TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
BİRİNCİ BÖLÜM
KARAR
ÖZKAN KART BAŞVURUSU (3)
(Başvuru Numarası: 2016/2251)
Karar Tarihi: 12/6/2019
Başkan
:
Hasan Tahsin GÖKCAN
Üyeler
Serdar ÖZGÜLDÜR
Burhan ÜSTÜN
Kadir ÖZKAYA
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
Raportör
Volkan SEVTEKİN
Başvurucu
Özkan KART
Vekili
Av. Sinem COŞKUN
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, ceza infaz kurumunda hükümlü olarak bulunan başvurucunun göndermek istediği mektubun sakıncalı bulunarak muhatabına gönderilmemesine karar verilmesi nedeniyle haberleşme hürriyetinin ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 20/1/2016 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir.
7. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı süresinde beyanda bulunmuştur.
III. OLAY VE OLGULAR
8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:
9. Terör örgütüne üye olma suçu nedeniyle Sincan 2 No.lu F Tipi Yüksek Güvenlikli Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda (İnfaz Kurumu) hükümlü olarak bulunan başvurucu, T.B. isimli kişiye iki sayfalık bir mektup göndermek istemiştir.
10. İnfaz Kurumu Disiplin Kurulu Başkanlığının (Disiplin Kurulu) 10/11/2015 tarihli sakıncalı mektup değerlendirme kararıyla mektubun imha edilmesine karar verilmiştir. Karar gerekçesinde; mektubun tamamında devlet büyüklerine hakaret ve itham içerikli ifadelerin bulunması nedeniyle Ceza İnfaz Kurumlarının Yönetimi ile Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Tüzük'ün (İnfaz Tüzüğü) 4. maddesine göre mektubun sakıncalı olduğu belirtilmiştir.
11. Başvurucu tarafından Disiplin Kurulu kararına karşı Ankara Batı İnfaz Hâkimliğine (İnfaz Hâkimliği) yapılan şikâyet 25/11/2015 tarihli kararla reddedilmiştir. Karar gerekçesinde; mektubun tamamında Türkiye siyasetine ve devlet büyüklerine hakaret içeren söylemlerin mevcut olduğu belirtilerek mektubun mevzuatta belirtilen infazın temel amaçlarına aykırı olduğu, ayrıca 13/12/2004 tarihli ve 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun'un 68. maddesinin (3) numaralı fıkrasına göre sakıncalı olduğu değerlendirilmiştir.
12. Başvurucu tarafından İnfaz Hâkimliğinin kararına karşı Ankara Batı 2. Ağır Ceza Mahkemesine yapılan itiraz 15/12/2015 tarihli kararla reddedilmiştir. Karar gerekçesinde, itirazın dayanağını oluşturan İnfaz Hâkimliği kararının usul ve yasaya uygun olduğuna ilişkin değerlendirmeye yer verilmiştir.
13. Nihai karar 21/12/2015 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir.
14. Başvurucu 20/1/2016 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
15. Anayasa Mahkemesi daha önceki kararlarında hükümlü ve tutukluların gönderdiği veya kendilerine gönderilen mektupların denetlenmesine dayanak oluşturan mevzuata yer vermiştir (Ahmet Temiz, B. No: 2013/1822, 20/5/2015, §§ 16-20).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
16. Mahkemenin 12/6/2019 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Adli Yardım Talebi Yönünden
17. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Şerif Ay (B. No: 2012/1181, 17/9/2013) kararında belirtilen ilkeler dikkate alınarak geçimini önemli ölçüde zor duruma düşürmeksizin yargılama giderlerini ödeme gücünden yoksun olduğu anlaşılan başvurucunun açıkça dayanaktan yoksun olmayan adli yardım talebinin kabulüne karar verilmesi gerekir.
B. Haberleşme Hürriyetinin İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü
18. Başvurucu; göndermek istediği mektuba el konulmasına dayanak olan mevzuatın ifade özgürlüğünü kısıtlayacak şekilde uygulandığını, itirazlarının gerekçesiz olarak reddedildiğini, ayrıca mektubun hangi kısımlarının sakıncalı bulunduğuna dair açık ve somut değerlendirmeler yapılmadığını ifade etmiştir. Bu nedenlerle dış dünya ile tek bağlantısı olduğu gözönünde bulundurulmadan mektubun imhası suretiyle ifade özgürlüğü ile haberleşme hürriyetinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
19. Bakanlık görüşünde, Disiplin Kurulu tarafından mevzuata göre işlem yapılarak ülkemiz siyasetine ve devlet büyüklerine hakaret içeren ifadeler nedeniyle mektubun imha edilmesine karar verildiği belirtilmiştir. İnfaz Hâkimliğince de kullanılan takdir hakkının usul ve yasaya uygun olduğu değerlendirilerek itirazın reddedildiği ifade edilmiştir. Dolayısıyla itirazın reddine ilişkin karardaki tespit ve sonuçların kanunun uygulanması niteliğinde olduğu ve bu anlamda Anayasa'da yer alan hak ve özgürlükleri ihlal eder nitelikte olmadığı veya varılan tespit ve sonuçların açık bir keyfîlik içermediği belirtilmiştir.
20. Başvurucu vekili Bakanlık görüşüne karşı beyanında mektubun tamamında Türkiye siyasetine ve devlet büyüklerine dair hakaret ve itham içeren söylemlerin mevcut olduğu nitelemesinin başlı başına keyfîlik içerdiğini belirtmiştir. Diğer taraftan başvuruya konu mektuba yönelik müdahale sonucunda başvurucunun ülke gündemine ilişkin politik konularda eleştirme ve kınama gibi yollarla açıklama yapma ve dış dünya ile irtibat kurarak kamusal bir tartışmaya dâhil olma hakkının engellendiği vurgulanmıştır.
2. Değerlendirme
21. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun iddialarının özü, göndermek istediği mektubun sakıncalı görülerek alıkonulması nedeniyle haberleşme hürriyetinin engellenmesine ilişkindir. Anayasa Mahkemesinin önceki kararlarında bu tür başvurular haberleşme hürriyeti kapsamında incelenmiştir (Ahmet Temiz, § 23; Özkan Kart (2), B. No: 2013/1201, 20/5/2015, § 22; Akif İpek, B. No: 2013/9456, 24/6/2015, § 23; Ramazan Vural, B. No: 2013/1148, 7/7/2015, § 24; Eren Yıldız, B. No: 2013/759, 7/7/2015, § 25; Mustafa Aydin, B. No: 2013/275, 6/10/2015, § 24). Somut başvuruda da bu durumdan ayrılmayı gerektirecek bir durum bulunmamaktadır.
a. Kabul Edilebilirlik Yönünden
22. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek bir neden de bulunmadığı anlaşılan haberleşme hürriyetinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas Yönünden
23. Anayasa'nın iddianın değerlendirilmesinde dayanak alınacak "Haberleşme hürriyeti" kenar başlıklı 22. maddesinin ilgili kısımları şöyledir:
"Herkes, haberleşme hürriyetine sahiptir. Haberleşmenin gizliliği esastır.
Millî güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlık ve genel ahlâkın korunması veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması sebeplerinden biri veya birkaçına bağlı olarak usulüne göre verilmiş hâkim kararı olmadıkça; yine bu sebeplere bağlı olarak gecikmesinde sakınca bulunan hallerde de kanunla yetkili kılınmış merciin yazılı emri bulunmadıkça; haberleşme engellenemez ve gizliliğine dokunulamaz...
İstisnaların uygulanacağı kamu kurum ve kuruluşları kanunda belirtilir."
24. Anayasa Mahkemesinin Ahmet Temiz (aynı kararda bkz. §§ 28-34) kararında hükümlü ve tutukluların gönderdiği veya kendilerine gönderilen mektuplara ceza infaz kurumunun ilgili kurulları tarafından yapılan müdahalelere ilişkin genel ilkeler belirtilmiştir. Buna göre haberleşme özgürlüğüne yapılan müdahale öncelikle kanunla öngörülmelidir. Müdahalenin yasal dayanağını oluşturan mevzuatın ulaşılabilir, yeterince açık ve belirli bir eylemin gerektirdiği sonuçlar açısından öngörülebilir olması gerekir. İkinci olarak söz konusu müdahale meşru bir amaca dayanmalı, demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun ve ölçülü olmalıdır.
25. Disiplin Kurulu, başvurucunun gönderdiği mektubun sakıncalı olduğunu değerlendirerek elkonulmasına karar vermiştir. Dolayısıyla anılan işlem ile kamu makamları tarafından başvurucunun haberleşme hürriyetine bir müdahalede bulunulduğu açıktır.
26. Anılan müdahale, Anayasa’nın 22. maddesinin ikinci fıkrasında belirtilen haklı sebeplerden bir veya daha fazlasına dayanmadığı ve Anayasa’nın 13. maddesinde belirtilen koşulları yerine getirmediği müddetçe Anayasa’nın 22. maddesinin ihlalini teşkil edecektir. Bu nedenle sınırlamanın Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen kanun tarafından öngörülme, meşru amaç taşıma, demokratik toplum düzeninin gereklerine uygunluk ve ölçülülük ilkesine aykırı olmama koşullarına uygun olup olmadığının belirlenmesi gerekir (Ahmet Temiz, § 36).
27. Anayasa Mahkemesinin Ahmet Temiz (aynı kararda bkz. §§ 37-46) kararında, somut olayda da uygulanan 5275 sayılı Kanun'un 68. maddesinin hükümlülerin ceza infaz kurumlarından yaptıkları yazışmaların denetimi ve sınırlandırılmasının kanuni dayanağını oluşturduğu ve düzenlemenin kanunilik ölçütünü karşıladığı tespitini yapmıştır. Öte yandan haberleşme hürriyetinin düzenlendiği Anayasa'nın 22. maddesinin ikinci fıkrasında, söz konusu sınırlama sebeplerine bağlı kalınarak yapılacak sınırlamanın ancak usulüne uygun olarak verilecek hâkim kararıyla mümkün olabileceği belirtildikten sonra üçüncü fıkrasında "İstisnaların uygulanacağı kamu kurum ve kuruluşları kanunda belirtilir." denilerek bu kuralın da mutlak olmadığı ve bu kurala bazı kurumlar yönünden kanunla sınırlamalar getirilebileceği açıkça düzenlenmiştir (AYM, E.2014/122, K.2015/123, 30/12/2015, § 71). Bu bağlamda ceza infaz kurumları, Anayasa'nın 22. maddesinin üçüncü fıkrası kapsamında istisnaların uygulanacağı kamu kurumlarındandır (Mehmet Koray Eryaşa, B. No: 2013/6693, 16/4/2015, §§ 74-76).
28. Somut olayda Disiplin Kurulunca mektubun alıkonulma sebebi olarak mektubun tamamında devlet büyüklerine hakaret ve itham içerikli, infazın temel amaçlarına aykırı ifadeler olması gösterilmiştir. İnfaz Hâkimliği bu husus yanında mektubun 5275 sayılı Kanun'un 68. maddesinin (3) numaralı fıkrasına göre sakıncalı olduğunu belirtmiştir. İlgili Kanun maddesinde “Kurumun asayiş ve güvenliğini tehlikeye düşüren, görevlileri hedef gösteren, terör ve çıkar amaçlı suç örgütü veya diğer suç örgütleri mensuplarının haberleşmelerine neden olan, kişi veya kuruluşları paniğe yöneltecek yalan ve yanlış bilgileri, tehdit ve hakareti içeren mektup, faks ve telgrafların” hükümlüye verilmeyeceği, hükümlü tarafından yazılmış ise gönderilmeyeceği düzenlenmiştir. Bu kapsamda başvurucunun mektubunun denetlenmesi suretiyle haberleşme hürriyetine yapılan müdahalenin kamu düzeninin korunması, suç işlenmesinin önlenmesi ile ceza infaz kurumlarında asayiş ve güvenliğin sağlanması amaçlarını taşıdığı, bunun da Anayasa'nın haberleşme hürriyetine ilişkin 22. maddesinin ikinci fıkrası kapsamında meşru bir amaç olduğu sonucuna varılmıştır (Ahmet Temiz, §§ 47-51).
29. Anayasa Mahkemesinin Ahmet Temiz (aynı kararda bkz. §§ 58-68) kararında hükümlü ve tutukluların gönderdiği veya kendilerine gönderilen mektuplara ceza infaz kurumlarının ilgili kurulları tarafından yapılan müdahalelerde demokratik toplum düzeninin gereklerine uygunluk ve ölçülülük ilkesi yönünden genel ilkelere yer verilmiştir. Buna göre demokratik toplum düzeninin gerekleri gözetilmeli, sınırlamada öngörülen meşru amaç ile sınırlandırma aracı arasında orantısızlık bulunmamalı, sınırlandırmayla ulaşılabilecek genel yarar ile temel hak ve özgürlüğü sınırlandırılan bireyin kaybı arasında adil bir denge kurulmasına özen gösterilmelidir.
30. Ayrıca mektup gönderme ve almanın ceza infaz kurumlarında bulunan hükümlülerin ve tutukluların dış dünya ile bağlantısında en önemli araçlardan biri olduğu gerçeğini gözönünde bulundurarak ceza infaz kurumu yetkilileri, dış dünya ile yeterli bir iletişim sürdürmelerinde mahkûmlara yardım etmeli ve bunun için onlara uygun desteği sunmalıdır (Musa Kaya (2), B. No: 2013/2351, 16/9/2015, § 66).
31. Ancak ceza infaz kurumlarında tutulmanın kaçınılmaz sonucu olarak kamu düzeninin korunmasına ve suç işlenmesinin önlenmesine yönelik kabul edilebilir makul gerekliliklerin olması durumunda hükümlü ve tutukluların sahip oldukları haklar sınırlandırılabilir (Turan Günana, B. No: 2013/3550, 19/11/2014, § 35). Bu kapsamda mektubun tamamında ya da mektup içeriğinin bir kısmında yer alan ifadelerin 5275 sayılı Kanun'un 68. maddesinde yer verilen sebeplerden en az birini içermesi, özellikle ceza infaz kurumunun ilgili kurulları tarafından da yeterli düzeyde gerekçelendirilmesi gerekmektedir. Dolayısıyla somut olayda da mektubun içeriğindeki hangi sözlerin neden sakıncalı olduğu gerekçede gösterilmek zorundadır.
32. Başvuru konusu mektubun muhatabının başvurucunun Ceza İnfaz Kurumu dışındaki bir arkadaşı olduğu görülmektedir. Başvurucunun yazdığı mektubun ilk bölümünde politikadan uzak durulmaması gerektiğini, iyi politikanın yaşamı güzelleştireceğini ve yaşama huzur getireceğini, insanlar arasındaki kutuplaşmanın nedeninin kötü siyaset olduğunu ve bunun marjinal kesimlerin işine yaradığını belirtmek suretiyle siyasi eğilimi doğrultusunda kendisine yakın gördüğü ve desteklediği anlaşılan siyasi parti dışındaki diğer bir kısım partinin yürüttüğü politika ve yönetim anlayışına karşı eleştirilerde bulunduğu, iyi politikaya alan açılarak kötülüklerin önlenebileceğini ifade ettiği görülmektedir. Mektubun ikinci bölümünde başvurucunun bilgi birikimi, siyasi düşünce ve dünya görüşüne göre tarihsel analiz ve yorumlarda bulunduğu, kendine göre güncel olaylar ile tarihsel olaylar arasında benzerlikler kurarak muhatabına bu konularda yazılar yazmasını tavsiye etmektedir. Mektubun son bölümünde ise iyi politika ve demokrasiyi kendisinin desteklediği siyasi partinin başarısı ile özdeşleştirdiği, seçimlerde başarısızlık hâlinde iç savaş ihtimalinden söz ederek adını verdiği iki yazarın tezleri ile de bu sonuca ulaşılabileceğine dair görüşlere yer verdiği anlaşılmaktadır.
33. Somut olayda mektubun alıkonulmasına yönelik Disiplin Kurulu kararında, başvuruya konu iki sayfalık mektup içeriğinde yer alan hangi sözlerin muhatabına ulaştırılmasının ne suretle sakıncalı olduğu açıklanmadan soyut ve genel bir şekilde mektubun tamamında devlet büyüklerine hakaret ve itham içerikli ifadeler olduğu belirtilmiştir. İnfaz Hâkimliği de farklı bir gerekçe sunmadan Disiplin Kurulu kararını destekler şekilde Türkiye siyasetine ve devlet büyüklerine hakaret içeren söylemlerin mevcut olduğunu vurgulamakla yetinmiştir.
34. Başvurucunun politika ve siyaset üzerine birtakım görüşlerini paylaşmak ve tavsiyelerde bulunmak amacıyla arkadaşına iletmek istediği mektubundaki söylemlerin bir kısmının veyahut tamamının gerçeğe uygun olmadığı ya da siyasi görüşü doğrultusunda ileri sürdüğü fikir ve eleştirilerin rahatsız edici olduğu kabul edilse dahi sakıncalı olduğuna ilişkin somut tespitlere dayalı yeterli bir gerekçenin ortaya konulmadığı anlaşılmaktadır. Ayrıca söz konusu mektupta söylemlerin bir kısmının sakıncalı görülmesi hâlinde dahi sadece sakıncalı görülen ifadelerin karalanarak mektubun gönderilmesi şeklinde özenli ve esnek bir yaklaşımın da -hangi sözlerin sakıncalı olduğu açıklanmadan mektubun tamamının imhasına karar verilerek- sergilenmediği görülmektedir. Başka bir ifade ile mektubun demokratik toplumun ölçütü olan çoğulculuk, hoşgörü, açık fikirlilik ve tolerans temelinde yorumlanmak suretiyle müdahalenin ölçülü olduğunun, acil bir toplumsal ihtiyaçtan kaynaklandığının ve/veya haberleşme hakkının kötüye kullanıldığının ikna edici olgu ve bilgilerle gerekçelendirilmediği sonucuna varılmıştır.
35. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun Anayasa'nın 22. maddesinde güvence altına alınan haberleşme hürriyetinin ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
C. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
36. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:
"(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir."
37. Başvurucu, ihlalin tespiti ve ihlalin giderilmesi ile 5.000 TL manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
38. Başvurucunun Anayasa'nın 22. maddesinde güvence altına alınan haberleşme hürriyetinin ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
39. Başvuruya konu mektubun yazıldığı tarihten itibaren aradan uzunca bir süre geçtiği gözönüne alındığında yeniden yargılama yapılmasında hukuki bir yarar bulunmamaktadır.
40. Başvurucunun Anayasa'nın 22. maddesinde güvence altına alınan haberleşme hürriyetinin ihlal edildiğinin tespit edilmesi sebebiyle yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında başvurucuya takdiren net 2.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
41. 2.475 TL vekâlet ücretinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
42. Başvuru kapsamında haberleşme hürriyetinin ihlal edildiği gözetilerek kararın bir örneğinin bilgi edinilmesi için Ankara Batı 1. İnfaz Hâkimliğine ve ihlalin sonuçlarının giderilmesi için Adalet Bakanlığına gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Başvurucunun adli yardım talebinin KABULÜNE,
B. Haberleşme hürriyetinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
C. Anayasa’nın 22. maddesinde güvence altına alınan haberleşme hürriyetinin İHLAL EDİLDİĞİNE,
D. Başvurucuya net 2.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,
E. 2.475 TL vekâlet ücretinden oluşan yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
F. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin bilgi edinilmesi için Ankara Batı 1. İnfaz Hâkimliğine (E.2015/5137, K.2015/5133) ve ihlalin sonuçlarının giderilmesi için Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 12/6/2019 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.