TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
AZİZ ŞİMŞEK VE FERİDE KAYA BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2016/7878)
|
|
Karar Tarihi: 8/9/2020
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Üyeler
|
:
|
Serdar ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Burhan ÜSTÜN
|
|
|
Muammer TOPAL
|
|
|
Selahaddin MENTEŞ
|
Raportör
|
:
|
Zeynep KARAKOÇ
|
Başvurucular
|
:
|
1. Aziz ŞİMŞEK
|
|
|
2. Feride KAYA
|
Başvurucular Vekili
|
:
|
Av. Müslüm BARAN
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, ölüm olayı dolayısıyla uğranılan zararın tazmini
istemiyle açılan tam yargı davasının süre aşımından reddedilmesi nedeniyle
mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 21/4/2016 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüş bildirmemiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvurucular Şanlıurfa E Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda
(Ceza İnfaz Kurumu) 16/6/2012 tarihinde çıkan yangında yanarak ölen Taner
Şimşek'in kardeşleridir.
8. Ceza İnfaz Kurumunun C-15 koğuşunda çıkan yangında on üç
kişinin yaşamını yitirdiği, Şanlıurfa Cumhuriyet Başsavcılığınca (Savcılık)
yürütülen soruşturma sonucunda 6/6/2013 tarihli kararla kovuşturmaya yer olmadığına karar
verildiği, bu karara karşı yapılan itirazın da Adıyaman 1. Ağır Ceza
Mahkemesinin 31/7/2013 tarihli kararıyla reddedildiği anlaşılmaktadır.
9. Olayla ilgili yapılan disiplin soruşturması neticesinde
görevli personel hakkında disiplin cezası verilmesine yer olmadığına karar
verildiği görülmektedir.
10. Başvurucular ölüm olayında idarenin hizmet kusurunun
bulunduğunu belirterek 40.000 TL maddi ve 20.000 TL manevi tazminatın olay tarihinden
itibaren işletilecek yasal faiziyle birlikte ödenmesi istemiyle tam yargı
davası açmıştır.
11. Şanlıurfa İdare Mahkemesi (Mahkeme) 12/3/2014 tarihli
kararıyla davayı süre aşımı nedeniyle reddetmiştir. Kararın gerekçesinde, ölüm
olayının gerçekleştiği 16/6/2012 tarihinde başvurucuların bu olayı öğrendiği
kabul edilerek bu tarihten itibaren bir yıl içinde zorunlu idari başvuruda
bulunması ve verilen cevap üzerine dava açması gerekirken bu süre geçtikten
sonra 6/11/2013 tarihinde idareye başvurduğu belirtilmiştir. Dolayısıyla
idareye süresinde yapılmayan başvurunun reddi üzerine açılan davanın süresinde
olmadığı ifade edilmiştir.
12. Karar, Danıştay Onuncu Dairesinin (Daire) 9/12/2015 tarihli
kararıyla onanmıştır. Anılan karar oyçokluğu
ile alınmıştır. Azınlıkta kalan başkan ve üyenin karşıoy gerekçesinde, on üç kişinin hayatını kaybettiği
yangında vefat edenlerden Yunus Eşkili'nin yakını olan Meral Eşkili tarafından
Anayasa Mahkemesine yapılan 2013/7586 sayılı bireysel başvuru sonucunda yaşam hakkının ihlal edildiğine ve yeniden bir ceza soruşturması yapılması gerektiğine
karar verildiği ifade edilmiştir. Bu şekilde eylemin idariliğinin bulunup
bulunmadığı konusunun kovuşturmaya yer olmadığına ilişkin kararla kesinlik
kazandığı, dolayısıyla bir yıllık sürenin de bu tarihten itibaren başlayacağı
belirtilmiştir.
13. Nihai karar 7/4/2016 tarihinde başvurucuların vekiline
tebliğ edilmiştir.
14. Başvurucular karar düzeltme isteminde bulunmamışlardır.
15. Başvurucular 21/4/2016 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
1. İlgili Kanun
16. 6/1/1982 tarihli ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü
Kanunu'nun 13. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
"İdari eylemlerden
hakları ihlal edilmiş olanların idari dava açmadan önce, bu eylemleri yazılı
bildirim üzerine veya başka süretle öğrendikleri tarihten itibaren bir yıl ve
her halde eylem tarihinden itibaren beş yıl içinde ilgili idareye başvurarak
haklarının yerine getirilmesini istemeleri gereklidir. Bu isteklerin kısmen
veya tamamen reddi halinde, bu konudaki işlemin tebliğini izleyen günden
itibaren veya istek hakkında altmış gün içinde cevap verilmediği takdirde bu
sürenin bittiği tarihten itibaren, dava süresi içinde dava açılabilir."
2. Danıştay İçtihadı
17. İlgili Danıştay içtihadı için bkz. Hasan Oğuz ve diğerleri, B. No: 2015/2700, 7/2/2018, §§ 22,
23.
B. Uluslararası Hukuk
1. Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesi
18. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) 6. maddesinin
(1) numaralı fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:
“Herkes medeni hak ve yükümlülükleri ile
ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar
konusunda karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme
tarafından davasının makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak
görülmesini istemek hakkına sahiptir...”
2. Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesi İçtihadı
19. İlgili Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) içtihadı için bkz. Feray Uluğ, B. No: 2015/11005,
10/10//2018, §§ 34-37.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
20. Mahkemenin 8/9/2020 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucuların
İddiaları
21. Başvurucular; çıkan yangında kardeşleri dışında on iki
kişinin öldüğünü, tazminat talebiyle 6/11/2013 tarihinde Bakanlığa müracaat
ettiklerini, kendilerine verilen cevapta atmış gün içinde dava
açabileceklerinin bildirildiğini, idarenin hizmet kusuru nedeniyle ortaya çıkan
zararları ödemesi gerektiğini belirtmişlerdir. Yangın olayıyla ilgili yürütülen
soruşturmada kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verildiğini, yangında vefat
eden bir kişinin yakınlarının bireysel başvuruda bulunduğunu, Anayasa
Mahkemesinin 2013/7586 sayılı bireysel başvuruda yaşam hakkının ihlal
edildiğine ve soruşturmanın yeniden yapılmasına karar verdiğini, bu kararın
kendilerini de etkilediğini ifade etmişlerdir. Bu bağlamda başvurucular tam
yargı davasının süre aşımına uğradığından söz edilemeyeceğini, ceza
soruşturmasının nihayete ermemesi nedeniyle süre aşımı süresinin beş yıl
olduğunu, kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın 6/6/2013 tarihinde
verildiğini, bir yıllık süre aşımı süresinin bu tarihten itibaren başlaması
gerektiğini, ayrıca Danıştay onama kararının gerekçesinin matbu olduğunu ileri
sürmüşlerdir.
B. Değerlendirme
22. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"Herkes, meşru vasıta ve yollardan
faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve
savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir."
23. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun şikâyetinin özü, Mahkemenin
dava açma süresinin başlangıcını tespit etme noktasında hukuk kurallarını
hatalı değerlendirmesi ve uygulaması neticesinde uyuşmazlığın esasının
incelenememesidir. Bu nedenle belirtilen ihlal iddiaları mahkemeye erişim hakkı
kapsamında incelenmiştir.
1. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
24. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan
mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir
olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
a. Hakkın Kapsamı ve Müdahalenin
Varlığı
25. Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin
yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddiada bulunma ve savunma
hakkına sahip olduğu belirtilmiştir. Dolayısıyla mahkemeye erişim hakkı,
Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan hak arama özgürlüğünün bir
unsurudur. Diğer yandan Anayasa'nın 36. maddesine adil yargılanma ibaresinin eklenmesine ilişkin gerekçede,
Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerce de güvence altına alınan
adil yargılanma hakkının madde metnine dâhil edildiği vurgulanmıştır.
Sözleşme'yi yorumlayan AİHM, Sözleşme'nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasının
mahkemeye erişim hakkını içerdiğini belirtmektedir (Özbakım Özel Sağlık Hiz. İnş. Tur. San. ve Tic. Ltd. Şti., B.
No: 2014/13156, 20/4/2017, § 34).
26. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan hak arama
özgürlüğü, bir temel hak olmanın yanında diğer temel hak ve özgürlüklerden
gereken şekilde yararlanılmayı ve bunların korunmasını sağlayan en etkili
güvencelerden biridir. Bu bakımdan davanın bir mahkeme tarafından görülebilmesi
ve kişinin adil yargılanma hakkı kapsamına giren güvencelerden faydalanabilmesi
için ilk olarak kişiye iddialarını ortaya koyma imkânının tanınması gerekir.
Diğer bir ifadeyle dava yoksa adil yargılanma hakkının sağladığı güvencelerden
yararlanmak mümkün olmaz (Mohammed Aynosah,
B. No: 2013/8896, 23/2/2016, § 33).
27. Anayasa Mahkemesi bireysel başvuru kapsamında yaptığı
değerlendirmelerde mahkemeye erişim hakkının bir uyuşmazlığı mahkeme önüne taşıyabilmek
ve uyuşmazlığın etkili bir şekilde karara bağlanmasını isteyebilmek anlamına
geldiğini ifade etmiştir (Özkan Şen,
B. No: 2012/791, 7/11/2013, § 52).
28. Somut olayda tazminat istemiyle açılan davanın süre
aşımından reddedilerek uyuşmazlığın esasının incelenmemesi nedeniyle
başvurucuların mahkemeye erişim hakkına yönelik bir müdahalenin bulunduğu
görülmektedir.
b. Müdahalenin İhlal
Oluşturup Oluşturmadığı
29. Anayasa'nın 13. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Temel hak ve
hürriyetler, ... yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere
bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, ... ölçülülük
ilkesine aykırı olamaz."
30. Anayasa'nın 36. maddesinde, hak arama özgürlüğü için
herhangi bir sınırlama nedeni öngörülmemiş olmakla birlikte bunun hiçbir
şekilde sınırlandırılması mümkün olmayan mutlak bir hak olduğu söylenemez. Özel
sınırlama nedeni öngörülmemiş hakların da hakkın doğasından kaynaklanan bazı
sınırlarının bulunduğu kabul edilmektedir. Ayrıca hakkı düzenleyen maddede
herhangi bir sınırlama nedenine yer verilmemiş olsa da Anayasa'nın başka
maddelerinde yer alan kurallara dayanılarak bu hakların sınırlandırılması da
mümkün olabilir. Dava açma hakkının kapsamına ve kullanım koşullarına ilişkin
bir kısım düzenlemenin hak arama özgürlüğünün doğasından kaynaklanan sınırları
ortaya koyan ve hakkın norm alanını belirleyen kurallar olduğu açıktır. Ancak
bu sınırlamalar, Anayasa'nın 13. maddesinde yer alan güvencelere aykırı olamaz
(Özkan Şen, § 58; Tahir Gökatalay, B. No: 2013/1780,
20/3/2014, § 39; İbrahim Can Kişi, B. No: 2012/1052, 23/7/2014, § 33).
31. Sonuç itibarıyla mutlak olmayan ve sınırlandırılabilen
mahkemeye erişim hakkına ilişkin müdahalenin Anayasa’nın 13. maddesinde
öngörülen ve somut başvuruya uygun düşen kanun tarafından öngörülme, haklı bir
sebebe dayanma (meşru amaç) ve ölçülülük ilkesine aykırı olmama koşullarına
uygun olup olmadığının belirlenmesi gerekir.
i. Kanunilik
32. Yakınlarının ölümü dolayısıyla başvurucuların uğradığı
zararın tazmini istemiyle açtığı davanın süre aşımı gerekçesiyle reddedilmesine
ilişkin mahkeme kararının 2577 sayılı Kanun'un 13. maddesine dayandığı
görülmektedir. Dolayısıyla somut olayda başvurucuların mahkemeye erişim hakkına
yönelik müdahalenin kanuni dayanağının mevcut olduğu anlaşılmıştır.
ii. Meşru Amaç
33. Dava açmanın bir süreye bağlanmasının meşru amacının ne
olduğu hususu benzer nitelikteki başvurularda Anayasa Mahkemesi tarafından
müteaddit defa incelenmiştir. Anayasa Mahkemesi bu incelemelerinde, idari işlem
ya da eylemlere karşı açılacak davalarda süre koşulu öngörülmesinin en genel
ifadesiyle idari istikrarın sağlanması şeklinde bir meşru amacı bulunduğuna
işaret etmiştir (daha ayrıntılı değerlendirme için bkz. Ayşe Yıldırım, B. No: 2014/5, 25/10/2017,
§§ 54, 55; Fatma Altuner, B. No:
2014/17714, 26/10/2017, §§ 48, 49; Çölbeyi
Lojistik Nakliyat Gümrükleme Denizcilik İnşaat Turizm Sanayii ve Ticaret
Limited Şirketi, B. No: 2014/12354, 9/11/2017, § 52).
iii. Ölçülülük
(1) Genel İlkeler
34. Anayasa Mahkemesi bireysel başvuru kapsamında yaptığı
değerlendirmelerde kişinin mahkemeye başvurmasını engelleyen veya mahkeme
kararını anlamsız hâle getiren, bir başka anlatımla mahkeme kararını önemli
ölçüde etkisizleştiren sınırlamaların mahkemeye erişim hakkını ihlal
edebileceğini ifade etmiştir (Özkan Şen,
§ 52).
35. Bu nedenle mahkemelerin usul kurallarını uygularken
yargılamanın hakkaniyetine zarar getirecek ölçüde katı şekilcilikten
kaçınmaları gerektiği gibi kanunla öngörülmüş usul şartlarının ortadan
kalkmasına neden olacak ölçüde aşırı esneklikten de kaçınmaları gerekir (Kamil Koç, B. No: 2012/660, 7/11/2013, §
65). Bu kapsamda mevzuatta öngörülen dava açma süresine ilişkin kuralların
hukuka açıkça aykırı olarak yanlış uygulanması veya bu sürelerin hatalı
hesaplanması nedenleriyle kişilerin dava açma ya da kanun yollarına başvuru
haklarını kullanmasına engel olunması mahkemeye erişim hakkını ihlal edebilir (Özbakım Özel Sağlık Hiz. İnş. Tur. San. ve Tic. Ltd.
Şti., § 38).
36. Bu bağlamda dava açma süresinin işlemeye başladığı an da
mahkemeye erişim hakkına yapılan müdahalenin ölçülülüğü bağlamında büyük önem
taşımaktadır (Yaşar Çoban [GK],
B. No: 2014/6673, 25/7/2017, § 66). Dava açma süresinin hangi tarihte
başlayacağını belirlemek ve mevzuatı bu yönüyle yorumlamak görevi esasen derece
mahkemelerine aittir. Bireysel başvurunun ikincillik ilkesi gereği, dava açma
süresinin başlatılacağı tarihin belirlenmesi noktasında Anayasa Mahkemesinin
bir görevi bulunmamaktadır. Anayasa Mahkemesinin bu hususta üstleneceği rol,
dava açma süresinin hangi tarihten itibaren başlatılması gerektiğiyle ilgili
derece mahkemelerinin yorumlarının mahkemeye erişim hakkına etkisini somut
olayın koşulları ışığında incelemektir (Ahmet
Yıldırım, B. No: 2014/18135, 20/9/2017, § 46). Bu kapsamda dava açma
süresinin hak sahibinin henüz dava hakkının doğduğundan haberdar olmadığı ve
somut koşullar çerçevesinde haberdar olduğunun kabulünü haklı kılan nedenlerin
bulunmadığı bir dönemde işlemeye başlaması dava hakkının varlığını anlamsız
kılabileceğinden ölçülülük ilkesini zedeleyebilir (Yaşar Çoban, § 66).
37. Uğranıldığı ileri sürülen zararın öğrenildiği veya
öğrenilmesi gereken tarih hakkında hiçbir değerlendirme yapılmaksızın dava açma
süresine ilişkin bazı kategorik kabul ve değerlendirmelerle davaların süre
yönünden reddedilmesi mahkemeye erişim hakkını ihlal edebilir. Bu çerçevede
eylemin idariliğinin veya yol açtığı zararın ya da illiyet bağının eylemden çok
sonra anlaşıldığı veya ortaya konulabildiği durumlarda dava açma süresinin bu
tarihlerden sonra başlayacağı kabul edilmelidir. Eylemin idariliği ve doğurduğu
zarar bazen eylemin gerçekleşmesinden sonra değişik araştırma, inceleme hatta
ceza yargılamaları sonucunu ortaya çıkarabilmektedir. Ortaya konulacak ölüm
nedeni, çoğu zaman eylemin idariliğinin ve illiyet bağının varlığının tespiti
konusunda önem taşımaktadır (Şeyma Kayaoğlu,
B. No: 2014/5491, 5/7/2017, §§ 54, 55, 56).
(2) İlkelerin Olaya Uygulanması
38. Başvurucular, idari başvuru süresinin başlangıç tarihi
olarak ölüm olayının gerçekleştiği yangın tarihinin esas alınmasının mahkemeye
erişim hakkını ihlal ettiğinden şikâyet etmektedir.
39. Yukarıda yer verilen (bkz. § 17) Danıştay içtihadında ortaya
konulduğu üzere idari eylem nedeniyle uğranılan zararın tazmini istemiyle
açılan tam yargı davasında idarenin tazminle yükümlü tutulabilmesi için ortada
idari eylem ve zarar olmalı, ayrıca zararla idari eylem arasında illiyet bağı
bulunmalıdır. Söz konusu eylemlerin idariliği ve doğurduğu zarar bazen eylemin
yapılmasıyla birlikte ortaya çıkarken bazen de çok sonra değişik araştırma,
inceleme ve hatta ceza yargılamaları sonucu ortaya çıkabilmektedir. Bu
çerçevede eylemin idariliğinin veya yol açtığı zararın ya da arasındaki illiyet
bağının eylemden çok sonra anlaşıldığı veya ortaya konulabildiği durumlarda
dava açma süresinin bu tarihlerden sonra başlayacağı kabul edilmektedir.
40. Pozitif yükümlülükler kapsamında devletin yetki alanında
bulunan tüm bireylerin yaşam hakkını kamu görevlilerinin, diğer bireylerin ve
hatta kişinin kendi eylemlerinden kaynaklanabilecek risklere karşı koruma ödevi
vardır. Devlet, öncelikle yaşam hakkına yönelen tehdit ve risklere karşı
caydırıcı ve koruyucu yasal düzenlemeler yapmalı; bununla da yetinmeyerek
gerekli idari tedbirleri almalıdır. Bu ödev ayrıca bireyin yaşamını her türlü
tehlike, tehdit ve şiddetten koruma yükümlülüğünü de içerir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, B. No:
2012/752, 17/9/2013, § 51).
41. Bu bağlamda, ceza infaz kurumlarında ve devletin kontrolü
altında bulunan diğer alanlarda gerçekleşen ölüm olayları için de geçerli
olabilecek bu yükümlülüğün ortaya çıkması için yetkililerin kendi kontrolleri
altındaki bir kişinin ölümünde bu neticeye personelinin hatalı uygulamalarının,
ihmalinin ya da kastının yol açıp açmadığı, yapılan adli ve/veya idari
soruşturma sonucu ortaya çıkmaktadır. Bu tip durumlarda ilgililerin kesin ölüm
nedenini ve yaşanan süreci bilmeleri, takip edecekleri usul ve başvuracakları
idari ve adli mercilerin belirlenmesinde önem arz etmektedir. Bu husus, ilgililerin
tam yargı davası açma iradeleri üzerinde belirleyici bir etkiye sahiptir.
42. Söz konusu soruşturmalar kamu makamlarınca resen
yürütüldüğünden ilgililerin soruşturma süresinin uzunluğu üzerinde genellikle
bir etkisi olmadığı gibi soruşturma sonucunu beklemekten başka seçeneği de
bulunmamaktadır. Bu durum özellikle tam yargı davasının kusur veya ihmalin
varlığına dayandırıldığı durumlarda önem arz eder. Bu bağlamda yürütülen
soruşturma sonucu kesin ölüm nedeni, ölüm olayının meydana gelmesinde kusur veya
ihmalin varlığı ya da sürece ilişkin diğer ayrıntılar tespit edildiğinde
ilgililerin tam yargı davası açılması için gerekli olan koşulların oluştuğundan
haberdar olduğunun veya haberdar olması gerektiğinin ve dava açma süresinin de
bu andan itibaren başladığının kabulü gerekir (benzer yöndeki değerlendirmeler
için bkz. Mehmet Menendiz ve diğerleri,
B. No: 2014/5235, 6/7/2017, §§ 58, 59).
43. Bireysel başvuruya dayanak kararda Mahkemenin dava açma
süresinin hesabında ölümün gerçekleştiği tarihi esas aldığı ancak başvurucular
tarafından eylemin idariliğinin ne zaman öğrenildiği ya da öğrenilmesi
gerektiğine dair herhangi bir değerlendirme yapmadığı görülmektedir. Somut
olayda başvurucuların yakınlarının 16/6/2012 tarihinde hayatını kaybettiğini
öğrendikleri konusunda tartışma bulunmamaktadır. Bununla birlikte
başvurucuların, ölüm olayından önceki süreçte ceza infaz kurumunda yapılan
uygulamalara dair verilere ve bu uygulamalarda idarenin olası hata ya da ihmali
bulunduğu iddiasına dayanak alınabilecek teknik bilgilere, bir başka ifadeyle
eylemin idarilik niteliğinin bulunup bulunmadığının tespitinde esas
alınabilecek unsurlara ölüme neden olan etkenlerin ortaya çıkarılması için
yürütülen soruşturma tamamlanıncaya kadar vâkıf olamadıkları açıktır. Öte
yandan söz konusu bilgilere sahip olunmasının idari yargıda dava açılıp
açılmaması yönündeki iradenin oluşması noktasında belirleyici bir etkisinin
olduğu da yadsınamaz.
44. Buna göre Mahkemenin başvurucuların eylemin idariliğini
öğrenmesine ve değerlendirmesine imkân tanımayan olay tarihini (ölüm tarihi)
esas alarak dava açma süresi belirlemesine ilişkin yorumunun mahkemeye erişim
hakkına yönelik katı bir yorum olduğu ve bu yorumun başvurucuların mahkemeye
erişim hakkını aşırı derecede güçleştirdiği değerlendirilmiştir. Dolayısıyla bu
yorumdan hareketle davanın süre aşımından reddedilmesi suretiyle başvurucuların
mahkemeye erişim hakkına yönelik müdahalenin ölçüsüz olduğu sonucuna
varılmıştır.
45. Açıklanan gerekçelerle başvurucuların Anayasa’nın 36.
maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye
erişim hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun'un
50. Maddesi Yönünden
46. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin ilgili kısmı
şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun
hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı
verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması
gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme
kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden
yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama
yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata
hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir.
Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal
kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse
dosya üzerinden karar verir.”
47. Başvurucular, ihlalin tespit edilmesini istemiş ve tazminat
talebinde bulunmuştur.
48. Anayasa Mahkemesinin Mehmet
Doğan kararında ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan
kaldırılacağı hususunda genel ilkeler belirlenmiştir (B. No: 2014/8875,
7/6/2018, [GK]). Mahkeme diğer bir kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal
kararının yerine getirilmemesinin sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun ihlalin
devamı anlamına geleceği gibi ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle
sonuçlanacağına da işaret etmiştir (Aligül
Alkaya ve diğerleri (2), B.No: 2016/12506, 7/11/2019).
49. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal
edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan
kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural mümkün olduğunca eski hâle
getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için
ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması,
ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan
kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların
giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması
gerekmektedir (Mehmet Doğan, §§
55, 57).
50. İhlalin mahkeme kararından kaynaklandığı veya mahkemenin
ihlali gideremediği durumlarda Anayasa Mahkemesi, 6216 sayılı Kanun’un 50.
maddesinin (2) numaralı fıkrası ile İçtüzük’ün 79. maddesinin (1) numaralı
fıkrasının (a) bendi uyarınca, ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması
için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın bir örneğinin ilgili mahkemeye
gönderilmesine hükmeder. Anılan yasal düzenleme, usul hukukundaki benzer hukuki
kurumlardan farklı olarak, ihlali ortadan kaldırmak amacıyla yeniden yargılama
sonucunu doğuran ve bireysel başvuruya özgülenen bir giderim yolunu
öngörmektedir. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi tarafından ihlal kararına bağlı
olarak yeniden yargılama kararı verildiğinde, usul hukukundaki yargılamanın
yenilenmesi kurumundan farklı olarak ilgili mahkemenin yeniden yargılama
sebebinin varlığını kabul hususunda herhangi bir takdir yetkisi
bulunmamaktadır. Dolayısıyla böyle bir karar kendisine ulaşan mahkemenin yasal
yükümlülüğü, ilgilinin talebini beklemeksizin Anayasa Mahkemesinin ihlal kararı
nedeniyle yeniden yargılama kararı vererek devam eden ihlalin sonuçlarını
gidermek üzere gereken işlemleri yerine getirmektir (Mehmet Doğan, §§ 58-59; Aligül
Alkaya ve diğerleri (2), §§ 57-59, 66-67).
51. İncelenen başvuruda başvurucuların davasının süre aşımı
nedeniyle reddedilmesi nedeniyle mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği
sonucuna ulaşılmıştır. Dolayısıyla ihlalin mahkeme kararından kaynaklandığı
anlaşılmaktadır.
52. Bu durumda mahkemeye erişim hakkının ihlalinin sonuçlarının
ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar
bulunmaktadır. Yapılacak yeniden yargılama ise bireysel başvuruya özgü
düzenleme içeren 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasına
göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına yöneliktir. Bu kapsamda
yapılması gereken iş yeniden yargılama kararı verilerek Anayasa Mahkemesini
ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere
uygun yeni bir karar verilmesinden ibarettir. Bu sebeple kararın bir örneğinin
yeniden yargılama yapılmak üzere Şanlıurfa İdare Mahkemesine gönderilmesine
karar verilmesi gerekmektedir.
53. İhlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden
yargılamanın yeterli bir giderim sağlayacağı anlaşıldığından tazminat talebinin
reddine karar verilmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.
54. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 239,50 TL harç ve 3.000
TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 3.239,50 TL yargılama giderinin
başvuruculara ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkının
ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil
yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin mahkemeye erişim hakkının ihlalinin
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Şanlıurfa
İdare Mahkemesine (Anılan Mahkemenin 12/3/2014 tarihli ve E.2014/366,
K.2014/660 sayılı kararına ait dava dosyası ile ilgilidir.) GÖNDERİLMESİNE,
D. Başvurucuların tazminat talebinin REDDİNE,
E. 239,50 TL harç ve 3.000 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam
3.239,50 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
F. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve
Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına,
ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine
kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin bilgi için Danıştay Onuncu Dairesine
GÖNDERİLMESİNE,
H. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
8/9/2020 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.