TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
İKİNCİ BÖLÜM
KARAR
LÜTFİ AKBUDAK BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2016/2232)
Karar Tarihi: 20/11/2019
Başkan
:
Recep KÖMÜRCÜ
Üyeler
Engin YILDIRIM
Celal Mümtaz AKINCI
Rıdvan GÜLEÇ
Recai AKYEL
Raportör
Ali KOZAN
Başvurucu
Lütfi AKBUDAK
Vekili
Av. Cem YILMAZ
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, taksirle yaralama suçundan yürütülen ceza soruşturmasında kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmesi nedeniyle kişinin maddi ve manevi varlığını koruma hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 1/2/2016 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık cevabında, başvuruya ilişkin görüş bildirilmesine gerek görülmediği ifade edilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve ekleri ile Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgelere göre olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucu 7/10/2007 tarihinde bir aracın çarpması sonucu yaralanmıştır. Her iki ayak bileğinde kırık oluşan başvurucu, ameliyat olmak zorunda kalmış ve ayaklarına platin takılmıştır.
9. Kaza mahalline intikal eden polis memurları tarafından Kayseri Cumhuriyet Başsavcılığının talimatı doğrultusunda olay yeri krokisi ile olay yeri görgü tespit tutanağı düzenlenmiştir. Tutanakta, olayın meydana geldiği yerde bir iz ve emareye rastlanılmadığı belirtilmiştir.
10. Başvurucu kazanın yaşandığı gün alınan ifadesinde, saat 14.50 sularında marketten alış veriş yapıp çıktığını ve karşıya geçmek için market önündeki ışıklı kavşakta beklediğini, yaya yeşili yanması üzerine karşıya geçmek istediği sırada Ankara istikametinden gelen ve şehir merkezine doğru giden bir ambulansın hızla geldiğini gördüğünü belirtmiştir. Ambulanstan kurtulmak isterken yere düştüğünü, aracın her iki ayağının üzerinden geçerek gittiğini, olay yerinde olan kişiler tarafından hastaneye kaldırıldığını ifade etmiştir. Ayrıca kendine çarpan ve olay yerinde durmayan ambulans sürücüsünden şikâyetçi olduğunu vurgulamıştır.
11. Melikgazi Polis Merkezi Amirliği tarafından düzenlenen 10/10/2007 ve 19/7/2018 tarihli tutanaklar ile olayın failinin araştırıldığı, arama ve yakalama çalışmalarının devam ettiği Başsavcılığa bildirilmiştir. Ayrıca 10/8/2008 tarihinde; bir ambulansın çarptığı başvurucunun hayati tehlikesinin olmadığı, başvurucunun şikâyetçi olduğu, faili tespit etme ve yakalama çalışmalarının devam ettiği belirtilerek olay yeri krokisi ve görgü tespit tutanağı Başsavcılığa gönderilmiştir.
12. Başsavcılık 14/1/2009 tarihinde daimi arama kararı vermiştir. Anılan karar ile birlikte Kayseri Asayiş Şube Müdürlüğüne dava zamanaşımı olan 7/10/2015 tarihine kadar şüphelinin aranması, bulunduğunda savunmasının alınması ve arama sonuçlarının altışar aylık dönemlerde bildirilmesi yönünde talimat iletilmiştir. Talimat doğrultusunda İlçe Emniyet Müdürlüğü tarafından 5/7/2009, 5/7/2010, 5/1/2011, 22/7/2011, 11/1/2012, 9/7/2012 ve 9/11/2014 tarihli raporlar ile araştırma çalışmalarının sonuçları Başsavcılığa bildirilmiştir. Benzer ifadeleri içeren raporlarda, şüphelinin aranmasına devam edildiği ve yakalanması hâlinde bilgi verileceği belirtilmiştir.
13. Başvurucu 25/12/2014 tarihli dilekçesiyle ambulansın bulunması için hangi araştırmaların yapıldığı, il ve ilçelerdeki sağlık kuruluşları nezdinde bir araştırma yapılıp yapılmadığı, olay yerindeki güvenlik kameralarının kayıtlarının araştırılıp araştırılmadığı hususlarında Başsavcılıktan bilgi talep etmiştir. Ayrıca dosyada bulunan araştırma raporlarının aynı şekilde düzenlendiklerini vurgulayarak tutanaklarda bahsedilen araştırmanın nasıl yapıldığı konusunda açıklama istemiştir.
14. Başsavcılık 2/11/2015 tarihinde kovuşturmaya yer olmadığına dair karar vermiştir. Kararda, yapılan tüm araştırmalara rağmen olayın failin kimliğinin tespit edilemediği ve 26/9/2004 tarihli 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 66. maddesinde düzenlenen zamanaşımı süresinin dolduğu ifade edilmiştir.
15. Başvurucunun anılan karara itirazı, kararın usul ve yasaya uygun olduğu gerekçesiyle Kayseri 1. Sulh Ceza Hâkimliğinin 9/12/2015 tarihli kararıyla kesin olmak üzere reddedilmiştir.
16. Nihai karar başvurucuya 6/1/2016 tarihinde tebliğ edilmiştir.
17. Başvurucu1/2/2016 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
18. 5271 sayılı Kanun'un "Bir suçun işlendiğini öğrenen Cumhuriyet savcısının görevi" kenar başlıklı 160. maddesi şöyledir:
"(1) Cumhuriyet savcısı, ihbar veya başka bir suretle bir suçun işlendiği izlenimini veren bir hâli öğrenir öğrenmez kamu davasını açmaya yer olup olmadığına karar vermek üzere hemen işin gerçeğini araştırmaya başlar.
(2) Cumhuriyet savcısı, maddî gerçeğin araştırılması ve adil bir yargılamanın yapılabilmesi için, emrindeki adlî kolluk görevlileri marifetiyle, şüphelinin lehine ve aleyhine olan delilleri toplayarak muhafaza altına almakla ve şüphelinin haklarını korumakla yükümlüdür."
19. 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun başvuruya konu suçun işlendiği iddia edilen tarihte yürürlükte olan "Dava zamanaşımı" kenar başlıklı 66. maddesinin ilgili bölümü şöyledir:
"(1) Kanunda başka türlü yazılmış olan hâller dışında kamu davası;...
e) Beş yıldan fazla olmamak üzere hapis veya adlî para cezasını gerektiren suçlarda sekiz yıl,
Geçmesiyle düşer..."
20. 5237 sayılı Kanun’un "Taksirle yaralama" kenar başlıklı 89. maddesinin ilgili bölümü şöyledir:
"(1) Taksirle başkasının vücuduna acı veren veya sağlığının ya da algılama yeteneğinin bozulmasına neden olan kişi, üç aydan bir yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır.
(2) Taksirle yaralama fiili, mağdurun;
...
b) Vücudunda kemik kırılmasına,
Neden olmuşsa, birinci fıkraya göre belirlenen ceza, yarısı oranında artırılır...
(5) Taksirle yaralama suçunun soruşturulması ve kovuşturulması şikâyete bağlıdır. Ancak, birinci fıkra kapsamına giren yaralama hariç, suçun bilinçli taksirle işlenmesi halinde şikâyet aranmaz."
V. İNCELEME VE GEREKÇE
21. Mahkemenin 20/11/2019 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
22. Başvurucu; kaza sonrası kolluk kuvvetlerinin sadece kroki çizmekle yetindiklerini, olay yerinde bulunan görgü tanıklarının ifadelerinin alınmadığını, güvenlik kameralarının kayıtlarının araştırılmadığını, Başsavcılığın da olaydan kısa bir süre sonra hiçbir araştırma yapmadan daimi arama kararı verdiğini belirtmiştir. Ne şekilde inceleme yapıldığı konusunda bilgi içermeyen matbu araştırma tutanakları hazırlandığını, etkin bir soruşturma yapılmadığının açık olduğunu, ayrıca itiraz nedenlerinin Sulh Ceza Hâkimliği tarafından karşılanmadığını vurgulayarak adil yargılanma ile kişinin maddi ve manevi varlığını koruma haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
B. Değerlendirme
23. Anayasa’nın "Kişinin dokunulmazlığı, maddi ve manevi varlığı" kenar başlıklı 17. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"Herkes, yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir."
24. Anayasa'nın "Devletin temel amaç ve görevleri" kenar başlıklı 5. maddesi şöyledir:
"Devletin temel amaç ve görevleri, … Cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak, kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır."
25. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Bu sebeple başvurucunun maddi ve manevi varlığına yönelik saldırılara karşı etkin bir soruşturma yapılmamış olması nedeniyle Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin şikâyetleri özü itibarıyla Anayasa’nın 17. maddesi kapsamında kaldığından sadece bu madde yönünden inceleme yapılmıştır.
26. Somut olay incelendiğinde başvurucunun trafik kazası sonucu hayati tehlike oluşturmayacak şekilde yaralandığı anlaşılmakla başvurunun kişinin maddi ve manevi varlığını koruma hakkı ile bağlantılı olarak Anayasa’nın 17. maddesinin birinci fıkrası kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
27. Öncelikle başvurunun başvuru yollarının tüketilmesi ve bu kuralla iç içe girmiş bulunan otuz günlük başvuru süresi kuralı bakımından değerlendirilmesi gerekir.
28. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:
“...Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması şarttır.”
29. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 45. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
"İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir."
30. 6216 sayılı Kanun’un “Bireysel başvuru usulü” kenar başlıklı 47. maddesinin (5) numaralı fıkrası şöyledir:
"Bireysel başvurunun, başvuru yollarının tüketildiği tarihten; başvuru yolu öngörülmemişse ihlalin öğrenildiği tarihten itibaren otuz gün içinde yapılması gerekir."
31. Yukarıda anılan Anayasa ve Kanun maddelerinde yer verilen kanun yollarının tüketilmesi koşulu, bireysel başvurunun temel hak ihlallerini önlemek için son ve olağanüstü bir çare olmasının doğal sonucudur (Necati Gündüz ve Recep Gündüz, B. No: 2012/1027, 12/2/2013, § 20).
32. Temel hak ve özgürlüklere saygı, devletin tüm organlarının anayasal ödevi olup bu ödevin ihmal edilmesi nedeniyle ortaya çıkan hak ihlallerinin düzeltilmesi idari ve yargısal makamların görevidir. Bu nedenle temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiği iddialarının öncelikle derece mahkemeleri önünde ileri sürülmesi, bu makamlar tarafından değerlendirilmesi ve bir çözüme kavuşturulması esastır (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, B. No: 2012/403, 26/3/2013, § 16).
33. Tüketilmesi gereken başvuru yolları, başvurucunun şikâyetleri açısından makul bir başarı şansı sunabilecek ve bir çözüm sağlayabilecek nitelikteki kullanılabilir ve etkili başvuru yollarıdır. Ayrıca başvuru yollarını tüketme kuralı ne kesin ne şeklî olarak uygulanabilir bir kural olup bu kurala uygunluğun denetlenmesinde somut başvurunun koşullarının dikkate alınması esastır. Bu anlamda yalnızca hukuk sisteminde birtakım başvuru yollarının varlığının değil aynı zamanda bunların uygulama şartları ile başvurucunun kişisel koşullarının gerçekçi bir biçimde ele alınması gerekmektedir. Bu nedenle başvurucuların kendilerinden başvuru yollarının tüketilmesi noktasında beklenebilecek her şeyi yerine getirip getirmediklerinin başvurunun özellikleri dikkate alınarak incelenmesi gerekir (S.S.A., B. No: 2013/2355, 7/11/2013, § 28).
34. İhlal iddiasını değerlendirmeye ve ihlal tespiti yapıldığında yeterli giderim sağlamaya imkân tanıyan bir başvuru yolunun bulunmaması hâlinde başvuru yollarının tüketilmesi kuralını uygulamak mümkün olmayacaktır (Yasin Ağca, B. No: 2014/13163, 11/5/2017, § 121). Böyle bir durumda başvurucuların ihlali öğrendikleri tarihten itibaren süresi içinde bireysel başvuruda bulunmaları gerekmektedir.
35. Şikâyetleri konusunda çözüm sağlayabilecek etkili bir başvuru yolunun mevcut olması hâlinde öncelikle bireysel başvuruda bulunmak, dava ve başvurularını takip etmek için gerekli özeni gösterme yükümlülüğü bulunan başvurucular en kısa sürede yetkili makamlara başvurmalıdır. Zira zaman geçtikçe delillerin kaybolma veya bozulma ihtimali artmakta ve gerçeklerin ortaya çıkması zorlaşmaktadır (Adle Azizoğlu ve Sadat Azizoğlu, B. No: 2014/15732, 24/1/2018, § 84).
36. Yaşam hakkı ile ilgili bir soruşturmanın etkili olup olmadığı yönünden inceleme yapabilmek için -mutlak surette gerekli olmasa da- yürütülen soruşturmanın makul bir süreyi aşmaması şartıyla ilgili kamu makamları tarafından nasıl sonlandırılacağının beklenmesi, bireysel başvuru ile getirilen koruma mekanizmasının ikincil niteliğine uygun olacaktır (Rahil Dink ve diğerleri, B. No: 2012/848, 17/7/2014, § 76; Hüseyin Caruş, B. No: 2013/7812, 6/10/2015, § 46).
37. Diğer taraftan başvurucu yetkili makamlara müracaat etmesine rağmen soruşturma başlatılmamışsa, başlatılan soruşturmada ilerleme yoksa veya soruşturma artık etkisiz bir hâl almışsa başvurucudan soruşturmanın sonucunu beklemesini istemek makul olmayacaktır. Böyle bir durumda başvurucu, gerekli özeni göstermeli ve şikâyetlerini çok uzun süre geçirmeden Anayasa Mahkemesine sunabilmelidir (Rahil Dink ve diğerleri, § 77). Böyle bir durumda başvurucu, etkili bir soruşturma yürütülmediğinin farkına vardığı veya varması gerektiği andan itibaren otuz gün içinde bireysel başvuruda bulunmalıdır. Doğal olarak başvurucunun etkili bir soruşturma yürütülmediğinin ne zaman farkına varması gerektiği her başvurunun şartlarına bağlı olarak değerlendirilecektir (Adle Azizoğlu ve Sadat Azizoğlu, § 87).
38. Soruşturmada ilerleme sağlanacağına dair umut verici gelişmeler ve gerçekçi varsayımlar bulunduğu ve soruşturmanın ilerlemesini sağlayıcı tedbirler alındığı sürece başvuruculardan başvuru yollarını tüketmeden bireysel başvuruda bulunmaları da beklenmemelidir. Ancak bu hâlde dahi soruşturmanın daha sonra etkisizleştiğini öğrenen başvurucular, durumun farkına vardıkları veya varmaları gerektiği andan itibaren süresi içinde bireysel başvuruda bulunmalıdır (Cuma Kaya, Salih Kaya, B. No: 2015/5884, 15/11/2018, § 49).
39. Anayasa Mahkemesinin etkili soruşturmaya ilişkin yaşam hakkı kapsamında belirlemiş olduğu yukarıdaki ilkelerin başvuru konusu olaya da uygulanabileceği ve anılan ilkelerden ayrılmayı gerektiren bir durum olmadığı anlaşılmıştır. Bu bağlamda somut olayda 7/10/2007 tarihinde gerçekleşen trafik kazası sonucu başvurucunun hayati tehlike olmayacak şekilde yaralandığı, kolluk kuvvetince olay sonrası sadece olay yeri krokisi ile görgü tutanağının düzenlendiği ve ek bir araştırma yapılmadığı görülmüştür. Başsavcılığın daimi arama kararından sonraki süreçte de araştırma sonuçlarına ilişkin içerikleri aynı olan tutanaklar düzenlendiği ve failin tespit edilemediği anlaşılmaktadır.
40. Öte yandan başvurucu, Başsavcılığa yapmış olduğu 25/12/2014 tarihli başvurusuna kadar soruşturma sürecini takip ettiğine dair bilgi ve belge sunmamıştır. Anılan tarihte başvurucunun soruşturma dosyasını incelediği soruşturmanın etkin yürütülmediğine ilişkin başvurucu dilekçesinde belirttiği tespitlerden anlaşılmaktadır (bkz. 13). Soruşturmanın etkisizliğiyle ilgili bireysel başvuru yapmakta güçlük çektiği yönünde herhangi bir iddiası bulunmayan başvurucunun 25/12/2014 tarihli dilekçesinden önce ve sonra soruşturmanın etkililiğini sağlayabilecek nitelikte bir soruşturma işlemi yapılmadığı ve bu nedenle başvurucunun bireysel başvuruda bulunmak için soruşturmanın sonuçlanmasını beklemesinin gerekmediği dikkate alındığında, başvurucunun kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın tebliğ edildiği tarihten uzun zaman önce soruşturmanın etkisizliğini fark etmesi gerektiği kanaatine varılmıştır. Bu nedenle 1/2/2016 tarihinde yapılan başvurunun süresi içinde yapılmış bir başvuru olarak kabul edilemeyeceği sonucuna ulaşılmıştır.
41. Açıklanan gerekçelerle başvurunun diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin süre aşımı nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Kişinin maddi ve manevi varlığını koruma hakkının ihlal edildiğine ilişkin başvurunun süre aşımı nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA 20/11/2019 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.