TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
ŞÜKRÜ GÜNDÜZ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2016/29297)
|
|
Karar Tarihi: 8/9/2020
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Üyeler
|
:
|
Serdar ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Burhan ÜSTÜN
|
|
|
Muammer TOPAL
|
|
|
Selahaddin MENTEŞ
|
Raportör
|
:
|
Fatma Gülbin ÖZCÜRE
|
Başvurucu
|
:
|
Şükrü GÜNDÜZ
|
Vekili
|
:
|
Av. Murat SADAK
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, gazetecilik faaliyeti yürüten başvurucunun bir
gazetede yayımladığı haber dolayısıyla cezalandırılmasının ifade ve basın
özgürlüklerini ihlal ettiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 1/11/2016 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüş bildirmemiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar
özetle şöyledir:
8. Muhabirlik görevi yürüten başvurucunun Denizli'nin Buldan
ilçesinde kaymakam olarak görev yapan A.E. (müşteki) hakkında yaptığı bir
haber, ulusal yayın yapan bir gazetenin 19/7/2013 tarihli sayısında ve aynı
gazetenin internet haber sitesinde yayımlanmıştır.
9. Başvurucu tarafından söz konusu haberin kaynağı olarak
gösterilen A.Y. isimli kişi ile müşteki, Batman'ın Hasankeyf ilçesinde aynı
zaman diliminde görev yapmışlardır. Tıp doktoru olarak görev yapan A.Y.,
kaymakam olarak görev yapan müştekinin kendisini 28 Şubat döneminde başörtüsü
takan iki öğretmene sağlık raporu verdiği gerekçesiyle işten atılması talebi
ile şikâyet ettiğini ve bu sebeple işten atıldığını ileri sürmüştür. A.Y.nin bu
iddiası www.hurseda.net isimli
internet adresinde 28/2/2010 tarihinde haberleştirilmiştir. Müşteki; haberleştirilen
bu iddianın asılsız olduğu, yapılan asılsız isnatlarla kendisinin şeref ve
haysiyetine saldırılarak saygınlığının zedelendiği gerekçesi ile A.Y. aleyhine
8/10/2012 tarihinde Buldan Asliye Hukuk Mahkemesinde tazminat davası açmıştır.
10. Yapılan yargılama sonucunda Buldan Asliye Hukuk Mahkemesinin
12/7/2013 tarihli kararı ile davanın kabulüne, davalı A.Y.nin 20.000 TL manevi
tazminat ödemeye mahkûm edilmesine karar verilmiş; karar davalı A.Y. tarafından
temyiz edilmiştir. Yargıtay 4. Hukuk Dairesi tarafından yapılan temyiz
incelemesi neticesinde ilk derece mahkemesinin kararı manevi tazminat miktarı
fazla bulunarak bozulmuştur. Bozma sonrasında ilk derece mahkemesinde yapılan
yargılama neticesinde davalı A.Y.nin ödeyeceği tazminat tutarının 10.000 TL'ye
düşürülmesi üzerine karar davalı A.Y. tarafından ikinci kez temyiz edilmiştir.
Yargıtay 4. Hukuk Dairesi tarafından yapılan temyiz incelemesinde Mahkemece
hükmedilen 10.000 TL'lik tazminat miktarı da çok bulunarak kararın bozulmasına
karar verilmiştir. Bozma sonrası derece mahkemesinde yapılan yargılama
sonrasında davacı taraf lehine 4.000 TL tutarında manevi tazminata hükmedilmiş,
karar taraflarca istinaf edilmemesi sebebi ile kesinleşmiştir.
11. Başvuruya konu haber A.Y. ile müşteki arasındaki tazminat
davasının devam ettiği, A.Y.nin 20.000 TL manevi tazminat ödemeye mahkûm
edildiği 12/7/2013 tarihinden hemen sonra 19/7/2013 tarihinde yapılmıştır.
Habere gazetenin birinci ve on ikinci sayfalarında yer verilmiş olup birinci
sayfada haberin başlığı ve özeti, on ikinci sayfada ise detayları
bulunmaktadır. Haberin yer aldığı her iki sayfada da isimleriyle birlikte
müştekinin ve A.Y.nin vesikalık fotoğrafına, Batman Sağlık Müdürlüğüne yazılan
20/2/2001 tarihli ve 1111/57 sayılı yazının ilk ve son sayfalarının bazı
satırlarına yer verildiği görülmektedir. Haberde müştekiden 28 Şubat kaymakamı
şeklinde bahsedilmektedir. Haber, konu yönünden iki ayrı kısımdan oluşmaktadır.
İlk kısımda müştekinin 28 Şubat döneminde Batman'ın Hasankeyf ilçesinde kaymakam
olarak görev yaptığı dönemde içlerinde A.Y.nin de bulunduğu dinî hassasiyetleri
yüksek bazı kamu görevlilerine karşı baskı ve ayrımcılık yaptığı ileri
sürülmekte olup söz konusu iddia bir kısım olay bazlı örneklerle desteklenmeye
çalışılmıştır. Haberin ikinci kısmı ise müştekinin Denizli'nin Buldan ilçesinde
kaymakamlık yaptığı döneme ilişkindir. Bu kısımda da müştekinin Buldan
kaymakamı iken öğrencilere içki servisi yaptırdığı, lojman işleri için
kendisine ayrılan ödeneği aşacak şekilde harcamalarda bulunduğu, iptal edilen
bir içki ruhsatını verdiği ve Kaymakamlık tarafından sağlanan hayvancılık
teşviklerinde sol görüşlü kişileri gözettiği gibi iddialara yer verilmiştir.
Haberin ilgili kısmı şöyledir:
"Hem Görevden Uzaklaştırdı... Hem
Tazminata Mahkum Ettirdi
28 Şubat Kaymakamı
'28 Şubat'ın Kahraman Kaymakamı olarak Denizli
Buldan'da nam salan Kaymakam [A.E.],
iddialara göre geçmişte başörtülülere rapor verdiği ve İslami hassasiyetli
olması gerekçesiyle görevden attırma süreci başlattığı doktoru, şimdi de
tazminat davasıyla mahkum etme yoluna gitti. Kaymakam [E.], 'Görevden atılmamdan sorumlu bu kaymakamdır.' diyen
doktor için tazminat davası açtı. Doktora 20 bin TL para cezası verildi.
Kaymakam - Yargı İşbirliği:
Sen Misin Konuşan?!
Kaymakam [E.], kendisine yönelik yapılan
hukuksuzluğu gündeme taşıyan Dr. [A.Y.]
e yönelik adeta 'Sen misin konuşan' diyerek tazminat davası açtı. Dava
sürecindeki aşamalar ise dikkatlerden kaçmadı. Buldan Mülki Amiri Kaymakam
[E.], Dr. [Y.] hakkında soruşturma başlatılmasını istedi. Bunun
üzerine Buldan Cumhuriyet Başsavcısı [Ç.D.] soruşturma başlattı. Savcı [Ç.D.] nin eşi olan dava hakimesi [D.D.] ye cezayı bastı. Bu yaşananlar 'kaymakam, savcı ve
hakim işbirliği' yorumlarına sebep oldu.
...
Tam 28 Şubat Kaymakamı
"Hem Görevden uzaklaştırdı
Hem de tazminata mahkum ettirdi
İşte 28 Şubat Kaymakamı!
28 Şubat'ın kahraman kaymakamı olarak
Denizli/Buldan'da nam salan Kaymakam [A.E.], iddialara göre geçmişte başörtülülere rapor verdiği
gerekçesiyle görevden attırdığı doktoru şimdi de tazminat davası ile mağdur
etme yoluna gitti. Kaymakam [E.],
'Beni bu kaymakam attırdı' diyen doktor için mülki amiri olduğu ilçe mahkemesi
nezdinde tazminat davası açtı. Dava, doktorun 20 bin TL para cezası alması gibi
ilginç ve korkunç bir rakamla sonuçlandı. Kaymakamla ilgili iddialar sadece
bununla sınırlı değil.
...
Bu Kaymakam Kim?
Dr. [A.Y.], 28 Şubat kararlarının en acımasız şekilde
uygulandığı 1998 ile 2000 yılları arasında Batman/Hasankeyf'te görev yapan
Kaymakam [A.E.] tarafından
başörtülü iki öğretmene rapor verdiği gerekçesiyle hedefe konuldu. Daha sonra
İslami hassasiyeti gerekçesiyle Dr. [A.Y.] cezaevine atıldı. Gerek başörtülülere verdiği raporlar gerekse de
İslami hassasiyeti gerekçesiyle Dr. [A.Y.] hakkında başlatılan mahkeme sürec, iddialara göre Kaymakam [E]nin [A.Y.] yi işten attırma sürecinin ilk adımı oldu. Dr. [A.Y.], Kasım 2001'de bir daha dönmemek üzere görevden
atıldı. Bu atılma süreci her ne kadar süreci başlatan Kaymakam [E.] döneminde değil de kendisinden sonraki kaymakam
döneminde gerçekleşmiş olsa da süreç Kaymakam [E.] döneminde başlatıldı ve sonraki gelişmelerde onun
hazırlattığı dosya üzerine bina edildi. Kendisine yapılan hukuksuzluğu gündeme
taşıdı diye [A.Y.] e aynı
kaymakam tarafından 2012 Nisan ayında yeniden dava açıldı. Şu an Denizli
Buldan'da görev yapan Kaymakam [A.E.] yapılan haberlerden sonra adeta 'Sen misin konuşan' diyerek
[A.Y.] hakkında 20 bin TL para cezası ile
sonuçlanan tazminat davsını açtı. Kaymakam [E.]nin isteği ile Buldan Asliye Hukuk Ceza Mahkemesi'nde
davaya bakan hakim de Savcı [Ç.D.]nin
eşi [D.D] idi.
....
28 Şubat Kahramanı (!) Kaymakam Buldan'da
28 Şubat döneminde Hasankeyf'te yaptığı keyfi
uygulamalarla birçok mağduriyete sebep olan [E.]nin şu anda görev yaptığı Buldan'da da hakkında çok
çarpıcı iddialar var. İşte 28 Şubat'ın kahraman(!) kaymakamı olarak nam salan
Kaymakam [A.E.]nin 2009 yılında
Buldan'a geldiği tarihten bugüne kadar yaşanan bazı olaylar, gelişmeler ve
hakkındaki iddialardan bazıları!
...
İptal Edilen İçki Ruhsatını Kendisi Verdi
Yenicekent Belediye Başkanı [N.S.] nin iptal ettiği içki ruhsatının kaymakam tarafından
verilmesi üzerine çıkan kavgada [N.S.] bıçaklanarak öldürüldü.
İddialara göre özellikle dindar ve muhafazakar
görüşlü memurlar hakkındaki şikayetler hemen soruşturma konusu yapılarak
baskılar yapılmakta.
..."
12. Anılan haber üzerine müşteki, başvurucu hakkında iftira ve
hakaret suçlaması ile 29/7/2013 tarihinde suç duyurusunda bulunmuştur. Buldan Cumhuriyet
Başsavcılığı tarafından yapılan soruşturma sonucunda hazırlanan 8/10/2013
tarihli iddianamenin başvuru ile ilgili kısmında özetle;
i. Habere konu edilen A.Y. isimli doktorun devlet memurluğundan
dinî hassasiyetleri dolayısıyla çıkarılmasına ilişkin bilginin Batman Sağlık
Müdürlüğü tarafından düzenlenen 26/2/2001 havale tarihli yazının baştan birkaç
satırının ve sondan birkaç satırının aktarılmak sureti ile çarpıtılarak
verildiği,
ii. Aynı yazının orta kısmında yer alan Dr. A.Y.nin Hizbullah terör
örgütüne üye olması ve örgüt adına çalışmalar yürütmesi sebebi ile devlet
memurluğundan çıkarılmasına neden gösterilen eylemlere kasti olarak yer
verilmediği,
iii. Daha önceden Belediye Başkanı N.S. tarafından iptal edilen
içki ruhsatının müşteki tarafından verilmesi sebebi ile çıkan kavgada N.S.nin
bıçaklanarak öldürüldüğü şeklindeki habere konu bilginin ise yapılan yazışmalar
sonucunda gerçeği yansıtmadığının anlaşıldığı ve bir gazeteci olan başvurucu
tarafından gerçeğe çok basit bir araştırma ile ulaşılabilmesi mümkün iken söz
konusu yükümlülüğün yerine getirilmediği, müşteki hakkında adli ve idari
soruşturma başlatılmasını sağlama kastı ile habercilik yapıldığı iddia edilmiş
ve başvurucunun iftira suçundan cezalandırılması talep olunmuştur.
13. Başvurucu savunmasında söz konusu haberi A.Y. isimli kişinin
beyanlarına dayalı olarak hazırladığını ifade etmiştir. Haksızlığa uğradığını
dile getiren bir kişinin mağduriyetini haberleştirmenin doğrudan gazetecilik
faaliyeti olduğunu, haberin yapıldığı tarihte müşteki tarafından A.Y.ye açılan
tazminat davasının kesinleşmemesi sebebi ile iddiaların yayım tarihi itibari
ile geçerliliğini koruduğunu belirten başvurucu, müştekinin haber içeriğinde
işlediği iddia olunan haksız eylemleri ika etmediğini kendisinin bilmediğini ve
haberi yaparken kötü niyeti olmadığını belirtmiştir.
14. Küçükçekmece 2. Asliye Ceza Mahkemesinin (Mahkeme) 12/7/2016
tarihli kararıyla başvurucunun hakaret suçu yönünden beraatine, iftira suçundan
10 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına ve hükmün açıklanmasının geri
bırakılmasına (HAGB) karar verilmiştir. Söz konusu kararın gerekçesinin ilgili
kısmı şöyledir:
"İftira suçu yönünden;
Bu ilkeler doğrultusunda, iddia konusu yazı
içeriği incelendiğinde; katılanın Batman ili Hasankeyf ilçesinde kaymakam
olduğu dönemde, dava dışı Dr. [A.Y.]
ye 28 Şubat sürecinde islami hassasiyeti
olduğu ve baş örtülü öğretmenlere rapor verdiği gerekçesi ile hedefe koyduğu,
bu nedenle Dr. [A.Y.] yi işten attırdığı, yine iptal edilen içki ruhsatını
katılanın usulsüz olarak verdiğinden bahisle bir takım iddialarda bulunduğu
görülmektedir.
Buna karşın, Yargıtay 4. Hukuk Dairesi
tarafından onanarak kesinleşen Buldan Asliye Hukuk Mahkemesinin 23/10/2015
tarih ve 2015/231- 292 E, K sayılı ilamı ile sanığın yazısına konu olan Dr. [A.Y.] ın
usulsüz olarak işten attırıldığı yönündeki iddiaları nedeni ile tazminata
mahkum edildiği, ayrıca sağlık Bakanlığı Yüksek Disiplin Kurulunun 01/06/2011
tarih, 2001/2-1 sayılı kararından 2000 yılında [A.Y.] ın
hizbullah terör örgütüne üye olmak suçundan yargılanması nedeni ile aynı
zamanda hakkında disiplin soruşturması başlatıldığı ve neticesinde bu Yüksek
Disiplin kurulunca söz konusu eylemin 657 sayılı Kanunun 125/4 maddesi
gereğince devlet memurluğundan çıkarılmasına karar verildiği, dolayısıyla
katılanın kaymakam olduğu dönemde Dr. [A.Y.] a yönelik
iddialarının gerçeği yansıtmadığı, yine sanığın usulsüz olarak içki ruhsatı
verdiği şeklindeki iddialarının da ispatlanamadığı, sanığın savunmasını
destekleyecek herhangi bir delil sunmadığı, sanığın bu kapsamda katılanın
kaymakamlık yaptığı dönemde iş ve işlemlerini eleştirmekten ziyade katılanın
görevini kötüye kullandığını iddia ettiği, ayrıca katılan hakkında Batman ve
Denizli valiliklerinin vermiş olduğu yazı cevaplarından da anlaşılacağı üzere,
katılan hakkında herhangi bir soruşturma bulunmadığının belirtilmesi karşısında
masumiyet karinesi ihlal edilmek sureti ile katılan hakkında suç isnadında
bulunulduğu, gazeteci olan sanığın objektif özen yükümlülüğüne uygun olarak
iddia ettiği olaylar hakkında idari birimlerden habere konu olayın gerçekliği
konusunda herhangi bir araştırma yapmaksızın soyut suçlamalarda bulunduğu, bu
nedenlerle sanığın iftira suçu bakımından özel bir hukuka uygunluk nedeni olan
basın özgürlüğünden yararlanamayacağı kanaatine varılmış ve sanığın iftira
suçundan cezalandırılmasına karar verilmiştir."
15. Başvurucunun bu karara itirazı Bakırköy 9. Ağır Ceza
Mahkemesince 25/8/2016 tarihinde reddedilmiştir. Ret kararı başvurucuya
3/10/2016 tarihinde tebliğ edilmiştir.
16. Başvurucu 1/11/2016 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
17. 6/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun "İftira" kenar başlıklı 267.
maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
"Yetkili makamlara ihbar veya şikayette
bulunarak ya da basın ve yayın yoluyla, işlemediğini bildiği halde, hakkında
soruşturma ve kovuşturma başlatılmasını ya da idari bir yaptırım uygulanmasını
sağlamak için bir kimseye hukuka aykırı bir fiil isnat eden kişi, bir yıldan
dört yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır."
B. Uluslararası Hukuk
18. İfade özgürlüğünün demokratik toplumdaki önemi ile ifade
özgürlüğü ve itibarın korunmasını isteme hakkı arasındaki ilişkiyle ilgili
uluslararası hukuk kaynakları için bkz. Koray
Çalışkan, B. No: 2014/4548, 5/12/2017, §§ 17-19; Mehmet Doğan Uğurlu ve diğerleri, B. No:
2015/954, 12/9/2018, §§ 21-23; Nihat Durmuş
ve Durmuş Ofset Gaz. Bas. Yay. Mat. Kül. ve Spor Etk. ve Tic. Ltd. Şti., B.
No: 2014/5761, 10/5/2018, §§ 24-27.
19. Demokratik bir toplumda basının oynadığı temel rol ile
basının görev ve sorumluluklarına ilişkin uluslararası hukuk kaynakları için
bkz. Çetin Doğan [GK], B.No: 2014/3494, 27/2/2019, §§ 31-44.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
20. Mahkemenin 8/9/2020 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
21. Başvurucu;
i. Söz konusu haberi müştekinin işlediği fiiller nedeni ile
mağdur olan tanık A.Y.nin beyanlarını esas alarak yaptığını, bir mağdurun
iddialarını habere konu etmenin gazetecilik görevi olduğunu ifade ederek basın
özgürlüğünün ihlal edildiğini,
ii. Haberin yayımlandığı tarihte müşteki hakkındaki iddiaların
asılsız olduğunun henüz ispatlanmadığını, başvuruya konu haberi müştekinin adli
yahut idari bir soruşturma geçirerek cezalandırılması amacı ile kaleme
almadığını ve iftira kastının bulunmaması sebebi ile suçun oluşmayacağının
gözetilmesi gerekirken hakkında mahkûmiyet kararı verilmesi dolayısıyla suç ve
cezaların kanuniliği ilkesinin ihlal edildiğini;
iii. Hakkında verilen mahkûmiyet kararına karşı itiraz kanun
yoluna başvuruda bulunduğunu, itiraz incelemesini yapan Bakırköy 9. Ağır Ceza
Mahkemesinin yalnızca usule ilişkin inceleme yaptığını, iftira suçunun manevi
unsurunun oluşmamasına rağmen itiraz mercii tarafından işin esasına
girilmeyerek itirazın reddi kararı verildiğini belirterek adil yargılanma
hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
B. Değerlendirme
22. Anayasa’nın iddianın değerlendirilmesinde esas alınacak “Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti” kenar
başlıklı 26. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Herkes, düşünce ve
kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak
açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmi makamların müdahalesi
olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar...
Bu hürriyetlerin kullanılması,... başkalarının
şöhret veya haklarının,... korunması ... amaçlarıyla sınırlanabilir…”
23. Anayasa’nın "Basın
hürriyeti" kenar başlıklı 28. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Basın hürdür, sansür edilemez…
Devlet, basın ve haber alma hürriyetlerini
sağlayacak tedbirleri alır.
Basın hürriyetinin sınırlanmasında, Anayasanın
26 ve 27 nci maddeleri hükümleri uygulanır…”
24. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun iddialarının Anayasa'nın 26. ve
28. maddeleri kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
1. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
25. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan ifade
ve basın özgürlüklerinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir
olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
a. Müdahalenin Varlığı
26. Başvurucunun gazetede yayımlanan haber nedeniyle 10 ay hapis
cezası ile cezalandırılmasına ve HAGB'ye karar verilmiştir. Söz konusu mahkeme
kararı ile başvurucunun ifade ve basın özgürlüklerine yönelik bir müdahale
yapılmıştır.
b. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı
27. Anayasa’nın 13. maddesinde belirtilen koşulları yerine
getirmediği müddetçe Anayasa’nın 26. ve 28. maddelerinin ihlalini teşkil
edecektir. Anayasa’nın 13. maddesi şöyledir:
“Temel hak ve hürriyetler,
... yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak
ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, ... demokratik toplum
düzeninin ... gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.”
28. Yukarıda anılan müdahalenin Anayasa’nın 13. maddesinde
öngörülen ve somut başvuruya uygun düşen, kanunlar tarafından öngörülme,
Anayasa’nın ilgili maddesinde belirtilen nedenlere dayanma ve demokratik toplum
düzeninin gereklerine uygunluk koşullarını sağlayıp sağlamadığının belirlenmesi
gerekir.
i. Kanunilik
29. Yapılan değerlendirmeler neticesinde 5237 sayılı Kanun'un "İftira" kenar başlıklı 267.
maddesinin kanunla sınırlama
ölçütünü karşıladığı sonucuna varılmıştır.
ii. Meşru Amaç
30. Başvurucu hakkında mahkûmiyet kararı verilmesinin kamu
düzeni ve başkalarının şöhret veya haklarının korunmasına yönelik önlemlerin
bir parçası olduğu kabul edilerek meşru bir amaç taşıdığı sonucuna varılmıştır.
iii. Demokratik Toplum
Düzeninin Gereklerine Uygunluk
(1) Genel İlkeler
(a) Demokratik Toplum
Düzeninin Gerekleri Kavramı
31. Anayasa Mahkemesi ifade özgürlüğü bağlamında demokratik toplum düzeninin gerekleri
ifadesinden ne anlaşılması gerektiğini daha önce pek çok kez açıklamıştır. İfade
özgürlüğü; kişinin haber ve bilgilere, başkalarının fikirlerine serbestçe
ulaşabilmesi, düşünce ve kanaatlerinden dolayı kınanamaması ve bunları tek
başına veya başkalarıyla birlikte çeşitli yollarla serbestçe ifade edebilmesi,
anlatabilmesi, savunabilmesi, başkalarına aktarabilmesi ve yayabilmesi anlamına
gelir. Çoğunluğa muhalif olanlar da dâhil olmak üzere düşüncelerin her türlü
araçla açıklanması, açıklanan düşünceye paydaş sağlanması, düşünceyi
gerçekleştirme ve gerçekleştirme konusunda başkalarını ikna etme çabaları ve bu
çabaların hoşgörüyle karşılanması çoğulcu demokratik düzenin gereklerindendir.
Dolayısıyla toplumsal ve siyasal çoğulculuğu sağlamak, her türlü düşüncenin
barışçıl bir şekilde ve serbestçe ifadesine bağlıdır. Bu itibarla düşünceyi
açıklama ve yayma özgürlüğü demokrasinin işleyişi için yaşamsal önemdedir (Bekir Coşkun [GK], B. No: 2014/12151,
4/6/2015, §§ 33-35; Mehmet Ali Aydın [GK],
B. No: 2013/9343, 4/6/2015, §§ 42-43; Tansel
Çölaşan, B. No: 2014/6128, 7/7/2015, §§ 35-38).
32. Temel hak ve özgürlüklere yönelik bir müdahalenin demokratik
toplum düzeninin gereklerine uygun
kabul edilebilmesi için zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılaması ve orantılı
bir müdahale olması gerekir (Bekir Coşkun,
§§ 53-55; Mehmet Ali Aydın, §§ 70-72; AYM, E.2007/4, K.2007/81,
18/10/2007). Müdahaleyi oluşturan tedbirin zorunlu bir toplumsal ihtiyacı
karşıladığının kabul edilebilmesi için amaca ulaşmaya elverişli olması,
başvurulabilecek en son çare ve alınabilecek en hafif önlem olarak kendisini
göstermesi gerekmektedir (bazı farklılıklarla birlikte bkz. Bekir Coşkun, § 51; Mehmet Ali Aydın, § 68; Tansel Çölaşan, § 51). Orantılılık ise
bireyin hakkı ile kamunun menfaatleri veya müdahalenin amacı başkalarının
haklarını korumak ise diğer bireylerin hak ve menfaatleri arasında adil bir
dengenin kurulmasına işaret etmektedir (bazı farklılıklarla birlikte bkz. Bekir Coşkun, § 57; Tansel Çölaşan, §§
46, 49, 50; Hakan Yiğit, B. No:
2015/3378, 5/7/2017, §§ 59, 68).
(b) İfade ve Basın
Özgürlüğünün Demokratik Toplumdaki Önemi
33. Anayasa Mahkemesi; Anayasa'nın 26. maddesinde yer alan ifade
özgürlüğü ile Anayasa'nın 28. maddesinde yer alan basın özgürlüğünün demokratik
bir toplumun zorunlu temellerinden olduğunu, toplumun ilerlemesi ve her bireyin
gelişmesi için gerekli temel şartlardan birini oluşturduğunu daha önce pek çok
kez ifade etmiştir (Mehmet Ali Aydın,
§ 69; Bekir Coşkun, §§ 34-36).
Basın özgürlüğünün kamuoyuna çeşitli fikir ve tutumların iletilmesi ve bunlara
ilişkin bir kanaat oluşturması için en iyi araçlardan birini sağladığı açıktır
(İlhan Cihaner (2), B. No:
2013/5574, 30/6/2014, § 63).
(c) Başkalarının Şöhret
veya Haklarının Korunması
34. Anayasa’nın 26. maddesinin ikinci fıkrasına göre ifade
özgürlüğünün sınırlandırılma nedenlerinden ve bu bağlamda ifade özgürlüğünü
kullananların uyması gereken görev ve sorumluluklardan biri de başkalarının
şöhret veya haklarının korunmasıdır. Bireyin şeref ve itibarı, kişisel
kimliğinin ve manevi bütünlüğünün bir parçasını oluşturur ve Anayasa’nın 17.
maddesinin birinci fıkrasının korumasından faydalanır (İlhan Cihaner (2), § 44). Devlet, bireyin
şeref ve itibarına keyfî olarak müdahale etmemek ve üçüncü kişilerin
saldırılarını önlemekle yükümlüdür (Nilgün
Halloran, B. No: 2012/1184, 16/7/2014, § 41; Adnan Oktar (3), B.
No: 2013/1123, 2/10/2013, § 33; Bekir
Coşkun, § 45; Önder Balıkçı,
B. No: 2014/6009, 15/2/2017, § 44).
(d) Basının Ödev ve Sorumlulukları
35. Anayasa Mahkemesi cezalandırılmasına neden olan yazıda bir
gazeteci olan başvurucunun ödev ve sorumluluklarına uygun davranıp
davranmadığını inceleyecektir. Gerçekten de Anayasa'nın 26. ve 28. maddeleri
sınırsız bir ifade özgürlüğünü garanti etmemiştir. Anayasa'nın 12. maddesinin
"Temel hak ve hürriyetler, kişinin
topluma, ailesine ve diğer kişilere karşı ödev ve sorumluluklarını da ihtiva
eder." biçimindeki ikinci fıkrası, kişilerin sahip oldukları
temel hak ve hürriyetleri kullanırken ödev ve sorumluluklarına da gönderme
yapmaktadır. 26. maddenin ikinci fıkrasında yer alan sınırlamalara uyma
yükümlülüğü, ifade özgürlüğünün kullanımına basın için de geçerli olan bazı görev ve sorumluluklar getirmektedir
(basının görev ve sorumluluklarına ilişkin olarak bkz. Orhan Pala, B. No: 2014/2983, 15/2/2017, §
46; Erdem Gül ve Can Dündar [GK],
B. No: 2015/18567, 25/2/2016, § 89; R.V.Y.
A.Ş., B. No: 2013/1429, 14/10/2015, § 35; Fatih Taş [GK], B. No: 2013/1461, 12/11/2014, § 67; Önder Balıkçı, § 43). Bu görev ve
sorumluluklar başkalarının şöhret ve haklarının
zarar görme ihtimalinin bulunduğu ve özellikle adı verilen bir şahsın
itibarının söz konusu olduğu durumlarda özel önem arz eder (Orhan Pala, § 47).
(2) Somut Olayın
Değerlendirilmesi
36. Başvuruya konu gazete haberinde Kaymakam A.E. hakkında çok
sayıda iddiaya ve değerlendirmeye yer verilmiş olmakla beraber somut olayda
Anayasa Mahkemesi yalnızca ilk derece mahkemesi tarafından gerekçeli kararda
gözetilen iki isnat üzerinden değerlendirme yapacaktır. Bu isnatlardan ilki
Kaymakam A.E.nin 28 Şubat sürecinde dinî hassasiyeti olduğu ve başörtülü
öğretmenlere rapor verdiği gerekçesiyle doktor A.Y.nin kamu hizmetinden
çıkarılmasına sebebiyet verdiğine ilişkindir. İkinci isnat ise 2013 yılında
Denizli'nin Buldan ilçesinde görev yapan Kaymakam A.E. tarafından içki ruhsatı
iptal edilen bir müesseseye usulsüz içki ruhsatı verildiğine dairdir.
37. Haber, kaymakam olarak görev yapan müştekinin 28 Şubat
sürecinde ve sonrasında görevini ifa ederken toplumun muhafazakâr kesimlerince
tepki çektiği ileri sürülen bazı işlem ve eylemleriyle ilgilidir. 28 Şubat
sürecinin yaratmış olduğu toplumsal etki dikkate alındığında geniş yetkiler
kullanan bir kamu otoritesinin bu döneme ve sonrasına ilişkin işlem ve
eylemlerini konu alan haberin kamusal ilgi barındırmadığı söylenemez. Bununla
birlikte haberde müşteki hakkında ileri sürülen iddiaların doğruluğuna ilişkin
olarak başvurucunun hiçbir şüphesi bulunmadığı algısı yaratacak şekilde kesin
bir dil kullanıldığı (bkz. § 11) görülmektedir. Bu itibarla haberde müştekiye
yöneltilen suçlamaların kullanılan dil nazara alındığında müştekinin kişisel ve
mesleki itibarına ciddi ölçüde zarar verebileceği açıktır.
38. Anayasa Mahkemesi ifade ve basın özgürlüğünün demokratik bir
toplumun zorunlu temellerinden olduğunu, toplumun ilerlemesi ve her bireyin
gelişmesi için gerekli temel şartlardan birini oluşturduğunu daha önce pek çok
kez ifade etmiştir (Mehmet Ali Aydın,
§ 69; Bekir Coşkun, §§ 34-36).
Bununla birlikte sosyal görevini yerine getirebilmesi için basının özgür olması
kadar sorumluluk bilinci ile hareket etmesi de şarttır (Çetin Doğan, § 56). Basın özgürlüğünde
belli ölçüde abartıya hatta tahrik yoluna başvurmak mümkün olsa da bu özgürlük
aynı zamanda ilgililerin meslek ahlakına saygı göstererek doğru ve güvenilir
bilgi verecek şekilde ve iyi niyetli olarak hareket etmelerini de zorunlu
kılmaktadır (İlhan Cihaner (2), §
60; Orhan Pala, § 48; Medya Gündem Dijital Yayıncılık Ticaret A.Ş.
[GK], B. No: 2013/2623, 11/11/2015, § 42; Kadir
Sağdıç, B. No: 2013/6617, 8/4/2015, §§ 53).
39. Başvurucunun cezalandırılmasına konu edilen ifadelerin ilk
derece mahkemesi tarafından olgusal isnat olarak nitelendirildiği
görülmektedir. Bu bağlamda olgusal isnat içeren ifadeler yönünden derece
mahkemesi tarafından basının gazetecilik etik ve ilkelerine uygun olarak ve iyi
niyetle, topluma doğru ve güvenilir bilgi sağlama ödev ve sorumluluğunu yerine
getirip getirmediği belirlenirken ileri sürülen olgusal iddiaların doğruluğu
konusunda yeterli araştırmayı yapılıp yapılmadığı denetlenmelidir (Çetin Doğan, § 58).
40. Haberde Kaymakam A.E.ye yöneltilen isnatlardan ilki A.Y.
isimli doktorun 28 Şubat sürecinde dinî hassasiyeti olduğu ve başörtülü
öğretmenlere rapor verdiği gerekçesiyle kamu hizmetinden çıkarılmasına A.E.nin
sebep olmasıdır. Söz konusu isnadın genel itibari ile A.Y.nin beyanlarına
dayanarak haberleştirildiği anlaşılmaktadır. Bununla birlikte yazının bulunduğu
sayfada, Sağlık Bakanlığı ve Batman Valiliği arasında yapıldığı anlaşılan resmî
yazışmanın bir kısmına yer verilerek başvurucu tarafından habere konu edilen
isnadın desteklenmeye çalışıldığı görülmektedir. Ancak Buldan Cumhuriyet
Başsavcılığının başvurucu hakkında tanzim ettiği iddianameden anlaşıldığı üzere
söz konusu resmî yazışmanın habere konu edilmeyen bölümünde A.Y.nin Hizbullah
terör örgütüne üyeliğine ilişkin delil ve değerlendirmelere yer verildiği ancak
başvurucunun bu bilgilerden haberde özellikle söz etmediği anlaşılmaktadır. Tüm
bunlara ek olarak iddianamedeki anlatımdan, Batman Valiliği ve Sağlık Bakanlığı
arasında A.Y. hakkında yapılan yazışmanın haberde yer verilmeyen kısmında
doktor A.Y.nin Hizbullah terör örgütüne üye olması ve örgüt adına çalışmalar
yürütmesi sebebi ile devlet memurluğundan çıkarıldığına ilişkin bilgi bulunduğu
anlaşılmaktadır. Bu durumda A.Y.nin meslekten çıkarılmasına ilişkin gerçek
gerekçenin başvurucu tarafından bilindiği hususunda bir ihtilaf bulunmadığı
açıktır.
41. Bu bağlamda ilk isnat yönünden başvurucunun haberin
doğruluğunu araştırma yükümlülüğünü yerine getirmediği ve iyi niyet
çerçevesinde hareket etmediği (Orhan Pala,
§ 47) sonucuna ulaşılmıştır.
42. İkinci isnat ise A.E.nin 2013 yılında görev yaptığı
Denizli'nin Buldan ilçesinde içki ruhsatı iptal edilen bir müesseseye usulsüz
içki ruhsatı verildiğine ilişkin olup başvurucu tarafından söz konusu iddiaya
ilişkin haber kaynağına dair hiçbir açıklama yapılmamıştır. Şüphesiz ki haber
kaynağının gizliği ilkesi uyarınca somut olayda gazeteci olan başvurucunun söz
konusu bilgiye kimin vasıtası ile ulaştığını açıklamaya zorlayacak şekilde bir
denetleme yapmak mümkün değildir. Bununla birlikte haberinin kaynağını açıklayıp
açıklamamak konusunda serbestî sahibi olan gazetecinin tercihini açıklamamaktan
yana kullanması hâlinde ileri sürdüğü olgusal isnatların doğruluğunu araştırma
konusundaki sorumluluğu ağırlaşır (Çetin
Doğan, § 66). Başvurucu tarafından söz konusu iddianın gerçekliği
konusunda yargılama sırasında hiçbir delil gösterilmediği ve iddiayı doğrulamak
adına gerekli araştırmanın yapıldığı hususunun da ortaya konulamadığı
görülmektedir. Haberin güncel nitelik taşımadığı, gazeteci olan başvurucunun
söz konusu iddiayı araştırmak için geniş zaman ve imkânlara da sahip olduğu
gözetildiğinde başvurucunun bir gazeteci olarak araştırma yükümlülüğünü
kendisinden beklenildiği şekilde yerine getirmediği anlaşılmaktadır.
43. İlk derece mahkemesi tarafından yapılan yargılamada
başvurucunun ileri sürdüğü deliller değerlendirilmiş, ceza yargılamasına konu
edilen isnatlar etraflıca araştırılmış ve ileri sürülen iddiaların başvurucu
tarafından delillerle desteklenemediği sonucuna varılarak başvurucunun
mahkûmiyetine karar verilmiştir. Anayasa Mahkemesi tarafından yapılan
incelemede, gazeteci olan başvurucuya basının ödev ve sorumluluklarını aşacak
şekilde bir yükümlülük yüklenmediği tespit edilmiş, başvurucunun ifade ve basın
özgürlüklerine yapılan müdahalenin başkalarının
şöhret ve haklarının korunması gibi zorunlu bir ihtiyacı karşıladığı
kanaatine ulaşılmıştır.
44. Bununla birlikte bir gazeteci olan başvurucunun yapmış
olduğu haber sebebi ile hapis cezası biçiminde bir yaptırıma maruz kalması
orantılı görülemez. Bu itibarla başvurucu hakkında 10 ay hapis cezası verilmesi
-cezaya konu hüküm açıklanmamış olsa dahi- orantılı bir müdahale olarak kabul
edilemeyeceğinden başvurucunun ifade ve basın özgürlüklerine yapılan
müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun olmadığı sonucuna
ulaşılmıştır.
45. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 26. ve 28. maddelerinde
güvence altına alınan ifade ve basın özgürlüklerinin ihlal edildiğine karar
verilmesi gerekir.
46. Başvurucunun adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin
şikâyetinin başvuruda ifade ve basın özgürlükleri yönünden ihlal bulunması
nedeniyle ayrıca incelenmesine gerek görülmemiştir.
Serdar ÖZGÜLDÜR bu sonuca farklı gerekçeyle katılmıştır.
3. 6216 Sayılı Kanun'un
50. Maddesi Yönünden
47. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin ilgili kısmı
şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun
hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı
verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması
gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme
kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden
yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama
yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata
hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir.
Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal
kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse
dosya üzerinden karar verir.”
48. Başvurucu ihlalin tespiti ve 10.000 TL manevi tazminat
talebinde bulunmuştur.
49. Anayasa Mahkemesinin Mehmet
Doğan kararında ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan
kaldırılacağı hususunda genel ilkeler belirlenmiştir (B. No: 2014/8875,
7/6/2018, [GK]). Mahkeme diğer bir kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal
kararının yerine getirilmemesinin sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun ihlalin
devamı anlamına geleceği gibi ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle
sonuçlanacağına da işaret etmiştir (Aligül
Alkaya ve diğerleri (2), B.No: 2016/12506, 7/11/2019).
50. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal
edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan
kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural mümkün olduğunca eski hâle
getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için
ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması,
ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan
kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların
giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması
gerekmektedir (Mehmet Doğan, §§
55, 57).
51. İhlalin mahkeme kararından kaynaklandığı veya mahkemenin
ihlali gideremediği durumlarda Anayasa Mahkemesi, 6216 sayılı Kanun’un 50.
maddesinin (2) numaralı fıkrası ile İçtüzük’ün 79. maddesinin (1) numaralı
fıkrasının (a) bendi uyarınca, ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması
için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın bir örneğinin ilgili mahkemeye
gönderilmesine hükmeder. Anılan yasal düzenleme, usul hukukundaki benzer hukuki
kurumlardan farklı olarak, ihlali ortadan kaldırmak amacıyla yeniden yargılama
sonucunu doğuran ve bireysel başvuruya özgülenen bir giderim yolunu
öngörmektedir. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi tarafından ihlal kararına bağlı
olarak yeniden yargılama kararı verildiğinde, usul hukukundaki yargılamanın
yenilenmesi kurumundan farklı olarak ilgili mahkemenin yeniden yargılama
sebebinin varlığını kabul hususunda herhangi bir takdir yetkisi
bulunmamaktadır. Dolayısıyla böyle bir karar kendisine ulaşan mahkemenin yasal
yükümlülüğü, ilgilinin talebini beklemeksizin Anayasa Mahkemesinin ihlal kararı
nedeniyle yeniden yargılama kararı vererek devam eden ihlalin sonuçlarını
gidermek üzere gereken işlemleri yerine getirmektir (Mehmet Doğan, §§ 58-59; Aligül
Alkaya ve diğerleri (2), §§ 57-59, 66-67).
52. İncelenen başvuruda başvurucunun cezalandırılmasının
orantısız bir müdahale olması nedeniyle ifade ve basın özgürlüklerinin ihlal
edildiği sonucuna ulaşılmıştır. Dolayısıyla ihlalin mahkeme kararından
kaynaklandığı anlaşılmaktadır.
53. Bu durumda ifade
ve basın özgürlüklerinin ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için
yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Yapılacak yeniden
yargılama ise bireysel başvuruya özgü düzenleme içeren 6216 sayılı Kanun'un 50.
maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan
kaldırılmasına yöneliktir. Bu kapsamda yapılması gereken iş yeniden yargılama
kararı verilerek Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri
gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar verilmesinden
ibarettir. Bu sebeple kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere
Küçükçekmece 2. Asliye Ceza Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi
gerekmektedir.
54. Diğer taraftan somut olay bağlamında yeniden yargılama
yapılmasına karar verilmesi ihlale yol açan yargılama sürecine muhatap olan
başvurucunun bu sürede uğradığı bütün zararları gidermemektedir. Dolayısıyla eski hâle getirme kuralı çerçevesinde
ihlalin bütün sonuçlarıyla ortadan kaldırılabilmesi için ifade ve basın
özgürlüklerinin ihlali nedeniyle yalnızca ihlal tespitiyle ve yeniden yargılama
suretiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında başvurucuya net
10.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
55. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 239,50 TL harç ve 3.000
TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 3.239,50 TL yargılama giderinin başvurucuya
ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. İfade ve basın özgürlüklerinin ihlal edildiğine ilişkin
iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 26. ve 28. maddelerinde güvence altına alınan
ifade ve basın özgürlüklerinin İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin ifade ve basın özgürlüklerinin
ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak
üzere Küçükçekmece 2. Asliye Ceza Mahkemesine (E.2014/395, K.2016/410)
GÖNDERİLMESİNE,
D. Başvurucuya net 10.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE,
E. 239,50 TL harç ve 3.000 TL oluşan toplam 3.239,50 TL
yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,
F. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve
Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına,
ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine
kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
8/9/2020 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.
DEĞİŞİK GEREKÇE
Başvurucu, iftira suçundan 10 ay hapis cezasına mahkûm edilmiş
ve bu cezası hakkında Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılması (HAGB) kararı
verilmiştir. 5237 Sayılı Türk Ceza Kanununun (TCK) 267. maddesi uyarınca bu
suçun cezası bir yıldan dört yıla kadar hapis cezası olup, derece mahkemesi alt
sınırdan ceza tayin etmiştir. Çoğunluk gerekçesinde, başvurucu hakkındaki bu karar
ile başvurucunun ifade ve basın hürriyetine yapılan müdahalenin “başkalarının
şöhret ve haklarının korunması” gibi zorunlu bir ihtiyacı karşıladığı sonucuna
varılmış, ancak HAGB kararına rağmen başvurucunun hapis cezasına mahkûm
edilmesinin (bu yolla basın özgürlüğüne yapılan müdahalenin) demokratik toplum
düzeninin gereklerine uygun olmadığı değerlendirilmiştir. Diğer bir deyişle,
“iftira” gibi nitelikli bir suçtan mahkûmiyeti gerektiren nedenlerin varlığı
kabul edilmekle beraber, HAGB kararı verilse bile başvurucunun” hapis cezası
tehdidi altında olması” hali bir ihlâl nedeni olarak kabul edilmiştir. Yani
basın mensubu olmak, iftira suçu bakımından adeta cezayı ortadan kaldıran bir
hukuki neden olarak değerlendirilmiştir. Oysa hapis cezası tehdidi altında
olmak durumu, derece mahkemesince TCK. nun “Kısa süreli hapis cezasına seçenek
yaptırımlar” başlıklı 50 nci maddesinin tatbiki suretiyle adli para cezasına ya
da anılan maddenin (b-f) bentlerindeki hallerin uygulanmasıyla zaten söz konusu
olmayacaktır. Dolayısiyle AİHM’nin bu konudaki içtihatları da dikkate alınarak,
derece mahkemesinin başvurucu hakkında temel cezayı tayin ettikten sonra, ifade
ve basın özgürlüklerini ve başvurucunun basın mensubu olduğunu dikkate alarak,
TCK. 50. Maddesi uyarınca bu cezayı seçenek yaptırımlardan birine çevirmesi ve
ondan sonra HAGB kararı vermesi gerekli ve yeterli bulunmaktadır. Bu durumda
başvurucu esasen hapis cezası tehdidi altında olmayacaktır. Oysa, çoğunluğun
gerekçesine göre, hem suç sabit görülecek hem de derece mahkemesince hiç ceza
verilmemesi gerekecektir.
Açıklanan nedenlerle, böyle bir gerekçeye katılmam mümkün
olmadığından, ihlâl sonucuna belirttiğim gerekçeyle katılıyorum.