TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Ö.D. BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2016/37804)
|
|
Karar Tarihi: 18/7/2018
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
GİZLİLİK TALEBİ KABUL
Başkan
|
:
|
Engin
YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
|
|
|
Recep
KÖMÜRCÜ
|
|
|
M. Emin KUZ
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
Raportör Yrd.
|
:
|
Murat GÜVEN
|
Başvurucu
|
:
|
Ö.D.
|
Vekili
|
:
|
Av. Selim
ÖZKAN
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, tutuklamanın hukuki olmaması nedeniyle kişi hürriyeti
ve güvenliği hakkının, soruşturma dosyasına erişimin kısıtlanması nedeniyle
adil yargılanma hakkının; gözaltı
sürecindeki bazı uygulamalar ve tutukluluk koşulları nedeniyle kötü muamele
yasağının; mal varlığına tedbir konulması nedeniyle mülkiyet hakkının;
yargılama sürecinde avukatla yeterince görüşme imkanı
tanınmaması nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına
ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 20/12/2016 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
5. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal
Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler
çerçevesinde olaylar özetle şöyledir:
6. Türkiye 15/7/2016 tarihinde askerî bir darbe teşebbüsüyle
karşı karşıya kalmış, bu nedenle 21/7/2016 tarihinde ülke genelinde olağanüstü
hâl ilan edilmesine karar verilmiş ve olağanüstü hâl bugüne kadar birçok kez
uzatılmıştır. Kamu makamları, soruşturma mercileri ve yargı organları -olgusal
temellere dayanarak- bu teşebbüsün arkasında Türkiye'de çok uzun yıllardır
faaliyetlerine devam eden ve son yıllarda Fetullahçı
Terör Örgütü (FETÖ) ve/veya Paralel Devlet Yapılanması (PDY) olarak
isimlendirilen bir yapılanmanın olduğunu değerlendirmişlerdir (Aydın Yavuz ve diğerleri [GK], B. No:
2016/22169, 20/6/2017, §§ 12-25).
7. Darbe teşebbüsü sırasında ve sonrasında ülke genelinde
Cumhuriyet başsavcılıkları tarafından, darbe girişimiyle bağlantılı ya da
doğrudan darbe girişimiyle bağlantılı olmasa bile FETÖ/PDY'nin
kamu kurumlarındaki örgütlenmesinin yanı sıra eğitim, sağlık, ticaret, sivil
toplum ve medya gibi farklı alanlardaki yapılanmasına yönelik soruşturmalar
yürütülmüş ve çok sayıda kişi hakkında gözaltı ve tutuklama tedbirleri
uygulanmıştır (Aydın Yavuz ve diğerleri,
§§ 51, Mehmet Hasan Altan (2)
[GK], B. No: 2016/23672, 11/01/2018, § 12).
8. Anılan süreçte FETÖ/PDY'nin yargı alanındaki örgütlenmesine yönelik
olarak Uşak Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülen bir soruşturma kapsamında Uşak
Sulh Ceza Hâkimliğinin 21/7/2016 tarihli kararıyla başvurucu hakkında da
tutuklama tedbiri uygulanmıştır. Kararın ilgili bölümü şöyledir:
"Şüpheliler...
Ö. D.,
... üzerlerine atılı TCK'nun 309/1.Maddesi kapsamında cebir ve şiddet kullanarak
Türkiye Cumhuriyeti anayasanın ön gördüğü düzeni ortadan kaldırmaya veya bu
düzen yerine başka bir düzen getirmeye veya bu düzenin fiilen uygulanmasını
önlemeye teşebbüs etmek, TCK'nın 314/2 Maddesi kapsamında anayasal düzene karşı
suç işlemek amacıyla kurulan silahlı terör
örgütüne üye olmak suçlarını işlediklerine dair, somut delil olarak bulunduğu
nazara alındığında, üzerilerine atılı suçları
işlediklerine dair kuvvetli suç şüphesinin bulunduğu, atılı suçların CMK'nun 100/3 maddesinde sayılan suçlardan olması nedeniyle
tutuklama nedeninin varsayılabileceği, delillerin henüz tamamen toplanmamış
olması sebebiyle şüphelilerin salıverilmesi halinde kaçacakları,
saklanacakları, delilleri gizleyecekleri, tanık ve mağdurları etkileyecekleri
hususunda kuvvetli şüphenin bulunması, işin önemi ve şüphelilerin üzerine atılı
suçların cezalarının alt ve üst sınırına göre adli kontrol tedbirinin yetersiz
kalacağı, tutuklama tedbirinin verilebilecek ceza miktarına göre ölçülü olduğu
hususları hep birlikte değerlendirildiğinde, şüphelilerin CMK.nun
100 ve devamı maddeleri gereğince TUTUKLANMALARINA... [karar
verildi.]"
9. Başvurucu, tutuklama kararına itiraz etmiş; Uşak 1. Sulh Ceza
Hâkimliği 27/7/2016 tarihinde itirazın reddine karar vermiştir.
10. Başvurucu, anılan kararın ve tutukluluğa itirazlarının reddedilmesine
yönelik kararların tebliği ile ilgili net bir tarih bildiriminde bulunmamıştır.
11. Başvurucu 20/12/2016 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
12. İzmir Cumhuriyet Başsavcılığının 21/6/2017 tarihli
iddianamesi ile başvurucunun silahlı terör örgütüne üye olma suçunndan cezalandırılması istemiyle aynı yer ağır ceza
mahkemesinde kamu davası açılmıştır.
13. İddianamede ilk olarak FETÖ/PDY'nin
kuruluşuna ve tarihçesine, hangi amaç ve saikle
kurulduğuna, hangi alanlarda faaliyet gösterdiğine, hiyerarşik yapısına ve
hangi tür hukuka aykırı eylemlerde bulunduğuna değinilmiştir. Devamında ise
örgütün yargı yapılanmasına ilişkin unsurlara yer verilmiştir.
14. İddianamede, başvurucunun gerek organik olarak gerekse
örgütsel nitelikli eylemleri bakımından FETÖ/PDY hiyerarşisi içinde yer aldığı
ileri sürülmüştür. Bu suçlamalara esas alınan olgular şöyle özetlenebilir:
i. Gizli tanık SİNOP Ankara Cumhuriyet Başsavcılığında alınan
22/11/2016 tarihli ifadesinde, başvurucunun örgüt mensubu olduğunu ikili
sohbetler aracılığıyla anladığını ve örgüte mensup farklı kişilerden
başvurucunun örgüt mensubu olduğu yönünde duyumları olduğunu belirtmiştir.
ii. Başvurucunun İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi ve Bakırköy
15. Ağır Ceza Mahkemesinde başkan olarak görev yaptığı dönemde kamuoyunda Balyoz Davası olarak bilinen davada
yargılanan birçok kişi, başvurucunun talimatla iş yaptığına dair müşteki
sıfatıyla ifade vermiştir.
iii. Müşteki beyanlarında belirtilen şikâyetler doğrultusunda
başvurucu hakkında Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) 1. ve 3.
Dairelerince, İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi ve Bakırköy 15. Ağır Ceza
Mahkemesi başkanı olarak görev yaptığı dönemde bakmış olduğu davalarda taraflı
karar verdiğine ve usulsüz işlemlerde bulunduğuna ilişkin birçok inceleme ve
soruşturma yapılmıştır.
iv. Şüphelinin el konulan cep telefonunda 15 Temmuz 2016 tarihli
darbe girişiminin bir kurgudan ibaret olduğuna ve bu olayın örgütü yıkmaya
yetmeyeceğine dair yazışmalar tespit edilmiştir.
v. Şüphelinin cep telefonunun HTS kayıtlarının incelenmesi
neticesinde silahlı terör örgütüne üye olma suçundan haklarında soruşturmalar
yapılan birçok kişi ile görüşme yaptığı tespit edilmiştir.
vi. Şüphelinin Bank Asyada hesabının
olduğu belirtilmiştir.
15. İddianamede, başvurucuya yöneltilen eylemlere ilişkin olarak
yapılan hukuki değerlendirmenin ilgili bölümü şöyledir:
"...Tüm dosya kapsamı, HSYK'nın meslekten çıkarma kararı gerekçesi,şüpheli
hakkında verilen müşteki ve tanık ifadeleri birlikte değerlendirildiğinde; şüphelininİstanbul 10.Ağır Ceza Mahkemesi ve Bakırköy 15.
Ağır Ceza Mahkemesinde mahkeme başkanı olarak görev yaptığı dönemlerde de kamoyunda Balyoz davası olarak bilinen davadaörgütün
talimatları ile hareket ederek usulsüz kararlar verdiği, Fetö
-PDY Silahlı Terör Örgütüne ait Bank Asya da hesabının bulunduğu, cep
telefonunun HTS kayıtlarının incelenmesinde Silahlı Terör Örgütüne üye olmak suçundan
haklarında soruşturmalar yapılan bir çok kişi ile görüşmesinin bulunduğu, bu suretleüzerine atılıFETÖ-PDY
Silahlı Terör Örgütüne üye olma suçunuişlediği
anlaşılmıştır."
16. Başvurucu; kovuşturma aşamasındaki savunmasında özetle,
görev yaptığı mahkemelerde usule ve yasaya uygun davrandığını, önemli davalarda
görev yapmasının kendisinin değil HSYK'nun kararıyla
olduğunu, dönemin HSYK üyeleri ile herhangi bir yakınlığının bulunmadığını,
talimatla iş yaptığı iddialarının gerçeği yansıtmadığını, telefonunda bulunan
verilerin kendine ait olmayıp haber sitelerinden alındığını ve hakkında
herhangi bir somut delil olmadan tutulmasının hukuka aykırı olduğunu ifade
etmiştir.
17. Başvurucu bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla
tutuklu olup dava ilk derece mahkemesinde derdesttir.
IV. İLGİLİ HUKUK
18. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun "Tutuklama nedenleri" kenar
başlıklı 100. maddesinin ilgili bölümleri şöyledir:
"(1) Kuvvetli suç şüphesinin varlığını
gösteren somut delillerin ve bir tutuklama nedeninin bulunması halinde, şüpheli
veya sanık hakkında tutuklama kararı verilebilir. İşin önemi, verilmesi
beklenen ceza veya güvenlik tedbiri ile ölçülü olmaması halinde, tutuklama
kararı verilemez.
(2)
Aşağıdaki hallerde bir tutuklama nedeni var sayılabilir:
a) Şüpheli veya sanığın kaçması, saklanması
veya kaçacağı şüphesini uyandıran somut olgular varsa.
b) Şüpheli veya sanığın davranışları;
1. Delilleri yok etme, gizleme veya
değiştirme,
2. Tanık, mağdur veya başkaları üzerinde baskı
yapılması girişiminde bulunma,
Hususlarında kuvvetli şüphe oluşturuyorsa.
(3)
Aşağıdaki suçların işlendiği hususunda kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığı
halinde, tutuklama nedeni var sayılabilir:
a) 26.9.2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununda yer alan;
...
11. Anayasal Düzene ve Bu Düzenin İşleyişine
Karşı Suçlar (madde 309, 310, 311, 312, 313, 314, 315),
..."
19. 5271 sayılı Kanun'un "Tutuklama
kararı" kenar başlıklı 101. maddesinin (1) ve (2) numaralı
fıkraları şöyledir:
"(1) Soruşturma evresinde şüphelinin
tutuklanmasına Cumhuriyet savcısının istemi üzerine sulh ceza hâkimi
tarafından, kovuşturma evresinde sanığın tutuklanmasına Cumhuriyet savcısının
istemi üzerine veya re'sen mahkemece karar verilir.
Bu istemlerde mutlaka gerekçe gösterilir ve adlî kontrol uygulamasının yetersiz
kalacağını belirten hukukî ve fiilî nedenlere yer verilir.
(2)
Tutuklamaya, tutuklamanın devamına veya bu husustaki bir tahliye isteminin
reddine ilişkin kararlarda;
a) Kuvvetli suç şüphesini,
b) Tutuklama nedenlerinin varlığını,
c) Tutuklama tedbirinin ölçülü olduğunu,
gösteren deliller somut olgularla gerekçelendirilerek açıkça gösterilir.
Kararın içeriği şüpheli veya sanığa sözlü olarak bildirilir, ayrıca bir örneği
yazılmak suretiyle kendilerine verilir ve bu husus kararda belirtilir."
20. 5271 sayılı Kanun'un "Tazminat
istemi" kenar başlıklı 141. maddesinin (1) numaralı fıkrasının
ilgili bölümü şöyledir:
"Suç soruşturması veya kovuşturması
sırasında;
a) Kanunlarda belirtilen koşullar dışında
yakalanan, tutuklanan veya tutukluluğunun devamına karar verilen,
...
j) Eşyasına veya diğer malvarlığı değerlerine,
koşulları oluşmadığı halde elkonulan veya korunması
için gerekli tedbirler alınmayan ya da eşyası veya diğer malvarlığı değerleri
amaç dışı kullanılan veya zamanında geri verilmeyen,
...
Kişiler, maddî ve manevî her türlü
zararlarını, Devletten isteyebilirler."
21. 5271 sayılı Kanun'un "Tazminat
isteminin koşulları" kenar başlıklı 142. maddesinin (1)
numaralı fıkrası şöyledir:
"Karar veya hükümlerin kesinleştiğinin
ilgilisine tebliğinden itibaren üç ay ve her hâlde
karar veya hükümlerin kesinleşme tarihini izleyen bir yıl içinde tazminat
isteminde bulunulabilir."
22. 6/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun "Silâhlı örgüt" kenar
başlıklı 314. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:
"(1) Bu kısmın dördüncü ve beşinci
bölümlerinde yer alan suçları işlemek amacıyla, silahlı örgüt kuran veya
yöneten kişi, on yıldan onbeş yıla kadar hapis cezası
ile cezalandırılır.
(2)
Birinci fıkrada tanımlanan örgüte üye olanlara, beş yıldan on yıla kadar hapis
cezası verilir."
23. 12/4/1991 tarihli ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu'nun
"Cezaların artırılması"
kenar başlıklı 5. maddesinin birinci fıkrasının birinci cümlesi şöyledir:
"3 ve 4 üncü
maddelerde yazılı suçları işleyenler hakkında ilgili kanunlara göre tayin
edilecek hapis cezaları veya adlî para cezaları yarı oranında artırılarak
hükmolunur."
V. İNCELEME VE GEREKÇE
24. Mahkemenin 18/7/2018 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Kişi Hürriyeti ve
Güvenliği Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Tutuklamanın Hukuki
Olmadığına İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları
25. Başvurucu; suç
şüphesi olmaksızın keyfî olarak tutuklandığını, olayda tutuklama nedenlerinin
bulunmadığını ve tutuklamanın ölçüsüz bir tedbir olduğunu belirterek kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
26. Başvurucu; isnat edilen suçla bir ilgisinin bulunmadığını,
suç işlediğine dair hiçbir somut delil olmadan tutuklandığını ve silahlı terör
örgütü üyeliğine ilişkin kanun hükümlerinin keyfî olarak uygulanması veya
öngörülemez biçimde yorumlanması sonucunda suçun işlendiğine dair delil
olduğunun kabul edildiğini ve bunların tutuklamaya dayanak yapıldığını, böylece
keyfî olarak hürriyetinden yoksun bırakıldığını iddia etmiştir.
27. Başvurucu;tutukluluğa
yönelik itirazlarının da gerekçesiz olarak reddedildiğini, tutukluluğun
devamına dair kararların gerekçelerinin matbu olduğunu, aynı gerekçelerin
tekrarlanması suretiyle tutukluluğunun devam ettirildiğini ileri sürmüştür.
b. Değerlendirme
28. Anayasa'nın "Temel
hak ve hürriyetlerin sınırlanması" kenar başlıklı 13. maddesi
şöyledir:
"Temel hak ve hürriyetler, özlerine
dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere
bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın
sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine
ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."
29. Anayasa'nın "Kişi
hürriyeti ve güvenliği" kenar başlıklı 19. maddesinin birinci
fıkrası ile üçüncü fıkrasının birinci cümlesi şöyledir:
"Herkes, kişi hürriyeti ve güvenliğine
sahiptir.
...
Suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunan
kişiler, ancak kaçmalarını, delillerin yokedilmesini
veya değiştirilmesini önlemek maksadıyla veya bunlar gibi tutuklamayı zorunlu
kılan ve kanunda gösterilen diğer hallerde hâkim kararıyla
tutuklanabilir."
30. Başvurucunun iddialarının Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü
fıkrası bağlamında, kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı kapsamında incelenmesi
gerekir.
31. Öte yandan başvurucu tutukluluğa ilişkin kararların
gerekçesiz olarak verildiğini belirtmişse de Anayasa Mahkemesince ilk tutuklama
kararına ilişkin olağan itiraz kanun yolu tüketildikten sonra yapılan bireysel
başvuruda Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrası kapsamında tutuklamanın
hukukiliği ile sınırlı bir inceleme yapılması gerektiği sonucuna varılmıştır
(aynı yöndeki değerlendirme için bkz. Süleyman
Bağrıyanık ve diğerleri, B. No: 2015/9756,
16/11/2016, § 155).
i. Uygulanabilirlik
Yönünden
32. Anayasa'nın "Temel
hak ve hürriyetlerin kullanılmasının durdurulması" kenar
başlıklı 15. maddesi şöyledir:
"Savaş, seferberlik, sıkıyönetim veya
olağanüstü hallerde, milletlerarası hukuktan doğan yükümlülükler ihlâl
edilmemek kaydıyla, durumun gerektirdiği ölçüde temel hak ve hürriyetlerin
kullanılması kısmen veya tamamen durdurulabilir veya bunlar için Anayasada
öngörülen güvencelere aykırı tedbirler alınabilir.
Birinci fıkrada belirlenen durumlarda da, savaş hukukuna uygun fiiller sonucu meydana gelen
ölümler dışında, kişinin yaşama hakkına, maddî ve manevî varlığının bütünlüğüne
dokunulamaz; kimse din, vicdan, düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz
ve bunlardan dolayı suçlanamaz; suç ve cezalar geçmişe yürütülemez; suçluluğu
mahkeme kararı ile saptanıncaya kadar kimse suçlu sayılamaz."
33. Anayasa Mahkemesi, olağanüstü yönetim usullerinin
uygulandığı dönemlerde alınan tedbirlere ilişkin bireysel başvuruları
incelerken Anayasa'nın 15. maddesinde ortaya konulan temel hak ve özgürlüklere
ilişkin güvence rejimini dikkate alacağını belirtmiştir (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 187-191).
Soruşturma mercilerince başvurucuya yöneltilen ve tutuklama tedbirine konu olan
suçlama, başvurucunun darbe teşebbüsünün arkasındaki yapılanma olduğu
belirtilen FETÖ/PDY üyesi olduğu iddiasıdır. Anayasa Mahkemesi, anılan
suçlamanın olağanüstü hâl ilanını gerekli kılan olaylarla ilgili olduğunu
değerlendirmiştir (Selçuk Özdemir
[GK], B. No: 2016/49158, 26/7/2017, § 57).
34. Bu itibarla başvurucu hakkında uygulanan tutuklama
tedbirinin hukuki olup olmadığının incelenmesi Anayasa'nın 15. maddesi
kapsamında yapılacaktır. Bu inceleme sırasında öncelikle başvurucunun
tutuklanmasının başta Anayasa'nın 13. ve 19. maddeleri olmak üzere diğer
maddelerinde yer alan güvencelere aykırı olup olmadığı tespit edilecek,
aykırılık saptanması hâlinde ise Anayasa'nın 15. maddesindeki ölçütlerin bu
aykırılığı meşru kılıp kılmadığı değerlendirilecektir (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 193-195, 242;
Selçuk Özdemir, § 58).
ii. Genel İlkeler
35. Anayasa'nın 19. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkına sahip olduğu ilke olarak ortaya konduktan sonra
ikinci ve üçüncü fıkralarında, şekil ve şartları kanunda gösterilmek şartıyla
kişilerin özgürlüğünden mahrum bırakılabileceği durumlar sınırlı olarak
sayılmıştır (Murat Narman, B. No: 2012/1137, 2/7/2013, § 42).
36. Kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına yönelik bir müdahale
olarak tutuklamanın Anayasa'nın 13. maddesinde öngörülen ve tutuklama
tedbirinin niteliğine uygun düşen, kanun tarafından öngörülme, Anayasa'nın
ilgili maddelerinde belirtilen haklı sebeplerden bir veya daha fazlasına
dayanma ve ölçülülük ilkesine aykırı olmama koşullarına uygun olup olmadığının
belirlenmesi gerekir (Halas Aslan, B. No: 2014/4994, 16/2/2017, §§ 53, 54).
37. Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrasına göre tutuklama
ancak suçluluğu hakkında kuvvetli belirti
bulunan kişiler bakımından mümkündür. Bir başka anlatımla
tutuklamanın ön koşulu, kişinin suçluluğu hakkında kuvvetli belirtinin
bulunmasıdır. Bunun için suçlamanın kuvvetli sayılabilecek inandırıcı
delillerle desteklenmesi gerekir (Mustafa
Ali Balbay, B. No: 2012/1272, 4/12/2013, § 72).
38. Öte yandan Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrasında,
tutuklama kararının kaçmayı ya da
delillerin yok edilmesini veya
değiştirilmesini önlemek amacıyla verilebileceği belirtilmiştir.
5271 sayılı Kanun'un 100. maddesine göre de şüpheli veya sanığın kaçması,
saklanması veya kaçacağı şüphesini uyandıran somut olguların bulunması, şüpheli
veya sanığın davranışlarının delilleri yok etme, gizleme veya değiştirme,
tanık, mağdur veya başkaları üzerinde baskı yapılması girişiminde bulunma
hususlarında kuvvetli şüphe oluşturması hâllerinde tutuklama kararı
verilebilecektir. Maddede ayrıca, işlendiği konusunda kuvvetli şüphe bulunması
şartıyla tutuklama nedeninin varsayılabileceği suçlara ilişkin bir listeye yer
verilmiştir (Halas Aslan, §§ 58, 59).
39. Diğer taraftan Anayasa'nın 13. maddesinde temel hak ve
özgürlüklere yönelik sınırlamaların
ölçülülük ilkesine aykırı olamayacağı belirtilmiştir. Bu bağlamda
dikkate alınacak hususlardan biri tutuklama tedbirinin isnat edilen suçun önemi
ve uygulanacak olan yaptırımın ağırlığı karşısında ölçülü olmasıdır (Halas Aslan, § 72).
40. Her somut olayda tutuklamanın ön koşulu olan suçun
işlendiğine dair kuvvetli belirtinin olup olmadığının, tutuklama nedenlerinin
bulunup bulunmadığının ve tutuklama tedbirinin ölçülülüğünün takdiri öncelikle
anılan tedbiri uygulayan yargı mercilerine aittir. Zira bu konuda taraflarla ve
delillerle doğrudan temas hâlinde olan yargı mercileri Anayasa Mahkemesine
kıyasla daha iyi konumdadır (Gülser Yıldırım (2) [GK], B. No: 2016/40170, 16/11/2017,
§ 123). Bununla birlikte yargı mercilerinin belirtilen hususlardaki takdir
aralığını aşıp aşmadığı Anayasa Mahkemesinin denetimine tabidir. Anayasa
Mahkemesinin bu husustaki denetimi, somut olayın koşulları dikkate alınarak
özellikle tutuklamaya ilişkin süreç ve tutuklama kararının gerekçeleri
üzerinden yapılmalıdır (Erdem Gül ve Can
Dündar [GK], B. No: 2015/18567, 25/2/2016, § 79; Selçuk Özdemir, § 76; Gülser Yıldırım (2), § 124).
iii. İlkelerin Olaya
Uygulanması
41. Başvurucu, 5271 sayılı Kanun'un 100. maddesi uyarınca
tutuklanmıştır. Dolayısıyla başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin
kanuni dayanağı bulunmaktadır.
42. Kanuni dayanağı bulunduğu anlaşılan tutuklama tedbirinin
meşru bir amacının olup olmadığı ve ölçülülüğü incelenmeden önce tutuklamanın
ön koşulu olan suçun işlendiğine dair
kuvvetli belirtinin bulunup bulunmadığının değerlendirilmesi
gerekir.
43. Somut olayda başvurucu hakkında verilen tutuklama ve
tutukluluğa itirazın reddi kararlarında suç şüphesinin varlığına ilişkin olarak
dosyada somut delillerin olduğu ifade edilmiş (bkz. § 8), fakat buna ilişkin
herhangi bir bilgiye yer verilmemiştir.
44. Başvurucu hakkında hazırlanan iddianamede; başvurucunun
FETÖ/PDY yapılanmasıyla irtibatının olduğuna dair gizli tanık anlatımlarına,
mahkeme başkanı olarak görev yaptığı dönemde verdiği bazı önemli kararların
örgüt talimatı doğrultusunda verilmiş olduğuna, verilen kararlara ilişkin
olarak HSYK tarafından soruşturmalar yürütülmesine, cep telefonu yazışmalarında
örgütün bekasına yönelik yazıların tespit edildiğine, cep telefonunun HTS
kayıtlarının incelenmesi neticesinde silahlı terör örgütüne üye olma suçundan
haklarında soruşturmalar yapılan birçok kişi ile görüşmesinin bulunduğuna ve
başvurucunun Bank Asyada hesabı olmasına
dayanılmıştır (bkz. § 14).
45. Başvuruya konu soruşturmada, yargı içinde aktif olarak
bulunan ve abi olarak adlandırılan sivil yöneticilerin örgüt üyesi hâkim ve
savcılara, baktıkları soruşturma ve kovuşturma dosyalarında verilecek kararlara
yönelik olarak talimat verdikleri, bu hususta gizli tanık beyanlarının mevcut
olduğu, yine gizli tanık beyanlarında bu şekilde örgüt mensubu hâkim ve
savcıların yargısal yetkilerini örgütsel olarak hiyerarşik anlamda
kendilerinden üstün olan sivillerden almış olduklarının belirtildiği,
başvurucunun da görev yapmış olduğu İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi ve
Bakırköy 15. Ağır Ceza Mahkemesinde, kamuoyunda Balyoz davası olarak bilinen
davada örgütün talimatı ile yukarıda bahsedildiği şekilde hareket ederek
usulsüz kararlar verdiği ve bu nitelikteki bir davada başkan olarak görev yapan
ve bu süreçteki uygulamaları HSYK tarafından çok sayıda soruşturmaya konu
edilen başvurucunun da aynı şekilde talimatla hareket ettiği ifade edilmiştir.
46. Soruşturma mercilerince başvurucunun tutuklanmasına karar
verilirken tanık, müşteki ve itirafçı beyanları yoluyla, mahkemelerde birer
örgüt sorumlusunun bulunduğu, sorumlu kişinin, örgütü ilgilendiren davaları
takip ederek ve bu davalarla ilgili olmak üzere örgüt üyesi hâkimlerle
görüşerek kararların istenilen şekilde çıkması yönünde telkinlerde bulunulduğu
sonucuna varılmış, başvurucunun da görev yapmış olduğu mahkemelerin bu şekilde
talimat almış olması nedeniyle başvurucunun örgütün hedef ve amaçları
doğrultusunda hareket ettiği olgularına dayanılmıştır. Bu itibarla başvurucu
yönünden suç şüphesini doğrulayan kuvvetli belirtilerin bulunduğu
görülmektedir.
47. Diğer taraftan başvurucu hakkında uygulanan tutuklama
tedbirinin meşru bir amacının olup olmadığının değerlendirilmesi gerekmektedir.
Bu değerlendirmede tutuklama kararının verildiği andaki genel koşullar gözardı edilmemelidir. Darbe teşebbüsü sonrasında
teşebbüsle veya FETÖ/PDY ile bağlantılı suçlara ilişkin soruşturmalarda
delillerin sağlıklı bir şekilde toplanabilmesi ve soruşturmaların güvenlik
içinde yürütülebilmesi için tutuklama dışındaki koruma tedbirlerinin yetersiz
kalması söz konusu olabilir. Yine FETÖ/PDY ile bağlantılı kişilerin teşebbüs
sırasında veya sonrasında ortaya çıkan kargaşadan yararlanmak suretiyle kaçma
imkânı ve bu dönemde delillere etki edilmesi ihtimali normal zamanda işlenen
suçlara göre çok daha fazladır (Aydın Yavuz
ve diğerleri, §§ 271, 272; Selçuk
Özdemir,§§
78, 79).
48. Başvurucunun tutuklanmasına karar verilen silahlı terör örgütüne üyelik suçu, Türk
hukuk sistemi içinde ağır cezai yaptırımlar öngörülen suç tipleri arasında olup
isnat edilen suça ilişkin olarak kanunda öngörülen cezanın ağırlığı kaçma
şüphesine işaret eden durumlardan biridir (aynı yöndeki değerlendirmeler için
bkz. Hüseyin Burçak, B. No:
2014/474, 3/2/2016, § 61; Devran Duran
[GK], B. No: 2014/10405, 25/5/2017, § 66). Ayrıca anılan suç, 5271 sayılı
Kanun'un 100. maddesinin (3) numaralı fıkrasında yer alan ve kanun gereği tutuklama nedeni varsayılabilen suçlar
arasındadır.
49. Tutuklama nedenleri olarak şüphelinin
delilleri yok etme, gizleme veya değiştirme ihtimalinin bulunduğu, tanıklar
veya başkaları üzerinde baskı yapabileceği, FETÖ/PDY mensuplarının yasal veya gayriyasal imkânlarla yurt dışına kaçma teşebbüslerinin
olduğunun görsel ve yazılı basında yer alması ve şüphelinin yargılamadan
kaçabileceği yönünde güçlü şüphenin varlığı olgularına dayanıldığı
görülmüştür. Somut olayda Uşak Ceza Hâkimliğince başvurucunun tutuklanmasına
karar verilirken somut olguların varlığı nedeni ile tutuklama tedbirinin ölçülü
olduğu ve bu nedenle adli kontrol kararının yetersiz kalabileceğine dikkat
çekildiği görülmektedir. Dolayısıyla tutuklama kararının verildiği andaki genel
koşullar ve somut olayın yukarıda belirtilen özel koşulları ile Uşak Sulh Ceza
Hâkimliği tarafından verilen kararın içeriği birlikte değerlendirildiğinde
başvurucu yönünden dayanılan tutuklama nedenlerinin olgusal temellerinin olduğu
söylenebilir.
50. Başvurucu hakkındaki tutuklama tedbirinin ölçülü olup
olmadığının da belirlenmesi gerekir. Bir tutuklama tedbirinin Anayasa'nın 13.
ve 19. maddeleri kapsamında ölçülülüğünün belirlenmesinde somut olayın tüm
özellikleri dikkate alınmalıdır (Gülser Yıldırım
(2), § 151). Öncelikle terör suçlarının soruşturulması, kamu
makamlarını ciddi zorluklarla karşı karşıya bırakmaktadır. Bu nedenle kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkı, adli makamlar ve güvenlik görevlilerinin
-özellikle organize olanlar olmak üzere- suçlarla ve suçlulukla etkili bir
şekilde mücadelesini aşırı derecede güçleştirmeye neden olabilecek şekilde
yorumlanmamalıdır (aynı yöndeki değerlendirmeler için bkz. Devran Duran, § 64). Özellikle darbe
teşebbüsüyle veya FETÖ/PDY ile bağlantılı soruşturmaların kapsamı ve niteliği
ile FETÖ/PDY'nin özellikleri de dikkate alındığında
bu soruşturmaların diğer ceza soruşturmalarına göre çok daha zor ve karmaşık
olduğu ortadadır (Aydın Yavuz ve diğerleri,
§ 350).
51. Somut olayın yukarıda belirtilen özellikleri dikkate
alındığında UşakSulh Ceza Hâkimliğinin isnat edilen
suç için öngörülen yaptırımın ağırlığını, işin niteliğini ve önemini de gözönünde tutarak başvurucu hakkında uygulanan tutuklama
tedbirinin ölçülü olduğu ve adli kontrol uygulamasının yetersiz kalacağı
sonucuna varmasının keyfî ve temelsiz olduğu söylenemez.
52. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun tutuklamanın hukuki
olmadığı iddiasına ilişkin olarak bir ihlalin bulunmadığı açık olduğundan
başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan
yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
53. Buna göre başvurucunun kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına
tutuklama yoluyla yapılan müdahalenin Anayasa'nın 13. ve 19. maddelerinde yer
alan güvencelere aykırılık oluşturmadığı görüldüğünden Anayasa'nın 15.
maddesinde yer alan ölçütler yönünden ayrıca bir inceleme yapılmasına gerek
bulunmamaktadır.
2. Soruşturma Dosyasına
Erişimin Kısıtlandığına İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları
54. Başvurucu; soruşturma dosyasına ilişkin kısıtlama kararı
nedeniyle hakkındaki iddiaların tamamına vâkıf olamadığını, bu nedenle
tutuklamaya karşı etkili bir şekilde itirazda bulunma imkânından yoksun
bırakıldığını belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini
ileri sürmüştür.
b. Değerlendirme
55. Anayasa Mahkemesi, soruşturma dosyalarına erişime yönelik
olarak verilen kısıtlama kararlarının tutuklu kişilerin özgürlüklerinden mahrum
bırakılmalarına karşı itirazda bulunma hakkı üzerindeki etkisini birçok
kararında incelemiştir. Bu kararlarda, öncelikle yakalanan veya tutuklanan
kişiye yakalama ya da tutuklama sebeplerinin ve hakkındaki iddiaların
bildirilmesi gerektiği ancak buradaki bildirim yükümlülüğünün isnat edilen
suçlamalara esas tüm bilgi ve delilleri kapsamadığı belirtilmiş; bu bağlamda
başvurucunun tutuklamaya konu suçlamalara ilişkin temel unsurları bilip
bilmediği dikkate alınmıştır (Günay Dağ ve
diğerleri [GK], B. No: 2013/1631, 17/12/2015, §§ 168-176; Hidayet Karaca [GK], B. No: 2015/144,
14/7/2015, §§ 105-107; Süleyman Bağrıyanık ve diğerleri,§§ 248-257).
56. Somut olayda ifade ve sorgu tutanakları, tutukluluğa ilişkin
kararlar, başvurucu veya müdafileri tarafından verilen tutukluluğa ilişkin
dilekçeler ve soruşturma dosyasındaki bilgi ve belgeler incelendiğinde
başvurucunun tutukluluğa temel teşkil eden bilgi ve belgelerden haberdar
olduğu, bunların içeriği hakkında yeterli bilgiye sahip bulunduğu, tutukluluk
durumuna karşı itirazlarını sunma konusunda kendisine yeterli imkânın tanındığı
görülmektedir.
57. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Kötü Muamele Yasağının
İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
58. Başvurucu, insani olmayan gözaltı koşullarında kasti bir
şekilde tutulduğunu ve gözaltı süresince kamu görevlileri tarafından kötü
muameleye maruz bırakıldığını iddia etmiştir.
2. Değerlendirme
59. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği Anayasa
Mahkemesine başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun yollarının
tüketilmesi zorunludur. Başvurucunun bireysel başvuru konusu şikâyetini
öncelikle ve süresinde yetkili idari ve yargısal mercilere usulüne uygun olarak
iletmesi, bu konuda sahip olduğu bilgi ve delilleri zamanında bu makamlara
sunması, bu süreçte dava ve başvurusunu takip etmek için gerekli özeni
göstermiş olması gerekir(İsmail Buğra İşlek, B. No: 2013/1177, 26/3/2013, § 17).
60. Bireyin bir devlet görevlisi tarafından hukuka aykırı ve
Anayasa'nın 17. maddesini ihlal eder biçimde bir muameleye tabi tutulduğuna
ilişkin savunulabilir bir iddiasının bulunması hâlinde etkili bir soruşturma
yapılması gerekmektedir. Bu soruşturma, sorumluların belirlenmesini ve
cezalandırılmasını sağlamaya da elverişli olmalıdır (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 25).
61. Devletin sahip olduğu etkili soruşturma yükümlülüğü
kapsamında, işkence veya kötü muameleyi gösteren yeterli kesin belirtiler
mevcut olduğunda -kişilere müdahale üçüncü kişilerden gelmiş olsa dahi- şikâyet
ya da ihbarda bulunulmadığında bile resen soruşturma açılmasının sağlanması
gerektiği açıktır (Tahir Canan, §
25).
62. Başvuruya konu olayda başvurucu, genel olarak insani olmayan
gözaltı koşullarında kasti bir şekilde tutulduğunu ve gözaltı süresince kamu
görevlileri tarafından kötü muameleye maruz bırakıldığını ileri sürmektedir.
İddialar bir bütün olarak değerlendirildiğinde başvurucunun yakalandığı andan
itibaren kamu görevlilerinin kendisine kötü muamelede bulunduğundan şikâyetçi
olduğu görülmektedir. Bu kapsamda başvurucu, gözaltında tutma koşullarının
yetersizliğinden bahsetmişse de maruz kaldığını ileri sürdüğü kötü muamelenin
kamu görevlilerinin kasıt ve/veya ihmalinden mi yoksa salt tutulma
koşullarından mı kaynaklandığını açıkça belirtmemiştir. Dolayısıyla söz konusu
iddiaların Anayasa Mahkemesince doğrudan incelenebilmesi için yeterli bilgi ve
belge bulunmadığı anlaşılmıştır. Bu bağlamda somut olayın koşullarının
başvurucunun anılan iddialarının kamu görevlilerinin kasıt ve/veya ihmalinden
kaynaklanıp kaynaklanmadığına dair adli ve/veya idari bir soruşturmayla ortaya
konması gerekmektedir. Başvurucunun anılan iddialarını herhangi bir adli
ve/veya idari bir merciye ilettiğine dair bilgi veya
belge sunmadığı da gözetildiğinde hukuk sisteminde mevcut başvuru yolları
tüketmeksizin bireysel başvuruda bulunduğu anlaşılmaktadır.
63. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
C. Mülkiyet Hakkının
İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
64. Başvurucu, soruşturma kapsamında mal varlığına tedbir
konulması ve bu tedbirin uzun bir süre devam etmesi nedeniyle mülkiyet hakkının
ihlal edildiğini iddia etmiştir.
2. Değerlendirme
65. Anayasa'nın 35. maddesinin birinci fıkrasında "Herkes, mülkiyet ve miras haklarına
sahiptir." denilmek suretiyle mülkiyet hakkı güvenceye
bağlanmıştır. Anayasa'nın anılan maddesiyle güvenceye bağlanan mülkiyet hakkı,
ekonomik değer ifade eden ve parayla değerlendirilebilen her türlü mal varlığı
hakkını kapsamaktadır (AYM, E.2015/39, K.2015/62, 1/7/2015, § 20).
66. Yargıtay 12. Ceza Dairesinin 4/7/2013 tarihli ve
E.2013/8830, K.2013/18335 sayılı, 23/9/2013 tarihli ve E.2013/14435,
K.2013/21106 sayılı ve 14/12/2015 tarihli ve E.2014/19906, K.2015/19237 sayılı
ilamlarından da da anlaşıldığı üzere 5271 sayılı
Kanun'un 141. maddesinde düzenlenen yol, bir yandan başvurucunun maruz kaldığı
el koyma işleminin hukuka aykırılığının tespitini, diğer yandan da uğradığı
zararın tazmini imkânını sağlamaktadır. Bu nedenle 5271 sayılı Kanun’un 141.
maddesi ile öngörülen hukuk yolu başvurucunun şikâyetleri açısından erişilebilir
ve elverişli bir çözüm olanağı ile makul ölçüde bir başarı imkânı sunmaktadır (Mehmet Ali Aslan, B. No: 2013/2429,
30/3/2016, § 28).
67. Somut olayda, başvurucu hakkında FETÖ/PDY üyeliği
suçlamasıyla yürütülen ceza soruşturması kapsamında başvurucunun taşınır ve
taşınmaz mal varlığına 3/8/2016 tarihindetedbir
konulmuş ve söz konusu tedbir işlemi 21/11/2016 tarihinde kaldırılmıştır. Bu
doğrultuda başvurucunun mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddialarını
5271 sayılı Kanun’un 141. maddesi ile öngörülen hukuk yolunda ileri sürmeden
bireysel başvuruda bulunduğu anlaşılmıştır.
68. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
D. Savunma Hakkının İhlal
Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
69. Başvurucu, gözaltı sürecinde avukatı ile kısa süre
görüştürülmesinin ve tutuklu bulunduğu sürede avukatı ile yapmış olduğu
görüşmelerin kısıtlanmasının -savunmasını olumsuz açıdan etkilemesi nedeniyle-
adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
2. Değerlendirme
70. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrasında herkesin meşru
vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya
davalı olarak iddiada bulunma ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahip
olduğu belirtilmiştir. Anayasa’da adil yargılanma hakkının kapsamı
gösterilmediğinden bu hakkın kapsam ve içeriği, Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesi’nin 6. maddesi çerçevesinde belirlenmelidir (Güher Ergun ve diğerleri, B. No: 2012/13,
2/7/2013, § 38).
71. Savunma hakkı Anayasa’nın 36. maddesinde düzenlenmiş olup
ceza yargılamasında savunma hakkının güvence altına alınması demokratik
toplumun temel bir ilkesidir. Bu sebeple hakkaniyete uygun bir yargılamanın
gerçekleştirilebilmesi için savunma hakkının tam ve etkili bir biçimde
kullanılmasının sağlanması gerekir (Erol Aydeğer, B. No: 2013/4784, 7/3/2014, § 32).
72. Adil yargılanma hakkı kapsamında dile getirilen ihlal
iddialarının bireysel başvuruya konu edilebilmesi için yargılamanın
hakkaniyetinin zedelenecek olması ve bu ihlallerin yargılama sürecinin ileriki
aşamalarında telafi edilemeyecek nitelik taşıması gerekir. Belirtilen
koşulların oluşmaması hâlinde ikincillik ilkesi gereği adli süreç sonunda
verilecek nihai karardan sonra bireysel başvuruda bulunulmalıdır (Afitap Salman [GK], B. No: 2013/2105,
11/11/2015, § 22).
73. Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, iddia edilen hak ihlallerinin
derece mahkemelerince düzeltilmemesi hâlinde başvurulabilecek ikincil nitelikte
bir kanun yoludur. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği, Anayasa
Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun
yollarının tüketilmesi zorunludur. Bu ilke uyarınca başvurucunun Anayasa
Mahkemesi önüne getirdiği şikâyetini öncelikle ve süresinde yetkili idari ve
yargısal mercilere usulüne uygun olarak iletmesi, bu konuda sahip olduğu bilgi
ve kanıtlarını zamanında bu makamlara sunması, aynı zamanda bu süreçte dava ve
başvurusunu takip etmek için gerekli özeni göstermiş olması gerekir. (Ayşe Zıraman ve Cennet
Yeşilyurt, B. No: 2012/403, 26/3/2013, § 17).
74. Somut olayda başvurucu, avukatı ile görüşmelerinin kısıtlanması
nedeniyle savunma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Bu aşamada
başvurucunun ihlal iddialarına ilişkin yargılamanın derece mahkemesinde devam
ettiği tespit edilmiştir. Bu kapsamda derece mahkemesinde yargılamada gelinen
aşamaya kadar geçen süre, bu sürede soruşturma ve yargılama makamlarınca
yapılan işlemler dikkate alındığında yargılama tamamlanmadan iddiaların
bireysel başvuruda incelenmesini gerektirecek bir durumun varlığından söz
edilemez. Dolayısıyla başvuru konusu olayla ilgili yürütülen yargılamanın devam
ettiği ve yargılamanın etkisiz kabul edilmesine neden olacak belirtiler
olmadığı dikkate alındığında somut başvuruya ilişkin başvuru yollarının
tüketilmediği anlaşılmaktadır.
75. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Başvurucunun gizlilik talebinin kabulüne ve kimlik
bilgilerinin kamuya açık belgelerde GİZLİ TUTULMASINA,
B. 1. Tutuklamanın hukuki olmaması nedeniyle kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ
OLDUĞUNA,
2. Kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemiş olması
nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Mal varlığına tedbir konulması nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın
başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
4. Savunma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
C. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA
18/7/2018 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.