceza Dairesi 24/4/2017 ve 14/7/2017 tarihlerinde
verdiği kararlarda (Selçuk Özdemir
[GK], B. No: 2016/49158, 26/7/2017, §§ 20, 21) FETÖ/PDY'nin
silahlı bir terör örgütü olduğu sonucuna varmışlardır.
12. FETÖ/PDY'nin (Genel özelliklerine
ilişkin olarak bkz. Aydın Yavuz ve diğerleri,
§ 26) yargı kurumlarındaki örgütlenmesine ve faaliyetlerine ilişkin olarak
soruşturma ve kovuşturma belgeleri ile tedbir/disiplin kararlarında yer alan,
başta haklarında soruşturma yürütülen yargı mensuplarının beyanları olmak üzere
maddi olgulara dayalı bulunan iddia ve tespitler Selçuk Özdemir kararında geniş olarak açıklanmıştır (Selçuk Özdemir, § 22).
B. Başvurucuya İlişkin
Süreç
13. Cumhuriyet savcısı olarak görev yapmakta olan başvurucu,
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca FETÖ/PDY ile bağlantılı suçlardan yürütülen
bir soruşturma kapsamında 27/7/2016 tarihinde Ankara İl Emniyet Müdürlüğünce
gözaltına alınmıştır.
14. Başvurucu aynı tarihte Sivas Cumhuriyet Başsavcılığına Ses
ve Görüntü Bilişim Sistemi (SEGBİS) vasıtasıyla ifade vermiştir. Başvurucunun ifade
alma işlemi sırasında müdafii de hazır bulunmuştur.
Başvurucu ifadesinde özetle FETÖ/PDY ile bir ilgisinin bulunmadığını
savunmuştur. Başvurucu müdafii, atılı suçları
işlediğine dair dosyada delil bulunmaması nedeniyle müvekkilinin serbest
bırakılmasını talep etmiştir.
15. Sivas Cumhuriyet Başsavcılığı aynı tarihte tutuklanması
istemiyle başvurucuyu Sivas Sulh Ceza Hâkimliğine sevk etmiştir. Başvurucu
hakkındaki talep yazısında, başvurucunun "FETÖ/PDY
isimli silahlı terör örgütüne üye olmak suçundan mevcutlu olarak
gönderildiği" belirtilerek
"atılı suçların CMK [Ceza Muhakemesi Kanunu] 100/3-a-11 maddesinde tutuklama nedeni olarak
gösterilmesi, FETÖ örgütünün bir kısım üyelerinin olaydan sonra kaçtıklarının
tespit edilmiş olması, şüphelinin de kaçma şüphesinin bulunması, delillerin
henüz tam olarak toplanmayışı, şüphelilerin delillere tesir edip delilleri
değiştirme ihtimallerinin olması" nedenleriyle tutuklanmasına
karar verilmesi istenmiştir.
16. Başvurucunun sorgusu SEGBİS vasıtasıyla Sivas Sulh Ceza
Hâkimliğince 27/7/2016 tarihinde yapılmıştır. Sorgu sırasında başvurucunun müdafii de hazır bulunmuştur.
17. Başvurucunun sorgu sırasındaki ifadesi şöyledir:
"... Ben 16 Temmuz 2016 cumartesi günü sabahı sabah 09:00-10:00 sıralarında
memleketim olan Mersin/Gülnar'a özel aracımla gittim. Savcılık ifademde de
beyan ettiğim gibi babamın sağlık sorunları olduğu için Ankara'ya getirmeyi
düşünüyordum. Şayet 15 Temmuz gecesi söz konusu darbe kalkışması olmasaydı da
ben yine babamı tedavi amaçlı Ankara'ya getirecektim. Ben önce Mersin'e
uğradım. Amacım önce babamı memleketim olan Gülnar'dan Mersin'e götürüp orada
muayene ettirmekti. O gece yani 16 Temmuz gecesi Mersin'e vardığımda o gece
akrabalarımda kaldım, ertesi gün yani 17/7/2016 pazar günü babamın Mersin'deki
muayene ve tedavisi için hastane işlerini halletmeye çalıştım, aynı gün de HSYK
ikinci dairesi tarafından açığa alındığımı öğrendim, Bana 16 Temmuz 2016 sabah
saatlerinde adli tatilin iptal edildiği, izinde olanların görev yerlerine
gitmeleri gerektiği yönünde mesaj geldi, ancak ben mehil müddeti kullandığım
için daha doğrusu mehil sürem 18 Temmuz da başlayacığı
için bu mesajın beni kapsamadığını düşündüm. Ben yine 17/7/2016 pazar günü görevden el çektirilmek dışında hakkımda yakalama
kararı çıkarıldığında öğrenmiştim, 18 yada 19 Temmuz 2016 tarihlerinde polisler
Ankara'daki evime gelerek arama yapmışlar. Bunu bana eşim telefonla bildirdi.
Ben olayın şokuyla aynı gün yani 16/7/2016 tarihinde geri dönmedim, bu arada
babamın hastane işini de halletmek istiyordum, ancak bu olaylardan dolayı
babamın tedavisi ile ilgili işlemleri yapamadım, bir iki gece daha o gece
Mersin'de akrabalarımda kaldıktan sonra pazartesi yada
salı tam olarak hatırlamıyorum aramamın yapıldığı gün Ankara'ya geri döndüm. O
tarihten bu zamana kadar geçen sürede de Ankara'da evimdeydim. Bugün sabah
saatlerinde Ankara'daki adresime Ankara emniyetinde görevliler geldi.
Kendileriyle Ankara Adliyesi'ne geldim. Savcılık ifademde de beyan ettiğim gibi
benim söz konusu darbe girişiminde bulunan FETÖ/PDY yapılanmasıyla herhangi bir
ilgim yoktur, bu zamana kadarki Gerek Çüngüş ve Haymana C. Savcılığı gerekse
Adalet Akademisi Kordinatör Hakimliği, akabinde
Uyuşmazlık Mahkemesinde raportörlük görevlerim kendi isteğimle olmuştur, ancak
söz konusu yapılanlanmayla herhangi bir ilgisi
bulunmamaktadır. 2016 Yaz kararnamesinde Sivas iline C. Savcısı olarak atandım.
Ancak bu görevi ben talep etmedim. 2012-2016 yılları arasında Uyuşmazlık
Mahkemesi başkanı olarak S.Ö görevliydi. Ancak kendisinin görevi 2016 Mart
ayında süresi dolduğu için Uyuşmazlık Mahkemesi başkanlığından ayrıldı. Biz
zaten geçici görevlendirmeyle çalışıyorduk, yeni başkan da bizimle çalışmak
istemediğini bildirmiş olacakki tayinimi Sivas C.
Savcılığına çıktı. Kaldıki ben geçici görevli olduğum
için halen Haymana Cumhuriyet Savcısı ola[ra]k görünüyorum, atılı suçlamaları kabul etmiyorum,
iddia edildiği gibi FETÖ/PDY yapılanlamasıyla
herhangi bir ilgim yoktur, ayrıca benim hakkımdaki benim ithamın dayanağını
teşkil eden bilgi ve belgelerden haberim yoktur, bu konuda bilgilendirilmedim.
Sivas C. Başsavcılığında ifadem alınırken bu hususu sormak aklıma gelmemişti
ancak şuan sormak istiyorum."
18. Sorgu sonucunda başvurucunun silahlı terör örgütüne üye olma
ve anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs suçlarından tutuklanmasına karar
verilmiştir. Kararın ilgili kısmı şöyledir:
"...suçlarından somut delillere dayandığı
ve kuvvetli suç şüphesinin bulunduğu ve bu kapsamda elde edilen deliller, söz
konusu soruşturmanın kapsamı, şüphelilerin sayısı, delillerin henüz toplanmakta
oluşu, delillerin bu aşamadı karartma ihtimalinin, şüphelinin başkaları
üzerinde baskı yapma şüphesi bulunması, haklarında yakalama kararı verilen bir
takım şüphelilerin halen yakalanamamış olmaları nedeniyle şüphelinin kaçacağına
ve saklanacağına dair somut olguların bulunması, şüphelinin üzerine atılı
suçların CMK 100 maddesinde belirtilen katalog suçlar arasında yer alması
nedenleriyle ve gerek Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, gerek 5271 Sayılı CMK
hükümleri nazara alındığında şüphelinin tutuklanmasına engel bir hal
bulunmaması, atılı suçun örgüt suçu faaliyeti kapsamında icra edildiğine
ilişkin deliller ve Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 13. Maddesinde ifade
edilen ölçülülük ilkesi gözetildiğinde tutuklamaya alternatif koruma
tedbirlerinin bu aşamada şüpheli açısından yetersiz kalacağı anlaşıldığından
CMK 100 maddeleri gereğince TUTUKLANMASINA ... [karar verildi.]"
19. Başvurucu 3/8/2016 tarihinde tutuklama kararına itiraz
etmiş, Tokat Sulh Ceza Hâkimliğince 9/8/2016 tarihinde "... tutuklama gerekçeleri dikkate alındığında,
Sivas Sulh Ceza Hakimliği kararının usul ve yasaya uygun, isabetli ve yerinde
olduğu ..." gerekçesiyle itirazın kesin olarak reddine karar
verilmiştir.
20. Sivas Cumhuriyet Başsavcılığı 29/8/2016 tarihli kararıyla
başvurucu hakkında yürüttüğü soruşturmada yetkisizlik kararı vererek dosyayı
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına göndermiştir.
21. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının 12/2/2018 tarihli
iddianamesi ile başvurucunun silahlı terör örgütü üyesi olma suçunu
işlediğinden bahisle cezalandırılması istemiyle aynı yer Ağır Ceza Mahkemesinde
dava açılmıştır. FETÖ/PDY'ye ve ByLock programına ilişkin
açıklamaların yer aldığı iddianamede başvurucu hakkında yapılan değerlendirme
özetle şöyledir:
"...Şüpheli hakkındaki beyanlar, ByLock kullandığına dair yapılan tespit, HTS analiz raporu,
Yarsav üyeliği, FETÖ/PDY ile irtibatlı olduğu
gerekçesiyle HSYK tarafından verilen meslekten çıkarma kararı ve tüm soruşturma
kapsamında elde edilen deliller bir bütün olarak değerlendirildiğinde; Sivas
savcısı olarak görev yaparken örgüt üyesi olduğu gerekçesiyle meslekten
çıkarılmasına karar verilen şüphelinin, Fetullahçı
silahlı terör örgütünün ideolojisini, amaçlarını, faaliyetlerini benimsediği,
örgüt hiyerarşisi içinde hareket ettiği, örgütün organizasyonlarında görev
aldığı, abilik yaptığı, örgüt adına himmet topladığı, T3 gurubunda yer aldığı,
bir kısım soruşturmaları örgüt adına takip ettiği, örgütün talimatı ile YARSAV'
a üye olduğu, örgüt üyeleri arasında kullanılan gizli ve şifreli haberleşme
programı ByLock'u kullanarak örgütle organik bağ
kurduğu, örgütün yargı yapılanması içinde yer aldığı, şüphelinin savunmasında
suçlamayı kesin bir dille reddettiği, ancak alınan ifadeler, bylock tespiti ve Yarsav
üyeliğinin bu savunmayı doğrulamadığı ve şüphelinin anılan silahlı terör
örgütünün üyesi olduğuna dair kamu davasını açmaya yetecek derecede yeterli
şüphenin bulunduğu..."
22. İddianamede başvurucu hakkındaki bu değerlendirmeye esas
olmak üzere tanık beyanları bulunduğu ileri sürülmüştür. Bu kapsamda
başvurucuyla ilgili olarak ifadeleri alınan tanıklardan;
- T.D. beyanında; başvurucunun FETÖ/PDY örgütü mensubu olduğunu,
örgüte ait evlerde kaldığını, örgüt içinde abilik görevi yaptığını, 2014 yılı
HSYK seçimlerinde örgüt adayları lehine oy istediğini ifade etmiştir.
- Gizli tanık D. beyanında; başvurucunun FETÖ/PDY örgütü mensubu
olduğunu, örgütün sohbet toplantılarına katıldığını, örgütün Anayasa Mahkemesi
içindeki yapılanmada yer aldığını ifade etmiştir.
- A.B. beyanında; başvurucunun FETÖ/PDY örgütü mensubu olduğunu,
örgüt içinde abilik görevi yaptığını, sohbet toplantılarına katıldığını, örgüte
ait evlerde kaldığını, örgütün çalışma evlerinde sorumlu olarak görev
yaptığını, örgütün evlilik yapılandırması olan katalog evlilik çerçevesinde kendisine
iki bayan fotoğrafı gösterdiğini, örgütün lideri Fethullah
Gülen'in yanına gittiğini, örgütün parasıyla kendisini yurt dışına götürmek
istediğini, üç kişiyi Bosna Hersek'e götürdüğünü, MİT tırları konusundan
bahsederken dosyada görevli Cumhuriyet Savcısı F.M.A. hakkında "Devran dönünce ilk tutuklanacaklardan biri
odur." şeklinde beyanda bulunduğunu ifade etmiştir.
- R.Ü. beyanında; başvurucunun FETÖ/PDY örgütü mensubu olduğunu,
örgüt içinde üst kademede görevli olduğunu ifade etmiştir.
- A.Y. beyanında, başvurucunun 2014 yılı HSYK seçimlerinde
FETÖ/PDY örgütü mensubu olan bağımsız adaylar lehine oy istediğini ifade
etmiştir.
- Ş.Y. beyanında, başvurucunun 2014 yılı HSYK seçimlerinde
FETÖ/PDY örgütü mensubu olan bağımsız adaylar lehine oy istediğini ifade
etmiştir.
- M.Ö. beyanında; başvurucunun FETÖ/PDY örgütü mensubu olduğunu,
örgüt tarafından hakkında görevlendirmeler yapıldığı şeklinde beyanda
bulunduğunu, 2014 yılı HSYK seçimlerinde FETÖ/PDY örgütü mensuplarına sabah
erkenden sandıklarda gözetmenlik yapılması hususunda talimat verdiğini, örgüt
içindeki T3 (taşra mesulü) yapılanmasında görev yaptığını, YARSAV yönetiminin
ele geçirilmesi hususunu Örgüt Lideri Fetullah
Gülen'e bizzat sorulduğunu söylediğini, kendisine YARGI-SEN kurucuları arasında
bulunması gerektiğini söylediğini, bu Sendikanın örgütün talimatı ile
kurulduğunu, örgüt liderinin YARSAV hakkında "Sallayın."
şeklindeki talimatını kendilerine söylediğini, örgüt liderinin Erzincan
dosyasındaki İ.C. için "Onu alacak
babayiğit yok mu?" sözünü kendilerine bizzat söylediğini, bazı
hâkim ve savcıların örgüt mensubu olduğunu kendisine söylediğini ifade
etmiştir.
- Z.A. beyanında, başvurucunun 2014 yılı Hâkim ve Savcılar
Yüksek Kurulu (HSYK) seçimlerinde FETÖ/PDY örgütüne ait bağımsız adaylar lehine
bazı hâkim ve savcılardan oy ve destek istediğini ifade etmiş; başvurucuyu net
ve kesin olarak teşhis etmiştir.
- R.A. beyanında; başvurucunun FETÖ/PDY örgütüne ait evlerde
kaldığını, örgüt adına himmet topladığını ifade etmiştir.
- B.B. beyanında; başvurucunun FETÖ/PDY örgütü mensubu olduğunu,
örgüte ait evlerde kaldığını, kendisine Örgüt Lideri Fethullah
Gülen'in atletini getirdiğini, örgüt tarafından Adalet Bakanı C.Ç.ye sunulacak
hâkim ve savcı adayları listesinde örgüt lehine oynamalar yaparak FETÖ/PDY
örgütüne mensup şahıslara sınav kazandıranlar arasında görevlendirildiğini,
örgüt tarafından hukuk fakültesi bulunan illere gönderilerek üniversiteye
hazırlanan öğrencilerin hukuk fakültelerini yazmaları hususunda talimat
aldığını, örgüt içindeki T3 yapılanmasında görevli abinin yardımcısı olduğunu, çoçuklarını örgüte ait Anemon Kolejine gönderdiğini ifade
etmiştir.
- Ş.A. beyanında, başvurucunun FETÖ/PDY örgütü lehine hâkim ve
savcıları ziyaret ettiğini ifade etmiştir.
- Gizli tanık 4 ve gizli tanık 5 beyanlarında, başvurucunun
örgütün Anayasa Mahkemesi içindeki yapılanmasında yer aldığını ifade
etmişlerdir.
23. Ankara 28. Ağır Ceza Mahkemesi (Mahkeme) 19/2/2018 tarihinde iddianamenin kabulüne karar
vermiş ve E.2018/162 sayılı dosya üzerinden kovuşturma aşaması başlamış, aynı
gün yapılan tensip incelemesinde "atılı
suçun vasıf ve mahiyeti, atılı suçun CMK 100/3-a maddelerinde sayılan tutuklama
nedeni var sayılabilen katalog suçlardan olması, FETÖ/PDY silahlı terör örgütü
mensuplarının aralarında kriptolu iletişim kurdukları bylock
programını kullandığına dair tespit, gizli tanıklar ve tanık beyanları ve tüm
dosya kapsamı birlikte gözetildiğinde, sanığın üzerine atılı suçu işlediğine
dair kuvvetli suç şüphesinin ve somut olguların bulunması, tutuklu kaldığı süre
isnat olunan suçun kanunda tanımlı alt ve üst sınırı dikkate alındığında bu
aşamada adli kontrol tedbirlerinin yetersiz kalacağı ve tutuklama tedbirinin
isnat edilen suçla orantılı olduğu" gerekçesiyle başvurucunun
tutukluluğunun devamına karar vermiştir.
24. Başvurucu aynı konulardaki benzer şikâyetleriyle ilgili
olarak 13/9/2017 tarihinde 2017/34855 numaralı, 5/2/2018 tarihinde 2018/4803
numaralı ve 9/5/2018 tarihinde 2018/14408 numaralı bireysel başvurularda
bulunmuş; bu başvurular 2016/21926 numaralı bireysel başvuru ile
birleştirilerek incelenmiştir.
25. Mahkemece 17/5/2018 tarihinde ilk duruşma yapılmış ve
başvurucunun yukarıdaki gerekçelerle tutukluluk hâlinin devamına karar
verilmiştir.
26. Dava, bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla
Ankara 28. Ağır Ceza Mahkemesinde derdesttir ve 8/11/2018 tarihli duruşmada
başvurucunun tutuksuz yargılanmak üzere tahliyesine karar verilmiştir.
27. Öte yandan HSYK 24/8/2016 tarihinde söz konusu yapı ile
meslekte kalmasıyla bağdaşmayacak nitelikte bağının olduğunu değerlendirdiği
başvurucunun meslekte kalmasının uygun olmadığına ve meslekten çıkarılmasına
oybirliğiyle karar vermiştir.
IV. İLGİLİ HUKUK
28. İlgili hukuk için bkz. Adem Türkel, B. No: 2017/632, 23/1/2019, §§
24-39.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
29. Mahkemenin 17/4/2019 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Kişi Hürriyeti ve
Güvenliği Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Yakalama ve Gözaltının
Hukuki Olmadığına İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları
30. Başvurucu, suçüstü hâli bulunmamasına karşın yetkisiz
mercilerce hukuka aykırı olarak hakkında yakalama ve gözaltı kararı verildiğini
belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri
sürmüştür.
b. Değerlendirme
31. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrasının son cümlesi
şöyledir:
"Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun
yollarının tüketilmiş olması şarttır."
32. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un "Bireysel başvuru hakkı" kenar başlıklı 45.
maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
"İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem,
eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının
tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir."
33. Yukarıda belirtilen Anayasa ve Kanun hükümleri gereğince
Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, iddia edilen hak ihlallerinin derece
mahkemelerince düzeltilmemesi hâlinde başvurulabilecek ikincil nitelikte bir
kanun yoludur. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği Anayasa
Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun
yollarının tüketilmesi zorunludur (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, B. No: 2012/403,
26/3/2013, §§ 16, 17).
34. Anayasa Mahkemesi, kanunda öngörülen gözaltı süresinin
aşıldığı veya yakalama ve gözaltına alınmanın hukuka aykırı olduğu iddialarına
ilişkin olarak bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla asıl dava
sonuçlanmamış da olsa -ilgili Yargıtay içtihatlarına atıf yaparak- 4/12/2004
tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 141. maddesinde öngörülen
tazminat davası açma imkânının tüketilmesi gereken etkili bir hukuk yolu olduğu
sonucuna varmıştır (Hikmet Kopar ve
diğerleri [GK], B. No: 2014/14061, 8/4/2015, §§ 64-72; Hidayet Karaca [GK], B. No: 2015/144,
14/7/2015, §§ 53-64; Günay Dağ ve diğerleri [GK],
B. No: 2013/1631, 17/12/2015, §§ 141-150; İbrahim
Sönmez ve Nazmiye Kaya, B. No: 2013/3193, 15/10/2015, §§ 34-47).
35. Somut olayda, başvurucu yönünden yakalama ve gözaltı
tedbirlerinin hukuki olmadığına ilişkin iddialarla ilgili olarak anılan kararlarda
varılan sonuçlardan ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmamaktadır.
36. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Tutuklamanın Hukuki
Olmadığına İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları
37. Başvurucu; suç şüphesi ve bunu haklı kılan deliller
olmamasına rağmen hakkında tutuklama kararı verildiğini, delilleri karartma
tehlikesi ve kaçma şüphesinin de somut olayda mevcut olmadığını belirterek kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
38. Başvurucu ayrıca görevinden kaynaklanan güvencelere riayet
edilmeksizin tutuklandığını iddia etmiştir. Başvurucuya göre tutuklanmasına
karar verildiği tarihte Cumhuriyet savcısı olması dolayısıyla hakkında
soruşturma veya kovuşturma yapılabilmesi için 24/2/1983 tarihli ve 2802 sayılı
Hakimler ve Savcılar Kanunu'na göre gerekli özel şartlar oluşmadan soruşturma
yürütülmüş, yetkisiz ve görevsiz mercilerce hukuka aykırı olarak
tutuklanmıştır.
b. Değerlendirme
39. Anayasa'nın "Temel
hak ve hürriyetlerin sınırlanması" kenar başlıklı 13. maddesi
şöyledir:
"Temel hak ve hürriyetler, özlerine
dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere
bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın
sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine
ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."
40. Anayasa'nın "Kişi
hürriyeti ve güvenliği" kenar başlıklı 19. maddesinin birinci
fıkrası ile üçüncü fıkrasının birinci cümlesi şöyledir:
"Herkes, kişi hürriyeti ve güvenliğine
sahiptir.
...
Suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunan
kişiler, ancak kaçmalarını, delillerin yok edilmesini veya değiştirilmesini
önlemek maksadıyla veya bunlar gibi tutuklamayı zorunlu kılan ve kanunda
gösterilen diğer hallerde hâkim kararıyla tutuklanabilir."
41. Başvurucunun bu bölümdeki iddialarının Anayasa'nın 19.
maddesinin üçüncü fıkrası bağlamında, kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı
kapsamında incelenmesi gerekir.
i. Uygulanabilirlik
Yönünden
42. Anayasa'nın "Temel
hak ve hürriyetlerin kullanılmasının durdurulması" kenar
başlıklı 15. maddesi şöyledir:
"Savaş, seferberlik, sıkıyönetim veya
olağanüstü hallerde, milletlerarası hukuktan doğan yükümlülükler ihlâl
edilmemek kaydıyla, durumun gerektirdiği ölçüde temel hak ve hürriyetlerin
kullanılması kısmen veya tamamen durdurulabilir veya bunlar için Anayasada
öngörülen güvencelere aykırı tedbirler alınabilir.
Birinci fıkrada belirlenen durumlarda da, savaş hukukuna uygun fiiller sonucu meydana gelen
ölümler dışında, kişinin yaşama hakkına, maddî ve manevî varlığının bütünlüğüne
dokunulamaz; kimse din, vicdan, düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz
ve bunlardan dolayı suçlanamaz; suç ve cezalar geçmişe yürütülemez; suçluluğu
mahkeme kararı ile saptanıncaya kadar kimse suçlu sayılamaz."
43. Anayasa Mahkemesi, olağanüstü yönetim usullerinin
uygulandığı dönemlerde alınan tedbirlere ilişkin bireysel başvuruları
incelerken Anayasa'nın 15. maddesinde ortaya konulan temel hak ve özgürlüklere
ilişkin güvence rejimini dikkate alacağını belirtmiştir (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 187-191).
Soruşturma mercilerince başvurucuya yöneltilen ve tutuklama tedbirine konu olan
suçlama, başvurucunun darbe teşebbüsünün arkasındaki yapılanma olduğu
belirtilen FETÖ/PDY üyesi olduğu iddiasıdır. Anayasa Mahkemesi, anılan
suçlamanın olağanüstü hâl ilanını gerekli kılan olaylarla ilgili olduğunu
değerlendirmiştir (Selçuk Özdemir,
§ 57).
44. Bu itibarla başvurucu hakkında uygulanan tutuklama
tedbirinin hukuki olup olmadığının incelenmesi Anayasa'nın 15. maddesi
kapsamında yapılacaktır. Bu inceleme sırasında öncelikle başvurucunun
tutuklanmasının başta Anayasa'nın 13. ve 19. maddeleri olmak üzere diğer
maddelerinde yer alan güvencelere aykırı olup olmadığı tespit edilecek,
aykırılık saptanması hâlinde ise Anayasa'nın 15. maddesindeki ölçütlerin bu
aykırılığı meşru kılıp kılmadığı değerlendirilecektir (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 193-195, 242;
Selçuk Özdemir, § 58).
ii. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
(1) Genel
İlkeler
45. Genel ilkeler için bkz. Salih Sönmez, B. No: 2016/25431,
28/11/2018, §§ 99-104.
(2) İlkelerin
Olaya Uygulanması
46. Somut olayda öncelikle başvurucunun tutuklanmasının kanuni
dayanağının olup olmadığının belirlenmesi gerekir. Başvurucu, darbe teşebbüsünün
arkasındaki yapılanma olduğu belirtilen FETÖ/PDY mensubu olduğu iddiasıyla
yürütülen soruşturma kapsamında silahlı terör örgütü üyesi olma suçlamasıyla
5271 sayılı Kanun'un 100. maddesi uyarınca tutuklanmıştır.
47. Diğer taraftan başvurucu, 2802 sayılı Kanun'da Cumhuriyet
savcılarıyla ilgili olarak öngörülen usule ilişkin güvencelerin hiçbirine
riayet edilmeksizin yetkili ve görevli olmayan mahkemece tutuklandığını iddia
etmektedir.
48. Anayasa Mahkemesi, birçok kararında bu şikayetleri incelemiştir.
Bu kararlarda, kanuna aykırı olarak tutuklandığı iddiası yerinde görülmeyerek
uygulanan tutuklama tedbirinin kanuni dayanağı bulunduğu kabul edilmiştir (Adem Türkel, B. No: 2017/632, 23/1/2019, §§
53-59; Salih Sönmez, §§ 107-121).
Somut başvuruda da aynı mahiyetteki iddialara ilişkin olarak anılan kararlarda
varılan sonuçtan ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmamaktadır.
49. Yukarıda yer verilen veya atıf yapılan kararlarda da
belirtildiği üzere başvurucunun 15/7/2016 tarihinde başlayan ve ertesi gün de
devam eden darbe teşebbüsünün savuşturulması sonrasında hakkında çıkarılan
yakalama kararı uyarınca yakalanarak, gözaltına alınıp darbe teşebbüsünün
arkasındaki yapılanma olduğu belirtilen ve yargı makamlarınca silahlı bir terör
örgütü olduğuna karar verilen FETÖ/PDY üyesi olma suçundan tutuklandığı dikkate
alındığında başvurucuya isnat edilen silahlı terör örgütü üyesi olma suçu
yönünden suçüstü hâlinin bulunduğu yönünde soruşturma mercilerince yapılan
değerlendirmelerin olgusal ve hukuki temelden yoksun ve keyfî olduğunun kabulü
mümkün görülmemiştir. 2802 sayılı Kanun'un 94. maddesi gereğince soruşturmanın
genel hükümlere göre yapılacağı anlaşılmaktadır. Dolayısıyla bu soruşturmada
tutuklama tedbirine genel yetkili yargı organı olarak sulh ceza hâkimliklerince
karar verilebilecektir. Bu durumda başvurucunun görev yaptığı yerdeki sulh ceza
hâkimliğince tutuklanmasının olgusal ve hukuki temelden yoksun ve keyfî
olduğunun kabulü mümkün görülmemiştir.
50. Dolayısıyla somut olayın koşullarında başvurucunun
Cumhuriyet savcısı olması nedeniyle Anayasa veya 2802 sayılı Kanun'dan
kaynaklanan güvenceler uygulanmaksızın kanuna aykırı olarak tutuklandığı
iddiası yerinde değildir. Bu itibarla başvurucu hakkında uygulanan tutuklama
tedbirinin kanuni dayanağı bulunmaktadır.
51. Kanuni dayanağı bulunduğu anlaşılan tutuklama tedbirinin
meşru bir amacının olup olmadığı ve ölçülülüğü incelenmeden önce tutuklamanın
ön koşulu olan suçun işlendiğine dair
kuvvetli belirti bulunup bulunmadığının değerlendirilmesi gerekir.
52. Başvurucu hakkında düzenlenen iddianame ve mahkemelerce
yapılan tutukluluk hâlinin değerlendirilmesine dair kararlarda, başvurucunun
FETÖ/PDY üyelerinin kendi aralarındaki iletişimi sağladığı ifade edilen ByLock
uygulamasının kullanıcısı olduğu ve hakkında tanık beyanları bulunduğu
belirtilmiştir (bkz. §§ 21-23).
53. Anayasa Mahkemesi, ByLock uygulamasının özellikleri gözönüne alındığında kişilerin bu uygulamayı
kullanmalarının veya kullanmak üzere elektronik/mobil cihazlarına
yüklemelerinin soruşturma makamlarınca FETÖ/PDY ile olan ilgi bakımından bir
belirti olarak değerlendirilebileceğini belirtmektedir (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 106, 267).
Buna göre soruşturma makamlarınca ve tutuklama tedbirine karar veren
mahkemelerce FETÖ/PDY üyesi olmakla suçlanan başvurucunun ByLock uygulamasını kullanmasının
somut olayın koşullarına göre suçun işlendiğine dair kuvvetli belirti olarak kabul edilmesi anılan programın
özellikleri itibarıyla temelsiz ve keyfî bir tutum olarak değerlendirilemez (Selçuk Özdemir; § 74; Neslihan Aksakal, B. No: 2016/42456,
26/12/2017, § 57).
54. Soruşturma ve kovuşturma dosyasında beyanda bulunan
tanıklarca başvurucunun FETÖ/PDY ile irtibatının olduğuna, bu yapılanmaya üst
düzey yönetici sıfatıyla mensup olduğuna ve örgüt lideriyle yakın irtibatta
bulunduğuna yönelik anlatımlarda bulunulduğu görülmektedir (bkz. § 22). Bu
itibarla başvurucu yönünden suç şüphesini doğrulayan kuvvetli belirtilerin
bulunduğu görülmektedir. Nitekim Anayasa Mahkemesi, Selçuk Özdemir başvurusunda FETÖ/PDY üyesi olmakla suçlanan
bazı şüphelilerin ifadelerinde, hâkim olarak görev yapmakta olan başvurucunun
FETÖ/PDY ile irtibatının olduğuna ve bu yapılanmaya mensup olduğuna yönelik
anlatımlarını başvurucu yönünden suç şüphesini doğrulayan kuvvetli bir belirti
olarak kabul etmiştir (Selçuk Özdemir,
§ 75; benzer yöndeki karar için bkz. Metin
Evecen, B. No: 2017/744, 4/4/2018, § 58).
55. Soruşturma mercilerince, başvurucu hakkındaki FETÖ/PDY
yapılanmasıyla irtibatının olduğuna dair somut olgu isnadı barındıran tanık
anlatımlarının ve başvurucunun ByLock uygulamasını kullanmasının somut olayın
koşullarına göre suçun işlendiğine dair kuvvetli belirti olarak kabul
edilmesinin de temelsiz ve keyfî olduğu söylenemez.
56. Sonuç olarak başvurucu yönünden suç şüphesini doğrulayan
kuvvetli belirtilerin bulunmadığının kabulü mümkün değildir.
57. Diğer taraftan başvurucu hakkında uygulanan tutuklama
tedbirinin meşru bir amacının olup olmadığının değerlendirilmesi gerekir. Bu
değerlendirmede tutuklama kararının verildiği andaki genel koşullar göz ardı
edilmemelidir.
58. Darbe teşebbüsü sonrasında teşebbüsle bağlantılı veya doğrudan
teşebbüsle olmasa da FETÖ/PDY ile bağlantılı suçlara ilişkin soruşturmalarda,
delillerin sağlıklı bir şekilde toplanabilmesi ve soruşturmaların güvenlik
içinde yürütülebilmesi için tutuklama dışındaki koruma tedbirlerinin yetersiz
kalması söz konusu olabilir. Yine FETÖ/PDY ile bağlantılı kişilerin teşebbüs
sırasında veya sonrasında ortaya çıkan kargaşadan yararlanmak suretiyle kaçma
imkânı ve bu dönemde delillere etki edilmesi ihtimali normal zamanda işlenen
suçlara göre çok daha fazladır (Aydın Yavuz ve
diğerleri, §§ 271-272; Selçuk Özdemir,§§
78, 79).
59. Başvurucunun tutuklanmasına karar verilen silahlı terör
örgütü üyesi olma suçu, Türk hukuk sistemi içinde ağır cezai yaptırımlar
öngörülen suç tipleri arasında olup (bkz. § 20) isnat edilen suça ilişkin
olarak kanunda öngörülen cezanın ağırlığı kaçma şüphesine işaret eden
durumlardan biridir (aynı yöndeki değerlendirmeler için bkz. Hüseyin Burçak, B. No: 2014/474, 3/2/2016,
§ 61; Devran Duran [GK], B. No:
2014/10405, 25/5/2017, § 66). Ayrıca anılan suç, 5271 sayılı Kanun'un 100.
maddesinin (3) numaralı fıkrasında yer alan ve kanun gereği tutuklama nedeni varsayılabilen suçlar
arasındadır (bkz. § 19; Gülser Yıldırım (2) [GK], B. No: 2016/40170,
16/11/2017, § 148).
60. Somut olayda Sivas Sulh Ceza Hâkimliğince başvurucunun
tutuklanmasına karar verilirken işlendiği iddia olunan silahlı terör örgütüne
üye olma suçunun niteliğine, suça ilişkin Kanun'da öngörülen yaptırımın
ağırlığına, delillerin karartılması ile kaçma şüphesinin varlığına ve suçun 5271
sayılı Kanun'un 100. maddesinin (3) numaralı fıkrasında yer alan katalog suçlar
arasında olmasına dayanıldığı görülmektedir (bkz. § 18).
61. Dolayısıyla tutuklama kararının verildiği andaki genel
koşullar ve somut olayın yukarıda belirtilen özel koşulları ile Sivas Sulh Ceza
Hâkimliği tarafından verilen kararın içeriği birlikte değerlendirildiğinde
başvurucu yönünden özellikle -suçun ağırlığına atfen- kaçma şüphesine ve
delilleri karartma ihtimaline yönelen tutuklama nedenlerinin olgusal temellerinin
olduğu söylenebilir.
62. Başvurucu hakkındaki tutuklama tedbirinin ölçülü olup
olmadığının da belirlenmesi gerekir. Bir tutuklama tedbirinin Anayasa'nın 13.
ve 19. maddeleri kapsamında ölçülülüğünün belirlenmesinde somut olayın tüm
özellikleri dikkate alınmalıdır (Gülser Yıldırım
(2), § 151).
63. Öncelikle terör suçlarının soruşturulması kamu makamlarını
ciddi zorluklarla karşı karşıya bırakmaktadır. Bu nedenle kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkı, adli makamlar ve güvenlik görevlilerinin -özellikle organize
olanlar olmak üzere- suçlarla ve suçlulukla etkili bir şekilde mücadelesini
aşırı derecede güçleştirmeye neden olabilecek şekilde yorumlanmamalıdır (aynı
yöndeki değerlendirmeler için bkz. Süleyman Bağrıyanık ve diğerleri, B. No: 2015/9756,
16/11/2016, § 214; Devran Duran,
§ 64). Özellikle darbe teşebbüsüyle veya FETÖ/PDY ile bağlantılı
soruşturmaların kapsamı ve niteliği ile FETÖ/PDY'nin
özellikleri (gizlilik, hücre tipi yapılanma, her kurumda örgütlenmiş olma,
kendisine kutsallık atfetme, itaat ve teslimiyet temelinde hareket etme) de
dikkate alındığında bu soruşturmaların diğer ceza soruşturmalarına göre çok daha
zor ve karmaşık olduğu ortadadır (Aydın
Yavuz ve diğerleri, § 350).
64. Somut olayın yukarıda belirtilen özellikleri dikkate
alındığında Sivas Sulh Ceza Hâkimliğinin isnat edilen suç için öngörülen
yaptırımın ağırlığını, işin niteliğini ve önemini de gözönünde
tutarak başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin ölçülü olduğu ve adli
kontrol uygulamasının yetersiz kalacağı sonucuna varmasının (bkz. § 18) keyfî
ve temelsiz olduğu söylenemez.
65. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun tutuklamanın hukuki
olmadığı iddiasına ilişkin olarak bir ihlalin bulunmadığı açık olduğundan
başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan
yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
66. Buna göre başvurucunun kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına
tutuklama yoluyla yapılan müdahalenin bu hakka dair Anayasa'da (13. ve 19.
maddelerde) yer alan güvencelere aykırılık oluşturmadığı görüldüğünden
Anayasa'nın 15. maddesinde yer alan ölçütler yönünden ayrıca bir inceleme
yapılmasına gerek bulunmamaktadır.
3. Tutukluluğun Makul
Süreyi Aştığına İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları
67. Başvurucu, gerekçesiz şekilde verilen kararlarla
tutukluluğunun devam ettirildiğini ve makul sayılamayacak kadar uzun bir
süredir hürriyetinden yoksun bırakıldığını ileri sürmüştür.
b. Değerlendirme
68. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun bu başlık altındaki
şikâyetlerinin tutukluluğun makul süreyi aşmasına ilişkin olduğu
değerlendirilmiş ve bu şikâyetler Anayasa'nın 19. maddesinin yedinci fıkrası
kapsamında incelenmiştir.
69. Bireysel başvuru yolunun ikincillik niteliği gereği Anayasa
Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun
yollarının tüketilmesi zorunludur (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, § 17).
70. Anayasa Mahkemesi, tutukluluğun kanunda öngörülen azami
süreyi veya makul süreyi aştığı iddiasıyla yapılan bireysel başvurular
bakımından bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla başvurucu tahliye
edilmiş ise asıl dava sonuçlanmamış da olsa -ilgili Yargıtay içtihatlarına atıf
yaparak- 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde öngörülen tazminat davası açma
imkânının tüketilmesi gereken etkili bir hukuk yolu olduğu sonucuna varmıştır (Erkam Abdurrahman Ak, B. No: 2014/8515, 28/9/2016,
§§ 48-62; İrfan Gerçek, B. No:
2014/6500, 29/9/2016,§§ 33-45).
71. Somut olayda bireysel başvuruda bulunduktan sonra 8/11/2018
tarihinde tahliyesine karar verilen başvurucunun tutukluluğun makul süreyi
aştığına ilişkin iddiası, 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesi kapsamında açılacak
davada incelenebilir. Bu madde kapsamında açılacak dava sonucuna göre
başvurucunun tutukluluğunun makul süreyi aştığının tespiti hâlinde görevli
mahkemece başvurucu lehine tazminata da hükmedilebilecektir. Buna göre 5271 sayılı
Kanun'un 141. maddesinde belirtilen dava yolu, başvurucunun durumuna uygun,
telafi kabiliyetini haiz, etkili bir hukuk yoludur ve bu olağan başvuru yolu
tüketilmeden yapılan bireysel başvurunun incelenmesi bireysel başvurunun ikincillik niteliği ile bağdaşmamaktadır.
72. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun tutukluluğun makul
süreyi aştığı iddiasına ilişkin olarak yargısal başvuru yolları tüketilmeden
bireysel başvuru yapıldığı anlaşıldığından başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemiş olması
nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
4.Soruşturma Dosyasına Erişimin Kısıtlandığına
İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları
73. Başvurucu; tutuklanması ve devamındaki süreçte gizlilik
kararı gerekçe gösterilerek dosyaya erişiminin engellendiğini, Cumhuriyet
Savcılığı dosya içeriğine vakıfken tarafına hiçbir bilgi, belge ve tanık beyanı
verilmemek suretiyle silahların eşitliği ilkesinin de ihlal edildiğini ileri
sürmüştür.
b. Değerlendirme
74. Anayasa'nın 19. maddesinin sekizinci fıkrası şöyledir:
"Her ne sebeple olursa olsun, hürriyeti
kısıtlanan kişi, kısa sürede durumu hakkında karar verilmesini ve bu
kısıtlamanın kanuna aykırılığı halinde hemen serbest bırakılmasını sağlamak
amacıyla yetkili bir yargı merciine başvurma hakkına sahiptir."
75. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Bu itibarla başvurucuların bu bölümdeki
iddialarının Anayasa'nın 19. maddesinin sekizinci fıkrası bağlamında kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkı kapsamında incelenmesi gerekir.
76. Anayasa Mahkemesi, soruşturma dosyalarına erişime yönelik
olarak verilen kısıtlama kararlarının tutuklu kişilerin özgürlüklerinden mahrum
bırakılmalarına karşı itirazda bulunma hakkı üzerindeki etkisini birçok
kararında incelemiştir. Bu kararlarda, öncelikle yakalanan veya tutuklanan
kişiye yakalama ya da tutuklama sebeplerinin ve hakkındaki iddiaların
bildirilmesi gerektiği ancak buradaki bildirim yükümlülüğünün isnat edilen
suçlamalara esas tüm bilgi ve delilleri kapsamadığı belirtilmiş; bu bağlamda başvurucunun
tutuklamaya konu suçlamalara ilişkin temel unsurları bilip bilmediği dikkate
alınmıştır (Günay Dağ ve diğerleri,
§§ 168-176; Hidayet Karaca, §§
105-107; Süleyman Bağrıyanık
ve diğerleri, §§ 248-257).
77.Somut olayda ifade ve sorgu tutanakları, tutukluluğa ilişkin
kararlar, başvurucu veya müdafileri tarafından verilen tutukluluğa ilişkin
dilekçeler ile soruşturma dosyasındaki bilgi ve belgeler incelendiğinde
başvurucunun tutukluluğa temel teşkil eden bilgi ve belgelerden haberdar
olduğu, bunların içeriği hakkında yeterli bilgiye sahip bulunduğu, tutukluluk
durumuna karşı itirazlarını sunma konusunda kendisine yeterli imkânın tanındığı
görülmektedir.
78. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
5. Tutukluluğun Devamı Yönündeki Kararlara
Karşı İtiraz Taleplerinin Geç Değerlendirildiğine İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları
79. Başvurucu; tutukluluğun devamı kararlarına karşı yaptığı
itirazların yaklaşık olarak 5 ay, 7 ay ve 11 ay gibi uzunca bir süre sonra
değerlendirildiğini belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal
edildiğini ileri sürmüştür.
b. Değerlendirme
80. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği Anayasa
Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun
yollarının tüketilmesi zorunludur (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, §§ 16, 17).
81. Ancak tüketilmesi gereken başvuru yollarının ulaşılabilir
olması yanında telafi kabiliyetini haiz ve tüketildiğinde başvurucunun
şikâyetlerini gidermede makul başarı şansı tanıması gerekir. Dolayısıyla
mevzuatta bu yollara yer verilmesi tek başına yeterli olmayıp uygulamada da
etkili olduğunun gösterilmesi ya da en azından etkili olmadığının kanıtlanmamış
olması gerekir (Ramazan Aras, B.
No: 2012/239, 2/7/2013 § 29).
82. Başvurucunun belirli bir hukuk yolunun etkililiği konusunda
sadece bir kuşku duyması kendisini söz konusu hukuk yolunu tüketme girişiminde
bulunma yükümlülüğünden kurtarmaz. Yorum yetkilerini kullanarak mevcut hakları
geliştirme fırsatı vermek için başvurucudan uygun mahkemelere başvurması
beklenebilir. Ancak yerleşik mahkeme içtihatları ışığında, belirtilen hukuk
yolunun gerçekte olumlu sonuçlanma konusunda makul bir ihtimale sahip olmadığı
durumlarda başvurucunun söz konusu hukuk yolunu kullanmamış olması başvuru
yollarının tüketilmediği sonucunu doğurmaz. Bir hukuk yolunun kesinlikle
başarısız olduğunu ortaya koyacak bir durum söz konusu değilse o hukuk yolunun
etkili bir şekilde işlediğine ilişkin emsal davaların bulunmaması tek başına
başvurucuyu bu hukuk yolunu tüketme yükümlülüğünden kurtarmaz. Zira
başvurucunun bu hukuk yoluna başvurması hâlinde mahkemelerin içtihatlarını
başvurucunun lehine olacak şekilde geliştirmeleri ihtimali her zaman vardır. (Cafer Yıldız, B. No: 2014/9308, 9/1/2018, § 37)
83. Somut olayda başvurucu, ihlalin tespiti ve tazminat
talebinde bulunmuş ve bireysel başvuruda bulunduktan sonra 8/11/2018 tarihli
duruşmada tahliye olmuştur. Bu tespite bağlı olarak başvurucuya davanın
esasının sonuçlanmasından önce tazminat ödenmesini sağlayabilecek bir başvuru
yolunun mevcut olup olmadığının incelenmesi gerekmektedir.
84. 5271 sayılı Kanun'un tazminat isteminin düzenlendiği 141.
maddesinin (1) numaralı fıkrasının (k) bendine göre, yakalanan veya tutuklanan
kişilerin yakalama ve tutuklama işlemine karşı kanunda öngörülen başvuru
imkânlarından yararlandırılmaması durumunda bu kişilerin maddi ve manevi her
türlü zararlarının tazminini isteyebilmesine imkân sağlanmaktadır. Somut olayda
da başvurucu; tutukluluğun devamı kararlarına karşı yaptığı bir kısım
itirazının kanunda belirtilen süreler gözetilmeden geç incelendiğini ileri
sürmektedir. Somut olayda başvurucunun durumuna benzer bir durumda bu hükmün
başarıyla uyguladığını gösteren emsal davalar bulunmamaktadır. Ancak böyle bir
hukuk yolunun kesinlikle başarısız olacağını iddia edebilmeyi ortaya koyacak
bir durum da söz konusu değildir. Nitekim Yargıtay 12. Ceza Dairesinin 6/4/2016
tarihli ve E.2015/9116, K.2016/5826 sayılı kararında, yakalama işlemine yapılan
itirazın sürüncemede bırakılmasıyla ilgili bir davada asıl davanın sonuçlanması
beklenmeden 5271 sayılı Kanun’un 141. maddesi hükümlerine göre tazminat talep
edilmesinin mümkün olduğu belirtilmiştir. Dolayısıyla özel bir amaçla kabul
edilen ve bu türden şikâyetlere çözüm getirmeye elverişli nitelik taşıyan bir
yasal düzenlemeye işlerlik kazandırmak ve yasal düzenlemenin kapsamını belirlemek
amacıyla derece mahkemelerine başvurulmasında yarar bulunmaktadır. Bu madde
kapsamında açılacak dava sonucuna göre görevli mahkemece başvurucu lehine
tazminata da hükmedilebilecektir. Buna göre 5271 sayılı Kanun'un 141.
maddesinde belirtilen dava yolu tüketilmeden yapılan bireysel başvurunun
incelenmesi bireysel başvurunun ikincillik
niteliği ile bağdaşmamaktadır (Cafer
Yıldız, § 39;Abdurrahim Özkan, B.
No: 2017/25586, 18/4/2018, § 85).
85. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
6. Tutukluluğa İtiraz
İncelemesinde Alınan Savcılık Görüşünün Bildirilmediğine İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları
86. Başvurucu, tutukluluğun devamı kararlarına karşı yaptığı
itirazların incelenmesi sırasında alınan Savcılık görüşlerinin kendisine tebliğ
edilmediğini belirterek silahların eşitliği ilkesi bağlamında kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
b. Değerlendirme
87. Anayasa Mahkemesi Devran
Duran (aynı kararda bkz. §§ 106-112) kararında; tutukluluk
incelemeleri sırasında alınan savcılık görüşünün şüpheli veya sanıklara
bildirilmemesinin anayasal önem taşımadığını, içeriğinde başvurucunun cevap
vermesini gerektirmeyen ve daha önce ileri sürülmemiş yeni bir olgudan
bahsedilmeyen durumlarda savcılık görüşünün başvurucuya bildirilmemesinin
önemli bir zarara da neden olmadığını ifade etmiştir.
88. Somut olayda, tutukluluk incelemeleri sırasında alınan
Savcılık görüşünün bildirilmediği ileri sürülmüşse de başvuru formu ve
eklerinde bu görüş yazısında başvurucunun cevap vermesini gerekli kılan ve daha
önce haberdar olmadığı yeni bir olgunun bulunduğu dile getirilmemiştir. Ayrıca
tutukluluğun devamı kararlarının Savcılık görüşüne dayanılarak verildiği
yönünde bir tespit de bulunmamaktadır. Dolayısıyla başvurucunun iddiaları
bakımından anılan karardan ayrılmayı gerektiren bir durum mevcut değildir.
89. Açıklanan gerekçelerle
anayasal ve kişisel önemden yoksun olması nedeniyle başvurunun bu
kısmının kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
7. Tutukluluk
İncelemelerinin Hâkim/Mahkeme Önüne Çıkarılmaksızın Yapıldığına İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları
90. Başvurucu, tutuklanmasına karar verildiği tarihten itibaren
kendisi ve müdafii dinlenmeden tutukluluk
incelemelerinin yapıldığını belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının
ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
b. Değerlendirme
91. Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, iddia edilen hak
ihlallerinin derece mahkemelerince düzeltilmemesi hâlinde başvurulabilecek
ikincil nitelikte bir kanun yoludur. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği
gereği Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için öncelikle
olağan kanun yollarının tüketilmesi zorunludur. (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt,
§ 17).
92. Anayasa Mahkemesi, tutukluluk incelemelerinin hâkim/mahkeme
önüne çıkarılmaksızın yapıldığına ilişkin başvurular bakımından bireysel
başvurunun incelendiği tarih itibarıyla kişi hâkim/mahkeme önüne çıkarılmış ise
-ilgili Yargıtay içtihatlarına atıf yaparak- 5271 sayılı Kanun'un 141.
maddesinde öngörülen tazminat davası açma imkânının tüketilmesi gereken etkili
bir hukuk yolu olduğunu kabul etmiştir (Salih
Sönmez, §§ 166-177).
93. Somut olayda bireysel başvuruda bulunduktan sonra 17/5/2018
tarihinde mahkeme önüne çıkarılan başvurucunun tutukluluk incelemelerinin
hâkim/mahkeme önüne çıkarılmaksızın yapıldığına ilişkin iddiası, 5271 sayılı
Kanun'un 141. maddesi kapsamında açılacak davada incelenebilir. Bu madde
kapsamında açılacak dava sonucuna göre başvurucunun tutukluluğunun makul süreyi
aştığının tespiti hâlinde görevli mahkemece başvurucu lehine tazminata da
hükmedilebilecektir. Buna göre 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde belirtilen
dava yolu başvurucunun durumuna uygun, telafi kabiliyetini haiz, etkili bir
hukuk yoludur ve bu olağan başvuru yolu tüketilmeden yapılan bireysel
başvurunun incelenmesi bireysel başvurunun ikincillik
niteliği ile bağdaşmamaktadır.
94. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun tutukluluk
incelemelerinin hâkim/mahkeme önüne çıkarılmaksızın yapıldığına ilişkin iddiası
ile ilgili olarak yargısal başvuru yolları tüketmeden bireysel başvuru yaptığı
anlaşıldığından başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik şartları
yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının
tüketilmemiş olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
B. Adil Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine
İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
95. Başvurucu, soruşturma sürecinde suçüstü koşulları
bulunmadığı ve henüz Sivas Cumhuriyet savcılığı görevine başlamadığı hâlde
yetkisiz makamlarca hakkında hukuksuz işlemler yapıldığını, 2802 sayılı Kanun'a
aykırı olarak yapılan aramada tutanağın eksik tutulduğunu ve el konulan
telefonlarda imaj alma işlemi yapılmadığını belirterek adil yargılanma hakkının
ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
96. Bireysel başvuru yoluyla Anayasa Mahkemesine başvurabilmek
için öncelikle olağan kanun yollarının tüketilmiş olması gerekir (Ayşe Zıraman ve Cennet
Yeşilyurt, §§ 16, 17).
97. Somut olayda başvurucu, soruşturma süreci devam ederken
bireysel başvuruda bulunmuş; sonrasında hakkında kamu davası açılmıştır.
Anayasa Mahkemesince bireysel başvurunun karara bağlandığı tarih itibarıyla
başvurucu hakkındaki kovuşturmanın devam ettiği görülmektedir. Başvurucunun
başvuru formunda dile getirdiği şikâyetlerini yargılamada ve sonrasında
istinaf/temyiz aşamalarında ileri sürebilme ve bu aşamalarda inceletme imkânı
bulunmaktadır. Bu çerçevede derece mahkemelerinin yargılama ve istinaf/temyiz
süreçleri beklenmeden soruşturma sürecindeki adil yargılanma hakkı ihlali şikâyetlerinin
başvurucu tarafından bireysel başvuruya konu edildiği görülmüştür.
98. Açıklanan gerekçelerle ilk derece mahkemeleri ve
istinaf/temyiz mercileri önünde devam eden başvuru yolları tüketilmeden temel
hak ve özgürlüklerin ihlal edildiği iddiasının bireysel başvuru konusu
yapıldığı anlaşıldığından başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle kabul
edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
C. Mülkiyet Hakkının
İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
99. Başvurucu, hukuka aykırı olarak meslekten çıkarılması ve mal
varlığına tedbir kararı konulması nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiğini
ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
100. Bireysel başvuru yoluyla Anayasa Mahkemesine başvurabilmek
için öncelikle olağan kanun yollarının tüketilmiş olması gerekir (Ayşe Zıraman ve Cennet
Yeşilyurt, §§ 16, 17).
101. Ancak tüketilmesi gereken başvuru yollarının ulaşılabilir
olması yanında telafi kabiliyetini haiz olması ve tüketildiğinde başvurucunun
şikâyetlerini gidermede makul başarı şansı tanıması gerekir. Dolayısıyla
mevzuatta bu yollara yer verilmesi tek başına yeterli olmayıp uygulamada da
etkili olduğunun gösterilmesi ya da en azından etkili olmadığının kanıtlanmamış
olması gerekir (Ramazan Aras, §
29).
102. 23/1/2017 tarihli ve 29957 tarihli Resmî Gazete'de yayımlanan 685 sayılı Olağanüstü Hal İşlemleri
İnceleme Komisyonu Kurulması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname'de (KHK), 667
sayılı KHK'nın 3. maddesinin (1) numaralı fıkrası kapsamında meslekte
kalmalarının uygun olmadığına ve meslekten çıkarılmalarına karar verilenlerin
kararın kesinleşmesinden itibaren altmış gün içinde ilk derece mahkemesi olarak
Danıştaya dava açabilecekleri ve bu kişilerden daha
önce dava açmış olanların idare mahkemelerinde derdest olan veya karar verilen
dosyalarının Danıştaya gönderileceği hükme
bağlanmıştır (bkz. § 28). Böylelikle 23/7/2016 tarihli ve 29779 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan 667 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında
Alınan Tedbirlere İlişkin KHK'nın 3. maddesi kapsamında meslekten çıkarılan
yargı mensuplarının bu karara karşı Danıştayda dava
açabilecekleri açıkça belirtilmiş ve anılan uyuşmazlıkların çözümünde idari
yargıda hangi yargı yerinin görevli olduğuna yönelik uygulamada yaşanan
tereddütler giderilmiştir. Daha önce açılan davalar yönünden de geçiş hükümleri
ihdas edilmiştir (Murat Hikmet Çakmakcı, B. No: 2016/35094, 15/2/2017, § 27; Hacı Osman Kaya, B. No: 2016/41934,
16/2/2017, § 28).
103. Buna göre 685 sayılı KHK ile belirginleştirilen dava
yolunun başvurucunun durumuna uygun, telafi kabiliyetini haiz, etkili bir yargı
yolu olduğu ve bu başvuru yolu tüketilmeden başvurunun incelenmesinin bireysel
başvurunun ikincillik niteliği
ile bağdaşmadığı sonucuna varılmıştır (aynı yöndeki değerlendirmeler için bkz. Murat Hikmet Çakmakcı,
§ 28; Hacı Osman Kaya, § 29).
Ayrıca başvuru formu ve ekleri incelendiğinde somut olayda başvurucunun mal
varlığına haksız olarak tedbir konulmasına dair iddialarını ileri sürebileceği
olağan itiraz kanun yolunu tüketmeksizin
bireysel başvuruda bulunulmuştur.
104. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemiş olması
nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
D. Özel Hayata ve Aile
Hayatına Saygı Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
105. Başvurucu, 2802 sayılı Kanun'a aykırı olarak suçüstü
koşulları oluşmadan ve şekil şartlarına uyulmadan yapılan aramada tutanağın
eksik tutulduğunu, el konulan telefonlarda imaj alma işlemi yapılmadığını
belirterek yapılan arama ve elkoyma işlemleri
nedeniyle özel hayata ve aile hayatına saygı hakkının ihlal edildiğini ileri
sürmüştür.
2. Değerlendirme
106. Anayasa Mahkemesine yapılan bireysel başvurularda, başvuru
konusu olaylarla ilgili delilleri sunmak suretiyle olaylar hakkındaki
iddialarını kanıtlamak ve dayanılan Anayasa hükmünün kendilerine göre ihlal edildiğine
dair açıklamalarda bulunarak hukuki iddialarını ortaya koymak başvurucuya
düşer. Başvurucunun kamu gücünün işlem, eylem ya da ihmali nedeniyle ihlal
edildiğini ileri sürdüğü hak ve özgürlük ile dayanılan Anayasa hükümlerini,
ihlal gerekçelerini, dayanılan deliller ile ihlale neden olduğu ileri sürülen
işlem veya kararların neler olduğunu başvuru dilekçesinde belirtmesi şarttır.
Başvuru dilekçesinde kamu gücünün ihlale neden olduğu iddia edilen işlem, eylem
ya da ihmaline dair olayların tarih sırasına göre özeti yapılmalı; bireysel
başvuru kapsamındaki hak ve özgürlüklerden hangisinin hangi nedenle ihlal
edildiği ve buna ilişkin gerekçeler ve deliller açıklanmalıdır (Veli Özdemir, B. No: 2013/276, 9/1/2014,
§§ 19, 20; Ünal Yiğit, B. No:
2013/1075, 30/6/2014, §§ 18, 19).
107. Başvurucu, soyut olarak arama kararlarının hukuka aykırı
olduğunu ifade etmiş ancak iddialarının doğruluğunu destekleyecek arama
kararına ilişkin bir bilgi ve belge sunmamıştır.
108. Diğer taraftan 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinin (1)
numaralı fıkrasının (j) bendinde, eşyasına veya diğer mal varlığı değerlerine
koşulları oluşmadığı hâlde el konulan veya korunması için gerekli tedbirler
alınmayan ya da eşyası veya diğer mal varlığı değerleri amaç dışı kullanılan
veya zamanında geri verilmeyen kişilere tazminat talebinde bulunabilme imkânı
tanınmaktadır.
109. Anayasa Mahkemesi ceza soruşturması veya kovuşturması
sırasında yargı organlarınca şüphelilerin eşyasına ya da mal varlığı
değerlerine ilişkin olarak elkoyma tedbirinin
uygulandığı durumlarda bunun hukuka aykırı olduğu iddialarına ilişkin olarak
bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla asıl dava sonuçlanmamış da
olsa 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde öngörülen tazminat davası açma
imkânının tüketilmesi gereken etkili bir hukuk yolu olduğu sonucuna varmıştır(Nuray Işık, B. No: 2014/7561, 28/9/2016 §§
60-67; Sinan Aydın Aygün (2), B.
No: 2014/922, 16/6/2016, §§ 61-69).
110. Somut olayda Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının talimatı
uyarınca başvurucunun üzerinde ve konutunda arama yapılmıştır. Bu arama ile
5271 sayılı Kanun'un 127. ve 128. maddeleri uyarınca başvurucunun bazı
eşyalarına ve mal varlığı değerlerine el konulmasına ilişkin verilen kararların
hukuka uygun olup olmadığı 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesi kapsamında
açılacak davada incelenebilir. Bu madde kapsamında açılacak dava yoluyla elkoyma kararlarının hukuka aykırı olduğu tespit
edildiğinde başvurucu lehine tazminata da hükmedilebilecektir. Buna göre 5271
sayılı Kanun'un 141. maddesinde belirtilen dava yolunun başvurucunun durumuna
uygun, telafi kabiliyetini haiz, etkili bir hukuk yolu olduğu ve bu olağan
başvuru yolu tüketilmeden yapılan bireysel başvurunun incelenmesinin bireysel
başvurunun ikincillik niteliği
ile bağdaşmadığı sonucuna varılmıştır.
111. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun hakkında uygulanan
arama kararı dolayısıyla özel hayata ve aile hayatına saygı hakkının ihlal
edildiği iddialarıyla ilgili olarak yargısal başvuru yolları tüketilmeden
bireysel başvuru yapıldığı anlaşıldığından başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemiş olması
nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Yakalama ve gözaltı kararının hukuka aykırı olmasından
dolayı kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemiş olması
nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Tutuklamanın hukuki olmamasından dolayı kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ
OLDUĞUNA,
3. Tutukluluğun makul süreyi aşmasından dolayı kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemiş
olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
4. Soruşturma dosyasına erişimin kısıtlanmasından dolayı kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
5. Tutukluluğun devamı kararlarına karşı itiraz taleplerinin geç
değerlendirilmesinden dolayı kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal
edildiğine ilişkin iddianın başvuru
yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
6. Tutukluluğa itiraz incelemesinde alınan savcılık görüşünün
bildirilmemesinden dolayı kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine
ilişkin iddianın anayasal ve kişisel önemden
yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
7. Tutukluluk incelemelerinin hâkim/mahkeme önüne
çıkarılmaksızın yapılmasından dolayı kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal
edildiğine ilişkin iddianın başvuru
yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
8. Adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
9. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
10. Özel hayata ve aile hayatına saygı hakkının ihlal edildiğine
ilişkin iddianın başvuru yollarının
tüketilmemiş olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA
17/4/2019 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.