TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
KENAN KIRAN VE RAMAZAN FATİH UĞURLU BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2016/2884)
|
|
Karar Tarihi: 24/10/2019
|
R.G. Tarih ve Sayı: 19/11/2019-30953
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
Başkan
|
:
|
Hasan Tahsin
GÖKCAN
|
Üyeler
|
:
|
Serdar
ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Burhan ÜSTÜN
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
|
|
Yusuf Şevki
HAKYEMEZ
|
Raportör
|
:
|
Gülsüm Gizem
GÜRSOY
|
Başvurucular
|
:
|
1. Kenan
KIRAN
|
|
|
2. Ramazan
Fatih UĞURLU
|
Vekili
|
:
|
Av. Ali
PACCİ
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, ulusal bir gazetede yayımladıkları bir haber
nedeniyle aleyhlerine tazminata hükmedilmesinin başvurucuların ifade ve basın
özgürlüklerini ihlal ettiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2.Başvuru 5/2/2016 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir.
7. Başvurucu, süresi içinde Bakanlık görüşüne karşı beyanda
bulunmamıştır.
III. OLAY VE OLGULAR
8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar
özetle şöyledir:
9. Başvurucular, sırasıyla Yeni Akit gazetesinin (gazete) haber
müdürü ve sahibidir.
A. Arka Plan Bilgisi
10. Kamu Personeli Seçme Sınavı (KPSS) ülkemizde bazı kamu
görevlerine atanabilmek için yapılan sınavın genel adıdır. Bu sınav, birden
fazla alan kategorisinde gerçekleştirilmekte ve adaylar kendi branşlarındaki
alan sınavlarına girerek başarı sağlamaya çalışmaktadırlar. 10/7/2010 tarihinde
yapılan KPSS sonucunda genel yetenek, genel kültür ve eğitim bilimleri
alanlarında 3.227 aday 120 soruda 100 ve üzeri net yaparak %1'lik dilime
girmiştir. 3.227 adaydan 1.500'e yakın kişinin akrabalık bağı bulunduğu hatta
yaklaşık 900 kişinin eş olduğu anlaşılmıştır. Bunun üzerine kamuoyunda sınav
sorularının önceden adaylara verildiği iddiası gündeme gelmiştir.
11. Bu iddialar gündeme geldikten sonra Öğrenci Seçme
Yerleştirme Merkezi (ÖSYM) tarafından soruşturma başlatılarak uzman kişilerden
bilirkişi heyetleri oluşturulmuştur. Düzenlenen bilirkişi raporlarında kopya ihtimalinin kuvvetlenmesi üzerine
ÖSYM ilgili sınavın iptaline ve yeni bir sınav yapılmasına karar vermiştir. Adı
geçen 3.227 adaydan 1.175 kişi tekrarlanan sınava girmemiştir. Tekrarlanan
sınava giren adaylar ise bu kez daha düşük puan almışlardır.
12. Bu verilere göre adayların örgütlü bir yapının içinde yer
aldıkları şüphesiyle Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından silahlı terör
örgütüne üye olma, kamu kurum ve kuruluşlarının zararına dolandırıcılık ve
resmî belgede sahtecilik suçlarından haklarında soruşturma başlatılmıştır.
13. Daha sonra başvurucular aleyhine tazminat davası açacak olan
davacı S.D., hakkında soruşturma yürütülen adaylardan biridir. Davacı hakkında
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının 7/2/2018 tarihli iddianamesiyle silahlı terör
örgütüne üye olma, kamu kurum ve kuruluşlarının zararına dolandırıcılık, resmî
belgede sahtecilik suçlarından cezalandırılması talebiyle dava açılmıştır.
14. Yargılamayı yapan Ankara 2. Ağır Ceza Mahkemesi 20/12/2018
tarihinde davacı hakkında beraat kararı vermiştir. Gerekçeli kararın ilgili kısımları
şöyledir:
"... Sanık S.D. hakkında;
Eğitim Bilimleri Testinde;...
10.07.2010 tarihinde düzenlenen ve iptal edilen KPSS Eğitim Bilimleri Testinde
(120) sorudan (120) soruyu doğru cevapladığı, 31.10.2010 tarihinde tekrarlanan
Eğitim Bilimleri Testine girdiği ve aynı başarılı performansı gösteremeyerek ve
zorluk derecesi bakımından daha kolay olduğu bilirkişi raporlarıyla tespit
edilen ikinci sınavdan ise (120) sorudan (88) soruyu doğru cevapladığı,
...Sorular incelendiğinde iki soru kökü hemen hemen
aynı olmakla birlikte, soru basıma gittiğinde matbaada yapılan küçük bir
değişikliğin, elde edilen sınavda yapılmadığının görüldüğü; adaylara KPSS'de verilen soru formatı sunulduğu halde, durumu
şüpheli olarak görülen ve testlerden yüksek puan alan (Eğitim Bilimleri
Testinden 100 ve üzeri net yapan) 3227 adayın 0,60'ı sınav öncesi sızan sorunun
doğru cevabı olan, ancak asıl uygulanan sınavda yanlış olan A seçeneğini
işaretledikleri görülmektedir. Tüm adayların (3227 adayın dışındaki) cevapları
incelendiğinde ise A seçeneğine giden aday oranı diğer seçeneklerdeki gibi
oldukça düşük düzeyde kalmıştır. Bu sorunun tüm adaylar üzerinden doğru
cevaplanma oranı 0,47'yken, durumu şüpheli olan adaylarda 0,35'e düşmüştür.
Durumu şüpheli olan adayların bir kısmının bu soruları daha önceden görmemiş
olmaları ihtimali ile bildiği cevabı vermiş ve bir kısmının ise soruyu
gördüklerinde daha önceki karşılaştıkları sorudan farklı olduğunu anlamaları
nedeniyle cevabını değiştirmiş olabilirler. Ancak bu durumu fark etmeyen 3227
kişiden 0,60 oranındaki bir grubun verdiği cevapların, bu soruyu daha önceden
görmüş olabilecekleri ve sorudaki küçük değişikliği de farketmeden,
önceden ezberlemiş oldukları cevabı işaretlediklerine yönelik komisyonda
kuvvetli kanaat oluştuğu;... 3227 adaydan 1927’sinin yanlışta birleştiği
anlaşılmış, yanlışta birleşen bu adaylar arasında S.D.nin
de isminin bulunduğu anlaşılmakla; 'Silahlı Terör Örgütüne Üye Olma, Kamu Kurum
ve Kuruluşlarının Zararına Dolandırıcılık, Resmi Belgede Sahtecilik' suçlarından
cezalandırılması talep olunmuştur.
Mahkemenin Değerlendirmesi ve Gerekçe:
-Terör Örgütüne Üye Olmak Suçu Yönünden:
... 10.07.2010 tarihinde düzenlenen ve iptal
edilen KPSS Eğitim Bilimleri Testinde (120) sorudan (120) soruyu doğru
cevapladığı, 31.10.2010 tarihinde tekrarlanan Eğitim Bilimleri Testine girdiği
ve bu sınavdan ise (120) sorudan (88) soruyu doğru cevapladığı, sanığın 2010 KPSSEğitim Bilimler sınavında 116 doğru yapmasının
mahkumiyet için tek başına yeterli olmadığı, ... sanığın 115 ve yukarısı doğru
yapan diğer şüphelilerle ortak hiç bir delilde birleşmediği, istatiksel olarak
120 doğru yapmasına dayalı mahkumiyet verilemeyeceği, sanığın diğer adayların
büyük çoğunluğundan farklı olarak terör örgütüyle bağlantılı kurum çalışmasının
bulunmadığı, Bank Asya hesabının ve Bylock kaydının
bulunmadığı, Bir (1)yanlış soruda birleşmesinin çok sayıda yanlış yapması
sebebiyle makul olduğu [iptal edilen ve yanlış olduğu tespit edilen kimi
sorularda sınavı tekrar edilenlerin aynı cevabı işaretlediği görülüyor] , sınav
sorularının dağıtıldığıT. Ö. D.H Derneğinin üst
yöneticileri veya örgütle iltisaklı kişiler ile HTSkaydının
bulunmadığı, iddianamede belirtilen HTS ve BAZ birlikteliği olan ... telefon
numarasının sanığın eşi tarafından kullanıldığı, söz konusu telefon
numarasından 10 Temmuz 2010 tarihinde yapılan KPSS sınavından önceki
01-09.07.2010 tarihleri arasında 01.07.2010 tarihinde Foça-İzmir'de, 02.07.2010
tarihinde Şahinbey-Gaziantep'te, 04.07.2010 tarihinde Kars'ta, 07.07.2010
tarihinde Akçaabat-Trabzon'da bulunan adreslerde sinyal alınmasından sanığın
savunmasında belirttiği o tarihlerde eşiningörevli
olarak bir yurt gezisine katıldığı söz konusu baz birlikteliklerin gerçekleşmiş
olabileceği yönündeki savunması ile uyumlu olduğu, bu tür bir gezi faaliyeti
dışında aynı telefon numarasının 4-5 gün içerisinde İzmir, Gaziantep, Kars,
Trabzon illerinden sinyal vermesinin ancak böyle bir gezi faaliyeti sebebiyle
mümkün olabileceği anlaşılmakla sanığın bu savunmasını doğruladığı, dolayısıyla
sanığın terör örgütü FETÖ-PYD üyesi olduğunu gösterir her türlü şüpheden uzak,
inandırıcı ve kesin delil bulunmadığı, sanığın 2010 KPSS sınavında fazla sayıda
doğru yapmasının tek başına sanığın örgüt üyesi olduğukabule
yeter görülmemiş; bu nedenlerle üzerine atılı terör örgütü üyeliği ve örgüt
bağlantısı sabit görülmediğinden terör örgütü üyeliği suçundan beraat kararı
verilmiştir."
15. İlgili kararın bozulması talebiyle istinaf kanun yoluna
başvurulmuştur. Yargılama devam etmektedir.
B. Başvuru Konusu Olay
16. Birinci başvurucu tarafından gazetenin 20/1/2015 tarihli
nüshasında "İşte TSK'daki Paralel, KPSS
Soruları Servis Edilen Subay Eşleri de 120.00 Tam Puan Almış"
başlıklı bir yazı kaleme alınmıştır.Yazının
ilgili kısımları şu şekildedir:
"2010 KPSSEğitim
Bilimleri Sınavı sorularının çalınmasına yönelik soruşturma, Türk Silahlı
Kuvvetlerindeki paralel yapılanmayı da deşifre etti. Akit askeri lojmanlarda
kalan 24 subay eşi veya birinci derece yakınının, 2010 KPSS'de
sorulan 120 sorunun tamamını doğru cevaplayarak,120 puan aldığını ortaya
çıkardı. T.Ö.D.H Derneği bilgi işlem sorumlusu [B.K.nin] 2010'daki KPSS
Eğitim bilimleri sorularını sınavdan 3 gün önce öğretmen [B.K.ye] gönderdiğini belgelemesinin ardından soruşturma
başlatıldı. Soruları dernekteki bilgisayardan sızdıran [B.K] firar etmişti.
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından
başlatılan soruşturmada askeri lojmanlarda kalan 263 subay eşi ve yakınının 100
puan üzerinde aldığı, 24'ünün ise soruların tamamını yaptığı tespit edildi.
Soruşturmayla TSK'yla bağlantılı olduğu tespit edilen paralel devlet
yapılanmasındaki subaylar gözler önüne serildi. Subaylar eş ve yakınlarının
aldığı paralarla kendilerini deşifre etti."
17. Birinci başvurucu, üstteki haberin alt kısmına "Farklı illerde full
çekmişler" başlığı altında içlerinde davacının da olduğu,
hakkında soruşturma yürütülen kişilerin isimlerini açıkça yazmıştır.
18. Davacı, ilgili haber nedeniyle kişilik haklarının
zedelendiğini belirterek başvurucular aleyhine 1.000 TL manevi tazminat davası
açmıştır. Yargılamayı yapan Ankara 8. Asliye Hukuk Mahkemesi 14/12/2015 tarihli
kararıyla davanın kabulüne karar vermiştir. Gerekçeli kararın ilgili kısımları
şu şekildedir:
" Yeni Akit Gazetesi'nin davaya konu
20/1/2015 tarihli sayısının incelenmesinde; 'İşte TSK'daki paralel' başlığı ile
yayınlanan haberde, 'Askeri lojmanlarda kalan 24 subay eşi veya birinci derece
yakınının 2010 KPSS'de sorulan 120 sorunun tamamını
cevaplayarak 120 puan aldığı,Ankara CBS tarafından
açılan soruşturmada ham puanı 100 ve üzeri olan adayların bilgilerinin
incelendiği ve askeri lojmanlarda kalan 263 subay eşi ve yakınının 100 puanın
üzerinde aldığı, 24'ünün ise soruların tamamını yaptığının tespit edildiği, İstanbulda askeri lojmanlarda kalan ve 120.000 puan alan 10
subay eşi ve yakınının isimlerinin verildiği ve davacı [S.D.nin] de bu isimler
arasında olduğu' görülmüştür.
ÖSYM'ce verilen cevabi yazıda, davacının
2010-KPSS lisans sonucu olarak 10-11 Temmuz 2010 sınav tarihinde genel yeteneğe
ilişkin 56 doğru, 3 yanlış, genel kültüre ilişkin 56 doğru, 4 yanlış soru
cevaplayarak 93,244 puan aldığı, yenilenen 31/10/2010 KPSS sınavından ise genel
yetenek testinden 56 doğru, 3 yanlış, genel kültür testinden 56 doğru, 4
yanlış, eğitim bilimleri testinden 88 doğru, 3 yanlış soru cevaplayarak 87,488
puan aldığı anlaşılmaktadır.
Basın özgürlüğü çerçevesinde gazetecinin,
olayın gerçekliğini araştırma yükümlülüğü olmasa bile, doğruluğunu araştırma
yükümlülüğü vardır.
Somut olayda, davalı gazetecinin KPSS
sınavlarında yapılan yolsuzluk konusunu haber yaptığı, bu yolsuzluğa askeri
lojmanda kalan subay eşlerinin de bulaştığı, adres ve isim verilerek yolsuzluğa
katılanların açıklandığı, yasa dışı ilan edilen paralel yapı ile bağlantılı
kabul edildiği, bu kişilerin sınavda 120 tam puan aldığının açıklandığı tespit
edilmiştir.
Maddi gerçekleri araştırma yükümlülüğü
bulunmayan gazetecinin haberin doğruluğunu araştırması konusunda bir
yükümlülüğünün bulunduğu, yazısında davacının tam puan aldığının açıklandığı,
oysa bunun doğru olmadığı, haberin bu yönüyle gerçek dışı olduğundan davacının
kişilik haklarına saldırı niteliği taşıdığı, olayda manevi tazminat
koşullarının bulunduğu anlaşılmakla, davanın kabulüne, ... miktar itibariyle
kesin olarak karar verilmiştir."
19.Nihai karar başvuruculara 6/1/2016 tarihinde tebliğ
edilmiştir.
20.Başvurucular 5/2/2016 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuşlardır.
IV. İLGİLİ HUKUK
21. 11/1/2011 tarihli ve 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun “Sorumluluk” kenar başlıklı 49. maddesi
şöyledir:
“Kusurlu
ve hukuka aykırı bir fiille başkasına zarar veren, bu zararı gidermekle
yükümlüdür.
Zarar verici fiili yasaklayan bir hukuk kuralı
bulunmasa bile, ahlaka aykırı bir fiille başkasına kasten zarar veren de,bu zararı gidermekle
yükümlüdür.”
V. İNCELEME VE GEREKÇE
22. Mahkemenin 24/10/2019 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucuların
İddiaları ve Bakanlık Görüşü
23. Başvurucular; başvuruya konu haberin kaynağının davacı
hakkında yürütülen soruşturma olduğunu, davacı hakkında haberleştirilen,
paralel yapılanma içinde yer aldığına dair iddianın Savcılığın iddiası
olduğunu, yapılan haberin görünür gerçekle uyumlu olduğunu, bu hususlar
gözetilmeksizin aleyhlerine tazminata hükmedilmesi nedeniyle basın özgürlüklerinin
ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.
24. Bakanlık görüşünde ilk olarak Anayasa Mahkemesinin ve Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesinin (AİHM) bazı kararları hatırlatılarak başvurucunun
ifade ve basın özgürlüğü ile davacının şeref ve itibarının korunması hakları
arasında adil bir dengenin sağlanması gerektiği belirtilmiştir. Bakanlık
görüşünde ayrıca bir kimsenin somut iddialar kullanarak ve belli bir disiplin
çerçevesinde eleştirilmesi ile hiçbir somut iddia ve illiyet unsuru
bulunmaksızın hakaret içeren söz ve eylemlere muhatap olması arasındaki ayrımın
iyi yapılması gerektiği değerlendirilmiştir. Bakanlık bunun yanı sıra başvuruya
konu haber bağlamında KPSS soruşturmalarının kamuoyunda ciddi bir gündem
maddesi olduğunu ve bu olayla ilgili haberlerin verilmesinde kamu yararı
bulunduğunu belirtmiştir.
B. Değerlendirme
25. Anayasa’nın
"Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti" kenar başlıklı 26.
maddesinin ilgili kısımları şöyledir:
“Herkes,
düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya
toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmi makamların
müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de
kapsar...
Bu hürriyetlerin kullanılması,...
başkalarının şöhret veya haklarının,... korunması ... amaçlarıyla
sınırlanabilir…
Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyetinin
kullanılmasında uygulanacak şekil, şart ve usuller kanunla düzenlenir.”
26. Anayasa’nın "Basın
hürriyeti" kenar başlıklı 28. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Basın
hürdür, sansür edilemez…
Devlet, basın ve haber alma hürriyetlerini
sağlayacak tedbirleri alır.
Basın hürriyetinin sınırlanmasında, Anayasanın
26 ve 27 nci maddeleri
hükümleri uygulanır…”
1. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
27. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan ifade
ve basın özgürlüklerinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir
olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
a. Müdahalenin Varlığı
28. Başvurucuların davacıya yönelik haberleri nedeniyle
müştereken 1.000 TL tazminat ödemelerine karar verilmiştir. Söz konusu mahkeme
kararı ile başvurucuların ifade özgürlüğüne yönelik bir müdahale yapılmıştır.
b. Müdahalenin İhlal
Oluşturup Oluşturmadığı
29. Anayasa’nın 13. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Temel hak ve hürriyetler, ... yalnızca
Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak
kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, ... demokratik toplum düzeninin ...
gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."
30. Yukarıda anılan müdahale, Anayasa’nın 13. maddesinde
belirtilen koşulları yerine getirmediği müddetçe Anayasa’nın 26. maddesinin
ihlalini teşkil edecektir.
31. Bu sebeple sınırlamanın Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen
ve somut başvuruya uygun düşen, kanun tarafından öngörülme, Anayasa’nın 26.
maddesinin ikinci fıkrasında belirtilen haklı sebeplerden bir veya daha
fazlasına dayanma,demokratik
toplum düzeninin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olmama koşullarına
uygun olup olmadığının belirlenmesi gerekir.
i. Kanunilik
32. 6098 sayılı Kanun'un 58. maddesinin kanunla sınırlama ölçütünü karşıladığı
sonucuna varılmıştır.
ii. Meşru Amaç
33. Başvurucunun cezalandırılmasına ilişkin kararın başkalarının şöhret veya haklarının
korunmasına yönelik önlemlerin bir parçası olduğu ve meşru bir amaç taşıdığı
sonucuna varılmıştır.
iii. Demokratik Toplum
Düzeninin Gereklerine Uygunluk
(1) Genel
İlkeler
(a)
Demokratik Toplumda İfade Özgürlüğünün Önemi
34. Demokratik toplumda ifade özgürlüğünün önemine ilişkin
detaylı açıklamalar için bkz. Bekir Coşkun
([GK], B. No: 2014/12151, 4/6/2015, §§ 33-35), Mehmet
Ali Aydın ([GK], B. No: 2013/9343, 4/6/2015, §§ 42, 43), Tansel Çölaşan (B. No: 2014/6128,
7/7/2015, §§ 35-38) kararları.
(b) Müdahalenin
Demokratik Toplum Düzeninin Gereklerine Uygun Olması
35. Müdahalenin demokratik toplum düzenine uygun olmasına
ilişkin ilke paragrafları için bkz. Bekir
Coşkun (§§ 44, 47, 48, 51, 53-55, 57), Mehmet Ali Aydın (§§ 68, 70-72), AYM, E.2018/69, K.2018/47,
31/5/2018, § 15; AYM, E.2017/130, K.2017/165, 29/11/2017, § 18; Tansel Çölaşan (§§ 46, 49, 50, 51), Hakan Yiğit (B. No: 2015/3378, 5/7/2017,§§ 58, 59, 61, 66, 68) kararları.
36. Buna göre ifade özgürlüğüne yapılan bir müdahale, zorunlu
bir toplumsal ihtiyacı karşılamıyorsa ya da zorunlu bir toplumsal ihtiyacı
karşılamakla birlikte orantılı değilse demokratik toplum düzeninin gereklerine
uygun bir müdahale olarak değerlendirilemez.
(c) Basın
Özgürlüğü
37. Basın özgürlüğü ile ilgili detaylı açıklamalar için bkz. Mehmet Ali Aydın, § 69; Bekir Coşkun, §§ 34-36; İlhan Cihaner (2)
(B. No: 2013/5574, 30/6/2014, § 63) kararları.
(d) Basının
Ödev ve Sorumlulukları
38. Demokratik bir toplumda basının ödev ve sorumluluklarına
ilişkin detaylı açıklamalar için bkz. Orhan
Pala (B. No: 2014/2983, 15/2/2017, § 46-48), Erdem Gül ve Can Dündar ([GK], B. No:
2015/18567, 25/2/2016, § 89), R.V.Y. A.Ş.
(B. No: 2013/1429, 14/10/2015, § 35), Fatih
Taş ([GK], B. No: 2013/1461, 12/11/2014, § 67), Önder Balıkçı (B. No: 2014/5552,
26/10/2017, § 43), Medya Gündem Dijital
Yayıncılık Ticaret A.Ş. ([GK], B. No: 2013/2623, 11/11/2015, §§ 42,
43), Kadir Sağdıç ([GK], B. No:
2013/6617, 8/4/2015, §§ 53, 54), İlhan Cihaner (2), (§§ 60, 61) kararları.
(e) Çatışan
Haklar Arasında Dengeleme
39.
Mevcut başvuruda başvurucuların basın özgürlüğü ile davacının itibarının
korunması hakkı arasında bir çatışma meydana gelmiştir. Çatışan söz konusu
haklar arasında dengeleme yapılabilmesi için eldeki olaya uygulanabilecek
kriterlerden bazıları şu şekilde sayılabilir:
i.
Yayında kamu yararı bulunup bulunmadığı, genel yarara ilişkin bir tartışmaya
katkı sağlayıp sağlamadığı
ii. Toplumsal ilginin varlığı ve konunun güncel olup olmadığı
iii. Haber veya makalenin yayımlanma şartları
iv. Haber veya makalenin konusu, bunlarda kullanılan
ifadelerin türü, yayının içeriği, şekli ve sonuçları
v. Habere yönelik kısıtlamaların niteliği ve kapsamı
vi. Haberde yer alan ifadelerin kim tarafından dile getirildiği
vii. Hedef alınan kişinin kim olduğu, ünlülük derecesi ile
ilgili kişinin önceki davranışları
viii. Kamuoyu ile diğer kişilerin kullanılan ifadeler karşısında
sahip oldukları hakların ağırlığı
40. Anayasa Mahkemesi, başvurunun koşullarına göre bazıları
yukarıda sayılan kriterlerin gerektiği gibi değerlendirilip
değerlendirilmediğini denetler (Nilgün Halloran, B. No: 2012/1184, 16/7/2004, § 41; Ergün Poyraz (2) [GK], B. No: 2013/8503,
27/10/2015, § 56; Kadir Sağdıç,
§§ 58-66; İlhan Cihaner
(2), B. No: 2013/5574, 30/6/2014, §§ 66-73). Bunun için başvurucu
tarafından yazılan yazının -yayımlandığı bağlamdan kopartılmaksızın- olayın
bütünselliği içinde değerlendirilmesi gerekir (Nilgün
Halloran, § 52; Önder Balıkçı, § 45).
(f) Maddi
Olgular ile Değer Yargısı Arasındaki Fark
41. Öte yandan dava konusu söylemlerin maddi vakıaların
açıklanması veya değer yargısı olarak nitelendirilmesi önemlidir. Bu noktada
maddi olgular ile değer yargısı arasında dikkatli bir ayrıma gidilmelidir.
Maddi olgular ispatlanabilse de değer yargılarının doğruluğunu ispatlamanın
mümkün olmadığı hatırda tutulmalıdır (Kadir
Sağdıç, § 57; İlhan Cihaner (2), § 64). Ancak bir açıklamanın
tamamen değer yargısından oluşması durumunda bile müdahalenin orantılılığı
ihtilaflı açıklamanın somut unsurlarla yeterince desteklenip desteklenmemesine
göre tespit edilmelidir. Çünkü somut unsurlarla desteklenmiyorsa değer yargısı
ölçüsüz olabilir (Cem Mermut,
B. No: 2013/7861, 16/4/2015, § 48).
(2) İlkelerin
Olaya Uygulanması
42. Somut olayın çözümlenmesinde gözönünde
bulundurulması gereken ilk husus başvuruya konu haberde ele alınan KPSS
soruşturmalarının olayların meydana geldiği tarihte Türkiye gündemini uzun süre
meşgul etmesidir.KPSS,ülke
genelinde yapılan ve kamuya alınacak personelin belirlendiği bir sınavdır. Bu
yönüyle yüz binlerce kişinin girdiği bir sınavla ilgili şaibelerin kamuoyunun
oldukça büyük bir kısmını ilgilendirdiği kuşkusuzdur. Yürütülen soruşturmalarla
ilgili yazılı ve görsel basında onlarca haber yapıldığı, köşe yazıları
yazıldığı belirtilmelidir. Dolayısıyla yapılan haberin kamuoyunun çıkarlarını
ilgilendiren önemli bir mesele olduğu ve bu nedenle kamusal faydanın oldukça
yüksek olduğu açıktır. Aralarında davacının da bulunduğu, adı geçen yirmi dört
kişiye isnat edilen suçlamaların haberleştirilmesi doğal karşılanmalıdır.
43. Başvurucular, haberde yer alan ve davacıya isnat edilen
suçları Cumhuriyet Savcılığı tarafından yürütülen soruşturmaya dayandırmıştır.
İlk derece mahkemesi, gerekçeli kararında davacı hakkında soruşturma
yürütülmesine ilişkin savunmayı değerlendirmemiştir. Buna karşın Mahkeme,
gazeteci olan başvurucuların haberin doğruluğunu araştırmakla yükümlü olduğu ve
davacının tam puan aldığına dair yapılan haberin yanlış olduğu gerekçesiyle
başvurucular aleyhine tazminata hükmetmiştir (bkz. § 17).
44.Basın tarafından yapılan haberlerin iddialar ve gerçeklik
arasındaki nesnel ilişki ile tanımlandığı ve ispat yoluyla doğrulanmaya
elverişli olduğu hatırda tutulmalıdır. Ancak Anayasa Mahkemesinin daha önce
ifade ettiği gibi gazetecilerden bir beyanın doğruluğunu kanıtlamakla yükümlü
savcı gibi hareket etmelerini beklemek aşırı bir külfet getirir ve böyle bir
yükümlülük sanık veya davalı olarak yargılandıkları davalarda hakkaniyete uygun
düşmeyen sonuçlara ulaşılmasına neden olabilir (benzer yöndeki değerlendirmeler
için bkz. Orhan Pala, § 51).
45. İlk derece mahkemesi; ÖSYM tarafından gönderilen yazıdan
davacının aldığı puanın haberdeki gibi yüksek olmadığının anlaşıldığını,
dolayısıyla başvurucuların davacıya ait sınav sonuçlarının doğruluğunu araştırma
yükümlülüğüne uymadıklarını kabul etmiştir. Bir kimseye ait sınav sonuçları
ÖSYM’nin internet sayfasındaki sonuçlar bölümünden T.C. kimlik numarası ve
kişisel şifre ile öğrenilebilmekte veya bir dilekçe ile ÖSYM’den talep
edilebilmektedir. Bunun haricinde ancak yargısal ya da idari soruşturmalar
kapsamında ÖSYM, kişisel verilere ilişkin olarak resmî kurumlara bilgi
sağlamaktadır. Bu sebeple somut olayda başvurucuların gazeteci kimlikleriyle
davacıya ait sınav sonuçlarını resmî kurumlardan temin etmeleri beklenemez.
Başvurucuların şikâyet konusu haberde yer alan bilgileri Cumhuriyet Savcılığı
tarafından yürütülen soruşturmaya dayandırdıkları, yapılan ilk sınavda
müştekinin tam puan aldığının Savcılık tarafından değerlendirildiği ve bu
kapsamda hakkında soruşturma başlatıldığı ancak daha sonra soruşturmanın
ilerleyen safhalarında soru iptali nedeniyle ilk sınavdaki doğru sayısında
düşüş yaşandığı gözetildiğinde başvurucuların yeterince sorumlu bir şekilde
davrandığını kabul etmek gerekir.
46. Başvurucuların tazminat ödemelerine neden olan haberde
davacının isminin açıkça yazılmasının incitici olduğu kabul edilebilir. Bununla
birlikte ifade özgürlüğü ifadenin duygusal olarak yarattığı etkilerden bağımsız
olarak değerlendirilmelidir. Bu kapsamda öncelikle bu tür başvurularda basının
yerine geçip belli bir durumda kullanılacak haber yapma şeklinin ne olacağını
belirlemek yargı mercilerinin görevi değildir (benzer yöndeki değerlendirmeler
için bkz. İlhan Cihaner
(2), § 59; Ali Kıdık,B. No: 2014/5552, 26/10/2017, § 77; Mustafa Nihat Behramoğlu ve Güneş Basım Yayım
Organizasyon ve Ticaret LTD. ŞTİ.,B. No: 2015/11961, 11/6/2018, §
55).
47. Somut olayda gözönünde
bulundurulması gereken diğer hususlar habere konu olayın kamusal niteliği,
konunun müteaddit kere kamuoyunda tartışmalara neden olması ve halkın kamusal
meselelere ilişkin bilgi alma hakkıdır. Bunun yanı sıra davacı hakkında
yürütülen soruşturma sonucunda kamu davası açılmıştır ve yapılan yargılama
hâlen neticelenmemiştir. Dolayısıyla başvurucuların iddialarını resmî bir
soruşturmaya dayandırmasına rağmen yeterince olgusal temeli olduğu anlaşılan
haberdeki iddiaların kötü niyetle veya gerçekliğin değiştirilmesi suretiyle
yanlış verildiği de söylenemez. Gerekçeli karara bakıldığında Mahkemenin tüm bu
hususları dikkate almadan başvurucuları tazminat ödemeye mahkûm ettiği
anlaşılmaktadır.
48. Anayasa Mahkemesinin vardığı sonuçlarla birlikte ilk derece
mahkemesi kararı değerlendirildiğinde Mahkemenin başvurucuların ifade özgürlüğü
ile davacının şeref ve itibar hakkı arasında adil bir denge kurduğu söylenemez.
İlk derece mahkemesinin başvurucular aleyhine davayı kabul etmesini haklı
göstermek için sunduğu gerekçeler uygun ve yeterli kabul edilmemiş,
başvurucuların Anayasa'nın 26. ve 28. maddeleri kapsamındaki ifade ve basın
özgürlüğü haklarına uygulanan sınırlamaların haklı çıkarılması için toplumsal
ihtiyaca karşılık gelmediği kanaatine ulaşılmıştır.
49. Açıklanan gerekçelerle başvurucuların Anayasa’nın 26. ve 28.
maddelerinin birinci fıkralarında güvence altına alınan ifade ve basın
özgürlüklerinin ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun'un
50. Maddesi Yönünden
50. 30/3/2012 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2)
numaralı fıkraları şöyledir:
“(1)
Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da
edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…
(2)
Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve
sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili
mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan
hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava
açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme,
Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan
kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
51. Anayasa Mahkemesinin
Mehmet Doğan([GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018) kararında, Anayasa Mahkemesince bir temel
hakkın ihlal edildiği sonucuna varıldığında ihlalin ve sonuçlarının nasıl
ortadan kaldırılacağının belirlenmesi hususunda genel ilkelere yer verilmiştir
(Mehmet Doğan, §§ 57-60).
52. Başvurucular, ihlalin tespiti ile birlikte yeniden yargılama
ve başvuruya konu kararda hükmedilen tazminatı ödemeleri durumunda ödedikleri
miktar kadar tazminat talebinde bulunmuşlardır.
53. Anayasa Mahkemesi başvurucuların gazetede yapılan bir haber
nedeniyle mahkemeler tarafından müştereken ve müteselsilen
1.000 TL tazminat ödemelerine karar verilmesine ilişkin ilk derece mahkemesi
gerekçesinin ilgili ve yeterli olmadığı, bu nedenle başvurucuların ifade ve
basın özgürlüğünün ihlal edildiği sonucuna varmıştır. Dolayısıyla somut
başvuruda ihlalin mahkeme kararından kaynaklandığı anlaşılmaktadır.
54. Bu durumda ihlalin sonuçlarının ortadan kaldırılması için
yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Yapılacak yeniden
yargılama ise usul hukukunda yer alan benzer kurumlardan farklı ve bireysel
başvuruya özgü bir düzenleme içeren 6216 sayılı Kanunun 50. maddesinin (2)
numaralı fıkrasına göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına
yöneliktir. Bu kapsamda yeniden yargılama sürecinde mahkemelerce yapılması
gereken iş, öncelikle hak ihlaline yol açan mahkeme kararının ortadan
kaldırılmasından ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri
gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar verilmesinden
ibarettir. Bu sebeple kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere
ilgili mahkemeye gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
55. Anayasa Mahkemesinin maddi tazminata hükmedebilmesi için
başvurucunun uğradığını iddia ettiği maddi zarar ile tespit edilen ihlal
arasında illiyet bağı bulunmalıdır. Başvurucular; başvuruya konu kararda
hükmedilen tazminatı ödemeleri durumunda ödedikleri miktar kadar tazminat
talebinde bulunmuş olmakla birlikte anılan tazminatı ödeyip ödemediklerine dair
işbu karar tarihine kadar Anayasa Mahkemesine ilave herhangi bir bilgi ya da
belge sunmamışlardır. Bu nedenle tazminat talebinin reddine karar verilmesi
gerekir.
56. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 239,50 TL harç ve 2.475
TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.714,50 TL yargılama giderinin
başvuruculara müştereken ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. İfade ve basın özgürlüklerinin ihlal edildiğine ilişkin
iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 26. ve 28. maddelerinde güvence altına alınan
ifade ve basın özgürlüklerinin İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin ihlalin sonuçlarının ortadan
kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Ankara 8. Asliye Hukuk
Mahkemesine (E. 2015/209, K. 2015/572) GÖNDERİLMESİNE,
D. Tazminata ilişkin taleplerin REDDİNE,
E. 239,50 TL harç ve 2.475 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam
2.714,50 TL yargılama giderinin BAŞVURUCULARA MÜŞTEREKEN ÖDENMESİNE,
F. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve
Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına,
ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine
kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
24/10/2019 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.