TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
ATİLLA TAŞ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2016/30220)
|
|
Karar Tarihi: 29/5/2019
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Hasan Tahsin
GÖKCAN
|
Üyeler
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
|
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
|
|
Yusuf Şevki
HAKYEMEZ
|
Raportör Yrd.
|
:
|
Yusuf Enes
KAYA
|
Başvurucu
|
:
|
Atilla TAŞ
|
Vekili
|
:
|
Av. Ali
Deniz CEYLAN
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, tutuklama tedbirlerinin hukuki olmaması,
tutukluluğun makul süreyi aşması ve soruşturma dosyasına erişimin kısıtlanması
nedenleriyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının; gazetecilik faaliyeti ve
ifade özgürlüğü kapsamındaki eylemlerin tutuklamaya konu edilmesi nedeniyle
ifade ve basın özgürlüklerinin ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvurular 26/10/2016, 29/11/2016 ve 23/5/2017 tarihlerinde
yapılmıştır.
3. Başvurular, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan
ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvuruların kabul edilebilirlik incelemesinin
Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Konu yönünden hukuki irtibat nedeniyle 2016/54368, 2017/24546
numaralı bireysel başvuru dosyalarının 2016/30220 numaralı bireysel başvuru
dosyası ile birleştirilmesine; incelemenin 2016/30220 numaralı dosya üzerinden
yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir.
7. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı süresinde beyanda
bulunmuştur.
III. OLAY VE OLGULAR
8. Başvuru formları ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve
Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler
çerçevesinde olaylar özetle şöyledir:
9. Başvurucu ses sanatçısı olup aynı zamanda Meydan gazetesinde
köşe yazarlığı yapmıştır.
10. Türkiye 15 Temmuz 2016 gecesi askerî bir darbe teşebbüsüyle
karşı karşıya kalmış, bu nedenle 21/7/2016 tarihinde ülke genelinde olağanüstü
hâl ilan edilmesine karar verilmiştir. Kamu makamları ve yargı organları
-olgusal temellere dayanarak- bu teşebbüsün arkasında Türkiye’de çok uzun
yıllardır faaliyetlerine devam eden ve son yıllarda Fetullahçı
Terör Örgütü (FETÖ) ve/veya Paralel Devlet Yapılanması (PDY) olarak
isimlendirilen bir yapılanmanın olduğunu değerlendirmişlerdir (Aydın Yavuz ve diğerleri [GK], B. No:
2016/22169, 20/6/2017, §§ 12-25).
11. Bu kapsamda FETÖ/PDY’nin kamu
kurumlarındaki; eğitim, sağlık, ticaret, sivil toplum ve medya gibi farklı
alanlardaki yapılanmalarına yönelik soruşturmalar yapılmış ve çok sayıda kişi
hakkında gözaltı ve tutuklama tedbirleri uygulanmıştır.
12. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından başvurucuyla
birlikte otuz beş kişi hakkında FETÖ/PDY’nin medya
yapılanmasıyla bağlantılı olarak soruşturma başlatılmıştır.
13. İstanbul 3. Sulh Ceza Hâkimliği 29/8/2016 tarihli kararı ile
başvurucu hakkındaki soruşturma dosyasına ilişkin olarak “soruşturmanın amacını tehlikeye düşürebileceği” gerekçesiyle
4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 153. Maddesinin (2)
numaralı fıkrası uyarınca başvurucunun müdafiinin
dosya içeriğini incelemesinin ve belgelerden örnek almasının kısıtlanmasına
karar vermiştir.
14. Başvurucu 8/9/2016 tarihinde bu kısıtlama kararına itiraz
etmiştir. Bu karara yapılan itiraz İstanbul 4. Sulh Ceza Hâkimliğinin 20/9/2016
tarihli kararıyla reddedilmiştir. Başvurucu bu kararı 26/9/2016 tarihinde elden
tebliğ almıştır.
15. Başvurucu kısıtlama kararı ile ilgili olarak 26/10/2016
tarihinde 2016/54368 sayılı bireysel başvuruyu yapmıştır.
16. Bu soruşturma kapsamında başvurucu ve diğer otuz dört kişi
hakkında İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca 30/8/2016 tarihinde gözaltı kararı
verilmiştir. Gözaltı kararını basından öğrenen ve tatil için şehir dışında olan
başvurucu, Twitter hesabından İstanbul’a dönerek
ifade vereceğine dair açıklama yapmış; 31/8/2016 tarihinde ise dönüş yolunda
olduğuna ilişkin bir video yayınlamıştır. Bu açıklamanın hemen sonrasında
31/8/2016 tarihinde Bursa’da gözaltına alınmıştır. Başvurucu gözaltına
alındıktan sonra hakkında soruşturma işlemlerinin yürütüldüğü İstanbul İl
Emniyet Müdürlüğüne sevk edilmiştir.
17. İstanbul İl Emniyet Müdürlüğü tarafından 1/9/2016 tarihinde
başvurucunun ifadesi alınmıştır. İfade alma işlemi sırasında başvurucuya, köşe
yazıları ve sosyal medyadaki paylaşımları nedeniyle FETÖ/PDY’nin
medya yapılanmasında faaliyet gösterdiği yönünde şüpheler olduğu söylenmiş ve
bunlara ilişkin savunması sorulmuştur.
18. Başvurucuya yöneltilen soruların temel dayanağını oluşturan
ve kolluk görevlilerince düzenlenmiş olan “Açık
Kaynak Kodlu Tespit Raporu” isimli belgede başvurucuya isnat edilen
suçlamalara ilişkin olgular özetle şöyle ifade edilmiştir:
i. 2013 yılı Haziran ayından sonra
başvurucunun Twitter hesabından yaptığı paylaşımlar
ile kamuoyunda güçlü bir etkiye sahip olduğu belirtilmiştir. FETÖ/PDY’nin Twitter’ı kamuoyu
oluşturmak amacıyla kullandığı, başvurucunun da örgüt mensupları tarafından
sistemli bir şekilde gündem olmasının sağlandığı ileri sürülmüştür.
ii. Bu kapsamda başvurucunun darbeye zemin hazırladığı düşünülen
bazı sosyal medya paylaşımlarına atıf yapılmıştır. Bu atıflar;
- 14/2/2011 tarihinde “Darbe
zamanlarında bile daha fazla demokrasi vardı sanki”,
- 15/2/2011 tarihinde “Mısır’da
ordu geldi göreve bi tane tutuklama var mı orası burdan daha özgür bi de örnek
olacakmışlar pehh peh”,
- 15/2/2011 tarihinde “O
kadar isterdimki bir darbe olsun”,
- 28/2/2011 tarihinde “Ordu
göreve”,
- 9/2/2015 tarihinde “Erdoğan
bir gün, o ya da bu şekilde gidecek. Tabi ki ardında kutuplaşmış, parçalanmış
itibarsızlaşmış, ekonomisi çökmüş bir ülke bırakarak”,
- 20/2/2015 tarihinde “Erdoğan
28 Şubat sunumunu izlerken gözyaşlarını tutamamış. Gün gelip onun devrini
sunduklarında, göz yaşlarını tutamayacak milyonlar var!”,
- 4/3/2015 tarihinde “Erdoğan
birgün sustuğunda sen nereye gideceksin acaba? Mikser
Yiğit” şeklindedir.
iii. Başvurucunun sosyal medya hesabındaki bazı paylaşımlarıyla
Türkiye’nin DAEŞ’e destek verdiği algısını
oluşturduğu ileri sürülmüştür. Bu kapsamda;
- Bir siyasetçinin “Hep merak
ederim; tüm büyük ülkeler DAEŞ’karşı mücadele
ettiklerini söylüyorsa, bu terör örgütü silahları kimden alıyor acaba? Bilen
söylesin.” Şeklindeki paylaşımına “Bi zahmet onu da siz söyleyiverin hoca, biz söyleyince
cezaevine atıyosunuz!” şeklindeki cevabı,
- “İŞİD birini kaçırırsa kimse korkmasın! MİT
hemen alır gelir, nede olsa yabancı sayılmazlar birbirlerine.” Şeklindeki paylaşımlara atıf
yapılmıştır.
iv. Başvurucunun yaptığı paylaşımlarla Cumhurbaşkanı, Başbakan
ve Hükûmet aleyhine kamuoyu oluşturduğu ileri sürülmüştür. Bu kapsamda;
- 3/9/2013 tarihinde “@Fgulencom seversiniz sevmessiniz
ama Fethullah hocanın cami ve Cemevi
projesini gönülden destekliyorum. İyi niyetli ve gerekli bir proje” ,
- 12/9/2013 tarihinde “12
Eylül’den bugüne ne değişti ? Eskiden asker vardı,
şimdi polis var, Devlet babamız döver de, sever de”,
- 21/12/2013 tarihinde “Türkiye’yi
duble yollarla kapladılar ama, hala en büyük sorunumuz yolsuzluk, yetmiyor
demek”,
- 25/12/2013 tarihinde “Hükümet
yolsuzlukların üstüne gideceğiz deyip, savcıları engellemek için her şeyi
yapıyor. Kaç yıldır şarkıcıyım, böyle fasıl görmedim.”,
- 6/1/2014 tarihinde “Bu
Karadayı’daki Savcı’ya özel yetki vericen, yolsuzluk
soruşturması aynı gün kapanır. İlgilere duyurulur!”,
- 10/1/2014 tarihinde “Devletinize
yardımcı olun, çevrenizde yolsuzluk, hırsızlık ve bilumum suçlarla uğraşan
polisler varsa, onları hükümete ihbar edin !”,
- 6/2/2014 tarihinde “Bal
tutanın parmağını yaladığı, herkesin yolunu duble duble
bulduğu bir ortamda, yolsuzluk’tan söz edemeyiz, bu
olsa olsa ‘Yolluluk’ olur!”,
- 1/6/2014 tarihinde “Ak
parti seçim sonuçlarına yine itiraz etmiş, kazanana kadar devam!”,
- 3/7/2014 tarihinde “YSK 11
Temmuz’a kadar RTE’den mal dökümü istemiş. Hayır
anlamadığım, sıfırlanmadan önceki mi? Sonraki mi?”,
- 15/7/2014 tarihinde “Erdoğan
Ekmel Hoca’nın 1000 tl lik seçim bağışını geri çevirmiş Ee
10 milyon Dolar’i reddeden adam, böyle küçükparaları kabul eder mi hiç?”,
- 15/7/2014 tarihinde “Milli
irade deyince aklıma geldi de, Esad yeniden seçildi.
Erdoğan Esad’a diktatör diyordu ya, şimdi ne diyecek? Demek ki sandık
yetmiyormuş,”,
- 18/7/2014 tarihinde “Erdoğan
kendini öylesine abarttı ki, destekçileri onu gerçekleri Dünya Lideri sandı!
Gelinen noktada, eskiden varolan etki ve güç de yokoldu!”,
- 18/7/2014 tarihinde “Erdoğan
Dünya lideriymiş, e bende Dünya starıyım o zaman, hadi bakalım nasıl olacak?”,
- 24/7/2014 tarihinde “Yahudi
kongresi Erdoğan’a verilen, Yahudi cesaret ödülünü geri istemiş, Vermicem vermicem! Benim değil
mi? Vermicem!”,
- 25/7/2014 tarihinde “TRT
açılım= Tayyip Radyo Televizyon Kurumu”,
- 25/9/2014 tarihinde “Erdoğan
her ağzını açtığında şimdi ne yalan söylecek bakalım?
Diye dinliyorum. Artık onu da yapamıyorum. Görmek bile zul
geliyor.”,
-2/11/2014 tarihinde “Sigara
içmeye bile anında ceza yazılmasını isteyenlerin, tarihin en büyük yolsuzluk
iddiasına karşı takipsizlik verdirmeleri de yarı güzel.” ,
- 3/11/2014 tarihinde “Yarın
sokakta şöyle gezsek, darbe girişiminden tutuklanırız yeminle!”,
- 4/11/2014 tarihinde “Halkımıza
duyrulur! Sonra vay ben duymadım işitmedim
demeyeceksiniz! Padişahımız sultan Recep han tmişti!” ,
- 11/11/2014 tarihinde “Devletin
tüm imkanları kullanılarak yapılan yolsuzluğun üstüne örtme operasyonları,
yolsuzluk var! Diye bağırıyor adeta.” ,
- 11/11/2014 tarihinde “Ak saray’ın aylık elektrik parası 700 bin tl’ymiş.
Reza için bir kol saati parası, o ödesin.”,
- 14/11/2014 tarihinde “@ortasayfa’daki yeni yazım, Erdoğan’ı sevmemek için sadece
10 sebep! Ortasayla net/erdoğani-sevme”,
- 18/11/2014 tarihinde “-Alo
savcı! Canım dava çekti elinizde nelere var? – Yolsuzluk! -onu geç!”,
- 12/12/2014 tarihinde “Yanlışın
var. Türkiye’de moda, yalakalık yap Erdoğan’a hayatın kurtulsun. Yapan
sanatçılara bakarsan görürsün.”,
- 25/12/2014 tarihinde “İnsanların
sana hırsız demesine istemiyorsan, kendini o pozisyona sokmayacaksın. Girersen de, beni yargılayın! Diye bağıracaksın! Saygılarımla!”,
-14/1/2015 tarihinde “Yolsuzluk
ihbarında bulunanlara ödül mü? E hırsız var diyen hapse gidiyor nerdeyse, kim
cesaret edecek böyle ödüle?”,
- 16/1/2015 tarihinde “Yeni
ve ilk pop protest şarkım ‘HIRSIZ VAR’ çok yakında tam da buradan yayında!”,
- 16/1/2015 tarihinde “Türkiye’nin
ilk pop protest şarkısı ‘HIRSIZ’ birazdan, burda
olacak, Yasaklanmadan dinleyin derim, başka yerde yok!:))”,
- 7/2/2015tarihinde “Neden
Samanyolu’na demeç vermişim? Ulan kanal mı kaldı? Hepsi tayyip
tv!”,
- 5/2/2015 tarihinde “Bunların
iç güvenlik yasası dediği ülkeyi değil, sadece kendilerini korumaya yönelik.
Torba torba yasalarla darbe yaptılar, uyu Türkiyem uyu!”,
- 25/2/2015 tarihinde “RTE’nin baskılarından bunalan Ali Babacan istifa etmiş ama
Davutoğlu tarafından vazgeçirilmiş Onlar bile bıktı
artık”,
- 23/3/2015 tarihinde “Ben
asıl yarın sabah havuz gazetelerini merak ediyorum! Onlar kimi gömerlerse,
bilin ki RTE diğerinin tarafındadır! 😊)”,
- 23/3/2015 tarihinde “Bir
sabah kalkıcaz, tv de
radyolarda mehter marşı, saltanat ilan edilmiş, Yedikule zindanlarında tiz
kellemiz vurla! Sultan 1.Recep haan!” ,
- 23/3/2015 tarihinde “Ulan
arkadaş ülkeye bak be! Ülkede yolsuzluk var ama 8 Haziran’daki seçimden önce
öğrenemiyoruz! AKP’yi seçerek açıkliicaklar!”
- 20/5/2015tarihinde “Terör
bitecekse, bir daha hiç dokunulmazlık olmasın ama amaç, Erdoğan’a ve tek
adamlığa yol açmak, bun görmek için müneccim olmaya gerek yok!”
- 20/8/2015 tarihinde “Ben
zaten Tayyip beyi hep sevmişimdir. Yanlış anlaşıldı bence, o aslında çok
demokrat biri 😊”,
- 21/9/2015 tarihinde “Hakkında
soruşturma açılanlar kervanına bugün ben de katıldım. Birgün
böyle bir şeyle gurur duyacağım aklıma gelmezdi. 😊” ,
- 4/4/2016 tarihinde “Yarın
Tayyip ağayla mahkememiz var. Dua edinde Tayyiban bir hakim’e çatmayalım.:)” ,
- 20/5/2016 tarihinde “Beter
olalım, iyice dibe vuralım. Evlerimizden alsınlar bizi, sorgu sualsiz işkence
edip cezaevlerine tıksınlar. Faşizm’e doyalım,
düzelir belki”,
- 24/5/2016 tarihinde “Kutlu
olsun bugün 17 Aralık! Neşe doluyor tüm hırsız kalabalık! Ayakkabı kutuları
parayla dolsun! Polis gelirse, Reza’nın önüne yatarık!”,
- 26/5/2016 tarihinde “Abilerim
ablalalarım kupa kaybeden, suçüstü yakalanan,
başarısız olan, bahane mi lazım, paralelmatik tam
size göre, iki tane alana bi bedava!” ,
-27/5/2016tarihinde “Ramazan
yaklaştı, eğer gerçekten inanıp haramdan korkuyorsanız, bunların kurduğu iftar
sofralarında bile uzak durun, yetim hakkıyla doludur!”,
- 27/5/2016 tarihinde (İstanbul’un Fethi Kutlamaları ile ilgili
Sayın Cumhurbaşkanı’nın fotoğrafının da bulunduğu afişi de ekleyerek) “Gören de İstanbul’u o fethetti zanneder! ☹ ☹“ ,
- 27/5/2016 tarihinde “L.K
(Meydan Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni) Tanıdığım en ahlaklı, beyefendi,
dürüst, kibar ve insan evladı adamlardandır, dostturcandır,
Nokta,” ,
-28/5/2016 tarihinde “Gezi
parkı damarlarımıza basılıp kızdığımızda ne kadar güzelleşebildiğimiz! Bize
göstermişti!” şeklindeki paylaşımlara yer verilmiştir.
v. Başvurucunun FETÖ/PDY’nin basın
kuruluşu olduğu iddia edilen Meydan gazetesindeki (27/7/2016 tarihli ve 29783
sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan 668 sayılı
Olağanüstü Hal Kapsamında Alınması Gereken Tedbirler ile Bazı Kurum ve
Kuruluşlara Dair Düzenleme Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname (KHK)
ile kapatılmıştır.) yazıları ile FETÖ/PDY’nin amaçları
doğrultusunda kamuoyu oluşturduğu, FETÖ/PDY’ye
yönelik soruşturmalar ile alakalı olarak da kamuoyunda algı oluşturduğu ileri
sürülmüştür. Bu kapsamda başvurucunun aşağıdaki yazılarına değinilmiştir (Bu
yazıların soruşturma makamlarınca ilgili görülen kısımlarına yer verilmiştir.):
- 27/5/2015 tarihli “Yolun
Sonu Görünüyor” başlıklı yazı
“LAMBAYA PÜF DE! Seçim süreci malum çok sıkıcı
ve insanlarımız bunaldılar. Bir nebze olsun neşelenin diye şarkıcılık günlerime
geri dönüp, sizlere küçük ve eğlenceli bir sürpriz yaptım. Barış Manço ’nun yıllar önce söylediği
bir şarkıyı okuyup, bir de evde kendi imkânlarını ve çok akıllı telefonumla bir
klip hazırladım. Eğer biraz gidip oynamak sıkıcı gündemden uzaklaşmak
isterseniz, YouTube’a girip, ‘LAMBAYA PÜF DE, KORMA TİTRE’ yazarsanız izleyebilirsiniz. Umarım
eğlenirsiniz.”
-1/7/2015 tarihli”Millet Seni Başkan Yaptırmadı” başlıklı yazı
“... son umudun savaş kaldı ama unutma, kendi
evladını askere göndermeye kıyamayanların, başkalarının evlatlarının ölüm
fermanın hem de hiç yoktan sebeplerle imzalamaya da hakları yoktur. ......!
Umarım bunlar son oyunlarınız ve son gayretlerinizdir. Ha çok da savaş
istiyorsanız, yanınıza oğlunuzu, damadınızı, makarnalarınızı, jöleli
fedailerinizi, kefenlilerinizi, 4 bakanınızı, hayırsever Reza’nızı
ve biatçılarınızı da alır gidersiniz!”
- 20/7/2015 tarihli “Hayırsever
Reza Eniştemiz” başlıklı yazı
“Gerçeklerin er geç ortaya çıkmak gibi kötü
bir huyları vardır. 17-25 Aralık soruşturması kapsamında gözaltına alındıktan
sonra serbest bırakılan R.Z.nin kuryesi A.K.
Cumhuriyet gazetesine yaptığı bomba açıklamalarla gündeme geldi. Karahan.
2012-2013 yıllan arasında yurtdışına 200 ton altın çıkardık. ‘Bir yılda eski
para ile 18 katrilyonluk attını yurtdışma
çıkardık. Bu 18 katrilyonun yüzde 4’ü siyasilere yüzde 4’ü ise Zarraba kalıyordu. Ama işin asıl arkasında kimler var
bilmiyoruz.’ Dedi. Basında haklarında çıkan nerdeyse her habere yasak getirip,
haberi yapanlara dava açanlardan çıt bile çıkmadı. Birileri ağzını açtı, ağzını
açmak isteyen birçok kişi de sırada bekliyor. Dünyanın başka bir yerinde böyle
bir açıklama, adalet mekanizmasını harekete geçirirdi, kıyametler kopardı ama
kimseden çıt yok!. Sadece bu bile insanın midesinin
bulanmasına yeterken, hasıraltı yapılan onca şeye bakılırsa hiçbir şey olacağı
da yok gibi. İran’da hakkında binlerce dosyalık dava açılan, vergi konusunda
cimri, bahşiş konusunda bonkör R.Z., ülkemizde bakanlar tarafından ödül
verilip, C.Başkanı
tarafından hayırsever olarak nitelendirilen birisi üstelik de en ünlü
sanatçılarımızdan biriyle evli, yani kendisi eniştemiz de olur. Enişteyi
koruyan koruyana da. Peki bir gün onları kim koruyacak Malumunuz bizde
enişteler çok kıymetlidir ve sevilirler ama yine de kimse bu yüzden eniştesinin
önüne yatmaz. Ha bahşişi peşin ödenenler hariç tabii ki. Onlar enişteyi değil
ama bahşışi çok sev erler...... Bazı insanlar vardır
dava adamıdırlar, bazılarıysa para adamı Bazı adamlar vardır, bir sözleriyle
vezir, bir sözleriyle rezil olurlar. Bazıları davalarını satar zengin, meşhur
hatta ihya olurlar. Bazı adamlar da vardır, davaları uğruna her türlü hakaret
ve eziyete katlanır, adam gibi adam diye anılırlar! Her raman
söylüyorum, cemaatti hükümetti bilmem, tanımam ben! Doğrular konusunda ise asla
mütevazı olmam, çünkü doğrucuyumdur! Son zamanlarda sevabı ve günahıyla ama her
türlü zulmün yapıldığı bir adam tamdan, adı E.D. Haksız bir şekilde sürekli
üzerine gelinip durulduğu halde, hâlâ terbiyesini bozmadan gururla direnen bir
adam ...”
- 31/7/2015 tarihli “Gasp
Edilmiş İktidar?” başlıklı yazı
“Farkında mısınız bilmiyorum ama şu anda
iktidarda olmaması gerekenler ülkeyi tek partiymiş gibi yönetmeye devam ediyor,
çok ciddi kararlar alıyor, atamalar yapıyor, ihale dağıtıyor, savaşa hükmediyor
ve kafalarına göre takılıyorlar...”
- 7/8/2015 tarihli “Böl ve
Yönet” başlıklı yazı
“Bir kesim, cemaate yönelik baskılara,
tutuklamalara, basın özgürlüğü ihlallerine ‘Aman bırakın oh olmuş, iyi olmuş,
beter olsunlar’ diyor! Bilmiyorlar ki baskıya yüz veriyorlar. Nasılsa başıma
gelmedi, bana dokunmayan yılan bin yaşasın diyorlar! Bilmezler ki o yılan
onlara da uğrayacak bir gün! ...”
- 19/8/2015 tarihli “Sahiden
İnandınız mı?” başlıklı yazı
“...Yandaşların önüne yatıp, gençleri bir bir ölüme atacaklarına, o ölümler üzerinden de oy hesabı ve
prim yapacaklarına cidden inandım! Şimdi, ne yaparlarsa yapsınlar, bu gün gelip bu millete hesap vereceklerine de işte öyle
inanıyorum! Geçen günkü şehit cenazesinde gördüğüm bir fotoğraf beynime ve
yüreğime adeta kazındı! Bir eli Türk Bayrağına sarılı bir şehit tabutunun
üzerinde, önünde çökmüş ağlayan bu şehit babası, üzgün konuklar, askerler ve
diğer elinde mikrofon, her zamanki mağrur ve kendinden emin tavırlarıyla
konuşan Tayyip Erdoğan, ....... Öfkemi, üzüntümü, içime atıyorum. Ve şu cümle
dökülüveriyor dilimden. ‘HİÇ AÇILIŞIMIZ KALMADI, AMA CENAZEMİZ VAR!’ Buyrun konuşabilirsiniz sayın Cumhurbaşkanı!”
- 21/8/2015 tarihli “Terörist
Bunlar” başlıklı yazı
“... Bu tv patronu
terörle ilgili dizi oynattı, al işte terörist bu! Bak şu gazete MIT TIR’larını
haber yaptı. Ne kadar da vatan haini ve terörist bu gazete! Şu medya kurumunu
gördünüz mü? Terör haberi yaparak teröre destek veriyor, çünkü terörist bunlar!
Bakın şu kadınlar basılan gazete ya da okulların önünde oturmuş cevşen okuyorlar, kesin beddua da ediyorlardır bize, alayı
terörist bunların! Aha bak Cemaat dedi! Hem paralel hem de terörist bu! Artık
ne kadar kolay terörist veya vatan haini ilan edilmek. Lügatlerimizden birçok
kelimeyi çıkarmak gerek ... Yıllar önce bir vesileyle Boydak ailesini tamına
fırsatı bulmuştum. Kayseri’de ve Türkiye’de sevilip sayılan, binlerce insana ıstihdam sağlayan, hayır işleriyle de bilinen gayet
mütevazı bir ailedir. Koza İpek ailesi de öyle. M.B.yi gözaltına aldıklarında gerçekten çok şaşırdım.
Ülkesini seven, işinde gücünde, inançlı, gerçekten düzgün, başarılı bir işadamı kendisi, iyi bir insan.
Yine o iyi insanlardan H.K, aylardır sudan bir
sebeple cezaevinde yatıyor. Akın İpek bir sürü mesnetsiz iddiayla suçlanıyor.
Onlara ve ailelerine çok geçmiş olsun, iyi insanlara yapılan bu zulümler de
lütfen artık bir son bulsun!”
- 2/9/2015 tarihli”Özgür Basını Susturamayacaksınız!” başlıklı
yazı
“Bugün gazetesi ve İpek Grubu’na yapılan
baskınları kınayarak başlıyorum söze. Lafı uzatmayacağım. İstiyor ki herkes
sussun! İstiyor ki muhalifler olmasın! İstiyor ki babasının çiftliği gibi
yönetsin ülkeyi! Ama bak ne diyeceğim, o işler öyle olmuyor işte! Sen
bastırdıkça bağırası geliyor insanların! Sen vurdukça sesleri daha gür çıkıyor!
Ve ne olursa olsun, canımıza da kastedilse susmayacağız!”
- 30/10/2015 tarihli”Tutuklandık, Vurulduk!” başlıklı yazı
“1 Kasım sonrası bunlar daha iyi günlerimiz
diyerek, önümüzde daha kara günlerin olduğunu ifade etmiştim. Günler birer
birer kararmaya devam ederken, her geçen gün faşizan uygulamalar ve baskılar
daha da artarak sürüyor. MİT tırları haberi yüzünden adeta hukuk ve adalet
katledilerek C.D. ve E.G. yeni bir dalgayla tutuklanırken, üzerinden iki gün
geçmeden Diyarbakır Baro Başkam Tahir Elçi’mn
vurulması ve iki polisimizin de şehit edilmesi bunun en çarpıcı örneği oldu.
... Geçen gün Can Dündar ve Erdem Gül’e destek için Cumhuriyet gazetesine
gittiğimde konuştuğum bir çok insan, artık ülkeden,
demokrasiden ve özgürlüklerden umudunu kesmiş durumdalar. Bu yazdığımı bir yere
not etsin bilileri; ‘%49.5 oy belki sizi tek başına
iktidar yapar ama eğer herkesi kucaklayamaz ve bu despotlukta devam ederseniz,
top ve tüfekle bile yönetemezsiniz bu ülkeyi!’ Bu arada insanlar artık mevzunun
cemaat ya da paralel olmadığını geç de olsa anlamaya başlamış durumdalar, bunun
bir hedef saptırma olduğunu biliyorlar artık, bunun genel bir nabız yoklama, birşahsi intikam meselesi olduğu sır değil artık...”
- 30/10/2015 tarihli “Diktatör
Olsam...” başlıklı yazı
“... Suçları ne kadar büyükse, artık neden bu
kadar korkuyorlarsa, ülkenin yanması bile umurlarında değil! Gözleri kin ve
nefretten kararmış, zaten suratlan çok kötü görünüyor
ekranda, kalpleri gibi kapkara! Başaramayacaklar! Göstere göstere faşizme
bizler de göstere göstere direneceğiz! Türkiye esaret ve baskı altında
yaşayabilecek insanlardan oluşmuyor, hatırlatayım dedim! Destek için gittiğim
Bugün TV’de macera filmlerindeki ne benzer olaylar yaşadım. Değerli dostum E. A.yı’ aradım o anda reji odasından
program yapıyorlardı. Beni alması için birini gönderdi, arkadaşı polis görmüş
ve kapının önünde girmemize engel oluyordu! Giremezsiniz dedi sertçe, o zaman
beni tutuklaması gerektiğini söyledim, biraz itekleştik
ama tutuklamadı, yalnız içerden beni almaya çıkan arkadaş artık içeri
giremiyordu. Tam o an da da ekranlar karartıldı
zaten, işte size Türkiye’den bir ileri demokrasi manzarası, kanunsuzca
kanallara bir sürü şirkete el koyuluyor hem de seçim öncesi ve bunlar kim bilir
hangi iktidar yalakalarına peşkeş çekilecek! İnsanların binbir
emek ve zorlukla kurdukları işler kim bilir hangi iktidar yalakasına ve havuz
bekçilerine verilecek! Kul hakkı mı dediniz? Evet dik alasını yiyorlar!”
- 20/11/2015tarihli “Basın
Özgürmüş, Peh!..” başlıklı yazı
“Basın özgürmüş peh!
Gazeteciler saldırıya uğrarken, muhalif basın susturulurken, bir bir iftirayla üzerlerine gidilirken, Tivibu’dan
sonra şimdi de, dijital platformlarda yasaklara
yenilerini eklemek için, savcılık tarafından Süper Online’na
ait Turkcell TV plus: Samanyolu
Haber, Samanyolu TV, Bugün TV ve Kanaltürk”iin
yayından kaldırılması istenmiş. Samimi söylüyorüm
diktatörlükleri ya da faşist yönetimleri de geçtik...”
- 20/11/2015 tarihli “Kayyum
Cumhuriyeti” başlıklı yazı
“Bizi şaşırtmamaya devam ediyorlar. Şimdi de
Kaynak Holding”e kayyum atadılar. Kayyum deyip de
geçmeyin. 105 bin TL maaş alıyorlar. Çok cazip iş bu zamanlarda. Demokratik
hukuk devleti olması gereken bir ülkede insanların malını canım korumakla
yükümlü hükümetimiz, istediği yere istediği gibi hukuksuzca
çökebilen bir umacıya döndü, Konuşuyor, anlatıyor, bağırıyoruz ama milleti öyle
sindirip yordular ki. Cılız da olsa ses ve tepki duyamıyoruz artık! Böyle
nereye kadar. Nasıl gider bilmiyorum ama adalet tecelli ettiğinde Türkiye çok
büyük tazminatlara maruz kalacak gibi...”
- 15/2/2016 tarihli “Sıfır
Sorundan, Binbir Soruna!” başlıklı yazı
“...MELEK ANNE VE ŞEYTANLAR Cemaate vapılan operasyonlar sonucunda adeta günah keçisi ilan
edilerek haksızca varlıklarına el koyulan kayyımlar atanan Akın Ipek’in annesi olarak tanıdım kendisini. Herkesin “Melek
Anne dediği yardımsever olduğu şüphe götürmez şekilde anlatılan, çok mantıklı
sözler eden, çevresindeki herkesin de dediği gibi, zeki ve inançlı tam bir
hanımefendi kendisi, adı gibi bir Melek. Bu kadına paralel iddiaları üzerinden
yapmadık zulüm bırakmadılar.En
son doktor dönüşü bu hasta hanımefendiyi kendi evine dahi sokmadılar Bir yanda
bir Melek, öte yanda onunla uğraşan şeytanlar gibilerdi adeta ...”
- 7/3/2016 tarihli “Bunun Adı
Gasptır” başlıklı yazı
“Cumhurbaşkanı Erdoğan yurtdışına çıkarken
yaptığı açıklamada, ‘Ortalık karışabilir!’ diyerek ‘ZAMAN’ ayarlı bombayı
ortaya bırakıp gitti. Çok sever böyle dikkat çekmeleri, iyi biliriz! İster ki
hep o belirlesin gündemi, hep onun dediği olsun, oldu da! ‘Ne istediniz de
vermedik?’ ten, ‘Ne istedik de almadık?’ a giden süreç işte böyle başladı,
istedikleri yapılmayınca. Her şeyden önce şunun adını net bir şekilde
koymalıyız, bu açıkça devlet eliyle gasptır! Daha önce İpek Medya’ya yapıldığı
gibi sudan bahanelerle işin başına kayyımlar getirilir. Sonra gazete, hükümet
bültenine çevrilir, ardından da batırılarak yok edilir! ...”
- 9/3/2016 tarihli”Kayyum Ülkesinin Sessiz Sakinleri” başlıklı yazı
“Falanca şirkete kayyum atamışlar, bir sürü
insan işinden aşından olmuş. Ses etmeyin canım boş verin: bize bir şey diyen mı
var. Olan onlara oluyor! Hem için için de seviniyoruz
işte, sevmezdik zaten bunları biz paraleldi zaten hepsi, vatan hainiymişler,
(havuzun) gazetede okudum! Hem paralelden kurtuluyoruz. Her gün şehit haberleri
geliyor, çok üzülüyoruz ama ne yapalım, terör var. Bak onlar sayesinde bizim
çocuklarımız ve bizler sağız zaten. Hem şehit olup en yüksek mertebeye ulaşıyor
cennete gidiyorlar. Askerlik ve polislik yan gelip yatma yeri değilmiş zaten,
öyle dedi reis bize! Falanca işadamlarını hapse
tıkmışlar, aman bize ne kardeşim, biz fakiriz ama onlar lüks içinde
yaşıyorlarken iyiydi.... Gazetecileri cezaevine atmışlar, e onlar da casusluk
yapmışlar ama (havuzun) gazetede okudum, (havuz) haberlerde izledim, kahvede söylediler!..... Adalet, hukuk yokmuş: yalan kardeşim,
varmış aslında. (havuzun) gazetede yazıyordu! ......
Gazete önünde, gazetesine destek veren başörtülü kadınları dövmüşler, çoluk
çocuk demeden biber gazı atmış yerlerde sürüklemişler, ha bir de poliste
gerçeği yokmuş gibi plastik mermi sıkmışlar bunlara? ...
Sevgili okurlarım, bu yazdıklarım sizlere
hayal ürünü gibi gelebilir ama bugünkü kayyumlar ülkesi sakinlerinin
kafalarında küçük bir gezintiye çıkarmak istedim sizi. Hiçbirini uydurmadım ve
bu söylemlerin çoğunu yandaş ve trollerin yazdıklarından günlük konuşmalarından
bire bir aldım. Abartı değil, aşağı yukarı değil, kafadaki ses aynen budur.
Şimdi biraz olsun anlıyor musunuz, biz mahalle cayır cayır
yanarken neden böyle rahat, sessiz ve tepkisiziz?”
- 14/3/2016 tarihli “Hazret Diyorki” başlıklı yazı
“Hazret diyor ki: ‘Bunlar o gazetenin (Zaman’ın)
önüne getirdikleri başörtülü kadınları Güneydoğu’da da PKK’lılarla sırt sırta
getirdi. Ve yine diyor ki hazret: ‘Ne dedik, inlerine gireceğiz dedik ... Gelin
vicdanlarımızı iki dakikalığına gözden geçirelim ve düşünelim: Cemaati
seversin, sevmezsin... Düşmansın, değilsin, belki de nefret edersin, bu başka
bir şey: ama göz göre göre zulmü alkışlamak çok başka bir şey. Hatta bu kadarı
gerçekten açık ara haksızlık! ‘İnlerine gireceğiz dedik, girdik!’ demek, ne
demektir? Açıkça diyor ki, (itiraf ediyor ki) ‘Zaman’a kayyum kararı hukuki
değil, siyasidir, ben yaptırdım!’ Ayrıca Zaman Gazetesi önünde tartaklanan,
dövülen kadınlar için söyledikleri de inanılmaz! ‘Bu kadınların, bu insanların
PKK ile nasıl, ne işi olur, el insaf Düne kadar bu insanlar sizin seçmeniniz,
beraber iş yaptığınız, can ciğer olduğunuz, ne isterlerse verdiğiniz, sizi
gönülden destekleyen insanlar değil miydi? Ne ara Pkk’lı
oldular?’ Bu sözler kendine çok güvenen birinden ziyade, kimseyi takmamasından,
kimseye hesap verecek olmamasından da kaynaklanıyor...”
- 18/3/2016 tarihli “Alışmayacağız,
Alıştıramazsınız!” başlıklı yazı
“...Sîzler son
derece sıkı korunurken. Bir yerden başka bu yere, hatta tuvalete dahi koruma
ordusuyla giderken, sokağa bile çıkmaya korkan insanları, teröre
alıştıramazsınız!.. MİT’iniz, polisiniz işi gücü, istihbaratı bırakıp, bütün
gücüyle ve vaktiyle muhalif avlarken, okul ve gazete basarken, içi boş
bahanelerle şirketlere kayyumlar atarken, bu arada ülkenin başkentinde bomba
dolu arabalar cirit atarken hiç kimseyi terörle yaşamaya alıştıramazsınız!”
- 20/4/2016 tarihli “Demokrat
Avrupa, Amerika ve Canım Merkel Ablam!” başlıklı yazı
“...Gazetem diye söylemiyorum ama Meydan
Gazetesi de onca sıkıntıya onca baskıya rağmen grafiği sürekli yükselişte olan
bir gazete oldu. Başta genel yayın yönetmenimiz sevgili dost L.K. olmak üzere,
tüm ekip harika işler çıkarıyor. Hepsi takdiri hak ediyorlar ama övgü ya da
takdir için değil gerçekleri halka duyurmak için çalışıp didiniyorlar, hepsine
buradan bir selam çakıyorum”
- 27/5/2016 tarihli “Halk
Çıldırınca” başlıklı yazı
“.....BASINI SUSTURUNCA Bir iddiaya göre Ankara’da anayasal düzene karşı
işlenen suçlar bürosu savcısı S.C. Ulaştırma Bakanlığı’na bir talimat
göndererek muhalif radyo televizyon ve internet sitelerinin iletişimlerinin
uydu üzerinden kapatılmasını istiyor. Tabii bu yasadışı ve saçma sapan talimata
herkes çok şaşırıyor. Nedense ben hiç şaşırmadım. Gerekçesi de toplumda
kutuplaşmaya yol açtıkları iddiası. Bak savcı bey sana bir çift sözüm var.
Birincisi sen git Kuzey Kore ya da İran’da savcılık yap. Tam sana göre!
İkincisi basını susturmana gerek yok. Çünkü toplumda kutuplaşma ve ayrılık
yaratan bir tane isim var. Onu da zaten kapatamazsın. Kim olduğunu da gayet iyi
biliyorsun, kim sana talimat verdiyse ta kendisi!”
- 10/6/2016 tarihli “Ulan
Hepiniz Oradaydınız” başlıklı yazı
“Kimi paralel yaftası yiyip cezaevine
girmekten, kimi sürülmekten, soruşturmalardan, kimi de işsiz kalmaktan korkan
bir toplum, başındaki demir yumruğa teslim olmuş durumda. Sesi çıkanın sesini
anında keserler yoksa. Birkaç cesur yürek kaldı ortalıkta, onlar da kelleyi
koltuğun altına alıp haykırıyor gerçekleri. Ne kadar ya da nereye kadar sürer
bilinmez ama fizik kurallarına ve eşyanın tabiatına da aykırı tüm bu yapılanlar
ve olanlar. Adalet yeniden dönüp de hesap verme günü gelip çattığındaysa çil
yavrusu gibi dağılacak ve inkar edecekler
yaptıklarını, tıpkı Nazi’ler gibi ‘Hiçbir şeyden haberimiz yoktu!’ diyecekler
ama biliyoruz kimin ne yaptığını ve günü geldiğinde haykıracağız tüm gücümüzle.
‘Ulan hepiniz ordaydınız be!’ diyerek hem de!”
- 15/6/2016 tarihli “Ölürsem
Cenazeme Gelme İstemem!” başlıklı yazı
“Ülkeye döner dönmez de kıt imkanlarla yayın
yapan CanErzincan TV ye sardılar... kapatmak için
küçücük bir TV den bile korkuyorlar, bütün basın
ellerinde olduğu halde hem de. Hayadan korku dolu, o yüzden bu kadar tahamülsüzce saldırıyorlar zaten. Onlara karşı olan herkesi
ve her şeyi yok etmek istiyorlar. Onca güçlerine, paraya ve desteğe rağmen
korku içinde yaşıyorlar...”
vi. Başvurucunun FETÖ/PDY üyesi olduğunu açıklayan basketbolcu
E.K. ile fotoğraf çektirdiği, E.K.nin yayınladığı
videoda “Atilla abi bu maç senin için” şeklinde
ifadelerin bulunduğu ileri sürülmüştür.
19. Başvurucu anılan bu suçlamalara ilişkin olarak kolluktaki
ifadesinde;
i. FETÖ/PDY’nin medya yapılanmasında
yer alıp almadığına ilişkin soruya karşılık: “Benim
FETÖ/PDY örgütü ile ilgili herhangi bir bağlantım yoktur. Söz konusu terör
örgütünde kamuoyunda isimleri geçen şahıslarla bir alakam yoktur. Yapılanma
hakkında bilgi sahibi değilim.”
ii. Medya organlarındaki ve sosyal medyadaki yazı ve
paylaşımlarına ilişkin soruya karşılık: “Ben
hayatımı şarkıcılık yaparak idame ettiririm. Son dört yıldır piyasa durumundan
dolayı ben şarkıcılık mesleğinden para kazanamadım. Maddi durumum kötüydü.
Kiramı ödeyemiyordum. Benim kullanmış olduğum twitter
adresim oldukça popülerdir. Sosyal ağda binlerce takipçim vardır. Güncel
olaylara ilişkin paylaşımlarda bulunuyorum. Bu paylaşımlarımın beğenilmesi
üzerine yaklaşık bir yıl önce Meydan gazetesinden beni telefonla arayarak
haftada üç kez gazetelerinde yazı yazmamı istediler. Ben de teklifi kabul ettim
ve yaklaşık bir yıldır da kendi irademle yazmış olduğum yazıları köşemde
yazdım. Ben kesinlikle FETÖ/PDY terör örgütünü destekler nitelikte hiçbir
platformda paylaşımda bulunmadım. Fakat benim geçmişte Ergenekon, KPSS gibi
usulsüzlük olduğunu düşündüğüm davalar ile ilgili paylaşımlar vardır. Hatta bir
tanesi ‘Ergenekon değil, engizisyondur’ şeklindedir.Ben
sosyal demokrat bir insanım, dolayısı ile ben aynı hesapta siyasi iktidara
muhalif paylaşımlarım da olmuştur, bunları ifade özgürlüğü kapsamında dile
getirdim. Paylaşımlarımda devletya da hükümet
yetkililerine hakaret içeren söylemlerde bulunmadım. 15 Temmuz darbe girişimi
akşamından itibaren darbe karşıtı olduğumu gösteren paylaşımlar hala mevcuttur.
Bu tarihten önceki paylaşımlarımda da her türlü darbeye karşı olduğumu
belirtmiştim...”
iii. 15/2/2011 tarihli “O kadar
isterdimki bir darbe olsun”; 14/2/2011 tarihli “Darbe zamanlarında bile daha fazla demokrasi vardı
sanki”; 28/6/2011 tarihli “Ordu
Göreve” şeklindeki paylaşımlarına ilişkin olarak: “Bu paylaşımlar Twitter
hesabımın yeni açtığım zamanlarda yaklaşık 500 kadar takipçim olduğu dönemlerde
yapılmış paylaşımlardır. Bu paylaşımları attığımı hatırlamıyorum. Söz konusu
hesap bana ait fakat ne için paylaştığımı hatırlamıyorum. Zaten 2011 yılında
yapılmış paylaşımlardır. Şimdi kendim bile bunları okurken ne kadar saçma
olduğunu düşündüm. Ama saçma bile olsa ifade vermiş olduğum soruşturma
kapsamındaki isnatlar herhangi bir bağı yoktur.”
iv. E.K. ile çektirdiği fotoğrafa ilişkin olarak “Yaklaşık bir sene kadar önce E.K. benim köşe
yazıları yazdığım Meydan gazetesine ziyarete gelmiş, arkadaşlarıma Atilla Taş’ın twitterdan hayranıyım,
kendisi ile tanışma istiyorum demesi üzerine ben gazeteye gittim. Kendisi ile
tanıştım. Kendisi ile bu fotoğraf çekildi. Kendisi de bana bir forma hediye
ederek jest yaptı. Benim tanışmam ve görüşmem bundan ibarettir. O günden sonra
kendisi ile Twitter üzerinden yazışırım. Paylaşımlara
yorum yapar, onun dışında sosyal hiçbir bağım alakam yoktur. Ben ünlü bir
insanım kendisi de ünlü bir insan, benim bir çok
kişiyle fotoğrafım vardır.”
v. FETÖ/PDY terör örgütüne himmet ya da herhangi bir yardım
yapıp yapmadığını destekleyip desteklemediği ile ilişkili olarak “...kimseye de herhangi bir para yardımında
bulunmadım. Zaten maddi durumum kötü.” Şeklinde beyanda bulunmuştur.
20. Başvurucu 2/9/2016 tarihinde İstanbul Cumhuriyet
Başsavcılığında hazır edilmiş ve burada Cumhuriyet savcısı tarafından ifadesi
alınmıştır. Başvurucunun avukatının da hazır bulunduğu ifade alma işlemi
sırasında -ifade tutanağına göre- başvurucu, kendisine isnat edilen suçlarını
anladığını belirtmiştir. İfadesinde, “...yazmış
olduğum twitler ve yazılar herhangi bir örgüte veya
gruba faydalı olsun. Amaçta olan yazılar değildir. Sadece zaman zaman vatandaşlardan
mağduriyet olduğu konusunda tarafıma bilgi geldiğinde bende bildiğim kadarıyla
bu mağduriyetleri dile getirmeye çalıştım. Benim çalıştığım dönemde Meydan
Gazetesine gitmişliğim veya yönetimle yüz yüze gelmişliğim. Yoktur veya 1-2
defadır. Yazılarımı İnternet üzerinden yazıp gönderiliyorum. Her
hangi bir örgütün amacı doğrultusunda faaliyet göstermem mümkün
değildir...” şeklinde beyanda bulunmuştur.
21. Başvurucu 2/9/2016 tarihinde tutuklanması talebiyle İstanbul
1. Sulh Ceza Hâkimliğine sevk edilmiştir. Tutuklamaya sevk yazısında kolluk
tespiti, arama tutanakları ve açık kaynak araştırmaları dikkate alındığında suç
şüphesinin varlığını gösteren olguların ve tutuklama nedeninin bulunduğu
belirtmiştir.
22. Başvurucu sorgusunda “...Benim Twitter, İnsatagram
ve Facebook hesaplarım vardır, bu hesaplarda çeşitli paylaşımlarda bulundum.
Benim Twitter hesabımda 1 Milyon 600bin tmiştim vardır. Sosyal medyada popüler olunca beniMeydan Gazetesindene genel
yayın yönetmeni L.K. arayarak köşe yazarlığı teklifi etti, L.K. daha önce
magazin müdürüydü, bende magazin dünyasında bulunduğum için kendisini daha
önceden tanıyordum, o da beni tanıyordu.uzun
zamadır işsiz olduğum için teklifinikabul
ettim, haftada üç gün yazı yazdım. Ben yazılarımı telefondan e-mail olarak
gönderiyordum, gazeteye çalışma süresinde © sefer dışında gitmedim. Gazetede
odam dahi yoktu. Ben Levet Kenez
bana ilk iş teklifi ettiğinde Atatürçü, sosyal,
demokrat bir insan olduğumu, ifade tmiştim, kendisi
bana gazetenin magazin ağırlıklı bir gazete olacağını, söylemişti. Bende bu
sebeple kabul etmitim.FETÖ/PDY
silahlı terör örgütünün hedefi ve amacı doğrultusunda hal ve sıfatını bilerek
herhangi bir eylem de bulunmadım. Örgüt üyelerinin birbirleri ile irtibat
kurdukları belirtilen BYLOCK, EAGLE ve COCO programlarını telefonumda
kullanmadım. Bank Asya Finans Kuruluşunda herhangi bir hesabım yoktur. Bu Fetö silahlı terör örgütünü evined
yurdunda kalmadım, bu örgütne himmet, bağış adı
altında herhangi bir maddi yardımda bulunmadım. 15 Temmuz 2016 tarihinde
evimdeydim, darbe fiilini Twitter üzerinde öğrendim.
İlk tepki veren insanlardın biriyim. Süreci evimden takip ettim, ben bu örgütün
silahli terör örgütü olduğu kanaatine 15 Temmuz 2016 tarihden sonra sahip oldum, genel komuoyu
ve insanların büyük kısmıda ancak bu tarihten sonra
bu örgütün silahlı terör örgütü olduğu sonucuna vardılar. Eğer bu gazetede
çalıştığım için suçlu isem, benim devletim silahlı terör örgütünü gazete
çıkarmasına neden izin vermiştir. Ben böyle bir yapılanma içinde olduklarını
bilseydim değil çalışma, selam dahi vermezdim...” şeklinde açıklamada bulunmuştur.
23. Başvurucu İstanbul 1. Sulh Ceza Hâkimliğinin 3/9/2016
tarihli kararıyla “örgüte bilerek isteyerek
yardım etme” suçundan tutuklanmıştır. Tutuklama gerekçesi şöyledir:
“... ATİLLA TAŞ’ın üzerlerine atılı Örgüte
Bilerek İsteyerek Yardım Etme suçundan şüphelilerin savunması ve soruşturma
evrakı kapsamına göre şüphelilere yüklenenÖrgüte
Bilerek İsteyerek Yardım Etme suçunun işlendiği hususunda kuvvetli suç şüphesininvarlığını gösteren somut delillerin bulunması,
suçun niteliği, delil durumu, delillerin tamolarak
toplanmamış olması ve suç için kanunda öngörülen cezanın alt ve üst sınırlarına
göre tutuklama tedbirinin verilmesi beklenen ceza ile ölçülü olması, bu aşamada
adli kontrol hükümlerinin yetersiz kalacağı dikkate alınarak, şüphelilerin
üzerlerine atılı suçtan CMK’nun 100. Ve devamı
maddeleri gereğince ayrı ayrı tutuklanmalarına ... [karar verildi.]”
24. Başvurucu tutuklandıktan sonra bir televizyon programındaki
katılımcılar başvurucunun örgüt ile bağlantılarını kendilerine anlattığını,
hatta FETÖ/PDY’nin propaganda faaliyetlerinin
yürütüldüğü sosyal medya hesaplarının başında gelen fuatavni isimli hesabın kullanıcısı/kullanıcıları
ile doğrudan mesajlaştığını söylediğini beyan etmişlerdir. Bunun üzerine
6/9/2016 tarihinde başvurucunun yeniden ifadesi alınmıştır.
25. 6/9/2016 tarihli ifadesinde başvurucu “...Ayrıca Beyaz TV’de yayınlanan ve N.D.nin konuk olduğu E.K.nin de
canlı yayına bağlandığı programda benim “fuatavni”
ile doğrudan mesajlaşmalarımın olduğu yönündeki beyanlar ve benim Meydan
Gazetesinin FETÖ örgütünün gazetesi olduğunu bilerek ve gelecekte buradan fayda
sağlayacağımı düşünerek yazı yazdığım yönündeki beyanları yalandır. Her
ikisiyle de şahsi husumetim vardır. Ben “fuatavni”
ile doğrudan mesajlaşmadım. “fuatavni”
hesabı benim takipçim oldu ancak kim tarafından yönetildiği konusunda hiçbir
bilgim yoktur. Şahsi husumetim den dolayı canlı yayında bu tür söylemlerde
bulunduklarını düşünüyorum...” şeklinde beyanda bulunmuştur.
26. Başvurucu 7/9/2017 tarihinde tutuklama kararına itiraz
etmiştir. İtiraz, İstanbul 2. Sulh Ceza Hâkimliğinin 22/9/2016 tarihli
kararıyla reddedilmiştir. İtirazın reddi kararının ilgili bölümü söyledir:
“...Şüphelilerin çalışma yaşamına ilişkin
geçmişleri, sosyal medya paylaşımları ve FETÖ/PDY silahlı terör örgütü ile iltisakı bulunan kurum ve kuruluşlarla ilişkileri birlikte
değerlendirildiğinde kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösterir delillerin
bulunduğu, atılı suç ve öngörülen ceza miktarına göre de tutuklama tedbirinin
orantılı olduğu anlaşıldığından itirazların ayrı ayrı reddine ... [karar
verildi.]”
27. Başvurucu 28/10/2016 tarihinde tahliyesine karar verilmesi istemiyle
İstanbul 7. Sulh Ceza Hâkimliğine başvurmuştur. Hâkimlik, 31/10/2016 tarihinde
başvurucunun tahliye talebini kabul etmeyerek tutukluluğun devamına karar
vermiştir.
28. Başvurucu 9/11/2016 tarihinde bu karara itiraz etmiştir.
İstanbul 8. Sulh Ceza Hâkimliği 14/11/2016 tarihinde itirazı reddetmiştir.
29. Başvurucu 29/11/2016 tarihinde 2016/30220 sayılı bireysel
başvuruyu yapmıştır.
30. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından hazırlanan
16/1/2017 tarihli iddianameyle başvurucu ve diğer sanıklar hakkında silahlı
terör örgütüne üye olma suçunu işlediğinden bahisle cezalandırılması istemiyle
aynı yer Ağır Ceza Mahkemesinde kamu davası açılmıştır.
31. İddianamede başvurucuyla ilgili olarak -yukarıda da yer
verilen- Meydan gazetesinde yazdığı yazılara ve Twitter
hesabından yaptığı paylaşımlara atıf yapılmıştır.İddianamede
başvurucunun örgütle mücadele kapsamında kayyum atanan Bugün TV’ye giderek TV ekranlarında
görünür şekilde destek olması, sosyal medya hesabından FETÖ mensuplarını övücü
ve örgütle mücadele kapsamında yapılan soruşturmaları itibarsızlaştırıcı
paylaşımları ve örgütün genel tavrına uygun olarak Cumhurbaşkanı’na çeşitli
ithamlarda bulunması gibi tespitler dikkate alındığında, her ne kadar örgüte
bilerek ve isteyerek yardım etmek suçundan tutuklanmış ise de terör örgütü
üyesi olduğu belirtilmiştir. İddianamede son olarak Beyaz TV de yayınlanan bir
programda katılımcıların başvurucuyu kastederek örgüt ile bağlantılarını kendilerine anlattıklarını, hatta ‘fuatavni’ isimli sosyal medya hesabının
kullanıcısı/kullanıcıları ile doğrudan mesajlaştığını söylediğini
beyan ettikleri şeklinde bir tespitte bulunulmuştur.
32. İddianame İstanbul 25. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından kabul
edilmiş ve dava Mahkemenin E.2017/67 sayılı dosyası üzerinden yürütülmeye
başlanmıştır. Başvurucunun savunması 27/3/2017 tarihinde yapılan ilk duruşmada alınmıştır.Başvurucu savunmasında
özetle;
i. Hükûmeti eleştirmenin, başbakanı eleştirmenin terör suçu
olmaması gerektiğini, FETÖ/PDY ile ilişkilendirildiği tek delilin Meydan
gazetesinde bir yıllık zaman diliminde yazdığı yazılar olduğunu, ancak beş
yıllık dönemdeki paylaşımlarına bakıldığında muhalif olarak hep aynı çizgide
olduğunu ifade etmiştir.
ii. Bugün gazetesine kayyum atanmasını protesto etmesiyle ile
ilgili olarak o gün birçok milletvekilinin ve değişik kesimden insanın orada
bulunduğunu, bu eyleme basın özgürlüğü adına katıldığını, başka bir gazete için
de bunu yapacağını ileri sürmüştür.
iii. Meydan gazetesinde çalışmasına ilişkin olarak “Nerede yazdığın değil ne yazdığın önemlidir.”
Düsturuyla bu gazetede yazmaya ikna olduğunu, o dönem muhalif olduğu için başka
bir platformda yer alamadığını, hatta bir televizyonda başlayacak olan
programının engellendiğini,bu
çaresizlikle yazmayı kabul ettiğini, sonuçta bu gazetenin yasal bir gazete
olduğunu, terör örgütü gazetesiyse bu gazeteye neden izin verildiğini
belirtmiştir.
iv. 17-25 Aralık süreciyle ilgili tweetlerinin
suç oluşturmadığını, o dönemde birçok kişinin bu konuda açıklama yaptığını, o
dönemde Meydan gazetesinde de çalışmadığını savunmuştur.
v. Fuatavni
ile görüştüğü iddiasının dedikodu niteliğinde bir iftira olduğunu, bu iftirayı
atan kişilerle husumeti olduğunu dile getirmiştir.
vi. Örgüt üyelerinin, paylaşımlarınıretweet
ettikleri, yurt içi ve yurt dışında Twitter’da gündem
oluşturdukları iddiasına ilişkin olarak 1 milyon 700 bin takipçisinin olduğunu,
böyle bir platformda kendi tweetlerini paylaşanları
kontrol etmesinin mümkün olmadığını, kendi iradesi dışında gelişen bir durumla
suçlanmasının absürd olduğunu söylemiştir.
vii. 15/2/2011 tarihli “O
kadar isterdimki bir darbe olsun.” Şeklinde;
14/2/2011 tarihli “Darbe zamanlarında bile
daha fazla demokrasi vardı sanki” şeklinde; 15/2/2011 tarihli “Mısır’da ordu geldi göreve bi
tane tutuklama var mı orası burdan daha özgür bi de örnek olacakmışlar pehh peh” şeklinde ve 28/2/2011 tarihli “Ordu Göreve” şeklinde, 20/2/2015 tarihli “Erdoğan 28 Şubat sunumunu izlerken gözyaşlarını
tutamamış. Gün gelip onun devrini sunduklarında, göz yaşlarını tutamayacak
milyonlar var!” şeklinde; 9/2/2015 tarihli “Erdoğan bir gün, o ya da bu şekilde gidecek. Tabi ki
ardında kutuplaşmış, parçalanmış itibarsızlaşmış, ekonomisi çökmüş bir ülke
bırakarak” şeklindeki tweetleriyle ilgili olarakbu tweetlerden 15/2/2011
tarihli olanının Mısır ile ilgili olduğunun çok açık olduğunu, Cumhurbaşkanı
ile ilgili tweetinde Cumhurbaşkanı’nın da bir gün
öleceğini ima ettiğini, bunun altında başka © aranmaması gerektiğini, 2011
yılındaki tweetlerinin espri amacıyla atıldığını beş
yıl önce atılan bu tweetlerin 15 Temmuz darbe
girişimiyle bir alâkasının olmadığını ifade etmiştir.
33. İstanbul 25. Ağır Ceza Mahkemesince yapılan yargılamada
27/3/2017 tarihinde başlayan ilk duruşma 31/3/2017 tarihine kadar devam
etmiştir.
34. 31/3/2017 tarihinde Cumhuriyet savcısı başvurucunun da
aralarında olduğu on üç sanığın tahliyesine karar verilmesini talep etmiştir.
İstanbul 25. Ağır Ceza Mahkemesi başvurucu dâhil yirmi bir sanığın tahliyesine
karar vermiştir. Kararın ilgili kısmı şöyledir:
“Sanıklar ... ATİLLA TAŞ’ın üzerilerine atılı suçun vasıf ve mahiyeti, mevcut delil
durumu, suç vasfının ileride sanıklar lehine değişme ihtimali, sabit ikametgah
sahibi olmaları ve tüm dosya kapsamı dikkate alınarak sanıklar ve müdafilerinin
tahliye taleplerinin kabulü ile başka suçtan tutuklu ve hükümlü değiller ise bu
suçtanBİHAKKIN TAHLİYELERİNE, bu hususun temin için
Cezaevi Müdürlüğüne müzekkere yazılmasına, tahliyelerine karar verilen sanıklar
hakkında CMK.nun 109-3-a maddesi kapsamında yurt
dışına çıkış yasağı adli kontrol hükümlerinin uygulanmasına [karar
verildi.]”
35. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca tahliye kararından
birkaç saat sonra yeni bir soruşturma başlatılmıştır.
36. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı 31/3/2017 tarihinde 668
sayılı KHK’nın 3. Maddesinin (1) numaralı bendi uyarınca bu soruşturma dosyası
hakkında kısıtlama kararı vermiştir.
37. Bu soruşturma çerçevesinde İstanbul Cumhuriyet
Başsavcılığınca 31/3/2017 tarihinde başvurucu hakkında yakalama ve gözaltı
kararı verilmiştir. Yakalama ve gözaltı kararları Silivri Ceza İnfaz Kurumuna ¼/2017
tarihinde 00.41 ve 00.44 saatlerinde gönderilmiştir. Yargılama dosyasında yer
alan bilgilere göre başvurucu saat 03.00’de Silivri Ceza İnfaz Kurumunda
yakalanarak gözaltına alınan diğer kişilerle birlikte İstanbul İl Emniyet
Müdürlüğüne götürülmüştür.
38. Başvurucu on dört gün süreyle gözaltında tutulduktan sonra
İstanbul Emniyet Müdürlüğünde 13/4/2017 tarihinde ifade vermiştir. İstanbul
Cumhuriyet Başsavcılığınca başvurucu aynı gün -ifadesi alınmaksızın- anayasal
düzeni ve Hükûmeti cebren değiştirme ve yıkmaya teşebbüs suçlarından
tutuklanması talebiyle İstanbul 2. Sulh Ceza Hâkimliğine sevk edilmiştir.
39. Tutuklamaya sevk yazısında başvurucunun 668 sayılı KHK ile
kapatılan Meydan gazetesinde ve Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu (BTK)
tarafından idari tedbir kararı uygulanan Haberdar adlı internet haber sitesinde
köşe yazarlığı yaptığı, 25/2/2016-1/3/2016 tarihlerinde yurtdışına çıkış
yaptığı, FETÖ/PDY örgütüyle bağlantılı olan ve ByLock
kullanan kişilerle irtibatı olduğu, Bugün gazetesine kayyum atanması sonrasında
protesto gösterilerinin yapıldığı Bugün Televizyon Kanalının binası
çevresindeki baz istasyonlarından başvurucunun telefonundan sinyal alındığı
belirtilmiştir.
40. Sorgu tutanağında İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca tanzim
edilen evrak ve eklerinin başvurucuya okunduğu, isnat edilen suçlamanın
anlatıldığı belirtilmiştir. Başvurucu haklarını anladığını, müdafileriyle
birlikte savunmasını yapacağını beyan etmiştir. İstanbul 2. Sulh Ceza Hâkimliği
aynı tarihte başvurucunun anayasal düzeni ve Hükûmeti cebren değiştirme ve
yıkmaya teşebbüs suçlarından tutuklanmasına karar vermiştir. Tutuklama
kararının gerekçesinin ilgili bölümü şöyledir:
“...şüpheli Atilla TAŞ’ın pop müzik sanatçısı
olduğu, örgüte ait ve kapatılan meydan gazetesi ve haberdar isimli internet
sitesinde köşe yazarlığı yaptığı, özellikle haberdar isimli internet istesinin örgütün faaliyetleri çerçevesinde toplumda algı
oluşturmak için fuatavni isimli twitter
hesabından yayınlanan paylaşımları haber yaptığı, şüphelinin örgütsel faaliyet
kapsamında sosyal medya hesabından twitler
paylaştığı, aynı şekilde bu şüphelinin örgütün üst düzey mensupları olan E.D.,
E.Ş., S.S. isimli kişilerle telefon görüşme kayıtlarının bulunduğu, bu
şüphelinin bylock kullanan örgüt mensupları olan
R.B.T., C.K., E.G.A. ve K.G. ile telefon görüşme kayıtlarının bulunduğu, bu şüphelininde örgüt tarafından kendisine yüklenen misyon
gereğince sosyal medyada ve kamu oyunda algı operasyonları yaptığı,
anlaşılmakla tüm şüphelilerin FETÖ/PDY silahlı terör örgütünün basın-yayın ve
medya yapılanmasında faaliyette bulundukları bu kapsamda eylem ve fikir birliği
içerisinde hareket ettiği, darbe girişimi eylemlerinin etki ajanlığı görevini
ifa ettikleri dikkate alınarak üzerlerine isnat edilen TCK 309 fıkra 1 ve 312
fıkra 1 maddesindeki suçlar ilişkin kuvvetli suç şüphesinin bulunduğu, suçların
katolog suçlar arasında yer aldığı, suçların alt
sınırları dikkate alındığında adli kontrol hükümlerinin yetersiz kalacağı,
anlaşılmakla isimleri belirtilen şüpheliler ... Atilla TAŞ’ın ... CMK.100 ve
devamı maddeleri uyarıncaayrı ayrı tutuklanmalarına [karar verildi.]”
41. Başvurucu bu karara 20/4/2017 tarihinde itiraz etmiştir.
İstanbul 3. Sulh Ceza Hâkimliği 28/4/2017 tarihinde tutuklama kararında usul ve
yasaya aykırı bir yön bulunmadığından itirazın reddine karar vermiştir.
Başvurucu bu kararı 9/5/2017 tarihinde öğrenmiştir.
42. Başvurucu 23/5/2017 tarihinde 2017/24546 sayılı bireysel
başvuruyu yapmıştır.
43. 5/6/2017 tarihinde başvurucu hakkında ikinci soruşturma
kapsamında iddianame düzenlenmiştir. İstanbul 25. Ağır Ceza Mahkemesine hitaben
düzenlenen iddianamede FETÖ/PDY’nin elinde
bulundurduğu medya organları ile algı operasyonları yaptığı, başvurucunun da
örgütün amacı doğrultusunda gerek yazılı gerek görsel medyada gerekse internet
ortamında algıya yönelik eylemler yaptığı, örgütün algı faaliyetlerine
katılarak anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs etme, Türkiye Cumhuriyeti
Hükûmetini ortadan kaldırmaya veya görevini yapmaya engellemeye teşebbüs etme
suçunu işlediği iddia edilmiştir.
44. İddianamede başvurucuyla ilgili olarak Meydan gazetesinde ve
BTK tarafından idari tedbir kararı uygulanan Haberdar adlı internet haber
sitesinde köşe yazarlığı yaptığı, 25/2/2016-1/3/2016 tarihlerinde yurtdışına
çıkış yaptığı, FETÖ/PDY örgütüyle bağlantılı olan ve Bylock
kullanan kişilerle irtibatı olduğu, Bugün gazetesine kayyum atanması sonrasında
protesto gösterilerinin yapıldığı Bugün Televizyon Kanalının binası
çevresindeki baz istasyonlarından başvurucunun telefonundan da sinyal alındığı
şeklinde tespitlerde bulunulmuştur.
45. İstanbul 25. Ağır Ceza Mahkemesi 16/6/2017 tarihinde
iddianamenin kabulüne karar vermiş ve E.2017/223 sayılı dosya üzerinden
kovuşturma aşaması başlamıştır.
46. İstanbul 25. Ağır Ceza Mahkemesi 18/8/2017 tarihli duruşmada E.2017/67 sayılı
dava dosyası ile iş bu dava dosyasının aralarında şahsi, hukuki ve fiilî bağlantı
bulunduğu gerekçesiyle birleştirilmesine, yargılamanın aynı Mahkemenin
E.2017/67 sayılı dava dosyası üzerinden yürütülmesine vebaşvurucunun
tutukluluk hâlinindevamına karar vermiştir.
47. Başvurucu 18/8/2017 tarihinde Ses ve Görüntü Bilişim Sistemi
(SEGBİS) aracılığıyla yaptığı savunmasında ikinci iddianamede belirtilen
suçlamalarla ilgili olarak özetle;
i. S.S. (Haberdar adlı internet haber sitesinin sahibi ve genel
yayın yönetmeni) isimli kişinin internet sitesinde bir yazısını yayınladığını,
iki tane yazıyı daha yayınlayabilmek için kendisini aradığını ve bu teklifi
kabul ettiğini, bu kişinin daveti üzerine yemek yediklerini, bunun sıradan bir
sosyal münasebet olduğunu, gazeteci çevresinden birileriyle tanışmak istediğini
bu kişinin fuatavni olduğunu bilmediğini, E.A., A.M.
ile de bu vesileyle tanıştığını söylemiştir.
ii. E.D.nin, kızının doğum yapması
üzerine kendisini tebrik etmek için aradığını, bu kişiyi daha önce
tanımadığını, bu kişinin çalıştığı yayın grubunun başındaki adam olduğunu ifade
etmiştir.
iii. Diğer irtibatı olduğu kişilerin de medya çalışanları,
çalıştığı gazetenin doktoru ve avukatı olduğunu, görüşmelerinin olağan
görüşmeler olduğunu belirtmiştir.
iv. 27-29 Ekim tarihleri arasında Bugün Televizyonuna gittiğini
ancak o tarihlerde muhalefet partilerinin, milletvekillerinin, her kesimden
insanın da orada bulunduğunu, bunun suç olmadığını ifade etmiştir.
v. Yurtdışına çıkışlarıyla ilgili olarak ise konser, televizyon
programı yapmak ve klip çekmek amacıyla yurtdışına çıktığını beyan etmiştir.
48. 24/10/2017 tarihli duruşmada başvurucunun tutuklulukta
geçirdiği süre, suç vasfının değişme ihtimali nazara alınarak yurt dışına çıkış
yasağı konulmak ve her ay iki defa kolluk biriminde imza atmak suretiyle adli
kontrol altına alınarak tahliyesine karar verilmiştir.
49. Savcılık 6/2/2018 tarihli duruşmada esas hakkındaki
mütalaasını sunmuştur. Mütalaada başvurucunun cep telefonu üzerinde yapılan
inceleme sonucunda düzenlenen bilirkişi raporunda belirtildiği üzere android işletim sistemi kurulu bir cihazın standart
uygulamaları ve uygulama marketi üzerinden indirilip yüklenen uygulamaların
mobil cihaz ekranında görüntülenme şekli tasarımları sunan Launcher
isimli uygulamanın alt klasöründe silinmiş ya da aynı market kimliği ile bir
başka cihaza yüklenmesi nedeniyle bu cihazda görünmeyen FETÖ/PDY mensuplarının
kullanmaları amacıyla oluşturulan, münhasıran bu suç örgütünün mensupları
tarafından kullanılan, örgüt talimatı ile bu ağa dâhil olunan ve gizliliği
sağlamak için haberleşme amacıyla kullanılan bir ağ olanByLock
uygulamasının indirildiğinintespit edildiği
belirtilmiştir.
50. Başvurucu 20/2/2017 tarihinde dosyadaki bilirkişi raporuna
karşı uzman mütalaası sunmuştur. T.B. tarafından hazırlanan uzman raporuna göre
Bylock uygulamasına ait kalıntının telefona
27/11/2014 tarihinde indirilen APUS adındaki ve yaklaşık bir milyon kişi
tarafından indirilen hâlen Google Play’den
indirilebilen farklı bir uygulamaya ait cloudcashi.db
isimli veri tabanında tespit edildiği, APUS uygulamasının telefonun arayüzünü değiştirerek daha kullanışla hâle getiren,
uygulamaları türlerine göre listeleyebilen, Türkçe dil desteği sağlayan bir
uygulama olduğu, uygulama içinde kategoriler hâlinde reklam olarak da iki yüz
seksen sekiz adet farklı programın önerildiği, Bylock
uygulamasının da reklam olarak önerilen bu uygulamalardan biri olduğu,
başvurucunun telefonunda APUS uygulaması tarafından reklam amaçlı Bylock uygulamasının adı, indirilme linki ve Bylock logosunun bağlantısı gibi bilgilerin otomatik ve gayri
iradi olarak indirildiği ve bir veri tabanı dosyasına iki yüz seksen sekiz
farklı uygulama ile kaydedildiği belirtilmiştir. Sonuç olarak uzman raporunda
başvurucunun Bylock uygulamasını indirmediği,
çalıştırmadığı ve kullanmadığı, Bylock kalıntısının APUS
adlı uygulama üzerinden reklam amaçlı olarak indirildiği değerlendirilmesinde
bulunulmuştur.
51. İstanbul 25. Ağır Ceza Mahkemesi 8/3/2018 tarihli kararıyla başvurucunun
terör örgütüne üye olmamakla birlikte örgüte yardım etme suçundan 3 yıl 1 ay 15
gün hapis cezası ile cezalandırılmasına karar vermiştir. Gerekçeli kararın
ilgili bölümü şöyledir:
“Sanık Atilla TAŞ, esasen Türk Pop Müziği
şarkıcısı olup, sunuculuk ve oyunculuğun yanı sıra FETÖ-PDY soruşturması
kapsamında kapatılan Meydan Gazetesi’nde köşe yazarlığı yapmıştır. Meydan
gazetesi, FETÖ/PDY terör örgütüne aidiyeti nedeniyle 668 sayılı KHK ile
kapatılmıştır.
...
HTS analiz raporlarından sanığın diğer
sanıklardan S.S. A.M. ile ve dava dışı başta E.D. olmak üzere FETÖ/PDY irtibatı
nedeniyle haklarında soruşturma veya kovuşturma yapılan çok sayıda kişi ile
irtibat halinde bulunduğu anlaşılmaktadır.
Sanığın, örgüte aidiyeti nedeniyle kayyum
atanan ve kapatılan kurumlar çevresinde düzenlenen protesto eylemlerinde yer
alarak destek verdiği görülmektedir.
Sanığın iddianamede belirtilen ve kendisine
aidiyeti sanık tarafından inkar edilmeyen bir kısmı
gayriciddi mahiyette çok sayıda yazı ve twit şeklindeki
paylaşımlarında FETÖ/PDY silahlı terör örgütünü övücü, hükümeti ve
Cumhurbaşkanını çok sert bir dille eleştirir içerikler bulunduğu, sanığın
anılan örgütün fikir ve ideolojisine paralel olarak örgüte destek verdiği,
...
Sanıktan elde edilen SAMSUNG marka cep
telefonu üzerinde mahkememizce yaptırılan ve inceleme sonucu dosyaya ibraz
edilen bilirkişi raporuna göre, android işletim
sistemi kurulu bir cihazın standart uygulamaları ve uygulama marketi üzerinden
indirilip yüklenen uygulamaların mobil cihaz ekranında görüntülenme şekli
tasarımları sunan Launcher isimli uygulamanın alt
klasöründe silinmiş ya da aynı market kimliği ile bir başka cihaza yüklenmesi
nedeniyle bu cihazda görünmeyen, FETÖ/PDY silahlı terör örgütü mensuplarının
kullanmaları amacıyla oluşturulan, münhasıran bu suç örgütününmensupları
tarafından kullanılan, örgüt talimatı ile bu ağa dahil olunan ve gizliliği
sağlamak için haberleşme amacıyla kullanılan bir ağ olanByLockuygulamasının
indirildiğitespit edilmiş ise de sanığın bu programı
kullandığı tespit edilememiştir.
Sanığın FETÖ/PDY’nin
finansman kaynağı olan Bank Asya’da hesabının bulunmadığı anlaşılmıştır.
Her ne kadar sanık Atilla TAŞ, FETÖ/PDY
silahlı terör örgütüne aidiyeti nedeniyle 668 sayılı KHK ile kapatılan Meydan
gazetesi bünyesinde bir süre çalışmış, yazı ve twitleriyle
örgütün amacı ve ideolojisi doğrultusunda örgütün propagandasını yaparak hedef
kitle üzerinde hükümeti ve Cumhurbaşkanını itibarsızlaştırmaya yönelik
faaliyetlerde bulunmuş, her aşamada örgütün yanında saf tutmuş, örgüt
mensuplarıyla irtibat içinde bulunup görüntü vermiş ise de;
Silahlı örgüte üyelik suçunun oluşabilmesi
için örgütle organik bağ kurulması ve kural olarak süreklilik, çeşitlilik ve
yoğunluk gerektiren eylem ve faaliyetlerin bulunması gereklidir. Ancak sanığın,örgüt amacını benimsediği,örgütün
hiyerarşik yapısına dahil olduğu ve bu suretle verilecek görevleri yerine
getirmeye hazır olmak üzere kendi iradesini örgüt iradesine terk edip, örgütle
organik bağ kurduğuna dair kanıtların bu yönde kesin kanaat oluşturmak için
yeterli olmadığı, örgüt üyeliği için aranan süreklilik, çeşitlilik ve yoğunluk
unsurlarının bir arada gerçekleşmediği, sanığın adı geçen örgütle geçmişe
dayalı bir iltisakının ve örgütsel geçmişinin
bulunmadığı, sabit olan eylemlerinin devleti ve anayasal düzeni ortadan
kaldırmaya yönelen bir terör örgütü olduğuo tarihler itibariyleartık tüm halk tarafından anlaşılmış olanörgütün amacını ve faaliyetlerinde kullanılacağını
bilerek, örgütün halk nezdinde yok olan dini cemaat algısının yeniden
oluşturulması ve örgüte yönelik tasfiye operasyonlarının durdurulmasını
sağlamaya yönelik, örgütün amacını gerçekleştirmeye hizmet edecekyardım
niteliğindeki bulunduğu,örgüt içindeki hiyerarşik
yapıya dahil olmamakla birlikte, örgüte bilerek ve isteyerek yardım etme suçunu
oluşturduğunun kabulü gerektiği kanaatiyle sanığın TCK. Nın
220/7 maddesi göndermesiyle 314/2 maddesi uyarınca cezalandırılmasına karar
verilmiştir.
52. İlk derece mahkemesi kararına karşı istinaf yoluna
başvurulmuştur. İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 2. Ceza Dairesi 22/10/2018
tarihli ilamıyla istinaf başvurusunun esastan reddine karar vermiştir. Karar bu
suretle kesinleşmiştir.
IV. İLGİLİ HUKUK
53. İlgili ulusal ve uluslararası hukuk için bkz. Şahin Alpay [GK], B. No: 2016/16092,
11/1/2018, §§ 41-64.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
54. Mahkemenin 29/5/2019 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Kişi Hürriyeti ve
Güvenliği Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddialar
1.Soruşturma Dosyasına Erişimin Kısıtlandığına
İlişkin İddia
a.Başvurucunun İddiası ve Bakanlık Görüşü
55. Başvurucu 2016/30220 sayılı ve 2016/54368 sayılı
başvurularında kısıtlamanın dayanağını oluşturan 5271 sayılı Kanun’un 153. Maddesinin
yeterli kesinlikte ve netlikte olmadığını, kanun kalitesini taşımadığını,
dosyada kısıtlanma kararı verilmesini gerektirecek bir zorunluluk
bulunmadığını, kısıtlama tedbirinin orantılı olmadığını,kısıtlama
kararının ve bu karara yaptığı itirazın reddi kararının gerekçesiz olduğunu,
soruşturma dosyasında verilen kısıtlama kararı nedeniyle tutuklamanın
yasallığının tartışılmasına olanak sağlayacak delil ve belgelere ulaşma
imkanının ortadan kaldırıldığını, bu nedenle etkili bir şekilde tutukluluğa
itiraz edemediğini, bu durumun silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama
ilkelerine aykırı olduğunu, belirterek adil yargılanma ile kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
56. Başvurucu 2017/24546 sayılı başvurusunda soruşturma
dosyasında verilen kısıtlama kararı nedeniyle tutuklamanın yasallığının
tartışılmasına olanak sağlayacak delil ve belgelere ulaşma imkânının ortadan
kaldırıldığını, bu nedenle etkili bir şekilde tutukluluğa itiraz edemediğini,
bu durumun silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkelerine aykırı
olduğunu, tutuklamaya sevk yazısını göremediğini, tutuklamanın yasallığının tartışılmasına
olanak sağlayacak delil ve belgelere ulaşma imkânının ortadan kaldırıldığını
belirterek adil yargılanma ile kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal
edildiğini ileri sürmüştür.
57.Bakanlık görüşünde; bu bölümdeki iddialara ilişkin olarak bir
açıklamaya yer verilmemiştir.
b. Değerlendirme
58. Anayasa’nın 19. Maddesinin sekizinci fıkrası şöyledir:
“Her ne sebeple olursa olsun, hürriyeti
kısıtlanan kişi, kısa sürede durumu hakkında karar verilmesini ve bu
kısıtlamanın kanuna aykırılığı halinde hemen serbest bırakılmasını sağlamak
amacıyla yetkili bir yargı merciine başvurma hakkına sahiptir.”
59. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun bu bölümdeki iddialarının
Anayasa’nın 19. Maddesinin sekizinci fıkrası bağlamında kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkı kapsamında incelenmesi gerekir.
i. Uygulanabilirlik
Yönünden
60. Anayasa Mahkemesi Aydın
Yavuz ve diğerleri kararında, olağanüstü yönetim usullerinin
uygulandığı dönemlerde alınan tedbirlere ilişkin bireysel başvuruları
incelerken Anayasa’nın 15. Maddesinde ortaya konulan temel hak ve özgürlüklere
ilişkin güvence rejimini dikkate alacağını belirtmiştir. Buna göre olağanüstü
bir durumun bulunması ve bunun ilan edilmesinin yanı sıra bireysel başvuruya
konu temel hak ve özgürlüklere müdahale teşkil eden tedbirin olağanüstü durumla
bağlantılı olması hâlinde inceleme Anayasa’nın 15. Maddesi uyarınca
yapılacaktır (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§
187-191).
61. 15 Temmuz 2016 tarihinde yaşanan darbe teşebbüsünden sonra
Cumhurbaşkanı başkanlığında toplanan Bakanlar Kurulu 21/7/2016 tarihinde
olağanüstü hâl ilan edilmesine karar vermiş, daha sonra da olağanüstü hâl
birçok kez uzatılmıştır. Olağanüstü hâl ilanı nedenlerinin başında darbe teşebbüsü
gelmektedir (Aydın Yavuz ve diğerleri,
§§ 224, 226). Olağanüstü hâl ilanı ile darbe teşebbüsünden kaynaklanan
tehlikenin yanı sıra bu teşebbüsün arkasında olduğu değerlendirilen FETÖ/PDY’den kaynaklanan tehdit ve tehlikenin de bertaraf
edilmesinin amaçlandığı görülmektedir (Aydın
Yavuz ve diğerleri, §§ 48, 229). Nitekim darbe teşebbüsünün
arkasındaki yapılanmanın FETÖ/PDY olduğuna ilişkin kamu makamlarınca ve
soruşturma mercilerince yapılan değerlendirmeler olgusal temellere
dayanmaktadır (Aydın Yavuz ve diğerleri,
§ 216).
62. Başvurucunun tutuklandığı tarihte Türkiye’de olağanüstü hâl
yönetim usulü yürürlüktedir. Tutuklama kararında, başvurucunun darbe
teşebbüsünün arkasındaki yapılanma olduğu belirtilen FETÖ/PDY üyesi olduğu
ileri sürülmüştür. Dolayısıyla başvurucunun tutuklanmasına dayanak olan
suçlamanın olağanüstü hâl ilanını gerekli kılan olaylarla ilgili olduğu
görülmektedir. Bu nedenle kısıtlamanın hukuki olup olmadığının, bir başka
ifadeyle kararın kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı üzerindeki etkisinin
incelenmesi Anayasa’nın 15. Maddesi kapsamında yapılacaktır. Bu inceleme
sırasında öncelikle kısıtlamanın Anayasa’nın 19. Maddesinde yer alan
güvencelere aykırı olup olmadığı tespit edilecektir.
ii. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
(1) Genel
İlkeler
63. Genel ilkeler için bkz. Turhan
Günay [GK], B. No: 2016/50972, 11/1/2018, §§ 58-72.
(2)
İlkelerin Olaya Uygulanması
64. Başvuru formu ve eklerinde, kısıtlama kararlarının daha
sonra kaldırılıp kaldırılmadığı hususunda herhangi bir bilgi veya belge
bulunmamakla birlikte İstanbul 25. Ağır Ceza Mahkemesince iddianamelerin kabul
edildiği ½/2017 ve 16/6/2017 tarihleri itibarıyla kısıtlılık 5271 sayılı Kanun’un
153. Maddesinin (4) numaralı fıkrası uyarınca kendiliğinden sona ermiş bulunmaktadır.
65. Soruşturma aşamasında başvurucuya yöneltilen suçlamaların
içeriğinin İl Emniyet Müdürlüğünde yapılan ifade alma işlemi sırasında
başvurucuya sorulan sorularda açıklandığı ve başvurucunun ifadesinde anılan
suçlamalarla ilgili beyanda bulunduğu görülmektedir.
66. Öte yandan İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen
tutuklama talep yazısında kolluk tespiti, arama tutanakları ve açık kaynak
araştırmaları dikkate alındığında, suç şüphesinin varlığını gösteren olguların
ve tutuklama nedeninin bulunduğu belirtmiştir. Savcılıkça tanzim edilen evrak
ve ekleri sorgu işlemi öncesinde İstanbul 1. Sulh Ceza Hâkimliği tarafından
başvurucuya okunmuştur. Ayrıca sorgu tutanağında, başvurucuya isnat edilen
suçların okunup anlatıldığı da belirtilmiştir. Başvurucunun sorgu sırasında
suçlama konusu olaylarla ilgili anlatımda bulunduğu, sorulan sorulara cevap
verdiği; sorgu sırasında hazır bulunan başvurucu müdafinin ise suçlamaların
esasıyla ilgili savunma yaptığı
görülmektedir. Ayrıca başvurucunun tutukluluğuna itiraz dilekçesinde de usul ve
esasa ilişkin ayrıntılı bir biçimde savunmada bulunulmuştur. Dolayısıyla
başvurucunun ve müdafiinin isnat edilen suçlamalara
ve tutukluluğa temel teşkil eden bilgilere gerek sorgu öncesinde gerekse sorgu
sonrasında vâkıf olduğu anlaşılmaktadır.
67. İkinci soruşturma kapsamında Savcılıkça tanzim edilen evrak
ve ekleri sorgu işlemi öncesinde İstanbul 2. Sulh Ceza Hâkimliği tarafından başvurucuya
okunmuştur. Başvurucunun sorgu sırasında suçlama konusu olaylarla ilgili
anlatımda bulunduğu, sorulan sorulara cevap verdiği; sorgu sırasında hazır
bulunan başvurucu müdafiinin ise suçlamaların
esasıyla ilgili savunma yaptığı
görülmektedir. Ayrıca başvurucunun tutukluluğuna itiraz dilekçesinde de usul ve
esasa ilişkin ayrıntılı bir biçimde savunmada bulunulmuştur. Dolayısıyla
başvurucunun ve müdafinin isnat edilen suçlamalara ve tutukluluğa temel teşkil
eden bilgilere gerek sorgu öncesinde gerekse sorgu sonrasında vâkıf olduğu
anlaşılmaktadır.
68. Bu itibarla suçlamalara dayanak olan temel unsurların ve
tutmanın hukukiliğinin değerlendirilmesi için esas olan bilgilerin başvurucuya
veya müdafilerine bildirilmiş ve başvurucuya bunlara karşı savunma ve
itirazlarını ileri sürme imkânı verilmiş olması dikkate alındığında birkaç ay
devam eden soruşturma aşamasında uygulanmış olan kısıtlılık nedeniyle
başvurucunun tutukluluğa karşı etkili bir şekilde itirazda bulunamadığının
kabulü mümkün görülmemiştir.
69. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun kısıtlama kararı
nedeniyle tutukluluğa etkili bir şekilde itirazda bulunamadığı iddiasına
ilişkin olarak bir ihlalin bulunmadığı açık olduğundan başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
70. Buna göre başvurucunun kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına
yönelik olarak soruşturma dosyasında kısıtlama kararı verilmesi suretiyle
yapıldığı belirtilen müdahalenin Anayasa’da (özellikle 19. Maddenin sekizinci
fıkrasında) yer alan güvencelere aykırılık oluşturmadığı görüldüğünden Anayasa’nın
15. Maddesinde yer alan ölçütler yönünden ayrıca bir inceleme yapılmasına gerek
bulunmamaktadır.
2. Tutuklamanın Hukuki
Olmadığına İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları
ve Bakanlık Görüşü
71. Başvurucu; 2016/30220 sayılı başvurusunda isnat edilen
suçların katalog suçlardan olmadığını, tutuklama nedenlerinin
varsayılamayacağını, kuvvetli suç şüphesine ve tutuklama nedenlerine dayanak
olabilecek somut bir olgu gösterilmediğini, suç işlediğine dair kuvvetli suç
şüphesinden bahsedilemeyeceğini, tutuklamaya dayanak olarak gösterilen
delillerin yazmış olduğu gazete yazılardan ve sosyal medya paylaşımlarından
ibaret olduğunu, tutuklandığı suç olan örgüte bilerek ve isteyerek yardım etme
suçu kapsamında isnat edilen eylemlerin terör örgütüne yardım niteliğinde
olmadığını, bu suçun oluşması için yapılan yardımın maddi nitelikte olması gerektiğini,tutuklamanın istisnai nitelikte bir tedbir
olduğu hususunun dikkate alınmadığını, tutuklanmasını gerektiren bir durum
olmadığını, tutuklamaya alternatif tedbirlerin neden yetersiz kalacağının
açıklanmadığını belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal
edildiğini ileri sürmüştür.
72. Başvurucu 2017/24546 sayılı başvurusunda silahlı terör
örgütü üyeliğiyle yargılandığı davada tahliye edilmişken Silivri Ceza İnfaz
Kurumundan salıverildiği aynı günün akşamında sosyal medyada Hükûmete yakın
kişilerin çağrısı sonucunda daha önceden hiç kimsenin varlığından haberdar olmadığı
ve muhtemelen o akşam oluşturulmuş bir soruşturma sonucunda tutuklandığını,
tahliye kararı veren heyet ve duruşma savcısı hakkında soruşturma
başlatıldığını ve açığa alındıklarını, tekrardan tutuklanmasını hukuki
gerekçelerle açıklanmasının mümkün olmadığını, bu tutuklamanın Anayasa’da
öngörülen bir amaca yönelik olmadığını, ilk tutuklama kararı kaldırıldığı için
tutuklandığını, bu durumun kötü niyet yasağına aykırı olduğunu ve ağır ve açık
bir usulsüzlük teşkil ettiğini, tutuklama kararı veren Hâkimliğin kararından
neden tutuklandığının anlaşılamadığını, kendisine isnat edilen Haberdar adlı
internet haber sitesinde yazarlık yaptığı iddiasının doğru olmadığını, isnat
edilen suçlar yönünden kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren olguların
bulunmadığını, tutuklama nedenlerinin de oluşmadığını, tutuklama nedenlerinin
açık ve somut olgulara dayalı olarak ortaya konulmadığını,isnat
edilen eylemlerin yeni eylemler olmadığını, ilk soruşturmadaki eylemlerin başka
bir suça dayanak olarak kullanıldığını, tutuklama tedbirinin ölçüsüz olduğunu,
tutuklamaya alternatif tedbirlerin neden yetersiz kalacağının açıklanmadığını
belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri
sürmüştür.
73. Bakanlık görüşünde; soruşturma makamlarınca atıf yapılan
başvurucunun yazılarının ve paylaşımlarının ve diğer delillerin başvurucunun
objektif bir gözlemcide terör örgütüne üye olduğu yönünde şüphe oluşturacak
nitelikte olduğunu belirtmiştir. Darbe teşebbüsü sonrasındaki olağanüstü durum gözönünde bulundurulduğunda başvurucunun yakalanıp
gözaltına alınmasına ilişkin sürecin temelsiz ve keyfî olmadığı ifade
edilmiştir.
74. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında; tutuklanması
ile darbe girişimi arasında bir illiyet bağının kurulmasının mümkün olmadığını,
Bakanlık görüşünde de yazıları ve sosyal medya paylaşımları dışında başka bir
delilin ortaya konulamadığını, tutuklama kararında hangi yazı ve
paylaşımlarının isnat edilen suçlarla bağlantısı olduğunun gösterilmediğini,
bütün sanıklar yönünden ortak değerlendirme yapıldığını, somut olayda kuvvetli
suç şüphesinin varlığından bahsedilemeyeceğini ileri sürmüştür.
b. Değerlendirme
75. Anayasa’nın “Temel hak ve
hürriyetlerin sınırlanması” kenar başlıklı 13. Maddesi şöyledir:
“Temel hak ve hürriyetler, özlerine
dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere
bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın
sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine
ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.”
76. Anayasa’nın “Temel hak ve
hürriyetlerin kullanılmasının durdurulması” kenar başlıklı 15. Maddesi
şöyledir:
“Savaş, seferberlik, sıkıyönetim veya
olağanüstü hallerde, milletlerarası hukuktan doğan yükümlülükler ihlâl
edilmemek kaydıyla, durumun gerektirdiği ölçüde temel hak ve hürriyetlerin
kullanılması kısmen veya tamamen durdurulabilir veya bunlar için Anayasada öngörülen
güvencelere aykırı tedbirler alınabilir.
Birinci fıkrada belirlenen durumlarda da, savaş hukukuna uygun fiiller sonucu meydana gelen
ölümler dışında, kişinin yaşama hakkına, maddî ve manevî varlığının bütünlüğüne
dokunulamaz; kimse din, vicdan, düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz
ve bunlardan dolayı suçlanamaz; suç ve cezalar geçmişe yürütülemez; suçluluğu
mahkeme kararı ile saptanıncaya kadar kimse suçlu sayılamaz.”
77. Anayasa’nın “Kişi
hürriyeti ve güvenliği” kenar başlıklı 19. Maddesinin birinci
fıkrası ile üçüncü fıkrasının birinci cümlesi şöyledir:
“Herkes, kişi hürriyeti ve güvenliğine
sahiptir.
...
Suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunan
kişiler, ancak kaçmalarını, delillerin yokedilmesini
veya değiştirilmesini önlemek maksadıyla veya bunlar gibi tutuklamayı zorunlu
kılan ve kanunda gösterilen diğer hallerde hâkim kararıyla tutuklanabilir.”
78. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
§ 16). Bu itibarla başvurucunun bu bölümdeki iddialarının Anayasa’nın 19. Maddesinin
üçüncü fıkrası bağlamında kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı kapsamında
incelenmesi gerekir. Anayasa Mahkemesinin bu bağlamdaki incelemesi, başvurucu
hakkında soruşturma ve kovuşturma yapılması ile yargılamanın muhtemel
sonuçlarından bağımsız olarak tutuklamanın hukukiliğinin değerlendirilmesiyle
sınırlı olacaktır. Öte yandan Anayasa’nın 19. Maddesinin üçüncü fıkrasının
ihlal edilip edilmediği incelenirken her bir başvuru kendi koşullarında
değerlendirilir.
i. Uygulanabilirlik
Yönünden
79. Başvurucunun tutuklanmasına dayanak olan suçlamanın
olağanüstü hâl ilanını gerekli kılan olaylarla ilgili olduğu görülmektedir.
80. Bu itibarla olağanüstü hâl ilanına sebebiyet veren olaylar
kapsamında bir suçlamayla tutuklanan başvurucu hakkında uygulanan tutuklama
tedbirinin hukuki olup olmadığının incelenmesi Anayasa’nın 15. Maddesi
kapsamında yapılacaktır. Bu inceleme sırasında öncelikle başvurucunun
tutuklanmasının başta Anayasa’nın 13. Ve 19. Maddeleri olmak üzere diğer
maddelerinde yer alan güvencelere aykırı olup olmadığı tespit edilecek,
aykırılık saptanması hâlinde ise Anayasa’nın 15. Maddesindeki ölçütlerin bu
aykırılığı meşru kılıp kılmadığı değerlendirilecektir (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 193-195,
242).
ii. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
81. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir nedeni de bulunmadığı anlaşılan
başvurunun bu kısmının kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
iii. Esas Yönünden
(1) Genel
İlkeler
82. Anayasa Mahkemesi gazetecinin tutuklanmasının Anayasa’nın
19. Maddesinde güvence altına alınan kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı
bağlamında tutuklamanın hukukiliğine ilişkin başvuruları incelerken gözönünde bulunduracağı genel ilkeleri Şahin Alpay (§§ 77-91) kararında etraflı
bir biçimde şu şekilde ortaya koymuştur:
“77. Anayasa’nın 19. Maddesinin
birinci fıkrasında, herkesin kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına sahip olduğu
ilke olarak ortaya konduktan sonra ikinci ve üçüncü fıkralarında, şekil ve
şartları kanunda gösterilmek şartıyla kişilerin özgürlüğünden mahrum bırakılabileceği
durumlar sınırlı olarak sayılmıştır. Dolayısıyla kişi hürriyeti ve güvenliği
hakkının kısıtlanması ancak Anayasa’nın anılan maddesi kapsamında belirlenen
durumlardan herhangi birinin varlığı hâlinde söz konusu olabilir (Murat Narman,
B. No: 2012/1137, 2/7/2013, § 42).
78. Ayrıca kişi hürriyeti
ve güvenliği hakkına yönelik bir müdahale, temel hak ve özgürlüklerin
sınırlandırılmasına ilişkin ölçütlerin belirlendiği Anayasa’nın 13. Maddesinde
belirtilen koşullara uygun olmadığı müddetçe Anayasa’nın 19. Maddesinin
ihlalini teşkil edecektir. Bu sebeple sınırlamanın Anayasa’nın 13. Maddesinde
öngörülen ve tutuklama tedbirinin niteliğine uygun düşen, kanun tarafından
öngörülme, Anayasa’nın ilgili maddelerinde belirtilen haklı sebeplerden bir
veya daha fazlasına dayanma ve ölçülülük ilkesine aykırı olmama koşullarına
uygun olup olmadığının belirlenmesi gerekir (Halas Aslan, B. No: 2014/4994,
16/2/2017, §§ 53, 54).
79. Anayasa’nın 13. Maddesinde
temel hak ve özgürlüklerin ancak kanunla sınırlanabileceği hükme bağlanmıştır.
Öte yandan Anayasa’nın 19. Maddesinde kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının
sınırlanabileceği durumların şekil ve şartlarının kanunda gösterilmesi
gerektiği belirtilmiştir. Dolayısıyla Anayasa’nın 13. Ve 19. Maddeleri uyarınca
kişi hürriyetine ilişkin müdahale olarak tutuklamanın kanuni bir dayanağının
bulunması zorunludur (Murat Narman, § 43; Halas Aslan, § 55).
80. Anayasa’nın 19. Maddesinin
üçüncü fıkrasında; suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunan kişilerin ancak
kaçmalarını, delilleri yok etmelerini veya değiştirmelerini önlemek maksadıyla
veya bunlar gibi tutuklamayı zorunlu kılan ve kanunda gösterilen diğer hâllerde
hâkim kararıyla tutuklanabilecekleri belirtilmiştir (Halas Aslan, § 57).
81. Buna göre tutuklama
ancak ‘suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunan kişiler’ bakımından
mümkündür. Bir başka anlatımla tutuklamanın ön koşulu, kişinin suçluluğu
hakkında kuvvetli belirtinin bulunmasıdır. Bunun için suçlamanın kuvvetli
sayılabilecek inandırıcı delillerle desteklenmesi gerekir. İnandırıcı delil
sayılabilecek olguların niteliği büyük ölçüde somut olayın kendine özgü
şartlarına bağlıdır (Mustafa Ali Balbay, B. No: 2012/1272, 4/2/2013, § 72).
82. Başlangıçtaki bir
tutuklama için kuvvetli suç şüphesinin bulunduğunun tüm delilleriyle birlikte
ortaya konması her zaman mümkün olmayabilir. Zira tutmanın bir amacı da kişi
hakkındaki şüpheleri teyit etmek veya çürütmek suretiyle ceza soruşturmasını
ve/veya kovuşturmasını ilerletmektir (Dursun Çiçek, B. No: 2012/1108,
16/7/2014, § 87; Halas Aslan, § 76). Bu nedenle yakalama veya tutuklama anında
delillerin yeterli düzeyde toplanmış olması mutlaka gerekli değildir. Bu
bakımdan suç isnadına ve dolayısıyla tutuklamaya esas teşkil edecek şüphelere
dayanak oluşturan olgular ile ceza yargılamasının sonraki aşamalarında
tartışılacak olan ve mahkûmiyete gerekçe oluşturacak olguların aynı düzeyde
değerlendirilmemesi gerekir (Mustafa Ali Balbay, § 73).
83. Bununla birlikte
şüpheli veya sanığa isnat edilen eylemlerin ifade, basın ve sendika
özgürlükleri ile siyasi faaliyette bulunma hakkı gibi demokratik toplum düzeni
bakımından vazgeçilmez temel hak ve özgürlükler kapsamında olduğu hususunda
ciddi iddiaların bulunduğu veya bu durumun somut olayın koşullarından
anlaşılabildiği hâllerde tutuklamaya karar veren yargı mercilerinin kuvvetli
suç şüphesini belirlerken daha özenli davranmaları gerekir. Buradaki özen
yükümlülüğüne riayet edilip edilmediği Anayasa Mahkemesinin denetimine tabidir
(Gülser Yıldırım (2) [GK], B. No: 2016/40170,
16/11/2017, § 116; bu yöndeki denetim sonucunda verilen ihlal kararı için bkz.
Erdem Gül ve Can Dündar [GK], B. No: 2015/18567, 25/2/2016, §§ 71-82; kabul
edilemezlik kararları için bkz. Mustafa Ali Balbay, § 75; Hidayet Karaca [GK],
B. No: 2015/144, 14/7/2015, § 93; İzzettin Alpergin [GK], B. No: 2013/385, 14/7/2015,
§ 46; Mehmet Baransu (2), B. No: 2015/7231,
17/5/2016, §§ 124, 133, 142).
84. Öte yandan Anayasa’nın
19. Maddesinin üçüncü fıkrasında, tutuklama kararının ‘kaçma’ ya da ‘delillerin
yok edilmesini veya değiştirilmesini’ önlemek amacıyla verilebileceği
belirtilmiştir. Bununla birlikte anayasa koyucu, tutuklama nedenlerine ilişkin
olarak ‘bunlar gibi tutuklamayı zorunlu kılan ve kanunda gösterilen diğer
hâllerde’ ibaresine yer vermek suretiyle hem tutuklama nedenlerinin Anayasa’da
ifade edilenlerle sınırlı olmadığını belirtmiş hem de bunların dışında bir
tutuklama nedeninin ancak kanunla düzenlenmesini mümkün kılmıştır (Halas Aslan,
§ 58).
85. Tutuklama nedenlerinin
düzenlendiği 5271 sayılı Kanun’un 100. Maddesinde tutuklama nedenleri
sayılmıştır. Buna göre şüpheli veya sanığın kaçması, saklanması veya kaçacağı
şüphesini uyandıran somut olguların bulunması, şüpheli veya sanığın
davranışlarının delilleri yok etme, gizleme veya değiştirme, tanık, mağdur veya
başkaları üzerinde baskı yapılması girişiminde bulunma hususlarında kuvvetli
şüphe oluşturması hâllerinde tutuklama kararı verilebilecektir. Maddede ayrıca
işlendiği konusunda kuvvetli şüphe bulunması şartıyla tutuklama nedeninin
varsayılabileceği suçlara ilişkin bir listeye yer verilmiştir (Ramazan Aras, B.
No: 2012/239, 2/7/2013, § 46; Halas Aslan, § 59). Bununla birlikte
başlangıçtaki bir tutuklama için Anayasa ve Kanun’da öngörülen tutuklama
nedenlerinin dayandığı tüm olguların somut olarak belirtilmesi -işin doğası
gereği- her zaman mümkün olmayabilir (Selçuk Özdemir [GK], B. No: 2016/49158,
26/7/2017, § 68).
86. Diğer taraftan Anayasa’nın
13. Maddesinde temel hak ve özgürlüklere yönelik sınırlamaların ‘ölçülülük’
ilkesine aykırı olamayacağı belirtilmiştir. Anayasa’nın 19. Maddesinin üçüncü
fıkrasında yer alan ‘tutuklamayı zorunlu kılan’ ibaresiyle de tutuklamanın
ölçülü olması gerektiğine işaret edilmektedir (Halas Aslan, § 72).
87. Ölçülülük ilkesi, ‘elverişlilik’,
‘gereklilik’ ve ‘orantılılık’ olmak üzere üç alt ilkeden oluşmaktadır.
Elverişlilik, öngörülen müdahalenin ulaşılmak istenen amacı gerçekleştirmeye
elverişli olmasını; gereklilik, ulaşılmak istenen amaç bakımından müdahalenin
zorunlu olmasını yani aynı amaca daha hafif bir müdahale ile ulaşılmasının
mümkün olmamasını; orantılılık ise bireyin hakkına yapılan müdahale ile
ulaşılmak istenen amaç arasında makul bir dengenin gözetilmesi gerekliliğini
ifade etmektedir (AYM, E.2016/13, K.2016/127, 22/6/2016, § 18; Mehmet Akdoğan
ve diğerleri, B. No: 2013/817, 19/12/2013, § 38).
88. Bu bağlamda dikkate
alınacak hususlardan biri tutuklama tedbirinin isnat edilen suçun önemi ve
uygulanacak olan yaptırımın ağırlığı karşısında ölçülü olmasıdır. Nitekim 5271
sayılı Kanun’un 100. Maddesinde; işin önemi, verilmesi beklenen ceza veya
güvenlik tedbiri ile ölçülü olmaması hâlinde tutuklama kararı verilemeyeceği
ifade edilmiştir (Halas Aslan, § 72).
89. Ayrıca tutuklama tedbirinin
ölçülü olduğunun söylenebilmesi için tutuklamaya alternatif diğer koruma
tedbirlerinin yeterli olmaması gerekir. Bu çerçevede -tutuklamaya göre temel
hak ve özgürlüklere daha hafif etkide bulunan- adli kontrol yükümlülüklerinin
ulaşılmak istenen meşru amaç bakımından yeterli olması hâlinde tutuklama
tedbirine başvurulmamalıdır. Nitekim bu hususa 5271 sayılı Kanun’un 101. Maddesinin
(1) numaralı fıkrasında işaret edilmiştir (Halas Aslan, § 79).
90. Her somut olayda
tutuklamanın ön koşulu olan suçun işlendiğine dair kuvvetli belirtinin olup
olmadığının, tutuklama nedenlerinin bulunup bulunmadığının ve tutuklama
tedbirinin ölçülülüğünün takdiri öncelikle anılan tedbiri uygulayan yargı
mercilerine aittir. Zira bu konuda taraflarla ve delillerle doğrudan temas
hâlinde olan yargı mercileri Anayasa Mahkemesine kıyasla daha iyi konumdadır (Gülser Yıldırım (2), § 123).
91. Bununla birlikte yargı
mercilerinin belirtilen hususlardaki takdir aralığını aşıp aşmadığı Anayasa
Mahkemesinin denetimine tabidir. Anayasa Mahkemesinin bu husustaki denetimi,
somut olayın koşulları dikkate alınarak özellikle tutuklamaya ilişkin süreç ve
tutuklama kararının gerekçeleri üzerinden yapılmalıdır (Erdem Gül ve Can
Dündar, § 79; Selçuk Özdemir, § 76; Gülser Yıldırım
(2), § 124). Nitekim 5271 sayılı
Kanun’un 101. Maddesinin (2) numaralı fıkrasında; tutuklamaya ilişkin
kararlarda kuvvetli suç şüphesini, tutuklama nedenlerinin varlığını ve
tutuklama tedbirinin ölçülü olduğunu gösteren delillerin somut olgularla
gerekçelendirilerek açıkça gösterileceği belirtilmiştir (Halas Aslan, § 75;
Selçuk Özdemir, § 67).”
(2) İlkelerin
Olaya Uygulanması
(a) İlk
Tutuklama Kararı Yönünden
83. Başvurucu 3/9/2016 tarihinde terör örgütüne yardım etme suçundan
İstanbul 2. Sulh Ceza Hâkimliğince tutuklanmıştır.
84.Somut olayda öncelikle başvurucunun tutuklanmasının kanuni
dayanağının olup olmadığının belirlenmesi gerekir. Başvurucu, FETÖ/PDY terör
örgütüyle bağlantısının bulunduğu iddiasıyla-terör örgütü üyesi olmamakla
birlikte- örgüte bilerek ve isteyerek yardım etme suçundan 5271 sayılı Kanun’un
100. Maddesi uyarınca tutuklanmıştır.
85. Anılan suç 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nda
suç olarak düzenlenmiş vebir yaptırıma (hapis
cezasına) bağlanmıştır. Bu yönüyle başvurucu hakkında uygulanan tutuklama
tedbirinin kanuni dayanağı bulunmaktadır.
86. Kanuni dayanağı bulunduğu anlaşılan tutuklama tedbirinin
meşru bir amacının olup olmadığı ve ölçülülüğü incelenmeden önce tutuklamanın
ön koşulu olan suçun işlendiğine dair kuvvetli belirtinin bulunup
bulunmadığının değerlendirilmesi gerekir.
87. Somut olayda tutuklama kararında tüm şüpheliler hakkında
kuvvetli suç şüphesi de dâhil olmak üzere tutuklama koşulları yönünden ortak
değerlendirme yapılmıştır. Tutuklama kararında başvurucu yönünden hangi yazı
veya sosyal medya paylaşımının ya da hangi delilin terör örgütüne yardım
kapsamında olduğuna ilişkin bir değerlendirmede bulunulmamıştır. İddianamede
ise başvurucunun hangi yazılarının ve paylaşımlarının suçlamaya konu edildiği
belirtilmiştir. İddianamede ayrıca başvurucunun Bugün gazetesine kayyum
atanması sürecinde gerçekleştirilen protesto gösterilerine katıldığı, Fuatavni ile irtibatlı olduğu iddia edilmiştir. Mahkûmiyet
kararında bilirkişi raporuna dayanılarak başvurucunun ByLock
uygulamasını indirdiği ancak bu programı kullanmadığı belirtilmiştir.
Başvurucunun sunduğu uzman mütalaasında ise başvurucunun Bylock
uygulamasını indirmediği, çalıştırmadığı ve kullanmadığı değerlendirmesinde
bulunulmuştur. Başvurucunun Bylock uygulamasını
kullanmadığı hususunun sabit olması, bu uygulamayı indirdiğinin ise tartışmalı
olması dikkate alınarak kuvvetli belirtinin bulunup bulunmadığının tespitinde
diğer deliller yönündenbir değerlendirme
yapılacaktır.
88. Esasında tutuklamaya dayanak olan deliller başvurucunun
gazete yazılarından ve sosyal medya paylaşımlarından oluşan ifadeleridir. Kamu
makamlarının FETÖ/PDY’ye yönelik olarak bu
yapılanmanın hem kamudaki hem de sivil alandaki etkinliğini önlemeye yönelik
tedbirler aldıkları dönemde başvurucunun sosyal medya hesabından yaptığı
paylaşımların ve daha sonra FETÖ/PDY ile bağlantılı olması dolayısıyla
kapatılan Meydan gazetesindeki yazılarının bir kısmının bu yapılanmayı övücü,
bu yapılanmanın faaliyetlerini meşru göstermeyi ve yapılanmaya yönelik
yürütülen soruşturmaları sonuçsuz bırakmayı hedefleyici nitelikte görülmesinin
ve bu hususların başvurucu ile FETÖ/PDY arasındaki ilişkiyi ortaya koyan bir
olgu olarak değerlendirilmesinin keyfî olduğu söylenemeyecektir. Öte yandan
başvurucunun yazıları ve paylaşımlarıyla ortaya koyduğu bu tutumunu darbe
teşebbüsüne kadar devam ettirmesi de dikkate alındığında soruşturma
mercilerinin bu yazı ve paylaşımları suçun işlendiğine dair kuvvetli bir
belirti olarak değerlendirmeleri temelsiz ve keyfî bir yaklaşım olarak
görülmemiştir.
89. Diğer taraftan başvurucu hakkında uygulanan tutuklama
tedbirinin meşru bir amacının olup olmadığının değerlendirilmesi gerekir. Bu
değerlendirmede, tutuklama kararının verildiği andaki genel koşullar gözardı edilmemelidir. Darbe teşebbüsü sonrasında
teşebbüsle veya FETÖ/PDY ile bağlantılı suçlara ilişkin soruşturmalarda,
delillerin sağlıklı bir şekilde toplanabilmesi ve soruşturmaların güvenlik
içinde yürütülebilmesi için tutuklama dışındaki koruma tedbirlerinin yetersiz
kalması söz konusu olabilir. Yine FETÖ/PDY ile bağlantılı kişilerin teşebbüs
sırasında veya sonrasında ortaya çıkan kargaşadan yararlanmak suretiyle kaçma
imkânı ve bu dönemde delillere etki edilmesi ihtimali normal zamanda işlenen
suçlara göre çok daha fazladır (Aydın Yavuz
ve diğerleri, §§ 271, 272; Selçuk
Özdemir [GK], B. No: 2016/49158, 26/7/2017, §§ 78-79).
90. Başvurucunun tutuklanmasına karar verilen silahlı terör
örgütüne yardım etme suçu, Türk hukuk sistemi içinde ağır cezai yaptırımlar
öngörülen suç tipleri arasında olup isnat edilen suça ilişkin olarak kanunda
öngörülen cezanın ağırlığı kaçma şüphesine işaret eden durumlardan biridir
(benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Hüseyin
Burçak, B. No: 2014/474, 3/2/2016, § 61; Devran Duran [GK], B. No: 2014/10405, 25/5/2017, § 66).
Ayrıca anılan suç, 5271 sayılı Kanun’un 100. Maddesinin (3) numaralı fıkrasında
yer alan ve kanun gereği tutuklama nedeni
varsayılabilen suçlar arasındadır.
91. Somut olayda İstanbul 1. Sulh Ceza Hâkimliğince başvurucunun
tutuklanmasına karar verilirken tutuklama nedeni olarak başvurucunun üzerine
atılı suçun tutuklama nedeni varsayılabilen
suçlardan olmasına ve delillerin henüz toplanmamış olmasına, suçun niteliğine
dayanıldığı görülmektedir. Dolayısıyla tutuklama kararının verildiği andaki
genel koşullar ve somut olayın yukarıda belirtilen özel koşulları ile İstanbul
1. Sulh Ceza Sulh Ceza Hâkimliği tarafından verilen kararın içeriği birlikte
değerlendirildiğinde başvurucu yönünden dayanılan tutuklama nedenlerinin
olgusal temellerinin olduğu söylenebilir.
92. Başvurucu hakkındaki tutuklama tedbirinin ölçülü olup
olmadığının da belirlenmesi gerekir. Bir tutuklama tedbirinin Anayasa’nın 13. Ve
19. Maddeleri kapsamında ölçülülüğünün belirlenmesinde somut olayın tüm
özellikleri dikkate alınmalıdır. Öncelikle terör suçlarının soruşturulması kamu
makamlarını ciddi zorluklarla karşı karşıya bırakmaktadır. Bu nedenle kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkı, adli makamlar ve güvenlik görevlilerinin
-özellikle organize olanlar olmak üzere- suçlarla ve suçlulukla etkili bir
şekilde mücadelesini aşırı derecede güçleştirmeye neden olabilecek şekilde
yorumlanmamalıdır (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Devran Duran, § 64). Özellikle darbe
teşebbüsüyle veya FETÖ/PDY ile bağlantılı soruşturmaların kapsamı ve niteliği
ile FETÖ/PDY’nin özellikleri de dikkate alındığında
bu soruşturmaların diğer ceza soruşturmalarına göre çok daha zor ve karmaşık
olduğu ortadadır (Aydın Yavuz ve diğerleri,
§ 350).
93. Somut olayın yukarıda belirtilen özellikleri dikkate
alındığında İstanbul 1. Sulh Ceza Hâkimliğinin
isnat edilen suç için öngörülen yaptırımın ağırlığını, işin
niteliğini ve önemini de gözönünde tutarak başvurucu
hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin ölçülü olduğu ve adli kontrol
uygulamasının yetersiz kalacağı sonucuna varmasının keyfî ve temelsiz olduğu
söylenemez.
94. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun tutuklamanın hukuki
olmadığı iddiasına ilişkin olarak Anayasa’nın 19. Maddesinin üçüncü fıkrası ile
güvence altına alınan kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edilmediğine
karar verilmesi gerekir.
95. Buna göre başvurucunun kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına
tutuklama yoluyla yapılan müdahalenin bu hakka dair Anayasa’da (13. Ve 19. Maddelerde)
yer alan güvencelere aykırılık oluşturmadığı görüldüğünden Anayasa’nın 15. Maddesinde
yer alan ölçütler yönünden ayrıca bir inceleme yapılmasına gerek
bulunmamaktadır.
Hasan Tahsin GÖKCAN ve Yusuf Şevki HAKYEMEZ bu görüşe
katılmamışlardır.
(b)
İkinci Tutuklama Kararı Yönünden
96. Başvurucu tahliye edildikten sonra ikinci soruşturma
kapsamında bu kez anayasal düzeni ve Hükûmeti cebren değiştirme ve yıkmaya
teşebbüs suçundan 14/4/2017 tarihinde tutuklanmıştır.
97. Somut olayda öncelikle başvurucunun ikinci kez
tutuklanmasının kanuni dayanağının olup olmadığının belirlenmesi gerekir.
98. 5271 sayılı Kanun’un 90. Maddesinin (2) numaralı fıkrasında
bir suç işlediği şüphesiyle kişinin yakalanabilmesi için tutuklama şartlarının
varlığı aranmıştır. Diğer bir deyişle yakalama emri düzenlenmesini gerektiren
diğer nedenlerden (örneğin 5271 sayılı Kanun’un 98. Maddesi) farklı olarak
tutuklama amacıyla yakalama yapılabilmesi için kuvvetli suç şüphesinin
varlığını gösteren somut deliller bulunmalıdır. Diğer taraftan kanun koyucu şuç şüphesiyle yakalanan kimselerin gerek gözaltı süresinin
dolması gerekse hakim kararıyla serbest kalması
üzerine özgürlüğüne yönelebilecek keyfi müdahaleleri önlemek amacıyla yakalama
yasağı öngörmüştür. Bu yasak itiraz mercii tarafından verilenyakalama
kararını kapsamamaktadır. Şöyle ki; 5271 sayılı Kanun’un 91. Maddesinin (6)
numaralı fıkrasına göre gözaltı süresinin dolması veya sulh ceza hâkiminin
kararı üzerine serbest bırakılan kişi hakkında yakalamaya neden olan fiille
ilgili yeni ve yeterli delil elde edilmedikçe ve Cumhuriyet savcısının kararı
olmadıkça bir daha aynı nedenle yakalama işlemi uygulanamayacaktır. Bu hüküm
uyarınca aynı fiilden dolayı ikinci kez yakalama yapılabilmesi için yeni ve
yeterli delil elde edilmesi zorunludur. Sözü edilen yeterli delilin 5271 sayılı
Kanun’un 100. Maddesinde belirtilen nitelikte olması gerektiği açıktır. Bu
nedenlerle aynı yasağın tutuklama tedbiri açısından da geçerli olması gerekir.
Zira yeni ve yeterli delil elde edilmeden verilen yakalama kararı kanuna aykırı
olduğunda, yakalama kararı sonrasında aynı verilere dayanan tutuklama kararı da
evleviyetle kanuna aykırı olacaktır.
99. Somut olayda ilk tutuklama kararının dayanağı başvurucunun
sosyal medyadaki paylaşımları ve gazete yazılarıyla FETÖ/PDY’nin
amaçları doğrultusunda hareket ederek bu örgüte yardım ettiği iddiasıdır.
İkinci tutuklama kararı da aynı olgulardan hareketle başvurucunun anayasal
düzeni değiştirmeye çalıştığı iddiasına ilişkindir. İkincisinde farklı bir suç
nitelemesi yapılmış ise de her iki tutuklama kararında temelde aynı olgulara
dayanılmıştır. Başka bir deyişle ikinci tutuklamaya dayanak gösterilen olgusal
temelin yukarıda açıklanan kanunilik şartını gerçekleştirmekten uzak olduğu
anlaşılmaktadır. Diğer taraftan ikinci tutuklama kararında ilk tutuklama
tedbirine dayanak suçun dışında başka suçlara vücut verebilecek yeni ve yeterli
delillerin de bulunmadığı görülmektedir. Bu durumda isnat konusu eylemlerden
yargılama aşamasında tahliyesine karar verilen başvurucunun aynı gün temelde
aynı eylemlerden hareketle başlatılan yeni bir soruşturma kapsamında
yakalanması ve tutuklanmasının kanuni bir dayanağı bulunmamaktadır.
100. Varılan bu sonuç karşısında başvurucunun tutuklamanın hukuki
olmadığına yönelik diğer iddialarının ayrıca incelenmesine gerek görülmemiştir.
101. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 19. Maddesinin üçüncü
fıkrası bağlamında kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine karar
verilmesi gerekir.
102. Bununla birlikte anılan tedbirin olağanüstü dönemlerde
temel hak ve özgürlüklerin kullanımının durdurulmasını ve sınırlandırılmasını
düzenleyen Anayasa’nın 15. Maddesi kapsamında meşru olup olmadığının
incelenmesi gerekir.
© Anayasa’nın
15. Maddesi Yönünden
103. Anayasa’nın 15. Maddesine göre savaş, seferberlik,
sıkıyönetim veya olağanüstü hâllerde temel hak ve özgürlüklerin kullanılmasının
kısmen veya tamamen durdurulabilmesi ve bunlar için Anayasa’nın diğer
maddelerinde öngörülen güvencelere aykırı tedbirler alınabilmesi mümkündür.
Ancak Anayasa’nın 15. Maddesi, bu hususta kamu otoritelerine sınırsız bir yetki
tanımamaktadır. Anayasa’nın diğer maddelerinde öngörülen güvencelere aykırı
tedbirlerin Anayasa’nın 15. Maddesinin ikinci fıkrasında sayılan hak ve
özgürlüklere dokunmaması, milletlerarası hukuktan doğan yükümlülüklere aykırı
bulunmaması ve durumun gerektirdiği ölçüde olması gerekir. Anayasa Mahkemesince
Anayasa’nın 15. Maddesine göre yapılacak inceleme bu ölçütlerle sınırlı
olacaktır. Anayasa Mahkemesi bu incelemenin usul ve esaslarını ortaya koymuştur
(Aydın Yavuz ve diğerleri, §§
192-211, 344).
104. Kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı savaş, seferberlik,
sıkıyönetim ve olağanüstü hâl gibi olağanüstü yönetim usullerinin benimsendiği
dönemlerde Anayasa’nın 15. Maddesinin ikinci fıkrasında yer alan dokunulması
yasaklanan çekirdek haklar arasında değildir. Dolayısıyla bu hak yönünden
olağanüstü hâllerde Anayasa’daki güvencelere aykırı tedbirler alınması
mümkündür (Aydın Yavuz ve diğerleri,
§§ 196, 345).
105. Ayrıca anılan hakkın, milletlerarası hukuktan kaynaklanan
yükümlülük olarak insan hakları alanında Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası
sözleşmelerden özellikle Medeni ve Siyasi Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşme’nin
4. Maddesinin (2) numaralı ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme)
15. Maddesinin (2) numaralı fıkralarında ve bu Sözleşme’ye
ek protokollerde dokunulması yasaklanan çekirdek haklar arasında olmadığı gibi
somut olayda başvurucunun kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına yapılan söz
konusu müdahalenin milletlerarası hukuktan kaynaklanan diğer herhangi bir
yükümlülüğe (olağanüstü dönemlerde de korunmaya devam eden bir güvenceye)
aykırı olduğu da saptanmamıştır (Aydın Yavuz
ve diğerleri, §§ 199, 200, 346).
106. Bununla birlikte kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı devletin
bireylerin özgürlüğüne keyfî olarak müdahale etmemesini güvence altına alan
temel bir haktır (Erdem Gül ve Can Dündar,
B. No: 2015/18567, 25/2/2016, § 62). Kişilerin keyfî olarak hürriyetinden yoksun
bırakılmaması, hukukun üstünlüğüyle bağlı olan bütün siyasal sistemlerin
merkezinde yer alan en önemli güvenceler arasındadır. Bireylerin özgürlüklerine
yönelik müdahalenin keyfî olmaması, olağanüstü yönetim usullerinin benimsendiği
dönemlerde de uygulanması gereken temel bir güvencedir(Aydın Yavuz ve diğerleri, §347).
107. Tutuklama tedbirinin uygulanması suretiyle bireylerin kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkına keyfî olarak müdahale edilmemesini sağlayacak
güvencelerin başında kanunilik unsuru gelmektedir. Kanuni dayanak bulunmadan
tutuklama tedbirine başvurulabileceğinin kabulü, kişi hürriyeti ve güvenliği
hakkına ilişkin tüm güvencelerin anlamsız hâle gelmesi sonucunu doğurur.
Dolayısıyla -hangi nedenle benimsenmiş olursa olsun- olağanüstü yönetim usullerinin
uygulandığı dönemlerde de kanuni dayanağı bulunmayan bir tutuklama durumun gerektirdiği ölçüde bir tedbir
olarak kabul edilemez. Bu itibarla olağanüstü
hâl döneminde temel hak ve özgürlüklerin kullanımının durdurulmasını
ve sınırlandırılmasını düzenleyen Anayasa’nın 15. Maddesinin, başvurucunun kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkına yönelik Anayasa’nın 19. Maddesinin üçüncü
fıkrasında belirtilen güvencelere aykırı bu müdahaleyi meşru kılmadığı
değerlendirilmiştir.
108. Açıklanan gerekçelerle -Anayasa’nın 15. Maddesiyle birlikte
değerlendirildiğinde de- başvurucunun Anayasa’nın 19. Maddesinin üçüncü fıkrası
bağlamında kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine karar
verilmesi gerekir.
3. Tutukluluğun Makul
Süreyi Aştığına İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları
ve Bakanlık Görüşü
109. Başvurucu 2016/30220 sayılı başvurusunda somut olayda
tutuklama sebeplerinin mevcut olmadığını, delillerin yazılarından ve sosyal
medya paylaşımlarından ibaret olduğunu, bu delillerin karartılmasının mümkün
olmadığını zira bunların herkese açık olduğunu, kısıtlama kararı nedeniyle
diğer delilleri bilmediğini, bilmediği bir delili karartmasının mümkün
olmadığını, kaçma şüphesinin de olmadığını, soruşturmadan haberdar olması
üzerine kendiliğinden teslim olmak için geldiği sırada yakalandığını,tutuklama
ve tutukluluğun devamı kararlarında kanunda sayılmayan tutuklama nedenlerine
dayanıldığını, formül gerekçelerle tutukluluğun devamına karar verildiğini,
tutuklama sebeplerinin diğer şüphelilerle birlikte bireyselleştirme yapılmadan
değerlendirildiğini, tutuklama ve tutukluluğun devamına ilişkin kararların
gerekçesiz olduğunu, tutuklamanın istisnai nitelikte bir tedbir olduğu
hususunun dikkate alınmadığını, tutukluluğun devamı kararlarında alternatif
tedbirlerin neden yetersiz kalacağının açıklanmadığını belirterek adil
yargılanma ile kişi hürriyeti ve güvenliği haklarının ihlal edildiğini ileri
sürmüştür.
110. Başvurucu 2017/24546 sayılı başvurusunda tutukluluğun makul
süreyi aştığını, formül gerekçelerle tutukluluğun devamına karar verildiğini
belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri
sürmüştür.
111. Bakanlık görüşünde, bu bölümdeki iddialara ilişkin olarak
bir açıklamaya yer verilmemiştir.
b. Değerlendirme
112. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
§ 16). Başvurucunun bu başlık altındaki şikâyetlerinin tutukluluğun makul
süreyi aşmasına ilişkin olduğu değerlendirilmiş ve bu şikâyetler Anayasa’nın
19. Maddesinin yedinci fıkrası kapsamında incelenmiştir.
113. Bireysel başvuru yoluyla Anayasa Mahkemesine başvurabilmek
için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması gerekir. Temel hak ve
özgürlüklerin ihlal edildiği iddialarının öncelikle derece mahkemeleri önünde
ileri sürülmesi, bu makamlar tarafından değerlendirilmesi ve bir çözüme
kavuşturulması esastır. Bu nedenle Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, iddia
edilen hak ihlallerinin derece mahkemelerince düzeltilmemesi hâlinde
başvurulabilecek ikincil nitelikte bir kanun yoludur. Bireysel başvuru yolunun
ikincil niteliği gereği Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek
için öncelikle olağan kanun yollarının tüketilmesi zorunludur (Ayşe Zıraman ve Cennet
Yeşilyurt, B. No: 2012/403, 26/3/2013, §§ 16, 17).
114. Tutukluluk hâli sona erdikten sonra tutuklamanın hukuki
olmadığını veya tutuklama süresinin makul olmadığını iddia eden başvurucunun,
devam eden tutukluluk hâlinden farklı olarak iddia edilen ihlalin tespitini ve
tazminat ödenmesini sağlayabilecek bir hukuk yolu mevcut ise bu yolu tüketmesi
gerekir (Hamit Kaya, B. No:
2012/338, 2/7/2013, § 46).
115. 5271 sayılı Kanun’un tazminat isteminin düzenlendiği 141. Maddesinin
(1) numaralı fıkrasına göre kanunlarda belirtilen koşullar dışında yakalanan,
tutuklanan veya tutukluluğunun devamına karar verilenler ile kanuna uygun
olarak tutuklandığı hâlde makul sürede yargılama mercii huzuruna çıkarılmayan
ve bu süre içinde hakkında hüküm verilmeyen kişilerin, maddi ve manevi her
türlü zararlarını devletten isteyebileceklerine ilişkin hükümlerin bu hususta bir
başvuru mekanizması öngördüğü görülmektedir. Bununla birlikte aynı Kanun’un
tazminat isteminin koşullarının düzenlendiği 142. Maddesinin (1) numaralı
fıkrasında karar veya hükümlerin kesinleştiğinin ilgilisine tebliğinden
itibaren üç ay ve her hâlde karar veya hükümlerin
kesinleşme tarihini izleyen bir yıl içinde tazminat isteminde bulunulabileceği
belirtilmektedir.
116. Bu yol bir yandan başvurucunun maruz kaldığı tutukluluk
süresinin makul olup olmadığının tespiti, diğer yandan da uğradığı zararın tazmini
imkânını sağlamaktadır. Bu nedenle 5271 sayılı Kanun’un 141. Maddesi ile
öngörülen hukuk yolu başvurucunun şikâyetleri açısından erişilebilir ve
elverişli bir çözüm olanağı ve makul ölçüde bir başarı imkânı sunmaktadır (Hamit Kaya, § 48).
117. Başvurucu, hakkındaki mahkûmiyet hükmünün kesinleştiği
22/10/2018 tarihten itibaren 5271 sayılı Kanun’un 141. Maddesine dayanarak
süresi içinde tazminat talebinde bulunma imkânına sahiptir. Mahkûmiyet
kararının kesinleşmesiyle birlikte tutukluluk sürecine ilişkin olarak sadece
tazminat talebinde bulunabileceği dikkate alındığında bu talep yönünden etkin
ve erişilebilir bir çözüm imkânı sunan hukuk yolu tüketilmeksizin bireysel
başvuruların incelenmesi, bireysel başvuru yolunun ikincilliği ilkesi gereği
mümkün değildir (Hamit Kaya, §
49). Öte yandan bireysel başvurunun karara bağlandığı tarih itibarıyla
başvurucunun anılan tazminat yolunu tüketmesi için 5271 sayılı Kanun’un 142. Maddesinde
öngörülen dava açma süresi de geçmemiştir.
118. Açıklanan gerekçelerle tutukluluğun makul süreyi aştığı
iddiasının yargısal başvuru yolları tüketilmeden bireysel başvuru yapıldığı
anlaşıldığından başvurunun bu kısmının başvuru
yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna
karar verilmesi gerekir.
B. İfade ve Basın
Özgürlüğünün İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
ve Bakanlık Görüşü
119. Başvurucu, tutuklanmasına dayanak oluşturan delillerin
sosyal medyada yaptığı paylaşımlar Meydan gazetesindeki yazılar olduğunu,
sosyal medyada yaptığı paylaşımların ve Meydan gazetesindeki köşe yazılarının
ifade özgürlüğünün kullanımı niteliğinde olduğunu, bu hususlara dayanılarak
tutuklanmasının ifade özgürlüğünü ihlal ettiğini ileri sürmüştür. Başvurucu
2017/24546 sayılı başvuruda da benzer iddialarda bulunmuştur.
120. Bakanlık görüşünde; ifade ve basın özgürlüğü ile ilgili
olarak başvuruya konu davaların derdest olduğu gerekçesiyle başvuru yollarının
tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğunu ileri sürmüştür. Bakanlık
ayrıca başvurucunun bu başlık altındaki iddialarının tutuklamanın hukuki
olmadığına yönelik olduğunu, bu nedenle ayrı bir değerlendirme yapılmasına
gerek olmadığını belirterek bu şikâyetin açıkça dayanaktan yoksun olduğunu
belirtmiştir. Bakanlık; esas bakımından yaptığı değerlendirmede ise ifade
özgürlüğüne yapılan müdahalenin kanuni olduğunu, meşru amaca hizmet ettiğini,
ölçülü ve demokratik toplumda gerekli olduğunu ifade etmiştir. Bakanlık ayrıca
demokratik toplumda gerekli olma açısından başvurucunun eylemlerinin
gazetecilik faaliyeti kapsamında olmadığını, FETÖ/PDY’nin
karmaşık yapıda olması nedeniyle her türlü meslek mensubunun bu örgüt lehine
çalışma yürütebileceğini, örgüt lehine çalıştığı tespitine rağmen bazı meslek
mensuplarına sahip oldukları kimlikleri nedeniyle dokunulmamasının suçla
mücadeleyi aksatacağını, bu soruşturmanın da bu çerçevede düşünülmesi
gerektiğini dile getirmiştir.
121. Başvurucu Bakanlık görüşüne karşı beyanında; yargılamanın
devam ediyor olmasından bahisle bu şikâyetin kabul edilemez olduğuna ilişkin
değerlendirmenin doğru olmadığını, Anayasa Mahkemesinin Erdem Gül ve
Can Dündar kararında dava derdest olduğu hâlde ifade ve basın
özgürlüğü şikâyetini incelediğinin belirtmiştir.Başvurucu
ayrıca bireysel başvuru dilekçesinde dile getirdiklerine ek olarak ifade ve
basın özgürlüklerine yapılan müdahalenin kanuni dayanağının olmadığını,
yazılarında ve paylaşımlarında şiddeti teşvik edici nitelikte bir ifadenin
bulunmadığını, yazılarının ve paylaşımlarının çok daha güçlü bir biçimde koruma
altına alınan siyasi nitelikte ifadeler olduğunu ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
122. Anayasa Mahkemesi, tutuklama tedbirinin ifade ve basın
özgürlükleri, dernek kurma hürriyeti, seçilme ve siyasi faaliyette bulunma
hakları gibi diğer temel hak ve özgürlükler üzerindeki etkisini incelerken
öncelikle tutuklamanın hukuki olup olmadığını ve/veya tutukluluğun makul süreyi
aşıp aşmadığını değerlendirmekte; daha sonra tutuklamanın hukukiliğine ya da
tutukluluğun süresinin makullüğüne ilişkin vardığı sonucu da dikkate alarak
diğer temel hak ve özgürlüklerin ihlal edilip edilmediğini belirlemektedir (Erdem Gül ve Can Dündar, §§ 92-100; Hidayet Karaca [GK], B. No: 2015/144, 14/7/2015, §§ 111-117; Günay Dağ ve diğerleri [GK], B. No: 2013/1631, 17/12/2015,
§§ 191-203; Mehmet Haberal, B.
No: 2012/849, 4/12/2013, §§ 105-116; Kemal
Aktaş ve Selma Irmak, B. No: 2014/85, 3/1/2014, §§ 61-75; Faysal Sarıyıldız, B. No: 2014/9,
3/1/2014, §§ 61-75; İbrahim Ayhan, B. No: 2013/9895, 2/1/2014,
§§ 60-74; Gülser Yıldırım, B. No: 2013/9894, 2/1/2014, §§
60-74).
123. Somut olayda başvurucunun tutuklanmasının (ilk tutuklama yönünden)hukuki olmadığı iddiası incelendiğinde başvurucunun
suç işlemiş olabileceğinden şüphelenilmesi için inandırıcı delillerin bulunduğu
ayrıca olayda tutuklama nedenlerinin mevcut olduğu ve tutuklamanın ölçülü
olduğunun söylenebileceği sonucuna varılmıştır (bkz. §§ 83-94). Bu kapsamda yapılan değerlendirmeler
dikkate alındığında başvurucunun yalnızca ifade özgürlüğü kapsamında kalan
eylemleri nedeniyle soruşturmaya maruz kaldığı ve tutuklandığı iddiası yönünden
farklı bir sonuca varılmasını gerekli kılan bir durum bulunmamaktadır.
124. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 26. Ve 28. Maddeleri
bağlamında ifade ve basın özgürlüklerinin ihlal edilmediğine karar verilmesi
gerekir.
125. Buna göre başvurucunun ifade ve basın özgürlüklerine
tutuklama yoluyla yapılan müdahalenin bu hakka dair Anayasa’da (26. Ve 28. Maddelerde)
yer alan güvencelere aykırılık oluşturmadığı görüldüğünden Anayasa’nın 15. Maddesinde
yer alan ölçütler yönünden ayrıca bir inceleme yapılmasına gerek
bulunmamaktadır.
Hasan Tahsin GÖKCAN ve Yusuf Şevki HAKYEMEZ bu görüşe
katılmamışlardır.
126. Öte yandan ikinci tutuklama yönünden tartışma konusu olan
asıl mesele, ilk tutuklama kararına dayanak gösterilenlerden farklı olguların
bulunup bulunmadığı hususu olduğundan bu tutuklama yönünden ifade ve basın
özgürlüklerini ihlal edildiği iddiasının ayrıca incelenmesine gerek
görülmemiştir.
C. 6216 Sayılı Kanun’un
50. Maddesi Yönünden
127. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. Maddesinin (1) numaralı
fıkrasının ilk iki cümlesi ile (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun
hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı
verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması
gerekenlere hükmedilir…
(2)
Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve
sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili
mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan
hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava
açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme,
Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan
kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
128. Başvurucu, 100.000 TL manevi tazminat talebinde
bulunmuştur.
129. Başvuruda, ikinci tutuklamanın hukuki olmaması nedeniyle
Anayasa’nın 19. Maddesinin üçüncü fıkrasının ihlal edildiğine karar
verilmiştir. Başvurucu yargılandığı dava kapsamında tahliye edilmiştir (bkz. §
48). Bu durumda ihlalin sonuçlarının ortadan kaldırılması için tazminat
ödenmesine karar verilmesi gerekir.
130. Başvurucunun kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına yönelik
müdahale nedeniyle yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi
zararları karşılığında başvurucuya net 25.000 TL manevi tazminat ödenmesine
karar verilmesi gerekir.
131. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 736,50 TL harç ve 2.475
TL vekâlet ücretinden oluşan 3.211,50 TL yargılama giderinin başvurucuya
ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
A. 1. Soruşturma dosyasına erişimin kısıtlanması nedeniyle kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA OYBİRLİĞİYLE,
2. Tutuklamanın hukuki olmaması nedeniyle kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın ilk tutuklama yönünden
KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA OYBİRLİĞİYLE,
3. Tutuklamanın hukuki olmaması nedeniyle kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın ikinci tutuklama yönünden
KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA OYBİRLİĞİYLE,
4. Tutukluluğun makul süreyi aştığına ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA OYBİRLİĞİYLE,
5. Tutuklanma dolayısıyla ifade ve basın özgürlüklerinin ihlal
edildiğine ilişkin iddianın ilk tutuklama yönünden KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA
OYBİRLİĞİYLE,
B. 1. Anayasa’nın 19. Maddesinde güvence altına alınan kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkının ilk tutuklama yönünden İHLAL EDİLMEDİĞİNE Hasan
Tahsin GÖKCAN ve Yusuf Şevki HAKYEMEZ karşıoyları ve
OYÇOKLUĞUYLA,
2. Anayasa’nın 19. Maddesinde güvence altına alınan kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkının ikinci tutuklama yönünden İHLAL EDİLDİĞİNE
OYBİRLİĞİYLE,
3. Anayasa’nın 26. Ve 28. Maddelerinde güvence altına alınan
ifade ve basın özgürlüklerinin ilk tutuklama yönünden İHLAL EDİLMEDİĞİNE Hasan
Tahsin GÖKCAN ve Yusuf Şevki HAKYEMEZ’in karşıoyları ve OYÇOKLUĞUYLA,
C. Başvurucuya net 25.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE,
tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,
D. 736,50 TL harç ve 2.475 TL vekâlet ücretinden oluşan 3.211,50
TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,
E. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve
Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına,
ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine
kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin bilgi için İstanbul 25. Ağır Ceza
Mahkemesine (E.2017/67) GÖNDERİLMESİNE,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
29/5/2019 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.
KARŞIOY GEREKÇESİ
1. Başvuranın ilk tutukluluğu hakkında Birinci Bölüm
çoğunluğunca, özgürlük ve güvenlik ile ifade özgürlüğü haklarının ihlal
edilmediğine oy çokluğuyla karar verilmiştir. Bu karar yönünden çoğunluk
görüşünden ayrı oy kullanmama neden olan gerekçelerim aşağıda açıklanmaktadır.
2. İlk olarak, terör örgütüne yardım (TCK m. 220/7, 314)
suçlamasını içeren tutuklama kararında başvurucuya ilişkin bir bireyselleştirme
yapılmaksızın aynı dosyada tutuklanmaya sevk edilen tüm şüpheliler yönünden
toptan bir değerlendirme yapılmış, başvurucunun hangi eylemi, söz veya
yazısının kuvvetli suç şüphesine neden olduğu belirtilmemiştir.
3. İkinci olarak başvurana yönelik suçlamanın tümüyle gazete
yazıları ve sosyal medya paylaşımlarından ibaret ve bu paylaşımların tamamının
da 15 Temmuz 2016 tarihinden öncesine ait olduğuna işaret etmek gerekir.
Başvuran, suçlamaya konu FETÖ terör örgütünün bu yasa dışı amaç ve yapısını
önceden bilmediğini, kendisinin sol siyasi görüşe mensup olması nedeniyle
yazılarında iktidara muhalif fikirleri paylaştığını ancak darbe girişimini
onaylamadığını ve anılan tarihten sonraki paylaşımlarında da bunu yansıttığını
savunmaktadır.
4. Gerek AYM ve Yargıtay gerekse AİHM kararlarında sıkça
tekrarlandığı üzere şiddete çağrı, ayrımcılık veya bireylerin onur ve şerefine
saldırı içermediği takdirde kişilerin düşünce açıklamaları anayasal ifade
özgürlüğü kapsamındadır. Kişiler bu açıklamaları nedeniyle suçlanamaz.
Açıklanan ifadelerin medya mensubuna ait olması durumunda ayrıca basın özgürlüğü
devreye girmektedir. Suç oluşturan başka faaliyetlere iştirak bulunmadığı ve
yukarıda belirtilen sınırları ihlal etmediği takdirde salt düşünce
açıklamalarının ve gazete yazılarının bir suç isnadına konu teşkil etmemesi
beklenir. Başka bir anlatımla bir kimsenin ve gazetecinin olaylara bakışı ve
yorumlarının birtakım terör örgütlerinin bakış açısıyla örtüşüyor olmasının
terör örgütüne yardım suçunun kanıtı olarak sunulması çoğulcu demokratik hukuk
düzenlerinde kabul edilebilir ve öngörülebilir değildir. Ancak elbette bir
gazetecinin bir örgüt üyesi olarak talimatla ya da ilgili yapının terör örgütü
olduğu bilinç ve iradesiyle terör örgütünün bazı faaliyetlerine iştirak edip
yardımda bulunması mümkün olabilir. Bu takdirde suçlamanın dayanağı olan
delillerin de gösterilmesi gerekir. Dolayısıyla örgütsel bağlantıyla ilgili
kanıtlar gösterilmeden veya bir terör örgütünün amacı olan anayasal düzeni
yıkmaya yönelik cebir ve şiddet içeren araç fiillerin işlenmesini teşvik
içermediği ya da bizatihi suç teşkil etmediği takdirde bir düşünce
açıklamasının örgüte yardım olarak itham edilmesi hukuka uygun değildir.
5. Nitekim AİHM daha önce yargı kararlarıyla terör örgütü olduğu
yıllar önce tespit edilmiş bir örgütün bildiri ve açıklamalarını yayımladığı
için suçlanıp mahkûm edilen dergi editörü, yazı işleri müdürü ve sahiplerinin
başvurularıyla ilgili kararlarında; yazılarda şiddet kullanımının, silahlı
direniş veya ayaklanmanın teşvik edilmediğinin ve kin güden bir söylem
içermediğini belirten gerekçelerle Türkiye aleyhine ihlal kararları vermiştir
(diğerleri arasında bkz. Çapan/Türkiye,
B. No: 7197801, 25.7.2006; Gözel ve Özer/Türkiye, B. No: 43453/04,
31098/05, 6.7.2010; Kanat ve Bozan/Türkiye,
13799/04, 21.10.2008).
6. Son olarak Türkiye hakkındaki bir başvuruda AİHM, terör
örgütü lehine sloganların atıldığı, pankart ve flamaların açıldığı gösteri
yürüyüşüne katılanların terör örgütüne yardım suçundan mahkûm edilmeleri
nedeniyle ihlal kararı vermiştir. Kararda; başvuranlara yapılan uygulama
karşısında TCK’nın 220/7. maddede yer alan ‘örgüte bilerek ve isteyerek yardım’
ögesinin, anayasal gösteri yürüyüşü hakkının ihlal edilmemesini sağlayacak bir
güvence oluşturmadığı, anılan kanun hükmünün bu şekliyle keyfî uygulamalara
açık ve bu nedenle de öngörülebilir olmaması nedeniyle toplanma özgürlüğüne
yapılan müdahalenin ‘yasallık’ niteliğinden yoksun olduğunu ifade etmiştir (AİHM Bakır vd./Türkiye, B. No: 46713/10, 10/7/2018;
aynı yönde İmret/Türkiye, (No 2) B. No: 57316/10,
10.7.2018). Bu kararlardan da görüleceği üzere bizatihi bir suç
oluşturmadığı veya bir terör örgütünün talimatıyla hareket edildiğini gösterir
deliller sunulamadığı takdirde anayasal bir hakkı kapsayan etkinliğin terör
örgütüne yardım olarak nitelendirilmesinin ve bir suçlamaya dayanak olarak gösterilmesinin
hukuki bir temeli bulunmamaktadır.
7. Diğer taraftan AYM tarafından daha önce belirtildiği üzere,
bireylerin özgürlüğüne yapılan müdahalenin keyfi olmamasını güvence altına alan
özgürlük ve güvenlik hakkına ilişkin anayasal koruma, olağanüstü yönetim
usullerinin yürürlükte olduğu dönemlerde de geçerlidir (Aydın Yavuz ve diğ. par. 47). Başka deyişle
olağanüstü yönetim usulü uygulanan dönemde de suç işlendiğine ilişkin olarak
bir delil bulunmadan kişilerin tutuklanmaları, Anayasa'nın 15. maddesi
anlamında ‘durumun gerektirdiği ölçüde’ bir tedbir olarak değerlendirilemez. Bu
bağlamda başvuran hakkındaki tutuklama kararı ile itirazın reddine ilişkin
kararda, yükletilen suça yönelik kuvvetli belirti bulunduğuna ilişkin ilgili ve
yeterli gerekçe yer almaması karşısında tutuklamanın hukuki olmadığı
değerlendirilmektedir.
8. Açıklanan nedenlerle ilk tutuklama kararı yönünden başvuranın
özgürlük ve güvenlik hakkının ve ayrıca hukuki olmayan tutuklama dolayısıyla
ifade özgürlüğünün ihlal edildiği düşüncesindeyim.
|
|
|
|
Başkan
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
KARŞIOY GEREKÇESİ
1. Başvurucu, diğer ihlal iddiaları yanında, kendisine uygulanan
tutuklama tedbirinin hukuki olmaması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği
hakkının ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda
bulunmuştur. Çoğunluk kararında ilk tutuklamanın hukuki olmadığı iddiasına
ilişkin olarak başvuru kabul edilebilir bulunduktan sonra, başvurucunun
Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrası ile güvence altına alınan kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edilmediğine karar verilmiştir. Bu karara
katılmamaktayım. İkinci tutuklama kararında ise Mahkememiz çoğunluğu aynı
eylemlerden hareketle başlatılan yeni bir soruşturma kapsamında
gerçekleştirilen tutuklamanın kanuni dayanağı bulunmadığına hükmetmiştir.
İkinci tutuklama kararındaki ihlal sonucuna ise katılmaktayım.
2. Meydan Gazetesi yazarlığı yapmış olan başvurucunun da
aralarında bulunduğu otuzbeş kişi hakkında İstanbul
Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından FETÖ/PDY'nin medya
yapılanmasıyla bağlantılı olarak 15 Temmuz 2016 darbe girişimi sonrasında
soruşturma başlatılmıştır ve bu kapsamda başvurucu İstanbul 1. Sulh Ceza
Hâkimliğinin 3.9.2016 tarihli kararıyla "örgüte bilerek isteyerek yardım
etme" suçundan tutuklanmıştır.
3. İstanbul 1. Sulh Ceza Hâkimliğinin tutuklama gerekçesi
şöyledir: “... ATİLLA TAŞ'ın üzerlerine
atılı Örgüte Bilerek İsteyerek Yardım Etme suçundan şüphelilerin savunması ve
soruşturma evrakı kapsamına göre şüphelilere yüklenenÖrgüte
Bilerek İsteyerek Yardım Etme suçunun işlendiği hususunda kuvvetli suç şüphesininvarlığını gösteren somut delillerin bulunması,
suçun niteliği, delil durumu, delillerin tamolarak
toplanmamış olması ve suç için kanunda öngörülen cezanın alt ve üst sınırlarına
göre tutuklama tedbirinin verilmesi beklenen ceza ile ölçülü olması, bu aşamada
adli kontrol hükümlerinin yetersiz kalacağı dikkate alınarak, şüphelilerin
üzerlerine atılı suçtan CMK'nun 100. ve devamı
maddeleri gereğince ayrı ayrı tutuklanmalarına … [ karar verildi.]"
(§ 23).
4. Aradan belli süre geçtikten sonra Cumhuriyet savcısı
31/3/2017 tarihinde başvurucunun da aralarında olduğu bazı sanıkların
tahliyesine karar verilmesini talep etmiş ve bunun üzerine İstanbul 25. Ağır
Ceza Mahkemesi başvurucu ve bazı sanıkların tahliyesine karar vermiştir. Ancak
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca tahliye kararından birkaç saat sonra
başvurucu hakkında yeni bir soruşturma başlatılmış ve bu soruşturma kapsamında
13.04.2017 tarihinde başvurucunun İstanbul 2. Sulh Ceza Hâkimliğince Anayasal
düzeni ve Hükûmeti cebren değiştirme ve yıkmaya teşebbüs suçlarından
tutuklanmasına karar verilmiştir. Bu tutuklamada da ağırlıklı biçimde önceki
soruşturmaya konu olan olay ve olgulara dayanılmıştır (bkz.: § 40).
5. Çoğunluk kararında ilk tutuklama kararı ile ilgili
“tutuklamanın hukuki olmadığına ilişkin iddia” başlığı altında yapılan
değerlendirmede dosyadaki her bir delil ayrı ayrı ele alınıp
değerlendirilmemiş, bunlar hep birlikte ele alınarak şu şekilde bir
değerlendirmeyle bunların suçun işlendiğine dair kuvvetli bir belirti olarak
değerlendirilmelerinin temelsiz ve keyfi olmadığına hükmedilmiştir:
“Esasında tutuklamaya dayanak olan deliller
başvurucunun gazete yazılarından ve sosyal medya paylaşımlarından oluşan
ifadeleridir. Kamu makamlarının FETÖ/PDY’ye yönelik
olarak bu yapılanmanın hem kamudaki hem de sivil alandaki etkinliğini önlemeye
yönelik tedbirler aldıkları dönemde başvurucunun sosyal medya hesabından
yaptığı paylaşımların ve daha sonra FETÖ/PDY ile bağlantılı olması dolayısıyla
kapatılan Meydan gazetesindeki yazılarının bir kısmının bu yapılanmayı övücü,
bu yapılanmanın faaliyetlerini meşru göstermeyi ve yapılanmaya yönelik
yürütülen soruşturmaları sonuçsuz bırakmayı hedefleyici nitelikte görülmesinin
ve bu hususların başvurucu ile FETÖ/PDY arasındaki ilişkiyi ortaya koyan bir
olgu olarak değerlendirilmesinin keyfi olduğu söylenemeyecektir. Öte yandan
başvurucunun yazıları ve paylaşımlarıyla ortaya koyduğu bu tutumunu darbe
teşebbüsüne kadar devam ettirmesi de dikkate alındığında soruşturma
mercilerinin bu yazı ve paylaşımları suçun işlendiğine dair kuvvetli bir
belirti olarak değerlendirmeleri temelsiz ve keyfi bir yaklaşım olarak
görülmemiştir”
(§ 88).
6. Çoğunluk kararındaki yönteme yani dosyadaki tüm delillerin
bir bütün olarak değerlendirilerek buradan hareketle bu yazı ve paylaşımların
soruşturma mercileri tarafından suçun işlendiğine dair kuvvetli bir belirti
olarak kabul edilmesine katılmamaktayım. Anayasa Mahkemesi tutuklamanın
hukukiliği başlığı altında başvurucunun durumunu değerlendirirken tutuklamaya
esas alınan tüm olay ve olguları ayrı ayrı değerlendirerek sonuca ulaşmalıdır.
Nitekim Anayasa Mahkemesinin yerleşik içtihadı da bu yöndedir (Bkz.: Şahin
Alpay [GK], B. No: 2016/16092, 11.01.2018, §§ 94-100; Mehmet Hasan Altan (2)
[GK], B. No: 2016/23672, 11.01.2018, §§ 132-147; Selahattin Demirtaş [GK], B.
No: 2016/25189, 21.12.2017, §§ 145-156; Gülser
Yıldırım (2) [GK], B. No: 2016/40170, 16.11.2017, §§ 134-141).
7. Bunun yanında esasa ilişkin boyutuyla çoğunluk kararına
başvurucu hakkında dosyada sunulan yazı ve paylaşımların suçun işlendiğine dair
kuvvetli bir belirti olarak kabulünün mümkün olmadığı kanaatinde olduğum için
katılamamaktayım. Bu bağlamda tutuklamanın hukukiliği konusu hükme bağlanırken
dosyada yer verilen ve başvurucunun 14.02.2011 tarihinden 28.05.2016 tarihine
kadar olan farklı zamanlardaki sosyal medya paylaşımları ile 668 sayılı
Olağanüstü Hal Kapsamında Alınması Gereken Tedbirler ile Bazı Kurum ve
Kuruluşlara Dair Düzenleme Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile
kapatılan Meydan gazetesinde 27.05.2015 tarihinden 15.06.2016 tarihine kadar
farklı zamanlarda yayınlanan 21 köşe yazısının her birinin ayrı ayrı
değerlendirilmesi gerektiği kanaatindeyim.
8. Dosyada yer verilen bahse konu sosyal medya paylaşımları ile
köşe yazılarının muhalif nitelikte oldukları, çok sert ve ağır eleştiri
niteliği taşıdıkları kolaylıkla fark edilmektedir. Ancak iki adet sosyal medya
paylaşımı hariç dosyada yer verilen delillerin hiçbirisinin ceza hukuk
bağlamında suç olarak kabul edilmesi mümkün değildir. Başvurucunun bahse konu
sosyal medya paylaşımları ve köşe yazıları FETÖ / PDY’nin
amaçları ile örtüşen eleştirileri içermektedir. Ancak bunlardan dolayı başvurucunun
sorumlu tutulabilmesi için bunlarda bir suç unsurunun ya da terör örgütü ile
birlikte bu suçu işleme konusundaki bir iştirak iradesinin veya şiddet ve
terörü teşvik edici bir yönünün açıkça ortaya konulması gerekmektedir. Oysa bu
husus Sulh Ceza Hakimliğinin tutuklama kararında ortaya konulamamıştır. Bunun
gibi Mahkememiz çoğunluk kararında da başvurucunun dosyadaki sosyal medya
paylaşımları ve yazdığı köşe yazılarının suç unsuru niteliğinde olduğu ve
dolayısıyla suç işlenmesi konusunda kuvvetli bir belirti olduğu ortaya
konulamadığı için çoğunluk kararına bu yönü ile katılamamaktayım. Dosyada
sunulan delillerden hareketle suçun işlendiğine dair kuvvetli bir belirti
ortaya konulamadığı için meşru amaç ve ölçülülük gibi tutuklamanın hukukiliği
konusunda daha sonraki aşamalara ilişkin bir değerlendirme yapılmasına gerek
olmadığı kanaatindeyim.
9. Bununla birlikte kanaatimce başvurucunun iki sosyal medya
paylaşımı ile ilgili daha farklı bir değerlendirme yapılması gerekir. Başvurucu
kendi twitter hesabından 15.2.2011 tarihinde "O kadar isterdimki
bir darbe olsun" ve 28.2.2011 tarihinde "Ordu Göreve" şeklinde iki tweet paylaşmıştır. Bu iki tweet
paylaşımının içeriği itibariyle suç işlendiği noktasında dikkate alınmamasının
mümkün olmadığının söylenemeyeceğini ifade etmek gerekir. Zira meşru bir
hükümeti hukuk dışı yollarla ve zor kullanarak devirmeyi amaçlayan bir sosyal
medya paylaşımı hiçbir zaman ifade hürriyetinin korumasından faydalanamaz. Bu
nedenle bu iki tweet paylaşımının ceza kovuşturmasına
tabi tutulması durumunda bu mesajların bunları paylaşan kişiye uygulanacak olan
tutuklama tedbirindeki suç işlendiğine dair kuvvetli bir belirtiye dayanak
olarak gösterilmesi mümkündür.
10. Ancak başvurucu bu mesajları Kasım 2011 yılında paylaştıktan
sonra Savcılık tarafından bu mesajlar başvurucunun diğer sosyal medya
paylaşımları ve gazetede yazdığı köşe yazıları ile birlikte Eylül 2016’da
soruşturmaya konu edilmiştir. Oysa bu kadar açık biçimdeki bu tür suç
iddialarının savcılıklar tarafından soruşturmaya hemen konu edilmeleri
gerekirdi. Nitekim bu mesajlar birer tweet paylaşımı
olarak o tarihten beri aleniydi ve pekala
savcılıklarca bu kişi hakkında ceza soruşturması başlatılabilirdi. Kaldı ki
dosyada Şubat 2011 – Eylül 2016 tarihleri arasında başvurucuya ulaşılamadığına
veya başvurucunun yurt dışında bulunduğuna dair bir bilgiye de yer
verilmemiştir. Ancak bu yapılmayıp başvurucu bu paylaşımlarının üzerinden beş
yıldan fazla bir zaman geçtikten sonra tutuklanmıştır. Yukarıda da ifade
edildiği üzere, başvurucu hakkında dosyada yer verilen diğer delillerin tamamı
ifade hürriyeti kapsamında kabul edildiğine göre 2011 yılında yaptığı ve suç
unsuru taşıdığı noktasında dikkate alınabilecek olan iki paylaşım nedeniyle
başvurucunun 2016 yılında tutuklanmış olması bu nedenle ölçülü bir tedbir
olarak kabul edilemez.
11. Yukarıda sıralanan nedenlerle başvurucu hakkında uygulanan
ilk tutuklama tedbirinin Anayasanın 19. maddesinin üçüncü fıkrasında öngörülen
kişi hürriyeti ve güvenliği güvenceleri ile bağdaşmadığı kanaatiyle Mahkememiz
çoğunluk görüşüne katılmamaktayım.
12. Başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin olağanüstü
halin uygulanmakta olduğu bir dönemde devreye sokulduğu dikkate alındığında, bu
tedbirin aynı zamanda Anayasa’nın 15. maddesi ile uyumlu olup olmadığını da
değerlendirmek gerekir. Başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin
olağanüstü hallerde temel hak ve özgürlüklerin kullanılmasının kısmen veya
tamamen durdurulması ya da bunlar için Anayasa’da öngörülen güvencelere aykırı
tedbirler alınabilmesine imkan sağlayan Anayasa’nın bu hükmü yönüyle
değerlendirildiğinde, bu hükmün olağanüstü dönemlerde dahi Anayasa’nın 19.
maddesinin üçüncü fıkrasındaki güvencelere daha fazla müdahaleyi mümkün hale
getirmediğini ve bu yönüyle de Anayasa’nın 15. maddesinin başvurucu hakkında
bahse konu tedbiri meşru kılmadığını belirtmek gerekir (Benzer yönde bkz.
Mehmet Hasan Altan (2) [GK], B. No: 2016/23672, 11.1.2018, §§ 152-158; (Şahin Alpay [GK], B. No: 2016/16092,
11.1.2018, §§ 105-110).
13. Benzer şekilde uygulanan tutuklama tedbiri ile başvurucunun
ifade ve basın hürriyeti ihlal edildiği için bu özgürlüklere yapılan müdahale
de Anayasa’nın 15. maddesi kapsamında değerlendirilmelidir. Kanaatimizce
Anayasa’nın 15. maddesi somut dosyada başvurucunun ifade ve basın hürriyetine
de bu nedenle daha fazla müdahaleyi meşru kılmamaktadır (Benzer yönde bkz. Mehmet Hasan Altan (2) §§ 238-242; Şahin Alpay, §§ 143-147).
14. Sonuç olarak ilk tutuklama kararı yönünden başvurucunun kişi
hürriyeti ve güvenliği başlıklı Anayasa’nın 19. maddesinin üçüncü fıkrasındaki
güvenceler ile birlikte 26. ve 28. maddelerdeki ifade ve basın hürriyetinin
ihlal edildiği kanaatindeyim.