TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
TARIK KAVAK BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2016/22177)
|
|
Karar Tarihi: 26/9/2019
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Hasan Tahsin
GÖKCAN
|
Üyeler
|
:
|
Serdar
ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Burhan ÜSTÜN
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
|
|
Selahaddin
MENTEŞ
|
Raportör
|
:
|
Yusuf Enes
KAYA
|
Başvurucu
|
:
|
Tarık KAVAK
|
Vekili
|
:
|
Av. İsmet
ÇELİK
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru; kişi hürriyeti ve güvenliği, eğitim, özel hayata ve
aile hayatına saygı hakları ile kötü muamele yasağının ihlal edildiği
iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvurular 17/10/2016 ve 12/4/2018 tarihlerinde yapılmıştır.
3. Başvurular, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan
ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurucunun adli yardım talebinin kabulüne karar
verilmiştir.
5. Konu yönünden hukuki irtibat bulunması nedeniyle 2018/9955
başvuru numaralı bireysel başvuru dosyasının 2016/22177 numaralı bireysel
başvuru dosyası ile birleştirilmesine, incelemenin 2016/22177 başvuru numaralı
bireysel başvuru dosyası üzerinden yürütülmesine karar verilmiştir.
6. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal
Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler
çerçevesinde ilgili olaylar özetle şöyledir:
8. İdari hâkim olan ve Anayasa Mahkemesinde raportör olarak
görev yapan başvurucu 26/2/2016 tarihinden itibaren yaklaşık bir yıl süreyle
dil eğitimi için İngiltere'de bulunduğu sırada Fetullahçı
Terör Örgütü/Paralel Devlet Yapılanmasının (FETÖ/PDY) hiyerarşik yapılanmasında
yer aldığı iddiasıyla hakkında soruşturma başlatılmıştır.
9. Başvurucu hakkında yürütülen soruşturmaya ilişkin olarak
20/7/2016 tarihinde müdafiinin ve tarafların dosya
içeriğini incelemesinin veya belgelerden örnek almasının soruşturmanın amacını
tehlikeye düşürebileceği gerekçesiyle 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza
Muhakemesi Kanunu'nun 153. maddesi uyarınca kısıtlama
kararı verilmiştir.
10. Başvurucu 3/8/2016 tarihinde Türkiye'ye dönmüştür.
11. Ankara 5. Sulh Ceza Hâkimliğince 3/8/2016 tarihinde
başvurucu hakkında yakalama emri çıkarılmasına karar verilmiştir.
12. Başvurucu 4/8/2016 tarihinde görev yaptığı Anayasa
Mahkemesine gelerek teslim olmuş, burada emniyet görevlilerince gözaltına
alınmıştır.
13. Başvurucu 8/8/2016 tarihinde Savcılık sorgusunun ardından
tutuklanması istemiyle Ankara 9. Sulh Ceza Hâkimliğine sevk edilmiştir.
14. Başvurucu; Savcılık sorgusunda FETÖ/PDY'ye
ait evlerde ve yurtlarda kalmadığını, bunların organize ettiği yurt içi ve yurt
dışı gezilerine katılmadığını, gazeteye veya dergiye abone olmadığını, bu
örgütün finans kurumlarında parasının olmadığını, hâkimlik sınavını kendi
imkânlarıyla kazandığını, hâkim stajı esnasında albüm kurulu üyeliği ve sınıf
temsilciliği gibi bir görev üstlenmediğini, bu örgüte herhangi bir parasal
yardımda bulunmadığını, Adalet Akademisinde ders vermediğini, sınav
komisyonunda ve soru hazırlayan birimlerde yer almadığını, Hâkimler ve Savcılar
Yüksek Kurulu (HSYK) seçimlerinde müşahitlik görevi almadığını, Yargıda Birlik
Derneğinin üyesi olduğunu, örgüt üyesi olduğu iddiasını kabul etmediğini,
İngiltere'de iltica talebinde bulunma imkânına sahip olmasına rağmen suçsuz
olduğuna inandığı için ülkesine dönerek teslim olduğunu belirtmiştir.
15. Başvurucu 8/8/2016 tarihinde Ankara 9. Sulh Ceza
Hâkimliğince silahlı terör örgütüne üye olma suçundan tutuklanmıştır. Tutuklama
kararının gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Şüphelinin üzerine atılı bulunan terör
örgütüne üye olma suçunu işlediğine dair kuvvetli suç şüphesinin varlığını
gösteren dosya kapsamında somut delillerin bulunması, kaçma ve delilleri
karartma ihtimali bulunduğu, bu nedenlerle adli kontrol uygulamasının yetersiz
kalacağı CMK'nın 2/1-j, 161/8 ve 2802 sayılı Hakimler
Savcılar Kanunu'nun 94/1 maddelerine göre Ağır Ceza Mahkemesinin görevine giren
suç üstü hali söz konusu olduğundan Hakimliğimizin görevli olduğu da
gözetilerek CMK'nın 100. maddesi ile ilgili
düzenlemeler ile AİHS'in 5. Maddesindeki tutuklama
şartları kapsamında isnat olunan suç ile orantılı olarak tedbir kapsamında
şüphelinin CMK'nın 101. Maddeleri uyarınca
tutuklanmasına [karar verildi]".
16. Başvurucu tutuklama kararına itiraz etmiş, Ankara 1. Sulh
Ceza Hâkimliği 7/9/2016 tarihinde itirazın reddine karar vermiştir. Bu karar
29/9/2016 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir.
17. Başvurucu 17/10/2016 tarihinde 2016/22177 numaralı bireysel
başvuruyu yapmıştır.
18. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı 23/2/2018 tarihli iddianame
ile başvurucunun silahlı terör örgütüne üye olma suçundan cezalandırılması
istemiyle Ankara 28. Ağır Ceza Mahkemesinde kamu davası açmıştır.
19. İddianamede, başvurucunun FETÖ/PDY hiyerarşisi içinde yer
aldığı ileri sürülmüştür. İddianamede suçlamaya esas alınan olgular şöyle
özetlenebilir:
i. Başvurucunun HSYK Genel Kurulunun 24/8/2016 tarihli kararı
ile hâkimlik mesleğinden ihraç edildiği belirtilmiştir.
ii. HTS analiz raporunda başvurucunun FETÖ/PDY terör örgütüne
üye oldukları isnadı ile soruşturulan diğer şüpheliler, terör örgütü ile
irtibatlı kurum ve kuruluşlar ile görüşmeler yaptığı belirtilmiştir.
iii. Emniyet Genel Müdürlüğünce düzenlenen 12/5/2017 tarihli ByLock Tespit
ve Değerlendirme Tutanağı'nda, başvurucunun 19/8/2014
tarihinde ByLock
uygulamasını kullandığı belirtilmiş; UYAP kayıtlarına göre hattın şüpheliye ait
olduğu ifade edilmiştir.
iv. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülen 2016/104109
No.lu soruşturma kapsamında R.Ü. ve B.E.nin şüpheli
sıfatı ile alınan ifadelerinde özetle başvurucunun örgüt mensubu olduğunu beyan
ettikleri belirtilmiştir.
v. Gizli tanık Defne'nin tanık sıfatı ile alınan 25/8/2016
tarihli beyanında başvurucunun örgüt mensubu olduğunu beyan ettiği
belirtilmiştir.
iv. Tanık 4 ve Tanık 5 olarak adlandırılan iki kişinin Anayasa
Mahkemesi tarafından tanık sıfatı ile alınan 27/9/2016 tarihli beyanlarında
başvurucunun örgüt mensubu olduğunu beyan ettikleri ifade edilmiştir.
20. Ankara 28. Ağır Ceza Mahkemesi 9/3/2018 tarihinde
iddianamenin kabulüne karar vermiş ve Mahkemenin E.2018/189 sayılı dosyası
üzerinden kovuşturma aşaması başlamıştır.
21. Ankara 28. Ağır Ceza Mahkemesi 9/3/2018 tarihinde
başvurucunun tutukluluk halinin devamına karar vermiştir.
22. Başvurucunun tutukluluğun devamı kararına yaptığı itiraz
Ankara 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 21/3/2018 tarihli kararıyla reddedilmiştir. Bu
karar 10/4/2018 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir.
23. Başvurucu, 12/4/2018 tarihinde 2018/9955 numaralı bireysel
başvuruda bulunmuştur.
24. Başvurucu 5/7/2018 tarihinde tahliye edilmiştir. Dava ilk
derece mahkemesinde derdesttir. Tahliye kararının gerekçesi şöyledir:
"Sanığın tutuklu kaldığı süre, delillerin
büyük oranda toplanmış olması, bu aşamada adli kontrol tedbirlerinin yeterli ve
ölçülü olacağı değerlendirilmekle, sanığın başka suçtan dolayı tutuklu veya
hükümlü değilse derhal salıverilmesine [karar verildi].
IV. İLGİLİ HUKUK
25. İlgili hukuk için bkz. Adem
Türkel (B. No: 2017/632, 23/1/2019, §§ 24-39)başvurusu
hakkında verilen karar.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
26. Mahkemenin 26/9/2019 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Kişi Hürriyeti ve Güvenliği Hakkının İhlal
Edildiğine İlişkin İddialar
1. Tutuklamanın Hukuki Olmadığına İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları
27. Başvurucu; hâkim ve savcılar için kanunlarda öngörülen usule
uyulmadan yetkisiz mahkemece tutuklandığını, tutuklama kararında kuvvetli suç
şüphesinin varlığını gösterecek herhangi bir delile yer verilmediğini, yurt
dışından kendi isteği ile gelip teslim olmasına rağmen hakkında tutuklama
kararı verildiğini belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal
edildiğini ileri sürmüştür.
b. Değerlendirme
28. Anayasa'nın "Temel
hak ve hürriyetlerin sınırlanması" kenar başlıklı 13. maddesi
şöyledir:
"Temel hak ve hürriyetler, özlerine
dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere
bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın
sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine
ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."
29. Anayasa'nın "Kişi
hürriyeti ve güvenliği" kenar başlıklı 19. maddesinin birinci
fıkrası ile üçüncü fıkrasının birinci cümlesi şöyledir:
"Herkes, kişi hürriyeti ve güvenliğine
sahiptir.
Suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunan
kişiler, ancak kaçmalarını, delillerin yok edilmesini veya değiştirilmesini
önlemek maksadıyla veya bunlar gibi tutuklamayı zorunlu kılan ve kanunda
gösterilen diğer hallerde hâkim kararıyla tutuklanabilir."
30. Başvurucunun bu bölümdeki iddialarının Anayasa'nın 19.
maddesinin üçüncü fıkrası bağlamındaki kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı
kapsamında incelenmesi gerekir.
i. Uygulanabilirlik Yönünden
31. Anayasa Mahkemesi, olağanüstü yönetim usullerinin
uygulandığı dönemlerde alınan tedbirlere ilişkin bireysel başvuruları
incelerken Anayasa'nın 15. maddesinde ortaya konulan temel hak ve özgürlüklere
ilişkin güvence rejimini dikkate alacağını belirtmiştir (Aydın Yavuz ve diğerleri [GK], B. No:
2016/22169, 20/6/2017, §§ 187-191). Soruşturma mercilerince başvurucuya
yöneltilen ve tutuklama tedbirine konu olan suçlama, başvurucunun darbe
teşebbüsünün arkasındaki yapılanma olduğu belirtilen FETÖ/PDY üyesi olduğu
iddiasıdır. Anayasa Mahkemesi, anılan suçlamanın olağanüstü hâl ilanını gerekli
kılan olaylarla ilgili olduğunu değerlendirmiştir (Selçuk Özdemir [GK], B. No: 2016/49158, 26/7/2017, § 57).
32. Bu inceleme sırasında öncelikle başvurucunun tutuklanmasının
başta Anayasa'nın 13. ve 19. maddeleri olmak üzere diğer maddelerinde yer alan
güvencelere aykırı olup olmadığı tespit edilecek, aykırılık saptanması hâlinde
ise Anayasa'nın 15. maddesindeki ölçütlerin bu aykırılığı meşru kılıp kılmadığı
değerlendirilecektir (Aydın Yavuz ve
diğerleri, §§ 193-195, 242).
ii. Genel İlkeler
33. Tutuklamanın hukukiliğinin incelenmesinde dikkate alınacak
genel ilkeler için bkz. Metin Evecen
(B. No: 2017/744, 4/4/2018, §§ 47-52) başvurusu hakkında verilen karar.
iii. İlkelerin Olaya
Uygulanması
34.Somut olayda öncelikle başvurucunun tutuklanmasının kanuni dayanağının
olup olmadığının belirlenmesi gerekir.
35. Başvurucu, darbe teşebbüsünün arkasındaki yapılanma olduğu
belirtilen FETÖ/PDY mensubu olduğu iddiasıyla yürütülen soruşturma kapsamında
silahlı terör örgütü üyesi olma suçlamasıyla 5271 sayılı Kanun'un 100. maddesi
uyarınca tutuklanmıştır.
36. Diğer taraftan başvurucu, 24/2/1983 tarihli ve 2802 sayılı
Hakimler ve Savcılar Kanunu'nda hâkimlerle ilgili olarak öngörülen usule
ilişkin güvencelerin hiçbirine riayet edilmeksizin yetkili ve görevli olmayan
mahkemece tutuklandığını iddia etmektedir.
37. Anayasa Mahkemesi daha önce, tutuklanmanın kanuni
dayanağının olup olmadığı kapsamında başvurucuların hâkim/Cumhuriyet savcısı
veya Yargıtay/Danıştay üyesi olmaları nedeniyle mesleklerinden kaynaklanan
usule ilişkin bazı güvencelere riayet edilmeksizin tutuklandıkları iddialarını
birçok kararda incelemiş ve ağır cezalık suçüstü hâlinin var olduğu kabulüyle
başvurucuların kanuna aykırı olarak tutuklandığı iddiasınınyerinde
olmadığı sonucuna varmıştır (hâkim ve Cumhuriyet savcıları yönünden bkz. Adem Türkel, B. No: 2017/632, 23/1/2019,
§§ 52-59; Yargıtay üyeleri yönünden bkz. Salih
Sönmez, B. No: 2016/25431, 28/11/2018, §§ 106-121). Somut olayda
hâkim olduğu anlaşılan başvurucunun bu kapsamda kalan iddiaları bakımından
anılan kararlardan ayrılmayı gerektiren bir durum mevcut değildir. Dolayısıyla
bu soruşturmada tutuklama tedbirine, genel yetkili yargı organı olarak sulh
ceza hâkimliklerince karar verilebilecektir. Bu durumda başvurucunun görev
yaptığı yerdeki sulh ceza hâkimliğince genel hükümlere göre tutuklanmasının
olgusal ve hukuki temelden yoksun ve keyfî olduğunun kabulü mümkün
görülmemiştir.
38. Dolayısıyla somut olayın koşullarında başvurucunun kanuna
aykırı olarak tutuklandığı iddiası yerinde değildir. Bu itibarla başvurucu
hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin kanuni dayanağı bulunmaktadır.
39. Kanuni dayanağı bulunduğu anlaşılan tutuklama tedbirinin
meşru bir amacının olup olmadığı ve ölçülülüğü incelenmeden önce tutuklamanın
ön koşulu olan suçun işlendiğine dair
kuvvetli belirti bulunup bulunmadığının değerlendirilmesi gerekir.
40. Başvurucu hakkında verilen tutuklama ve tutukluluğa itirazın
reddi kararlarında suç şüphesinin varlığına ilişkin olarak dosyada somut
delillerin olduğu belirtilerek özellikle şüpheli beyanlarına atıf yapılmıştır
(bkz. § 15).
41. Başvurucu hakkında düzenlenen iddianamede başvurucunun
FETÖ/PDY üyelerinin kendi aralarındaki iletişimi sağladığı ifade edilen ByLock
uygulamasının kullanıcısı olduğu belirtilmiştir.
42. Anayasa Mahkemesi, ByLock uygulamasının özellikleri gözönüne alındığında kişilerin bu uygulamayı
kullanmalarının veya kullanmak üzere elektronik/mobil cihazlarına
yüklemelerinin soruşturma makamlarınca FETÖ/PDY ile olan ilgi bakımından bir belirti
olarak değerlendirilebileceğini belirtmektedir (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 106, 267). Buna göre soruşturma
makamlarınca ve tutuklama tedbirine karar veren mahkemelerce FETÖ/PDY üyesi
olmakla suçlanan başvurucunun ByLock uygulamasını kullanmasının somut olayın
koşullarına göre suçun işlendiğine dair kuvvetli
belirti olarak kabul edilmesi, anılan programın özellikleri
itibarıyla temelsiz ve keyfî bir tutum olarak değerlendirilemez (Selçuk Özdemir, § 74). Öte yandan
soruşturma ve kovuşturma aşamalarında ifadeleri alınan tanıkların başvurucunun
FETÖ/PDY ile irtibatının bulunduğuna ve bu yapılanmaya mensup olduğuna yönelik
anlatımlarda bulundukları görülmektedir. Bu itibarla başvurucu yönünden suç
şüphesini doğrulayan tanık beyanlarının kuvvetli belirti olarak kabul edilmesi
gerekmektedir. Nitekim Anayasa Mahkemesi,
Selçuk Özdemir kararında FETÖ/PDY üyesi olmakla suçlanan bazı
şüphelilerin ifadelerinde hâkim olarak görev yapmakta olan başvurucunun
FETÖ/PDY ile irtibatının bulunduğuna ve bu yapılanmaya mensup olduğuna yönelik
anlatımlarını başvurucu yönünden suç şüphesini doğrulayan kuvvetli bir belirti
olarak kabul etmiştir (Selçuk Özdemir, §
75; benzer nitelikteki tanık beyanlarının kuvvetli belirti olarak kabul
edildiği bir diğer karar için bkz. Metin Evecen,
§ 58).
43. Diğer taraftan başvurucu hakkında uygulanan ve kuvvetli suç
şüphesinin bulunması şeklindeki ön koşulu yerine gelmiş olan tutuklama
tedbirinin meşru bir amacının olup olmadığının değerlendirilmesi gerekir. Bu
değerlendirmede tutuklama kararının verildiği andaki genel koşullar göz ardı
edilmemelidir.
44. Darbe teşebbüsü sırasında gerçekleşen vahim olayların
toplumda oluşturduğu kaygı, teşebbüsün faili olduğu belirtilen FETÖ/PDY'nin örgütlenmesinin karmaşıklığı ve bu yapılanmanın arz
ettiği tehlike (Aydın Yavuz ve diğerleri,
§§ 15-19, 26) darbe teşebbüsüne ilişkin faaliyetler kapsamında ülke genelinde
binlerce kişi tarafından icra edilen, suç oluşturabilecek nitelikteki on
binlerce eylemin aynı anda işlenmesi, bunun yanı sıra çoğunluğu önemli yerlerde
kamu görevlisi olan on binlerce şüpheli hakkında doğrudan darbeyle ilişkili
olmasa da FETÖ/PDY'ye mensubiyet nedeniyle ivedilikle
soruşturma yapılması ihtiyacı birlikte dikkate alındığında soruşturma konusu
olaylara ilişkin delillerin sağlıklı bir şekilde toplanabilmesi ve
soruşturmaların güvenlik içinde yürütülebilmesi için tutuklama dışındaki koruma
tedbirlerinin yetersiz kalması söz konusu olabilir (aynı yöndeki
değerlendirmeler için bkz. Aydın Yavuz ve
diğerleri, § 271; Selçuk Özdemir,§
78).
45. Darbe teşebbüsüyle bağlantılı veya darbe teşebbüsüyle
bağlantılı olmasa bile teşebbüsün faili olduğu belirtilen FETÖ/PDY ile
bağlantılı kişilerin bu dönemde delillere etki etmesi ihtimali normal zamanda
işlenen suçlara göre çok daha fazladır. Öte yandan başvurucunun tutuklanmasına
gerekçe olan silahlı terör örgütü üyesi olma suçu, Türk hukuk sistemi içinde
ağır cezai yaptırımlar öngörülen suç tipleri arasında olup isnat edilen suça
ilişkin olarak kanunda öngörülen cezanın ağırlığının delilleri karartma
şüphesine işaret eden durumlardan biri olduğu söylenebilir. Ayrıca anılan suç
5271 sayılı Kanun'un 100. maddesinin (3) numaralı fıkrasında yer alan ve kanun
gereği tutuklama nedeni varsayılabilen
suçlar arasındadır (bkz. § 29; Gülser Yıldırım
(2) [GK], B. No: 2016/40170, 16/11/2017, § 148).
46. Somut olayda Ankara 9. Sulh Ceza Hâkimliğince başvurucunun
tutuklanmasına karar verilirken delillerin karartılması ihtimaline dayanıldığı
görülmektedir (bkz. § 15).
47. Dolayısıyla tutuklama kararının verildiği andaki genel
koşullar ve somut olayın yukarıda belirtilen özel koşulları ile Ankara 9. Sulh
Ceza Hâkimliği tarafından verilen kararın içeriği birlikte değerlendirildiğinde
başvurucu yönünden delilleri etkileme tehlikesine yönelen tutuklama nedenlerinin
olgusal temellerinin olmadığı söylenemez.
48. Öte yandan başvurucu hakkındaki tutuklama tedbirinin ölçülü
olup olmadığının da belirlenmesi gerekir. Darbe teşebbüsüyle bağlantılı ya da
doğrudan darbe girişimiyle bağlantılı olmasa bile FETÖ/PDY ile bağlantılı
soruşturmaların kapsamı ve niteliği ile FETÖ/PDY'nin
özellikleri (gizlilik, hücre tipi yapılanma, her kurumda örgütlenmiş olma,
kendisine kutsallık atfetme, itaat ve teslimiyet temelinde hareket etme gibi),
bu soruşturmaların diğer ceza soruşturmalarına göre çok daha zor ve karmaşık
olması, ayrıca başvurucunun darbe teşebbüsünün savuşturulması sürecinde gözaltına
alınması ve sonrasında tutuklanması dikkate alındığında başvurucu hakkında
uygulanan tutuklama tedbirinin ölçülü olmadığı söylenemeyecektir.
49. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun tutuklamanın hukuki
olmadığı iddiasına ilişkin olarak bir ihlalin bulunmadığı açık olduğundan
başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan
yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
50. Buna göre başvurucunun kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına
tutuklama yoluyla yapılan müdahalenin Anayasa'da bu hakka dair 13. ve 19.
maddelerde yer alan güvencelere aykırılık oluşturmadığı görüldüğünden
Anayasa'nın 15. maddesinde yer alan ölçütler yönünden ayrıca bir inceleme
yapılmasına gerek bulunmamaktadır.
2.Tutukluluğun Makul Süreyi Aştığına İlişkin
İddia
a. Başvurucunun İddiaları
51. Başvurucu tutukluluğunun makul süreyi aştığını, tutukluluğun
devamına ilişkin gerekçelerin ilgili ve yeterli olmadığını, şablon gerekçelerle
tutukluluğunun devam ettirildiğini belirterek adil yargılanma hakkı ile kişi hürriyeti
ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
b. Değerlendirme
52. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki tavsifi ile bağlı olmayıp, olay ve olguların hukuki nitelendirmesini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Somut olayda ihlal iddialarının özü
tutukluluğun makul süreyi aştığı şikâyetine ilişkindir. Bu nedenle başvurucunun
iddialarının kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı kapsamında incelenmesi gerektiği
değerlendirilmiştir.
53. Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, iddia edilen hak
ihlallerinin derece mahkemelerince düzeltilmemesi hâlinde başvurulabilecek
ikincil nitelikte bir kanun yoludur. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği
gereği, Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için öncelikle
olağan kanun yollarının tüketilmesi zorunludur. (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt,
B. No: 2012/403, 26/3/2013, § 17).
54. Anayasa Mahkemesi, tutukluluğun kanunda öngörülen azami
süreyi veya makul süreyi aştığı iddiasıyla yapılan bireysel başvurular
bakımından bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla başvurucu tahliye
edilmiş ise asıl dava sonuçlanmamış da olsa -ilgili Yargıtay içtihatlarına atıf
yaparak- 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 141.
maddesinde öngörülen tazminat davası açma imkânının tüketilmesi gereken etkili
bir hukuk yolu olduğunu belirtmektedir (Erkam Abdurrahman Ak, B. No: 2014/8515, 28/9/2016, §§ 48-62; İrfan Gerçek, B. No: 2014/6500, 29/9/2016,
§§ 33-45).
55. Somut olayda bireysel başvuruda bulunduktan sonra 5/7/2018
tarihinde tahliyesine karar verilen başvurucunun tutukluluğunun makul süreyi
aştığına ilişkin iddiası 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesi kapsamında açılacak
davada incelenebilir. Bu madde kapsamında açılacak dava sonucuna göre
başvurucunun tutukluluğunun makul süreyi aştığının tespiti hâlinde görevli
mahkemece başvurucu lehine tazminata da hükmedilebilecektir. Buna göre 5271
sayılı Kanun'un 141. maddesinde belirtilen dava yolu başvurucunun durumuna
uygun, telafi kabiliyetini haiz, etkili bir hukuk yoludur ve bu olağan başvuru
yolu tüketilmeden yapılan bireysel başvurunun incelenmesi bireysel başvurunun ikincillik niteliği ile bağdaşmamaktadır.
56. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun tutukluluğunun makul
süreyi aştığı iddiasına ilişkin olarak yargısal başvuru yolları tüketmeden
bireysel başvuru yaptığı anlaşıldığından başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
3. Soruşturma Dosyasına
Erişimin Kısıtlandığına İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları
57.Başvurucu; soruşturma dosyasındaki gizlilik kararı nedeniyle
suçlamalara ilişkin temel delillere erişemediğini, tutukluluğa etkili bir
şekilde itiraz edemediğini, delillere karşı beyanda bulunamadığını ileri
sürmüştür.
b. Değerlendirme
58. Anayasa'nın "Kişi
hürriyeti ve güvenliği" kenar başlıklı 19. maddesinin sekizinci
fıkrası şöyledir:
"Her ne sebeple olursa olsun, hürriyeti
kısıtlanan kişi, kısa sürede durumu hakkında karar verilmesini ve bu
kısıtlamanın kanuna aykırılığı halinde hemen serbest bırakılmasını sağlamak
amacıyla yetkili bir yargı merciine başvurma hakkına sahiptir."
59. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucular tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
§ 16). Bu itibarla başvurucunun bu bölümdeki iddiasının Anayasa'nın 19.
maddesinin sekizinci fıkrası bağlamında kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı
kapsamında incelenmesi gerekir.
i. Uygulanabilirlik
Yönünden
60. Başvurucunun şikâyetlerine konu kısıtlama kararının
verildiği belirtilen soruşturmada başvurucuya yöneltilen suçlamanın olağanüstü
hâl ilanına sebebiyet veren olaylarla ilgili olduğu kabul edildiğinden
öncelikle kısıtlamanın Anayasa'nın 19. maddesinde yer alan güvencelere aykırı olup
olmadığı tespit edilecek, aykırılık saptanması hâlinde ise Anayasa'nın 15.
maddesindeki ölçütlerin bu aykırılığı meşru kılıp kılmadığı
değerlendirilecektir (Aydın Yavuz ve
diğerleri, §§ 193-195, 242).
ii. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
61. Anayasa Mahkemesi, soruşturma dosyalarına erişime yönelik
olarak verilen kısıtlama kararlarının tutuklu kişilerin özgürlüklerinden mahrum
bırakılmalarına karşı itirazda bulunma hakkı üzerindeki etkisini birçok
kararında incelemiştir. Bu kararlarda, öncelikle yakalanan veya tutuklanan
kişiye yakalama ya da tutuklama sebeplerinin ve hakkındaki iddiaların
bildirilmesi gerektiği ancak buradaki bildirim yükümlülüğünün isnat edilen
suçlamalara esas tüm bilgi ve delilleri kapsamadığı belirtilmiş; bu bağlamda
başvurucunun tutuklamaya konu suçlamalara ilişkin temel unsurları bilip
bilmediği dikkate alınmıştır (Günay Dağ ve
diğerleri [GK], B. No: 2013/1631, 17/12/2015, §§ 168-176; Hidayet Karaca [GK], B. No: 2015/144,
14/7/2015, §§ 105-107; Süleyman Bağrıyanık ve diğerleri, B. No: 2015/9756,
16/11/2016, §§ 248-257).
62. Somut olayda ifade ve sorgu tutanakları, tutukluluğa ilişkin
kararlar, başvurucu veya müdafileri tarafından verilen tutukluluğa ilişkin
dilekçeler ve soruşturma dosyasındaki bilgi ve belgeler incelendiğinde
başvurucunun tutukluluğuna temel teşkil eden bilgi ve belgelerden haberdar
olduğu, bunların içeriği hakkında yeterli bilgiye sahip bulunduğu, tutukluluk
durumuna karşı itirazlarını sunma konusunda kendisine yeterli imkânın tanındığı
görülmektedir.
63. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının da diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
64. Buna göre başvurucunun kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına
yapılan müdahalenin Anayasa'da bu hakka dair 13. ve 19. maddelerde yer alan
güvencelere aykırılık oluşturmadığı görüldüğünden Anayasa'nın 15. maddesinde
yer alan ölçütler yönünden ayrıca bir inceleme yapılmasına gerek
bulunmamaktadır.
4. Tutukluluk İncelemelerinin Hâkim/Mahkeme Önüne
Çıkarılmaksızın Yapıldığına İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları
65. Başvurucu, tutukluluk incelemelerinin mahkeme önüne
çıkarılmaksızın dosya üzerinden yapıldığını ileri sürmüştür.
b. Değerlendirme
66. Anayasa Mahkemesi, tutukluluk incelemelerinin
hâkim/mahkeme önüne çıkarılmaksızın yapıldığına ilişkin başvurular bakımından
bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla kişi hâkim/mahkeme önüne
çıkarılmış ise asıl dava sonuçlanmamış da olsa 5271 sayılı Kanun'un 141.
maddesinde öngörülen tazminat davası açma imkânının tüketilmesi gereken etkili
bir hukuk yolu olduğunu kabul etmiştir (Salih
Sönmez, B. No: 2016/25431, 28/11/2018, §§ 166-177). Somut olay
bakımdan 8/8/2016 tarihinde tutuklanıp 29/3/2018 tarihinde hâkim/mahkeme önüne
çıktığı (1 yıl 7 ay sonra) anlaşılan başvurucunun bu kapsamdaki şikâyeti
bakımından anılan karardan ayrılmayı gerektiren bir durum mevcut değildir.
67. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemesi
nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Kötü Muamele Yasağının İhlal Edildiğine
İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
68. Başvurucu, gözaltına alınması esnasında kanuna ve usule
aykırı bir şekilde metal kelepçeyle ellerinin sıkı sıkıya bağlandığını,
gayriinsani koşullarda (kalabalık, havasız, hijyenik olmayan, beslenme
imkânları yetersiz) dört gün gözaltında tutulduğunu, gözleri miyop olmasına
rağmen gözlük takmasına izin verilmediğini, tuvalet ve duş imkânından mahrum
bırakıldığını, görevlilerin hakaretlerine maruz kaldığını, uykusuz ve yorgun
bırakıldığını ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
69. Bireyin bir devlet görevlisi tarafından hukuka aykırı ve Anayasa'nın
17. maddesini ihlal eder biçimde bir muameleye tabi tutulduğuna ilişkin
savunulabilir bir iddiasının bulunması hâlinde etkili bir soruşturma yapılması
gerekmektedir. Bu soruşturma, sorumluların belirlenmesini ve cezalandırılmasını
sağlamaya da elverişli olmalıdır (Tahir
Canan, § 25).
70. Devletin sahip olduğu etkili soruşturma yükümlülüğü
kapsamında, işkence veya kötü muameleyi gösteren yeterli kesin belirtiler
mevcut olduğunda -kişilere müdahale üçüncü kişilerden gelmiş olsa dahi- şikâyet
ya da ihbarda bulunulmadığında bile resen soruşturma açılmasının sağlanması
gerektiği açıktır (Tahir Canan, §
25).
71. Başvuruya konu olayda başvurucu, genel olarak insani olmayan
gözaltı koşullarında kasti bir şekilde tutulduğunu ve gözaltı süresince kamu
görevlileri tarafından kötü muameleye maruz bırakıldığını ileri sürmektedir.
İddialar bir bütün olarak değerlendirildiğinde yakalandığı andan itibaren
başvurucunun kamu görevlilerinin kendisine kötü muamelede bulunduğundan
şikâyetçi olduğu görülmektedir. Bu kapsamda başvurucu, gözaltında tutma
koşullarının yetersizliğinden bahsetmişse de maruz kaldığını ileri sürdüğü kötü
muamelenin kamu görevlilerinin kasıt ve/veya ihmalinden mi yoksa salt tutulma
koşullarından mı kaynaklandığını açıkça belirtmemiştir. Dolayısıyla söz konusu
iddiaların Anayasa Mahkemesince doğrudan incelenebilmesi için yeterli bilgi ve
belge bulunmadığı anlaşılmıştır. Bu bağlamda somut olayın koşullarının,
başvurucunun anılan iddialarının kamu görevlilerinin kasıt ve/veya ihmalinden
kaynaklanıp kaynaklanmadığına dair adli ve/veya idari bir soruşturmayla ortaya
konması gerekmektedir. Başvurucunun anılan iddialarını herhangi bir adli
ve/veya idari bir merciye ilettiğine dair bilgi veya
belge sunmadığı da gözetildiğinde hukuk sisteminde mevcut yargısal yolları
tüketmeksizin bireysel başvuruda bulunduğu anlaşılmaktadır (benzer yöndeki
karar için bkz. Alparslan Altan [GK],
B. No: 2016/15586, 11/1/2018, § 183).
72. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
C. Eğitim Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin
İddia
1. Başvurucunun İddiaları
73. Başvurucu, yabancı dil eğitimi için gerekli yasal ve
bandrollü kitapların ceza infaz kurumuna girişinin engellendiğini, ceza infaz
kurumu kütüphanesinden yararlanma isteğinin de kabul edilmediğini belirterek
eğitim hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
74. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği, Anayasa
Mahkemesine başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun yollarının
tüketilmesi zorunludur. Başvurucunun bireysel başvuru konusu şikâyetini
öncelikle ve süresinde yetkili idari ve yargısal mercilere usulüne uygun olarak
iletmesi, bu konuda sahip olduğu bilgi ve delilleri zamanında bu makamlara
sunması, bu süreçte dava ve başvurusunu takip etmek için gerekli özeni
göstermiş olması gerekir(İsmail Buğra İşlek, B. No: 2013/1177, 26/3/2013, § 17).
75. 16/5/2001 tarihli ve 4675 sayılı İnfaz Hakimliği Kanunu'nun
4. maddesinin birinci fıkrası uyarınca infaz hâkimliklerinin görevleri arasında
hükümlü ve tutukluların ceza infaz kurumları ve tutukevlerine kabul edilmeleri,
yerleştirilmeleri, barındırılmaları, ısıtılmaları ve giydirilmeleri,
beslenmeleri, temizliklerinin sağlanması, bedensel ve ruhsal sağlıklarının
korunması amacıyla muayene ve tedavilerinin yaptırılması, dışarıyla ilişkileri,
çalıştırılmaları gibi işlem veya faaliyetlere ilişkin şikâyetleri incelemek ve
karara bağlamak da sayılmıştır. Bahsi geçen bu hukuk yolu, başvurucunun
şikâyetleri açısından erişilebilir ve elverişli bir çözüm ve makul ölçüde bir
başarı imkânı sunmaktadır.
76. Somut olayda başvurucunun 4675 sayılı Kanun’un 4. maddesinde
öngörülen kanun yolunu tüketmeksizin bireysel başvuruda bulunduğu görülmüştür.
77. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemiş olması
nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
D. Özel Hayata ve Aile Hayatına Saygı Hakkının
İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Arama Kararı Yönünden
a. Başvurucunun İddiaları
78. Başvurucu, 2802 sayılı Kanun'un 94. maddesinde; hâkim ve
savcıların konutunda arama yapılabilmesi için suçüstü hâlinin bulunması, arama
ve elkoyma işlemi sırasında Cumhuriyet savcısının
bulunması gerektiğine yer verilmesine rağmen iki arama işleminin bu usule
uyulmadan gerçekleştirildiğini belirterek özel hayata ve aile hayatına saygı
hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
b. Değerlendirme
79. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 47. maddesinin (3),48.
maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları uyarınca bireysel başvuruda kamu
gücünün neden olduğu iddia edilen ihlale dair olayların tarih sırasına göre
özeti yapılmalı; bireysel başvuru kapsamındaki hakların ne şekilde ihlal
edildiği, buna ilişkin gerekçeler ve deliller açıklanmalıdır (Veli Özdemir, B. No: 2013/276, 9/1/2014,
§§ 19, 20).
80. Somut olayda başvurucu, ihlal iddiasına ilişkin delillerini
sunma yönündeki yükümlülüğünü yerine getirmemiştir. Başvurucu, arama
kararlarının hukuka aykırı olduğunu ortaya koyacak arama kararı, arama tutanağı
vb. herhangi bir belge sunmamıştır. Bu nedenle söz konusu iddiaların
temellendirilmemiş şikâyet kapsamında kabul edilmesi gerekmektedir.
81. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Elkoyma Kararı
Yönünden
a. Başvurucunun iddiaları
82. Başvurucu; kanunlara aykırı olarak evinde el konulan
bilgisayar, cep telefonu ve haricî hard disklerin imajının alınmadığını, uzun
süre geçmesine rağmen bu materyallerin kendisine teslim edilmediğini ileri
sürmüştür.
b. Değerlendirme
83. Somut olayda başvurucunun dijital materyallerine 5271 sayılı
Kanun'un 134. maddesi kapsamında el konulmuştur. Bu elkoyma
işleminin hukukiliği ve kesin sonuçları derece mahkemeleri tarafından yapılacak
yargılama sonucunda ortaya çıkacaktır. Öte yandan el konulan dijital
materyaller ve cep telefonlarının incelenmesi tamamlandıktan başvurucuya iade
edilmesi mümkün olacaktır. Son olarak 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinin (1)
numaralı fıkrasının (j) bendinde "Eşyasına
veya diğer malvarlığı değerlerine, koşulları oluşmadığı halde elkonulan veya korunması için gerekli tedbirler alınmayan
ya da eşyası veya diğer malvarlığı değerleri amaç dışı kullanılan veya
zamanında geri verilmeyen" kişilerin uğramış olduğu maddi
zararları isteyebileceği belirtilmiştir. Başvurucunun yargılama sonunda elkoyma nedeniyle uğradığı zararları bu tazminat yoluna
başvurmak suretiyle tazmin edebilmesi de mümkün olacaktır. Dolayısıyla
başvurunun hukuk sisteminde mevcut idari ve yargısal yollar tüketilmeksizin
yapıldığı anlaşılmaktadır.
84. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemiş olması
nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
E. Meslekten İhraç Kararına İlişkin Şikâyetler
Yönünden
1. Başvurucunun İddiaları
85. Başvurucu; ihraç kararı nedeniyle kanunların geriye
yürümezliği ilkesinin ihlal edildiğini, ihraç kararında terör örgütüyle
irtibatı ve iltisakının sabit olduğunun
belirtildiğini, bu durumun masumiyet karinesine aykırı olduğunu ileri
sürmüştür.
2. Değerlendirme
86. Başvurucunun aynı konuya ilişkin olarak Anayasa Mahkemesine
bireysel başvuruda bulunduğu, İkinci Bölüm İkinci Komisyon tarafından 24/7/2017
tarihli ve 2016/71349 başvuru numaralı kararıyla başvurunun bu yönüyle kabul
edilemez olduğuna kesin olarak karar verildiği anlaşılmıştır.
87. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının mükerrer başvuru niteliğinde olması
nedeniyle reddine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Adli yardım talebinin KABULÜNE;
B. 1. Tutuklamanın hukuki olmaması dolayısıyla kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ
OLDUĞUNA,
2. Tutukluluğun makul süreyi aştığına ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Soruşturma dosyasına erişimin kısıtlanması dolayısıyla kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın süre aşımı nedeniyle KABUL EDİLEMEZ
OLDUĞUNA,
4. Tutukluluk incelemelerinin hâkim/mahkeme önüne
çıkarılmaksızın yapıldığına ilişkin iddianın
başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
5. Kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
6. Eğitim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
7. Özel hayata ve aile hayatına saygı hakkının ihlal edildiğine
ilişkin iddianın arama kararı yönünden
açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
8. Özel hayata ve aile hayatına saygı hakkının ihlal edildiğine
ilişkin iddianın elkoyma kararı yönünden başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
9. Meslekten ihraç kararına ilişkin şikâyetlerin mükerrer başvuru olması nedeniyle REDDİNE,
C. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri
Kanunu’nun 339. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca tahsil edilmesi
mağduriyetine neden olacağından başvurucuların yargılama giderlerini ödemekten
TAMAMEN MUAF TUTULMASINA 26/9/2019 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.