TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
MUSTAFA ADNAN ÇOBANOĞLU BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2016/2595)
|
|
Karar Tarihi: 21/3/2019
|
R.G. Tarih ve Sayı: 25/4/2019-30755
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Serdar
ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Serruh KALELİ
|
|
|
Hasan Tahsin
GÖKCAN
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
Raportör
|
:
|
Yakup MACİT
|
Başvurucu
|
:
|
Mustafa
Adnan ÇOBANOĞLU
|
Vekili
|
:
|
Av. Metin
KARAÇAĞLAYAN
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, temyiz talebinin reddedilmesi nedeniyle mahkemeye
erişim hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 10/2/2016 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüş bildirmemiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal
Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler
çerçevesinde olaylar özetle şöyledir:
A. Bireysel Başvuru Tarihinden Önceki Süreç
8. Başvurucu 14/3/2003-8/11/2005 tarihleri arasında Türkiye
Yüksek İhtisas Eğitim ve Araştırma Hastanesinde (Hastane) başhekim olarak görev
yapmıştır.
9. Hastane tarafından 29/12/2003 tarihinde açık ihale usulü ile 2004 yılı gece vardiyası personelinin taşınması işi
ihalesi yapılmış; başvurucu, başhekim olarak İhale Komisyonu
kararını onaylamıştır.
10. Sağlık Bakanlığının 12/11/2008 tarihli müfettiş raporunda
ihalenin yaklaşık maliyetinin mevzuata aykırı olarak belirlendiğinin ve bu
suretle Hastanenin zarara uğratıldığının belirtilmesi üzerine başvurucu ve bir
kısım İhale Komisyonu üyesi hakkında Sağlık Bakanlığı tarafından Ankara 23.
Asliye Hukuk Mahkemesinde (Mahkeme) alacak davası açılmıştır.
11. Dava dilekçesinde başvurucunun adresi "(...) Rd. PORTLAND
OR- (...)" olarak belirtilmiş; bu adrese Bakanlık kanalıyla
çıkarılan tebligat, başvurucunun adreste bulunamadığı gerekçesiyle bila ikmal iade edilmiştir.
12. Yargılamada 4/11/2010 tarihli celsede davacı tarafa,
davalının adresini bildirmek üzere süre verilmiş; davacı vekili 7/12/2010
tarihli dilekçe ekindeki başvurucuya ait nüfus cüzdanı fotokopisinde belirtilen
"(...) Cleveland OH, (...), USA" adresini dosyaya sunmuştur.
13. Mahkeme 7/4/2011 tarihli duruşma ara kararı gereği Türkiye'nin
Los Angeles Başkonsolosluğu vasıtasıyla başvurucunun "(...) Rd. PORTLAND OR- (...)"
adresine tebligat çıkarmış, tebligat bila ikmal iade
edilmiştir.
14. Mahkeme, Ankara İl Sağlık Müdürlüğüne adres araştırması için
yazı yazmış; İl Sağlık Müdürlüğü tarafından bildirilen "(...) Sk. No:(...)
Maltepe Ankara" adresine çıkarılan tebligat bila
ikmal iade edilmiştir.
15. Bu arada diğer davalılar G.A. ve S.K. 8/3/2012 tarihli
dilekçelerinde, içinde başvurucunun da yer aldığı adının ve adresi "(...) Cad. (...) Apt. 21 Kat.(...)
Daire (...) Ankara" olarak geçen Ankara 13. Asliye Ceza
Mahkemesinin 6/10/2011 tarihli ve E.2010/647, K.2011/256 sayılı kararı ile
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının iddianamesini dosyaya sunmuştur.
16. Başvurucunun "(...) Sk. No:(...) Maltepe
Ankara" adresine çıkarılan tebligatın iade edilmesi üzerine
Mahkeme, başvurucunun Merkezî Nüfus İdare Sistemi (MERNİS) adresini araştırmış;
gelen nüfus kaydında yurt dışı adresin
"Beachwood USA" olduğu
belirtilmiştir.
17. Yine UYAP üzerinden yapılan araştırmada başvurucunun yurt
içi adresinin "(...) Cad. (...) Apt. 21
Kat.(...) Daire (...) Ankara" olduğu
belirtilmiştir.
18. Bu arada davacı vekili dosyaya sunduğu 25/4/2012 tarihli
dilekçesinde başvurucunun yurt dışı iş adresini "(...) Cleveland, OH, (...), USA" olarak belirtmiştir.
19. Mahkeme 12/6/2012 tarihli celsede "başvurucunun MERNİS adresinin Amerika'da olduğu, daha önce yurt
dışı tebligatının yapılması için yazışmalar yapıldığı ancak tebligatların
yapılamadığını" belirterek dava dilekçesi ve duruşma gününün
ilanen tebliğine karar vermiştir.
20. Mahkeme 19/2/2013 tarihli kararında, ihale nedeniyle Hazine
adına oluşan 16.998,25 TL zararın başvurucu ve diğer sorumlu kişilerden
müştereken ve müteselsilen tahsiline karar vermiştir.
21. Bu arada başvuru konusu alacak davasından önce başvurucu ve
ihalede kusuru olduğu iddia edilen sorumlular hakkında 5/1/2004 tarihinde
görevi kötüye kullanma suçundan dava açılmış, Ankara 13. Asliye Ceza Mahkemesi
6/10/2011 tarihinde zamanaşımı nedeniyle kamu davasının ortadan kaldırılmasına
karar vermiştir.
22. Mahkemenin gerekçeli kararı başvurucuya ilanen tebliğ
edilmiş, diğer davalıların temyizi üzerine Yargıtay 4. Hukuk Dairesi (Daire)
23/9/2014 tarihli kararında hükmü onamıştır.
23. Karar düzeltme talebi üzerine Daire 12/3/2015 tarihinde,
olay tarihinde yürürlükte bulunan 22/4/1926 tarihli ve 818 sayılı mülga Borçlar
Kanunu 43. ve 44. maddeleri uyarınca tazminat miktarında uygun bir indirim
yapılması gerektiği gerekçesiyle onama kararını kaldırarak hükmü temyiz eden
diğer davalılar yararına bozmuştur.
24.Bozma kararına uyan Mahkeme 4/6/2015 tarihli kararında 8.499
TL tazminatın diğer davalılardan tahsiline hükmetmiş, başvurucu hakkında
19/2/2013 tarihinde kurulan hüküm kesinleştiğinden yeniden hüküm kurulmasına
yer olmadığına karar vermiştir.
25. Davacı tarafın temyizi üzerine dosya Yargıtaya
gönderilmiş; bu sırada başvurucu yargısal süreçten yeni haberdar olduğunu
belirterek 2/2/2016 tarihinde hükmü temyiz etmiş ve 10/2/2016 tarihinde
bireysel başvuruda bulunmuştur.
B. Bireysel Başvuru Tarihinden Sonraki Süreç
26. Daire 28/2/2017 tarihli kararında; dosya kapsamına göre
başvurucu hakkında verilen hükmün kesinleştiğini belirterek temyiz dilekçesinin
reddine karar vermiş ancak bir üye, başvurucunun 12/6/2012 tarihinde alınan
UYAP kaydında yurt içi MERNİS adresinin gösterildiğini, bu adresin başvurucu
vekilince verilen temyiz dilekçesinde güncel adres olduğunu, Mahkemece yurt
dışı tebligatları iade olunan başvurucunun öncelikle yurt içi MERNİS adresine
tebligat yapılması gerekirken bu yapılmadan ilanen tebligat aşamasına
geçilmesinin doğru olmadığını, bu durumun hukuki dinlenilme ve savunma hakkını
ortadan kaldırdığını belirterek karara muhalif kalmıştır.
27. Hüküm, karar düzeltme yoluna başvurulmaksızın 13/6/2017
tarihinde kesinleşmiştir.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
1. Kanun Hükümleri
28. 11/2/1959 tarihli ve 7201 sayılı Tebligat Kanunu’nun 10.
maddesinin ilgili kısımları şöyledir:
"Tebligat, tebliğ yapılacak şahsa bilinen
en son adresinde yapılır.
Bilinen en son adresin tebligata elverişli
olmadığının anlaşılması veya tebligat yapılamaması hâlinde, muhatabın adres
kayıt sisteminde bulunan yerleşim yeri adresi, bilinen en son adresi olarak
kabul edilir ve tebligat buraya yapılır."
29. 7201 sayılı Kanun'un 21. maddesinin ikinci fıkrası şöyledir:
"Gösterilen adres muhatabın adres kayıt
sistemindeki adresi olup, muhatap o adreste hiç oturmamış veya o adresten
sürekli olarak ayrılmış olsa dahi, tebliğ memuru tebliğ olunacak evrakı, o
yerin muhtar veya ihtiyar heyeti azasından birine veyahut zabıta amir veya
memurlarına imza karşılığında teslim eder ve tesellüm edenin adresini ihtiva
eden ihbarnameyi gösterilen adresteki binanın kapısına yapıştırır. İhbarnamenin
kapıya yapıştırıldığı tarih, tebliğ tarihi sayılır."
30. 7201 sayılı Kanun'un 28. maddesinin ilgili kısımları
şöyledir:
"Adresi
meçhul olanlara tebligat ilanen yapılır.
Yukarıki maddeler mucibince tebligat yapılamıyan ve
ikametgahı, meskeni veya iş yeri de bulunamıyan
kimsenin adresi meçhul sayılır.
Adresin meçhul olması halinde keyfiyet tebliğ
memuru tarafından mahalle veya köy muhtarına şerh verdirilmek suretiyle tesbit edilir. Bununla beraber tebliği çıkaran merci,
muhatabın adresini resmî veya hususi müessese ve dairelerden gerekli
gördüklerine sorar ve zabıta vasıtasıyla tahkik ve tespit ettirir.''
31. İlanen tebligat kararının verildiği tarihte yürürlükte olan
11/9/1959 tarihli ve 10303 sayılı Resmî Gazete'de
yayımlanan Tebligat Tüzüğü'nün (Tüzük) 46. maddesi şöyledir:
"Adresi meçhul olanlara tebligat ilanen
yapılır.
Bu Tüzük hükümlerine göre tebligat yapılamıyan ve 13 üncü madde
mucibince yapılan soruşturmaya rağmen ikametgahı, meskeni veya iş yeri de bulunamıyan kimsenin adresi meçhul sayılır.
Adresi meçhul olması halinde keyfiyet tebliğ
memuru tarafından mahalle veya köy muhtarına tebliğ mazbatasına şerh
verdirilmek suretiyle tesbit edilir. Bununla beraber
tebliği çıkaran merci, lüzum görürse, muhatabın adresini resmi veya hususi
müessese ve dairelerden veya zabıta vasıtasiyle tahkik
ve tesbit ettirebilir.
İlan, tebligatta başvurulacak son
çaredir."
32. 25/1/2012 tarihli ve 28184 sayılı Resmî Gazete'de
yayımlanan Tebligat Kanununun Uygulanmasına Dair
Yönetmelik'in (Yönetmelik) 48. maddesi şöyledir:
''(1) Bu Yönetmelik hükümleri uyarınca
kendisine tebligat yapılamayan, tebliğ memuru tarafından adresi tespit
edilemeyen, adres kayıt sisteminde de yerleşim yeri adresi bulunmayan kişinin
adresinin tespiti için tebligatı çıkaran merci tarafından adres araştırması
yapılır.
(2)
Tebligatı çıkaran merci, muhatabın adresini öncelikle resmî veya özel kurum ve
dairelerden, bunlardan sonuç alınamadığı takdirde kolluk vasıtasıyla
araştırabilir ve tespit ettirebilir. Yapılan araştırmalara rağmen muhatabın
adresinin tespit edilememesi halinde adres meçhul sayılır.
(3)
Adresi meçhul olanlara tebligat ilanen yapılır.
(4)
İlânen tebligat, bu maddedeki usuller izlendikten sonra başvurulacak son
çaredir.''
33. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri
Kanunu'nun geçici 3. maddesi şöyledir:
"(1) Bölge adliye mahkemelerinin,
26/9/2004 tarihli ve 5235 sayılı Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge
Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanunun geçici 2 nci maddesi uyarınca Resmî Gazete’de ilan edilecek göreve başlama tarihine kadar, 1086
sayılı Kanunun temyize ilişkin yürürlükteki hükümlerinin uygulanmasına devam
olunur.
(2)
Bölge adliye mahkemelerinin göreve başlama tarihinden önce aleyhine temyiz
yoluna başvurulmuş olan kararlar hakkında, kesinleşinceye kadar 1086 sayılı
Kanunun 26/9/2004 tarihli ve 5236 sayılı Kanunla yapılan değişiklikten önceki
427 ilâ 454 üncü madde hükümlerinin uygulanmasına
devam olunur.
(3) Bu
Kanunda bölge adliye mahkemelerine görev verilen hallerde bu mahkemelerin
göreve başlama tarihine kadar 1086 sayılı Kanunun bu Kanuna aykırı olmayan
hükümleri uygulanır."
34. 18/6/1927 tarihli ve 1086 sayılı mülga Hukuk Muhakemeleri
Usulü Kanunu'nun 432. maddesinin ilgili kısımları şöyledir:
"Temyiz süresi onbeş
gündür.
...
Temyiz, kanuni süre geçtikten sonra yapılır
veya temyizi kabil olmayan bir karara ilişkin olursa, kararı veren mahkeme
temyiz isteminin reddine karar verir...
..."
2. Yargısal Kararlar
35.Yargıtay 10. Hukuk Dairesinin 15/10/2018 tarihli ve
E.2018/4809, K.2018/7977 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
"7201 sayılı Tebligat Kanunu'nun 10.
maddesi, tebligat yapılacak şahsın bilinen en son adresine tebligat
yapılacağına, bilinen en son adresin tebligata elverişli olmadığının
anlaşılması veya tebligat yapılamaması hâlinde, muhatabın adres kayıt
sisteminde bulunan yerleşim yeri adresinin, bilinen en son adresi olarak kabul
edilerek tebligatın buraya yapılacağını hüküm altına almıştır. Aynı Kanunun 28.
maddesi gereğincekendisine tebligat yapılamayan ve
ikametgahı, meskeni veya işyeri bulunamayan tebligat muhatabının, adresi meçhul
sayılır. İlan yolu ile tebligat, başvurulacak en son yol olduğundan, mahkeme,
muhatabın adresini resmi ve özel Kurum ve dairelerden veya zabıta aracılığıyla
soruşturarak tespit ettirebilir.
..."
36. Yargıtay 10. Hukuk Dairesinin 16/10/2018 tarihli ve
E.2016/8964, K.2018/8050 sayılı kararının ilgili kısımları şöyledir:
"...
7201 sayılı Tebligat Kanunu'nun 28. maddesi
gereğince, kendisine tebligat yapılamayan ve ikametgahı, meskeni veya işyeri de
bulunamayan kimsenin adresi meçhul sayılır. Adresin meçhul olması halinde
keyfiyet, tebliğ memuru tarafından mahalle veya köy muhtarına şerh verdirilmek
suretiyle tespit edilir. Bununla beraber, tebliğ çıkaran mercii, muhatabın
adresini resmi veya hususi müessese ve dairelerden gerekli gördüklerine sorar
ve zabıta vasıtası ile tahkik ve tespit ettirir.
Bu araştırmalardan sonra ilanen tebligatla
ilgili işlemlerin nasıl yapılacağı ise, Tebligat Kanunu'nun 29 ve 30. maddeleri
ile ilanen tebligatın yapıldığı tarih itibariyle yürürlükte bulunan Tebligat
Tüzüğü'nün 46 ve 47. maddelerinde düzenlenmiştir. Tebligat Kanunu'nun ilana
ilişkin 28. maddesi ile Tebligat Tüzüğü'nün 46. maddesindeki hükümlere uyularak
çok yönlü araştırma (resmi ve hususi müessese ve dairelerden örneğin seçim
kurullarından, vergi dairesinden) yapılarak, bundan sonuç alınamaması halinde
ilanen tebliğe gidilmesi gerekir. İlanen tebligat, başvurulacak son yoldur. Bu
nedenle adres araştırmasının geniş bir çerçeve içerisinde ele alınıp
soruşturmanın çok yönlü yapılması zorunludur.
..."
B. Uluslararası Hukuk
1. İlgili Sözleşme
37. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) 6. maddesinin
(1) numaralı fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:
"Herkes medeni hak ve yükümlülükleri ile
ilgili uyuşmazlıklar ...konusunda karar verecek olan ,...bir
mahkeme tarafından davasının ...görülmesini istemek hakkına sahiptir..."
2. Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesi İçtihadı
38. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), mahkemeye erişim
hakkının başvuru yapılabilmesi konusunda tutarlı bir sistemin var olmasını ve
dava açmak isteyen kişilerin mahkemeye ulaşmada açık, pratik ve etkili
fırsatlara sahip olmasını gerektirdiğini ifade etmektedir. Bu sebeple kanundaki
ya da uygulamadaki belirsizliklerin tarafların mahkemeye erişimine zarar
verdiği durumlarda bu hakkın ihlal edildiğine karar verilmektedir (Geffre/Fransa (k.k.),
B. No: 51307/99, 23/1/2003).
39. AİHM, dava hakkını süre sınırına bağlayan iç hukuk
hükümlerinin yorumlanmasının öncelikli olarak kamu otoritelerinin ve özellikle
mahkemelerin görevi olduğunu belirtmekte ve kendisinin rolünün bu yorumun
etkilerinin Sözleşme ile uyumlu olup olmadığının tespitiyle sınırlı olduğunu
ifade etmektedir. Süre sınırı getiren kuralların uygun adalet yönetiminin
güvence altına alınması amacına dayandığına işaret eden AİHM, bu kuralların
veya bunların uygulanmasının ilgililerin ulaşılabilir başvuru yollarına
müracaatlarını engelleyecek mahiyette olmaması gerektiğini değerlendirmektedir.
AİHM, bu bağlamda her bir olayın somut başvuru yolunun özellikleri ışığında ve
Sözleşme'nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasının amaç ve hedefleri
çerçevesinde değerlendirilmesi gerektiğinin altını çizmektedir (Eşim/Türkiye, B. No: 59601/09, 17/9/2013,
§ 20).
40. Bunun yanında bir mahkemeye başvuru hakkının yasal birtakım
şartlara tabi tutulması kabul edilebilir olsa da mahkemeler usul kurallarını
uygularken bir yandan adil yargılanma hakkını ihlal edebilecek aşırı
şekilcilikten, diğer yandan da yasalar tarafından düzenlenen usul kurallarının
ortadan kaldırılması sonucunu doğurabilecek aşırı gevşeklikten kaçınmalıdır
(benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Walchli/Fransa, B. No: 35787/03, 26/7/2007, § 29).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
41. Mahkemenin 21/3/2019 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
42. Başvurucu, ilanen tebligatın usulsüz olduğunu, dosyada
tebligat yapılabilmesi için yurt içi ve yurt dışı güncel adresleri mevcut
olduğu hâlde ilanen tebligat yapılarak davaya katılımının engellendiğini,
Yargıtay aşamasındayken davadan haberdar olduğunu, bu nedenle temyiz
başvurusunda bulunduğu hâlde Yargıtayın temyiz
dilekçesini reddettiğini belirterek Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına
alınan adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş; yenidenyargılama yapılmasına karar verilmesini talep
etmiştir.
B. Değerlendirme
43. Anayasa’nın "Hak
arama hürriyeti" kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası
şöyledir:
"Herkes, meşru vasıta ve yollardan
faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve
savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir."
44. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucular tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun iddialarının adil yargılanma
hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkı yönünden incelenmesi gerektiği
değerlendirilmiştir.
1. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
45. Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, iddia edilen hak
ihlallerinin derece mahkemelerince düzeltilmemesi hâlinde başvurulabilecek
ikincil nitelikte bir kanun yoludur. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği
gereği, Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için öncelikle
olağan kanun yollarının tüketilmesi zorunludur (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt,
B. No: 2012/403, 26/3/2013, § 17).
46. Her ne kadar başvurucu başvuru konusu davadan haberdar
olduğunu iddia ettiği tarihte hükmü temyiz etmiş ve temyiz incelemesi
sonuçlanmadan 10/2/2016 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuş ise de bireysel
başvuru incelemesi sonuçlanmadan Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 28/2/2017
tarihinde onama kararı verdiği ve hükmün 13/6/2017 tarihinde kesinleştiği
anlaşılmıştır. Bu açıdan başvuru konusu davadaki süreç bir bütün olarak
değerlendirilmiş, başvurucunun olağan kanun yollarını tükettiği sonucuna
ulaşılmıştır.
47. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan
mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin başvurunun kabul edilebilir
olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
a. Hakkın Kapsamı ve Müdahalenin Varlığı
48. Anayasa'nın
36. maddesinin birinci fıkrasında herkesin yargı mercileri önünde davacı veya
davalı olarak iddiada bulunma ve savunma hakkına sahip olduğu belirtilmiştir.
Dolayısıyla mahkemeye erişim hakkı, Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına
alınan hak arama özgürlüğünün bir unsurudur. Diğer yandan Anayasa'nın 36.
maddesine adil yargılanma ibaresinin eklenmesine ilişkin gerekçede, Türkiye'nin
taraf olduğu uluslararası sözleşmelerle de güvence altına alınan adil
yargılanma hakkının madde metnine dâhil edildiği vurgulanmıştır. Sözleşme'yi yorumlayan AİHM, Sözleşme'nin 6. maddesinin (1)
numaralı fıkrasının mahkemeye erişim hakkını içerdiğini belirtmektedir (Özbakım Özel Sağlık Hiz. İnş. Tur.
San. ve Tic. Ltd. Şti., B. No:2014/13156, 20/4/2017,§
34).
49. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan hak arama
özgürlüğü, bir temel hak olmanın yanında diğer temel hak ve özgürlüklerden
gereken şekilde yararlanılmayı ve bunların korunmasını sağlayan en etkili
güvencelerden biridir. Bu bakımdan davanın bir mahkeme tarafından görülebilmesi
ve kişinin adil yargılanma hakkı kapsamına giren güvencelerden faydalanabilmesi
için ilk olarak kişiye iddialarını ortaya koyma imkânının tanınması gerekir.
Diğer bir ifadeyle dava yoksa adil yargılanma hakkının sağladığı güvencelerden
yararlanmak mümkün olmaz (Mohammed Aynosah, B. No:
2013/8896, 23/2/2016, § 33).
50. Anayasa Mahkemesi bireysel başvuru kapsamında yaptığı
değerlendirmelerde mahkemeye erişim hakkının bir uyuşmazlığı mahkeme önüne
taşıyabilmek ve uyuşmazlığın etkili bir şekilde karara bağlanmasını
isteyebilmek anlamına geldiğini ifade etmiştir (Özkan Şen, B. No: 2012/791, 7/11/2013, § 52).
51. Başvurucu hakkında verilen kararın kesinleştiğinden bahisle Yargıtayca temyiz dilekçesinin reddedilmesinin mahkemeye
erişim hakkına bir müdahale teşkil ettiği açıktır.
b. Müdahalenin İhlal
Oluşturup Oluşturmadığı
52. Anayasa'nın 13. maddesinin ilgili kısımları şöyledir:
"Temel hak ve hürriyetler, ... yalnızca
Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak
kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, ... ölçülülük ilkesine aykırı
olamaz."
53. Yukarıda anılan müdahale, Anayasa’nın 13. maddesinde
belirtilen koşullara uygun olmadığı müddetçe Anayasa’nın 36. maddesinin
ihlalini teşkil edecektir. Bu sebeple müdahalenin somut başvuruya ilişkin
olarak Anayasa’nın 13. maddesinde düzenlenmiş olan kanun tarafından öngörülme,
haklı bir sebebe dayanma, ölçülülük ilkesine aykırı olmama koşullarına uygun
olup olmadığının belirlenmesi gerekir.
i. Kanunilik
54. Başvuru konusu olayda 1/6/1990 tarihli ve E.1989/3, K.1990/4
sayılı Yargıtay İçtihatları Birleştirme Genel Kurulu kararı gereği Yargıtay
Dairesi, başvurucunun temyiz talebini 1086 sayılı mülga Kanun'un 432. maddesine
göre kesin karara karşı temyiz talebinde bulunulamayacağı gerekçesiyle
reddetmiştir.
55. Yargıtay Dairesinin bu hükmü esas alarak verdiği ret
kararına göre yapılan müdahalenin kanun tarafından öngörülme ölçütünü
karşıladığı sonucuna varılmıştır.
ii. Meşru Amaç
56. Dava açmanın bir süreye bağlanmasının meşru amacının ne
olduğu hususu benzer nitelikteki başvurularda Anayasa Mahkemesi tarafından
müteaddit defa incelenmiştir.Anayasa Mahkemesi bu
incelemelerinde, dava açılmasında süre koşulu öngörülmesinin en genel ifadesiyle
Anayasa'nın 2. maddesinde düzenlenen hukuk devleti ilkesinin bir gereği olan
istikrarın sağlanması şeklinde bir meşru amacı bulunduğuna işaret etmiştir
(benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Ayşe
Yıldırım, B. No: 2014/5, 25/10/2017, §§ 54, 55; Fatma Altuner, B.
No: 2014/17714, 26/10/2017, §§ 48, 49; Çölbeyi Lojistik Nakliyat Gümrükleme Denizcilik İnşaat Turizm Sanayii ve
Ticaret Limitet Şirketi, B. No: 2014/12354, 9/11/2017, § 52).
57. Başvurucunun temyiz talebi, hakkındaki kararın kesinleştiği
gerekçesiyle reddedilmiştir. Kesinleşmiş kararlara karışı yeniden olağan kanun
yoluna başvurulamamasının hukuki alanda istikrar sağlamak ve kararlara karşı
hukuk düzenine karşı olan güvenin sarsılmasını önlemek amacıyla vazedildiği, bu
açıdan meşru bir amaca yönelik olduğu anlaşılmıştır.
iii. Ölçülülük
(1) Genel
İlkeler
58. Ölçülülük ilkesi elverişlilik,
gereklilik ve orantılılık olmak üzere üç alt ilkeden
oluşmaktadır. Elverişlilik
öngörülen müdahalenin ulaşılmak istenen amacı gerçekleştirmeye elverişli
olmasını, gereklilik ulaşılmak
istenen amaç bakımından müdahalenin zorunlu olmasını yani aynı amaca daha hafif
bir müdahale ile ulaşılmasının mümkün olmamasını, orantılılık ise bireyin hakkına yapılan müdahale ile
ulaşılmak istenen amaç arasında makul bir dengenin gözetilmesi gerekliliğini
ifade etmektedir (AYM, E.2011/111, K.2012/56, 11/4/2012; E.2014/176, K.2015/53,
27/5/2015; E.2016/13, K.2016/127, 22/6/2016; Mehmet
Akdoğan ve diğerleri, B. No: 2013/817, 19/12/2013, § 38).
59. Tebligat, yetkili makamlarca birtakım hukuki işlemlerin bu
işlemin hukuki sonuçlarından etkilenmeleri amaçlanan kişilere kanuna uygun
şekilde bildirimi ve bu bildirimin usulüne uygun olarak yapıldığının
belgelendirilmesi işlemidir. Usulüne uygun işlemlerin kendisine bağlanan hukuki
sonuçları doğurabilmesi için muhatabına bildirilmesi gerekir. Usulüne uygun
olarak yapılan tebligat, Anayasa'da güvence altına alınmış olan iddia ve
savunma hakkının tam olarak kullanılabilmesinin ve bireylere tanınan hak arama
hürriyetinin önemli güvencelerinden biridir (AYM, E.2013/95, K.2014/176,
13/11/2014).
60. Yetkili makamların tebliğ işlemlerini yürütürken gerekli
özeni göstermemesi nedeniyle tebliğin muhatabı, tebliğ konusuna vâkıf
olamayabilir. Böyle bir durumda kişinin herhangi bir kusuru bulunmadığı hâlde
kişiyi tebligata bağlanan sonuçtan sorumlu tutmak hakkın varlığını anlamsız
kılabilir ve bu suretle mahkemeye erişim hakkına yapılan müdahaleyi ölçüsüz
hâle getirebilir (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Yaşar Çoban [GK], B. No: 2014/6673,
25/7/2017, § 65; Ertuğrul Dalbaş, B. No: 2014/7805, 25/10/2017,§ 64).
(2) İlkelerin
Olaya Uygulanması
61. Somut olayda Yargıtay Dairesi, dava dilekçesi ve 19/2/2013
tarihli kararın başvurucuya usulüne uygun tebliğ edilerek kararın
kesinleştiğini kabul etmiş; başvurucunun temyiz talebini reddetmiştir. Ret
kararının yargılamanın sürüncemede bırakılmasının önlenmesi ve makul sürede
tamamlanması amacına yönelik elverişli ve gerekli olduğu değerlendirilebilir
ancak gözönüne alınması gereken asıl husus
müdahalenin orantılı olup olmadığıdır.
62. Başvurucu, tebligat yapılabilmesi için yurt içi ve yurt dışı
adreslerinin dosyada mevcut olduğunu ancak bu adreslere tebligat çıkarılmadan
ilanen tebligat yoluna gidilerek davanın sonuçlandırıldığını; bu suretle
mahkemeye erişiminin engellendiğini iddia etmiştir.
63. 7201 sayılı Kanun'un 10. maddesinde; tebligatın tebliğ
yapılacak şahsa bilinen en son adresinde yapılacağı, bilinen en son adresin
tebligata elverişli olmadığının anlaşılması veya tebligat yapılamaması hâlinde
muhatabın adres kayıt sisteminde bulunan yerleşim yeri adresinin bilinen en son
adres olarak kabul edileceği ve tebligatın buraya yapılacağı belirtilmiştir.
64. Yine 7201 sayılı Kanun'un 28. maddesinde; kendisine tebligat
yapılamayan ve ikametgâhı, meskeni veya işyeri de bulunamayan kimsenin
adresinin meçhul sayılacağı, adresin meçhul olması hâlinde keyfîyetin
tebliğ memuru tarafından mahalle veya köy muhtarına şerh verdirilmek suretiyle
tespit edileceği, bununla beraber tebliğ çıkaran mercinin
muhatabın adresini resmî veya özel kurum müessese ve dairelerden gerekli
gördüğüne soracağı, zabıta vasıtası ile tahkik ve tespit ettireceği
belirtilmiştir.
65. İlanen tebligat kararının verildiği tarihte yürürlükte olan Tüzük'ün 46. ve Yönetmelik'in 48. maddelerinde, ilanen
tebligatın adresi meçhul olanlara karşı son çare olarak başvurulması gereken
bir yol olduğu, tebligatı çıkaran mercinin muhatabın
adresini öncelikle resmî veya özel kurum ve dairelerden araştırması, bunlardan
sonuç alamadığı takdirde kolluk vasıtasıyla araştırma yapmak suretiyle adresi
tespit ettirebileceği belirtilmiştir.
66. Yargısal içtihatlarda bu duruma değinilerek ilanen tebligat
kararı verilmeden önce çok yönlü araştırma -resmî ve özel kurum ve dairelerden,
örneğin seçim kurullarından, vergi dairesinden- yapılması, bundan sonuç
alınamaması hâlinde bu yola başvurulması gerektiği, ilanen tebligatın
başvurulacak son yol olduğu, bu nedenle adres araştırmasının geniş bir çerçeve
içinde ele alınıp soruşturmanın çok yönlü yapılmasının zorunlu olduğu
belirtilmiştir (bkz. §§ 35, 36).
67. Kanun ve yargısal uygulamalara göre yargısal mercilerin son
çare olarak öngörülen ilanen tebligat yoluna başvurmadan önce yargılamada taraf
olanların tebligata yarar adreslerini tespit etmeleri ve buna göre tebliğ
işlemini gerçekleştirmeleri hususunda azami dikkat ve özeni sergilemeleri
gerekmektedir. Somut olayda Yargıtayca temyiz
talebinin reddedilmesi kararı, esasen yargısal süreçte dava dilekçesinin tebliğ
işlemlerinin mevzuat ve yargısal uygulamalar çerçevesinde ne ölçüde sağlıklı
yürütüldüğü hususuyla doğrudan ilgilidir.
68. Bu noktada bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği,
mevzuatın yorumlanması ve uygulanması derece mahkemelerinin görevi olmakla
birlikte bu yorum ve uygulamaların etkilerinin Anayasa ve Sözleşme’nin ortak
koruma alanında bulunan hak ve yükümlülüklerle bağdaşıp bağdaşmadığının Anayasa
Mahkemesince incelenebileceği tabiidir. Mahkemeye erişim hakkı yönünden
yapılacak böyle bir inceleme, somut olayın koşulları çerçevesinde olacaktır.
69. Başvurucu yurt dışında yaşadığını, Türkiye'ye geldiğinde
kaldığı ve babasının da o tarihlerde yaşadığı evin adresinin "(...) Cad. (...) Apt. 21 Kat.(...)
Daire (...) Ankara" yurt dışında görev yaptığı hastanenin
adresinin "(...) Cleveland OH, (...),
USA", MERNİS'te kayıtlı adresinin ise
Beachwood USA olduğunu, buna karşın yargılamada
ısrarla "(...) Rd.
PORTLAND OR- (...)" adresine tebligat çıkarıldığını iddia
etmiştir.
70. Mahkeme ilk olarak Bakanlık kanalıyla "(...) Rd. PORTLAND
OR- (...)" adresine tebligat çıkarmış, tebligatın bila ikmal iade edilmesi üzerine 4/11/2010 tarihli
duruşmada davacı tarafa davalının adresini bildirmesi için süre vermiş, davacı
vekili 7/12/2010 tarihli dilekçe ekindeki başvurucuya ait nüfus cüzdanı
fotokopisinde "(...) Cleveland OH,
(...), USA" adresini dosyaya sunmasına rağmen Mahkeme
Türkiye'nin Los Angeles Başkonsolosluğu aracılığıyla yine "(...) Rd. PORTLAND
OR- (...)" adresine tebligat çıkarmıştır.
71. Tebligatın iadesi üzerine Mahkeme Ankara İl Sağlık
Müdürlüğüne adres araştırması için yazı yazmış, İl Sağlık Müdürlüğü tarafından
bildirilen "(...) Sk.
No:(...) Maltepe Ankara"
adresine çıkarılan tebligat da bila ikmal Mahkemeye
iade edilmiştir.
72. Mahkemece başvurucunun MERNİS'teki
adres bilgilerini araştırılmış, gelen nüfus kaydında yurt dışı adresinin "Beachwood USA" olduğu
belirtilmiş, yine UYAP üzerinden yapılan araştırmada yurt içi adresinin "(...) Cad. (...) Apt. 21 Kat.(...)
Daire (...) Ankara" olduğu belirtilmiştir.
73. Yine bu süreçte dosyanın diğer davalıları G.A. ve S.K.
8/3/2012 tarihli dilekçelerinde, Ankara 13. Asliye Ceza Mahkemesinin 6/10/2011
tarihli ve E.2010/647, K.2011/256 sayılı kararı ile Ankara Cumhuriyet
Başsavcılığının iddianamesini dosyaya sunmuştur. İhale ile ilgili olarak içinde
başvurucunun da aralarında olduğu sorumlular hakkında görevi kötüye kullanmak
suçundan 30/9/2010 tarihinde açılan davada Mahkemenin zamanaşımı nedeniyle
davanın ortadan kaldırılmasına kararı verdiği anlaşılmıştır. Bu dosyada yurt
dışına 11/2/2011 tarihinde yazılan talimatta başvurucunun adresinin "(...) Dr. Apt., (...) Beachwood
OH, A.B.D" olarak belirtildiği ve savunmasının alındığı, yine
gerekçeli kararda ve iddianamede başvurucunun yurt içi adresinin "(...) Cad. (...) Apt. 21 Kat.(...)
Daire (...) Ankara" olarak belirtildiği anlaşılmıştır.
74. Bunun yanında davacı vekilinin Mahkemeye sunduğu 25/4/2012
tarihli dilekçesinde başvurucunun yurt dışı iş adresinin "(...) Cleveland OH, (...), USA" olduğunu
belirtmiştir.
75. Mahkeme, dosya kapsamında tespit edilen bu adres bilgilerine
rağmen "(...) Rd.
PORTLAND OR- (...)" ve "(...) Sk. No:(...)
Maltepe Ankara" adreslerine tebligat çıkarmakla yetinmiş; en
son 12/6/2012 tarihli celsede "davalı
Mustafa Adnan Çobanoğlu'nun MERNİS adresinin Amerika'da olduğu, daha önce yurt
dışı tebligatının yapılması için yazışmalar yapıldığı ancak tebligatın
yapılamadığını" belirterek duruşma gününün ilanen tebliğine
karar vermiştir.
76. Mahkemenin yargısal süreçte ilanen tebligat kararından önce
başvurucunun tebligata yarar açık adresleri dosyada mevcut olduğu hâlde bu
adreslere tebligat çıkarmadığı, bu konuda yapılması gerekli hatta zorunlu olan
araştırmayı yapmadığı anlaşılmıştır.
77. Buna göre somut davada, başvurucunun tespit edilen yurt dışı
ve yurt içi adreslerine tebligat çıkarılmadan ya da bu adreslere çıkarılan
tebligatların bila ikmal dönme ihtimalinde dahi kanun
ve yargısal içtihatlarda belirtildiği üzere yeterli araştırma yapılmadan
yargılamanın sonlandırılması ve Yargıtayın da bu
doğrultuda tebliğ işlemlerinin usule uygun olduğunu belirterek başvurucunun
temyiz talebini reddetmesi, hukuki güvenlik ve belirlilik ilkeleri bağlamında
öngörülebilirlik sınırları içinde değerlendirilemeyecektir. Bu açıdan yapılan
uygulamanın başvurucunun mahkemeye ulaşma imkânını ortadan kaldırdığı, bu
suretle mahkemeye erişim hakkına yapılan müdahalenin orantısız olduğu sonucuna
ulaşılmıştır.
78. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 36. maddesinde güvence
altına alınan mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi
gerekir.
3.6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
79. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2)
numaralı fıkraları şöyledir:
"(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun
hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı
verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması
gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından
kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama
yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında
hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya
genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama
yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı
ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar
verir."
80. Anayasa Mahkemesinin
Mehmet Doğan ([GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018) kararında, ihlal
sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağının belirlenmesi
hususunda genel ilkeler tayin edilmiştir.
81. Mehmet Doğan
kararında özetle uygun giderim yolunun belirlenebilmesi açısından öncelikle
ihlalin kaynağının tayin edilmesi gerektiği vurgulanmıştır. Buna göre ihlalin
mahkeme kararından kaynaklandığı durumlarda 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin
(2) numaralı fıkrası ile Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün
79. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendi uyarınca kural olarak ihlali
ve ihlalin sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapılmak üzere
kararın bir örneğinin ilgili mahkemeye gönderilmesine hükmedilir (Mehmet Doğan, §§ 57, 58).
82. Anayasa Mahkemesinin tespit edilen ihlalin giderilmesi
amacıyla yeniden yargılama yapılmasına hükmettiği hâllerde ilgili usul
kanunlarında düzenlenen yargılamanın yenilenmesi kurumundan farklı olarak
yargılamanın yenilenmesi sebebinin varlığının kabulü ve önceki kararın
kaldırılması hususunda derece mahkemesinin herhangi bir takdir yetkisi
bulunmamaktadır. Zira ihlal kararı verilen hâllerde yargılamanın yenilenmesinin
gerekliliği hususundaki takdir derece mahkemelerine değil ihlalin varlığını
tespit eden Anayasa Mahkemesine bırakılmıştır. Derece mahkemesi, Anayasa Mahkemesinin
ihlal kararında belirttiği doğrultuda ihlalin sonuçlarını gidermek üzere
gereken işlemleri yapmakla yükümlüdür (Mehmet
Doğan, § 59).
83. Başvurucu, adil yargılanma hakkının ihlal edildiğinin
tespitiyle yargılamanın yenilenmesi talebinde bulunmuştur.
84. Anayasa Mahkemesi, başvurucunun temyiz hakkını kullanma
imkânını kısıtlayacak bir yorum yapılarak temyiz talebinin reddine karar
verilmesi nedeniyle mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği sonucuna
varmıştır. Dolayısıyla somut başvuruda ihlalin Daire kararından kaynaklandığı
anlaşılmaktadır.
85. Bu durumda mahkemeye erişim hakkının ihlalinin sonuçlarının
ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar
bulunmaktadır. Buna göre yeniden yapılacak yargılama ise 6216 sayılı Kanun'un
50. maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan
kaldırılmasına yöneliktir. Bu kapsamda Daire tarafından yapılması gereken iş,
temyiz isteminin reddi yolundaki kararını kaldırarak temyiz istemini -usule
ilişkin diğer meselelerde de bir eksiklik söz konusu değilse- esastan
incelemekten ibarettir. Bu sebeple kararın bir örneğinin dosyanın Yargıtaya gönderilmesini sağlamak üzere Ankara 23. Asliye
Hukuk Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
86. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 239,50 TL harç ve 2.475
TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.714,50 TLyargılama
giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın
KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil
yargılanma hakkı kapsamında mahkemeye erişim hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin ihlalin sonuçlarının ortadan
kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Ankara 23. Asliye Hukuk
Mahkemesine (E.2015/202, K.2015/299) GÖNDERİLMESİNE,
D. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 239,50 TL harç ve 2.475
TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.714,50 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA
ÖDENMESİNE,
E. Ödemenin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve
Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına,
ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine
kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
21/3/2019 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.