TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
SELMA IRMAK BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2016/32948)
|
|
Karar Tarihi: 7/3/2018
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Engin
YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Recep
KÖMÜRCÜ
|
|
|
Celal Mümtaz
AKINCI
|
|
|
Muammer
TOPAL
|
|
|
Recai AKYEL
|
Raportör
|
:
|
Fatih
HATİPOĞLU
|
Başvurucu
|
:
|
Selma IRMAK
|
Vekili
|
:
|
Av. Erhan
ÜRKÜT
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, milletvekili hakkında uygulanan yakalama, gözaltına
alma ve tutuklama tedbirlerinin hukuki olmaması ve soruşturma dosyasına
erişimin kısıtlanması nedenleriyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının;
tutuklamaya konu suçlamaların ifade özgürlüğü ve siyasi faaliyet kapsamındaki
eylemlere ilişkin olması ve tutukluluk nedeniyle milletvekilliği görevinin
yerine getirilememesi nedenleriyle ifade özgürlüğü ile seçilme ve siyasi
faaliyette bulunma haklarının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 1/12/2016 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir.
7. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı beyanlarını Anayasa
Mahkemesine sunmuştur.
III. OLAY VE OLGULAR
8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal
Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler
çerçevesinde olaylar özetle şöyledir:
A. Genel Bilgiler
9. PKK'nın terör örgütü olduğu ulusal ve uluslararası makamlar
tarafından kabul edilmiş tartışmasız bir olgudur. Anılan örgütün
gerçekleştirdiği terörist şiddet, bölücü amaçları dolayısıyla anayasal düzene,
millî güvenliğe, kamu düzenine, kişilerin can ve mal emniyetine yönelik ağırtehdit oluşturmaktadır. Bu yönüyle ülkenin toprak
bütünlüğünü hedef alan PKK kaynaklı terör, onlarca yıldır Türkiye'nin en hayati
sorunu hâline gelmiştir. (bkz. Gülser Yıldırım
(2) [GK], B. No: 2016/40170,
16/11/2017, §§ 7-18)
10. Bununla birlikte kamuoyunda "Demokratik açılım
süreci", "Çözüm süreci" ve "Milli Birlik ve Kardeşlik
Projesi" gibi farklı isimlerle ifade edilen süreç içerisinde 2012 yılının
son döneminden itibaren PKK tarafından gerçekleştirilen terör saldırıları
önemli ölçüde azalmıştır. Ancak Suriye'de son yıllarda yaşanan iç savaşın
Türkiye'nin güvenliği üzerinde etkileri olmuş, PKK ve DAEŞ kaynaklı terör
olayları yeniden artmaya başlamıştır. Kamuoyunda "6-7 Ekim olayları"
ve "hendek olayları" olarak bilinen terör eylemleri bunların başında
gelmektedir. (bkz. Gülser Yıldırım (2), §§ 19-27)
11. Hendek olayları kapsamında PKK tarafından birçok yerleşim
yerinde cadde ve sokaklara hendekler kazılıp barikatlar kurularak ve bu
barikatlara bomba ve patlayıcılar yerleştirilerek teröristler tarafından
şehirlerin bir kısmında "öz yönetim" adı altında hakimiyet sağlanmaya
çalışılmıştır. Bu bağlamda çok sayıda terörist, halkın bu yerlere giriş ve
çıkışını engellemek istemiştir. Güvenlik güçleri, hendeklerin kapatılması ve
barikatların kaldırılması suretiyle yaşamın normale dönmesini sağlamak amacıyla
operasyonlar yapmış ve teröristlerle çatışmaya girmiştir. Aylarca devam eden bu
operasyon ve çatışmalar sırasında çok sayıda güvenlik görevlisi hayatını
kaybetmiş, tonlarca bomba ve patlayıcı imha edilmiştir. (bkz. Gülser Yıldırım (2),
§§ 28-30)
12. Terör saldırılarının gittikçe yoğunlaştığı ve ülkenin birçok
bölgesine yayıldığı bu dönemde, hem güvenlik güçleri
hem de siviller hedef alınmıştır. Bu bağlamda PKK tarafından (başvurucunun seçim
bölgesi olan Hakkari, konuşma yaptığı Şırnak ve Diyarbakırillerinde);
6/9/2015 tarihinde Yüksekova'da askeri karakola, 28/11/2015 tarihinde Sur'da güvenlik görevlilerine, 13/1/2016 tarihinde
Diyarbakır ili Çınar ilçesinde polis lojmanlarına,24/3/2016 tarihinde Sur'da askeri karakola, 31/3/2016 tarihinde Bağlar'da polis aracına, 11/4/2016 tarihinde Hani'de askeri
karakola, 15/4/2016 tarihinde Şırnak'ta güvenlik görevlilerine, 1/5/2016
tarihinde Dicle'de jandarma binasına, 10/5/2016 tarihinde Bağlar'da
polis aracına, 12/5/2016 tarihinde Sur'da doğrudan
sivillere, aynı gün İstanbul'da askeri servis aracına, 29/5/2016 tarihinde
Kulp'ta güvenlik görevlilerine, 30/5/2016 tarihinde Silopi'de polis aracına,
28/6/2016 tarihinde Dicle'de polis aracına, 10/8/2016 tarihinde Sur'da polis ekiplerine, 15/8/2016 tarihinde Bismil'de
bölge trafik müdürlüğüne, 9/10/2016 tarihinde Şemdinli'de askeri kontrol
noktasına ve 4/11/2016 tarihinde Bağlar'da emniyete
ait hizmet binalarına yönelik silahlı ve/veya bombalı saldırılar düzenlenmiş,
ayrıca bombalı intihar saldırıları gerçekleştirilmiştir. Bu saldırılarda, 60
güvenlik görevlisi ve -aralarında üç çocuk ve Diyarbakır Baro Başkanının da
bulunduğu- 51 sivil hayatını kaybetmiş, 308 güvenlik görevlisi ve 289 sivil
yaralanmıştır.
B. Başvurucunun
Tutuklanmasına İlişkin Süreç
13. Başvurucu, 12/6/2011 tarihinde yapılan seçimlerde Barış ve
Demokrasi Partisinden (BDP) Şırnak Milletveklili;
7/6/2015 ve 1/11/2015 tarihlerinde yapılan seçimlerde ise Halkların Demokratik
Partisinden (HDP) Hakkari Milletvekili seçilmiştir.
Başvurucu hâlen milletvekilidir.
14. Başvurucu hakkında milletvekili olarak görev yaptığı dönemde
işlediği iddia olunan bazı suçlara ilişkin olarak farklı Cumhuriyet
başsavcılıklarınca soruşturmalar yürütülmüştür. Anayasa'nın 83. maddesinin
ikinci fıkrasının birinci cümlesinde yer alan
"Seçimden önce veya sonra bir suç işlediği ileri sürülen bir milletvekili,
Meclisin kararı olmadıkça tutulamaz, sorguya çekilemez, tutuklanamaz ve
yargılanamaz." hükmü uyarınca yasama dokunulmazlığına sahip
olan başvurucunun dokunulmazlığının kaldırılması istemiyle yirmi üç ayrı
fezleke düzenlenmiş ve Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulmak üzere Adalet
Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğüne gönderilmiştir.
15. Bu fezlekelerde başvurucuya isnat edilen suçlamalara ilişkin
olay ve olgular şöyle özetlenebilir:
i. Başvurucu 5/1/2014 tarihinde Şırnak merkezde BDP parti binası
önünde birkısım milletvekillerinin tahliyesi
nedeniyle yapılan gösteri ve basın açıklamasına katılarak konuşma yapmıştır.
"Bu hakların elbet bir bedeli vardır,
bedeli zindandır, bedeli dağ başıdır, bizim binlerce arkadaşımız cezaevlerinde
binlerce arkadaşım dağlardadır. Zindanların kapılarını açmadan biz bütün kürdistan meydanlarını özgürleştirene kadar biz bu yolda
yürüyeceğiz. Botan gençlerinin hepsini selamlıyorum, dağ ile ovalarımız sizinle
var, bu sizin hizmetkarınız bizim elimizden geldiği kadar parlamenter gibi
değil meydanlarda seçilen siyasetçiler gibi değil, militanlar gibi devrimci gibi
mücadeleciler gibi yerine getireceğiz ..." şeklinde ifadelerin
yer aldığı konuşmayla başvurucunun PKK terör örgütünün propagandasını yaptığı,
ayrıca kanuna aykırı toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme, yönetme bunların
hareketlerine katılma suçunu işlediği ileri sürülmüştür.
ii. 20/3/2014 tarihinde Şırnak ilinde Nevruz etkinliği
düzenlenmiş ve başvurucu bu etkinliğe katılarak bir konuşma yapmıştır.
Başvurucunun " ... bu
gün güller dağların başında açıyor, bugün kürdistan
başında ... rehber aponun nevruzunu kutluyorum,
nevruzun kutlu olsun lider apo, nevruz şehitlerini
anıyoruz, onların sayesinde birlikteyiz ... saygı ve selamlarımı canlarını
verenlere sunuyorum ... bu baharı hak ettik. Ellerimizle tırnaklarımızla elde
ettik, kanlarla, fidanlarla, ellerimizle elde ettik ... " şeklinde
ifadelerin yer aldığı konuşmasıyla PKK terör örgütünün propagandasını yaptığı,
kanuna aykırı toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme, yönetme bunların
hareketlerine katılma ve suçu/suçluyu övme suçlarını işlediği ileri sürülmüştür.
iii. Diyarbakır ili Bağlar ilçesinde 9/1/2015 tarihinde
düzenlenen ve PKK terör örgütünü simgeleyen pankart ve flamalar ile Abdullah
Öcalan'ın posterleri taşınarak yapılan yürüyüşün sonunda başvurucu bir basın
açıklaması yapmıştır. "Şehitlerin arkasından
ağlamayacağımıza söz verdik ve yemin ettik, biz bunlara onların takipçisi
olacağımız sözünü verdik. Onların söylemlerini sözlerini yaşantımızın anlamı
yapacağız. Onların yolunu kendi yolumuz yapacağız ... Bir kez daha o kahraman
kadınlar önünde saygıyla eğiliyoruz ... Kürt kadınları gibi kürdistanlı
kadınlar gibi tüm kadınlara çağrıda bulunuyor ve diyoruz ki; Sara, Rojbin ve Ronahi [9/1/2013
tarihinde Paris'te öldürülen PKK terör örgütü üyelerinin kod adlarıdır] gibi kürdistanı ve halkı
özgürleştirmelidirler." şeklinde ifadelerin yer aldığı
konuşmasıyla başvurucunun PKK terör örgütünün propagandasını yaptığı ileri
sürülmüştür.
iv. Abdullah Öcalan'ın yakalanarak Türkiye'ye getirilişinin yıl
dönümünde terör örgütünün çağrıları doğrultusunda 15/2/2015 tarihinde BDP
Diyarbakır il binası önünde toplanan yaklaşık on bin kişilik grup, Abdullah
Öcalan'ın posterlerini taşıyarak ve "PKK
halktır, halk burada, Kürdistan faşizme mezar olacak, şehit namırın
[şehitler ölmez]" şeklinde
sloganlar atarakbir yürüyüş gerçekleştirmiş,
başvurucu da bu yürüyüşe katılmış ve kalabalığa hitaben bir konuşma yapmıştır. "Ben bir kez daha bu kara gün protestosunda,
Kürt halkının bu direnişini ve Kürt halk önderinin bu direniş gününü
selamlıyorum ... Bu gün her bir kürdistanlı
için, her bir Kürt için, her bir doğu için kendisine insanım diyen her bir
insan için bu gün kara bir gün ve protesto günüdür. Neden? Çünkü Öcalan
şahsında tüm toplum esir alındı ... Bizler bir kez daha bedenlerini veren o
şehitleri saygıyla anıyor ve onlara diyoruz ki ey arkadaşlar ey şehitler
ateşiniz halen de yanmaktadır. Sizler bilesiniz ki önder Apo
çıkıp Amed [Diyarbakır] meydanına gelmediği sürece bu ateşi söndürmeyeceğiz
ve bu direniş durmayacaktır diyoruz. Hangi insan tek başına bir hücrede 16 yıl
boyunca işkenceler altında yaşayabilir ... sabrımızı fazla zorlamayın. Fazla
zorlamayın yoksa İmralı Adasının suları hepinizi boğacaktır ... özgürlük için
bir 30 yıl daha savaşabiliriz ... başkanımızın Kürdistan'da olması için ...
bizler için yaşamak direnmektir, direniş olmadan yaşanamaz ... önderimizin
direnişini selamlıyoruz. Halkımızın direnişini selamlıyoruz ..." şeklinde
ifadelerin yer aldığı konuşmayla başvurucunun PKK terör örgütünün
propagandasını yaptığı ileri sürülmüştür.
v. PKK terör örgütünün çağrıları doğrultusunda 8/3/2015
tarihinde Diyarbakır'da Dünya Kadınlar Günü nedeniyle toplanan yaklaşık üç bin
kişilik grubun, terör örgütü lehine sloganlar atarak yaptığı yürüyüşe başvurucu
da katılmış ve kalabalığa hitaben bir konuşma yapmıştır. "... önder Apo sana
selam olsun, selam olsun diyoruz. Biz peşindeyiz, biz senin yoldaşınız ...
Kahraman kadınlar, yeni bir yaşamı inşa edeceklerini ifade ettiler ve bizler
kadın mücadelesini, Semaları, Zilanları, Nudemleri, Çiçekleri, Beritanları
unutmayacağız. Bizler Arinleri, Kaderleri
unutmayacağız. O canını verenler, o şehitler daima önümüzdedirler ve bu yüzyıl
o şehitlere bir cevap olacaktır. O kadınlar tüm dünya kadınlarına ve biz Kürt
kadınlarına direniş alanları oluşturdular ..." şeklinde
ifadelerin yer aldığı konuşmayla başvurucunun PKK terör örgütünün
propagandasını yaptığı, suçu ve suçluyu övdüğü ileri sürülmüştür.
vi. 9/7/2015 tarihinde Hakkari'de DBP (Demokratik Bölgeler
Partisi) ve HDP'nin organize ettiği bir yürüyüş
sonunda basın açıklaması yapıldığı, aynı gün DBP Hakkari il teşkilat binası
önünde toplanan kalabalığın, "ÖNDER APO'ya ÖZGÜRLÜK HALKLARIN ÖZGÜRLÜK ÇİÇEĞİDİR"
ibareli pankart ve Abdullah Öcalan posterleri taşıyarak "Biji Serok Apo [yaşasın
başkan Apo]" şeklinde slogan attığı, burada
Abdullah Öcalan'ın konuşmalarını içeren sinevizyon
gösterimi yapıldığı, başvurucunun da bu etkinliğe katılarak terör örgütünün
propagandasını yapma, suçu ve suçluyu övme, kanuna aykırı toplantı ve gösteri yürüyüşleri
düzenleme, yönetme ve bunların hareketlerine katılma, silahlı terör örgütüne
üye olma suçlarını işlediği ileri sürülmüştür.
vii. Başvurucunun 25/8/2015 tarihinde Diyarbakır'da yapılan bir
basın açıklamasında, "... belediye
başkanlarımızın il ilçe yöneticilerimizin, meclis üyesi arkadaşlarımızın
gözaltına alınmasına müsade etmemeliyiz. Gözaltı
devam ederse belediyelerin biz hendek kazacağız, hendek kazıp gözaltılara engel olacağız ..." şeklinde
ifadeler kullanarak PKK terör örgütünün propagandasını yaptığı ileri
sürülmüştür.
viii. Abdullah Öcalan'ın cezaevi koşullarını ve Diyarbakır ili
Silvan ilçesinde "hendek olayları" nedeniyle uygulanan sokağa çıkma
yasağını protesto etmek amacıyla 11/11/2015 tarihinde Hakkari'de organize
edilen ve "önderine, şehidine, kendine,
kimliğine sahip çık, şehid namırın
[şehitler ölmez], işgalci TC, kürdistandan defol" şeklinde sloganların
atıldığı -ve kolluk görevlilerinin müdahale ettiği- bir etkinliğe başvurucunun
da katılarak terör örgütünün propagandasını yapma, kanuna aykırı toplantı ve
gösteri yürüyüşleri düzenlemeve bu gösterilere
katılma suçlarını işlediği ileri sürülmüştür.
ix. 11/11/2015 tarihinde yapılan etkinliğe yönelik müdahaleyi
protesto etmek amacıyla ertesi gün Hakkari Belediyesi önünde toplanan ve
aralarında başvurucunun da bulunduğu yaklaşık yüz kişilik grubun basın
açıklaması yaptıktan sonra "biji serok apo,şehit namırın, kürdistan TC'ye mezar olacak, kürdistan
faşizme mezar olacak" şeklinde slogan attıkları ileri
sürülmüştür.
x. Başvurucu, 13/12/2015 tarihinde Diyarbakır'da yaptığı
konuşmada "... sayın Öcalan'ın
yoldaşlarını herkesi canı gönülden selamlıyorum ... Kürtler söyleyeceklerini
söyleyip bitirdiler. Artık gerçekleştirme zamanıdır. Sıra kurma aşamasına
gelmiştir, isteğimiz eşit ve özgür bir yaşamdır ... Sadece kendimiz için değil
tüm kürdistan halkı için bunu istiyor ve diyoruz ki
bu talep yerine getirilmez ise mücadelemizden vazgeçmeyeceğiz ... şehitlerimiz,
yaşamını bu uğurda bu halka feda eden yoldaşlarımız bize bu mirası bıraktı ve onların
son söylemleri, son görüşleri bize şunu anlatmakta! Bugün hepimiz için direniş
günüdür ... Tanklarla toplarla üzerimize gelenler, müzakere olmasını
istemeyenler, sadece tüfeğin ağzı [ile] konuşanlara karşı elbette ki bizler de onların diliyle konuşacağız ...
hendeklerimiz keyfimizden değildir, barikatlarımızı canı[mız] sıkıldı diye
kurmadık. Bir talebimiz var! Kürt ve kürdistanlılar
artık statüsüz yaşamak istemiyor özgürlük olmadan artık yaşayamayız ...
şehitlerinin isteklerini, şehitlerinin anmalarını, önderin söylemlerini yerine
getirecekler. Bizler Sur'da, Yüksekova'da, Kerboranda [Dargeçit] kürdistanın diğer her yerinde, bugün hendeklerde ve barikatlarda
direnen o Kürt kızı ve Kürt gençlerini selamlıyoruz, önlerinde eğiliyoruz.
Çünkü onlar kürdistanın geleceğini savunuyorlar.
Çünkü onlar işgal karşısında tarihi direnişi gündemleştiriyorlar."
şeklinde ifadeler kullanarak PKK terör örgütünün propagandasını
yaptığı ve terör örgütü üyesi olduğuileri
sürülmüştür.
xi. 14/12/2015 tarihinde Diyarbakır E Tipi Kapalı Ceza İnfaz
Kurumu önünde gözaltındaki kadınlara yönelik taciz iddialarıyla ilgilidüzenlenen basın açıklamasında başvurucunun "... Bugün dağıtımla, zindanlarda, sokaklarda,
meydanlarda hendek ve barikatlarda direnen nine, kadın, çocuk ve direnen
arkadaşlarımız ... Bizler onların direnişine saygıyla eğiliyoruz ..."
şeklinde ifadelerin bulunduğu konuşmasıyla PKK terör örgütünün propagandasını
yaptığı ileri sürülmüştür.
xii. Başvurucunun 29/12/2015 tarihinde katıldığı bir televizyon
programında '' ... Kürt sorununumüzakere
edebileceğiniz son siyasetçiler belki de bizleriz. Bu vakitten sonra artık
başka araçların devreye girebileceği ve başka söylemler ve taleplerin gündemleşeceği bir süreç olacaktır ... öfkeli bir nesil
yetiştirdi bu devlet ve şimdi bu öfkeli neslin öfkesiyle karşı karşıyadır. Biz
de diyoruz ki bu noktadan sonrası kıyamettir. Bu bir tehdit değil. Bu bir
uyarıdır. Bu bir noktaya dikkat çekmektir. Bu son viraj da yol ayrımına
gitmeden yeniden bu işin müzakereyle çözümüne olanak tanımaktır ... Aslında 15
Ağustos ilk kurşun atılımı [PKK, 1984 yılında Hakkârinin
Şemdinli ve Siirt'in Eruh ilçelerinde güvenlik güçlerine yönelik büyük çaplı
silahlı saldırılarda bulunmuştur] silahlı
mücadelenin başlangıcı devlet tarafından idrak edilmedi ve bunlar yeteri kadar
analiz edilemediği için de sorun buraya kadar büyüdü geldi. Bugün de aynı şey
var. Bakın bu halkın önüne hendek kazmaktan, barikat kurmaktan başka şans
bırakılmamıştır ... Şimdi hal böyleyken ve amansız bir savaş başlatılmışken bu
halkın kendini savunması en meşru hakkıdır. Bu hak konusunda söz söyleyenler
ancak bu ateşe odun taşıyanlar olabilir yani ben başka türlü tanımlayamıyorum.
Şu anda bu halkın bu şekilde kendini savunmaya çalışması en meşru, en
özgürlükçü, en doğal hakkıdır ve bunun destek görmesi gerekiyor ... Temizlik tırnak içinde söylüyorum ...
gerçekleştirilemiyor. Demek ki sonuç alınamıyor ... Kürtler artık statüsüz
yaşamak istemiyor bunu anlamak çok zor değildir ... Eğer müzakereyi kabul
etmiyorsanız halk zaten direniyor ve bu biçimiyle kendini ortaya koyuyor bundan
geri adım atılmayacaktır bundan herkes emin olsun. Bizler de Kürt siyasetçiler
olarak bu halkın direnişinin yanında olmaya devam edeceğiz buna arkamızı
dönmeyeceğiz bu bilinmelidir ..." şeklinde açıklamalarda bulunarak
PKK terör örgütünün propagandasını yaptığı ve halkı kin ve düşmanlığa alenen
tahrik ettiği ileri sürülmüştür.
xiii. Başvurucu, Şırnak ili Silopi ilçesinde PKK terör örgütüne
yönelik operasyonlar sırasında hayatını kaybeden üç kişi ile ilgili olarak
6/1/2016 tarihinde Diyarbakır'da gerçekleştirilen basın toplantısında bir
konuşma yapmıştır. PKK güdümünde yayın yaptığı belirtilen bir televizyon
kanalında canlı olarak yayımlanan bu konuşmada başvurucunun "... Kürt ve kürdistan
halkına yönelik ölüm fermanı gelmiş. Bu fermanda ön saflarda koşan ve direniş
bayrağını kaldıran kadınlar hedef alındı ... üç arkadaşımız nasıl korkusuzca, zılgıtlarla sıcak bir
yürekle yüksek bir direnişle bu direnişe öncülük yaptılar. Onlar 21. Yüzyılda Mirabel kardeşler oldular ve Paris'te katledilen Kürtlerin [Sakine
Cansız, Fidan Doğan ve Leyla Şaylemez isimli PKK
terör örgütü üyeleri] üç kelebeği oldular.
Biz de onların davacısı, takipçisi ve yoldaşlarıyız ... Bildiğimiz gibi Seve
arkadaşımızın son sözlerinde söylediği gibi direniş yaşamdır ... Bundan dolayı
diyoruz ki bugün Seve, Fatma, Pakize, Sara, Ronahi, Rojbin, Zilan. Sema, Beritan, Kader ve Sibel gibi buralardayız ve bizler
acımızla direniyoruz ... Cizre'nin direnişi elbet istilacı güçlerin zihniyetini
vahşice defedilerek sonuçlanacaktır. Pakize'nin dediği gibi eğer Cizre
direnerek ayağa kalkarsa bütün kürdistan ve dünya
kurtulacaktır ... Bu yaşanan vahşeti tekrardan şiddetle kınıyoruz ... Ancak
direniş başarıyı getirecektir ... Gün direniş günüdür ..." şeklinde
sözler söyleyerek PKK terör örgütünün propagandasını yaptığı ileri sürülmüştür.
xiv. Başvurucu;Sakine
Cansız, Fidan Doğan ve Leyla Şaylemez isimli PKK
terör örgütü üyelerinin Paris'te 9/1/2013'te öldürülmelerinin yıl dönümünde
Diyarbakır ili Bağlar ilçesinde 9/1/2016 tarihinde gerçekleştirilen basın
açıklaması sırasında bir konuşma yapmıştır.
"Ya özgürlük! Ya özgürlük! Ölen arkadaşlarımızı saygıyla, hatırlıyoruz.
Bugün onların katledilmesinin yıl dönümüdür. Bizler onların yoldaşlarıyız. Her
birimiz Sara'yız, Rojbin'iz ve Ronahi'yiz
[Paris'te öldürülen PKK üyelerinin kod adlarıdır] Sizler duyun ki bizler Seve'yiz,
Fatma'yız, Pakize'yiz [Seve Demir, Fatma Uyar, Pakize Nayır, Şırnak
Valiliğinin 7/1/2016 tarihli basın açıklamasına göre 4/1/2016 tarihinde Şırnak
ili Silopi ilçesinde güvenlik güçleri ile girdikleri çatışmada ölen terör
örgütü mensuplarıdır] ve Rozerin'iz
[hendek olayları sırasında Diyarbakır'da hayatını kaybetmiştir] ... elbette bizler onun takipçisi olacağız.
Direnişimiz başarıyla sonuçlanana kadar
davamızdan vazgeçmeyeceğiz ... ey kahraman kadınlar! Ey şehitler! andımız olsun
ki özgürlüğü size armağan edene kadar oturmak ve yatmak bize haram olsun.
Mezarlarınıza geleceğiz ve diyeceğiz ki: Ey arkadaşlar rahat uyuyun, vatanımız
artık özgürdür." şeklinde ifadelerin yer aldığı konuşmasıyla
başvurucunun PKK terör örgütünün propagandasını yaptığı ileri sürülmüştür.
xv. Başvurucunun, 21/2/2016 tarihinde Diyarbakır ili Yenişehir
ilçesinde Dünya Anadil Günü vesilesiyle yapılan basın açıklamasında "... Şu anda hendeklerin arkasında durup bizim
için canlarını feda edenler, dilimizin özgürleşmesi içindir ... Sizlerin de
bildiği üzere Sur'da seksen gün geçmesine rağmen
ahlaksız ve hukuksuz sert bir abluka ve bir sert katliam devam ediyor. Çok
sayıda insanımız doksan beş günlük bebekten tutun da yetmiş yaşındaki ihtiyara
kadar tıpkı Cizre'de olduğu gibi evlerin içinde, bodrumlarda sıkışmış
durumdalar ve üzerlerine bombardıman gerçekleşiyor. Bugün saat ikide, bir kez
daha bir yürüyüş gerçekleştireceğiz ve çağrıda bulunuyoruz; Cizre'deki vahşet Sur'da da tekrarlanmasın diye kendimizi canlı kalkan
yapmalıyız ve bu sokaklarda o canları korumalıyız. Çağrımızı Diyarbakır'ın
tamamına yapıyoruz. Diyoruz ki ey değerli Amed halkı;
çocuklarını o bodrumlarda öldürtmek istemeyen halkımız eğer onlar için canlı
kalkan olursak onlar çocuklarımızı o zaman öldüremezler. Onun için 3-4 gün
içinde çocuklarımızı o vahşilerin ellerinden alıp çıkartmamız gerekir." şeklinde
ifadeler kullanarak PKK terör örgütünün propagandasını yaptığı ileri sürülmüştür.
xvi. Başvurucu Diyarbakır ili Sur ilçesinde yapılan
operasyonları protesto etmek amacıyla 26/2/2016 tarihinde yaptığı basın
açıklamasında "... Sur'da
kıracağımız abluka, aslında yaşamın etrafında örülmeye çalışılan ablukanın da
kırılması anlamına geleceğini biz halkımızla paylaşmak isteriz. Bu ablukanın
mutlaka kırılması ve ikinci bir Cizre'nin yaşatılmaması lazım, bir Cizre, büyük
oranda, kitlede bir acı uyandırdı ve bir derin bir kopuş oluşturdu ... bu
vahşete ortak olmamak, yeni bir vahşet dalgasıyla saldıranlara cesaret vermemek
adına bütün Amed halkını Sur'a sahip çıkmaya
davet ediyoruz. Yarın Sur'un etrafında örülen bu
abluka, insan çemberiyle kırılırsa inanıyorum ki bütün ülkede sürdürülen
ablukanın da kırılması söz konusu olacaktır. Bu düşüncelerle insanlarımızın,
halkımızın, direnişçi Amed halkının, Sur'a yönelmesi Sur'daki bu
insanlık dışı ablukayı kırması ve bu vahşi planları boşa çıkarmasını
bekliyoruz. Yarın saat birde Koşuyolu'nda direnen Amed
halkını, kürdistanın kalbini, kürdistanın
başkentini, kürdistanın etrafında örülen bu insanlık
dışı uygulamayı sona erdirmeye çalışıyoruz. Saat birde orada buluşalım. Orada
olalım ve Sur'u ve Amedi, kürdistanın kadim kentini ve orada şu anda esir tutulan,
rehin tutulan, abluka altında tutulan ve katledilmekle yüz yüze kalan
arkadaşlarımızı oradan çıkaralım çağrısını yineliyoruz ..." şeklinde
ifadeler kullanarak PKK terör örgütünün propagandasını yaptığı ve terör örgütü
üyesi olduğu ileri sürülmüştür.
xvii. Başvurucunun, 29/2/2016 tarihinde Diyarbakır'da düzenlenen
basın toplantısına ve yürüyüşe katıldığı, bu sırada yaptığı konuşmada "... Hendek, barikat ve çatışmaların da ortadan
kalkacağı seviyesine gelmişiz ... ille de öldüreceğiz diyorlar ... Biz de
onlara büyük bir engel çıkarmak için kararlılıkla ve her şekilde Sur'a akacağız ... Bir kez daha söylüyoruz ne olursa olsun
kararlılıkla şehrimizin yıkımını ve ölümleri durdurmak için Sur'a
doğru akmalıyız. Sadece bir gün değil eylem çalışmalarımız günlerce devam
etmelidir. Bu eylem insanlık eylemidir, akan kanın ve insan ölümlerini durdurma
eylemidir. Bu kutlu bir eylemdir bunun için katılmaları konusunda herkese
çağrıda bulunuyoruz ... yeni katliamlara engel olacağız ..." şeklinde
ifadeler kullanarak PKK terör örgütünün propagandasını yaptığı ve halkı kin ve
düşmanlığa alenen tahrik ettiği ileri sürülmüştür.
xviii. Başvurucunun,
Diyarbakır'da 26/3/2016 tarihinde yapılan DTK olağanüstü kongresindeki
konuşmasında "... Bu arada elbette KCK'nin de bir çağrısı oldu. KCK'nin
nevruz mesajı çok önemliydi. Bu mesajda birçok şey çıkarmak isteyenler
çıkartabilirler ... Sayın Öcalan'ın özgürlüğü gerçekleşsin biz hazırız
demiştir. Bizler savaşın devam etmesini istemiyoruz ... Devlet, nevruzun, KCK'nin ve halkın mesajına kulak vermelidir ... Aşiretleri,
aileleri halkından ayırmak istiyorlar. Halkımıza bu konuda çağrı yapmak
istiyoruz. Bu oynanan kirli oyunlara karşı herkesin uyanık olması gerekmektedir
... Düşman karşısındaki duruş, ağacın kurdun karşısındaki duruşu gibidir ...
Kürt halkı da iradesini önderine bağlamıştır ... en büyük muhatabın sayın
Öcalan olduğunu biliyoruz ...'' şeklinde ifadeler kullanarak PKK
terör örgütü üyesi olduğuileri sürülmüştür.
16. 2014 yılının Ekim ayında yaşanan ve ülkenin büyük bir
bölümünü etkileyen şiddet olayları ve sonrasında 2015 yılının Haziran ayından itibaren ülkede yaşanan terör saldırılarının
artması dolayısıyla siyasi çevrelerde ve kamuoyunda milletvekillerinin
dokunulmazlıklarının kaldırılması hususunda yoğun tartışmalar yaşanmıştır.
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nda değişiklik yapılmasını öngören kanun teklifi
12/4/2016 tarihinde TBMM Başkanlığına sunulmuştur. Bu teklif, hâlihazırda
Bakanlıkta, Başbakanlıkta, TBMM Başkanlığında, Anayasa ve Adalet
Komisyonlarının üyelerinden kurulu Karma Komisyonda bulunan yasama dokunulmazlığı
dosyalarıyla ilgili olarak Anayasa ve TBMM İçtüzüğü'nde
öngörülen yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına ilişkin usulün
uygulanmamasını ve bu dosyaların gereğinin yapılması amacıyla yetkili mercilere
iade edilmesini öngörmektedir.
17. TBMM Genel Kurulunda 20/5/2016 tarihinde kabul edilen 6718
sayılı Kanun'un 1. maddesiyle Anayasa'ya eklenen geçici 20. madde ile "Bu maddenin Türkiye Büyük Millet Meclisinde
kabul edildiği tarihte; soruşturmaya veya soruşturma ya da kovuşturma izni
vermeye yetkili mercilerden, Cumhuriyet başsavcılıklarından ve mahkemelerden;
Adalet Bakanlığına, Başbakanlığa, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
veya Anayasa ve Adalet komisyonları üyelerinden kurulu Karma Komisyon
Başkanlığına intikal etmiş yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına ilişkin
dosyaları bulunan milletvekilleri hakkında, bu dosyalar bakımından, Anayasanın
83 üncü maddesinin ikinci fıkrasının birinci cümlesi hükmü uygulanmaz./ Bu
maddenin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren onbeş
gün içinde; Anayasa ve Adalet komisyonları üyelerinden kurulu Karma Komisyon
Başkanlığında, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığında, Başbakanlıkta ve
Adalet Bakanlığında bulunan yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına ilişkin
dosyalar, gereğinin yapılması amacıyla, yetkili merciine iade edilir." hükmü
getirilmiştir.
18. Anayasa değişikliği 8/6/2016 tarihli Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Buna göre
anılan maddenin TBMM'ce kabul edildiği 20/5/2016 tarihi itibarıyla maddede
sayılan mercilere intikal etmiş olan dosyalar hakkında Anayasa'nın 83.
maddesinin ikinci fıkrasının birinci cümlesinde yer alan yasama
dokunulmazlığına ilişkin hüküm uygulanmayacaktır. Ayrıca Anayasa değişikliğinin
yürürlüğe girdiği tarihten itibaren on beş gün içinde Anayasa ve Adalet komisyonları
üyelerinden kurulu Karma Komisyon Başkanlığında, TBMM Başkanlığında,
Başbakanlıkta ve Adalet Bakanlığında bulunan yasama dokunulmazlığının
kaldırılmasına ilişkin dosyaların gereğinin yapılması amacıyla yetkili merciine
iade edileceği öngörülmüştür.
19. Böylece Bakanlık verilerine göre Adalet ve Kalkınma Partisi
(AK Parti) grubuna mensup 29 milletvekiline ait 50, Cumhuriyet Halk Partisi
(CHP) grubuna mensup 59 milletvekiline ait 215, Milliyetçi Hareket Partisi
(MHP) grubuna mensup 10 milletvekiline ait 23, HDP grubuna mensup 55
milletvekiline ait 518 ve 1 bağımsız milletvekiline ait 5 fezlekeyle ilgili
olarak yasama dokunulmazlığına ilişkin hükümler uygulanmamış ve bu dosyalar
gereği için ilgili mercilere iade edilmiştir.
20. Bu kapsamda başvurucu hakkındaki yirmi üç ayrı fezlekeye
konu olan soruşturma dosyaları da Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğü
aracılığıyla 2016 yılının Haziran ayında gereğinin
takdir ve ifası bakımından ilgili Diyarbakır, Şırnak ve Hakkari Cumhuriyet
Başsavcılıklarına gönderilmiştir.
21. Diyarbakır ve Şırnak Cumhuriyet Başsavcılıkları başvurucu
hakkındaki soruşturma dosyalarını yetkisizlik kararıyla Hakkari
Cumhuriyet Başsavcılığına göndermişlerdir. Hakkari
Cumhuriyet Başsavcılığınca başvurucu hakkındaki fezlekelere konu tüm soruşturma
dosyalarının 2016/1535 sayılı soruşturma dosyasında birleştirilmesine karar
verilmiştir. Böylece başvurucu hakkında farklı Cumhuriyet Başsavcılıklarınca
düzenlenen fezlekelerde suça konu edilen tüm fiillerin birlikte
değerlendirilmesi mümkün hâle gelmiştir.
22. Başvurucu, ifadesi alınmak üzere soruşturma makamları
tarafından çağrı kağıdı gönderilerek savcılıklara
davet edilmiş, bu bağlamda Hakkari Cumhuriyet Başsavcılığının talimatı üzerine
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca çıkarılan çağrı kağıdı başvurucuya 20/7/2016
tarihinde tebliğ edilmiştir. Ayrıca Şırnak Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından
30/9/2016 ve 4/10/2016 tarihli davetiyeler çıkarılmış, başvurucu bu çağrılara
uymamış ve ifade vermek üzere savcılığa gitmemiştir. Bu sürecin öncesinde
-dokunulmazlıklara ilişkin Anayasa değişikliği teklifinin TBMM Başkanlığına
sunulmasından sonra- HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş 9/4/2016
tarihinde TBMM'de yaptığı grup konuşmasında "Biz
mahkemelerde süründürüleceğiz, yok öyle bir şey. Şunu da net olarak söyleyeyim:
Bu hafta öbür hafta dokunulmazlıklarımızı kaldırabilirler. Fakat tek bir
arkadaşım kendi ayağıyla ifade vermeye gitmeyecek. Nasıl götürüyorlarsa
kendileri bilirler. Bu iş öyle kolay olmayacak. Zannediyorlar ki dokunulmazlığı
kaldırırız, tereyağından kıl çeker gibi bunları mahkemenin önüne atarız. Yok
öyle yağma!" şeklinde ifadeler kullanmıştır.
23. Başvurucu Hakkari Cumhuriyet
Başsavcılığının talimatı uyarınca 4/11/2016 tarihinde Mardin ili Kızıltepe
ilçesinde yakalanmış ve aynı gün soruşturma işlemlerinin yürütüldüğü Hakkari
Cumhuriyet Başsavcılığına getirilmiştir.
24. Öte yandan Hakkari Cumhuriyet Başsavcılığı 4/11/2016
tarihinde başvurucunun üzerine atılı suçlarınvasıf ve mahiyetini dikkate alarak, dosya içeriğinde
bulunacak olan tüm bilgi ve belgelerin gizli tutulmamasının soruşturmayı
tehlikeye düşürebileceğinden bahisle, alınan tüm kararların ve yapılan tüm
işlemlerin 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 153.
maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre ve belirtilen sebeplerle soruşturma
dosyasında bulunan evrakın şüpheli, şüpheli müdafisi ve suçtan zarar görenlerin
ve vekilleri tarafından incelenmesi ve suret alınması hakkının kısıtlanmasına
karar verilmesiniHakkari Sulh Ceza Hâkimliğinden
talep etmiştir. Hâkimlik 4/11/2016 tarihinde dosya içeriğinden veya belgelerden
örnek alınmasının kısıtlanmasına karar vermiştir.
25. Başvurucunun Savcılıktaki ifade alma işlemi sırasında müdafii de hazır bulunmuştur. İfade tutanağında
belirtildiğine göre başvurucuya ifade alma işlemi öncesinde isnat edilen
suçlamalar açıklanmıştır. Başvurucu ifadesinde "...
Hiçbirimizin kendi adıma da söylüyorum yargıdan kaçma, yargı önüne çıkmama yada yargılanmadan kaçınma şeklinde bir durum söz konusu
değildir. Elbette hukuk hepimiz içindir. Ve hepimiz bu hukuki çerçeveye riayet
etmek durumundayız. Ancak ülkedeki siyasi atmosferin bizi getirdiği sonuç bir
milletvekili dokunulmazlığının kaldırılması gecenin bir yarısı kolluk
kuvvetleri ile silahlı kişilerle kapının çalınıp içeri girilmesi ve gözaltına
alınmam ve helikopter ile buraya getirilmem kanaatimce bu operasyonun hangi
çerçevede yapıldığını göstermektedir. Başsavcılık makamına yönelik hiçbir
saygıyı zedeleyecek bir tutum içerisinde olmadığımı belirtmek isterim. Sadece
oluşturulan ortamın ve operasyonun siyasi mahiyet içerdiğini düşündüğümden
dolayı söyleyeceklerimi bu şekilde ifade etmek istedim. Millet meclisinin bir
üyesi olarak ve halkın oylarıyla seçilmiş biri olarak suç diye nitelendirilen
tüm faaliyetlerin siyasi partinin ve bir siyasetçinin aktiviteleri olduğunu
düşünüyorum. Ülkede kanın durması için demokratik siyasetin önünü açmaya
çalışıyoruz ve demokratik siyasetin işlemesi için ifade özgürlüğünün korunması
gerektiğini düşünüyorum. Demokratik siyasetten ayrılmadığını ve bunu yapmaya
devam edeceğimi belirtmek istiyorum.'' şeklinde beyanda bulunmuş
ancak suçlamalara ilişkin ayrıntılı savunma yapmamıştır.
26. Başvurucunun müdafii ise ''... Müvekkilim siyasi bir partinin üyesi olup
Türkiye'de gerçekleştirilen genel seçimde halkın oyuyla milletvekili
seçilmiştir. Her ne kadar TBMM'de genel kurulda oylanan milletvekillerinin
dokunulmazlığı ile ilgili oylamada milletvekillerinin dokunulmazlığı
kaldırılmış olsa da bu karar Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine taşınmış olup bu
süreç halen devam etmektedir. Müvekkilimin dosyada kendisine isnat edilen
eylemler ve etkinliklerle ilgili kendi beyanına göre Türkiye'detıkanan
demokratik siyasetin önünün açılması ve kendisinin milletvekili ve siyasi parti
üyesi olması olarak değerlendirmiştir müvekkilim. Dosyada isnat edilen suçlara
ilişkin herhangi somut bir delil bulunmamaktadır. Tüm bu hususlar gözönünde bulundurularak makamınız tarafından serbest
bırakılmasını talep ediyorum ..." şeklinde beyanda bulunarak
suçlamaları kabul etmemiş, yapılan işlemlerin hukuka uygun olmadığını
belirterek başvurucunun serbest bırakılmasını talep etmiştir.
27. Hakkari Cumhuriyet Başsavcılığı 4/11/2016 tarihinde "şüphelinin üzerine atılı terör örgütü
propagandası yapma,halkı kin ve düşmanlığa alenen
tahrik etme,kanuna aykırı toplantı ve gösteri
yürüyüşleri düzenleme, yönetme ve bunların hareketlerine katılma, suçu/ suçluyu
övme ve silahlı terör örgütüne üye olma suçlarını işlediğine dair kuvvetli suç
şüphesinin varlığını gösteren olguların ve tutuklama nedeninin bulunduğu, suçun
vasıf ve mahiyeti, mevcut delil durumu, suça dair yasada yazılı cezanın üst
haddin yüksek olması" gerekçeleriyle başvurucunun tutuklanması
istemiyle Hakkari Sulh Ceza Hâkimliğine sevk etmiştir. Tutuklama talep
yazısında, başvurucuya isnat edilen suçlamalara ilişkin ayrıntılı açıklamalara
yer verilmiştir. Savcılığa göre başvurucu, konuşmalarında toplumu oluşturan
bireyler arasında sosyal sınıf, ırk, din, mezhep ve bölge bakımından
farklılıklar ortaya koymuş ve bu farklılıkları kin ve düşmanlığa neden olacak
şekilde dile getirmiştir. Savcılık, anılan konuşmaların düşünce özgürlüğü
kapsamında değerlendirilemeyeceğini, DTK eş başkanı olan başvurucununkonuşmalarındadaha
önce PKK'nın yayın ve haber ajanslarında yayımlanan talimatları aktardığını, bu
itibarla suça konu eylemlerin salt siyasi faaliyet kapsamında görülemeyeceğini
iddia etmiştir.
28. Anılan talep yazısı, sorgu işlemi öncesinde Hakkari Sulh Ceza Hâkimliği tarafından başvurucuya
okunmuştur. Sorgu tutanağında, başvurucuya isnat edilen suçların okunup
anlatıldığı da belirtilmiştir. Bu sırada başvurucunun üç avukatı hazır
bulunmuştur. Başvurucu Hâkimlikteki ifadesinde
"... bugün itibariyle 16 arkadaşımız aynı saatlerde gözaltına alındı, eş
başkanlarımızda buna dahildir, ben bunun siyasi bir kararolduğunu
düşünüyorum, bundaki amaç bizi siyaset yapmaktan men etmektir, 2009 yılında da
benzer bir siyasi düşünceyle gözaltına alındık, ancak bunu yapan kişiler cemaat
olduğu söylendi, o gün görev alan birçok kişi şu anda ceza evindedir, o
operasyonda siyasi olduğu gibi, bununda siyasi olduğunu düşünüyorum, yapmış
olduğum konuşmalar tamamen demokratik siyasetin gereği olup, ülke içerisindeki
savaşın barışa kavuşturulması ve müzakereler sonucunda uzlaşmanın sağlanması
amacıyla yapılmış konuşmalardır" şeklinde beyanda bulunmuştur.
14/12/2015 tarihli konuşmasında yer alan
"bu gün dağlarda, zindanlarda, sokaklarda meydanlarda, hendek ve
barikatlara karşı direnen anne, kadın, çocuk ve direnen arkadaşlarımız bütün
kadınların onurudur, bizler onların direnişine saygıyla eğiliyoruz"
şeklindeki ifadelerle neyi kastettiği sorulduğunda başvurucu "Benim buradaki direnişten kastım kesinlikle
kana kan ile silaha silah ile verilecek bir karşılık değildir, halkın kendisini
demokratik yollarla savunması gerektiği için söylediğim sözdür, önceki verdiğim
savunmam aynen geçerlidir," şeklinde açıklama yapmıştır.
Başvurucu sorulan diğer sorulara ise
"bu soruya cevap vermek istemiyorum, çünkü bunun siyasi bir operasyon
olduğunu düşünüyorum" şeklinde cevap vermiştir.
29. Başvurucunun müdafileri, başvurucunun soruşturma konusu
konuşmaları siyasi kimliği gereği yaptığı ve tamamen düşünce ve ifade özgürlüğü
kapsamında kalan konuşmalar olduğunu ifade ederek yapılan işlemlerin hukuka
uygun olmadığını belirtip başvurucunun serbest bırakılmasını talep etmişlerdir.
30. Hakkari Sulh Ceza Hâkimliği
4/11/2016 tarihinde başvurucunun silahlı terör örgütüne üye olma suçundan
tutuklanmasına karar vermiştir. Kararın ilgili bölümü şöyledir:
"Şüphelinin üzerine atılı 26/03/2016
tarihli Silahlı Terör Örgütüne Üye Olma suçunu işlediğine ilişkin 05/01/2014
tarihinden 29/02/2016 tarihine kadar birden çok terör örgütü propagandasına
dönüşen yürüyüş ve toplantılara katıldığı, bu toplantılarda halkı kin ve
düşmanlığa tahrik edici, Abdullah Öcalan'ı övücü, suç ve suçluyu övücü
konuşmalar yaptığı, bu toplantı ve yürüyüşlerin silahlı terör örgütü ile bağ
oluşturacak şekilde süreklilik ve yoğunluk oluşturduğu dikkate alındığında
kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut delillerin dosyada yer aldığı,
şüphelinin üzerine atılı suçun vasıf ve mahiyetimevcut
delil durumu, şüphelinin üzerine atılı suçun CMK'nın
100/3-a maddesinde sayılan katalog suçlardan olduğu ve bu nedenle tutuklama
nedeninin var sayıldığı,söz konusu suça ilişkin
olarak ön görülen ceza miktarının alt ve üst sınırları dikkate alındığında TCK
109 ve adli kontrol hükümlerinin bu aşamada yetersiz kalacağı anlaşılmakla
tutuklama tedbirinin bu aşamada isnat edilen suçlar ile ölçülü ve orantılı
olacağı kanaatine ulaşılmakla CMK 100 ve devamı maddeleri gereğince ...
TUTUKLANMASINA [karar verildi] "
31. Başvurucu 8/11/2016 tarihinde tutuklama kararına itiraz
etmiştir. Yüksekova Sulh Ceza Hâkimliği 20/11/2016 tarihinde benzer gerekçelerle
itirazın kesin olarak reddine karar vermiştir.
32. Başvurucu anılan kararı 29/11/2016 tarihinde öğrendiğini
bildirmiştir.
33. Başvurucu 2/12/2016 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
34. Hakkari Cumhuriyet Başsavcılığının
16/11/2016 tarihli iddianamesi ile başvurucunun "silahlı terör örgütüne
üye olma, suçu ve suçluyu övme, terör örgütü propagandası yapma, kanuna aykırı
toplantı ve gösteri yürüyüşleri düzenleme, yönetme ve bunların hareketlerine
katılma" suçlarını işlediğinden bahisle cezalandırılması istemiyle aynı
yer Ağır Ceza Mahkemesinde kamu davası açılmıştır. İddianamede başvurucu
hakkında daha önce düzenlenen fezlekelerdeki olaylar suçlamaya konu edilmiştir.
Savcılık suçlamaya konu olaylarla ilgili dosyaların eylem bütünlüğü açısından
birleştirildiğini ve bir bütün olarak suç nitelendirilmesi yapılması yoluna
gidildiğini belirttikten sonra başvurucuya yöneltilen eylemlere ilişkin hukuki
değerlendirmelerini ortaya koymuştur. Bu değerlendirmelerin ilgili bölümü
şöyledir:
"Şüphelinin Diyarbakır, Hakkari ve
Şırnak'taki gerçekleştirmiş olduğu eylemleri incelendiğinde yaptığı hemen hemen
bütün konuşmalarda toplumu oluşturan bireyler arasında sosyal sınıf, ırk, din,
mezhep ve bölge bakımından farklılıklar ortaya koyduğu ve bu farklılıkları
halkın kin ve düşmanlığına neden olacak şekilde dile getirdiği, yerleşik
Yargıtay kararlarında da açıklandığı üzere halkı, sosyal sınıf, ırk, din,
mezhep ve bölge farklılığına dayanarak birbirine karşı kamu güvenliği açısından
açık ve yakın tehlikenin ortaya çıkmasına neden olabilecek şekilde düşmanlığa
veya kin beslemeye alenen tahrik etme doğrultusunda basın açıklamalarının
düşünce özgürlüğü kapsamında değerlendirilemeyeceği,
Yine TCK 314/2 maddesinde silahlı örgüte üye
olma suçu bakımından korunmak istenen hukuki yarar gözönünde
tutulduğunda devletin ülkesinin ve ulusun bütünlüğü ve egemenliğin anayasal
düzenin ve kişi güvenliğinin korunmasının olduğu, Yargıtay9. Ceza Dairesinin
28/11/2011 tarih 2011/10371-30709 sayılı kararında PKK/Kongra-gel
terör örgütünü bir devlet sistemi gibi yapılandırmayı hedefleyip birimlerini ve
yapılarını sistematik bir yapıya kavuşturmayı amaçlayan örgütün yasama meclisi
KONGRA-GEL tarafından kabul edilip, sistemin anayasası olarak kabul edilen KCK
sözleşmesinde KCK ile PKK'nın ideolojik, ahlaki, felsefi ve örgütsel
bağlantısının açıkça anlatıldığı ve KCK yapılanması bağlamında PKK'nın amaç ve
stratejisinin benimsendiği, şüphelinin de KCK'nın
söylemlerinde basın açıklamalarında KCK'nın
talimatlarından bahsettiği, sözde ana sözleşmede yer alan hükümlerini
anlattığı, örgüt üyeliği için aranan, örgüte hakim olan hiyerarşik gücün emrine
girdiğinin görüldüğü, nitekim birkaç konuşmasında ertesi gün şu saatte şurda toplanacağız şeklinde beyanlarda bulunarak daha önce
PKK/KCK terör örgütünün yayın ve haber ajanslarının talimatlarını dile
getirdiği, bunun en açık göstergelerinden biri de 16-22 Mayıs 2007 tarihleri
arasında gerçekleştirilen PKK kongragel terör
örgütünün 5. Genel kurulunun sonuç bildirisinde ilan edilen KCK terör örgütü yapılanmasının
örgütün amacı doğrultusunda tabana yayılması amacıyla silahlı terör örgütünün
kurucusu Abdullah Öcalan'ın ortaya koyduğu 4 ayaklı paradigma; 'kent
meclisleri, demokratik siyaset akademisi, demokratik toplum kongresi ve
kooperatifler hareketinden' oluştuğu, şüphelinin de demokratik toplum kongresi
eş başkanı olduğu ve halen bu görevi yürüttüğü,
Bir siyasi partinin milletvekili olan
şüphelinin siyasi faaliyet görünümü adı altında gerçekleştirdiği dosyamıza
yansıyan ve hemen hemen hepsi şiddet içeren eylemlerinin salt siyasi faaliyet
kapsamında görülemeyeceği ve düşünülemeyeceği, eylemlerinin bir bütün halinde
silahlı terör örgütünün hiyerarşik yapısı içinde yer alma suçunu oluşturacağı [anlaşılmıştır.]"
35. Hakkari Ağır Ceza Mahkemesi
21/11/2016 tarihinde iddianamenin kabulüne karar vermiş ve E.2016/242 sayılı
dosya üzerinden kovuşturma aşaması başlamıştır. Mahkeme, aynı tarihte güvenlik
nedeniyle davanın nakli için Bakanlığa başvurmuştur. Bakanlığın talebi üzerine
Yargıtay 5. Ceza Dairesi 6/1/2017 tarihinde davanın Diyarbakır Ağır Ceza
Mahkemesine nakline karar vermiştir.
36. Bunun üzerine yargılamaya dava dosyasının gönderildiği
Diyarbakır 5. Ağır Ceza Mahkemesinde E.2017/49 sayılı dosya üzerinden başlanmıştır.
Davanın ilk duruşması 18/4/2017 tarihinde yapılmıştır. Duruşma Sesli ve
Görüntülü Bilişim Sistemi (SEGBİS) üzerinden kayıt altına alınmıştır.
Savunmasını tercüman aracılığıyla Kürtçe yapan başvurucu özetle, Anayasa'nın
83. maddesinde yapılan değişikliğin hukuka uygun olmadığını, bu değişiklik ile
milletvekilleri hakkındaki normal soruşturma sürecinin yürütülmesinin
engellendiğini, eylem ve konuşmalarının yasama dokunulmazlığı kapsamında olması
nedeniyle yakalanmasının, gözaltına alınmasının ve tutuklanmasının hukuka
aykırı olduğunu, iddianamede belirtilen konuşmaları ve basın açıklamalarını
yaptığını ancak kendisinin bir siyasi partinin milletvekili olduğunu, konuşma
içeriklerinin bir çoğunun TBMM'de dile getirdiği konuşmalar olduğunu,
konuşmalarının suç unsuru taşımadığını, bunların siyasi faaliyet ve ifade
özgürlüğü kapsamında kaldığını belirterek tahliyesini talep etmiştir.
37. Diyarbakır 5. Ağır Ceza Mahkemesince yapılan yargılama
sonunda 3/11/2017 tarihli 4. celsede başvurucunun, silahlı terör örgütüne üye
olma suçundan 7 yıl 6 ay hapis, terör örgütünün propagandasını yapma suçundan
ise 1 yıl 18 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına ve tutukluluk halinin
devamına karar verilmiştir. Karar gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:
"...
A) Terör Örgütüne Üye Olma Suçu Açısından;
Sanık
Selma IRMAK'ın yukarıda oluş ve kabulü anlatılan
09/01/2015 ila 26/03/2016 tarihleri arasında katılmış olduğu toplamda 15 adet
olmak üzere, özellikle Sur operasyonlarının devam ettiği tarihler olan Aralık
2015'ten Nisan 2016'ya kadarki dönemde yoğunluk arz eden (bu dönemde 9 adet)
terör örgütünün propagandasına dönüşen eyleme katılmak şeklindeki eylemi,
eylemlerindeki süreklilik, çeşitlilik ve sıklık gözetildiğinde mahkememizce de
benimsenen Yargıtay 16. Ceza Dairesinin 27/04/2015 tarih ve 2015/1381 esas,
2015/930 karar sayılı ilamında açıklandığı üzere TCK'nın 314/2. maddesinde
düzenlenen terör örgütüne üye olma suçu olarak mahkememizce
vasıflandırılmıştır.
...
B) Terör Örgütü Propagandası Yapma Suçu
Açısından;
Sanığın her ne kadar terör örgütünün
propagandasına dönüşen eylemlerine yoğun ve çeşitli bir şekilde katıldığı
gerekçesi ile terör örgütüne üye olma suçundan cezalandırılmasına karar
verilmiş ise de; sanığın katılmış olduğu bu eylemlerden 25/08/2015 tarihli eylemde
terör örgütüne yapılan eylemleri katliam olarak nitelendirip, belediye
başkanları, ilçe yöneticileri ve meclis üyelerine karşı gözaltıların
devam etmesi durumunda hendek kazacakları, hendek kazıp gözaltılara
engel olacak şeklindeki beyanı, 13/12/2015 tarihinde yaptığı konuşmada,
'hendeklerimiz keyfimizden değildir, barikatları canımız sıkıldı diye kurmadık,
hendeklerde ve barikatlarda direnen Kürt kızı ve Kürt gençlerini selamlıyoruz,
önlerinde eğiliyoruz, onlar Kürdistan'ın geleceğini savunuyorlar, işgal
karşısında tarihi direnişi gündemleştiriyorlar'
şeklindeki konuşması,15/02/2015 tarihinde 'Kürt halkının hırsını sınamayınız,
sabrımızı fazla zorlamayın, yoksa İmralı adasının suları hepinizi boğacaktır,
önderimizin özgürlüğü bizim için müzakerelerin devam etmesi demektir, eğer bu
gerçekleşmezse iyi bilsinler ki özgürlük için bir otuz [yıl] daha savaşabiliriz' şeklindeki konuşması,26/02/2016
tarihinde 'Bütün Amed halkını Sur'a
sahip çıkmaya davet ediyoruz. Yarın Sur'un etrafında
örülen bu abluka insan çemberi ile kırılırsa inanıyorum ki bütün ülkede
sürdürülen ablukanın da kırılması söz konusu olacaktır. Direnişçi Amed halkının Sur'a yönelmesi,
Surdaki bu insanlık dışı ablukayı kırmasını bekliyoruz. Saat 1'de orada
buluşalım, orada olalım ve Sur'u ve Amed'i Kürdistan'ın kadim kentini ve orada şuanda esir tutulan, rehintutulan,
abluka altında tutulan ve katledilmekle yüz yüze kalan arkadaşlarımızı oradan
çıkaralım' şeklindeki konuşması, 29/12/2015 tarihinde 'Ayrılıkçılık ya da
farklı bir yapılanma talebi olsa bunu gizlemek gibi bir durumumuz olmaz. Bunda
ne utanılacak ne korkacak bir şey var. Yani bunu söylersiniz ben ayrı bir
devlet istiyorum, ben kopmak istiyorum kardeşim ve bunun mücadelesini
yürütürüm. Mücadelesi yürütülür. Bu bir tehdit değil, uyarıdır. Bu noktadan
sonrası kıyamettir. Bakın bu halkın önüne hendek kazmaktan, barikat kurmaktan
başka şans bırakılmamıştır, yani kendini savunmak durumundadır. Hal böyle iken
ve amansız bir savaş başlatılmışken bu halkın kendini savunması en meşru
hakkıdır. Halkın bu şekilde kendini savunmaya çalışması en meşru, en özgürlükçü
en doğal hakkıdır ve bunun destek görmesi gerekiyor' şeklindeki konuşması,
14/12/2015 tarihinde 'Bugün dağıtımla zindanlarda, sokaklarda, meydanlarda
hendek ve barikatlarda karşı direnen arkadaşlarımız bütün kadınların onurudur.
Bizler onların direnişine saygı ile eğiliyoruz.' şeklindeki konuşması,
21/2/2016 tarihinde 'Bu halka yaşamlarını adayıp şehit olan arkadaşlar Kürtçe
dili yaşasın diye şehit oldular. Elbette ki bu direnmeden olmaz. Şu anda
hendeklerin arkasında durup bizim için canlarını feda edenler dilimizin
özgürleşmesi içindir. Sur'da 80 gündür ahlaksız ve
hukuksuz sert bir abluka ve bir sert katliam devam ediyor. Cizredeki
vahşet Sur'da da tekrarlanmasın diye kendimizi canlı
kalkan yapmalıyız ve bu sokaklarda o canları korumalıyız. Eğer canlı kalkan
olursak onlar çocuklarımızı öldüremezler. 3-4 gün içinde çocuklarımızı o
vahşilerin ellerinden çıkarmamız gerekir' şeklindeki konuşması 3713 sayılı
Yasanın 7/2. maddesinde düzenlenen terör örgütünün propagandasını yapma suçu
olarak mahkememizce vasıflandırılmıştır.
..."
38. Başvurucu karara karşı istinaf kanun yoluna başvurumuş, Gaziantep Bölge Adliye Mahkemesi 3. Ceza
Dairesi 15/2/2018 tarihli kararıyla başvurucu hakkında terör örgütü propogandası yapma suçundan verilen hüküm yönünden istinaf
talebini redderek hükmü onamış ve karar
kesinleşmiştir. Mahkeme silahlı terör örgütüne üye olma suçundan verilen hüküm
yönünden de istinaf talebbinin reddine karar vermiş,
başvurucu -ceza süresi itibarıyla temyiz yolu açık olan- bu hüküm yönünden
kararı temyiz etmiştir. Bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla dava
temyiz aşamasında olup halen derdesttir.
IV. İLGİLİ HUKUK
39. İlgili ulusal ve uluslararası hukuk için bkz. Gülser Yıldırım (2),
§§ 64-89.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
40. Mahkemenin 7/3/2018 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Kişi Hürriyeti ve
Güvenliği Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddialar
1. Yakalama ve Gözaltına
Almanın Hukuka Aykırı Olduğu İddiası
a. Başvurucunun İddiaları
ve Bakanlık Görüşü
41. Başvurucu, Anayasa ve Kanun ile öngörülen usullere
uyulmaksızın hakkında yakalama ve gözaltı tedbirlerinin uygulandığını ve bu
tedbirlerin ölçülü olmadığını belirterek Anayasa'nın 19. maddesinde güvence
altına alınan kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri
sürmüştür.
42. Bakanlık görüşünde başvurucunun bu bölümdeki iddialarına
ilişkin bir açıklamaya yer verilmemiştir. Başvurucu ise başvuru formundakine
benzer şekilde beyanlarda bulunmuştur.
b. Değerlendirme
43. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrasının son cümlesi
şöyledir:
"Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun
yollarının tüketilmiş olması şarttır."
44. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un "Bireysel başvuru hakkı" kenar başlıklı 45.
maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
"İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem,
eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının
tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir."
45. Anılan Anayasa ve Kanun hükümlerine göre bireysel başvuru
yoluyla Anayasa Mahkemesine başvurabilmek için olağan kanun yollarının
tüketilmiş olması gerekir. Temel hak ve özgürlüklere saygı, devletin tüm
organlarının anayasal ödevi olup bu ödevin ihmal edilmesi nedeniyle ortaya
çıkan hak ihlallerinin düzeltilmesi idari ve yargısal makamların görevidir. Bu
nedenle temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiği iddialarının öncelikle derece
mahkemeleri önünde ileri sürülmesi, bu makamlar tarafından değerlendirilmesi ve
bir çözüme kavuşturulması esastır. Dolayısıyla Anayasa Mahkemesine bireysel
başvuru, iddia edilen hak ihlallerinin derece mahkemelerince düzeltilmemesi
hâlinde başvurulabilecek ikincil nitelikte bir kanun yoludur (Ayşe Zıraman ve Cennet
Yeşilyurt, B. No: 2012/403, 26/3/2013, §§ 16, 17).
46. 5271 sayılı Kanun'un tazminat isteminin düzenlendiği 141.
maddesinin (1) numaralı fıkrasında yer alan, kanunlarda belirtilen koşullar
dışında yakalanan, tutuklanan veya tutukluluğunun devamına karar verilenler ile
kanuna uygun olarak tutuklandığı hâlde makul sürede yargılama mercii huzuruna
çıkarılmayan ve bu süre içinde hakkında hüküm verilmeyen kişilerin maddi ve
manevi her türlü zararlarını devletten isteyebileceklerine ilişkin hükümlerin
bu hususta bir başvuru mekanizması öngördüğü görülmektedir. Aynı Kanun'un
tazminat isteminin koşullarının düzenlendiği 142. maddesinin (1) numaralı
fıkrasında da karar veya hükümlerin kesinleştiğinin ilgilisine tebliğinden
itibaren üç ay ve her hâlde karar veya hükümlerin
kesinleşme tarihini izleyen bir yıl içinde tazminat isteminde bulunulabileceği
belirtilmektedir (Zeki Orman, B.
No: 2014/8797, 11/1/2017, § 27).
47. Anayasa Mahkemesi, kanunda öngörülen gözaltı süresinin
aşıldığı veya yakalama ve gözaltına alınmanın hukuka aykırı olduğu iddialarına
ilişkin olarak bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla asıl dava
sonuçlanmamış da olsa -ilgili Yargıtay içtihatlarına atıf yaparak- 5271 sayılı
Kanun'un 141. maddesinde öngörülen tazminat davası açma imkânının tüketilmesi
gereken etkili bir hukuk yolu olduğu sonucuna varmıştır (bkz. Hikmet Kopar ve diğerleri [GK], B. No:
2014/14061, 8/4/2015, §§ 64-72; Hidayet
Karaca [GK], B. No: 2015/144, 14/7/2015, §§ 53-64; Günay Dağ ve diğerleri [GK], B. No:
2013/1631, 17/12/2015, §§ 141-150; İbrahim
Sönmez ve Nazmiye Kaya, B. No: 2013/3193, 15/10/2015, §§ 34-47).
48. Bir suç isnadıyla gözaltına alınan ve daha sonra tutuklanan
kişinin gözaltına alınmasının hukuka aykırı olduğu iddiasıyla yaptığı bireysel
başvuruda ihlal sonucuna varılmasının -özgürlükten mahrûm
kalmanın sona ermesi bağlamında- başvurucunun kişisel durumuna bir etkisinin
olması mümkün görünmemektedir. Zira gözaltına alma kararı hukuka aykırı da olsa
kişi hâkim tarafından tutuklandığından, gözaltı kararının hukuka aykırı olduğu
yönündeki bir tespit ve ihlal kararı "tutuklu" kişinin serbest
kalmasına tek başına imkân vermeyecektir. Dolayısıyla bireysel başvuru
kapsamında verilecek muhtemel bir ihlal kararı, ancak -talep etmesi hâlinde-
başvurucu lehine tazminata hükmedilmesi sonucunu doğurabilecektir (Günay Dağ ve diğerleri, § 147; İbrahim Sönmez ve Nazmiye Kaya, § 44).
49. Somut olayda başvurucu hakkında verilen gözaltı kararının
hukuka uygun olup olmadığı 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesi kapsamında
açılacak davada incelenebilir. Nitekim Yargıtay uygulaması (Yargıtay 12. Ceza
Dairesinin 1/10/2012 tarihli ve E.2012/21752, K.2012/20353 sayılı kararı; Günay Dağ ve diğerleri, § 145) da bu
kapsamdaki taleplerle ilgili olarak davanın esasının sonuçlanmasına gerek
olmadığı yönündedir. Bu madde kapsamında açılacak dava yoluyla gözaltı
kararının hukuka aykırı olduğu tespit edildiğinde başvurucu lehine tazminata da
hükmedilebilecektir.
50. Buna göre 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde belirtilen
dava yolunun başvurucunun durumuna uygun telafi kabiliyetini haiz etkili bir
hukuk yolu olduğu ve bu olağan başvuru yolu tüketilmeden yapılan bireysel başvurunun
incelenmesinin bireysel başvurunun "ikincillik niteliği" ile
bağdaşmadığı sonucuna varılmıştır.
51. Kaldı ki yakalanan veya gözaltına alınan kişi, 5271 sayılı
Kanun'un 91. maddesinin(5) numaralı fıkrası uyarınca
yakalama işlemine veya gözaltına almaya ilişkin Cumhuriyet savcısının yazılı
emrine karşı hemen serbest bırakılmayı sağlamak amacıyla sulh ceza hâkimine
başvurabilmektedir. Kanun bu başvurunun yakalanan kişinin yanı sıra müdafii veya kanuni temsilcisi, eşi ya da birinci veya
ikinci derecede kan hısmı tarafından da yapılmasına
izin vermektedir. Başvuru formu ve eklerinde, başvurucunun yakalama işlemine
veya gözaltı emrine karşı sulh ceza hâkimliğine başvuruda bulunduğuna ve bu
başvurusunun sonuçsuz kaldığına dair herhangi bir bilgi ya da belgeye yer
verilmemiştir.
52. Açıklanan nedenlerle başvurucunun hukuka aykırı olarak
yakalandığı ve gözaltına alındığı iddiasıyla ilgili olarak yargısal başvuru
yolları tüketilmeden bireysel başvuru yapıldığı anlaşıldığından, başvurunun bu
kısmının başvuru yollarının tüketilmemiş
olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Tutuklamanın Hukuki
Olmadığı İddiası
a. Başvurucunun İddiaları
ve Bakanlık Görüşü
53. Başvurucu, Anayasa ile öngörülen usulün dışında
dokunulmazlığı kaldırılarak tutuklandığı; ayrıca isnat edilen eylemlerin ifade
özgürlüğü, toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı ve siyasi faaliyette
bulunma hakkı kapsamında olduğu gerekçeleriyle tutuklanmasının hukuki
olmadığını, kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri
sürmüştür.
54. Başvurucuya göre Kürt sorununa ilişkin barışçıl ve
demokratik çözüm önerileri ile Hükûmetin bu alandaki politikasına yönelik
eleştirileri ve siyasi kimliği gereği halk arasında söylediği sözler veya
değişik platformlarda yaptığı çağrılar ifade özgürlüğü kapsamında
değerlendirilmesi gerekirken suça konu edilmiş; ayrıca mensubu olduğu siyasi
partinin il/ilçe teşkilatlarınca düzenlenen bazı barışçıl gösterilere
-milletvekili sıfatıyla- katılması da suç olarak değerlendirilmiştir.
55. Başvurucu, tutuklama ve tutukluluğa itirazın reddi
kararlarının gerekçeden yoksun olduğunu; bu bağlamda milletvekili olması
nedeniyle dokunulmazlık hükümlerinden yararlandırılması gerektiğini ve suça
konu eylemlerin ifade ve toplantı-gösteri özgürlüğü çerçevesinde siyasi
faaliyetleri olduğu yönündeki iddialarının karşılanmadığını, adli kontrol
tedbirlerinin neden yetersiz kaldığı açıklanmadan ve tutuklama nedenlerine
ilişkin bir gerekçeye yer verilmeden özgürlüğünden yoksun bırakıldığını iddia
etmiştir.
56. Tutuklama dolayısıyla milletvekili olarak siyasi
faaliyetlerini yerine getiremediğine değinen başvurucu ayrıca Hükûmete ve onun
uygulamalarına yönelik muhalefetini yükselttiği ve insan haklarına yönelik
ihlallerin en sert şekilde yaşandığı bir dönemde tutuklandığını belirterek
tutuklama kararının HDP mensubu bir milletvekili olarak siyasi faaliyetlerini
engelleme ve bu faaliyetleri nedeniyle kendisini cezalandırma amacını
taşıdığını ileri sürmüştür. Son dönemde Kürt siyasetçilerin ve muhalefet
odağındaki herkesin yargı ve Hükûmet tarafından hedef alındığını ve
onlarcasının gözaltına alınıp tutuklandığını, böylelikle muhalefetin
susturulmasının hatta muhalif milletvekillerinin siyaset yapmasının imkânsız
hâle gelmesinin hedeflendiğini söyleyen başvurucuya göre hakkındaki tutuklama
tedbiri, Anayasa'da öngörülenin dışında siyasi saiklerle
uygulanmıştır. Başvurucu bu nedenle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkıyla
bağlantılı olarak Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 18. maddesinin de ihlal
edildiği iddiasındadır.
57. Bakanlık görüşünde; Anayasa Mahkemesinin ve AİHM'in tutukluluğa ilişkin benzer kararları hatırlatılarak
Hâkimliğin karar verirken başvurucunun suç işlediğine dair inandırıcı delilleri
ortaya koyduğu, tutuklama nedenlerini açıkladığı, somut delillerle
ilişkilendirmede bulunduğu ve tutuklamanın ölçülülüğü konusunda da bir
değerlendirme yaptığı belirtilmiştir. Bakanlık ayrıca başvurucunun, itirazın
reddi kararının gerekçesiz olduğu yönündeki şikayetine ilişkin olarak ise
itiraza bakan Hâkimliğin verdiği kararda tutuklama kararının gerekçelerini
aynen kabul etmesi nedeniyle gerekçeli karar hakkının ihlal edilmediği
görüşündedir. Bakanlıkaçıklanan nedenlerle tutuklamanın
hukuki olmadığı iddiaları yönünden başvurunun açıkça dayanaktan yoksun olduğunu
belirtmiştir.
58. Başvurucu; Bakanlık görüşüne karşı beyanında tutuklama
kararında belirtilen suçlamaya konu eylemlerin ifade özgürlüğü kapsamında kalan
ve siyasi faaliyet nedeniyle yapılan konuşmalardan ibaret olduğunu, ayrıca bu
konuşmalarda geçen hususların Türkiye Büyük Millet Meclisi çalışmalarında da
dile getirildiğini, dolayısıyla yasama sorumsuzluğu kapsamında olan konuşmalar
olduğunu belirterek tutuklamanın meşru amacının bulunmadığını, tutuklama
tedbirinin siyasi amaçla uygulandığını ve tutuklama kararının gerekçeden yoksun
olduğunu, bu nedenlerle Bakanlık görüşünün kabul edilemeyeceğini ifade
etmiştir.
b. Değerlendirme
59. Anayasa'nın "Temel
hak ve hürriyetlerin sınırlanması" kenar başlıklı 13. maddesi
şöyledir:
"Temel hak ve hürriyetler, özlerine
dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere
bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın
sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine
ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."
60. Anayasa'nın "Kişi
hürriyeti ve güvenliği" kenar başlıklı 19. maddesinin birinci
fıkrası ile üçüncü fıkrasının birinci cümlesi şöyledir:
"Herkes, kişi hürriyeti ve güvenliğine
sahiptir.
...
Suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunan
kişiler, ancak kaçmalarını, delillerin yokedilmesini
veya değiştirilmesini önlemek maksadıyla veya bunlar gibi tutuklamayı zorunlu
kılan ve kanunda gösterilen diğer hallerde hâkim kararıyla
tutuklanabilir."
61. Başvurucunun bu bölümdeki iddialarının Anayasa'nın 19.
maddesinin üçüncü fıkrası bağlamında kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı
kapsamında incelenmesi gerekir.
i. Genel İlkeler
62. Genel ilkeler için bkz. Gülser Yıldırım (2), §§ 110-124.
ii. İlkelerin Olaya
Uygulanması
63. Somut olayda öncelikle başvurucunun tutuklanmasının kanuni
dayanağının olup olmadığının belirlenmesi gerekir. Başvurucu fezlekelere konu
olan eylemler (bkz. § 15) nedeniyle PKK silahlı terör örgütünün üyesi olma
suçundan 5271 sayılı Kanun'un 100. maddesi uyarınca tutuklanmıştır.
64. Başvurucu, Anayasa ile öngörülenin dışında bir usulle
dokunulmazlığının kaldırıldığını, bu nedenle yasama dokunulmazlığından
yararlandırılması gerektiğini ve hakkında tutuklama tedbiri uygulanamayacağını
iddia etmektedir.
65. Anayasa'nın 83. maddesinin ikinci fıkrasının birinci
cümlesinde ise, seçimden önce veya sonra suç işlediği ileri sürülen
milletvekilinin "Meclisin kararı
olmadıkça" tutulamayacağı, sorguya çekilemeyeceği,
tutuklanamayacağı ve yargılanamayacağı belirtilmiştir.
66. Bununla birlikte 6718 sayılı Kanun'un 1. maddesiyle
Anayasa'ya eklenen geçici 20. maddeyle bu maddenin TBMM'ce kabul edildiği
20/5/2016 tarihi itibarıyla Adalet Bakanlığına, Başbakanlığa, Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına veya -Anayasa ve Adalet komisyonları üyelerinden
kurulu- Karma Komisyon Başkanlığına intikal etmiş olan dosyalar hakkında
Anayasa'nın 83. maddesinin ikinci fıkrasının birinci cümlesinde yer alan yasama
dokunulmazlığına ilişkin hükmün uygulanmayacağı düzenlenmiştir (bkz. § 18).
67. Başvurucunun da aralarında bulunduğu 70 milletvekili
tarafından "dokunulmazlıkların kaldırılmasına dair değişikliğin TBMM kararı niteliğinde
olduğu" ileri sürülerek anılan düzenlemenin iptali istemiyle Anayasa
Mahkemesine başvurulmuştur. Anayasa Mahkemesi, bu düzenlemenin Anayasa'nın 85.
maddesi kapsamında yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına ilişkin bir karar
olmadığı, Anayasa değişikliği niteliğinde olduğu sonucuna ulaşmış; Anayasa
değişikliklerinin iptali istemine dair usule uyulmadığından talebin reddine
karar vermiştir (bkz. AYM, E.2016/54, K.2016/117, 3/6/2016, §§ 4-15).
68. Anayasa Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararı dikkate
alındığında somut olayda başvurucunun yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına
dair bir karar alınmadığı, yapılan Anayasa değişikliği ile belirli aşamalardaki
dosyalarla ilgili olarak yasama dokunulmazlığı yönünden bir istisna getirildiği
anlaşılmaktadır. Başvurucunun, hakkındaki tutuklama kararına konu suçun bu
istisna kapsamında olmadığı yönünde bir iddiası bulunmamaktadır.
69. Diğer taraftan başvurucu, Bakanlık görüşüne cevap yazısında,
suça konu edilen sözlerinin aynısını Meclis çalışmalarında da ifade ettiğini
ileri sürerek bu sözlerin yasama sorumsuzluğu kapsamında olduğunu iddia
etmiştir.
70. Anayasanın 83. maddesinin birinci fıkrasında, TBMM
üyelerinin, Meclis çalışmalarındaki oy ve sözlerinden, Mecliste ileri
sürdükleri düşüncelerden, o oturumdaki Başkanlık Divanının teklifi üzerine Meclisce başka bir karar alınmadıkça bunları Meclis dışında
tekrarlamak ve açığa vurmaktan sorumlu tutulamayacakları belirtilmektedir.
71. Bu bağlamda Milletvekilinin, yasama işleriyle ilgili olarak
Mecliste kullandığı oylar, söylediği sözler, ileri sürdüğü düşünceler nedeniyle
yasama organı dışında herhangi bir makam tarafından sorumlu tutulamaması
anlamına gelen "sorumsuzluk" un amacı, ulusal iradenin tam bir serbestlikle
açıklanmasıyla birlikte görevin tam bağımsızlıkla yerine getirilmesinin
güvenceye alınmasıdır (AYM, E.1986/13, K.1987/12, 22/5/1987).
72. Başvurucu, suçlamaya konu sözlerin yasama sorumsuzluğu
kapsamında kalması nedeniyle tutuklamanın hukuki olmadığını ileri sürmüş ise de
başvurucu bu sözlerin Meclis çalışmalarında söylediği sözlerle aynı olduğuna
yönelik herhangi bir kanıt sunmamış dolayısıyla iddiasını temellendirmemiştir.
Bu bağlamda Anayasa Mahkemesinin başvurucunun suçlamaya konu sözleri anlam veya
içerik olarak TBMM'de de söyleyip söylemediğini tespit etmesi
beklenemeyeceğinden bu hususta bir değerlendirme yapılmamıştır.
73. Dolayısıyla somut olayda başvurucunun yasama
dokunulmazlığından yararlanması nedeniyle tutuklanamayacağı söylenemez. Bu
yönüyle başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin kanuni dayanağı
bulunmaktadır (aynı yöndeki değerlendirme için bkz. Gülser Yıldırım (2), §§ 130-132).
74. Kanuni dayanağı bulunduğu anlaşılan tutuklama tedbirinin
meşru bir amacının olup olmadığı ve ölçülülüğü incelenmeden önce tutuklamanın
ön koşulu olan suçun işlendiğine dair kuvvetli belirtinin bulunup
bulunmadığının değerlendirilmesi gerekir.
75. Başvurucunun tutuklanmasına karar veren Hakkari
Sulh Ceza Hâkimliği, başvurucuyla ilgili bazı olguve
olaylara değinerek PKK silahlı terör örgütünün üyesi olma suçu yönünden
kuvvetli suç şüphesinin bulunduğu sonucuna varmıştır (bkz. § 30).
76. Kamuoyunda "hendek olayları" olarak bilinen terör
olaylarının yaşandığı dönemde PKK -aralarında başvurucunun birçok konuşma
yaptığı ve protesto eylemine katıldığı Diayabakır ili
Sur ilçesi ile başvurucunun seçim bölgesi olan Hakkari
ilinin de bulunduğu- Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerindeki bazı yerleşim
yerlerinde cadde ve sokaklara hendekler kazıp barikatlar kurmak ve bu
barikatlara bomba ve patlayıcılar yerleştirmek suretiyle şehirlerin bir
kısmında hakimiyet sağlamaya çalışmıştır. Güvenlik görevlileri, bu hendeklerin
kapatılması ve barikatların kaldırılması, böylelikle yaşamın normale dönmesini
sağlamak amacıyla operasyonlar yapmıştır. Bu kapsamda Sur, Silopi ve Yüksekovailçelerinde de operasyonlar gerçekleştirilmiş, bu
operasyonlarda çok sayıda ağır silah ve patlayıcı madde ele geçirilmiş,
hendekler kapatılmış, barikatlar kaldırılmış ve ayrıca çok sayıda terörist
etkisiz hâle getirilmiştir (bkz. Gülser Yıldırım (2), §§ 28-30).
77. Başvurucunun terör olaylarının yoğun olarak yaşandığı bir
dönemde özellikle "hendek olayları" sırasında yaptığı birçok
konuşmada kişileri güvenlik güçleriyle silahlı çatışmaya giren teröristlere
canlı kalkan olmaya ve destek vermeye çağırdığı ileri sürülmüştür. Bu kamsamda başvurucunun 13/12/2015 tarihindeki konuşmasında "... Kürtler söyleyeceklerini söyleyip
bitirdiler. Artık gerçekleştirme zamanıdır. Sıra kurma aşamasına gelmiştir,
isteğimiz eşit ve özgür bir yaşamdır ...diyoruz ki bu talep yerine getirilmez
ise mücadelemizden vazgeçmeyeceğiz ... şehitlerimiz, yaşamını bu uğurda bu
halka feda eden yoldaşlarımız bize bu mirası bıraktı ve onların son söylemleri,
son görüşleri bize şunu anlatmakta! Bugün hepimiz için direniş günüdür ...
Tanklarla toplarla üzerimize gelenler, müzakere olmasını istemeyenler, sadece
tüfeğin ağzı [ile] konuşanlara
karşı elbette ki bizler de onların diliyle konuşacağız ... hendeklerimiz
keyfimizden değildir, barikatlarımızı canı[mız] sıkıldı diye kurmadık. Bir talebimiz var! Kürt ve kürdistanlılar artık statüsüz yaşamak istemiyor özgürlük
olmadan artık yaşayamayız ... şehitlerinin isteklerini, şehitlerinin
anmalarını, önderin söylemlerini yerine getirecekler. Bizler Sur'da, Yüksekova'da, Kerboranda [Dargeçit]
kürdistanın diğer her yerinde, bugün hendeklerde ve barikatlarda
direnen o Kürt kızı ve Kürt gençlerini selamlıyoruz, önlerinde eğiliyoruz ...
"; 29/12/2015
tarihindeki konuşmasında "...
öfkeli bir nesil yetiştirdi bu devlet ve
şimdi bu öfkeli neslin öfkesiyle karşı karşıyadır. Biz de diyoruz ki bu
noktadan sonrası kıyamettir. Bu bir tehdit değil. Bu bir uyarıdır ... Bakın bu
halkın önüne hendek kazmaktan, barikat kurmaktan başka şans bırakılmamıştır ...
Şimdi hal böyleyken ve amansız bir savaş başlatılmışken bu halkın kendini
savunması en meşru hakkıdır ... Şu anda bu halkın bu şekilde kendini savunmaya
çalışması en meşru, en özgürlükçü, en doğal hakkıdır ve bunun destek görmesi
gerekiyor ...";21/2/2016 tarihli konuşmasında "... Cizre'deki vahşet Sur'da
da tekrarlanmasın diye kendimizi canlı kalkan yapmalıyız ve bu sokaklarda o
canları korumalıyız ... "; 26/2/2016 tarihli konuşmasında "... Sur'da
kıracağımız abluka, aslında yaşamın etrafında örülmeye çalışılan ablukanın da
kırılması anlamına geleceğini biz halkımızla paylaşmak isteriz ..." şeklinde
ifadeler kullandığı belirtilmiştir (bkz. § 15).
78. Ayrıca başvurucunun PKK silahlı terör örgütünü ve örgütün
eylemlerini destekleyen konuşmalar yaptığı ileri sürülmüştür. Bu bağlamda
9/1/2015 tarihli konuşmasında "... Şehitlerin arkasından ağlamayacağımıza söz verdik ve yemin ettik, biz
bunlara onların takipçisi olacağımız sözünü verdik. Onların söylemlerini
sözlerini yaşantımızın anlamı yapacağız ..."; 15/2/2015 tarihli
-Abdullah Öcalan'ın yakalanıp Türkiye'ye getirişinin yıldönümünde yaptığı-
konuşmasında "... Ben bir kez daha bu
kara gün protestosunda, Kürt halkının bu direnişini ve Kürt halk önderinin bu
direniş gününü selamlıyorum ... Bizler bir kez daha bedenlerini veren o
şehitleri saygıyla anıyor ve onlara diyoruz ki ey arkadaşlar ey şehitler
ateşiniz halen de yanmaktadır. Sizler bilesiniz ki önder Apo
çıkıp Amed meydanına gelmediği sürece bu ateşi
söndürmeyeceğiz ve bu direniş durmayacaktır diyoruz ... sabrımızı fazla
zorlamayın. Fazla zorlamayın yoksa İmralı Adasının suları hepinizi boğacaktır
... özgürlük için bir 30 yıl daha savaşabiliriz ... başkanımızın kürdistan'da olması için ... bizler için yaşamak
direnmektir, direniş olmadan yaşanamaz ... önderimizin direnişini selamlıyoruz.
Halkımızın direnişini selamlıyoruz ..." şeklinde sözler sarf
ettiği ifade edilmiştir (bkz. § 15).
79. Demokratik bir toplumda kişilerin ve özellikle
siyasetçilerin, terör propagandası niteliği taşımadıkça terör operasyonlarının
yapılış şeklini eleştirmesi meşru görülebilir. Bununla birlikte anılan tüm bu
konuşma, toplantı ve yürüyüşlerin -başvurucunun seçim bölgesi olan Hakkari ili de dâhil olmak üzere- ülkenin birçok bölgesinde
terör saldırılarının ve PKK'dan kaynaklanan terörist şiddetin ülke güvenliği
üzerindeki tehdidinin arttığı bir dönemde ve şiddet olaylarının yaşandığı
bölgede gereçekleştirildiği anlaşılmıştır.
80. Bu itibarla soruşturma mercilerinin, başvurucunun siyasi konumunu,
söz konusu konuşmaların yapıldığı dönemi ve yeri, konuşmaların içeriğini ve
bağlamını birlikte dikkate alarak yukarıda yer verilen sözlerin -terör
operasyonlarının yapılış şeklini eleştirmenin ötesinde- güvenlik güçleriyle
çatışma hâlinde olan terör örgütü mensuplarının eylemlerini öven, meşru
gösteren hatta sahiplenen nitelikte olduğu yönündeki değerlendirmelerinin ve bu
konuşmaların yapılmasını suç işlendiğine dair kuvvetli belirti olarak kabul
etmelerinin temelsiz olduğu söylenemez.
81. Sonuç olarak başvurucu yönünden suç şüphesini doğrulayan
kuvvetli belirtilerin bulunmadığının kabulü mümkün değildir.
82. Diğer taraftan başvurucu hakkında uygulanan ve kuvvetli suç
şüphesinin bulunması şeklindeki ön koşulu yerine gelmiş olan tutuklama
tedbirinin meşru bir amacının olup olmadığının değerlendirilmesi gerekir.
83. Hakkari Sulh Ceza Hâkimliğince
başvurucunun tutuklanmasına karar verilirken işlendiği iddia olunan silahlı
terör örgütüne üye olma suçunun vasıf ve mahiyetine, mevcut delil durumuna, suç
için Kanun'da öngörülen yaptırımın ağırlığına, suçun 5271 sayılı Kanun'un 100.
maddesinin (3) numaralı fıkrasında yer alan katalog suçlar arasında olmasına
dayanıldığı görülmektedir.
84. Başvurucunun tutuklanmasına karar verilen silahlı terör
örgütü üyesi olma suçu, Türk hukuk sistemi içinde ağır cezai yaptırımlar
öngörülen suç tiplerindendir. İsnat edilen suça ilişkin kanunda öngörülen
cezanın ağırlığı kaçma şüphesine işaret eden durumlardan biridir (aynı yöndeki
değerlendirmeler için bkz. Hüseyin Burçak, B. No: 2014/474, 3/2/2016, § 61; Devran Duran [GK], B. No: 2014/10405,
25/5/2017, § 66). Ayrıca anılan silahlı terör örgütü üyesi olma suçu, 5271
sayılı Kanun'un 100. maddesinin (3) numaralı fıkrasında yer alan ve Kanun
gereği "tutuklama nedeni varsayılabilen" suçlar arasındadır.
85. Bunların yanı sıra yasama dokunulmazlığına ilişkin Anayasa
değişikliğinin yürürlüğe girmesinden sonra ilgili Cumhuriyet
başsavcılıklarının, ifadesini almak üzerebaşvurucuyu
farklı tarihlerde birçok kez çağrı kağıdıyla davet ettikleri, ancak
başvurucunun bu çağrılara uymadığı görülmektedir. Ayrıca milletvekili
dokunulmazlıklarına ilişkin Anayasa değişikliği teklifinin TBMM'ye verilmesi
üzerine -başvurucunun mensubu olduğu- HDP'nin Eş
Genel Başkanı, yaptığı bir konuşmada kesin bir tavırla hiçbir milletvekilinin
ifade vermeye gitmeyeceğini belirtmiştir (bkz. § 22). Dolayısıyla başvurucunun
bu tutumunun kişisel bir yaklaşımın ötesinde, soruşturma ve kovuşturma
süreçlerini zorlaştırmaya yönelik siyasi bir tavır olduğu, bu nedenle devamlılık
arz edebileceği söylenebilir.
86. Sonuç olarak başvurucu hakkında verilen tutuklama kararında
açıklanan ve kaçma şüphesine yönelen tutuklama nedenlerinin olgusal
temellerinin bulunduğu anlaşılmaktadır.
87. Öte yandan başvurucu hakkındaki tutuklama tedbirinin ölçülü
olup olmadığının belirlenmesi gerekir. Bir tutuklama tedbirinin Anayasa'nın 13.
ve 19. maddeleri kapsamında ölçülü olup olmadığının belirlenmesinde somut
olayın tüm özellikleri dikkate alınmalıdır (benzer yöndeki değerlendirmeler için
bkz. Aydın Yavuz ve diğerleri,
[GK] B. No:2016/22169, 20/6/2017,
§ 268; Selçuk Özdemir, [GK] B.
No:2016/49158, 26/7/2017, § 76).
88. Somut olayda başvurucu, tutuklanmasının siyasi
faaliyetlerini yerine getirmesine engel olacağını belirtmiş; bu nedenle -Anayasa
Mahkemesinin bazı kararlarını emsal göstererek- tutuklanmasının ölçüsüz
olduğunu ileri sürmüştür.
89. Anayasa Mahkemesi, milletvekillerinin tutukluluğuyla ilgili
verdiği Mehmet Haberal (B. No:
2012/849, 4/12/2013), Mustafa Ali Balbay
(B. No: 2012/1272, 4/12/2013) Kemal Aktaş ve
Selma Irmak (B. No: 2014/85, 3/1/2014), Faysal Sarıyıldız (B. No: 2014/9, 3/1/2014), İbrahim Ayhan (B. No: 2013/9895,
2/1/2014), Gülser
Yıldırım (B. No: 2013/9894, 2/1/2014) kararlarında seçilme ve siyasi faaliyette bulunma haklarıyla
bağlantılı olarak sadece tutukluluğun makul süreyi aştığı şikâyetlerini
incelemiştir. Anılan kararlarda Mahkeme, milletvekillerinin -hiçbir durumda-
tutuklu olarak yargılanamayacakları yönünde bir değerlendirmede bulunmamıştır.
90. Öte yandan Anayasa Mahkemesi yakın tarihte verdiği Gülser Yıldırım (2), (bkz. §§ 156, 157, 163) ve Selahattin Demirtaş[GK] (B. No: 2016/25189, 21/12/2017, §§ 169,
170, 176) kararlarında başvurucuların "milletvekili olmaları dolayısıyla
tutuklamanın ölçüsüz olduğu" yönündeki iddialarını -tutuklamanın
hukukiliği bağlamında- incelerken, yasama dokunulmazlığına istisna getirildiği
veya bu dokunulmazlığın kaldırıldığı durumlarda milletvekillerinin
tutuklanamayacağına ilişkin anayasal bir kural bulunmadığını ve
milletvekilliğinin başlı başına tutuklamaya engel teşkil etmediğini
belirtmiştir. Mahkeme bu kapsamda yaptığı inceleme sonucunda, milletvekili olan
başvurucuların tutuklanmalarının ölçüsüz olmadığını değerlendirmiştir.
91. AİHM'in de milletvekilleri
hakkında tutuklama tedbirinin hiçbir koşulda uygulanamayacağına ya da böyle bir
tutuklamanın -otomatik olarak- ölçüsüz olduğuna dair bir yaklaşımı söz konusu
değildir. Aksine AİHM, PKK ile bağlantılı suçlamalar dolayısıyla
dokunulmazlıkları kaldırılan ve sonrasında tutuklanan milletvekillerinin
tutuklanmalarının hukuki olmadığı iddialarını kabul etmemiştir (Sakık ve diğerleri/Türkiye, B. No:
23878/94-23879/94-23880/94,26/11/1997, § 40).
92. Son olarak başvurucunun tutuklanmasına konu suçların genel
olarak 2014 yılı Ekim ayı ile 2016 yılı Mart ayı
arasındaki eylemlere ilişkin olması, dolayısıyla iddia edilen suçların
işlendiği tarihten uzunca bir süre sonra tutuklama tedbirine başvurulması
nedeniyle somut olayda ayrıca soruşturma süreci bakımından tutuklamanın
ölçülülük ilkesinin bir unsuru olarak "gerekli" olup olmadığının da
incelenmesi gerekir. Nitekim Anayasa Mahkemesi benzer durumdaki (suç tarihi ile
tutuklama tarihi arasında önemli zaman diliminin bulunduğu) bazı olaylara
ilişkin başvurularda tutuklamanın gerekliliğine dair incelemede bulunmuştur
(bkz. Gülser Yıldırım (2), §§ 158-159).
93. Somut olayda öncelikle Anayasa'nın 83. maddesinin ikinci
fıkrasının birinci cümlesi uyarınca, yasama dokunulmazlığından yararlandığı
sürece başvurucu hakkında tutuklama tedbirinin uygulanmasının mümkün olmadığı gözardı edilmemelidir. Yasama dokunulmazlığının belirli
aşamadaki dosyalar için uygulanmayacağına ilişkin Anayasa değişikliği 8/6/2016
tarihinde yürürlüğe girmiş; akabinde başvurucu hakkındaki soruşturma dosyaları,
ilgili Cumhuriyet başsavcılıklarına gönderilmiştir. Başvurucu, anılan Anayasa
değişikliğinin yürürlüğe girmesinden yaklaşık beş ay sonra tutuklanmıştır.
94. Bu süreç içinde yapılan işlemler incelendiğinde Anayasa değişikliğinin
yürürlüğe girmesini müteakip farklı Cumhuriyet başsavcılıklarına gönderilen
dosyalarla ilgili fezleke düzenlenmesi, dosyaların yetkili Cumhuriyet
başsavcılığına gönderilmesi, birleştirilmesi ve başvurucunun ifadesinin
alınması için talimat yazılması ve çağrı kağıdı
çıkarılması gibi usule ilişkin işlemlerin yapıldığı anlaşılmıştır (bkz. §§
20-22). Dolayısıyla soruşturma
süreci içinde, soruşturma mercileri başta olmak üzere kamu makamlarının
hareketsiz kalmaları söz konusu değildir.
95. Öte yandan terör suçlarının soruşturulması kamu makamlarını
ciddi zorluklarla karşı karşıya bırakmaktadır. Bu nedenle kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkı, adli makamlar ve güvenlik görevlilerinin -özellikle organize
olanlar olmak üzere- suçlarla ve suçlulukla etkili bir şekilde mücadelesini
aşırı derecede güçleştirmeye neden olabilecek şekilde yorumlanmamalıdır (aynı
yöndeki değerlendirmeler için bkz. Süleyman Bağrıyanık ve diğerleri, B. No:2015/9756,
16/11/2016, § 214; Devran Duran,
§ 64).
96. Ölçülülüğe ilişkin somut olayın yukarıda belirtilen
özellikleri dikkate alındığında Hakkari Sulh Ceza
Hâkimliğinin, isnat edilen suçlar için öngörülen yaptırımın ağırlığını ve işin
niteliğini de göz önünde tutarak tutuklama tedbirinin ölçülü olduğu ve adli
kontrol uygulamasının yetersiz kalacağı sonucuna varmasının keyfi ve temelsiz
olduğu söylenemez.
97. Ayrıca tutuklamanın hukuki olmadığı iddiasına ilişkin olarak
yukarıda yer alan tüm açıklamalar karşısında başvurucu hakkında uygulanan
tutuklama tedbirinin siyasi amaçlarla gerçekleştirildiği iddiasının
incelenmesini gerektiren bir durum söz konusu değildir.
98. Açıklanan nedenlerle başvurucunun tutuklamanın hukuki
olmadığı iddiasına ilişkin olarak bir ihlalin bulunmadığı açık olduğundan,
başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan
yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
Engin YILDIRIM bu görüşe katılmamıştır.
3. Soruşturma Dosyasına
Erişimin Kısıtlandığı İddiası
a. Başvurucunun İddiaları
ve Bakanlık Görüşü
99. Başvurucu, gözaltına alınma ve ifade alma süreçlerinde
suçlamalara dair yeterince bilgilendirilmediğini, soruşturma dosyasını inceleme
talebinin "kısıtlama" kararı gerekçe gösterilerek kabul edilmediğini;
bu nedenlerle kendisine yönelik suçlamaları ve bunların delillerini öğrenemediğini
ileri sürmüştür. Ayrıca başvurucu, "kısıtlama" kararının kanunda
öngörülen kapsamı aşılarak yorumlandığını, bu bağlamda incelemeye ve örnek
almaya yetkili olduğu belgelere yönelik erişiminin de engellendiğini belirterek
soruşturma mercilerinin bu tutumunun "silahların eşitliği" ilkesiyle
bağdaşmadığını, sonuç olarak tutuklamaya karşı etkili bir şekilde itirazda
bulunma imkânından yoksun bırakıldığını, bu nedenlerle kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
100. Bakanlık görüşünde; başvurucunun kısıtlama kararını
öğrendiği tarihten itibaren bu karara karşı itiraz hakkının bulunduğu ancak bu
yola başvurmadığı belirtilmiştir. Bakanlık, başvurucunun hangi suçlardan hangi
nedenlerle tutuklandığının tutuklama kararında açık bir şekilde anlatıldığını
belirterek başvurunun bu yönüyle açıkça dayanaktan yoksun olduğunu
belirtmiştir.
101. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında başvuru
formunda ileri sürdüğü iddiaları tekrar ederek kısıtlılık kararı nedeniyle
suçlamaları yeterince öğrenemediğini ve soruşturma mercilerinin işlemlerine
karşı etkili bir şekilde savunma yapma hakkının engellendiğini iddia etmiştir.
b. Değerlendirme
102. Anayasa'nın 19. maddesinin sekizinci fıkrası şöyledir:
"Her ne sebeple olursa olsun, hürriyeti
kısıtlanan kişi, kısa sürede durumu hakkında karar verilmesini ve bu
kısıtlamanın kanuna aykırılığı halinde hemen serbest bırakılmasını sağlamak
amacıyla yetkili bir yargı merciine başvurma hakkına sahiptir."
103. Başvurucunun bu bölümdeki iddialarının Anayasa'nın 19.
maddesinin sekizinci fıkrası bağlamında kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı
kapsamında incelenmesi gerekir.
i. Genel İlkeler
104. Genel ilkeler için bkz. Gülser Yıldırım (2),§§
169-174.
ii. İlkelerin Olaya
Uygulanması
105. Hakkari Cumhuriyet Başsavcılığının
talebi üzerine Hakkari Sulh Ceza Hâkimliği 4/11/2016 tarihli kararı ile 5271
sayılı CMK'nın 153. maddesi uyarınca başvurucu
hakkındaki soruşturma dosyasına ilişkin olarak müdafinin dosya içeriğini
inceleme veya belgelerden örnek alma yetkisinin kısıtlanmasına karar vermiştir.
Başvurucu kısıtlama kararının verildiği gün tutuklanmıştır.
106. Kısıtlama kararının daha sonra kaldırılıp kaldırılmadığı
hususunda herhangi bir belge veya bilgi bulunmamakla birlikte Hakkari Ağır Ceza Mahkemesince iddianamenin kabulüne karar
verildiği 21/11/2016tarihi itibarıyla 5271 sayılı Kanun'un 153. maddesinin (4)
numaralı fıkrası uyarınca kısıtlama kendiliğinden sona ermiş bulunmaktadır.
107. Başvurucuya yöneltilen suçlamalar, yasama
dokunulmazlıklarıyla ilgili Anayasa değişikliği yapılmadan önce Cumhuriyet
başsavcılıkları tarafından düzenlenen fezlekelerde belirtilen eylemlere
ilişkindir. Bu fezlekeler ile fezlekelere ekli soruşturma dosyalarının
içeriğinin, kısıtlama kararının öncesinde milletvekili olan başvurucunun veya
müdafilerinin erişimine açık olmadığı yönünde herhangi tespit ya da iddia
bulunmamaktadır. Öte yandan başvurucu, Hakkari
Cumhuriyet Başsavcılığınca yapılan ifade alma işlemi sırasında üzerine atılı
suçlamaları anladığını belirtmiş ve savunmasını yapmıştır (bkz. § 25).
108. Hakkari Cumhuriyet Başsavcılığınca
düzenlenen 4/11/2016 tarihli tutuklama talep yazısı incelendiğinde, başvurucuya
isnat edilen suçlamalara ilişkin ayrıntılı şekilde açıklamada bulunulduğu görülmektedir.
Bu bağlamda suça konu edilen olaylarla ilgili bilgi ve delillere yer verilmiş,
bu eylemlerin hukuki niteliğine yönelik olarak da değerlendirmelerde
bulunulmuştur (bkz. § 27). Anılan talep yazısı sorgu işlemi öncesinde Hakkari Sulh Ceza Hâkimliği tarafından başvurucuya okunmuş,
ayrıca sorgu tutanağında başvurucuya isnat edilen suçların okunup anlatıldığı
belirtilmiştir. Başvurucunun sorgu sırasında suçlama konusu olaylarla ilgili
savunma yaptığı, yine müdafilerinin de suçlamaların esasıyla ilgili savunma
yaptıkları görülmektedir (bkz. §§ 28-29). Hâkimlik tutuklama kararında da
tutuklamaya konu edilen suçlamalarla (eylemlerle) ilgili değerlendirmelerde
bulunmuştur (bkz. § 30).
Dolayısıyla başvurucunun ve müdafilerinin isnat edilen suçlamalara ve
tutukluluğa temel teşkil eden bilgilere erişimlerinin olduğu anlaşılmaktadır.
109. Bu itibarla suçlamalara dayanak olan temel unsurların ve
tutmanın hukukiliğinin değerlendirilmesi için esas olan bilgilerin başvurucuya
veya müdafilerine bildirilmiş ve başvurucuya bunlara karşı savunma ve
itirazlarını ileri sürme imkânı verilmiş olması dikkate alındığında kısa bir
süre devam eden soruşturma aşamasında uygulanmış olan kısıtlılık kararı
nedeniyle başvurucunun tutukluluğa karşı etkili bir şekilde itirazda bulunamadığının
kabulü mümkün görülmemiştir.
110. Diğer taraftan başvurucu, kısıtlama kararının kanunda
öngörülen kapsamı aşılarak yorumlandığını, incelemeye ve/veya örnek almaya
yetkili olduğu belgelere yönelik erişiminin engellendiğini ileri sürmüşse de 5271
sayılı Kanun'un 153. maddesinin (3) numaralı fıkrasına aykırı olarak kuralda
belirtilen "ifadelerini içeren tutanaklar, bilirkişi raporları ve hazır
bulunmaya yetkili olduğu diğer adli işlemlere ilişkin tutanaklar"dan
hangisine veya hangilerine erişiminin engellendiğini ortaya koyamamıştır.
111. Anayasa Mahkemesine başvuru konusu olaylarla ilgili
delilleri sunmak suretiyle olaylar hakkındaki iddialarını kanıtlamak ve
dayanılan Anayasa hükmünün kendisine göre ihlal edildiğine dair açıklamalarda
bulunarak hukuki iddialarını ortaya koymak başvurucuya düşer. Başvurucunun,
kamu gücünün işlem, eylem ya da ihmali nedeniyle ihlal edildiğini ileri sürdüğü
hak ve özgürlük ile dayanılan Anayasa hükümlerini, ihlal gerekçelerini,
dayanılan deliller ile ihlale neden olduğu ileri sürülen işlem veya kararların
neler olduğunu başvuru dilekçesinde belirtmesi şarttır (Veli Özdemir, B. No: 2013/276, 9/1/2014,
§§ 19-20).
112. Başvuru formu ve eklerinde, başvurucunun kısıtlama kararı
kapsamında olmayan bilgi ve belgelere erişiminin sağlanması için yetkili
mercilere başvurduğuna ve bu girişiminin sonuçsuz kaldığına yönelik somut
olgulara dayalı bir iddia dile getirilmediği gibi UYAP üzerinden yapılan
incelemede de böyle bir olguya rastlanmamıştır. Nitekim başvurucu müdafilerinin
de sorgu sırasında, kısıtlama kararı kapsamında olmayan belgelere
erişemedikleri ve bu nedenle tutuklama talebine karşı savunmalarını etkili bir
şekilde dile getiremedikleri yönünde bir iddiaları olmamıştır. Dolayısıyla
başvurucu, kısıtlama kararı kapsamında olmayan belgelere erişiminin
engellendiği iddiasını temellendirememiştir.
113. Açıklanan nedenlerle başvurucunun kısıtlama kararı
nedeniyle tutukluluğa etkili bir şekilde itirazda bulunamadığı iddiasına
ilişkin olarak bir ihlalin bulunmadığı açık olduğundan başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. İfade Özgürlüğü ile
Seçilme ve Siyasi Faaliyette Bulunma Haklarının İhlal Edildiğine İlişkin
İddialar
1. Başvurucunun İddiaları
ve Bakanlık Görüşü
114. Başvurucu, tutuklamaya dayanak oluşturan ve fezlekelerde
belirtilen konuşma ve açıklamalarının ifade özgürlüğünün koruması altında
olduğunu, muhalefet partisine mensup bir milletvekili olarak Hükûmete ve onun
siyasetinin ürünü olan uygulamalara yönelik siyasal söylem ve eleştirilerinin
ifade özgürlüğü kapsamında en üst seviyede korunması gerekirken suçlamaya ve
dolayısıyla tutuklamaya konu edildiğini iddia etmiştir. Başvurucuya göre
mensubu olduğu siyasi partinin seçmen kitlesine sahip olduğu yerlerde o
bölgenin sorunlarını tartışmaya açması ve süregelen (silahlı) çatışmalarla
ilgili olarak iktidarı güçlü bir şekilde eleştirmesi de bu bağlamda
değerlendirilmelidir. Başvurucu bu nedenlerle ifade özgürlüğü ile seçilme ve
siyasi faaliyette bulunma haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
115. Bakanlık görüşünde milletvekili olan başvurucunun belirli
bir halk kesimi üzerinde etkinliğinin bulunması ve tutuklamaya konu olan
eylemleri devamlı şekilde sürdürmesi dikkate alındığında uygulanan tedbirin
toplumun korunması, yaşamın huzur içinde devamı ve şiddetin önlenmesi için
demokratik toplum bakımından gerekli ve orantılı olduğunu vurgulamıştır.
116. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında tutuklanmasına
neden olan açıklamaların çoğunun yasama faaliyetleri kapsamında TBBM çatısı
altında dile getirildiğini, bu açıklamaların milletvekili olarak seçmenlerini
temsil ederken katıldığı siyasi faaliyetlerde tekrar edildiğini, tutuklanması
nedeniyle yasama faaliyetlerine katılamadığını bu nedenlerle ifade özgürlüğü
ile seçilme ve siyasi faaliyette bulunma haklarının ihlal edildiğini iddia
etmiştir.
2. Değerlendirme
117. Anayasa Mahkemesi tutuklama tedbirinin, ifade ve basın
özgürlükleri, dernek kurma hürriyeti, seçilme ve siyasi faaliyette bulunma
hakları gibi diğer temel hak ve özgürlükler üzerindeki etkisini incelerken
öncelikle tutuklamanın hukuki olup olmadığını ve/veya tutukluluğun makul süreyi
aşıp aşmadığını değerlendirmekte, daha sonra tutuklamanın hukukiliğine ya da
tutukluluğun süresinin makullüğüne ilişkin vardığı sonucu da dikkate alarak
diğer temel hak ve özgürlüklerin ihlal edilip edilmediğini belirlemektedir
(bkz. Erdem Gül ve Can Dündar, §§
92-100; Hidayet Karaca, §§ 111-117; Mehmet Baransu (2), B. No:
2015/7231, 17/5/2016, §§ 157-164; Günay Dağ
ve diğerleri, §§
191-203; Mehmet Haberal, §§ 105-116; Mustafa Ali Balbay, §§
120-134; Kemal Aktaş ve Selma Irmak,§§
61-75; Faysal Sarıyıldız, §§ 61-75; İbrahim Ayhan, §§ 60-74; Gülser Yıldırım, §§ 60-74).
118. Somut olayda başvurucunun tutuklanmasının hukuki olmadığı
iddiası incelendiğinde başvurucunun suç işlemiş olabileceğinden şüphelenilmesi
için inandırıcı delillerin bulunduğu ve ayrıca olayda tutuklama nedenlerinin
mevcut olduğu ve tutuklamanın ölçülü olduğunun söylenebileceği sonucuna
varılmıştır (bkz. §§ 62-97). Bu kapsamda yapılan değerlendirmeler
dikkate alındığında başvurucunun, yalnızca ifade özgürlüğü ile seçilme ve
siyasi faaliyette bulunma hakları kapsamında kalan eylemleri nedeniyle
soruşturmaya maruz kaldığı ve tutuklandığı iddiası yönünden farklı bir sonuca
varılmasını gerekli kılan bir durum bulunmamaktadır.
119. Açıklanan nedenlerle başvurucunun tutuklanmasının ifade
özgürlüğü ile seçilme ve siyasi faaliyette bulunma haklarını ihlal ettiği iddialarına
ilişkin olarak bir ihlalin bulunmadığı açık olduğundan başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
Engin YILDIRIM bu görüşe katılmamıştır.
VI. HÜKÜM
A. 1. Yakalama ve gözaltına almanın hukuka aykırı olması
nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın başvuru yollarının tüketilmemiş
olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA OYBİRLİĞİYLE,
2. Tutuklamanın hukuki olmaması nedeniyle kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ
OLDUĞUNA Engin YILDIRIM'ın karşıoyu
ve OYÇOKLUĞUYLA,
3. Soruşturma dosyasına erişimin kısıtlanması nedeniyle kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA OYBİRLİĞİYLE,
4. Tutuklanma dolayısıyla ifade özgürlüğü ile seçilme ve siyasi
faaliyette bulunma haklarının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA Engin YILDIRIM'ın karşıoyu ve OYÇOKLUĞUYLA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA
7/3/2018 tarihinde karar verildi.
KARŞIOY GEREKÇESİ
2016/25189 numaralı bireysel başvuruyla ilgili karşıoyumda belirttiğim gerekçelerle, başvurucunun
Anayasa’nın 13. maddesiyle birlikte değerlendirildiğinde 19. maddesinde güvence
altına alınan kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı ile 67. maddesindeki seçme,
seçilme ve siyasî faaliyette bulunma hakkının ihlal edildiği düşüncesiyle
çoğunluk kararına katılmadım.
|
|
|
|
Engin YILDIRIM
Başkanvekili
|