TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
FEVZİ YAZICI BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2016/59786)
|
|
Karar Tarihi:13/9/2018
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Serdar ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Serruh KALELİ
|
|
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
Raportör
|
:
|
Hüseyin TURAN
|
Başvurucu
|
:
|
Fevzi YAZICI
|
Vekili
|
:
|
Av. Sevgi TAŞ
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, darbe teşebbüsü sonrasında yürütülen soruşturmalar
kapsamında bir gazeteci hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin hukuki olmaması
nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının; ifade özgürlüğü kapsamındaki
eylemlerin tutuklamaya konu edilmesi nedeniyle de ifade özgürlüğünün ihlal
edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 21/10/2016 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
5. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal
Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler
çerçevesinde ilgili olaylar özetle şöyledir:
6. Türkiye, 15 Temmuz 2016 gecesi askerî bir darbe teşebbüsüyle
karşı karşıya kalmış; bu nedenle 21/7/2016 tarihinde ülke genelinde olağanüstü
hâl ilan edilmesine karar verilmiştir. Kamu makamları, soruşturma mercileri ve
yargı organları -olgusal temellere dayanarak- bu teşebbüsün arkasında Türkiye'de
çok uzun yıllardır faaliyetlerine devam eden ve son yıllarda Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ) ve/veya Paralel Devlet
Yapılanması (PDY) olarak isimlendirilen bir yapılanmanın olduğunu
değerlendirmişlerdir (Aydın Yavuz ve
diğerleri [GK], B. No: 2016/22169, 20/6/2017, §§ 12-25).
7. Darbe teşebbüsü sırasında ve sonrasında ülke genelinde darbe
girişimiyle bağlantılı ya da doğrudan darbe girişimiyle bağlantılı olmasa bile
FETÖ/PDY'nin kamu kurumlarındaki örgütlenmesinin yanı
sıra eğitim, sağlık, ticaret, sivil toplum ve medya gibi farklı alanlardaki
yapılanmasına yönelik olarak Cumhuriyet başsavcılıkları tarafından
soruşturmalar yürütülmüş; çok sayıda kişi hakkında gözaltı ve tutuklama
tedbirleri uygulanmıştır (Aydın Yavuz ve
diğerleri, §§ 51, Mehmet Hasan Altan
(2) [GK], B. No: 2016/23672, 11/1/2018, § 12).
8. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından başvurucunun da
aralarında bulunduğu ve çoğunluğu gazeteci, yazar ve akademisyen olan on iki
şüpheli hakkında FETÖ/PDY'nin medya yapılanmasıyla
bağlantılı olarak soruşturma başlatılmıştır.
9. Bu kapsamda İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı 4/8/2016
tarihinde FETÖ/PDY silahlı terör örgütüne üye olma suçundan tutuklanması
istemiyle başvurucuyu İstanbul 3. Sulh Ceza Hâkimliğine sevk etmiştir.
10. Başvurucunun Hâkimlikteki ifadesi şöyledir:
"... Atılı suçlamayı kabul etmiyorum. Ben
2003 yılında gazetede çalışmaya başladım. 1997- I999 yılları arasında Aksiyon
dergisinde çalıştım. 2003-2016 yılları arasında Zaman gazetesinde görsel
yönetmen olarak çalışmaktaydım. Mahkeme kararı ile kayyum atanmasından kısa bir
süre önce gazete yönetimi tarafından işime son verildi ve tazminatım ödenmiş
tazminatımın ödendiği ve işten çıkanldığımdan
sonradan haberim oldu. Kayyum atanmadan 1 gün önce beni tekrar işe almışlardır.
Zaman gazetesi ve Aksiyon dergisinin sahipleri künyede yazılı kişilerdir. Ben
en son Ali Akbulut'un gazetenin sahibi olduğunu biliyorum. Derginin sahibini
bilmiyorum. Fethullah Gülen'i tanıyorum. Gazete ve
dergi üzerinde herhangi bir etkisi olduğuna şahit olmadım. Gazete ve derginin
yayın politikasını yayın toplantılarında ilgili kişiler olan yayın yönetmeni ve
yardımcıları kararlaştırmaktadır. Fethullah Gülen
hakkında aleyhe bir yazı yayınlanıp yayınlanmadığını bilmiyorum. Fethullah Gülen'in ne yapmaya çalıştığı konusunda bir
fikrim yoktur. Ben sadece gazetenin dizayn işi ile uğraşmaktayım. Bu konuda
ekibi eğitip yönetimini yapıyordum. Orada bulunduğum süre içerisinde
gazetecilik faaliyeti dışında herhangi bir işte bulunmadım. Eğer bir terör
faaliyeti görseydim o kurumda asla bulunmazdım. Gazetenin yayın politikası
genellikle Türkiye'de olumlu yapılan işlerin desteklenmesi yönündeydi. 2013
yılında yolsuzluk soruşturması yapıldıktan sonra yayın politikası buna göre
şekillendi. Çalıştığım gazete gerçeklerin ortaya çıkması konusunda bir yayın
politikası gütmüştür. Dindar bir kişi olduğum için bir kere sohbetine
gitmiştim. 3 yıl süre ile Amerika'da kaldığım dönemde Fethullah
Gülen'in sohbetine katılmıştım. Darbe girişiminin Fethullah
Gülen tarafından gerçekleştirilip gerçekleştirilmediği konusunda kesin bir
kanaatim yoktur. Eğer onun talimatı ile gerçekleştirilmiş ise kendimi
aldatılmış hissederim. Darbe girişimi Fethullah Gülen
tarafından gerçekleştirilmiş ise onu da lanetliyorum. Suçsuz olduğum için diğer
gazete çalışanları gibi herhangi bir yere kaçmadım..."
11. İstanbul 3. Sulh Ceza Hâkimliğince 4/8/2016 tarihinde, başvurucununsilahlı terör örgütüne üye olma suçundan
tutuklanmasına karar verilmiştir.
12. Hâkimliğin tutuklama kararının ilgili bölümü şöyledir:
"Şüphelinin ... FETÖ/PDY silahlı terör
örgütünün basın ayağı olarak adlandınlan yapılanması
içerisinde yer alan anılan gazete, dergi ve ajanslarda görev yaparak ve sözkonusu yayınların dağıtımını sağlayarak örgüte bağlılık
ve sadakat ilkesi çerçevesinde görevlerini ifa ettikleri ve kamuoyunda 17/25
Aralık soruşturma dosyaları olarak bilinen silahlı terör örgütünün Türkiye
Cumhuriyeti Hükümetini ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını engelleme suçuna
iştirak eden emniyet görevlilerini, yargı mensuplarını haberleştirerek örgütün
amaçları doğrultusunda propaganda faaliyetleri yürüttükleri, bir kısım
şüphelilerin örgüte ait şirketlere el konulmasını önlemek amacıyla devir
işlemleri yaptığı ve mal kaçırma girişiminde bulundukları, ... terör örgütünün
yayın organı olan veya yayın organı haline dönüşen bilahere
668 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile kapatılan gazete, dergi ve ajans
çalışanı olan şüphelilerin FETÖ/PDY silahlı terör örgütünün üyeleri oldukları
yönünde kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut deliller bulunduğu;
suçun kanunda öngörülen ceza miktarı, işlendiği iddia edilen suçun önemli ve
ciddi sayılan katalog suçlardan olması nedeniyle tutuklama nedeninin 'kanun
gereğince' var sayılan (suçlardan olduğu), soruşturmanın henüz tamamlanmaması
nedeniyle şüphelilerin delilleri yok etme, gizleme, tanıklar üzerinde baskı
oluşturma şüphesinin bulunduğu, işin önemi, verilmesi beklenen ceza veya
güvenlik önlemi değerlendirildiğinde, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 13.
maddesinde ifade olunan 'ölçülülük' ilkesi uyarınca, daha hafif koruma önlemi
olan adli kontrol tedbiri uygulanmasının bu aşamada soruşturmaya konu suç ve bu
şüpheliler açısından 'yetersiz' kalacağı ve amaca hizmet etmeyeceği kanaatine
varılarak ... tutuklanmasına ... [karar verildi.]"
13. Başvurucu 12/8/2016 tarihinde tutuklama kararına itiraz
etmiştir. İstanbul 4. Sulh Ceza Hâkimliğince 2/9/2016 tarihinde "soruşturma aşamasında ele geçirilen deliller
bir bütün olarak değerlendirildiğinde; mevcut olan bu delillerin şüphelinin
üzerine atılı suçu işlediğine dair kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren
somut delillerin bulunduğu, suçun 5271 Sayılı CMK'nun
100/3 maddesinde sayılan katalog suçlardan olması nedeniyle varolduğu
kabul edilen tutuklama nedenlerinde herhangi bir isabetsizlik bulunmadığı, işin
önemi ve verilmesi beklenen ceza dikkate alındığında tutuklama tedbirinin
ölçülü olduğu, şüpheli hakkında adli kontrol tedbirlerinin uygulanmasının bu
aşamada yetersiz kalacağı, İstanbul 3. Sulh Ceza Hakimliğinin ... kararının
usul ve yasaya uygun bulunduğu" gerekçesiyle itirazın kesin
olarak reddine karar verilmiştir.
14. Başvurucu, anılan kararı 22/9/2016 tarihinde öğrendiğini
bildirmiştir.
15. Başvurucu 21/10/2016 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
16. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının 12/4/2017 tarihli
iddianamesi ile başvurucunun silahlı terör örgütüne üye olma suçunu
işlediğinden bahisle cezalandırılması istemiyle aynı yer Ağır Ceza Mahkemesinde
kamu davası açılmıştır. İddianamede başvurucu dışında on altı şüpheli hakkında
da benzer suçlardan cezalandırma talebinde bulunulmuştur.
17. İddianamede ilk olarak FETÖ/PDY'nin
yapısına, kamuoyunca bilinen isimleriyle 17-25
Aralık, MİT Tırları, Selam-Tevhid-Kudüs Ordusu,
Tahşiye, Kozmik Oda ve Balyoz gibi soruşturmalarda veya bu soruşturmalar sonucunda
açılan davalarda, anılan örgütün yargı ve emniyet içindeki unsurlarını kendi
amaçları doğrultusunda nasıl kullandığına ve Hükûmeti devirmeye yönelik
eylemlerine değinilmiştir. Devamında ise FETÖ/PDY ile bağlantılarının bulunduğu
ve darbe girişimine iştirak ettikleri değerlendirilen Zaman, Today's Zaman, Taraf, Samanyolu TV, Can Ezincan
TV gibi örgütün medya yapılanmasına dâhil olduğu belirtilen unsurlara yer
verilmiştir.
18. Başvurucuyla ilgili suçlamalara esas alınan iddianamedeki
olgular şöyle özetlenebilir:
i. FETÖ/PDY terör örgütünün 15/7/2016 tarihli darbe girişimi
sürecine kadar basın-medya yapılanmasındaki eylemlerinin tespitine yönelik
yürütülen soruşturma kapsamında bu örgüte ait Feza Gazetecilik A.Ş. bünyesinde
faaliyet yürüten Zaman gazetesi, Cihan Haber Ajansı ve Reklamcılık A.Ş., Cihan
Medya Dağıtım A.Ş., Dünya Dağıtım A.Ş., Irmak Radyo ve Televizyon Hizmetleri
A.Ş. ve Fia Prodüksiyon Radyo TV Reklam Organizasyon
İletişim San. Tic. Ltd. Şti.ne 4/3/2016 tarihinde
Sulh Ceza Hâkimliğince kayyum atandığı, kayyum atanan bu şirketlerin terör
örgütü lideri Fethullah Gülen'in talimatları
doğrultusunda yayın yapan kuruluşlar olduğunun açığa çıktığı, başvurucunun da
bu örgütün mensubu olarak terör örgütünün yayın ve propaganda faaliyetlerine
iştirak eden ve örgütsel amaç birlikteliği doğrultusunda hareket edenlerden
birisi olduğu ileri sürülmüştür.
ii. Başvurucunun Feza Gazetecilik Anonim Şirketine ait ticari
sicil bilgilerine ve 8/9/2015 tarihli Zaman gazetesi künyesine göre adı geçen
gazetenin görsel yönetmen-grafik tasarım sorumlusu olarak görev yaptığı tespit
edilmiştir.
iii. Başvurucunun FETÖ/PDY terör örgütünün iş kanadının
sendikası olduğu bilinen ve bu kapsamda 23/7/2016 tarihli 667 Sayılı Olağanüstü
Hal Kapsamında Alınan Tedbirlere İlişkin Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile
kapatılan Pak Medya İş Sendikasına üye olduğu ileri sürülmüştür.
iv. Başvurucunun FETÖ/PDY'nin finans
kuruluşu olduğu belirtilen Bank Asyada hesap harkeketlerinin örgüte destek mahiyetinde olduğu ileri
sürülmüştür. Bu kapsamda;
- FETÖ/PDY'nin amacını gerçekleştirmek
amacıyla mali kaynağa ihtiyaç duyduğu, bunun himmet, bağış vb. adlarla halktan
veya örgüt mensuplarından toplanan paralarla temin edildiği, bununla birlikte
örgütün suçtan elde ettiği gelirleri aklama yöntemiyle Banka Asyanın araç olarak kullanıldığı, bankanın örgüt lideri Fetullah Gülen tarafından yönetildiği husususun Mali
Suçları Araştırma Kurulu (MASAK) ve Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu
(BDDK) raporları ile tespit edildiği, elindeki mali gücünü ve kendisini bu güce
ulaştıran kaynakları kaybetmek istemeyen örgütün anılan Bankanın desteklenmesi
yolunda çağrılar yaptığı, bu amaçla Fetullah Gülen'in internet ortamında yayımlanan bir
konuşmasında Bankanın likitide durumunun artırılması
için örgüt üyelerinin ve bu kişilerin çevresindeki şahısların Bankaya
yönlendirilmesi konusunda açık bir talimat verdiği, bu talimata istinaden
örgütün yayın organları vasıtasıyla şahısların Bankaya yönlendirilmesi
konusunda açıkça propagandaların yapıldığı, özellikle 2013 yılı Aralık ayından
itibaren 2014 yılı da dâhil olmak üzere Banka üzerinden olağan bankacılık
faaliyetleri ile bağdaşmayacak nitelikte para yatırma, hesap açtırma, bireysel
emeklilik başvurusu, katılım hesabı açma, kredi kartı kullanımı gibi bankacılık
işlemlerinde artışların meydana geldiği, bu durumun örgüt liderinin çağrısına
istinaden örgüt üyeleri tarafından mali destek sağlamak amacıyla yapıldığı ve
bu şekilde örgüte fon sağlandığı belirtilmiştir.
- Başvurucunun Bank Asyada hesabının
olduğu, bu hesabında 31/12/2013 ila 24/12/2014 tarihleri arasında 22.363,97
TL'lik artış olduğu, eşi F.Y.nin de bu tarihler arasında
hesabında 1.478,84 TL'lik artış olduğu belirtilmiştir.
- Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu (TMSF) 3/2/2015 tarihinde
FETÖ/PDY ile irtibatlı olduğu değerlendirilen Bank Asyanın
yönetimine el koymuş, BDDK ise anılan Bankayı 29/5/2015 tarihinde TMSF'ye devretmiştir. Yine FETÖ/PDY ile bağlantıları olduğu
belirtilen çok sayıda ticari kuruluşa da kayyum atanmıştır (Aydın Yavuz ve diğerleri, § 35).
19. İddianamede başvurucuya yöneltilen eylemlere ilişkin olarak
yapılan hukuki değerlendirmenin ilgili bölümü şöyledir:
"Örgütsel amaçlar doğrultusunda
öncesinden bildikleri darbe girişimine, maddi cebir kullanmak suretiyle iştirak
eden faillerin eyleminegirişime sözde neden teşkil eden
siyasal ve toplumsal kaos ortamının bulunduğuna ve bu ortamın yaratılmasına
yönelik örgütsel amaçla gerçekleştirilen kalkışma suçlarının hareket unsurunun
alt unsuru olan 'cebir' teriminin öncülü ve ayrı düşünülemeyecek bir parçası
olan söylem ve propagandalarda bulunmak, medya etki gücünü kullanarak toplumun
darbe girişimine karşı koymamasını telkin etmek veya hücre tipi örgütlenme
modeline göre teşkilatlanan Silahlı Kuvvetler içerisindeki hücrelerin bir
kısmının katıldığı darbe girişimine ilişkin talimat iletmek suretiyle iştirak
ettikleri, asli fail oldukları ... darbe girişimi tarihinden önce haklarında
'silahlı terör örgütü yöneticisi olma' suçundan açılan iddianame ve
iddianamelerdeki eylem tarihlerinden sonra faaliyetlerine devam ettikleri, ayrıca
... her birinin kendi bölümünde anlatılan başka soruturmalara
konu eylemlerinin çeşitliliği ve yoğunluğu nazara alınıp iş bu iddianamemize
konu eylemleriyle birlikte değerlendirildiğinde eylemlerin kalkışma suçlarıyla
amaçlanan zarar tehlikesini yaratmaya elverişli olduğu, tüm şüphelilerin
eylemlerinin ise terör örgütünün faaliyeti kapsamında aynı amaca yönelik olduğu
için deliller ile eylemlerinin hukuki vasıflandırılmasının birlikte
değerlendirilebilmesini teminen aynı iddianameye konu
edildiği anlaşılmakla;
...
... Üzerlerine atılı kalkışma suçları
niteliğindeki Türkiye Büyük Millet Meclisini ortadan kaldırmaya veya görevini
yapmasını engellemeye teşebbüs etme, Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini ortadan
kaldırmaya veya görevini yapmasını engellemeye teşebbüs etme, anayasal düzeni
ortadan kaldırmaya teşebbüs etme, silahlı terör örgütünün üyesi olmaları
nedeniyle silahlı terör örgütüne üye olma suçlarını işlediklerinin kabulüyle
... cezalandırılmalarına ..."
20. Cumhuriyet savcısı 11/12/2017 tarihli duruşmada esas
hakkındaki mütalaasını sunmuştur. Savcılık mütalaasında, iddianamede olduğu
üzere (bkz. § 18) FETÖ/PDY hakkında genel bazı açıklamalara yer verilmiş;
başvurucunun da aralarında bulunduğu her bir sanık hakkında ayrı ayrı
değerlendirme yapılmıştır. Başvurucuyla ilgili değerlendirmeler genel olarak
iddianamede belirtilen olgularla aynı mahiyette olup bunlara ek olarak Zaman TV isimli Youtube kanalında Zaman Gazetesi reklam filmi- Sükutun Çığlığı-Ekim
2015 ismiyle 5/10/2015 tarihinde bir dakika süreli olarak yayımlanan
kayda değinilmiştir.
21. Mütalaada;Zaman
gazetesinin 2015 yılı güz dönemine ait kısa reklam filminin açıklama kısmında "Zaman Gazetesi'nin güz dönemi yeni abone
kampanyası başladı. Ulusal kanalların yanı sıra internet sitelerinde bu andan
itibaren yayınlanmaya başlayan yeni reklam filminde tek bir kelime bile
kullanılmıyor." açıklamasının yazılı olduğu, yirmi saniye
süreli reklam filmde olağanüstü durumlarda ve tehdit durumlarında uyarı amaçlı
çalınan siren sesleri eşliğinde boş görünümlü binaların, insansız sokakların
olduğu, terk edilmiş izlenimi veren bir yerleşim yerinin havadan çekilmiş
görüntüleriyle reklam filminin başladığı, ardından gülen, yeni doğmuş bir
bebeğin ekrana geldiği, akabinde Türk Silahlı Kuvvetlerinin (TSK) kullandığı
zırhlı araçlara ait top sesi eşliğinde Zaman gazetesinin logosunun göründüğü,
bu kısa reklam filminin sonunda duyulan top sesinin başlangıçta gösterilen
yerleşim yerinin bombalandığı algısını oluşturduğu ifade edilmiştir.
22. Mütalaaya göre "...
'film' bütünsel olarak terör örgütünün ve medya yapılanmasının önemli
aktörlerinden olan Zaman Gazetesi'nin anlatılan yapısı ve örgütsel işlevi,
örgüt lideri Gülen'in ... haberleşme ve talimat iletim yöntemlerinden 'şifreli
ve bilinçaltı mesaj verme' yöntemi olgusu, reklam senaryosunu hazırlayan ve
yayına sunanların örgütsel bağlılık ve konumları, filmde herhangi bir sebep
sonuç bağlantısı bulunmadığını, birbirinden bağımsız figürler olup ulusal
ölçekte yayın yapan bir gazete için herhangi bir anlam ifade etmediği gerçeği,
adının terör örgütü lideri Gülen bağlamında ifade ettiği anlam ve darbe
girişimi öncesinde toplumsal algı zemini yaratmaya yönelik ... diğer örgütsel
faaliyetlerle birlikte bir arada değerlendirildiğinde;15/07/2016 tarihli terör
örgütü tarafından gerçekleştirilen darbe girişimi ile gülen bir bebeğe ait
görüntünün bulunduğu reklam filminin yayınlandığı 05/10/2015 tarihi arasındaki
sürenin bebeğin doğum tarihi olan 9 ay 10 gün olması, darbe girişiminin
başarılı olması halinde sözde sıkıyönetim ilanıyla sokağa çıkma yasağının
getirilmesi sonucu ülke genelinde oluşacak görüntünün reklam filminde
kullanılan insansız sokakların olduğu, terk edilmiş yerleşim görüntüleri ile
benzerlik göstermesi, darbe girişimi olayında TBMM başta olmak üzere bir kısım
yerleşim yerlerinin ve kamu kurumlarının bombalanmasıyla reklam filminde
kullanılan savaş ve tehdit durumunda uyarı amaçlı çalınan siren seslerinin
kullanılması, ayrıca gazetenin logosu ekrana gelirken duyulan top sesinin
filmde gösterilen yerleşim yerini bombaladığı algısını vermesi nazara
alındığında darbe girişimi olayı ile reklam filminin benzerlik göstermesinin
tesadüf olamayacağı ... diğer faaliyetler gibi darbe sonrası dönem ve darbe
girişimin hedef aldığı siyasal iktidara karşı kamuoyu ve toplumsal algı zemini
oluşturma amacı taşıdığı, darbe girişimiyle ilgili olarak terör örgütünün yayın
organı olup sonradan faaliyetlerine son verilen Zaman Gazetesi'nin, eski gazete
çalışanları olan tanıkların beyan ve değerlendirmesine göre de 9 ay 10 gün
sonra darbe olacağı mesajını içerir reklam filminin 05/10/2015 tarihinde
yayımlandığı, reklamın yayınlanmasından sonra belirtilen süre sonunda
15/07/2016 tarihinde örgüte mensup bir kısım asker şahıslarca darbe girişiminde
bulunulduğu, reklam senaryosunu hazırlayan kişiler arasında bulunup hakkında
yakalama emri düzelenen firari sanık E.D.nin reklamın yayınlandığı tarihte darbe iması ve terör
örgütüyle ilgili soruşturmalar yürüten savcılar ve davalarına bakan hakimler
başta olmak üzere kamu görevlileri ile mevcut hükümeti tehdit eden nitelikteki
köşe yazısını kaleme aldığı, somut olayda şifreli mesaj gönderme yönteminin
Türk Silahlı Kuvvetleri içerisine sızmış terör örgütü mensuplarına mesaj
gönderme amacı taşıdığının, darbe girişimi sonucuyla birlikte ele alındığında
bariz olduğu, darbe mesajı verilen söz konusu reklam filminin darbeci askeri
kanat ile fikir ve eylem birliği içerisinde, önceye dayalı planın bir parçası
olarak hazırlandığı ...[açıktır.]"
23. İstanbul 26. Ağır Ceza Mahkemesinin 16/2/2018 tarihli
kararıyla başvurucunun cebir ve şiddet kullanarak, Türkiye Cumhuriyeti
Anayasası'nın öngördüğü düzeni ortadan kaldırmaya veya bu düzen yerine başka
bir düzen getirmeye veya bu düzenin fiilen uygulanmasını önlemeye teşebbüs etme suçundan ağırlaştırılmış müebbet hapis
cezasıyla cezalandırılmasına ve tutukluluk hâlinin devamına karar verilmiştir.
İddianamede ve mütalaadabelirtilen delillere atıfla
verilen kararın ilgi kısmı şöyledir:
"... terör örgütüyle organik bağları
açıklanan medya unsurları sanıkların ... söz konusu reklam filminin hazırlanıp
yayınlanması eylemine ve anlatılan şekilde darbe girişimini önceden bilerek,
maddi cebir kullanmak suretiyle iştirak eden faillerin eylemine girişime sözde
neden teşkil eden siyasal ve toplumsal kaos ortamının bulunduğuna ve bu ortamın
yaratılmasına yönelik örgütsel amaçla gerçekleştirilen kalkışma suçlarının
hareket unsurunun alt unsuru olan 'cebir' teriminin öncülü ve ayrı
düşünülemeyecek bir parçası olan söylem ve propagandalarda bulunmak, hücre tipi
örgütlenme modeline göre teşkilatlanan Silahlı Kuvvetler içerisindeki FETÖ
hücrelerinin bir kısmının katıldığı darbe girişimine ilişkin talimat iletmek
suretiyle iştirak ettikleri ve bu nedenlerle üzerine atılı anayasal düzeni ortadan kaldırmaya
teşebbüs etme suçunun asli faili olduğu ... somut olayda sanığın eyleminin bir
bütün olarak TCK'nın 309/1. maddesinde düzenlenen suçu oluşturacağı
anlaşılmakla .... cezalandırılmasına ... karar
verilmiştir."
24. Dava, bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla
istinaf aşamasında derdesttir vebaşvurucunun hükmen
tutukluluk durumu devam etmektedir.
IV. İLGİLİ HUKUK
25. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun "Tutuklama nedenleri" kenar başlıklı
100. maddesinin ilgili bölümü şöyledir:
"(1) Kuvvetli suç şüphesinin varlığını
gösteren somut delillerin ve bir tutuklama nedeninin bulunması halinde, şüpheli
veya sanık hakkında tutuklama kararı verilebilir. İşin önemi, verilmesi
beklenen ceza veya güvenlik tedbiri ile ölçülü olmaması halinde, tutuklama
kararı verilemez.
(2)
Aşağıdaki hallerde bir tutuklama nedeni var sayılabilir:
a) Şüpheli veya sanığın kaçması, saklanması
veya kaçacağı şüphesini uyandıran somut olgular varsa.
b) Şüpheli veya sanığın davranışları;
1. Delilleri yok etme, gizleme veya
değiştirme,
2. Tanık, mağdur veya başkaları üzerinde baskı
yapılması girişiminde bulunma,
Hususlarında kuvvetli şüphe oluşturuyorsa.
(3) Aşağıdaki
suçların işlendiği hususunda kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığı halinde,
tutuklama nedeni var sayılabilir:
a) 26.9.2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununda yer alan;
...
11. Anayasal Düzene ve Bu Düzenin İşleyişine
Karşı Suçlar (madde 309, 310, 311, 312, 313, 314, 315),
..."
26. 5271 sayılı Kanun'un "Tutuklama
kararı" kenar başlıklı 101. maddesinin (1) ve (2) numaralı
fıkraları şöyledir:
"(1) Soruşturma evresinde şüphelinin
tutuklanmasına Cumhuriyet savcısının istemi üzerine sulh ceza hâkimi
tarafından, kovuşturma evresinde sanığın tutuklanmasına Cumhuriyet savcısının
istemi üzerine veya re'sen mahkemece karar verilir.
Bu istemlerde mutlaka gerekçe gösterilir ve adlî kontrol uygulamasının yetersiz
kalacağını belirten hukukî ve fiilî nedenlere yer verilir.
(2)
Tutuklamaya, tutuklamanın devamına veya bu husustaki bir tahliye isteminin
reddine ilişkin kararlarda;
a) Kuvvetli suç şüphesini,
b) Tutuklama nedenlerinin varlığını,
c) Tutuklama tedbirinin ölçülü olduğunu,
gösteren deliller somut olgularla gerekçelendirilerek açıkça gösterilir.
Kararın içeriği şüpheli veya sanığa sözlü olarak bildirilir, ayrıca bir örneği
yazılmak suretiyle kendilerine verilir ve bu husus kararda belirtilir."
27. 6/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun "Silâhlı örgüt" kenar
başlıklı 314. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:
"(1) Bu kısmın dördüncü ve beşinci
bölümlerinde yer alan suçları işlemek amacıyla, silahlı örgüt kuran veya
yöneten kişi, on yıldan onbeş yıla kadar hapis cezası
ile cezalandırılır.
(2)
Birinci fıkrada tanımlanan örgüte üye olanlara, beş yıldan on yıla kadar hapis
cezası verilir."
28. 12/4/1991 tarihli ve 3713 sayılı
Terörle Mücadele Kanunu'nun "Cezaların
artırılması" kenar başlıklı 5. maddesinin birinci fıkrasının
birinci cümlesi şöyledir:
"3 ve 4 üncü
maddelerde yazılı suçları işleyenler hakkında ilgili kanunlara göre tayin
edilecek hapis cezaları veya adlî para cezaları yarı oranında artırılarak
hükmolunur."
V. İNCELEME VE GEREKÇE
29. Mahkemenin 13/9/2018 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Kişi Hürriyeti ve
Güvenliği Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
30. Başvurucu; tutuklama nedenlerinin bulunmadığını, tutuklamaya
neden olabilecek hiçbir maddi olgunun kararda gösterilmediğini ve tutuklama
kararının gerekçesiz olduğunu belirterek masumiyet karinesinin, adil yargılanma
hakkının ve kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş
ve tazminat talebinde bulunmuştur.
2. Değerlendirme
31. Anayasa'nın "Temel
hak ve hürriyetlerin sınırlanması" kenar başlıklı 13. maddesi
şöyledir:
"Temel hak ve hürriyetler, özlerine
dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere
bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın
sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine
ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."
32. Anayasa'nın "Temel
hak ve hürriyetlerin kullanılmasının durdurulması" kenar
başlıklı 15. maddesi şöyledir:
"Savaş, seferberlik, sıkıyönetim veya
olağanüstü hallerde, milletlerarası hukuktan doğan yükümlülükler ihlâl
edilmemek kaydıyla, durumun gerektirdiği ölçüde temel hak ve hürriyetlerin
kullanılması kısmen veya tamamen durdurulabilir veya bunlar için Anayasada
öngörülen güvencelere aykırı tedbirler alınabilir.
Birinci fıkrada belirlenen durumlarda da, savaş hukukuna uygun fiiller sonucu meydana gelen
ölümler dışında, kişinin yaşama hakkına, maddî ve manevî varlığının bütünlüğüne
dokunulamaz; kimse din, vicdan, düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz
ve bunlardan dolayı suçlanamaz; suç ve cezalar geçmişe yürütülemez; suçluluğu
mahkeme kararı ile saptanıncaya kadar kimse suçlu sayılamaz."
33. Anayasa'nın "Kişi
hürriyeti ve güvenliği" kenar başlıklı 19. maddesinin birinci
fıkrası ile üçüncü fıkrasının birinci cümlesi şöyledir:
"Herkes, kişi hürriyeti ve güvenliğine
sahiptir.
...
Suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunan
kişiler, ancak kaçmalarını, delillerin yokedilmesini
veya değiştirilmesini önlemek maksadıyla veya bunlar gibi tutuklamayı zorunlu
kılan ve kanunda gösterilen diğer hallerde hâkim kararıyla
tutuklanabilir."
34. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucular tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
§ 16). Başvurucunun şikâyetinin özü, tutukluluğun hukuki olmadığına ilişkindir.
Dolayısıyla başvurucunun bu bölümdeki iddialarının Anayasa'nın 19. maddesinin
üçüncü fıkrası bağlamında, kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı kapsamında
incelenmesi gerekir.
i. Uygulanabilirlik
Yönünden
35. Anayasa Mahkemesi Aydın
Yavuz ve diğerleri (Aynı kararda bkz. §§ 187-191) kararında,
olağanüstü yönetim usullerinin uygulandığı dönemlerde alınan tedbirlere ilişkin
bireysel başvuruları incelerken Anayasa'nın 15. maddesinde ortaya konulan temel
hak ve özgürlüklere ilişkin güvence rejimini dikkate alacağını belirtmiştir.
Buna göre olağanüstü bir durumun bulunması ve bunun ilan edilmesinin yanı sıra
bireysel başvuruya konu temel hak ve özgürlüklere müdahale teşkil eden tedbirin
olağanüstü durumla bağlantılı olması hâlinde inceleme Anayasa'nın 15. maddesi
uyarınca yapılacaktır.
36. 15 Temmuz 2016 tarihinde yaşanan darbe teşebbüsünden sonra
Cumhurbaşkanı başkanlığında toplanan Bakanlar Kurulu 21/7/2016 tarihinde
olağanüstü hâl ilan edilmesine karar vermiş; daha sonra da olağanüstü hâl
birçok kez uzatılmıştır. Olağanüstü hâl ilanı nedenlerinin başında darbe
teşebbüsü gelmektedir (Aydın Yavuz ve
diğerleri, §§ 224, 226). Olağanüstü hâl ilanı ile darbe
teşebbüsünden kaynaklanan tehlikenin yanı sıra bu teşebbüsün arkasında olduğu
değerlendirilen FETÖ/PDY'den kaynaklanan tehdit ve
tehlikenin de bertaraf edilmesinin amaçlandığı görülmektedir (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 48, 229).
Nitekim darbe teşebbüsünün arkasındaki yapılanmanın FETÖ/PDY olduğuna ilişkin
kamu makamlarınca ve soruşturma mercilerince yapılan değerlendirmeler olgusal
temellere dayanmaktadır (Aydın Yavuz ve
diğerleri, § 216).
37. Başvurucunun tutuklandığı tarihte Türkiye'de olağanüstü hâl
yönetim usulü yürürlüktedir. Tutuklama kararında, başvurucunun darbe teşebbüsü
kapsamında bir suç işlediği ve darbe teşebbüsünün arkasındaki yapılanma olduğu
belirtilen FETÖ/PDY üyesi olduğu ileri sürülmüştür (bkz. §§ 11, 12). Dolayısıyla başvurucunun tutuklanmasına
dayanak olan suçlamanın olağanüstü hâl ilanını gerekli kılan olaylarla ilgili
olduğu görülmektedir.
38. Bu itibarla olağanüstü hâl ilanına sebebiyet veren olaylar
kapsamında bir suçlamayla tutuklanan başvurucu hakkında uygulanan tutuklama
tedbirinin hukuki olup olmadığının incelenmesi Anayasa'nın 15. maddesi
kapsamında yapılacaktır. Bu inceleme sırasında öncelikle başvurucunun
tutuklanmasının başta Anayasa'nın 13. ve 19. maddeleri olmak üzere diğer
maddelerinde yer alan güvencelere aykırı olup olmadığı tespit edilecek,
aykırılık saptanması hâlinde ise Anayasa'nın 15. maddesindeki ölçütlerin bu
aykırılığı meşru kılıp kılmadığı değerlendirilecektir (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 193-195,
242).
ii. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
(1) Genel
İlkeler
39. Anayasa'nın 19. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkına sahip olduğu ilke olarak ortaya konduktan sonra
ikinci ve üçüncü fıkralarında, şekil ve şartları kanunda gösterilmek şartıyla
kişilerin özgürlüğünden mahrum bırakılabileceği durumlar sınırlı olarak
sayılmıştır (Murat Narman, B. No: 2012/1137, 2/7/2013, § 42).
40. Kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına yönelik bir müdahale
olarak tutuklamanın Anayasa'nın 13. maddesinde öngörülen ve tutuklama
tedbirinin niteliğine uygun düşen; kanun tarafından öngörülme, Anayasa'nın
ilgili maddelerinde belirtilen haklı sebeplerden bir veya daha fazlasına
dayanma ve ölçülülük ilkesine aykırı olmama koşullarına uygun olup olmadığının
belirlenmesi gerekir (Halas Aslan, B. No: 2014/4994, 16/2/2017, §§ 53, 54).
41. Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrasına göre tutuklama
ancak suçluluğu hakkında kuvvetli belirti
bulunan kişiler bakımından mümkündür. Bir başka anlatımla
tutuklamanın ön koşulu, kişinin suçluluğu hakkında kuvvetli belirtinin
bulunmasıdır. Bunun için suçlamanın kuvvetli sayılabilecek inandırıcı
delillerle desteklenmesi gerekir (Mustafa
Ali Balbay, B. No: 2012/1272, 4/12/2013, § 72).
42. Öte yandan Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrasında,
tutuklama kararının kaçma ya da delillerin yok edilmesini veya değiştirilmesini
önlemek amacıyla verilebileceği belirtilmiştir. 5271 sayılı Kanun'un 100.
maddesine göre de şüpheli veya sanığın kaçması, saklanması veya kaçacağı
şüphesini uyandıran somut olguların bulunması, şüpheli veya sanığın
davranışlarının delilleri yok etme, gizleme veya değiştirme, tanık, mağdur veya
başkaları üzerinde baskı yapılması girişiminde bulunma hususlarında kuvvetli
şüphe oluşturması hâllerinde tutuklama kararı verilebilecektir. Maddede ayrıca
işlendiği konusunda kuvvetli şüphe bulunması şartıyla tutuklama nedeninin
varsayılabileceği suçlara ilişkin bir listeye yer verilmiştir (Halas Aslan, §§ 58, 59).
43. Diğer taraftan Anayasa'nın 13. maddesinde temel hak ve
özgürlüklere yönelik sınırlamaların ölçülülük
ilkesine aykırı olamayacağı belirtilmiştir. Bu bağlamda dikkate alınacak
hususlardan biri tutuklama tedbirinin isnat edilen suçun önemi ve uygulanacak
olan yaptırımın ağırlığı karşısında ölçülü olmasıdır (Halas Aslan, § 72).
44. Her somut olayda tutuklamanın ön koşulu olan suçun
işlendiğine dair kuvvetli belirtinin olup olmadığının, tutuklama nedenlerinin
bulunup bulunmadığının ve tutuklama tedbirinin ölçülülüğünün takdiri öncelikle
anılan tedbiri uygulayan yargı mercilerine aittir. Zira bu konuda taraflarla ve
delillerle doğrudan temas hâlinde olan yargı mercileri Anayasa Mahkemesine
kıyasla daha iyi konumdadır (Gülser Yıldırım
(2) [GK], B. No: 2016/40170, 16/11/2017, § 123). Bununla birlikte
yargı mercilerinin belirtilen hususlardaki takdir aralığını aşıp aşmadığı
Anayasa Mahkemesinin denetimine tabidir. Anayasa Mahkemesinin bu husustaki
denetimi, somut olayın koşulları dikkate alınarak özellikle tutuklamaya ilişkin
süreç ve tutuklama kararının gerekçeleri üzerinden yapılmalıdır (Erdem Gül ve Can Dündar [GK], B. No:
2015/18567, 25/2/2016, § 79; Selçuk Özdemir
[GK], B. No: 2016/49158, 26/7/2017, §
76; Gülser Yıldırım (2), § 124).
(2) İlkelerin
Olaya Uygulanması
45. Başvurucu, İstanbul 3. Sulh Ceza Hâkimliğinin 4/8/2016
tarihli kararıyla tutuklanmıştır.
46. Somut olayda öncelikle başvurucunun tutuklanmasının kanuni dayanağının
olup olmadığının belirlenmesi gerekir. Başvurucu, darbe teşebbüsünün ardındaki
yapılanma olduğu belirtilen FETÖ/PDY'nin medya
yapılanması içinde yer aldığı iddiasıyla yürütülen bir soruşturma (bkz. § 9)
kapsamında silahlı terör örgütüne üye olma suçundan 5271 sayılı Kanun'un 100.
maddesi uyarınca tutuklanmıştır (bkz. §§ 11, 12). Dolayısıyla başvurucu
hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin kanuni dayanağı bulunmaktadır.
47. Kanuni dayanağı bulunduğu anlaşılan tutuklama tedbirinin
meşru bir amacının olup olmadığı ve ölçülülüğü incelenmeden önce tutuklamanın
ön koşulu olan suçun işlendiğine dair kuvvetli belirtinin bulunup
bulunmadığının değerlendirilmesi gerekir.
48. Başvurucu hakkındaki tutuklama kararında, iddianamede ve
mütalaada; FETÖ/PDY silahlı terör örgütünün medya yapılanması içinde yer alan
medya organlarında görev yaptığına ve örgütün amaçları doğrultusunda faaliyet
yürüttüğüne, Bank Asya hesabındaki hareketliliğe ve Pak Medya İş Sendikasına
üye olunmasına ve Zaman TV isimli
Youtube kanalında Zaman Gazetesi reklam
filmi- Sükutun Çığlığı-Ekim 2015 ismiyle 5/10/2015 tarihinde bir
dakika süreli olarak yayımlananreklam filmine
dayanılmıştır (bkz. §§ 12, 18, 20, 21, 22). 14 Temmuz gecesi yapılan darbe
girişimine zemin hazırlamak ve bunun için kamuoyu algısını şekillendirmek
amacıyla bu reklamın yapıldığı belirtilmiştir. Reklama konu olayda belirtilen
doğumun olacağı günde ise askerî bir darbe teşebbüsü gerçekleşmiştir.
49. Soruşturma makanmlarınca,
başvurucunun FETÖ/PDY'ninönemli bir medya organı olan
Zaman gazetesinde görsel yönetmen-grafik tasarım sorumlusu olarak görev
yapmasının ve Gazeteye kayyum atanıncaya kadar bu göreve devam etmesinin,
başvurucu ile anılan FETÖ/PDY arasında örgütsel bir ilişki olduğuna dair
kuvvetli belirti olarak kabul edilmesinin temelsiz ve keyfî olduğu söylenemez.
50. Soruşturma mercilerince ayrıca başvurucunun Asya Bank
hesabında 31/12/2013 ila 24/12/2014 tarihleri arasında para artışının olduğu
tespit edilmiştir. Anayasa Mahkemesi,FETÖ/PDY
terör örgütünün mali kaynağını oluşturduğu ve örgüte bu yolla gelir sağladığı
tespit edilen Bank Asyaya örgüt liderinin ve
yöneticilerinin çağrıları üzerine para yatırılmasının somut olayın koşullarına
göre suçun işlendiğine dair kuvvetli belirti olarak kabul edilmesinin de
temelsiz ve keyfî olmayacağını kabul etmektedir (Metin Evecen, B. No: 2017/744, 4/4/2018, § 58). Buna göre
soruşturma makamlarınca ve/veya tutuklama tedbirine karar veren mahkemelerce
FETÖ/PDY üyesi olmakla suçlanan başvurucunun örgütün mali kaynağını oluşturan
ve bu yolla gelir elde ettiği Bankadaki para artışının somut olayın koşullarına
göre suçun işlendiğine dair kuvvetli belirti
olarak kabul edilmesi, anılan Bankanın durumu itibarıyla temelsiz ve keyfî bir
tutum olarak değerlendirilemez.
51. Başvurucunun yukarıda belirtilen eylemleri nedeniyle
İstanbul 26. Ağır Ceza Mahkemesinin 16/2/2018 tarihli kararıyla 5237 saylı
Kanun'un 309. maddesi uyarınca cebir
ve şiddet kullanarak, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın öngördüğü düzeni
ortadan kaldırmaya veya bu düzen yerine başka bir düzen getirmeye veya bu
düzenin fiilen uygulanmasını önlemeye teşebbüs etme suçundan ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasıyla
cezalandırılmasına da karar verilmiştir.
52. Sonuç olarak başvurucu yönünden suç şüphesini doğrulayan
kuvvetli belirtilerin bulunmadığının kabulü mümkün değildir.
53. Başvurucu hakkında uygulanan ve kuvvetli suç şüphesinin
bulunması şeklindeki ön koşulu yerine gelmiş olan tutuklama tedbirinin meşru
bir amacının olup olmadığının değerlendirilmesi gerekir. Bu değerlendirmede
tutuklama kararının verildiği andaki genel koşullar da dâhil olmak üzere somut
olayın tüm özelliklerinin dikkate alınması gerekir.
54. Başvurucunun tutuklanmasına karar verilirken suça ilişkin
kanunda öngörülen ceza miktarına, isnat edilen suçun katalog suçlar arasında
olmasına, delilleri etkileme imkânın bulunmasına ve adli kontrolün yetersiz
kalacak olmasına dayanıldığı görülmektedir.
55. Başvurucunun tutuklanmasına karar verilen silahlı terör
örgütüne üye olma suçu, Türk hukuk sisteminin öngördüğü ağır yaptırım olan ve
hapis cezasını gerektirmektedir. Başvurucu ayrıca hukuk sistemimizdeki en ağır
suçlardan birini işlediğinden bahisle en ağır ceza olan cebir ve şiddet
kullanarak, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın öngördüğü düzeni ortadan
kaldırmaya veya bu düzen yerine başka bir düzen getirmeye veya bu düzenin
fiilen uygulanmasını önlemeye teşebbüs etme suçundan
mahkemece mahkûm edilmiştir. İsnat edilen suça ilişkin kanunda öngörülen
cezanın ağırlığı kaçma şüphesine işaret eden durumlardan biridir (Hüseyin Burçak, B. No: 2014/474, 3/2/2016,
§ 61; Aydın Yavuz ve diğerleri, §
275). Ayrıca anılan suçlar, 5271 sayılı Kanun'un 100. maddesinin (3) numaralı
fıkrasında yer alan ve kanun gereği tutuklama
nedeni varsayılabilen suçlar arasındadır.
56. Darbe teşebbüsü sonrasındaki koşullar dolayısıyla soruşturma
konusu olaylara ilişkin delillerin sağlıklı bir şekilde toplanabilmesi ve
soruşturmaların güvenlik içinde yürütülebilmesi için tutuklama dışındaki koruma
tedbirlerinin yetersiz kalması söz konusu olabilir. Bu dönemde ortaya çıkan
kargaşadan yararlanmak suretiyle kaçma imkânı ve bu dönemde delillere etki
edilmesi ihtimali normal zamanda işlenen suçlara göre çok daha fazladır (Aynı
yöndeki değerlendirmeler için bkz. Aydın
Yavuz ve diğerleri, §§ 271, 272;Selçuk Özdemir,§§ 78, 79).
57. Dolayısıyla tutuklama kararının verildiği andaki genel
koşullar ve somut olayın yukarıda belirtilen özel koşulları ile İstanbul 3.
Sulh Ceza Hâkimliği tarafından verilen kararın içeriği birlikte değerlendirildiğinde
başvurucu yönünden kaçma ve delilleri etkileme tehlikesine yönelen tutuklama
nedenlerinin olgusal temellerden yoksun olduğu söylenemez.
58. Son olarak başvurucu hakkındaki tutuklama tedbirinin ölçülü
olup olmadığının da belirlenmesi gerekir. Bir tutuklama tedbirinin Anayasa'nın
13. ve 19. maddeleri kapsamında ölçülülüğünün belirlenmesinde somut olayın tüm
özellikleri dikkate alınmalıdır (Gülser Yıldırım
(2), § 151).
59. Öncelikle terör suçlarının soruşturulması kamu makamlarını
ciddi zorluklarla karşı karşıya bırakmaktadır. Bu nedenle kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkı, adli makamlar ve güvenlik görevlilerinin -özellikle organize
olanlar olmak üzere- suçlarla ve suçlulukla etkili bir şekilde mücadelesini
aşırı derecede güçleştirmeye neden olabilecek şekilde yorumlanmamalıdır (Aynı
yöndeki değerlendirmeler için bkz. Süleyman Bağrıyanık ve diğerleri, B. No: 2015/9756,
16/11/2016, § 214; Devran Duran
[GK], B. No: 2014/10405, 25/5/2017, § 64).
60. Somut olayın yukarıda belirtilen özellikleri dikkate
alındığında İstanbul 3. Sulh Ceza Hâkimliğinin isnat edilen suçlar için
öngörülen cezanın miktarını, işin niteliğini ve önemini de gözönünde
tutarak başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin ölçülü olduğu ve adli
kontrol uygulamasının yetersiz kalacağı sonucuna varmasının keyfî ve temelsiz
olduğu söylenemez.
61. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun tutuklamanın hukuki
olmadığı iddiasına ilişkin olarak bir ihlalin bulunmadığı açık olduğundan
başvurunun açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
62. Buna göre başvurucunun kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına
tutuklama yoluyla yapılan müdahalenin bu hakka dair Anayasa'da (13. ve 19.
maddelerde) yer alan güvencelere aykırılık oluşturmadığı görüldüğünden
Anayasa'nın 15. maddesinde yer alan ölçütler yönünden ayrıca bir inceleme
yapılmasına gerek bulunmamaktadır.
B. İfade Özgürlüğünün
İhlal Edildiğine İlişkin İddia
63. Başvurucu; soruşturmaya konu edilen ve tutuklamaya dayanak
oluşturan hususların tamamen mesleki faaliyetinden ibaret olduğunu, bu faaliyetinden
dolayı tutuklanması nedeniyle ifade özgürlüğünün ihlal edildiğini ileri
sürmüştür.
64. Anayasa Mahkemesi tutuklama tedbirinin ifade ve basın
özgürlükleri, dernek kurma hürriyeti, seçilme ve siyasi faaliyette bulunma
hakları gibi diğer temel hak ve özgürlükler üzerindeki etkisini incelerken
öncelikle tutuklamanın hukuki olup olmadığını ve/veya tutukluluğun makul süreyi
aşıp aşmadığını değerlendirmekte; sonrasında tutuklamanın hukukiliğine ya da
tutukluluğun süresinin makullüğüne ilişkin vardığı sonucu da dikkate alarak
diğer temel hak ve özgürlüklerin ihlal edilip edilmediğini belirlemektedir (Erdem Gül ve Can Dündar, §§ 92-100; Hidayet Karaca [GK], B. No: 2015/144,
14/7/2015, §§ 111-117; Mehmet Baransu (2), B. No: 2015/7231, 17/5/2016, §§
157-164; Günay Dağ ve diğerleri [GK],
B. No: 2013/1631, 17/12/2015, §§
191-203; Mehmet Haberal, B. No: 2012/849, 4/12/2013, §§ 105-116; Mustafa Ali Balbay, §§ 120-134; Kemal Aktaş ve Selma Irmak, B. No: 2014/85, 3/1/2014, §§
61-75; Faysal Sarıyıldız, B. No:
2014/9, 3/1/2014, §§ 61-75; İbrahim Ayhan, B. No: 2013/9895, 2/1/2014,
§§ 60-74; Gülser Yıldırım, B. No: 2013/9894, 2/1/2014, §§
60-74).
65. Somut olayda başvurucunun tutuklanmasının hukuki olmadığı
iddiası incelendiğinde başvurucunun suç işlemiş olabileceğinden şüphelenilmesi
için inandırıcı delillerin bulunduğu ve ayrıca olayda tutuklama nedenlerinin
mevcut olduğu ve tutuklamanın ölçülü olduğu söylenebileceği sonucuna
varılmıştır (bkz. §§ 48-63). Bu
kapsamda yapılan değerlendirmeler dikkate alındığında başvurucunun yalnızca
ifade özgürlüğü kapsamında kalan eylemleri nedeniyle soruşturmaya maruz kaldığı
ve tutuklandığı iddiası yönünden farklı bir sonuca varılmasını gerekli kılan
bir durum bulunmamaktadır.
66. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun tutuklanmasının ifade ve
basın özgürlüğünü ihlal ettiği iddiasına ilişkin olarak bir ihlalin bulunmadığı
açık olduğundan başvurunun bu kısmının açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Tutuklamanın hukuki olmaması nedeniyle kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ
OLDUĞUNA,
2. Anayasa'nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade
özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA
13/9/2018 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.