logo
Bireysel Başvuru Kararları Kullanıcı Kılavuzu English

(Adalet Sevin [2.B.], B. No: 2016/3693, 20/11/2019, § …)
Kararlar Bilgi Bankasında yayınlanan karar metni
editöryal düzeltmelere tabi tutulmuş olabilir.
   


 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

ADALET SEVİN BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2016/3693)

 

Karar Tarihi: 20/11/2019

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Recep KÖMÜRCÜ

Üyeler

:

Engin YILDIRIM

 

 

Celal Mümtaz AKINCI

 

 

Rıdvan GÜLEÇ

 

 

Recai AKYEL

Raportör

:

Sinan ARMAĞAN

Başvurucu

:

Adalet SEVİN

Vekili

:

Av. Murat Deha BODUROĞLU

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, kolluk görevlileri tarafından toplumsal olaylara müdahale edilmesi sırasında tazyikli su sıkılması sonucu yaralanma meydana gelmesi ve bu olayla ilgili olarak etkili bir soruşturma yürütülmemesi nedenleriyle toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı ile kötü muamele yasağının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 22/2/2016 tarihinde yapılmıştır.

3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir.

7. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır.

III. OLAY VE OLGULAR

8. Başvuru formu ve ekleri ile Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla temin edilen belgelere göre ilgili olaylar özetle şöyledir:

9. 1946 doğumlu olan başvurucu; kamuoyunda Gezi Parkı eylemleri olarak bilinen olaylar sırasında 6/7/2013 tarihinde metroya binebilmek için Taksim'e gitmek istediğini, kapatılan yollar ve polis barikatı nedeniyle İstiklal Caddesi'ne doğru ilerlemek zorunda kaldığını, kalabalık içinde bulunduğu sırada toplumsal olaylara müdahale aracından (TOMA) sıkılan su nedeniyle yere düştüğünü ve yerde sürüklendiğini, bu nedenle sağ el bileğinin kırıldığını, dizlerinde zedelenme olduğunu belirtmiştir.

10. Taksim Meydanı'ndan acil servis ambulansıyla alınan başvurucunun ilk tedavisi Şişli Hamidiye Etfal Eğitim ve Araştırma Hastanesinde yapılmıştır. Söz konusu hastanenin hazırladığı 6/7/2013 tarihli adli muayene raporunun Olay Öyküsü bölümü "tazyikli su etkisinde yaklaşık iki metre sürüklenme şikâyeti" şeklinde doldurulmuştur. Ortopedi Polikliğine sevk edilen başvurucunun yapılan muayenesinde sol radius uç kırığı saptanmıştır.

11. 5/9/2013 tarihinde başvurucu hakkında İstanbul Bilim Üniversitesi Tıp Fakültesi tarafından sağlık raporu düzenlenmiştir. Düzenlenen raporda, ortaya çıkan sonucun "sağ median sinirin duyusal ve motor iletisini çok hafif düzeyde etkilediği karpal tünel sendromu ile uyumlu bulunduğu" tespitine yer verilmiştir.

12. Başvurucu, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına (Savcılık) 10/10/2013 tarihinde avukatı aracılığıyla verdiği dilekçede Taksim Meydanı'nda bulunan metro istasyonuna gitmek isterken yakın mesafeden tazyikli su ile yapılan müdahale sonucu kolunun kırıldığını ve hâlen kolunun kullanılamaz durumda olduğunu ifade etmiştir. Ayrıca bir internet sitesinde de yayımlanan olaya ilişkin kamera görüntülerini CD marifetiyle ibraz etmiştir. Başvurucu, gereksiz ve orantısız şekilde güç kullanarak yaralanmasına sebep olduğunu iddia ettiği polislerden şikâyetçi olmuştur.

13. Savcılık yürüttüğü soruşturma kapsamında olay sırasında iki TOMA'dabulunan şoförlerin ve operatörlerin (su sıkıcı) tespitini yaparak bu kişilerin şüpheli sıfatıyla ifadelerini almıştır. Olay yerindeki MOBESE kayıtları ve olaylar sırasında kullanılan TOMA'nın kamera görüntüleri İstanbul Emniyet Müdürlüğünden (Emniyet) istenmiştir. Emniyet, Savcılığın söz konusu taleplerine Gezi Parkı eylemleri sırasında MOBESE kameralarına göstericiler tarafından hasar verilip devre dışı bırakıldığı, TOMA'dan birinin (63537 kodlu) kayıtlarının silindiği diğer aracın (T-2 kodlu) ise başka bir il bünyesinde bulunduğu gerekçeleriyle olumsuz yanıt vermiştir.

14. Başvurucu tarafından olay anına ilişkin olduğu belirtilen görüntülerle ilgili olarak bilirkişiden rapor almıştır. Düzenlenen raporun sonuç kısmı şu şekildedir:

"...

Dosya ekinde bulunan ve Bilirkişi Raporu ile çözümlenmesi istenilen cadde üzerinde yer alan tarih ve saati belli olmayan cep telefonu marifeti ile çekilen kamera görüntülerinin incelenmesi neticesinde; cadde üzerinde bulunan gösterici grubun üzerine TOMA araçlarının tazyikli su ile müdahale ettiği, müdahale sonucu tazyikli suyun etkisi ile yere düşen kişilerin olduğu, bunun üzerine göstericilerden bazılarının TOMA aracına taş attığı, bazı göstericilerinde TOMA aracının üzerine çıktığı kamera kayıtlarından anlaşılmıştır. "

15. Başvurucunun ifadesi 10/4/2014 tarihinde avukatı olduğu hâlde Cumhuriyeti Savcısı tarafından müşteki sıfatıyla alınmıştır. Başvurucu ifadesinde şunları söylemiştir:

"Ben 1946 doğumluyum olay tarihinde Kadıköyde bir kısım arkadaşlarımla buluşmuştum. Beşiktaşta vapurdan indik. Karşıdan minibüse binerek Taksimdeki türk hava yolları ofisine gidecektik. Benim gösterilerle ilgim alakam yoktur. Amacım THY den bilet alacaktım. Ancak minibüs H. otelin önünde beni bıraktı. Çünkü gösterilerden dolayı he taraf kapalıydı. Ben de tek başıma Taksimdeki THY ye yürüyerek gidiyordum. Polisler zaman zaman bazı yerlere girmek istediysem de yasak olduğunu söyleyip beni sokmadılar. Onların açtığı koridorları yürüyerek olay mahallinde vardım. Olay mahalli İstiklal Caddesi Fransız Konsolosluğuna 150-200 metre mesafede idim. Galatasaray lisesi önüne Taksim merkeze doğru yürüyordum. Kültür merkezine yukarıda da söylediğim gibi 150-200 metre kalmıştı. Benim bulunduğum noktaya doğru ellerinde BDP ve TKP bayrakları olan bir grup benim bulunduğum yere doğru gelmeye başladılar. Bende bundan dolayı korktum. İstiklal caddesine binanın yanında sağ tarafta durdum. Bir ihtiyar bay bana mavi renkli taksim dayanışma derneği bayrağı verdi. Bunu al seni BDP liler ve TKPliler ile karıştırmasınlar diye söyledi. Ve korkma dedi. Bende bu bayrakları elime aldım. Bu esnada ara sokaktan bir TOMA çıkıp bana doğru yaklaşmaya başladı. Ayaklarımdan su geçti. Heyecandan ve korkudan olduğum yerde kaldım. TOMA ilk suyu sıktığında su ayaklarımda kalmıştı. Bana doğru hareketine devam etti. Aramızda 4-5 metre kala bana doğru tazyikli su sıktı. Suyu direk beni hedef alarak sıktı. Sanırım ben kaçmadığım için hedef gözeterek suyu sıktı. Çünkü kalabalık geriye doğru kaçmıştı. Ben kaçmamıştım. Bunu sanki kendisine bir meydan okuma veya direnme olarak algıladığı için sanırım bana o yüzden sıktı.elimde sarı bir çanta vardı. Sapı da yeşildir. Jean giyiyorum ve üzerimde de gri bir bluz vardır. Kısa kollu t shirt vardır. Bu suyun bana çarpması sebebiyle kolumun üstüne ayağımın yerden kesilip kolumun üzerine düştüğünü anladım. Bu esnada kolumun da kırıldığını hissettim. Bu görüntüleri internetten alarak dosyaya sunduk. Hatta su sıkılırken binada oturan ve videoyu çeken bayanın polis memurlarını yapmayın diye bağırdığını duydum. ben tazyikli suyun etkisiyle duvara çarpıp ölebilirdim. Bir adet vesikalık resmimi dosyaya sunacağım şüpheli polislerden şikayetçiyim. Beni olay yerinden ambulans alarak götürdü. benim arkamda sokakta göstericilerde vardı. Ancak suyu polis memuru bana direk sıktı. Ve demir çubuk gibi bir su idi. Başka bir diyeceğim yoktur. ayrıca ben sağ kolumun sinirlerim sıkıştığından ameliyat olmam gerek."

16. Savcılık tarafından başvurucu hakkında Adli Tıp Kurumundan (ATK) sağlık raporu aldırılmıştır. ATK'nın 30/10/2013 tarihli raporunda yaralanmanın kişinin yaşamını tehlikeye sokmadığı, basit bir tıbbi müdahaleyle giderilebilecek ölçüde, hafif nitelikte olmadığı, kırığın yaşam fonksiyonlarına etkisinin orta (2) derecede olduğu bildirilmiştir.

17. Savcılık 23/6/2013 tarihinde, olay sırasında TOMA'da bulunan dört polis ve İstanbul Emniyet Müdürlüğünde görevli polis ve amirler hakkında ceza soruşturması açılmasına izin verilmesi için dosyayı İstanbul Valiliğine göndermiştir.

18. İstanbul Valiliğinin 15/4/2015 tarihli yazısı üzerine Emniyet Genel Müdürlüğü, Polis Başmüfettişleri C.Ü. ve E.G.yi ön inceleme ve disiplin soruşturması yapmak için araştırmacı olarak görevlendirmiştir.

19. Araştırmacılar, adları geçen dört polis memurunun ve başvurucunun ifadelerini almış ve 18/8/2015 tarihli raporu hazırlamışlardır. Raporda Emniyet Genel Müdürlüğünün 15/2/2008 tarihli ve 19 sayılı Göz Yaşartıcı Gaz Silahları ve Mühimmatları konulu Genelgesi ile 4/7/1934 tarihli ve 2559 sayılı Polis Vazife ve Salâhiyet Kanunu'ndan bahsedilerek gaz silahı kullanan polisler, bu emri veren rütbeliler ve yetkililerin kendilerine verilen yetkiyi kullanarak görevlerini yaptıklarından dolayı kusurlu olmadığı belirtilmiştir. Sonuç itibarıyla araştırmacılar, isimleri tespit edilen dört polis memuru hakkında soruşturma izni verilmemesi görüş ve kanaatine ulaşmıştır.

20. İstanbul Valiliği 2/9/2015 tarihinde anılan ön inceleme raporuna uygun olarak soruşturma izni verilmemesi yönünde karar vermiştir.

21. Başvurucu, anılan karara itiraz etmiş ancak İstanbul Bölge İdare Mahkemesi Birinci Kurulu 12/1/2016 tarihli kararı ile itirazı reddetmiştir. Kararda müştekinin iddiaları üzerine yapılan ön inceleme sonucunda hazırlık soruşturması yapılması için dosyada yeterli bilgi ve belgenin bulunmadığı gözetilerek soruşturma izni verilmemesine ilişkin kararın usule ve kanuna uygun olduğu belirtilmiştir. Karar, başvurucuya 22/1/2016 tarihinde tebliğ edilmiştir.

22. Başvurucu 22/2/2016 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

23. Öte yandan Savcılık 8/2/2016 tarihli kararında, görevi kötüye kullanma ve zor kullanma yetkisine ilişkin sınırı aşılması suçlarından soruşturma izni verilmediğinden kovuşturma yapılmasına yer olmadığına (soruşturma yapılmasına yer olmamasına) karar vermiştir.

24. Başvurucunun Savcılık kararına yaptığı itiraz, İstanbul 4. Sulh Ceza Hâkimliğinin 14/3/2016 tarihli kararıyla usul ve yasaya uygun olduğu gerekçesiyle reddedilmiştir.

IV. İLGİLİ HUKUK

25. İlgili hukuk için bkz. Selçuk Yıldız (B. No: 2014/10382, 15/2/2017, §§ 21-29) başvurusu hakkında verilen karar.

V. İNCELEME VE GEREKÇE

26. Mahkemenin 20/11/2019 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Kötü Muamele Yasağının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü

27. Başvurucu; kamuoyunda Gezi Parkı eylemleri olarak bilinen olaylar sırasında Taksim'de bulunan metroya gitmek isterken İstiklal Caddesi üzerinde TOMA'dan sıkılan tazyikli suya maruz kalarak yere düştüğünü, bu sebeple sağ el bileğinin kırıldığını ve dizlerinin zedelendiğini belirtmiştir. Evine gitmek isterken polis barikatı nedeniyle yolunun kesildiğini ifade eden başvurucu; kolluğun kasıtlı şekilde aşırı ve orantısız güç kullanması sonucu yaralandığını, şikâyetçi olmasına rağmen etkili bir soruşturma yapılmadığını, alınan bilirkişi raporunun taraflı ve yetersiz olduğunu iddia etmiştir. İstanbul Valiliğince sorumlular hakkında soruşturma izni verilmemesi yönünde karar verildiğini söyleyen başvurucu, işleme karşı itiraz etmiş olsa da itirazının Bölge İdare Mahkemesi tarafından reddedilmesi nedeniyle olayın faillerinin cezasız kaldığını ifade etmiş; olaylar sırasında yapılan müdahale nedeniyle yaralanması ve bu kapsamda yürütülen soruşturmanın etkisiz olması nedeniyle Anayasa'nın 10., 17., 23., 36. ve 40. maddelerinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

28. Bakanlık görüş yazısında, Anayasa Mahkemesi içtihatlarına atıfta bulunularak somut olayın koşulları ile olaya müdahale eden polis hakkında yürütülen ön inceleme ve soruşturma sonucunda tespit edilen hususların ifade edilen içtihatlar bağlamında değerlendirilmesi gerektiği belirtilmiştir.

29. Başvurucu; Bakanlık görüşüne karşı beyanında özetle ileri sürülen iddiaların Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) ve Anayasa Mahkemesi kararlarıyla, dosya muhteviyatıyla uyuşmadığını belirterek başvuru formundaki şikâyetlerini tekrarlamıştır.

2. Değerlendirme

30. Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:

"Kimseye işkence ve eziyet yapılamaz; kimse insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tabi tutulamaz."

31. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun soruşturma izni verilmemesi nedeniyle hak arama imkânının ortadan kalktığı ve eşitlik ilkesinin ihlal edildiği şikâyetleri kamu görevlileri tarafından yaralanmasına dayanmakta olup bu iddia Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan kötü muamele yasağı çerçevesinde incelendiğinden Anayasa’nın 10., 36. ve 40. maddelerinden ayrıca bir inceleme yapılmasına gerek görülmemiştir. Bunun dışında başvurucu, polis barikatı nedeniyle seyahat hürriyetinin ihlal edildiğini iddia etmiş ise de Anayasa Mahkemesinin yerleşik içtihatları uyarınca bu hürriyet, Anayasa ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (Sözleşme) ile Türkiye’nin taraf olduğu ek protokollerin ortak koruma alanına girmeyip Anayasa Mahkemesinin konu bakımından yetkisi dışında kaldığından bu iddia yönünden de ayrıca bir değerlendirme yapılmamıştır. (benzer yöndeki kararlar için bkz. Fevzi Doğaner, B. No: 2014/6453, 20/12/2017, § 14; Mehmet Takımsu, B. No: 2016/63712, 7/11/2013, §§ 78-80).

32. İşkence ve kötü muamele yasağına ilişkin şikâyetlerin devletin negatif ve pozitif yükümlülükleri dikkate alınarak maddi ve usul boyutları bakımından ayrı ayrı incelenmesi gerekmektedir. Devletin negatif yükümlülüğü bireyleri işkence, insanlık dışı veya aşağılayıcı muameleye ya da cezaya tabi tutmama sorumluluğunu içerirken devletin pozitif yükümlülüğü hem bireyleri bu tür muamelelerden korumayı (önleyici yükümlülük) hem de etkili bir soruşturma yoluyla sorumluların tespitini ve cezalandırılmasını (soruşturma yükümlülüğü) içermektedir. İşkence ve kötü muamele yasağının maddi boyutu, negatif yükümlülük ile önleyici yükümlülüğü kapsamakta; pozitif yükümlülüğün alanında kalan soruşturma yükümlülüğü ise usul boyutunu oluşturmaktadır (benzer yöndeki inceleme usulünü içeren kararlar için bkz. Cezmi Demir ve diğerleri, B. No: 2013/293, 17/7/2014, § 75; Mehmet Şah Araş ve diğerleri, B. No: 2014/798, 28/9/2016, § 64; Mustafa Rollas, B. No: 2014/7703, 2/2/2017, § 49).

33. Somut olayda başvurucu, kolunun kırılmasıyla sonuçlanan olayın etkili bir şekilde soruşturulmadığının yanı sıra söz konusu yaralanmaya neden olan eylemin kolluk güçleri tarafından gerçekleştirildiğini, başka bir deyişle devletin maddi yükümlülüğünü de ihlal ettiğini ileri sürmüştür. Her ne kadar sağlık raporlarıyla da tespit edilen yaralanma açık olsa da bu yaralanmanın polis müdahalesinden kaynaklandığı konusunda sadece başvurucunun iddiası söz konusudur. Başvurucunun CD'de sunduğu ve soruşturma dosyasındaki bilirkişi raporuna da konu olan video kaydının bir yerinde 63537 kodlu TOMA'dan su sıkılması sonucu kalabalık içindeki iki kişinin yere düştüğü görülmektedir. Görüntüleri izleyerek bu kişilerin kimler olduğunu çıplak gözle tespit etmek pek mümkün değildir. Ayrıca bu görüntülerden başvurucunun olay yerinde bulunup bulunmadığı veya başvurucunun kayıtta gözüken hangi kişi olduğu kesin şekilde anlaşılamamakta olup soruşturma dosyasında da bu yönde bir tespit yer almamaktadır. Bu bağlamda başvurucunun Anayasa Mahkemesine kötü muamele iddialarını destekleyecek ve yaralanmanın kolluk müdahalesinden kaynaklanması ile ilgili olarak şüpheleri giderecek nitelikte, yeterince delil sunmadığı anlaşılmaktadır. Bu nedenle somut olaya ilişkin değerlendirme, başvuruya konu olayın kendine özgü koşulları dikkate alınarak Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrası kapsamında, sadece devletin pozitif yükümlülüğüne bağlı olarak etkili soruşturma yükümlülüğü yönünden yapılmıştır.

a. Kabul Edilebilirlik Yönünden

34. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

b. Esas Yönünden

i. Genel İlkeler

35. Devletin kişinin maddi ve manevi varlığını koruma hakkı kapsamında sahip olduğu pozitif yükümlülüğünün usule ilişkin bir boyutu bulunmaktadır. Bu usul yükümlülüğü çerçevesinde devlet, her türlü fiziksel ve ruhsal saldırı olayının sorumlularının belirlenmesini ve gerekiyorsa cezalandırılmasını sağlayabilecek etkili resmî bir soruşturma yürütmek durumundadır. Bu tarz bir soruşturmanın temel amacı, söz konusu saldırıları önleyen hukukun etkin bir şekilde uygulanmasını güvenceye almak ve karıştıkları olaylarda kamu görevlilerinin ya da kurumlarının kendi sorumlulukları altında meydana gelen olaylar için hesap vermelerini sağlamaktır (Cezmi Demir ve diğerleri, § 110).

36. Buna göre bireyin bir devlet görevlisi tarafından hukuka aykırı olarak ve Anayasa’nın 17. maddesini ihlal eder biçimde bir muameleye tabi tutulduğuna ilişkin savunulabilir bir iddiasının bulunması hâlinde Anayasa’nın 17. maddesi -Devletin temel amaç ve görevleri” kenar başlıklı 5. maddesindeki genel yükümlülükle birlikte yorumlandığında- etkili resmî bir soruşturmanın yapılmasını gerektirmektedir. Bu soruşturma, sorumluların belirlenmesini ve cezalandırılmasını sağlamaya elverişli olmalıdır. Bu mümkün olmazsa bu madde sahip olduğu öneme rağmen pratikte etkisiz hâle gelecek ve bazı hâllerde devlet görevlilerinin fiilî dokunulmazlıktan yararlanarak kontrolleri altında bulunan kişilerin haklarını istismar etmeleri mümkün olacaktır (Tahir Canan 25).

37. Yürütülecek ceza soruşturmaları, sorumluların tespitine ve cezalandırılmalarına imkân verecek şekilde etkili ve yeterli olmalıdır. Soruşturmanın etkili ve yeterli olduğundan söz edilebilmesi için soruşturma makamlarının resen harekete geçerek olayı aydınlatabilecek ve sorumluların tespitine yarayabilecek bütün delilleri toplamaları gerekir. Dolayısıyla kötü muamele iddialarının gerektirdiği soruşturma bağımsız bir şekilde hızlı ve derinlikli yürütülmelidir. Diğer bir ifadeyle yetkililer, olay ve olguları ciddiyetle öğrenmeye çalışmalı; soruşturmayı sonlandırmak ya da kararlarını temellendirmek için çabuk ve temelden yoksun sonuçlara dayanmamalıdırlar (Cezmi Demir ve diğerleri, § 114).

38. AİHM kararlarında; bir kişinin sağlıklı hâldeyken gözaltına alındığı ancak salıverildiği zaman vücudunda yaralanma tespit edildiği durumlarda söz konusu yaralanmanın nasıl oluştuğu hususunda makul bir açıklama getirme ve mağdurun bu yöndeki iddialarını şüphede bırakacak kanıtları sunma yükümlülüğünün devlete ait olduğu, özellikle ilgili iddiaların doktor raporları ile doğrulandığı hâllerde Sözleşme'nin 3. maddesi anlamında açık sorunların ortaya çıkacağı ifade edilmiştir (Cezmi Demir ve diğerleri, § 94).

39. Devletin pozitif yükümlülüğü kapsamında bazen tek başına soruşturma yapılmamış olması veya yeterli soruşturma yapılmamış olması kötü muamele teşkil edebilmektedir. Dolayısıyla şartlar ne olursa olsun yetkililer, resmî şikâyet yapılır yapılmaz harekete geçmelidir. Şikâyet yapılmadığında bile işkence veya kötü muamele olduğunu gösteren yeterli, kesin belirtiler olduğunda soruşturma açılması sağlanmalıdır. Bu bağlamda soruşturmanın derhâl başlaması, bağımsız biçimde, kamu denetimine tabi olarak, özenli ve süratli yürütülmesi ve bir bütün olarak etkili olması gerekir (Cezmi Demir ve diğerleri, § 116).

40. Devlet memurları tarafından yapılan işkence ve kötü muamele hakkında yürütülen soruşturmanın etkili olması için soruşturmadan sorumlu ve tetkikleri yapan kişilerin olaylara karışan kişilerden bağımsız olması gerekir. Soruşturmanın bağımsızlığı sadece hiyerarşik ya da kurumsal bağlantının olmamasını değil ama aynı zamanda somut bir bağımsızlığı da gerektirir. Dolayısıyla etkili bir soruşturmadan söz edilebilmesi için öncelikle soruşturmanın bağımsız yürütülebilir bir niteliğe sahip olması gerekir (Cezmi Demir ve diğerleri, § 117).

ii. İlkelerin Olaya Uygulanması

41. Somut olayda başvurucu, gösteriye müdahale eden kolluğun sıktığı tazyikli su sonucu yere düşerek yaralandığını ve kolunun kırıldığını iddia etmektedir. Başvurucunun sunduğu sağlık raporlarından da kolunun kırılmış olduğu anlaşılmaktadır. Buna göre başvurucunun Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasının ihlaline ilişkin somut delillerle savunulabilir iddiaları olduğunun, böyle bir iddia karşısında devletin sorumlu kimselerin tespit edilmesine ve cezalandırılmasına olanak sağlayabilecek kapsamlı ve etkili bir soruşturma yürütme zorunluluğunun doğduğunun kabulü gerekir.

42. Genel İlkeler kısmında belirtildiği üzere kötü muamele iddialarına ilişkin soruşturmaların etkili olduğunun kabul edilebilmesi için soruşturma makamlarınca, şikâyet öğrenilir öğrenilmez veya yeterince açıklığa kavuşmayan bir şikâyet açıklığa kavuşturulur kavuşturulmaz soruşturma başlatılması gerekmektedir. Şikâyetin olmadığı ancak yasağa ilişkin bir muamelenin mevcudiyetine ilişkin ciddi delil veya emareler bulunduğunun farkına varıldığı bir durumda ise savcılığın resen harekete geçme yükümlülüğü devam etmektedir.

43. Olay sonrasında götürüldüğü hastanede başvurucu hakkında adli muayene raporu düzenlenmiş, başvurucunun tazyikli su etkisinde sürüklendiği şikâyetiyle hastaneye müracaat ettiği tespit edilmiş ve başvurucuya kol kırığı teşhisi konulmuştur (bkz. § 10). O hâlde söz konusu raporun düzenlendiği tarihte kamu makamlarının başvurucunun iddialarından haberdar olduğunu kabul etmek gerekir. Buna rağmen derhâl soruşturma başlatma ilkesine aykırı davranılarak beklendiği ancak başvurucunun avukatı aracılığıyla şikâyetçi olmasından sonra Savcılığın harekete geçtiği söylenmelidir. Bu gecikmenin sonucunda başvurucunun iddiasına konu olan TOMA'daki kamera kayıtlarına -silinmesi nedeniyle- ulaşılamadığına dikkat çekilmelidir (bkz. § 13).

44. Şikâyetin yapılmasından sonra olayın faili olabilecek kamu görevlilerinin tespit edildiği ve belirlenen kişilerin ifadelerine şüpheli sıfatıyla başvurulduğu görülmektedir (bkz. § 13). Ayrıca başvurucunun ifadesi bizzat Cumhuriyet savcısı tarafından müşteki sıfatıyla alınmıştır. Bunun dışında başvurucunun yaralanmasına ilişkin ATK'dan rapor aldırılmış ve de başvurucunun sunduğu görüntüler bilirkişi marifetiyle incelenerek rapor düzenlettirilmiştir (bkz. § 16). Bunlar yapılmış olmakla birlikte kamusal alanda gerçekleştiği anlaşılan olaya ilişkin görüntü delili elde etme amacıyla sadece MOBESE ve TOMA'nın kayıtları istenmiştir. İddiaya konu olayın gerçekleştiği yerin çevresinde bulunan bina veya işyerlerinde kayıt yapan kamera bulunup bulunmadığı konusunda bir araştırma yapılmamıştır. Başvurucunun sunduğu görüntülerin incelendiği bilirkişi raporunda başvurucunun olay yerinde bulunup bulunmadığı konusunda bir belirleme yapılmadığı da dikkate alındığında iddiaları aydınlatıp olayın gelişimini ortaya koyacak önemli bir delilin toplanmadığı anlaşılmaktadır. Diğer taraftan başvurucudaki yaralanmanın eldeki görüntülere konu olan olay sırasında mı meydana geldiği gerektiği takdirde tanık dinleme gibi bir delile başvurularak şüphe bırakmayacak bir açıklıkla araştırılmamıştır. Bu eksiklikler Savcılığın gerçeği ciddiyetle öğrenme çabası içinde olmadığı kanaati uyandırmaktadır.

45. Savcılık, soruşturma dosyasının bu muhteviyatına rağmen şikâyetin 2/12/1999 tarihli ve 4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması HakkındaKanun kapsamında soruşturma izni gerektirdiğini değerlendirerek ön inceleme yapılması amacıyla dosyayı İstanbul Valiliğine göndermiştir. Valilik, ön incelemeci olarak iki emniyet başmüfettişini görevlendirmiş ve hazırlanan rapor doğrultusunda soruşturma izni verilmemesi kararı vermiştir. Bunun sonrasında Savcılık, başkaca bir soruşturma işlemi yapmadan kovuşturma yapılmasına yer olmadığı sonucuna ulaşmıştır.

46. Kamu görevlilerinin görevlerini devlet adına ifa etmeleri ve görevlerinin ifası ile ortaya çıkan birtakım durumlarla bağlantılı olarak sık sık şikâyet edilme ve soruşturma tehdidi altında olma riski ile karşı karşıya olmaları nedeniyle haklarında adli soruşturma yürütülmesinin belirli bir makamın iznine bağlanması hukuk devletinde makul görülebilir (Hidayet Enmek ve Eyüpsabri Tinaş, B. No: 2013/7907, 21/4/2016, § 106).

47. Nitekim Anayasa’nın 129. maddesinin altıncı fıkrasında memurlar ve diğer kamu görevlileri hakkında işledikleri iddia edilen suçlardan ötürü ceza kovuşturması açılmasının -kanunla belirlenen istisnalar dışında- kanunun gösterdiği idari mercinin iznine bağlı olduğu hüküm altına alınmıştır (Hidayet Enmek ve Eyüpsabri Tinaş, § 107).

48. Anayasa'nın bütünlüğü ilkesi çerçevesinde Anayasa kurallarının bir arada ve hukukun genel ilkeleri gözönünde tutularak uygulanması zorunlu olduğundan etkili soruşturma yükümlülüğünü ve kamu görevlilerinin soruşturulmasının izin şartına bağlı olmasını düzenleyen kurallar bütününün birbiri ile uyumlu bir şekilde yorumlanması gereklidir. Bununla birlikte soruşturulması izin şartına bağlı olmayan suçlarda izin mekanizmasının işletilmesi, soruşturmanın etkililiği bakımından sorun oluşturabilir (Hidayet Enmek ve Eyüpsabri Tinaş, § 108).

49. Nitekim başvuruya konu soruşturma kapsamında Cumhuriyet Başsavcılığınca verilen kovuşturmaya yer olmadığına dair kararda, başvurucunun yaralanmasının neden kaynaklandığı tespit edilmediği gibi 4483 sayılı Kanun hükümleri çerçevesinde ilgili görevliler hakkında yürütülen ve soruşturma izni verilmemesi ile sonuçlanan ön inceleme prosedürüne atıf yapılırken soruşturma konusu suçların 4483 sayılı Kanun'un izin şartına bağlı olmaksızın resen kovuşturulması gereken suçların düzenlendiği 2. maddesinin son fıkrası kapsamında olup olmadığı anlaşılır şekilde tartışılmamıştır.

50. Soruşturmanın etkililiği bağlamında yetkililer, olay ve olguları ciddiyetle öğrenmeye çalışmalı ve soruşturmayı sona erdirmek ya da kararlarını temellendirmek için aceleci davranarak temelden yoksun tespit ve gerekçelere dayanmamalıdır. Aynı şekilde kanunun güç kullanılmasına cevaz verdiği durumlarda kişiye uygulanan muamelenin orantılı olup olmadığının da olayın tüm unsurları ortaya konularak çok yönlü olarak değerlendirilmesi gerekir (Cemil Danışman, B. No: 2013/6319, 16/7/2014, § 99).

51. Başvurucunun iddiaları tazyikli su etkisiyle yere düşerek yaralandığı çerçevesinde şekillenmesine rağmen soruşturma izni verilmemesi kararında göz yaşartıcı gaz silahları ve mühimmatlarının kullanılmasına ilişkin düzenlemelere atıf yapılarak bir sonuca ulaşıldığı, ayrıca somut olay bağlamında bir değerlendirmenin kararda yer almadığı görülmektedir. Bunun yanında Bölge İdare Mahkemesince ön inceleme süreci, yalnızca dosyada yer alan bilgi ve belgeler çerçevesinde denetlenmiş; soruşturma izni verilmemesine dair kararda ortaya konulan olay, olgu ve gerekçelerin başvurucunun tüm iddialarını karşılayıp karşılamadığı ve soruşturma izni talep edilen eylemlerin 4483 sayılı Kanun'un (izin şartına bağlı olmaksızın resen soruşturulması gereken suçların düzenlendiği) 2. maddesinin son fıkrası kapsamında olup olmadığı tartışılmamıştır. Soruşturmanın etkililiğinin denetlenmesine ilişkin bu tespitlerden bir bütün hâlinde ön inceleme sürecinin makul bir özenle yürütüldüğü konusunda yeterli kanaate sahip olunamadığı gibi bu tespitlerin soruşturulan olayın aydınlatılması ve gerektiğinde sorumluların cezalandırılmasının sağlanmasını da zorlaştırdığı anlaşılmıştır.

52. Açıklanan gerekçelerle Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan kötü muamele yasağının usul boyutu bakımından ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.

B. Toplantı ve Gösteri Yürüyüşü Düzenleme Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü

53. Başvurucu, kendi isteğiyle gösteriye katılmadığını, polisin sürüklemesiyle kendisini kalabalık arasında bulduğunu, buna rağmen kolluğun orantısız güç kullanarak yaptığı müdahale nedeniyle gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.

54. Bakanlık, bu konuda bir görüş bildirmemiştir.

2. Değerlendirme

55. Anayasa Mahkemesi Ali Rıza Özer ve diğerleri ([GK], B. No: 2013/3924, 6/1/2015, § 62) ve Onur Cingil (B. No: 2013/7836, 16/4/2015, § 62) başvurularına dair kararlarında, kolluk kuvvetinin orantısız güç kullanarak bir toplantıya veya gösteri yürüyüşüne müdahalede bulunması nedeniyle hem kötü muamele yasağının hem de toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiği iddialarını içeren başvuruları nasıl inceleyeceğini belirtmiştir. Anılan kararlarda kolluk kuvvetinin kötü muamelesine maruz kalındığı şikâyeti sonrası adli makamlarca yürütülen ceza yargılaması süreci ile toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlaline ilişkin iddianın bir bütün hâlinde incelenmesi gerektiği vurgulanmıştır.

56. Savcılığın yürüttüğü soruşturma kapsamında iddia konusu yaralanmanın kolluk müdahalesiyle meydana gelip gelmediği ortaya konulamadığı gibi başvurucunun söz konusu gösteriye katılıp katılmadığı da kendi beyanı dışında başka delillerle net şekilde anlaşılamamaktadır. Şu hâlde kötü muamele yasağına ilişkin olarak yukarıda yapılan değerlendirmede (bkz. § 52) etkin soruşturma yükümlülüğünün yerine getirilmemesine bağlı olarak kötü muamele yasağının usul boyutu itibarıyla ihlal edildiği sonucuna varıldığından toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı açısından bu aşamada ayrıca bir inceleme yapılmasına gerek görülmemiştir.

C. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden

57. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:

 “(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…

 (2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”

58. Başvurucu, yeniden etkili bir soruşturma yapılmasına karar verilmesi talebinde bulunmuştur.

59. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan ([GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018) kararında, ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağının belirlenmesi hususunda genel ilkeler belirlenmiştir.

60. Mehmet Doğan kararında özetle uygun giderim yolunun belirlenebilmesi açısından öncelikle ihlalin kaynağının belirlenmesi gerektiği vurgulanmıştır. Buna göre ihlalin mahkeme kararından kaynaklandığı durumlarda 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası ile Anayasa İçtüzüğü’nün 79. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendi uyarınca kural olarak ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın bir örneğinin ilgili mahkemeye gönderilmesine hükmedilir (Mehmet Doğan, §§ 57, 58).

61. Anayasa Mahkemesinin tespit edilen ihlalin giderilmesi amacıyla yeniden yargılama yapılmasına hükmettiği hâllerde ilgili usul kanunlarında düzenlenen yargılamanın yenilenmesi kurumundan farklı olarak yargılamanın yenilenmesi sebebinin varlığının kabulü ve önceki kararın kaldırılması hususunda derece mahkemesinin herhangi bir takdir yetkisi bulunmamaktadır. Zira ihlal kararı verilen hâllerde yargılamanın yenilenmesinin gerekliliği hususundaki takdir derece mahkemelerine değil ihlalin varlığını tespit eden Anayasa Mahkemesine bırakılmıştır. Derece mahkemesi Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında belirttiği doğrultuda ihlalin sonuçlarını gidermek üzere gereken işlemleri yapmakla yükümlüdür (Mehmet Doğan, § 59).

62. Başvuruda, Anayasa'nın 17. maddesinde düzenlenen kötü muamele yasağının usul boyutu itibarıyla ihlal edildiği sonucuna varılmıştır. Dolayısıyla somut başvuruda ihlalin yargısal bir karara varmak için gerekli olan deliller toplanmadan Cumhuriyet Başsavcılığınca verilen kovuşturmaya yer olmadığına dair karardan kaynaklandığı anlaşılmaktadır.

63. Bu durumda kötü muamele yasağı ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden etkin bir adli soruşturma yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Buna göre yapılacak yeniden soruşturma ise 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına yöneliktir. Bu kapsamda Cumhuriyet Başsavcılığınca yapılması gereken iş, öncelikle ihlale yol açan kovuşturmaya yer olmadığına (soruşturma yapılmasına yer olmamasına) dair kararın ortadan kaldırılması ve nihayet ihlal sonucuna uygun delilleri toplayıp gerekli incelemeler yapıldıktan sonra yeniden karar vermekten ibarettir. Bu sebeple kararın bir örneğinin yeniden soruşturma yapılmak üzere İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına (Soruşturma No: 2013/141084) gönderilmesine karar verilmesi gerekir.

64. Başvuruda, kötü muamele yasağının usul boyutu itibarıyla ihlal edildiği sonucuna varılarak yeniden etkin bir adli soruşturma yürütülmesi amacıyla kararın bir örneğinin İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmesine karar verilmesinin yeterli bir giderim oluşturduğu değerlendirildiğinden manevi tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.

65. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 239,50 TL harç ve 2.475 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.714,50 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan kötü muamele yasağının usul boyutu itibarıyla İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının İNCELENMESİNE GEREK OLMADIĞINA,

D. Kararın bir örneğinin kötü muamele yasağı ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden soruşturma yapılmak üzere İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına (Verilen karar 2013/141084 numaralı soruşturma ile ilgilidir.) GÖNDERİLMESİNE,

E. 239,50 TL harç ve 2.475 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.714,50 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,

F. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 20/11/2019 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

I. KARAR KİMLİK BİLGİLERİ

Kararı Veren Birim İkinci Bölüm
Karar Türü (Başvuru Sonucu) Esas (İhlal)
Künye
(Adalet Sevin [2.B.], B. No: 2016/3693, 20/11/2019, § …)
   
Başvuru Adı ADALET SEVİN
Başvuru No 2016/3693
Başvuru Tarihi 22/2/2016
Karar Tarihi 20/11/2019

II. BAŞVURU KONUSU


Başvuru, kolluk görevlileri tarafından toplumsal olaylara müdahale edilmesi sırasında tazyikli su sıkılması sonucu yaralanma meydana gelmesi ve bu olayla ilgili olarak etkili bir soruşturma yürütülmemesi nedenleriyle toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı ile kötü muamele yasağının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

III. İNCELEME SONUÇLARI


Hak Müdahale İddiası Sonuç Giderim
Kötü muamele yasağı Diğer kötü muamele iddiaları İhlal Yeniden soruşturma
Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı Toplantı ve gösteri yürüyüşü İncelenmesine Yer Olmadığı

IV. İLGİLİ HUKUK



Mevzuat Türü Mevzuat Tarihi/Numarası - İsmi Madde Numarası
Kanun 4483 Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanun 2
4
765 Türk Ceza Kanunu 245
5237 Türk Ceza Kanunu 256
  • pdf
  • udf
  • word
  • whatsapp
  • yazdir
T.C. Anayasa Mahkemesi