TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
MEHMET ARI BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2016/22732)
|
|
Karar Tarihi: 10/1/2019
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Serdar
ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Serruh KALELİ
|
|
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
Raportör
|
:
|
Hüseyin
TURAN
|
Başvurucu
|
:
|
Mehmet ARI
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru; darbe teşebbüsü sonrasında yürütülen soruşturmalar
kapsamında uygulanan yakalama, gözaltı ve tutuklama tedbirinin hukuki olmaması, soruşturma dosyasına
erişimin kısıtlanması, tutukluluk ve itiraz incelemelerinin duruşmalı incelenip
karara bağlanmaması nedenleriyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının,
gözaltında iken bazı uygulamalar nedeniyle kötü muamele yasağının ihlal
edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 19/9/2016 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir.
6. Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün
(İçtüzük) 71. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca başvurunun içtihadın
oluştuğu alana ilişkin olduğu değerlendirilerek Bakanlık cevabı beklenilmeden
incelenmesine karar verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal
Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler
çerçevesinde ilgili olaylar özetle şöyledir:
A. Genel Bilgiler
8. Türkiye, 15 Temmuz 2016 gecesi askerî bir darbe teşebbüsüyle
karşı karşıya kalmış; bu nedenle 21/7/2016 tarihinde ülke genelinde olağanüstü
hâl ilan edilmesine karar verilmiştir. Kamu makamları, soruşturma mercileri ve
yargı organları -olgusal temellere dayanarak- bu teşebbüsün arkasında
Türkiye'de çok uzun yıllardır faaliyetlerine devam eden ve son yıllarda Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ) ve/veya Paralel Devlet
Yapılanması (PDY) olarak isimlendirilen bir yapılanmanın olduğunu
değerlendirmişlerdir (Aydın Yavuz ve
diğerleri [GK], B. No: 2016/22169, 20/6/2017, §§ 12-25).
9. Darbe teşebbüsü sırasında ve sonrasında ülke genelinde
Cumhuriyet başsavcılıkları tarafından darbe girişimiyle bağlantılı ya da
doğrudan darbe girişimiyle bağlantılı olmasa bile FETÖ/PDY ile bağlantılı olan
ve aralarında yargı mensuplarının da bulunduğu çok sayıda kişi hakkında
soruşturma başlatılmıştır. Bu kapsamda teşebbüsün savuşturulduğu gün Ankara
Cumhuriyet Başsavcılığınca -aralarında Yüksek Mahkeme üyelerinin de bulunduğu-
üç bine yakın yargı mensubu hakkında FETÖ/PDY ile bağlantılarının bulunduğu
iddiasıyla başlatılan soruşturmada bu kişilerin büyük bölümü hakkında gözaltı
ve tutuklama tedbirlerine başvurulmuştur (Aydın
Yavuz ve diğerleri, §§ 51, 350).
10. Bakanlık verilerine göre yüz altmıştan fazla yüksek mahkeme
(Anayasa Mahkemesi, Yargıtay ve Danıştay) üyesi hakkında tutuklama tedbiri
uygulanmış, bunlardan bir kısmı sonradan tahliye edilmiştir. Soruşturma ve/veya
kovuşturma mercilerince kaçak oldukları değerlendirilen yaklaşık otuz yüksek
mahkeme üyesi hakkında ise yakalama emri çıkarılmıştır (Erdal Tercan [GK], B. No: 2016/15637,
12/4/2018, § 14).
11. Türk yargı organları yakın dönemde verdikleri birçok kararda
FETÖ/PDY'nin silahlı bir terör örgütü olduğunu kabul
etmişlerdir. Bu kapsamda Yargıtay Ceza Genel Kurulu 26/9/2017 tarihinde
(E.2017/16.MD-956, K.2017/370) ve -terör suçlarına ilişkin davaların temyiz
mercii olan- Yargıtay 16. Ceza Dairesi 24/4/2017 ve 14/7/2017 tarihlerinde
verdiği kararlarda (Selçuk Özdemir
[GK], B. No: 2016/49158, 26/7/2017, §§ 20, 21) FETÖ/PDY'nin
silahlı bir terör örgütü olduğu sonucuna varmışlardır.
12. FETÖ/PDY'nin (genel özelliklerine
ilişkin olarak bkz. Aydın Yavuz ve diğerleri,
§ 26) yargı kurumlarındaki örgütlenmesine ve faaliyetlerine ilişkin olarak
soruşturma ve kovuşturma belgeleri ile tedbir/disiplin kararlarında yer alan, başta
haklarında soruşturma yürütülen yargı mensuplarının beyanları olmak üzere maddi
olgulara dayalı bulunan iddia ve tespitlerin (Selçuk
Özdemir, § 22) bir kısmı şöyle özetlenebilir:
i. Devletin anayasal kurumlarını ele geçirmeyi, sonrasında
devleti, toplumu ve fertleri kendi ideolojisi doğrultusunda yeniden
şekillendirmeyi ve oligarşik özellikler taşıyan bir
zümre eliyle ekonomiyi, toplumsal ve siyasal gücü yönetmeyi amaçlayan FETÖ/PDY;
amaçları doğrultusunda yetiştirdiği gençleri devlet yönetimi bakımından önemli
görülen Türk Silahlı Kuvvetleri, emniyet teşkilatı ve mülki idare birimlerinin
yanı sıra yargı kurumlarına da yerleşmeye teşvik etmiş ve yargıdaki
kadrolaşmaya büyük önem vermiştir.
ii. FETÖ/PDY; kendisine mensup olan hâkim ve savcılara sosyal
hayatlarındaki tutum ve davranışlarının nasıl olacağından ibadetlerini
-gizlilik içinde- nasıl yerine getireceklerine, görevlerini yaparken hangi
yönde karar vereceklerinden eşlerini nasıl ve kimler arasından seçeceklerine,
kendilerinin ve eşlerinin kılık kıyafetlerinden görev yeri olarak nereyi tercih
edeceklerine, siyasal tercihlerinden kimlerle arkadaşlık kuracaklarına kadar
yaşamlarının her alanını dizayn etmeye yönelik telkin ve talimatlarda
bulunmuştur.
iii. FETÖ/PDY ile bağı bulunan yargı mensupları, adaylık
sürecinden itibaren mesleğin her aşamasında gizliliğe azami dikkat ederek bu
yapılanmayla ilişkilerinin bilinmesine engel olmaya çalışmışlar; bunun için
kendilerini farklı sosyal gruplara aitmiş gibi gösterme gayreti içinde
bulunmuşlardır. Bu bağlamda FETÖ/PDY ile irtibatı olan birçok yargı mensubunun
sosyal ortamlarda birbirleriyle yakın ilişki kurmadıkları, ibadetlerini gizli
olarak yaptıkları, inançlarına aykırı davranışlarda bulundukları, aralarındaki
iletişimde gizli haberleşme yöntemleri -ByLock ve kod adı gibi- kullandıkları belirtilmiştir.
iv. Kendisine kutsallık atfetmekte olan FETÖ/PDY'nin
yargı kurumlarındaki mensupları da vatan, devlet, millet, ahlak, hukuk, temel
hak ve özgürlükler de dâhil olmak üzere her şeyin değer olarak yapılanmadan
sonra geldiği anlayışına sahiptir.
v. FETÖ/PDY ile irtibatı bulunan yargı mensupları, yapılanmaya
olan sadakatlerinin derecesine göre kendi içlerinde gruplara ayrılmışlardır.
Ayrıca yapılanmaya mensup hâkim ve savcılar, görev yerlerine göre
örgütlenmişlerdir. Bu çerçevede her bir yargı kurumu/birimi içinde periyodik
olarak toplantılar yapılmaktadır.
vi. FETÖ/PDY mensupları, kendilerinden olmayan hâkim ve
savcılarla ilgili edindikleri bilgileri ve bu kişilerin yapılanmaya yönelik tutum
ve değerlendirmelerini öğrenerek bağlı oldukları üstlerine (abi/abla veya imam)
iletmektedirler.
vii. FETÖ/PDY içinde gerektiğinde -bu yapılanmanın kurucusu ve
lideri olan- Fetullah Gülen ile doğrudan irtibat
kurabilen ve yapılanmanın Türkiye imamına
bağlı olarak hareket eden bir yargı imamı
bulunmaktadır ve bu kişi yargı içinde söz sahibi olabilecek kişiler arasından
seçilmektedir.
viii. Yapılanmayla irtibatı olan yüksek yargı mensuplarının
kurum içinde yapılan seçimlerde yapılanmadaki üstlerinden gelen talimatlar
doğrultusunda oy kullandıkları belirtilmektedir.
ix. Her seviyedeki yargı kurumu içinde örgütlenmiş olan
FETÖ/PDY, örgütün imamlarından aldığı talimatlar uyarınca ve örgüt çıkarları
doğrultusunda hareket eden binlerce yargı mensubu eliyle yargı sistemi üzerinde
bir vesayet oluşturmuştur.
B. Başvurucuya İlişkin Süreç
13. Başvurucu, Adalet Bakanlığı Teftiş Kurulu Başkanlığında
müfettiş olarak görev yapmakta iken 24/2/2011 tarihinde Hâkimler ve Savcılar
Kurulunca (HSK) Yargıtay üyeliğine seçilmiş ve 22. Hukuk Dairesinde
görevlendirilmiştir. Soruşturma sürecinde ise başvurucunun meslekten
çıkarılmasına karar verilmiştir.
14. Darbe teşebbüsü sonrası Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı
tarafından başlatılan soruşturma kapsamında Cumhuriyet savcısının 16/7/2016
tarihli yazılı talimatıyla "Türkiye
genelinde hükümeti devirmeye ve anayasal düzeni cebren ilgaya teşebbüs etmek
suçunun hâlen işlenmeye devam edildiği, bu suçu işleyen Fetullah[çı] Terör Örgütlenmesi
üyelerinin yurt dışına kaçıp saklanma ihtimali bulunduğu"
gerekçesiyle başvurucunun tutuklanmasının sağlanması amacıyla yakalanmasına,
gözaltına alınmasına, konutu, aracı ve işyerinde arama yapılmasına karar
verilmiştir.
15. Ankara İl Emniyet Müdürlüğüne bağlı polislerce başvurucunun
konutu, işyeri ve aracında 17/7/2016
tarihinde arama yapılmış ve suç delili olabileceği değerlendirilen (laptop,
harici hard disk, disket, flash disk, CD ve
bilgisayar kasası gibi) bazı dijital materyallere el konulmuş; başvurucu aynı
gün gözaltına alınmıştır.
16. Başvurucu 19/7/2016 tarihinde Ankara Cumhuriyet
Başsavcılığında ifade vermiştir. Başvurucunun ifade alma işlemi sırasında müdafii de hazır bulunmuştur. Savcılık, ifade alma sürecine
geçmeden önce başvurucunun üzerine atılı suç nedeniyle başlatılan soruşturmanın
4/2/1983 tarihli ve 2797 sayılı Yargıtay Kanunu'nun 46. maddesi gereğince ağır
cezayı gerektiren suçüstü hâlinin varlığı gözetilerek yapıldığını ifade
etmiştir. Başvurucu; alınan ifadesinde öncelikle hâlen Yargıtay üyesi olarak
görev yaptığını, bu nedenle hakkında yürütülecek bir ceza soruşturmasının ancak
Yargıtay 1. Başkanlık Divanının görevlendireceği bir ceza dairesi başkanı
tarafından yapılabileceğini ifade etmiştir. Başvurucu ayrıca FETÖ/PDY'ye ait olduğu iddia edilen yerlerde kalmadığını, Asya
Finans grubuna bağlı yerlere para yatırmadığını, himmet adı altında kimseye para vermediğini beyan etmiştir.
Darbe teşebbüsü sırasında evde bulunduğunu söyleyen başvurucu, darbeye ilişkin
olarak kendisine herhangi bir kimse tarafından görev verilmesinin ya da teklif
edilmesinin söz konusu olmadığını belirtmiştir. Sonuç olarak başvurucu,
FETÖ/PDY ile bir ilgisinin bulunmadığını savunmuştur. Başvurucu müdafii, başvurucunun atılı suçla bir ilgisinin olmadığını
ifade etmiştir.
17. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı 20/7/2016 tarihinde
tutuklanması istemiyle başvurucuyu Ankara 3. Sulh Ceza Hâkimliğine sevk
etmiştir. Başvurucu hakkındaki talep yazısında, başvurucunun "15-16 Temmuz 2016 tarihlerinde cebir ve şiddet
kullanarak Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının öngördüğü düzeni ortadan kaldırmaya
veya değiştirmeye teşebbüs ve FETÖ/PDY isimli silahlı terör örgütüne üye olmak
suç[ların]dan
mevcutlu olarak gönderildiği" belirtilerek "atılı suçların CMK [Ceza Muhakemesi
Kanunu] 100/3-a-11 maddesinde tutuklama
nedeni olarak gösterilmesi, FETÖ örgütünün bir kısım üyelerinin olaydan sonra
kaçtıkları tespit edilmiş olup [başvurucunun da aralarında olduğu] mevcutlu şüphelilerin de kaçma şüphesinin bulunması,
delillerin henüz tam olarak toplanmayışı, şüphelilerin delillere tesir edip
delilleri değiştirme ihtimallerinin olması, AİHM'nin [Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesi] birden çok vermiş olduğu
kararlarında belirtildiği üzere şüphelilerin salıverilmeleri halinde adaletin
işleyişine zarar verecek faaliyetlerde bulunma tehlikesinin veya başka suçlar
işleme tehlikesinin bulunması nedenlerine göre" tutuklanmasına
karar verilmesi istenmiştir.
18. Başvurucunun sorgusu Ankara 3. Sulh Ceza Hâkimliğinde
20/7/2016 tarihinde yapılmıştır. Sorgu sırasında başvurucunun müdafii de hazır bulunmuştur. Sorgu işlemi, Ses ve Görüntü
Bilişim Sistemi (SEGBİS) aracılığıyla kayda alınmıştır. Başvurucu, sorgu
sırasındaki ifadesinde soruşturmanın 2797 sayılı Kanun'a göre yürütülmesi
gerektiğini, herhangi bir örgütün üyesi olmadığını ve suçlamaları kesinlikle
kabul etmediğini belirtmiştir.
19. Sorgu sonucunda başvurucunun silahlı terör örgütüne üye olma
suçundan tutuklanmasına karar verilmiştir. Kararın ilgili bölümü şöyledir:
"Şüphelilerin üzerlerine yüklenilen suçun
vasıf ve mahiyeti kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren deliller,
şüphelilerin saklanma veya kaçma şüphesi uyandıran somut olguların varlığı,
fiilin kanunda karşılığı olan cezanın miktarı, suçun CMK'nun
109/3 maddesinde sayılan suçlardan olması ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin
5. Maddesinde yer alan tutuklamaya yönelik şartların gerçekleştiği dikkate
alınarak adli kontrol uygulamasının yetersiz kalacağı anlaşılmakla şüphelilerinCMK.nun 100 ve devamı maddeleri gereğince ayrı
ayrı TUTUKLANMALARINA ... [karar verildi.]"
20. Başvurucu 26/7/2016 tarihinde tutuklama kararına itiraz
etmiş, Ankara 4. Sulh Ceza Hâkimliğince 30/7/2016 tarihinde "Ankara 3. Sulh Ceza Hâkimliği'nin
20/7/2016 tarih ve 2016/495 Sorgu sayılı tutuklama kararının gerekçesinde
hukuka aykırı herhangi bir isabetsizlik bulunmadığı, tutuklama tarihinden bu
yana şüpheliler lehine herhangi bir değişiklik olmadığı ve ülkenin içinde
bulunduğu olağanüstü hal ..." gerekçesiyle
itirazın reddine karar verilmiştir.
21. Başvurucu ayrıca 22/7/2016 tarihinde tutuklama kararına
itiraz etmiş, Ankara 4. Sulh Ceza Hâkimliğince 9/8/2016 tarihinde itirazın
reddine karar verilmiştir.
22. Başvurucu, anılan kararı 19/8/2016 tarihinde öğrendiğini bildirmiştir.
23. Başvurucu 19/9/2016 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
24. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı 2/10/2017 tarihinde,
başvurucunun silahlı terör örgütüne üye olma suçunu işlediğinden bahisle
hakkında kamu davasının açılması için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına
hitaben fezleke düzenlemiştir. Anılan fezlekede 15/7/2016 tarihinde
gerçekleştirilen darbe teşebbüsünün arkasında FETÖ/PDY'nin
olduğu belirtilmiş; bu yapılanmaya mensup oldukları, yapılanmanın emir ve
talimatları doğrultusunda hareket ettikleri değerlendirilen yargı mensupları
hakkında adli soruşturma yapıldığına değinilmiştir. Savcılık, darbe
tehlikesinin tam olarak bertaraf edilemediğine dikkat çekerek ağır ceza
mahkemesinin görev alanına giren suçüstü hâlinin mevcut olduğu sonucuna
varmıştır. Fezlekede, bu durum dikkate alınarak başvurucu hakkında genel
hükümlere istinaden Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca 16/7/2016 tarihinde
soruşturma başlatıldığı ifade edilmiştir.
25. FETÖ/PDY'nin kuruluşu ve yapısı
ile yargı organlarındaki örgütlenmesine ilişkin etraflıca açıklamaların yer
aldığı fezlekede, başvurucunun FETÖ/PDY'nin yargıdaki
yapılanmasında bilerek ve isteyerek yer aldığına ilişkin birtakım olgulara
dayanılmıştır. Bunlar özetle şöyledir:
i. Soruşturma mercilerince FETÖ/PDY'nin
yargı yapılanması içinde yer aldıkları belirtilen kişiler arasında ByLock
programı üzerinden yapılan bazı görüşmelerde başvurucuyla ilgili de bir kısım
yazışmanın olduğu tespit edilmiştir. Bu kapsamda FETÖ/PDY'nin
yüksek mahkemeler sorumlusu örgütün sivil imamlarından "Nejat" kodlu M.B ile aynı örgüt
mensubu eski Yargıtay Üyesi A.A. arasındaki yazışmada örgüt mensupları hakkında
açılan davalarla ilgili çoğunlukla eski müfettiş olan örgüt mensuplarına
danışılması konusunda konuşma geçtiği, ByLock
yazışmalarında ismi geçen müfettişler arasında başvurucunun da olduğu
görülmektedir. M.B. ile A.A. arasındaki söz konusu görüşmelerin başvurucuyla
ilgili bölümleri şöyledir:
"abi bu davalar ile ilgili kanaatimce
ayrı şu abilerden bir kısmının fikrini alsak. Müfettiş kökenli abiler.. Mehmet Arı 22 H.D. , A.E.,
O. A. 18 H.D., A.Y. 20 H.D. , İ.K. 7 H.D., H.K 16 H.D., bu abilerden
yararlanalım"
ii.Başvurucunun örgüt mensuplarının örgüt içinde
kullandıkları ByLock isimli programı bizzat aktif
olarak kullandığı belirtilmiştir.
iii. FETÖ/PDY mensuplarının 2010 yılında HSK'da
çoğunluğu ele geçirmeleriüzerine yüksek mahkemelere
gönderilecek kendi mensuplarının isimlerinin belirlenmesi amacıyla FETÖ/PDY
içinde bulunan HSK üyeleri ile birlikte aynı yapı içinde bulunan diğer örgüt
mensupları M.K. ve B.Ç.nin evinde toplantılar
yaptıkları ve bu toplantılar esnasında örgüt mensuplarının isimlerinin
belirlendiği ifade edilmiştir. Bu kapsamda başvurucunun da FETÖ/PDY mensubu
olması dolayısıyla bu evde yapılan görüşme sonucunda Yargıtaya
üye olarak seçilmesine karar verilen isimlerden olduğu belirtilmiştir.
iv. Başvurucunun Adalet Bakanlığı Teftiş Kurulu Başkanlığında
müfettiş olarak görev yaptığı sırada da FETÖ/PDY içinde çeşitli faaliyetlerde
bulunduğu belirtilmiştir. Bu kapsamda FETÖ/PDY üyesi olduğu iddiası ile
hakkında soruşturma yapılan M.G., Teftiş Kurulu Başkanlığında görev yaptığı
esnada FETÖ/PDY içinde bulunan kişiler arasında başvurucunun da bulunduğunu
ifade etmiştir.
26. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 21/2/2018 tarihli iddianamesiyle
başvurucunun silahlı terör örgütüne üye olma suçunu işlediğinden bahisle
cezalandırılması istemiyle Yargıtay 9. Ceza Dairesinde (ilk derece mahkemesi
sıfatıyla) kamu davası açılmıştır. FETÖ/PDY'ye ve bu
örgütün yargıdaki yapılanmasına ilişkin genel bilgilerin yer aldığı iddianamede
başvurucunun üzerine atılı suçu işlediğine dair temel olarak Ankara Cumhuriyet
Başsavcılığının 2/10/2017 tarihli fezlekesindeki olgulara dayanılmıştır.
27. İddianamede ayrıca FETÖ/PDY üyesi oldukları iddiasıyla
haklarında Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca soruşturma yürütülen kişilerden
Ö.K., A.H., İ.O., İ.D., K.T., M.G. ve M.K.Ö., Ö.F.T., A.Ş. ve B.E.nin beyanlarında, başvurucunun bu yapı içinde olduğu ifade
edilmiştir.
28. İddianamede başvurucu hakkındaki soruşturmanın yürütülmesine
ilişkin olarak "... isnat olunan ...
suçun ağır ceza mahkemesinin görev alanına giren ve temadi eden suçlardan
olduğu, temadinin fiili ve hukuki kesintiye uğradığı tarihe kadar suçun
işlenmeye devam ettiği, yerleşik yargı kararları ile de kabul edilmiştir. Bu
itibarla; kesinti yani yakalanma tarihi, suç tarihi olarak, bir başka ifadeyle
suçüstü hali olarak kabul edileceğinden şüpheli hakkındaki soruşturma genel
hükümlere göre sürdürülmüştür." değerlendirmesine yer
verilmiştir.
29. Başvurucuya isnat edilen suça dayanak olan olgulara ilişkin
hukuki değerlendirmeler iddianamede şöyle ifade edilmiştir:
"...
'Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 26/9/2017 gün,
2017/956-370 Esas ve Karar' sayılı ilamı ile kesinleşen ''Yargıtay 16.Ceza
Dairesi’nin 24/4/2017 gün, 2015/3-2017/3 Esas ve Karar' sayılı ilamında
açıklandığı üzere, FETÖ/PDY nin, silahlı bir terör
örgütü olduğu, özellikle devletin güvenliğini ilgilendiren kurumlar başta olmak
üzere,tüm yapısında yuvalandığı, teknik özellikleri,
indirme ve kullanma yöntemi, kullanıcıları ve muhtevası itibariyle internet
tabanlı, kriptolu haberleşme programı ByLock’un,
münhasıran FETÖ/PDY silahlı terör örgütü mensuplarının kullanması amacıyla
oluşturulduğu, bu örgüt mensupları tarafından kullanıldığı görülmüştür.
Şüpheli Mehmet ARI'nın,
örgüt mensuplarının çeşitli adlar altında yaptıkları, himmet/aidatların
toplandığı, örgütsel talimatların verildiği toplantılarına katıldığı,müfettişlik
yaptığı dönemde örgütün emir ve talimatları doğrultusunda iş ve işlemler
yaptığı, örgütsel mensubiyetini ön planda tuttuğu, terör örgütü mensuplarının
2010 yılında Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nda çoğunluğu ele geçirmelerini
müteakiben, örgüt liderinin talimatı ile üyelerinin kendi aralarında yaptıkları
toplantılar sonucunda Yargıtay üyeliğine seçilmesine karar verilen isimlerden
olduğu, Yargıtay Üyesi olarak görev yaptığı dönemde örgütün HSYK Teftiş
Kurulu'nun sorumlusu olduğu, kendisinin onay vermediği herhangi bir tasarrufun
müfettişlerin resmi olarak bağlı bulunduğu HSYK üyeleri tarafından bile
yapılmasının mümkün olmadığı, yine bu dönemde Hukuk Daireleri Sorumlusu A.A. nın (... ID) altında grup sorumlularının üstünde, ara
yönetici olarak faaliyet yürüttüğü, örgüt liderinin talimatı doğrultusunda
örgütün finans kaynaklarından olan Bank Asya'ya yatırılan paraların takip
işlemlerinin yaptığı, örgütün haberleşmede kullandığı yargı kararları ve teknik
verilerle kesinlik kazanan ByLock isimli programı iki
ayrı ID (hesap) ile aktif bir şekilde kullandığı, örgütsel konumuna uygun
olarak verdiği ve aldığı talimatların Bylock
programındaki yazışmalarında açıkça görüldüğü, ByLock
kullanan örgüt üyelerinin kendi aralarındaki yazışmalarda da kendisinden örgüt
üyesi olarak bahsedildiği, örgütün ve örgüt üyelerinin zarar görmemesi için
yapılması gerekenler konusunda fikrinin alınacak, faaliyette bulunacak kişiler
arasında isminin sayıldığı görülmüştür.
Tüm dosya bir bütün olarak
değerlendirildiğinde, örgütün üst yönetiminden aldığı talimatların kendisine
bağlı grup yöneticileri aracılığıyla Yargıtay'da uygulanmasından sorumlu, örgüt
mensuplarının üstü konumunda, kendisine bağlı olan örgüt mensuplarını emir ve
talimatları ile yönlendiren, özel göreve haiz yönetici olduğu, çeşitli adlar
altında yapılan örgütsel toplantıları yapacak grupları oluşturup, üyelerin
katılımlarını sağladığı, Yargıtay'da da yapılacak seçimlerde örgüt mensubu
üyelerin kimlere oy verecekleri, seçimin kilitlenmesi, blok oy kullanılması
dahil bütün örgütsel taktiklerin uygulanmasındaki organizasyonda görev aldığı,
örgüt mensubu üyelerin, örgüt tarafından takip edilen dosyalarda, örgütün
istediği şekilde kararlar çıkması için faaliyet yürüttüğü, örgüt adına bağımsız
olarak talimat verme ve tasarrufta bulunma konusunda yetkili olduğu hususlan bir bütün olarak dikkate alındığında,
FETÖ/PDY terör örgütünün deşifre olmasını
engellemek, örgüt mensupları hakkında yapılan soruşturmaların sonuçsuz
kalmasını sağlamak, örgüt faaliyetlerinin belli bir disiplin içinde istikrarlı
bir şekilde devamı için diğer örgüt yöneticileriyle birlikte fikir ve eylem
birliği içinde hareket etmek suretiyle hiyerarşik yapıya dahil olduğu, sıkı bir
disiplinle, örgütün stratejisi, yapılanması, faaliyetleri ve amacına uygun hareket
ettiği, haiz olduğu görev ve sorumluluk alanları ile emir ve talimat verme
noktasındaki yetkileri gözetildiğinde, FETÖ/PDY isimli silahlı terör örgütünün
hücre yapılanmasında, Yargıtay kurumu içerisinde özel göreve haiz yönetici
sıfatında olduğu,
Bu şekilde hiyerarşik yapıya dahil olduğu,
sıkı bir disiplinle, örgütün stratejisi, yapılanması, faaliyetleri ve amacına
uygun hareket ettiği, FETÖ/PDY isimli silahlı terör örgütünün yöneticisi olduğu
sonucuna ulaşılmıştır."
30. Yargıtay 9. Ceza Dairesi 26/2/2018 tarihinde iddianamenin
kabulüne karar vermiş ve E.2018/30 sayılı dosya üzerinden kovuşturma
başlamıştır.
31. Yargıtay 9. Ceza Dairesi 1/3/2018 tarihinde yaptığı tensip
(duruşmaya hazırlık) incelemesi sırasında başvurucunun tutukluluk durumunu da
-duruşma yapmaksızın- değerlendirmiş ve "...
Sanığın üzerine atılı FETÖ/PDY silahlı terör örgütü yöneticisi olma suçuna
ilişkin olarak sanığın örgütün gizli haberleşme ağı olan Bylock
isimli uygulamayı kullandığı, tanık beyanları, dosya kapsamı ve mevcut delil
durumuna göre; sanığın atılı suçu işlediği yönünde kuvvetli suç şüphesini
gösteren somut delillerin bulunduğu, örgüt yöneticiliği ve örgüt üyeliği
suçunun faili olan pek çok kimsenin halen kaçak olduğu, işlenen suçlara dair
delillerin toplanmaya devam edilmekte olduğu hususları dikkate alındığında
sanığın kaçma, saklanma ve delilleri karartma şüphesinin bulunduğu, müsnet suçun CMK'nın 100/3
maddesinde sayılan katalog suçlardan olduğu, suçun vasıf ve mahiyeti ile
kanunda gösterilen ceza miktarları dikkate alındığında verilen tutuklama
tedbirinin ölçülü ve orantılı olduğu, bu aşamada hükmedilecek adli kontrol
tedbirlerinin yetersiz kalacağı, tutuklanmasından sonra sanığın hukuki
durumunda herhangi bir değişiklik de bulunmadığı ..."
gerekçesiyle tutukluluk hâlinin devamına karar vermiştir. Ayrıca başvurucu
hakkındaki davanın ilk duruşmasının dosya
sayısı ve iş yoğunluğu da dikkate alınarak 19/6/2018 tarihinde
yapılması kararlaştırılmıştır.
32. Yargıtay 9. Dairesinin 19/6/2018 tarihli duruşmasında
başvurucunun savunması alınmıştır. Başvurucu, savunmasında soruşturma şartının
gerçekleşmemesi nedeniyle durma kararı verilerek dosyanın Yargıtay Birinci
Başkanlık Kuruluna gönderilmesine ve iddia edilen eylemin görev suçu kapsamında
kaldığından dolayı görevsizlik kararı verilerek dosyanın Anayasa Mahkemesine
gönderilmesi talebinde bulunmuş; anılan talepler Yargıtay tarafından
reddedilmiştir.
33. Dava, bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla -ilk
derece mahkemesi sıfatıyla- Yargıtay 9. Ceza Dairesi önünde derdesttir ve
başvurucunun tutukluluk durumu devam etmektedir.
34. Öte yandan başvurucu herhangi bir tarih belirtmeksizin ceza
infaz kurumundauygulanan insan haklarına aykırı
kısıtlama ve tedbirlerle ilgili şikâyet dilekçesi verdiğini belirtmiş ancak
başvuru formunda -herhangi bir belge eklenmeksizin- bu talebin
cevaplandırılmadığını ifade etmiştir.
IV. İLGİLİ HUKUK
35. İlgili ulusal hukuk için bkz. Salih Sönmez, B. No: 2016/25431, 28/11/2018, §§ 34-54.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
36. Mahkemenin 10/1/2019 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Kötü Muamele Yasağının
İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
37. Başvurucu; yeterli havalandırma bulunmayan bir ortamda iki kişilik
odada on iki kişiyle birlikte iki gün boyunca gözaltında tutulduğunu, bu sürede
elektrik ve su kesintilerine maruz kaldıklarını, yeterli beslenme imkânı
verilmediğini ve ters kelepçe takılarak adliyeye getirildiğini belirterek kötü
muamele ve ayrımcılık yasağının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
38. Bireysel başvuru yoluyla Anayasa Mahkemesine başvurabilmek
için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması gerekir (Ayşe Zıraman ve Cennet
Yeşilyurt, B. No: 2012/403, 26/3/2013, §§ 16, 17).
39. Somut olayda gözaltı sürecindeki kötü muamele iddialarına
ilişkin olarak başvurucu, genel olarak gözaltında iken kamu görevlileri
tarafından kötü muameleye maruz bırakıldığını ve insani olmayan gözaltı koşullarında
kasti bir şekilde tutulduğunu ileri sürmektedir. Bu bölümdeki iddialar bir
bütün olarak değerlendirildiğinde başvurucunun yakalandığı andan itibaren kamu
görevlilerinin kendisine kötü muamelede bulunduğundan şikâyetçi olduğu
görülmektedir. Başvurucu, gözaltında tutma koşullarının yetersizliğinden
bahsetmişse de bu kapsamda maruz kaldığını ileri sürdüğü kötü muamelenin kamu
görevlilerinin kasıt ve/veya ihmalinden mi yoksa salt tutulma koşullarından mı
kaynaklandığını açıkça belirtmemiştir. Dolayısıyla söz konusu iddiaların
Anayasa Mahkemesince doğrudan incelenebilmesi için yeterli bilgi ve belge
bulunmadığı anlaşılmıştır. Bu bağlamda somut olayın koşullarının başvurucunun
anılan iddialarının kamu görevlilerinin kasıt ve/veya ihmalinden kaynaklanıp kaynaklanmadığına
dair adli ve/veya idari bir soruşturmayla ortaya konması gerekmektedir (benzer
yöndeki bir değerlendirme için bkz. Mehmet
Hasan Altan (2) [GK], B.
No: 2016/23672, 11/1/2018, § 249).
40. Dolayısıyla başvurucunun şikâyetlerini ve varsa bu konudaki
kanıtlarını öncelikle ve süresinde yetkili idari ve yargısal mercilere
iletmeden, hak ihlali iddialarını öncelikle bu makamların değerlendirmesini ve
çözüme kavuşturmasını beklemeden doğrudan Anayasa Mahkemesine bireysel
başvuruda bulunduğu anlaşılmaktadır.
41. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun kötü muamele yasağının
ihlal edildiği iddiasıyla ilgili olarak idari ve/veya yargısal başvuru yolları
tüketilmeden bireysel başvuru yapıldığı anlaşıldığından başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemiş olması
nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Kişi Hürriyeti ve Güvenliği Hakkının İhlal
Edildiğine İlişkin İddia
1. Yakalama ve Gözaltına
Almanın Hukuki Olmadığı İddiaları
a. Başvurucunun İddiaları
42. Başvurucu; suç üstü hâlinin bulunmaması, suç şüphesi
olmadığı hâlde yakalanarak gözaltına alınması, görevli ve yetkili olmayan
savcılık tarafından hakkında soruşturmanın başlatılması nedenleriyle kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkı, adil yargılanma hakkı ve etkili başvuru hakkının,
ayrıca ayrımcılık yasağının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
b. Değerlendirme
43. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucular tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013 § 16). Başvurucunun şikâyetinin özü yakalama ve
gözaltı tedbirlerinin hukuki olmadığına ilişkindir. Dolayısıyla başvurucunun bu
bölümdeki iddialarının Anayasa'nın 19. maddesi çerçevesinde kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkı kapsamında incelenmesi gerekir.
44. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrasının son cümlesi
şöyledir:
"Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun
yollarının tüketilmiş olması şarttır."
45. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un "Bireysel başvuru hakkı" kenar başlıklı 45.
maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
"İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem,
eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının
tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir."
46. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği Anayasa
Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun
yollarının tüketilmesi zorunludur (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, §§ 16, 17).
47. Anayasa Mahkemesi, kanunda öngörülen gözaltı süresinin
aşıldığı veya yakalama ve gözaltına alınmanın hukuka aykırı olduğu iddialarına
ilişkin olarak bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla asıl dava
sonuçlanmamış da olsa -ilgili Yargıtay içtihatlarına atıf yaparak- 4/12/2004
tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 141. maddesinde öngörülen
tazminat davası açma imkânının tüketilmesi gereken etkili bir hukuk yolu olduğu
sonucuna varmıştır (Hikmet Kopar ve
diğerleri [GK], B. No: 2014/14061, 8/4/2015, §§ 64-72; Hidayet Karaca [GK], B. No: 2015/144,
14/7/2015, §§ 53-64; Günay Dağ ve diğerleri [GK],
B. No: 2013/1631, 17/12/2015, §§ 141-150; İbrahim
Sönmez ve Nazmiye Kaya, B. No: 2013/3193, 15/10/2015, §§ 34-47).
48. Öte yandan Anayasa Mahkemesi olağanüstü hâl ilanı sonrasında
uygulanan olağan döneme göre daha uzun süreli gözaltı tedbirleri yönünden de bu
sürelerin makul olmadığı şikâyetlerini incelemiş ve bu konuda 5271 sayılı
Kanun'un 141. maddesinde öngörülen tazminat davası açma imkânının tüketilmesi
gereken etkili bir hukuk yolu olduğu sonucuna varmıştır (Neslihan Aksakal, B. No: 2016/42456,
26/12/2017, §§ 30-37; Mehmet Hasan Altan
(2), §§ 84-93).
49. Somut olayda başvurucu yönünden yakalama ve gözaltı
tedbirlerinin hukuki olmadığına ilişkin iddialarla ilgili olarak anılan
kararlarda varılan sonuçlardan ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmamaktadır.
50. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Tutuklamanın Hukuki
Olmadığı İddiaları
a. Başvurucunun İddiaları
51. Başvurucu; tutuklama nedenlerinin bulunmadığını, tutuklamaya
neden olabilecek hiçbir maddi olgunun kararda gösterilmediğini, tutuklama
kararının gerekçesiz olduğunu ve tutuklama kararında adli kontrol tedbirlerinin
neden yetersiz kaldığının açıklanmadığını belirterek kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş ve tazminat talebinde
bulunmuştur.
52. Başvurucu; ayrıca darbe teşebbüsüyle veya örgütle bir
ilgisinin bulunmadığını, olayda kendisi yönünden suçüstü hâlinin mevcut
olmadığını, bu nedenle yapılacak bir soruşturmanın 2797 sayılı Kanun'a göre
Yargıtay Birinci Başkanlık Kurulunca yürütülmesi gerektiğini ileri sürmüştür.
b. Değerlendirme
53. Anayasa'nın "Temel
hak ve hürriyetlerin sınırlanması" kenar başlıklı 13. maddesi
şöyledir:
"Temel hak ve hürriyetler, özlerine
dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere
bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın
sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine
ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."
54. Anayasa'nın "Temel
hak ve hürriyetlerin kullanılmasının durdurulması" kenar
başlıklı 15. maddesi şöyledir:
"Savaş, seferberlik, sıkıyönetim veya
olağanüstü hallerde, milletlerarası hukuktan doğan yükümlülükler ihlâl
edilmemek kaydıyla, durumun gerektirdiği ölçüde temel hak ve hürriyetlerin
kullanılması kısmen veya tamamen durdurulabilir veya bunlar için Anayasada
öngörülen güvencelere aykırı tedbirler alınabilir.
Birinci fıkrada belirlenen durumlarda da, savaş hukukuna uygun fiiller sonucu meydana gelen
ölümler dışında, kişinin yaşama hakkına, maddî ve manevî varlığının bütünlüğüne
dokunulamaz; kimse din, vicdan, düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz
ve bunlardan dolayı suçlanamaz; suç ve cezalar geçmişe yürütülemez; suçluluğu
mahkeme kararı ile saptanıncaya kadar kimse suçlu sayılamaz."
55. Anayasa'nın "Kişi
hürriyeti ve güvenliği" kenar başlıklı 19. maddesinin birinci
fıkrası ile üçüncü fıkrasının birinci cümlesi şöyledir:
"Herkes, kişi hürriyeti ve güvenliğine
sahiptir.
...
Suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunan
kişiler, ancak kaçmalarını, delillerin yokedilmesini
veya değiştirilmesini önlemek maksadıyla veya bunlar gibi tutuklamayı zorunlu
kılan ve kanunda gösterilen diğer hallerde hâkim kararıyla
tutuklanabilir."
56. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucular tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
§ 16). Başvurucunun şikayetinin özü tutukluluğun hukuki olmadığına ilişkindir.
Dolayısıyla başvurucunun bu bölümdeki iddialarının Anayasa'nın 19. maddesinin
üçüncü fıkrası bağlamında kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı kapsamında
incelenmesi gerekir.
i. Uygulanabilirlik
Yönünden
57. Anayasa Mahkemesi, olağanüstü yönetim usullerinin
uygulandığı dönemlerde alınan tedbirlere ilişkin bireysel başvuruları
incelerken Anayasa'nın 15. maddesinde ortaya konulan temel hak ve özgürlüklere
ilişkin güvence rejimini dikkate alacağını belirtmiştir (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 187-191).
Soruşturma mercilerince başvurucuya yöneltilen ve tutuklama tedbirine konu olan
suçlama, başvurucunun darbe teşebbüsünün arkasındaki yapılanma olduğu
belirtilen FETÖ/PDY üyesi olduğu iddiasıdır. Anayasa Mahkemesi, anılan
suçlamanın olağanüstü hâl ilanını gerekli kılan olaylarla ilgili olduğunu
değerlendirmiştir (Selçuk Özdemir,
§ 57).
58. Başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin hukuki
olup olmadığının incelenmesi Anayasa'nın 15. maddesi kapsamında yapılacaktır.
Bu inceleme sırasında öncelikle başvurucunun tutuklanmasının başta Anayasa'nın
13. ve 19. maddeleri olmak üzere diğer maddelerinde yer alan güvencelere aykırı
olup olmadığı tespit edilecek, aykırılık saptanması hâlinde ise Anayasa'nın 15.
maddesindeki ölçütlerin bu aykırılığı meşru kılıp kılmadığı
değerlendirilecektir (Aydın Yavuz ve
diğerleri, §§ 193-195, 242).
ii. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
(1) Genel
İlkeler
59. İlgili genel ilkeler için bkz. Salih Sönmez, §§ 100-105.
(2) İlkelerin
Olaya Uygulanması
60. Somut olayda öncelikle başvurucunun tutuklanmasının kanuni
dayanağının olup olmadığının belirlenmesi gerekir. Başvurucu, darbe
teşebbüsünün arkasındaki yapılanma olduğu belirtilen FETÖ/PDY mensubu olduğu
iddiasıyla yürütülen soruşturma kapsamında silahlı terör örgütü üyesi olma
suçlamasıyla 5271 sayılı Kanun'un 100. maddesi uyarınca tutuklanmıştır.
61. Diğer taraftan başvurucu, görevinden kaynaklanan güvencelere
riayet edilmeksizin tutuklandığını iddia etmektedir.
62. 2797 sayılı Kanun'un 46. maddesinin (1) numaralı fıkrasında,
Yargıtay üyelerinin görevlerinden doğan veya görevleri sırasında işledikleri
iddia edilen suçları ile kişisel suçları için soruşturma açılmasının Birinci
Başkanlık Kurulunun kararına bağlı olduğu ancak ağır ceza mahkemesinin görevine
giren suçüstü hâllerinde soruşturmanın genel hükümlere göre yürütüleceği
düzenlenmiştir.
63. Aynı Kanun'un 46. maddesinin (2), (3) ve (6) numaralı
fıkralarında ise ağır ceza mahkemesinin görevine giren kişisel suçlarla ilgili
suçüstü hâli istisna olmak üzere görevlerinden doğan veya görevleri sırasında
işledikleri iddia edilen suçları ve kişisel suçları nedeniyle Yargıtay üyeleri
hakkında koruma tedbirlerine ancak -soruşturma ile görevlendirilen başkanın
talebi üzerine- Birinci Başkanlık Kurulunun onaması ile karar verileceği, ağır
ceza mahkemesinin görevine giren kişisel suçlarla ilgili suçüstü hâllerinde
soruşturmanın genel hükümlere göre yürütüleceği ifade edilmiştir.
64. Buna göre kural olarak Yargıtay üyeleri hakkında
görevlerinden doğan veya görevleri sırasında işledikleri iddia edilen suçların
yanı sıra kişisel suçları bakımından da ceza soruşturması açılması konusunda
Yargıtay Birinci Başkanlık Kurulunun karar almasına bağlıdır. Yine bu suçlar
bakımından Yargıtay üyeleri hakkında tutuklama da dâhil olmak üzere koruma
tedbirlerinin uygulanmasına karar verme görevi nihayetinde Birinci Başkanlık
Kuruluna aittir.
65. Bununla birlikte ağır ceza mahkemesinin görevine giren
kişisel suçlarla ilgili olarak suçüstü hâlinin bulunması durumunda soruşturma
genel hükümlere göre yürütülecek ve bu soruşturmada tutuklama tedbirine genel
yetkili yargı organı olarak sulh ceza hâkimliklerince karar verilebilecektir.
Belirtilen durumda kovuşturma ise Yargıtayda
yapılacaktır.
66. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca 15/7/2016 tarihinde
yaşanılan darbe teşebbüsüne değinilerek başvurucunun silahlı terör örgütü üyesi
olma suçundan tutuklanması talep edilmiştir (bkz.§ 17).
67. Soruşturma sırasında başvurucu tarafından ileri sürülen
Yargıtay üyesi olması nedeniyle hakkında ancak Yargıtay Birinci Başkanlık
Kurulunca soruşturma ve kovuşturma yapılabileceği, bunun istisnasını oluşturan
ağır cezalık suçüstü hâlinin ise somut olayda söz konusu olmadığı yönündeki
itiraz; ifadeyi alan Cumhuriyet savcısı tarafından isnat edilen silahlı terör
örgütüne üye olma suçunun temadi eden suçlardan olduğu ve olayda suçüstü
hâlinin bulunduğu, bu itibarla başvurucu hakkındaki soruşturmanın genel
hükümlere tabi olduğu gerekçeleriyle reddedilmiştir (bkz.§ 16).
68. Başvurucu hakkında Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca
düzenlenen 2/10/2017 tarihli fezlekede -darbe tehlikesinin tam olarak bertaraf
edilemediğine dikkat çekilerek- somut olayda ağır ceza mahkemesinin görev
alanına giren suçüstü hâlinin mevcut olduğu belirtilmiş, buna göre başvurucu
hakkında genel hükümler doğrultusunda 16/7/2016 tarihinde soruşturma
başlatıldığı ifade edilmiştir (bkz.§ 23).
69. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen iddianamede
ise başvurucuya isnat olunan suçun ağır ceza mahkemesinin görev alanına giren
ve temadi eden suçlardan olduğuna, temadinin fiilî ve hukuki kesintiye uğradığı
tarihe kadar suçun işlenmeye devam ettiğinin yerleşik yargı kararları ile kabul
edildiğine değinilmiş; bu itibarla temadinin kesildiği yakalama tarihinin suç
tarihi olarak, bir başka ifadeyle suçüstü hâli olarak kabul edilmesi gerektiği
değerlendirilerek soruşturmanın genel hükümlere göre sürdürüldüğü ifade
edilmiştir (bkz.§ 28).
70. Başvurucu hakkındaki tutuklama talep yazısı, tutuklama
kararı, fezleke ve iddianamede yapılan değerlendirmeler dikkate alındığında
soruşturma mercilerince isnat konusu suçun kişisel suç olduğu ve başvurucu
yönünden ağır cezalık suçüstü hâlinin bulunduğu kanaatine varıldığı, bu itibarla
soruşturmanın genel hükümlere göre yürütüldüğü görülmektedir.
71. Başvurucuya isnat edilen ve 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı
Türk Ceza Kanunu'nun 314. maddesinde düzenlenen silahlı terör örgütü üyesi olma
suçunun ağır cezalık (ağır ceza mahkemelerinin görev alanında bulunan)
suçlardan olduğu (bkz. § 33) hususunda kuşku bulunmadığı gibi başvurucunun da
aksi yönde bir iddiası yoktur. Diğer taraftan isnat konusu suçun kişisel suç
olmadığı, bir başka ifadeyle görevden doğan veya görev sırasında işlenen bir
suç olduğu yönünde bir şikâyette bulunulmamıştır. Bir suçun niteliğinin
(kişisel suç mu görev suçu mu olduğu) belirlenmesi soruşturma ve kovuşturma
süreçlerini yürüten adli mercilere aittir. Yine bu belirlemeye göre varılacak
sonucun hukuka uygun olup olmadığı kanun yolu incelemesi ile tespit edilebilir.
Hukuk kurallarının yorumlanmasında -Anayasa'ya bariz şekilde aykırı olarak- keyfîlik bulunması, bunun temel hak ve özgürlüklerin
ihlaline sebebiyet vermesi hâli dışında suçun niteliğinin belirlenmesine
ilişkin olanlar da dâhil olmak üzere kanun hükümlerinin yorumu ve bunların
somut olaylara uygulanması derece mahkemelerinin takdir yetkisi kapsamındadır
(benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Mehmet
Haberal, B. No: 2012/849, 4/12/2013, § 77; Süleyman Bağrıyanık ve
diğerleri, B. No: 2015/9756, 16/11/2016, § 223). Başvurucu
hakkındaki tutukluluğa ilişkin belgeler başta olmak üzere soruşturma dosyasında
yer alan tespit ve değerlendirmeler ile Yargıtay 16. Ceza Dairesinin isnat
konusu suçun görev suçu olarak nitelendirilemeyeceği yönündeki içtihadı (bkz. §
33) karşısında söz konusu suçun kişisel suç olarak nitelendirilmesinin temelsiz
ve keyfî bir yaklaşım olduğu söylenemez (aynı yöndeki değerlendirme için bkz. Alparslan Altan [GK], B. No: 2016/15586, 11/1/2018,
§ 123).
72. Somut olayda soruşturma mercilerince başvurucu yönünden
suçüstü hâlinin bulunduğu yönünde değerlendirme yapılırken 15/7/2016 tarihinde
yaşanan darbe teşebbüsüne dikkat çekilmekte, ayrıca isnat edilen silahlı terör
örgütü üyesi olma suçunun temadi eden suçlardan olduğu hususuna
dayanılmaktadır.
73. Yargıtayın yerleşik uygulamasına
göre silahlı terör örgütü üyesi olma suçu temadi eden suçlardandır (bkz. § 33;
aynı doğrultuda Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 6/3/2008 tarihli ve E.2007/2495,
K.2008/1358 sayılı; 9/3/2011 tarihli ve E.2010/16588, K.2011/1626 sayılı;
6/11/2014 tarihli ve E.2014/6090, K.2014/10958 sayılı; Yargıtay 5. Ceza
Dairesinin 12/10/2010 tarihli ve E.2010/8491, K.2010/7430 sayılı kararları).
74. Nitekim Yargıtay Ceza Genel Kurulu; darbe teşebbüsü
sonrasında başlatılan soruşturmalar kapsamında Cumhuriyet savcısı olarak görev
yapan bir şüpheli hakkında silahlı terör örgütüne (FETÖ/PDY) üye olma,
Anayasa'yı ihlal etme, cebir ve şiddet kullanarak Türkiye Büyük Millet Meclisini
ve Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetini ortadan kaldırmaya veya görevlerini yapmasını
kısmen veya tamamen engellemeye teşebbüs etme suçlarından İstanbul 23. Ağır
Ceza Mahkemesinde açılan davada bu Mahkeme ile Yargıtay 16. Ceza Dairesi
arasında çıkan olumsuz görev uyuşmazlığının giderilmesine ilişkin kararında,
anılan suçun temadi eden suçlardan olduğunu belirtmiş ve isnat edilen suçların
kişisel suç olduğuna da değinerek Ağır Ceza Mahkemesinin görevsizlik kararının
kaldırılmasına karar vermiştir (bkz. § 33; aynı doğrultudaki kararlar için
-diğerleri arasından- bkz. Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 10/10/2017 tarihli ve
E.2017/YYB-996, K.2017/403 sayılı; 10/10/2017 tarihli ve E.2017/YYB-998,
K.2017/388 sayılı kararları).
75. Ayrıca Yargıtay Ceza Genel Kurulu, iki hâkim (anılan
hâkimlerin tutuklamanın hukuki olmadığı iddiasıyla yaptıkları bireysel
başvurunun açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez bulunduğuna
dair karar için bkz. Mustafa Başer ve Metin
Özçelik, B. No: 2015/7908, 20/1/2016, §§ 134-161) hakkında darbe
teşebbüsü öncesinde -görevleriyle bağlantılı eylemler dolayısıyla- işledikleri
ileri sürülen silahlı terör örgütü (FETÖ/PDY) üyesi olma ve görevi kötüye
kullanma suçlarından mahkûmiyetlerine ilişkin Yargıtay 16. Ceza Dairesince ilk
derece mahkemesi sıfatıyla verilen hükmün temyiz incelemesi sırasında bu
kişiler tarafından ileri sürülen "hâkim
ve Cumhuriyet savcılarının ağır cezayı gerektiren suçüstü hâli hariç
yakalanamayacakları, sorguya çekilemeyecekleri ve tutuklanamayacakları kuralının
ihlal edildiği, olayda suçüstü hâlinin de bulunmadığı"
yönündeki iddiaları incelerken "Yargıtayın istikrar bulan ve süregelen kararlarında
açıklandığı üzere; mütemadi suçlardan olan silahlı terör örgütüne üye olma
suçunda, daha önce örgütün kendisini feshetmesi, kişinin örgütten ayrılması
gibi bazı özel durumlar hariç olmak üzere kural olarak temadinin yakalanmayla
kesileceği, dolayısıyla suçun işlendiği yer ve zaman diliminin buna göre
belirlenmesi gerektiği, bu nedenle silahlı terör örgütüne üye olma suçundan
şüpheli konumunda bulunan hakim ve Cumhuriyet savcıları yakalandıkları anda
ağır ceza mahkemesinin görevine giren suçüstü halinin mevcut olduğu"
değerlendirmesinde bulunmuş ve bu husustaki temyiz itirazlarını kabul
etmemiştir (Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 26/9/2017 tarihli ve
E.2017/16.MD-956, K.2017/370 sayılı kararı).
76. Yukarıda yer verilen veya atıf yapılan Yargıtay kararları
ile başvurucunun 15/7/2016 tarihinde başlayan ve ertesi gün de devam eden darbe
teşebbüsünün savuşturulması sırasında (17/7/2016 tarihinde) gözaltına alınıp
darbe teşebbüsünün arkasındaki yapılanma olduğu belirtilen, yargı makamlarınca
silahlı bir terör örgütü olduğuna karar verilen FETÖ/PDY üyesi olma suçundan
tutuklanması birlikte dikkate alındığında başvurucuya isnat edilen silahlı
terör örgütü üyesi olma suçu yönünden suçüstü hâlinin bulunduğu yönünde
soruşturma mercilerince yapılan değerlendirmelerin olgusal ve hukuki temelden
yoksun ve keyfî olduğunun kabulü mümkün görülmemiştir (aynı yöndeki
değerlendirme için bkz. Alparslan Altan,
§ 128; Erdal Tercan, § 145 ).
77. Dolayısıyla somut olayın koşullarında başvurucunun Yargıtay
üyesi olması nedeniyle Anayasa veya 2797 sayılı Kanun'dan kaynaklanan
güvenceler uygulanmaksızın kanuna aykırı olarak tutuklandığı iddiası yerinde
değildir. Bu itibarla başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin kanuni
dayanağı bulunmaktadır.
78. Kanuni dayanağı bulunduğu anlaşılan tutuklama tedbirinin
meşru bir amacının olup olmadığı ve ölçülülüğü incelenmeden önce tutuklamanın ön
koşulu olan suçun işlendiğine dair kuvvetli
belirti bulunup bulunmadığının değerlendirilmesi gerekir.
79. Başvurucu hakkında verilen tutuklama kararında, isnat edilen
silahlı terör örgütüne üye olma suçunun işlendiğine dair kuvvetli suç şüphesinin
varlığını gösteren somut delillerin dosyada bulunduğu belirtilmiştir (bkz. §
19). Tutuklamaya itirazın reddine ilişkin kararda da tutuklama kararı veren
hâkimlik kararına atıf yapılarak
başvurucunun da aralarında olduğu şüpheliler yönünden isnat edilen suçun
işlendiğine dair kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut delillerin
bulunduğu ifade edilmiştir (bkz. § 20).
80. Başvurucu hakkında düzenlenen fezlekede ise başvurucunun
isnat edilen suçu (silahlı terör örgütü üyesi olma) işlediğine dair delil
olarak başvurucunun FETÖ/PDY üyelerinin kendi aralarındaki iletişimi sağladığı
ifade edilen ByLock
uygulamasının kullanıcısı olmasına ve diğer kişiler arasında ByLock
üzerinden yapılan haberleşmenin içeriğine dayanıldığı görülmektedir (bkz. § 25).
İddianamede ise başvurucunun isnat edilen suçu işlediğine dair temelde
fezlekedeki delillere dayanılmış, bunların yanı sıra tanık beyanlarına da
değinilmiştir (bkz.§§ 26, 27).
81. Anayasa Mahkemesi, ByLock uygulamasının özellikleri gözönüne alındığında kişilerin bu uygulamayı
kullanmalarının veya kullanmak üzere elektronik/mobil cihazlarına
yüklemelerinin soruşturma makamlarınca FETÖ/PDY ile olan ilgi bakımından bir
belirti olarak değerlendirilebileceğini belirtmektedir (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 106, 267).
Buna göre soruşturma makamlarınca ve tutuklama tedbirine karar veren
hâkimliklerce FETÖ/PDY üyesi olmakla suçlanan başvurucunun ByLock uygulamasını kullanmasının
somut olayın koşullarına göre suçun işlendiğine dair kuvvetli belirti olarak kabul edilmesi, anılan programın
özellikleri itibarıyla temelsiz ve keyfî bir tutum olarak değerlendirilemez (Selçuk Özdemir, § 74).
82. Öte yandan fezleke ve iddianamede, ayrıca haklarında
FETÖ/PDY üyesi olmakla suçlanan Ö.K., A.H., İ.O., İ.D., K.T., M.G. ve M.K.Ö.,
Ö.F.T., A.Ş. ve B.E.nin tanık olarak verdikleri
ifadelerinde başvurucunun FETÖ/PDY ile irtibatının olduğuna ve bu yapılanmaya
mensup olduğuna yönelik anlatımlarda bulundukları görülmektedir. Bu itibarla da
başvurucu yönünden suç şüphesini doğrulayan kuvvetli belirtilerin bulunduğu
görülmektedir. Nitekim Anayasa Mahkemesi, Selçuk
Özdemir başvurusunda FETÖ/PDY üyesi olmakla suçlanan bazı
şüphelilerin ifadelerinde hâkim olarak görev yapmakta olan başvurucunun
FETÖ/PDY ile irtibatının olduğuna ve bu yapılanmaya mensup olduğuna yönelik
anlatımlarını başvurucu yönünden suç şüphesini doğrulayan kuvvetli bir belirti
olarak kabul etmiştir (Selçuk Özdemir,
§ 75).
83. Ayrıca başvurucunun dışındaki bazı kişiler(M.B
ve A.A.) arasında ByLock
programı üzerinden yapılan haberleşmenin içeriğinde başvurucuyla ilgili bazı
olguların bulunduğu belirtilmiştir. Soruşturma mercilerince FETÖ/PDY'nin yüksek mahkemeler sorumlusuve
sivil imamlarından olduğu belirtilen "Nejat"
kodlu M.B ile aynı örgüt mensubu eski Yargıtay üyesi A.A. arasında geçen bir
konuşmada örgüt mensupları hakkında açılan davalarla ilgili çoğunlukla eski
müfettiş olan örgüt mensuplarına danışılmasının değerlendirildiği
belirtilmiştir. Başvurucunun Yargıtaya üye seçilmeden
önce Adalet Bakanlığındauzun süre müfettişlik yaptığı
bilinmektedir. Kendisinden görüş alınması ve danışılması tavsiye edilen İ.K. demüfettişlik yaptıktan sonra Yargıtay üyeliğine
seçilmiştir. A.A.nın ise
soruşturma belgelerine göre örgütün Yargıtay hukuk dairelerinden sorumlu olduğu
belirtilmiştir.
84. Bu itibarla başvurucu yönünden suç şüphesinin varlığını
doğrulayan belirtilerin dosya kapsamında bulunduğu görülmektedir.
85. Diğer taraftan başvurucu hakkında uygulanan ve kuvvetli suç
şüphesinin bulunması şeklindeki ön koşulu yerine gelmiş olan tutuklama
tedbirinin meşru bir amacının olup olmadığının değerlendirilmesi gerekir. Bu
değerlendirmede tutuklama kararının verildiği andaki genel koşullar göz ardı
edilmemelidir.
86. Darbe teşebbüsü sırasında gerçekleşen vahim olayların
toplumda oluşturduğu kaygı, teşebbüsün faili olduğu belirtilen FETÖ/PDY'nin örgütlenmesinin karmaşıklığı ve bu yapılanmanın arz
ettiği tehlike (Aydın Yavuz ve diğerleri,
§§ 15-19, 26), darbe teşebbüsüne ilişkin faaliyetler kapsamında ülke genelinde
binlerce kişi tarafından icra edilen, suç oluşturabilecek nitelikteki on
binlerce eylemin aynı anda işlenmesi, bunun yanı sıra çoğunluğu önemli yerlerde
kamu görevlisi olan on binlerce şüpheli hakkında doğrudan darbeyle ilişkili
olmasa da FETÖ/PDY'ye mensubiyet nedeniyle ivedilikle
soruşturma yapılması ihtiyacı birlikte dikkate alındığında soruşturma konusu
olaylara ilişkin delillerin sağlıklı bir şekilde toplanabilmesi ve
soruşturmaların güvenlik içinde yürütülebilmesi için tutuklama dışındaki koruma
tedbirlerinin yetersiz kalması söz konusu olabilir (aynı yöndeki
değerlendirmeler için bkz. Aydın Yavuz ve
diğerleri, § 271; Selçuk Özdemir,§
78; Alparslan Altan, § 140).
87. Darbe teşebbüsüyle bağlantılı veya darbe teşebbüsüyle
bağlantılı olmasa bile teşebbüsün faili olduğu belirtilen FETÖ/PDY ile
bağlantılı kişilerin teşebbüs sırasında veya sonrasında ortaya çıkan kargaşadan
yararlanmak suretiyle kaçma imkânı ve bu dönemde delillere etki edilmesi
ihtimali normal zamanda işlenen suçlara göre çok daha fazladır. Diğer taraftan
FETÖ/PDY'nin ülkedeki neredeyse tüm kamu kurum ve
kuruşlarında örgütlenmiş olması, yüz elliyi aşkın ülkede faaliyet göstermesi ve
ciddi seviyede uluslararası ittifaklarının bulunması, bu yapılanma ile ilgili
olarak soruşturmaya tabi tutulan kişilerin yurt dışına kaçmasını ve yurt
dışında barınmasını büyük ölçüde kolaylaştıracaktır (aynı yöndeki
değerlendirmeler için bkz. Aydın Yavuz ve
diğerleri, § 272; Selçuk Özdemir,§
79). Ayrıca Anayasa Mahkemesi üyesi olan başvurucunun -konumu itibarıyla-
deliller üzerinde etkide bulunmasının diğer kişilere göre daha kolay olacağı
yadsınamaz (Alparslan Altan, §
141).
88. Başvurucunun tutuklanmasına karar verilen silahlı terör
örgütü üyesi olma suçu, Türk hukuk sistemi içinde ağır cezai yaptırımlar
öngörülen suç tipleri arasında olup (bkz. § 33) isnat edilen suça ilişkin
olarak kanunda öngörülen cezanın ağırlığı kaçma şüphesine işaret eden
durumlardan biridir (aynı yöndeki değerlendirmeler için bkz. Hüseyin Burçak, B. No: 2014/474, 3/2/2016,
§ 61; Devran Duran [GK], B. No:
2014/10405, 25/5/2017, § 66). Ayrıca anılan suç 5271 sayılı Kanun'un 100.
maddesinin (3) numaralı fıkrasında yer alan ve kanun gereği tutuklama nedeni varsayılabilen suçlar
arasındadır (bkz. § 34; Gülser Yıldırım (2) [GK], B. No: 2016/40170,
16/11/2017, § 148).
89. Somut olayda Ankara 3. Sulh Ceza Hâkimliğince başvurucunun
tutuklanmasına karar verilirken kaçma ihtimalinin bulunmasına, adli kontrol
uygulamasının yetersiz kalacak olmasına ve isnat edilen suça göre tutuklamanın
orantılı bir tedbir olmasına dayanıldığı görülmektedir (bkz. § 19). Ankara 4.
Sulh Ceza Hâkimliği de aynı gerekçelerle başvurucunun tutuklamaya yönelik
itirazını reddetmiştir (bkz. § 20).
90. Dolayısıyla tutuklama kararının verildiği andaki genel koşullar
ve somut olayın yukarıda belirtilen özel koşulları ile Ankara 3. ve 4. Sulh
Ceza Hâkimlikleri tarafından verilen kararların içeriği birlikte
değerlendirildiğinde başvurucu yönünden kaçma ve delilleri etkileme tehlikesine
yönelen tutuklama nedenlerinin olgusal temellerinin olmadığı söylenemez (aynı
yöndeki değerlendirmeler için bkz. Alparslan
Altan, § 144;Erdal Tercan, § 162).
91. Öte yandan başvurucu hakkındaki tutuklama tedbirinin ölçülü
olup olmadığının da belirlenmesi gerekir. Bir tutuklama tedbirinin Anayasa'nın
13. ve 19. maddeleri kapsamında ölçülülüğünün belirlenmesinde somut olayın tüm
özellikleri dikkate alınmalıdır (Gülser Yıldırım
(2), § 151).
92. Öncelikle terör suçlarının soruşturulması kamu makamlarını
ciddi zorluklarla karşı karşıya bırakmaktadır. Bu nedenle kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkı, adli makamlar ve güvenlik görevlilerinin -özellikle organize
olanlar olmak üzere- suçlarla ve suçlulukla etkili bir şekilde mücadelesini
aşırı derecede güçleştirmeye neden olabilecek şekilde yorumlanmamalıdır (aynı
yöndeki değerlendirmeler için bkz. Süleyman Bağrıyanık ve diğerleri, § 214; Devran Duran, § 64). Özellikle darbe
teşebbüsüyle bağlantılı ya da doğrudan darbe girişimiyle bağlantılı olmasa bile
FETÖ/PDY ile bağlantılı soruşturmaların kapsamı ve niteliği ile FETÖ/PDY'nin özellikleri (gizlilik, hücre tipi yapılanma, her
kurumda örgütlenmiş olma, kendisine kutsallık atfetme, itaat ve teslimiyet
temelinde hareket etme gibi) de dikkate alındığında bu soruşturmaların diğer
ceza soruşturmalarına göre çok daha zor ve karmaşık olduğu ortadadır (Aydın Yavuz ve diğerleri, § 350).
93. Ayrıca başvurucunun darbe teşebbüsünün savuşturulması
sürecinde gözaltına alındığı ve sonrasında tutuklandığı dikkate alındığında
soruşturma süreci bakımından tutuklamanın ölçülülük ilkesinin bir unsuru olarak
gerekli olmadığı sonucuna
varılması için herhangi bir nedenin bulunmadığı değerlendirilmiştir.
94. Somut olayın yukarıda belirtilen özellikleri dikkate
alındığında Ankara 3. ve 4. Sulh Ceza Hâkimliklerinin isnat edilen suç için
öngörülen yaptırımın ağırlığını, işin niteliğini ve önemini de gözönünde tutarak başvurucu hakkında uygulanan tutuklama
tedbirinin ölçülü olduğu ve adli kontrol uygulamasının yetersiz kalacağı
sonucuna varmasının keyfî ve temelsiz olduğu söylenemez.
95. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun tutuklamanın hukuki
olmadığı iddiasına ilişkin olarak bir ihlalin bulunmadığı açık olduğundan
başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan
yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
96. Buna göre başvurucunun kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına
tutuklama yoluyla yapılan müdahalenin bu hakka dair Anayasa'da (13. ve 19.
maddelerde) yer alan güvencelere aykırılık oluşturmadığı görüldüğünden
Anayasa'nın 15. maddesinde yer alan ölçütler yönünden ayrıca bir inceleme
yapılmasına gerek bulunmamaktadır.
3. Soruşturma Dosyasına
Erişimin Kısıtlandığına İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiası
97. Başvurucu; ifade ve sorgu sırasında kendisine ve müdafisine
hiçbir delilin gösterilmediğini, soruşturma dosyasını inceleme imkânı da
tanınmadığını belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği, adil yargılanma ve etkili
başvuru hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
b. Değerlendirme
98. Anayasa'nın "Kişi
hürriyeti ve güvenliği" kenar başlıklı 19. maddesinin sekizinci
fıkrası şöyledir:
"Her ne sebeple olursa olsun, hürriyeti
kısıtlanan kişi, kısa sürede durumu hakkında karar verilmesini ve bu
kısıtlamanın kanuna aykırılığı halinde hemen serbest bırakılmasını sağlamak
amacıyla yetkili bir yargı merciine başvurma hakkına sahiptir."
99. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucular tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
§ 16). Bu itibarla başvurucunun bu bölümdeki iddiasının Anayasa'nın 19.
maddesinin sekizinci fıkrası bağlamında kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı
kapsamında incelenmesi gerekir.
i. Uygulanabilirlik
Yönünden
100. Başvurucunun şikâyetlerine konu kısıtlama kararının
verildiği belirtilen soruşturma dosyasında başvurucuya yöneltilen suçlama,
olağanüstü hâl ilanına sebebiyet veren olaylarla ilgilidir. Bu nedenle
kısıtlamanın hukuki olup olmadığı, bir başka ifadeyle kararın kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkı üzerindeki etkisinin incelenmesi Anayasa'nın 15. maddesi
kapsamında yapılacaktır. Bu inceleme sırasında öncelikle kısıtlamanın
Anayasa'nın 19. maddesinde yer alan güvencelere aykırı olup olmadığı tespit
edilecek, aykırılık saptanması hâlinde ise Anayasa'nın 15. maddesindeki
ölçütlerin bu aykırılığı meşru kılıp kılmadığı değerlendirilecektir (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 193-195,
242).
ii. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
(1) Genel
İlkeler
101. İlgili genel ilkeler için bkz. Gülser Yıldırım (2), §§169-174.
(2)
İlkelerin Olaya Uygulanması
102. Başvuru formunda soruşturma dosyasını incelemeye izin
verilmediği ileri sürülmüş ancak iznin verilmemesine neden olan kararın
savcılık ya da hangi mahkeme tarafından hangi tarihte verildiğine ilişkin bir
açıklamada bulunulmamıştır.
103. Başvuru formu ve eklerinde, kısıtlama kararının daha sonra
kaldırılıp kaldırılmadığı hususunda herhangi bir bilgi veya belge bulunmamakla
birlikte Yargıtay 9. Ceza Dairesince iddianamenin kabul edildiği 26/2/2018
tarihi (bkz. § 30) itibarıyla kısıtlılık, 5271 sayılı Kanun'un 153. maddesinin
(4) numaralı fıkrası uyarınca kendiliğinden sona ermiş bulunmaktadır.
104. Soruşturma aşamasında başvurucuya yöneltilen suçlamaların FETÖ/PDY
üyesi olduğu ve bu örgütün yargı ayağını oluşturduğu anlaşılmaktadır. Bu
suçlamaların içeriğinin Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca yapılan ifade alma
işlemi sırasında başvurucuya sorulan sorularda açıklandığı ve başvurucunun
ifadesinde anılan suçlamalarla ilgili ayrıntılı bir şekilde beyanda bulunduğu
görülmektedir (bkz. § 16).
105. Öte yandan Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca 20/7/2016
tarihinde düzenlenen tutuklama talep yazısı incelendiğinde başvurucuya isnat
edilen suçlamalara ilişkin ayrıntılı şekilde açıklamalara yer verildiği
görülmektedir. Bu bağlamda suça konu edilen olaylarla ilgili bilgi ve delillere
yer verilmiş, bu eylemlerin hukuki niteliğine yönelik olarak da
değerlendirmelerde bulunulmuştur (bkz. § 17). Anılan talep yazısı sorgu işlemi
öncesinde Ankara 3. Sulh Ceza Hâkimliği tarafından başvurucuya okunmuş olup
ayrıca sorgu tutanağında başvurucuya isnat edilen suçların okunup anlatıldığı
belirtilmiştir. Başvurucunun sorgu sırasında suçlama konusu olaylarla ilgili
anlatımda bulunduğu, sorulan sorulara cevap verdiği görülmektedir (bkz. § 16). Ayrıca başvurucunun
tutukluluğa itiraz dilekçesinde de usul ve esasa ilişkin ayrıntılı bir biçimde
beyanda bulunulmuştur. Dolayısıyla başvurucunun ve müdafinin isnat edilen
suçlamalara ve tutukluluğa temel teşkil eden bilgilere gerek sorgu öncesinde
gerekse sorgu sonrasında erişimlerinin olduğu anlaşılmaktadır.
106. Bu itibarla suçlamalara dayanak olan temel unsurların ve
tutmanın hukukiliğinin değerlendirilmesi için esas olan bilgilerin başvurucuya
veya müdafilerine bildirilmiş ve başvurucuya bunlara karşı savunma ve
itirazlarını ileri sürme imkânı verilmiş olması dikkate alındığında soruşturma
aşamasında dosyanın incelenmesine izin verilmemesi nedeniyle başvurucunun
tutukluluğa karşı etkili bir şekilde itirazda bulunamadığının kabulü mümkün
görülmemiştir.
107. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun dosyayı incelemeye izin
verilmemesi nedeniyle tutukluluğa etkili bir şekilde itirazda bulunamadığı iddiasına
ilişkin olarak bir ihlalin bulunmadığı açık olduğundan başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
108. Buna göre başvurucunun kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına
yönelik olarak soruşturma dosyasında kısıtlama kararı verilmesi suretiyle
yapıldığı belirtilen müdahalenin Anayasa'da (özellikle 19. maddenin sekizinci
fıkrasında) yer alan güvencelere aykırılık oluşturmadığı görüldüğünden
Anayasa'nın 15. maddesinde yer alan ölçütler yönünden ayrıca bir inceleme
yapılmasına gerek bulunmamaktadır.
4. Tutukluluk
İncelemelerinin Hâkim/Mahkeme Önüne Çıkarılmaksızın Yapıldığına İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları
109. Başvurucu, tutukluluğa itiraz ile tutukluluk hâlinin gözden
geçirilmesine ilişkin incelemelerin dosya üzerinden değerlendirildiğini
belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı ile adil yargılanma hakkının ihlal
edildiğini ileri sürmüştür.
b. Değerlendirme
110. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrasının son cümlesi
şöyledir:
"Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun
yollarının tüketilmiş olması şarttır."
111. 6216 sayılı Kanun'un "Bireysel
başvuru hakkı" kenar başlıklı 45. maddesinin (2) numaralı
fıkrası şöyledir:
"İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem,
eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının
tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir."
112. Anılan Anayasa ve Kanun hükümlerine göre bireysel başvuru
yoluyla Anayasa Mahkemesine başvurabilmek için olağan kanun yollarının
tüketilmiş olması gerekir. Temel hak ve özgürlüklere saygı, devletin tüm
organlarının anayasal ödevi olup bu ödevin ihmal edilmesi nedeniyle ortaya
çıkan hak ihlallerinin düzeltilmesi idari ve yargısal makamların görevidir. Bu
nedenle temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiği iddialarının öncelikle derece
mahkemeleri önünde ileri sürülmesi, bu makamlar tarafından değerlendirilmesi ve
bir çözüme kavuşturulması esastır. Dolayısıyla Anayasa Mahkemesine bireysel
başvuru, iddia edilen hak ihlallerinin derece mahkemelerince düzeltilmemesi
hâlinde başvurulabilecek ikincil nitelikte bir kanun yoludur (Ayşe Zıraman ve Cennet
Yeşilyurt, §§ 16, 17).
113. Anayasa Mahkemesi Salih
Sönmez kararında (bkz. §§ 175-177) )
tutukluluk incelemelerinin duruşmasız yapılması ve/veya makul sürede
hâkim/mahkeme önüne çıkarılmama şikayetini incelemiştir. Anayasa Mahkemesi
anılan kararda başvurucunun inceleme tarihi itibarıyla hâkim/mahkeme önüne
çıkarılmış olması hususunu nazara alarak verilecek bir ihlal kararının
başvurucunun yeniden hâkim önüne çıkarılmasını sağlamayacağı ve serbest kalması
sonucunu doğurmayacağını belirtmiş ve bu durumda yalnızca kişinin uzun süre
hâkim/mahkeme önüne çıkarılmamasıyla ilgili bir hak ihlalinin tespiti ve
gerekiyorsa belli bir miktar tazminata hükmedilmesiyle yetinileceği sonucuna
varmıştır.
114. Öte yandan Anayasa Mahkemesi anılan kararda bu tür ihlal
iddiaları bakımından öncelikle aynı giderim imkânını sağlayan başvuru
yollarının tüketilmesi ve bunlardan sonuç alınamaması hâlinde bireysel
başvuruda bulunulması gerektiğini belirterek 5271 sayılı Kanun'un 141.
maddesinde belirtilen dava yolunun başvurucunun durumuna uygun telafi
kabiliyetini haiz etkili bir hukuk yolu olduğu tespitini yapmış ve başvuru
yollarının tüketilmediği sonucuna varmıştır.
115. Somut olayda başvurucunun sorgusu Ankara 3. Sulh Ceza
Hâkimliği tarafından 20/7/2016 tarihinde yapılmış, başvurucu -müdafiiyle birlikte- sorgu sırasında hem kendisine isnat
edilen suçlamalara karşı hem de Savcılığın yapılan tutuklama talebine karşı
savunmasını sözlü olarak yapmıştır. Başvurucunun tutuklanmasından sonra gerek
tahliye talebinde bulunması üzerine gerekse resen yapılan tutukluluk
incelemelerinin duruşmasız olarak gerçekleştirildiği, başvurucunun bu süre
içinde hâkim/mahkeme önüne çıkarılmadığı görülmektedir. Başvurucunun tutuklama
ve tutukluluğun devamı kararlarına yönelik itirazları da itiraz mercilerince dosya
üzerinden yapılan incelemeler sonucunda karara bağlanmıştır (bkz. §§ 20, 21).
Buna göre başvurucunun tutukluluk durumu, tutuklanmasına karar verildiği
22/7/2016 tarihinden Yargıtay 9. Ceza Dairesince 19/6/2018 tarihinde yapılan
ilk duruşma tarihine kadar duruşma yapılmaksızın dosya üzerinden yapılan
incelemeler sonucunda verilen kararlar ile devam ettirilmiştir. Başvurucunun bu
süreçte tutukluluğa yönelik itirazlarını, tutuklanmasına dayanak olan
delillerin içeriğine veya nitelendirilmesine yönelik iddialarını, lehine ve
aleyhine olan görüş ve değerlendirmelere karşı beyanlarını, tahliye taleplerini
hâkim/mahkeme önünde sözlü olarak dile getirmesi mümkün olmamıştır. Dolayısıyla
başvurucunun tutukluluk durumunun yaklaşık yirmi iki (22) ay boyunca duruşmasız
olarak incelenmesi söz konusu olmuştur. Ancak 19/6/2018 tarihinde yapılan ilk
duruşmadan (bkz. § 31) itibaren makul aralıklara başvurucunun yargılaması
Yargıtay 9. Ceza Dairesinde tutuklu olarak sürdürülmektedir. Dolayısıyla somut
başvuru yönünden anılan karardan ayrılmayı gerektiren bir durum söz konusu
değildir.
116. Açıklanan nedenlerle başvurucunun tutukluluk
incelemelerinin hâkim/mahkeme önüne çıkarılmaksızın yapıldığına ilişkin iddiası
ile ilgili olarak yargısal başvuru yolları tüketilmeden bireysel başvuru
yapıldığı anlaşıldığından başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle kabul
edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Yakalama ve gözaltının hukuki olmaması dolayısıyla kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Tutuklamanın hukuki olmaması dolayısıyla kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ
OLDUĞUNA,
4. Soruşturma dosyasına erişimin kısıtlanması dolayısıyla kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın süre aşımı nedeniyle KABUL EDİLEMEZ
OLDUĞUNA,
5. Tutukluluk incelemelerinin hâkim/mahkeme önüne çıkarılmaksızın
yapılması dolayısıyla kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine
ilişkin iddianın başvuru yollarının
tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA
10/1/2019 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.