TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
İDRİS BALUKEN BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2016/41020)
|
|
Karar Tarihi: 21/3/2018
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Serruh KALELİ
|
|
|
Nuri
NECİPOĞLU
|
|
|
Hasan Tahsin
GÖKCAN
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
Raportör
|
:
|
Bekir ÇAĞLAR
|
Başvurucu
|
:
|
İdris
BALUKEN
|
Vekili
|
:
|
Av. Reyhan
YALÇINDAĞ BAYDEMİR
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, milletvekili olan başvurucu hakkında uygulanan
yakalama, gözaltına alma ve tutuklama tedbirlerinin hukuki olmaması ve
soruşturma dosyasına erişimin kısıtlanması nedenleriyle kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkının; tutuklamaya konu suçlamaların ifade özgürlüğü ve siyasi
faaliyet kapsamındaki eylemlere ilişkin olması ve tutukluluk nedeniyle
milletvekilliği görevinin yerine getirilememesi nedenleriyle ifade özgürlüğü
ile seçilme ve siyasi faaliyette bulunma haklarının ihlal edildiği iddialarına
ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 2/12/2016 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir.
7. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı beyanlarını Anayasa Mahkemesine sunmuştur.
III. OLAY VE OLGULAR
8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal
Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde
olaylar özetle şöyledir:
A. Genel Bilgiler
9. PKK'nın terör örgütü olduğu ulusal ve uluslararası makamlar
tarafından kabul edilmiş tartışmasız bir olgudur. Anılan örgütün
gerçekleştirdiği terörist şiddet eylemleri, bölücü amaçları dolayısıyla
anayasal düzene, millî güvenliğe, kamu düzenine, kişilerin can ve mal
emniyetine yönelik ağırtehdit oluşturmaktadır. Bu
yönüyle ülkenin toprak bütünlüğünü hedef alan PKK kaynaklı terör, onlarca
yıldır Türkiye'nin en hayati sorunu hâline gelmiştir (Gülser Yıldırım (2)
[GK], B. No: 2016/40170, 16/11/2017, §§ 7-18).
10. Bununla birlikte kamuoyunda "Demokratik açılım
süreci", "Çözüm süreci" ve "Millî Birlik ve Kardeşlik
Projesi" gibi farklı isimlerle ifade edilen süreç içinde 2012 yılının son
döneminden itibaren PKK tarafından gerçekleştirilen terör saldırıları önemli
ölçüde azalmıştır. Ancak Suriye'de son yıllarda yaşanan iç savaşın Türkiye'nin
güvenliği üzerinde etkileri olmuş, PKK ve DAEŞ kaynaklı terör olayları yeniden
artmaya başlamıştır. Kamuoyunda "6-7 Ekim olayları" ve "hendek
olayları" olarak bilinen terör eylemleri bunların başında gelmektedir (Gülser Yıldırım, §§ 19-27).
11. Hendek olayları kapsamında PKK tarafından Şırnak il merkezi
ile Cizre, Silopi ve İdil ilçelerinde, Hakkâri'nin Yüksekova ilçesinde,
Diyarbakır'ın Silvan, Sur ve Bağlar ilçelerinde, Mardin'in Dargeçit, Nusaybin
ve Derik ilçelerinde, Muş'un Varto ilçesinde cadde ve sokaklara hendekler
kazılıp barikatlar kurularak ve bu barikatlara bomba ve patlayıcılar
yerleştirilerek teröristler tarafından şehirlerin bir kısmında "öz
yönetim" adı altında hâkimiyet sağlanmaya çalışılmıştır. Bu bağlamda çok
sayıda terörist, halkın bu yerlere giriş ve çıkışını engellemek istemiştir.
Güvenlik güçleri, hendeklerin kapatılması ve barikatların kaldırılması
suretiyle yaşamın normale dönmesini sağlamak amacıyla operasyonlar yapmış ve
teröristlerle çatışmaya girmiştir. Aylarca devam eden bu operasyon ve
çatışmalar sırasında çok sayıda güvenlik görevlisi hayatını kaybetmiş, tonlarca
bomba ve patlayıcı madde imha edilmiştir (Gülser Yıldırım, §§ 28-33).
12. PKK 2016 yılında, başvurucunun seçim bölgesi olan
Diyarbakır'da çok sayıda terör saldırısı gerçekleştirmiş olup bu saldırılarda
çoğunluğu güvenlik görevlisi olmak üzere onlarca kişi hayatını kaybetmiş, yüzlerce
güvenlik görevlisi ve sivil vatandaş yaralanmıştır(Ayrıntılar
için bkz. Gülser Yıldırım (2), §§ 19-33).
B. Başvurucunun
Tutuklanmasına İlişkin Süreç
13. Başvurucu 12/6/2011 tarihinde bağımsız olarak (Daha sonra
Barış ve Demokrasi Partisine -BDP- katılmıştır.) Bingöl milletvekili 7/6/2015
ve 1/11/2015 tarihlerinde ise Halkların Demokratik Partisinden (HDP) Diyarbakır
milletvekili seçilmiştir. Başvurucu hâlen Diyarbakır milletvekilidir.
14. Başvurucu hakkında milletvekili olarak görev yaptığı dönemde
işlediği iddia olunan bazı suçlara ilişkin olarak farklı Cumhuriyet
başsavcılıklarınca soruşturmalar yürütülmüştür. Anayasa'nın 83. maddesinin
ikinci fıkrasının birinci cümlesinde yer alan
"Seçimden önce veya sonra bir suç işlediği ileri sürülen bir milletvekili,
Meclisin kararı olmadıkça tutulamaz, sorguya çekilemez, tutuklanamaz ve
yargılanamaz." hükmü uyarınca yasama dokunulmazlığına sahip
olan başvurucunun dokunulmazlığının kaldırılması istemiyleilgili
Cumhuriyet başsavcılıkları tarafından tutuklama tedbirinin uygulandığı
soruşturmaya konu eylemler yönünden yedi ayrıfezleke
düzenlenmiş ve Türkiye Büyük Millet Meclisine (TBMM) sunulmak üzere Adalet
Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğüne gönderilmiştir.
15. Bu fezlekelerde başvurucuya isnat edilen suçlamalara ilişkin
olay ve olgular şöyle özetlenebilir:
i. Başvurucunun 14/7/2011, 31/7/2011, 12/5/2012 ve 13/5/2012
tarihlerinde Diyarbakır'da düzenlenen Demokratik Toplum Kongresinin (DTK) Genel
Kurul toplantılarına katıldığı, bunlardan ikisinde konuşma yaptığı, bu
toplantıların ilkinde yayınlanan bildiride Türkiye Cumhuriyeti devletinin üniter yapısını ortadan kaldıran ve kongrede alınan
kararlara dayalı özerklik ilan edildiği ileri sürülmüştür.
- 14/7/2011 tarihli toplantıda yaptığı konuşmasında başvurucunun ''... hepimiz biliyoruz ki, bu güne gelişimizin
burada toplanışımızın yolunu bir kaç kişilik toplantılardan milyonlara varan
bir halk gerçeğine dayanan bir özgürlük yürüyüşüne başlıyoruz, çünkü biz
biliyoruz ki, bu gün orta doğunun politik aktörleri olan Türkiye, İran, Irak ve
Suriyedeki en büyük örgütlü güç kürt
özgürlük hareketidir, kürtlerdir, dolayısıyla orta
doğunun politik çevresini değiştirecek olan güç de kürt
özgürlük hareketidir, sekiz kişilik toplantılardan milyonlara varan bir halk
gerçeğine gelmişsek, bu gün bu toplantıda ilan ettiğimiz ve inşaasını
yapacağımızı söylediğimiz demokratik özerkliğine hayata geçirme noktasında son
derece olumlu bir noktadayız, sadece demokratik özerkliğin siyasi boyutunu
tartışarak buradan gitmemeliyiz, demokratik özerkliği diğer boyutları ile
ilgili sosyal boyutu, ekonomik boyutu, ekolojik boyutu, öz savunma boyutu ile
ilgili somut bir takım kararlaşmaların somut birtakım komisyonların ve hatta
belki meclislerin oluşturularak, bu meclislerin bir yol haritası çizmesi ve
bunun inşaası için de bir an önce bu çalışmalara
başlaması gerektiğini düşünüyoruz, istiyoruz ki, her boyut ile ilgili artık
somutlaşan bir takım şeyleri hayata geçirelim ve sosyal ve toplumsal hayattaki
devlete olan bağımlılığı ortadan kaldıralım, bizler kürt
halkını ve kürdistanın özgürlüğünü devletin birtakım
lütuflarından geçmediğini biliyoruz, kürtlerin bu
güne kadar elde etmiş olduğu tüm kazanımlar yaratılan birtakım fiili durumlar
ve bu fiili durumlar çerçevesinde yürütülen bir takım mücadeleler, büyük
kahramanlıklar, büyük bedeller sayesinde olmuştur...'' şeklinde
ifadeler kullandığı belirtilmiştir.
- 13/5/2012 tarihli toplantıda yaptığı konuşmasında ise
başvurucunun ''... yine özerklik vurgusu ile
ilgili özellikle, öz yönetimi esas alan bir toplumsal sistem olduğunu belirtmek
gerekiyor, kürt hareketinin önderliğinin şu sözüne
dikkat çekmek gerekiyor 'doğa ve çevreye boş, şuursuz, varlıklar olarak değil,
evrensel yasaların ahengine göre yaşayan varlıklar olarak ilk çağ insanının
kutsallığı içerisinde yaşamak gerekir.' ... tabi özellikle kürdistanda
son dönemde gerek kürdistan ve Türkiye coğrafyasında
uygulanan çok ciddi yıkım projeleri var" şeklinde sözler sarf ettiğiifade edilmiştir.
-Soruşturma mercilerince, DTK'nın
özerklik ilan ederek devletin egemenliği altında bulunan topraklardan bir
kısmını devlet idaresinden ayırmaya ve ülkenin birliğini bozmaya dönük kararlar
aldığı iddia edilmiştir. Başvurucunun daDTK'nın bu
faaliyetlerine aktif olarak katıldığı, Genel Kurul toplantılarında konuşma
yaptığı belirtilip konuşmaların içeriği ve toplantılarda alınan kararların
mahiyetinin başvurucunun PKK terör örgütü üyesi olduğunu gösterdiği ileri
sürülmüştür.
ii. Abdullah Öcalan'ın Suriye'den çıkarılışının yıl dönümünde
terör örgütü üst yöneticilerinin ve örgüt güdümünde yayın yapan yayın
organlarının çağrıları doğrultusunda İmralı Cezaevinin kapatılması ve askerî
operasyonların durdurulması ile Öcalan'ın ailesi ve avukatlarıyla görüşmesi
taleplerinin karşılanmaması gerekçe gösterilerek kamu oyunun ilgisini çekmek
amacıyla Bursa ili Gemlik ilçesinde yürüyüş düzenlenmesinin kararlaştırıldığı,
bu yürüyüşe katılmak üzere Diyarbakır'da 8/10/2011 tarihinde kalabalığın
toplandığı ve burada PKK terör örgütü lehine sloganlar atıldığı, toplanan
kalabalık içinde başvurucunun da yer aldığı ileri sürülmüştür.
iii. Terör örgütü üst yöneticisi ve örgüt güdümündeki yayın
yapan yayın organlarının çağrıları doğrultusunda "14 Temmuz'da yasaklara direnmek tarihi görevdir."
adı altında 14/7/2012 tarihinde yürüyüş tertip edildiği, Diyarbakır Valiliğince
söz konusu mitingin yasaklandığı ancak Diyarbakır ili İstasyon Meydanı'nda
toplanan kalabalığın yürüyüşe geçmek istediği, yapılan çağrılara rağmen grubun
dağılmadığı, güvenlik güçlerince müdahale edilerek grubun dağıtıldığı, eylemler
sırasında birçok vatandaşa ait araç ve işyerinin yakıldığı, yürüyüşe katılanlar
arasında başvurucunun da bulunduğu ileri sürülmüştür.
iv. 11/11/2011 tarihinde girdikleri çatışmada öldürülen PKK
militanları içinterör örgütü güdümündeki yayın yapan
yayın organlarınca "Gerillalar için
kitlesel cenaze törenleri yapılacak." şeklinde çağrılar
yapıldığı, Diyarbakır Valiliğince söz konusu törenlerin yasaklandığı, buna
rağmen 13/11/2011 tarihinde Diyarbakır'da toplanan ve PKK'yı temsil eden
flamalar ile öldürülen örgüt militanlarının ve Abdullah Öcalan'ın posterlerini
taşıyan grubun yürüyüşe geçtiği, zor kullanan güvenlik güçlerince grubun
dağıtıldığı, söz konusu yürüyüşe başvurucunun dakatıldığı
ileri sürülmüştür.
v. PKK terör örgütü güdümünde yayın yapan yayın organlarınca
Kocaeli Büyükşehir Belediyesine ait deniz otobüsünü kaçıran ve yapılan
operasyon neticesi ölü ele geçirilen "Azad" kod adlı terör örgütü
üyesi M.G. için düzenlenecek cenaze törenine katılım çağrısı yapıldığı,
15/11/2011 tarihinde adı geçen kişinin cenazesinin Yeniköy Mezarlığı morgundan
alınarak camiye getirildiği, buradan tekrar kalabalık bir grup eşliğinde
Yeniköy Mezarlığı'na götürüldüğü, bu sırada katılımcıların PKKterör
örgütü lehine sloganlar attığı, terör örgütüne ait flamalar ile örgüt
elemanlarının ve Abdullah Öcalan'ın posterlerini taşıdıkları, söz konusu
yürüyüşe başvurucunun da katıldığı ileri sürülmüştür.
vi. Başvurucu 7/7/2012 tarihinde Bingöl il merkezinde konuşma yapmıştır.
Başvurucunun burada yaptığı konuşmada sarf ettiği "Tüm Kürdistan halkı sizinle gurur duyuyor, 2012 kış döneminde
güvenlik güçlerince Bingöl kırsalında yapılan operasyonlarda 50 kürt genci, gerilla ölmüştür." şeklindeki
sözlerle PKK terör örgütünün propagandasını yaptığı ileri sürülmüştür.
vii. PKK terör örgütü güdümündeki yayın organlarının Nevruz
kutlamalarına katılım yönünde çağrılar yaptığı, Diyarbakır Valiliğince
yasaklanmasına rağmen 18/3/2012 tarihinde toplanan kalabalığın Diyarbakır il
merkezinde yürüyüşe geçtiği, güvenlik güçlerinin uyarılarına rağmen eylemin
havai fişek, molotof kokteyli ve taş atılmak
suretiyle devam ettiği, güvenlik güçlerinin zor kullanarak kalabalığı
dağıttığı, olaylar sonucu on güvenlik görevlisinin muhtelif yerlerinden
yaralandığı, bu gösterilere başvurucunun da katıldığı ileri sürülmüştür.
viii. Milletvekilliği Genel Seçimi kapsamında HDP tarafından
5/6/2015 tarihinde Diyarbakır ili İstasyon Meydanı'nda düzenlenen miting
sırasında PKK terör örgütünü simgeleyen flamalar ile terör örgütü üyelerinin ve
Abdullah Öcalan'ın posterlerinin açıldığı, Abdullah Öcalan'ı övücü sloganların
atıldığı, başvurucunun da burada bir konuşma yaptığı belirtilmiştir.
Başvurucunun bu konuşmasında ''-Kürtçe
olarak- merhaba değerli barış anneleri, merhaba kürt
kadınları, merhaba kürt gençler, merhaba Amed [Diyarbakır] halkı, kahraman halkım hepiniz hoşgeldiniz, başgöz üstüne geldiniz. Amed'de
gittiğimiz heryere Kürt halk önderi sayın Abdullah
Öcalan'ın selamını götürmüştük, şimdi görüyoruz ki Amed
halkı sayın Öcalan'ın selamını almış her zaman olduğu gibi baştacı
etmiş, 7 Haziran'da Türkiye'de ve Kürdistan'da rekor kırmaya hazırlanıyor,
selam olsun Amed'in rekoruna, selam olsun Amed'in halkına, artık İmralı'dan başka Apo'dan
selam getirip buradan selam götürmek istemiyoruz, artık Kürt halkı önderi sayın
Öcalan'ı Amed'e getirmek istiyoruz, size getirmek
istiyoruz, bugün fazla söze gerek yok, Amed konuşuyor
bütün herkes susmuş, bütün herkes konuşuyor, bütün ortadoğu
halklarını demokratik geleceği için onurlu bir barışa dair umudu artıyor.''
şeklinde sözler sarf ederek PKK terör örgütünün propagandasını içeren sözler
sarf ettiği ileri sürülmüştür.
ix. Türkiye'nin birçok yerinde PKK tarafından "öz
yönetim" adı altında özerklik ilan edildiği ve hendek olaylarının
yaşandığı (bkz. §§ 10, 11) dönemde başvurucunun iki farklı konuşma yaptığı
tespit edilmiştir :
- 13/12/2015 tarihinde Demokratik Bölgeler Partisinin (DBP)
organizasyonunda, terör örgütü mensuplarına yönelik yapılan operasyonları
protesto etmek amacıyla Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi önünde bir grubun
toplandığı, Yenişehir ilçesi yönüne doğru yürüyüşe geçen grubun Kürtçe "Yaşasın Sur direnişi", "Barışın mimarı İmralıdır"
şeklinde sloganlar attığı, gruba hitap eden başvurucunun " ...Bugün
Sur'da yaşananların tamamı 7 Haziran seçiminden sonra
AKP'nin sahaya sürdüğü darbe ve savaş konseptinin bir devamı olarak
görülmelidir. AKP 7 haziran seçimlerinden sonra ortaya
çıkan halk iradesini tanımayarak parlamentoyu tamamen işlevsizleştirerek sahaya
tamamen bir savaş konseptini sürererek aslında bugün Sur'da gördüğümüz tablonun aylar öncesinden geleceğinin
mesajlarını, işaretlerini vermişti. Ne yazık ki bu dönem içerisinde demokrasi
ve barış çevrelerinden gelen bütün duyarlılık çağrılarına da kulaklarını
tıkayarak, gözlerini kapatarak bütün Türkiye halklarını başta Kürdistan'da
olmak üzere çok kanlı bir sürecin çok kanlı bir girdabının içerisine pervasız
bir şekilde sürükledi ... O nedenle Sur bugün bütün Kürt halkı açısından bütün
Kürdistan halkı açısından, halkımızın onuru olarak değerlendiriliyor ... Şu
anda Sur'da, Nusaybin'de, Cizre'de, Dargeçit'te,
Silopi'de, Şemdinli'de AKP bir darbe hukuku üzerinde topyekun bir katliam
konsepti yürütüyor. Bunu bütün Türkiye halkalarının görmesi lazım. Buradaki
direniş sadece Kürt halkını ilgilendiren bir direniş değildir. Türkiye'de
darbeye karşı olan savaşa karşı olan bütün toplumsal kesimlerin burada darbe
hukukuna karşı gösterilen muazzam halk direnişini görmesi ve onu sahiplenmesi
gerekiyor. Biz bu yönüyle özellikle Türkiye'deki bütün demokrasi ve barış
çevrelerini Amed'e, Sur'a
davet ediyoruz ... Neredeyse Kürdistan coğrafyasında bombalanmadık bir
şehitlik, bir mezarlık bırakmadılar ... Biz bu darbe hukukunu tanımıyoruz bu
darbeye savaş konseptini kınıyoruz tanımadığımız içinde darbe hukuku devam
ettiği sürece de halkımızla birlikte kesintisiz bir direniş sürecinde
olacağımızı ifade ediyoruz. Darbeye karşı olan, savaşa karşı olan bütün
demokratik kamuoyunu da Amed halkını Kürt halkının
ortaya koyduğu bu direniş çizgisini sahiplenmeye darbeye karşı net tutumlar,
net tavırlar takınmaya davet ediyoruz. Bu kapsamda öngördüğümüz eylemsellik süreçleri kesintisiz olarak devam edecektir ...
Bu bağlamda bugün basın açıklaması yaptığımız yerde özellikle Pazartesi günü grubumuzunda büyük
bir çoğunluğunun katılacağı büyük bir kitlesel eylem büyük bir kitlesel
etkinlik olacak. Sadece Kürt halkını değil, bütün Türkiye halklarını Pazartesi günü darbe hukukuna karşı Sur halkının Amed hakkının gösterdiği direnişte yer almaya, saftutmaya çağırıyoruz. Türkiye'de her kim 'ben savaşa
karşı barışı savunuyorum' diyorsa 'ben dayatılan kirli savaşa karşı insan orunu
savunuyurum' diyorsa 'ben bu darbe hukukuna karşı
haklarımızın ortak demokratik geleceğini savunuyorum' diyorsa Pazartesi günü
gelip bu onurlu direnişi mutlaka sahiplenmelidir ... Sur'a
uyguladığınız ablukayı Nusaybin'e, Cizre'ye uyguladığınız ablukayı biran önce
kaldırarak İmralı'da çözümün adresi olan Kürt halkı önderi sayın Adullah Öcalan üzerinde uyguladığınız tecridi de biran önce
kaldırmanız gerekiyor ... Biz bugün Amed'den bir kez
daha AKP hükümetine de bütün Türkiye'de devlet yetkilerine de bir an öne bu
savaş konseptinden vazgeçme ve demokratik siyasi çözümü esas almaları çağrısı
yapıyoruz ... Amed halkı olarak bugün bir kez daha
kararlığımızı Sur'daki direnişin yanında, içerisinde
olduğumuzu ifade ediyoruz bütün demokratik çevreleri bu anlamda Amed halkıyla Kürt haklıyla dayanışma çağırıyoruz ve
hepinize teşekkür ediyoruz." şeklinde PKK terör örgütünün
propagandasını içerir beyanlarda bulunduğu iddia edilmiştir.
x. Diyarbakır ili Sur ilçesinde terör örgütü mensuplarına
yönelik yapılan operasyonların sürdüğü sırada bu operasyonları protesto etmek
amacıyla PKK güdümündeki gruplar tarafından 27/2/2016 tarihinde Koşuyolu
Parkı'nda örgüt lehine sloganlar atıldıktan sonra basın açıklaması yapılmıştır.
Başvurucu bu gruba hitaben yaptığı konuşmada "Sur'daki katliam
konseptine karşı yaşama sahip çıkmak için Kürdistan'daki savaş konseptine karşı
barışa sahip çıkmak için bugün alanlara akan onurlu yiğit fedakar
Amed halkına selam olsun hoş geldiniz ... Aylardır
Kürdistan'ı savaşla katliamla teslim almaya çalışanlar bugün Amed'de, Amed halkının Kürt
halkının dimdik ayakta duran dimdik tablosuna bu tavrına baksınlar. Onlar savaşı
katliamı devreye sokarken (Bu sırada grup tarafından 'PKK halktır, halk burada' şeklinde
slogan atıldığı belirtilmiştir.) onlar
savaştan ve katliamdan medet umarken, Kürt halkına diz çöktüreceklerini, boyun
eğdireceklerine sanıyorlardı ... Ağrı'da, Zilan'da
baş eğmeyen Kürt halkı kanıtlamıştır. Daraağacına
giderken boyun eğmeyen Seyit Rıza direnişi ile kanıtlamıştır. Diyarbakır
cezaevinde Mazlum Doğanlar aynı (anlaşılamıyor) kanıtlamıştır.Bu
katliam konseptinin sonuç almayacağını Sur'da,
Cizre'de, Silopi'de, İdil'de Derik'te, Varto'da, Kürdistan'ın dört bir yanında
direnen Kürt halkı bugün de kanıtlamıştır. Amed
halkı, bu direnişi gösteren halkı selamlıyorum (Bu sırada grup
tarafından 'direne direne kazanacağız'
şeklinde slogan atıldığı belirtilmiştir.).
Kürdistan'da 7 ayı aşkındır adeta bu vahşet uygulamalarının sonuç
getirmeyeceğini, çözümün içerde ve dışarda Rojava'da
dört parça Kürdistan'da Kürtlerle birlikte tarihi, stratejik bir ittifaktan
geçtiğini defalarca ilettik ... Eğer çözüm süreci ile müzakere mantığı ile
ilgili yeni bir duruş sergilemek istiyorsan, bu halkın sana inanmasını
istiyorsan 7 ayı aşkın bir süredir İmralı'da iradesini kırmaya çalıştığın,
teslim almaya çalıştığın Kürt halk önderi sayın Abdullah Öcalan üzerindeki tecriti bir an önce kaldırman gerekiyor. Sayın Öcalan
İmralı'da Kürt halkı adına, Türkiye halkları adına, Ortadoğu halkları adına, bu
irade kırma konseptine karşı tarihi bir direniş gösteriyor ...''
şeklinde sözler söyleyerek PKK terör örgütünün propagandasını yaptığı ileri
sürülmüştür.
16. 2014 yılının Ekim ayında yaşanan ve ülkenin büyük bir
bölümünü etkileyen şiddet olayları ve sonrasında 2015 yılının Haziran ayından itibaren ülkede yaşanan terör saldırılarının
artması dolayısıyla (Gülser Yıldırım, §§ 21-27) siyasi çevrelerde ve
kamuoyunda milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılması hususunda yoğun
tartışmalar yaşanmıştır. Türkiye Cumhuriyeti Anayasasında Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun teklifi TBMM Başkanlığına 12/4/2016 tarihinde
sunulmuştur. Bu teklif, hâlihazırda Adalet Bakanlığında, Başbakanlıkta, TBMM
Başkanlığında, Anayasa ve Adalet Komisyonlarının üyelerinden kurulu Karma
Komisyonda bulunan yasama dokunulmazlığı dosyalarıyla ilgili olarak Anayasa ve
TBMM İçtüzüğü'nde öngörülen yasama dokunulmazlığının
kaldırılmasına ilişkin usulün uygulanmamasını ve bu dosyaların gereğinin
yapılması amacıyla yetkili mercilere iade edilmesini öngörmektedir.
17. TBMM Genel Kurulunda 20/5/2016 tarihinde kabul edilen 6718
sayılı Kanun'un 1. maddesiyle Anayasa'ya eklenen geçici 20. madde ile "Bu maddenin Türkiye Büyük Millet Meclisinde
kabul edildiği tarihte; soruşturmaya veya soruşturma ya da kovuşturma izni
vermeye yetkili mercilerden, Cumhuriyet başsavcılıklarından ve mahkemelerden;
Adalet Bakanlığına, Başbakanlığa, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
veya Anayasa ve Adalet komisyonları üyelerinden kurulu Karma Komisyon
Başkanlığına intikal etmiş yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına ilişkin
dosyaları bulunan milletvekilleri hakkında, bu dosyalar bakımından, Anayasanın
83 üncü maddesinin ikinci fıkrasının birinci cümlesi hükmü uygulanmaz./ Bu
maddenin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren onbeş
gün içinde; Anayasa ve Adalet komisyonları üyelerinden kurulu Karma Komisyon
Başkanlığında, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığında, Başbakanlıkta ve
Adalet Bakanlığında bulunan yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına ilişkin
dosyalar, gereğinin yapılması amacıyla, yetkili merciine iade edilir." hükmü
getirilmiştir.
18. Anayasa değişikliği 8/6/2016 tarihli Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Buna göre
anılan maddenin TBMM tarafından kabul edildiği 20/5/2016 tarihi itibarıyla
maddede sayılan mercilere intikal etmiş olan dosyalar hakkında Anayasa'nın 83.
maddesinin ikinci fıkrasının birinci cümlesinde yer alan yasama
dokunulmazlığına ilişkin hüküm (bkz. § 14) uygulanmayacaktır. Ayrıca Anayasa
değişikliğinin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren on beş gün içinde, Anayasa
ve Adalet Komisyonları üyelerinden kurulu Karma Komisyon Başkanlığında, TBMM
Başkanlığında, Başbakanlıkta ve Adalet Bakanlığında bulunan yasama
dokunulmazlığının kaldırılmasına ilişkin dosyaların gereğinin yapılması
amacıyla yetkili merciine iade edileceği öngörülmüştür.
19. Böylece Bakanlık verilerine göre Adalet ve Kalkınma Partisi
(AK Parti) grubuna mensup 29 milletvekiline ait 50, Cumhuriyet Halk Partisi
(CHP) grubuna mensup 59 milletvekiline ait 215, Milliyetçi Hareket Partisi
(MHP) grubuna mensup 10 milletvekiline ait 23, HDP grubuna mensup 55
milletvekiline ait 518 ve 1 bağımsız milletvekiline ait 5 fezlekeyle ilgili
olarak yasama donulmazlığına ilişkin hükümler
uygulanmamış ve bu dosyalar gereği için ilgili mercilere iade edilmiştir.
20. Bu kapsamda başvurucu hakkındaki yedi ayrı fezlekeye konu
olan soruşturma dosyaları da Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğü
aracılığıyla 2016 yılının Haziran ayında gereğinin
takdir ve ifası için Diyarbakır ve BingölCumhuriyet
Başsavcılıklarına gönderilmiştir.
21. Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı uhdesinde bulunan
başvurucu hakkındaki soruşturmadosyalarına ilişkin
olarak "[farklı] soruşturma dosyaları üzerinden yürütülen
soruşturmaların sağlıklı yürütülmesi ve suç vasfının tayini bakımından,
yürütülen soruşturmaların bir arada değerlendirilmesi gerektiği"
gerekçesiyle Bingöl Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmek üzere yetkisizlik
kararı vermiştir.
22. Bingöl Cumhuriyet Başsavcılığınca söz konusu soruşturma
dosyalarından altı tanesi 2016/4387 sayılıdosyada
birleştirilmiş ve soruşturmaya devam edilmiştir.
23. Diğer taraftan başvurucu, ifadesi alınmak üzere soruşturma
makamları tarafından çağrı kâğıdı gönderilerek Savcılığa davet edilmiş, çağrı
kâğıdı başvurucuya 19/10/2016 tarihinde tebliğ edilmiş ancak başvurucu bu
çağrıya uymamıştır. Bu sürecin öncesinde -dokunulmazlıklara ilişkin Anayasa
değişikliği teklifinin TBMM Başkanlığına sunulmasından sonra- HDP Eş Genel
Başkanı Selahattin Demirtaş 9/4/2016 tarihinde TBMM'de yaptığı grup
konuşmasında "Biz mahkemelerde
süründürüleceğiz, yok öyle bir şey. Sunu da net olarak söyleyeyim: Bu hafta
öbür hafta dokunulmazlıklarımızı kaldırabilirler. Fakat tek bir arkadaşım kendi
ayağıyla ifade vermeye gitmeyecek. Nasıl götürüyorlarsa kendileri bilirler. Bu
iş öyle kolay olmayacak. Zannediyorlar ki dokunulmazlığı kaldırırız,
tereyağından kıl çeker gibi bunları mahkemenin önüne atarız. Yok öyle
yağma!" şeklinde ifadeler kullanmıştır.
24. Bingöl Cumhuriyet Başsavcılığı, başvurucunun "yakalanarak
gözaltına alınabilmesi amacıyla" 4/11/2016 tarihinde evinde
arama yapılmasına karar verilmesi talebiyle Bingöl Sulh Ceza Hâkimliğine başvurmuştur.
Hâkimlik 3/11/2016 tarihinde, başvurucunun yakalanarak gözaltına alınabilmesi
amacıyla evinde arama yapılmasına karar vermiştir.
25. Öte yandan Başsavcılık "soruşturmanın
amacını tehlikeye düşürebileceği" gerekçesiyle kısıtlama kararı
verilmesi talebiyle Bingöl Sulh Ceza Hâkimliğine başvurmuştur. Hâkimliğin
1/11/2016 tarihli kararı ile 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi
Kanunu'nun 153. maddesinin (2) numaralı fıkrası gereğince müdafiinin
dosya içeriğini incelemesinin ve belgelerden örnek almasının kısıtlanmasına
karar verilmiştir.
26. Gözaltı ve arama kararları uyarınca Ankara'da yakalanarak
gözaltına alınanbaşvurucu; uçakla Diyarbakır'a,
oradan da helikopterle Bingöl'e getirilmiş ve soruşturmayı yürüten Bingöl
Cumhuriyet Başsavcılığında hazır edilmiştir. Başvurucunun ifade alma işlemi
sırasında üç avukatı hazır bulunmuştur. İfade tutanağında, ifade alma işlemi
öncesinde isnat edilen suçlamaların başvurucuya açıklandığı belirtilmiştir.
Başvurucu suçlamalarla ilgili olarak "Öncelikle
şunu belirtmek istiyorum benim burada bulunmam tamamen hukuka aykırıdır, beni
seçen 6 milyon insana yapılmış bir eylemdir, bu halk iradesine darbe süreci 7
Haziran seçim sonuçlarından sonra başlamıştır ... Erdoğan ve AKP emretti diye
başlatılan bu yargı tiyatrosunda figüran olmayı kabul etmiyorum, soracağınız
hiçbir soruya cevap vermeyeceğim, yapacağınız hiçbir yargılama faaliyetine adil
olacağına inancım yoktur, benim buraya getirilmem bile adil değildir ... sizden
hiçbir talebim ve beklentim yoktur, siyasi faaliyetlerim nedeniyle ancak beni
seçen halkım sorgulayabilir..." şeklinde beyanda bulunmuş,
suçlamalara konu her bir eylemle ilgili sorulan sorulara cevap vermemiştir.
Başvurucunun müdafilerinin ise soruşturmanın siyasi nitelikte olduğunu iddia
ederek başvurucunun serbest bırakılmasını talep ettikleri görülmüştür.
27. Bingöl Cumhuriyet Başsavcılığı 4/11/2016 tarihinde "devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozma,
silahlı terör örgütüne üye olma ve terör örgütü propagandası yapmak suçlarını
işlediğine dair kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren olguların bulunması,
suçun vasıf ve mahiyeti, mevcut delil durumu, suça dair yasada yazılı cezanın
üst haddi, katalog suçlardan olması'' hususlarını gerekçe göstererek
tutuklanması istemiyle başvurucuyu Bingöl Sulh Ceza Hâkimliğine sevk etmiştir.
28. Bingöl Sulh Ceza Hâkimliğindeki sorgusu sırasında
başvurucunun üç avukatı hazır bulunmuş, bu avukatlardan ikisinin Savcılıktaki
ifade alma işlemi sırasında da görev aldıkları görülmüştür. Başvurucu ve
müdafileri Savcılıktaki ifade alma işlemi sırasında suçlamalara ilişkin sorulan
ayrıntılı sorular itibariyle soruşturma kapsamından haberdar olmuşlardır (bkz.
§ 26). Başvurucu ifadesinde "Cumhuriyet
Başsavcılığında vermiş olduğum ifademi tekrar ederim. Ekleyeceğim farklı bir
şey yoktur." şeklinde beyanda bulunmuş ve kendisine isnat
edilen suçlamalara ilişkin bir açıklama yapmamıştır. Başvurucunun müdafileri
ise ayrıntılı savunmalarında, isnat edilen suçların ifade özgürlüğü ile seçilme
ve siyasi faaliyette bulunma hakkı kapsamında kalan eylemlere ilişkin olduğunu
ve suç oluşturmadığını,tutuklama
nedenlerinin bulunmadığını ileri sürerek başvurucunun serbest bırakılmasını
talep etmişlerdir.
29. Bingöl Sulh Ceza Hâkimliğinin 4/11/2016 tarihli kararı ile
başvurucunun devletin birliğini ve ülke bütünlüğü bozma, terör örgütü propagandası yapma ve silahlı
terör örgütüne üye olma suçlarından tutuklanmasına karar verilmiştir. Anılan
kararın ilgili bölümü şöyledir:
"... üzerine atılı devletin birligini ve ülke bütünlüğü bozma, silahlı terör örgütüne
üye olma, terör örgütü
propagandası yapmak suçuna ilişkin kuvvetli suç şüphesini gösterir somut
olguların mevcut olduğu, özellikle soruşturma dosyası kapsamına göre delillerin
tamamının toplanmamış olması, şüpheli hakkında yapılacak yargılama sonunda
verilmesi muhtemel cezanın alt ve üst sınırı, şüphelinin kaçma ihtimali,
dikkate alındığında kaçacağı yönünde somut olguların mevcut olduğu, müsnet suçun katalog suçlardan olduğu, tutuklama tedbirinin
orantılı olduğu, adli kontrol uygulamasının bu aşamada yetersiz kalacağı
değerlendirilerek Şüpheli İdris Baluken'e atılı
devletin birligini ve ülke bütünlüğü bozma,silahlı terör örgütüne üye olma, terör örgütü propagandası yapma müsnet suçundan CMK 100 ve devamı maddeleri gereğince
TUTUKLANMASINA [karar verildi.]"
30. Başvurucu 9/11/2016 tarihinde tutuklama kararına itiraz
etmiştir. İtiraz üzerine Muş Sulh Ceza Hâkimliği, başvurucu hakkında kamu
davası açıldığından itiraz hakkındaMahkemesince
değerlendirme yapılması gerektiğini belirterek 17/11/2016 tarihinde karar
verilmesine yer olmadığına karar vermiştir.
31. Bingöl Cumhuriyet Başsavcılığının 18/11/2016 tarihli
iddianamesi ile başvurucunun terör örgütü propagandası yapma, silahlı terör
örgütüne üye olma, kanuna aykırı toplantı ve yürüyüşlere silahsız katılarak
ihtara rağmen kendiliğinden dağılmama, devletin birligini
ve ülke bütünlüğü bozma, terörle mücadelede görev almış kişileri hedef gösteme suçlarını işlediğinden bahisle cezalandırılması
istemiyle aynı yer Ağır Ceza Mahkemesinde kamu davası açılmış; iddianame
21/11/2016 tarihinde kabul edilmiştir. İddianamede, başvurucu hakkında daha
önce düzenlenen fezlekelerdeki olaylar (bkz. § 15) suçlamaya konu edilmiştir.
Savcılık, suçlamaya konu olaylarla ilgili bir bütün olarak suç nitelendirilmesi
yapılması yoluna gitmiş ve eylemlere ilişkin hukuki değerlendirmelerini ortaya
koymuştur. Bu değerlendirmeler özetle şöyledir:
"... Şüphelinin DTK'nın
13/5/2012 tarihli kongresinde yaptığı konuşmadan, PKK terör örgütü üyesi
olduğu; ayrıca devletin eğemenliği altında bulunan
topraklardan bir kısmını devlet idaresinden ayırmayı hedefleyen, ülkenin
birliğine, üniter yapısına aykırı faliyetler
içerisinde olup, ülkenin doğu bölgesinde yer alan bazı yerler için özerklik
ilan eden DTK üyesi olduğu, devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozmak
suçlarını işlediği ...
...
Şüpheli ...fezlekelerde yer alan eylemlerinde
vebasın açıklamalarında, halka dönükkonuşmalarında
özetle; terör örgütünün cebir, şiddet veya tehdit içeren yöntemlerini meşru
gösterecek veya övecek ya da teşvik edecek şekilde konuşmalar yaptığı ... yani
terör örgütü propagandası ihtiva eden sözler söylediği ...
...
Şüphelinin, PKK terör örgütüne müzahir yayın
kuruluşu ve internet sitelerinde yayınlanan bildiri ve çağrılar ile, KCK
yürütme konseyi başkanı C.B.nin, (zaman zaman PKK üst
yöneticleri M.K.nin)
verdiği talimat gereğifezlekelerde yer alan yasa dışı
eylem ve gösterilere katıldığı...[anlaşılmıştır.]"
32. Bingöl 2. Ağır Ceza Mahkemesi, E.2016/246 sayısına kaydınıyaptığı davada tensip tutanağını hazırlarken
21/11/2016 tarihinde başvurucunun tutukluluk hâlinin devamına karar vermiş; bu
karara yapılan itirazı değerlendirmesi için dosyayı Bingöl 1. Ağır Ceza
Mahkemesine göndermiştir.
33. Bingöl 1. Ağır Ceza Mahkemesi 1/12/2016 tarihinde itirazın
kesin olarak reddine karar vermiştir.
34. Başvurucu 2/12/2016 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
35. Bingöl Cumhuriyet Başsavcılığınca aynı dönemde başvurucu
hakkında üç ayrı iddianame daha düzenlenip kamu davaları açılmış ve bu davalar
E.2016/246 sayılı kamu davası ile birleştirilmiştir. Birleşen davalardaki
iddianamelerde başvurucuya isnat edilen suçlamalara ilişkin olay ve olgular
söyle özetlenebilir:
i. Başvurucunun 21/3/2012 tarihinde Bingöl'de BDP İl
Başkanlığının organize ettiği "Nevruz etkinliği" sırasında yaptığı
konuşmada ''Bakın Çevlik
(Bingöl) alanındayız, Çevlik için mücadele eden, bedel ödeyen, şehit olan
binlerce mücadele arkadaşı bugün Çevlik alanında 'biz
Kürdüz' demeyi bize nasip etti. Anıları önünde
saygıyla eğiliyoruz. Mazlum Doğan başta olmak üzere nevruz şehitlerini, tüm
demokrasi şehitlerini şükranla ve rahmetle anıyoruz... yeterki
karşı tarafta iyi niyetli olsun, barışın yolu öyle Amerikalardan, Avrupalardan,
NATO masalarından falan aranmaz, barışın yolu İstanbul'a bir saat uzaklıkta
İmralı adasındadır, sayın Abdullah Öcalan oradadır, İmralıyla
da masaya oturacaksınız, Kandille de masada oturacaksınız, bakın bugüne kadar,
bugüne kadar İmralıyla ... sayın Abdullah Öcalanla müzakere ve diyalog süreçleri yürütülürken toprağa
genç gerillaların bedenleri genç askerlerin, polislerin bedenleri düşmüyordu...
istiyoruz ki, istiyoruz ki bugün burada yanan ateş burada yanan burada Nevruz
ateşi burada yanan demirci kavanın ateşi, Mazlum
Doğan'ın ateşi, 91-92 serhildanlarından, Cizre'de,
Botan'da ölen binlerce isimsiz kahramanların ateşi olarak devam etsin..."
şeklinde beyanda bulunarak PKK terör örgütünün propagandasını yaptığı ileri
sürülmüştür.
ii. BDP Bingöl İl Başkanlığının organize ettiği 27/8/2012
tarihli basın açıklamasında başvurucunun "Şemdinlinin 10 km batısında gerillanın alan hakimiyeti ile
yüzleştiler... Kürtler yüzyıllık Batı Kürdistanın
köleliğini, kölelik tarihini paramparça ederek, Batı Kürdistanın
özgürlüğünü ve özerkliğini bütün dünyaya ilan etmişlerdir. Biz Bingöl
medyasından Batı Kürdistanın özerkliğini ve
özgürlüğünü selamlıyoruz." şeklinde konuşarak PKK terör
örgütünün propagandasını yaptığı ileri sürülmüştür.
iii. 14/6/2014 tarihinde BDP Bingöl İl Başkanlığı binasına
saldırıda bulunulmuştur. Başvurucu bunun üzerine isimlerini verdiği kişilerin
bu saldırıyı gerçekleştirdiğini iddia etmiştir. Bu kapsamda kendisine ait Twitter hesabından
"Bingöl'de polis gözetiminde BDP İl Binasına saldıranlar B.K. ve H.A. ,birisi korucu diğeri ülkücü." şeklinde
paylaşımda bulunmuştur. Soruşturma makamlarınca, başvurucunun bu suretle
terörle mücadelede görev almış kişileri -kimliklerini de açıklayarak- terör
örgütlerine hedef gösterdiği ileri sürülmüştür.
36. Bingöl 2. Ağır Ceza Mahkemesi, E.2016/246 sayılı davada
21/11/2016 tarihinde tensiben Diyarbakır ağır ceza
mahkemelerinin yetkili olduğunu belirtip yetkisizlik kararı vermiştir.
37. Dava dosyasının gönderildiği Diyarbakır 8. Ağır Ceza
Mahkemesi, E.2016/49 sayısına davanın kaydını yapmış ve 16/2/2017 tarihinde tensiben başvurucunun tutukluluk hâlinin devamına karar
vermiştir.
38. Başvurucu 30/1/2017 tarihindeki ilk duruşmada savunmasını
yapmıştır. Savunma özetle şöyledir:
''...Benim yaptığım bütün siyasi çalışmalar
toplumsal barışa katkı sunmak, Kürt meselesi başta olmak üzere sorunlara çözüm
bulunmasına katkıya yöneliktir. Bu vurgular önemlidir. HDP kimliğimle ilgili
bana yöneltilebilecek her türlü suçlamaya cevap verebilirim. Ancak bunun
dışında hiçbir suçlamayı kabul etmiyorum...
...Bu iddianamede en ağır
iki suçlama devletin birliğini ülkenin ve milletin bütünlüğünü bozma ve örgüt
üyeliği üzerinden kurulduğunu gördüm. Ben bunun ne kadar zorlama bir durum
olduğunu sadece mantık üzerinden mahkeme heyetinin dikkatine sunmak istiyorum.
Ben 2,5 yıl boyunca sürdürülen bu ülkedeki çatışma sürecinden kaynaklı can
kayıplarını engelleyen barış heyetinin bir üyesiyim. Çözüm sürecindeki bütün
çalışmaların tam merkezinde yer aldım. ... Benim
devletin ve milletin bölünmesi ile ilgili bugüne kadar bir tek cümlemi
bulamazsınız. Bir tek belge ortaya koyamazsınız. Bütün çalışmalarım ülkenin
bütünlüğü içerisinde demokratik çözümü esas alır. Bütün konuşmalarımda Kürt
meselesinin çözümünün ortak vatan ve cumhuriyetin demokratikleşmesi temelinde
sağlanması gerektiğini binlerce kez ifade etmişimdir, bugün de ifade ediyorum.
...
... Birinci eylemde DTK'da
yaptığım iki konuşmaya ait iddia var. En ağır suçlama da herhalde bu
konuşmalarla ilgili ortaya konmuş. Ben dosyadaki ayrıntılara vakıf değilim,
ancak gelen iddianamede iki konuşma söz konusu. Birinci konuşma ile ilgili;
konuşmanın bana ait olduğu kanaatinde değilim. Ki konuşmada herhangi bir suç
unsuru da yok. Ancak o konuşma içeriği bana ait cümleler değildir. Ben kendime
ait cümleleri tanırım, aradan 4-5 yıl geçmesine rağmen öyle bir konuşma
hatırlamıyorum. ...
... İkinci konuşma bana aittir. Hiçbir suç
unsuru taşıyan bir ibare olduğu kanaatinde değilim. Suçlamaya konu olan
demokratik özerklik tanımı, Partimizin tüzüğünde geçmektedir. Siyasi program ve
çözüm projesidir. Mahkeme bu programı incelerse demokratik özerkliği Kürtlerin
yaşadığı iller değil, bütün Türkiye coğrafyası için bir çözüm olarak sunmuşuz.
Partimiz bunu defalarca Meclise sunmuştur. Partinin uzlaşma komisyonunda
Partinin çözüm taslağı Meclis Başkanlığına ifade edilmiştir. Benim demokratik
özerklikten bahsetmem kendi partimin tüzüğünü savunmak demektir. Bizim parti
programımızda demokratik özerkliklerle ilgili başlıklar incelenirse
görülecektir; oradaki bahsetmiş olduğunuz öz savunma toplumun her türlü ahlaki
yozlaşmaya karşı kendisini korumasıdır. Kültürel yozlaşmaya karşı kendini
korumasıdır. Öz savunma ifadesi, örneğin kadın cinayetlerine karşı toplumun
bilinçlenmesi ve toplumun demokratik örgütlülüğü yaratmasıdır. Bu demokratik
çerçevede toplumu kültürel, ahlaki ve politik anlamda yozlaştıran, dejenere
eden anlayışlara karşı toplumun bilinçlenerek buna karşı kendi savunma
mekanizmasını geliştirmesidir. Benim ve HDP'nin
demokratik özerklikteki bakış açısı budur. Özetle demokratik özerklik ve
demokratik cumhuriyet bizim çözüm projemizdir ...
... DTK toplantısı yasadışı örgüt toplantısı
gibi sunulmuş. Bunu da kabul etmek mümkün değildir. DTK 2007 yılında kurulmuş
siyasi partidir. Sendikaların, baroların, kanaat önderlerinin bileşeni olduğu
bir sivil toplum örgütüdür ve hala aktiftir. Eğer yasadışı örgüt konumunda
olsaydı, herhalde başka bir işlem yapılırdı. Bu durum doğrudan demokratik
toplumu alan, sivil örgütlenmeyi hedef alan bir anlayışı kapsıyor. Benim partim
HDP, DTK bileşenlerinden biridir ...
... 2 Nolu eylem
örgüt talimatı ile yapılmış eylem gibi gösterilmiş. Tutuklu yakınları
derneklerinin organize ettiği ve partimizin en üst organı olan MYK düzeyinde
aldığı karar ile katılım gösterdiği bir yürüyüştür. Bu konuda BDP'nin tüm parti teşkilatlarına gönderdiği genelge de
bulunmaktadır. Ancak ben bu genelgeyi sağlama imkanına cezaevinde olduğum için
sahip değilim. Benim açımdan bağlayıcı olan partimin genelgesidir. Partim
genelge yayınlamışsa o konuda milletvekili olarak beni görevlendirmişse ben o
etkinliğe katılmak zorundayım. Dolayısıyla o bahsedilen etkinliğe bu doğrultuda
katıldım. Yasadışı herhangi bir faaliyeti çerisinde olmamamız söz konusu olamaz
...
... 3 nolu eylem 14
Temmuz'da düzenlenen miting ile ilgilidir. Aradan zaman geçtiği için konuya tam
hakim değilim, ancak o konuda da partimizin genelgesi
vardı. O konuda da parti görevlendirmeleri yapar, genelgeler doğrultusunda biz
de milletvekili olarak partimizin düzenlediği etkinliklere katılırız ...
... 4 ve 5 nolu
eylemlere gelince; ben her iki cenazeye de katılıp katılmadığımı
hatırlamıyorum. İçeriğe bakıldığında katılmadım diye hatırlıyorum. Burada
bahsedilen olayları çok düşündüm, hatırlamıyorum. Velev ki katılmışsam, hangi
hukuki, vicdani, siyasi kriter cenazeye katılmayı suç olarak sayabilir. Bir
kişi ölünce üzerindeki hukuk kalkar. Bu ritüeller ailesi içindir. Acıyı
paylaşmak için gösterilen dayanışma törenleridir. Bizim bölgemizin de
geleneğinde bugünlerde acılı insanlarla bir şekilde acıyı paylaşma hususu tarih
boyunca önemsenmiştir ...
... 6 nolu eylem
Bingöl'de yaptığım bir basın açıklamasından cımbızlanmış iki cümle var. Bu
cümlelerde de suç unsuru yoktur ... bir kere gerilla tanımı evrensel bir
tanımdır. subjektif fikir de
belirtmez. Orada Kolombiya'daki gerillalar denildiği zaman bir subjektif görüş belirtilmiyor. Kimisi özgürlük savaşçısı
olarak bakar. Burada sadece ölümlerden duyulan bir rahatsızlık var ... Ben
ölümleri alkışlayamam, söylüyorum işte bütün ölümlerden acı duyuyorum. Ben
orada açık bir şekilde bütün ölümlerden üzüntü duyduğumu açıklamışımdır ...
Orada yapılan basın açıklamasının konusu, mesajı son derece nettir ...
... 7 nolu eyleme
ilişkin olarak; 14/03/2012 tarihindeki nevroz için basın haberinden bahsedilmiş
sonra 16/03/2016 tarihinde de valiliğin yasaklama kararından bahsedilmiş.
Bununla ilgili de ağır şekilde suçlamaya maruz bırakılmışım. Bu aradaki 4 yıl
nasıl olmuş anlamıyorum. Buna maddi hata denirse bu da iddianamenin ne kadar
özensiz hazırlandığının kanıtıdır. Velev ki tarih hatasıysa, bu kadar mahkeme
heyetini meşgul eden, beni 3 ay tutuklu olmama neden olan iddianame söz konusu
olabilir mi ...
Keşke yasaklar olmasın ama olunca da bizim
bulunduğumuz konum itibarı ile duyarsız kalmanız mümkün değildir. Ne hali varsa
halk görsün polis görsün diyemeyiz. 1 yıl sonra 2013 yılı nevrozunda yasak
yoktu. 2012'de istenmeyen olaylar ile ilgili bir sebep aranacaksa 2013 yılı
nevrozuna bakılmalıdır ...
... 8 nolu eylem,
savcılığın niyeti konusunda, her şeyi açıklayan adeta zirve yapan bir iddiadır
... 5 Haziran 2015 tarihinde yasal olarak yapılmış ve IŞİD katliamcıları
tarafından saldırılmış bir miting çalışmamız iddianameye konu edilmiştir. 7
Haziran seçimlerinden hemen önce yapılmıştı. IŞİD'in [DAEŞ] patlattığı bombalarla 5 arkadaşımız katledildi ve
çoğu arkadaşımız ağır yaralandı ... Benim orada yaptığım çok detaylı bir
konuşmam da yok. Sadece 1-2 dakikalık selamlama yaptım, onda da suç unsuru
yoktu. Sayın Öcalan'ın selamını biz başbakana da,
bakanlara da götürdük. Diyarbakır halkına götürmüşüz, bu suç teşkil edecek
değildir ...
... 9 ve 10 nolu
eylemlere ilişkin olarak, tamamen siyasi saiklerle
yaptığım konuşmalar söz konusu. Ben bu konuşmalardan çok daha ağır olanlarını
Meclis kürsüsünden defalarca yaptım. Bu konuşmalar tutanaklarda da mevcuttur
... Ben Sur'da, Cizre'de, birçok yerde aylarca süren
sokağa çıkma yasaklarının Anayasa'ya aykırı olduğunu düşünüyorum. Ben üzerime
atılı bu suçlamayı kabul etmiyorum. Belirttiğim görüşler, sokağa çıkma
yasaklarının yasalara aykırı olduğuna ilgili görüşlerimdir. Bir uygulama
Anayasa'ya aykırıysa ona karşı demokratik protesto hakkımızı kullanmamız
meşrudur. Benim konuşmam da bu çerçevede yapılmıştır. Onun dışında silahlı
kalkışmalar ile ilgili övücü bir pozisyonda olmam söz konusu bile olamaz ...
... 27/08/2012 tarihli
olaya ilişkin bizim yapmış olduğumuz bir basın açıklamasından alıntı yapılmış
... İçerikte de cımbızlanmış cümleler var ... Ben her zaman basın
açıklamalarında ne söylediğini bilen birisiyim. Cımbızlanan yerde de suç unsuru
içeren bir şey olduğunu düşünmüyorum. Muhtemelen Rojava'daki
gelişmelerle ilgili yapmış olduğum konuşmalar suç unsuru olarak konmuştur ...
Dolayısıyla herhangi bir propaganda yapmış değilim. Rojava'da
Kürtlerin özgürlüğünü istemek, oradaki Kürtlerin rejimin zulmünden kurtulmasını
istemek en temel hakkımdır diye düşünüyorum ... [Bu paragraf
Bingöl 2.Ağır Ceza Mahkemesinin E.2016/246 sayılı davası ile birleştirilen
E.2016/220 sayılı kamu davasına konu eyleme ilişkin başvurucunun savunmasıdır.]
... Ben iddia edilen 2 kişiyi tanımıyorum.
Hayatım boyunca da hiç görmedim, eminim ki onlar beni de televizyon dışında
görmemişlerdir. Benim tanımadığım, görmediğim kişilerle ilgili hedefleştiren bir tutum içerisinde olmam söz konusu olamaz.
Kaldı ki ben attığım her twitin ne anlama
gelebileceğini bilen bir milletvekiliyim. Benim kesinlikle böyle bir twitim yoktur. Hatta ben avukatlarıma sordum. Facebook
hesabında böyle bir paylaşım olduğunu söylediler. Benim facebookta
bir hesabım yoktur, ancak fake hesaplar bulunuyor
olabilir ... [Bu paragraf Bingöl 2.Ağır Ceza
Mahkemesinin E.2016/246 sayılı davası ile birleştirilen E.2016/184 sayılı kamu
davasına konu eyleme ilişkin başvurucunun savunmasıdır.]
... 21/03/2012 tarihli olay ile ilgili de yine
cımbızlanan cümlelerim olmuş ... Nevrozda kendi siyasi görüşlerim doğrultusunda
bir konuşma yapmak kadar doğal birşey olamaz. Barışa
dayalı bir çağrıdır ... İmralı ile masaya oturacaksınız gibi emrivaki cümle
tarzı bana ait değildir, ama bu işin barışçıl yöntemlerle çözümü için bunlar
yapılmalı şeklinde ifade etmişimdir. Zaten 1 yıl sonra da İmralı'da müzakere
masası kuruldu ... Nevroz şehitlerine ilişkin olarak da binlerce yıldır
yasaklanan etkinlikler nedeniyle yaşamını yitirenler var. Nevrozun bugüne kadar
gelmesini sağlayan ve bu anlamda bedel ödemiş insanları anmışız. Bunun terör
örgütüne atıfla anılması mümkün değildir ... [Bu paragraf
Bingöl 2.Ağır Ceza Mahkemesinin E.2016/184 sayılı davası ile birleştirilen
E.2016/221 sayılı kamu davasına konu eyleme ilişkin başvurucunun savunmasıdır.]
39. Diyarbakır 8. Ağır Ceza Mahkemesi 30/1/2017 tarihindeki ilk
duruşmada, savunmasını tespit ettikten sonra başvurucunun tahliyesine karar
vermiştir. Kararın ilgili bölümü şöyledir:
''Sanık İdris Baluken'in üzerine atılı TCK'nın 302 ve 314/2
maddelerinde yazılı suçların CMK'nın 100/3.
maddesinde sayılan suçlardan olması karşısında tutuklama nedenleri var kabul
edilebilir ise de, sanığın savunmasının alınmış olması, toplanması gereken ve
sanığın etki edebileceği delil bulunmaması, sanığın milletvekili olması ve
Anayasa Mahkemesinin 04/12/2013 tarih ve 2013/1272 başvuru sayılı kararında
milletvekillerinin tutukluluk hallerinin incelenmesinde gözetilmesi gerektiğini
ortaya koyduğu kriterler birlikte değerlendirildiğinde, tutuklama tedbirinden
elde edilmek istenen sonucun adli kontrol tedbirleri ile de elde edilebileceği
kanaatine varılmakla sanığın TAHLİYESİNE,
...
Sanık hakkında CMK'nın
109/3-a maddesi gereğince yurt dışına çıkış yasağı şeklinde adli kontrole tabi
tutulmasına [karar verildi.]"
40. Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığınca tahliye kararına
itiraz edilmiş, Diyarbakır 1. Ağır Ceza Mahkemesi 15/2/2017 tarihinde itirazın
kabulü ile başvurucu hakkında 5271 sayılı Kanun'un 94. maddesi gereği yakalama
emri çıkartılmasına karar vermiştir. Bunun üzerine başvurucu 21/2/2017
tarihinde Ankara'da gözaltına alınmış ve Ankara Adliyesinde hazır edilmiştir.
Ses ve Görüntü Bilişim Sistemi (SEGBİS) vasıtasıyla savunması alınan başvurucu,
önceki savunmasına benzer şekilde beyanda bulunmuş; ek olarak tahliye sonrası
ayağından bir operasyon geçirdiğini, tutuklanması hâlinde tedavi sürecinin
aksayacağını dile getirmiştir. Diyarbakır 1. Ağır Ceza Mahkemesi, başvurucu
hakkında sadece terör örgütüne üye olma suçlamasına ilişkin tutuklama karar
vermiş; diğer suçlamalar yönünden tutuklama talebini reddetmiştir. Kararın
gerekçesi şöyledir :
''Sanık İdris Baluken’in
üzerine atılı silahlı terör örgütü üyeliği suçunu işlediğine dair kuvvetli suç
şüphesinin varlığını gösteren somut delillerin bulunması, (sanığın PKK silahlı
terör örgütünün çıkarları doğrultusunda yoğunluk arz edecek şekilde propaganda
yürüttüğü, bu tarz eylemlere destek verdiği ve katıldığı, DTK'nın
örgüt tarafından ilan edilen kararlarını destekler mahiyette açıklamalarda
bulunduğu, PKK silahlı terör örgütünün, devletin egemenliği altında bulunan
topraklardan bir kısmını devlet idaresinden ayırmaya matuf, üniter
yapısına aykırı faaliyetler içerisinde olduğu, sanığın PKK silahlı terör
örgütünün emir ve talimatları doğrultusunda hareket ettiği, yine ülkenin doğu
bölgelerinde yer alan bazı yerler için özerklik ilan eden DTK'ya
üye olup toplantılarına katıldığına ilişkin kuvetli
suç şüphesinin varlığını gösteren olguların bulunması), söz konusu suçun CMK'nın 100/3 maddesinde sayılan suçlardan olması, sanığın
alması muhtemel cezaya ve tüm dosya kapsamına göre adli kontrol tedbirlerinin
yetersiz kalacağı, dosya içeriğindeki mevcut kanıt durumuna göre tahliye
kararına söz konusu suç bakımından itiraz yerinde görüldüğünden sanığın atılı
silahlı terör örgütüne üye olma suçundan tutuklama talebinin kabulü ile, sanık
İdris Baluken hakkında silahlı terör örgütüne üye
olma suçundan CMK'nın 100. maddesi uyarınca
TUTUKLANMASINA [karar verildi.]''
41.4/1/2018 tarihli 7. celsede ilk derece mahkemesindeki
yargılama sona ermiş ve hüküm açıklanmıştır. Mahkeme başvurucu hakkında silahlı
terör örgütüne üye olma suçundan 7 yıl 6 ay hapis cezasına,terör örgütü propagandası yapmak suçundan üç
kez 1 yıl 1 ay 10 gün hapis cezasına, bir kez de 1 yıl 3 ay hapis cezasına,
kanuna aykırı toplantı ve yürüyüşlere silahsız katılarak ihtara rağmen
kendiliğinden dağılmama suçundan iseüç kez 1 yıl 1 ay
10 gün hapis cezasına, bir kez de 1 yıl 3 ay hapis cezasına hükmetmiştir. Buna
göre başvurucu, toplamda 15 yıl 18 ay 60 gün hapis cezası ile cezalandırılmış;
hükümle birlikte tutukluluğun devamına karar verilmiştir. Gerekçeli kararın
ilgili bölümlerişöyledir:
"...
(İDDİANAMEDEKİ 3 NOLU EYLEM) Sanık İdris Baluken hakkında suç tarihi 14/07/2012 olan Kanuna Aykırı
Toplantı ve Yürüyüşlere Silahsız Katılarak İhtara Rağmen Kendiliğinden Dağılmamasuçundan dolayı açılan kamu davasında;Görüntü
İnceleme ve Fotoğraftan Tespit Tutanağıve Olay Tutanağı'nda görüldüğü ve belirtildiği üzere, PKK/KCK Terör
örgütü güdümünde uydu üzerinden yayın yapan tv
kanalının 12/07/2012 tarihlerindeki yayınlarda ve yine aynı terör örgütü
güdümünde internet üzerinden yayın yapan internet sitelerinden
09/07/2012-12/07/2012 ve 13/07/2012 tarihli yayınlarda 14 Temmuz'da yasaklara
direnmek tarihi görevdir adı altında yürüyüşe katılım çağrısında bulunulduğu,
planlanan yürüyüşün Diyarbakır Valiliği'nın
06/07/2012 tarih ve 2012/3754 sayılı kararı ile yasaklandığı, Milletvekili olan
sanık İdris Baluken'in gösterici gruplara öncülük
yaparak Diyarbakır ili İstasyon Meydanı'nda toplam üzere yürüyüşe geçtiği,adrdından Diyarbakır ili İstasyon meydanında
toplanan kalabalığın yürüyüşe geçmek istediği, Milletvekili olan sanık İdris Baluken'in toplanan kalabalığın PKK/KCK terör örgütü lehine
sloganlar atmaya çalıştığı, yapılan çağrılara rağmengrubun
dağılmadığı, güvenlik güçlerince gruba müdahale edilerek dağıtıldığı, eylemler
sırasında bir çok vatandaşa ait araç ve işyerinin yakılarak zarar verildiği,
Milletvekili olan sanık İdris BALUKEN'ın da bu eyleme
katıldığı güvenlik güçlerince eylem sırasında görüntülendiği, bu durumun
güvenlik güçlerince tespit edilerek tutanağa bağlandığı, görüntülerde yer
aldığı sabit olduğundan sanığın üzerine atılı suçtan cezalandırılmasına;
...
(İDDİANAMEDEKİ 7 NOLU EYLEM) Sanık İdris Baluken hakkında suç tarihi 18/03/2012 olan Kanuna Aykırı
Toplantı ve Yürüyüşlere Silahsız Katılarak İhtara Rağmen Kendiliğinden Dağılmamasuçundan dolayı açılan kamu davasında; Görüntü İnceleme ve Fotoğraftan Tespit
Tutanağıve Olay Tutanağı'nda
görüldüğü ve belirtildiği üzere, PKK/KCK Terör örgütü güdümünde internet
üzerinden yayın yapan internet sitelerinden 12/03/2012-13/03/2012-14/03/2012 ve
17/03/2012 tarihli yayınlarda açık hava toplantısına dikkat çekilerek ve güçlü
katılım yapılması gerektiği yönünde çağrılarda bulunulduğu, planlanan
toplantının Diyarbakır Valiliği'nın 15/03/2012 tarih
ve 2012/1315 sayılı kararı ile yasaklandığı, buna rağmen Diyarbakır ilinin
çeşitli yerlerinde grupların toplandığı, güvenlik güçlerinin dağıın uyarılarına rağmen dağılmadıkları, ateş yakma, yolu
kapatma, yasadışı sloganlar atma, terör örgütü elebaşına ait posterler taşıma,
güvenlik güçlerine yoğun şekilde taşlı saldırıda bulunma şeklinde eylemlerde
bulundukları, bu yaşanan olaylara ve yapılan uyarılara rağmen Milletvekili olan
İdris Baluken'in de aralarında bulunduğu grubun araç
ile alana doğru hareket ettikleri, araçtan yasaklanmış olan toplantıya katılım
yapılması yönünde çağırlara devam edildiği, araç
güzergahında güvenlik güçlerine yönelik havai fişekli ve bombalı saldırıda
bulunulduğu, ardından güvenlik güçleri tarafından durdurulduğu, ancak grubun
yapılan uyarılara rağmen yürüyüşe geçtikleri, sözkonusu
olaylar sonucu 10 güvenlik görevlisinin yaralandığı, Milletvekili olan sanık
İdris BALUKEN'in de söz konusu kanuna aykırı
gösteriye katıldığı, güvenlik güçlerinin buna ilişkin tutanağından anlaşıldığı,
bu durumun güvenlik güçlerince tespit edilerek tutanağa bağlandığı,
görüntülerde yer aldığı sabit olduğundan sanığın üzerine atılı suçtan cezalandırılmasına;
...
(İDDİANAMEDEKİ 9 NOLU EYLEM) Sanık İdris Baluken hakkında suç tarihi 13/12/2015 olan Kanuna Aykırı
Toplantı ve Yürüyüşlere Silahsız Katılarak İhtara Rağmen Kendiliğinden Dağılmamasuçundan dolayı açılan kamu davasında; Diyarbakır
ili Sur ilçesinde terör örgütü mensuplarına yönelik yapılan operasyonları ve
sokağa çıkma yasaklarını protesto etmek amaçlı olarak 13/12/2015 tarihinde
Milletvekili olan Sanık İdris Baluken'in de
aralarında bulunduğu grubun Dağkapı'ya kadar yürüyüş
yaparak basın açıklaması yapmak istedikleri, güvenlik güçlerin orada
operasyonların devam ettiğini belirterek buna izin vermedikleri, ardından
grubun izin verilen yerde basın açılmasanıı
yaptıkları, ancak ardından gruptan dağılmalar yaşandığı, ikazlara uyulmayarak
yürüyüşe geçildiği, güvenlik güçlerine EYP'li
saldırılarda bulunulduğu ve terör örgütü lehine sloganlar atıldığı, bu durumun
güvenlik güçlerince tespit edilerek tutanağa bağlandığı, görüntülerde yer
aldığı sabit olduğundan sanığın üzerine atılı suçtan cezalandırılmasına;
(İDDİANAMEDEKİ 9 NOLU EYLEM) Sanık İdris Baluken hakkında suç tarihi 13/12/2015 olan terör örgütü
propagandası yapmak suçundan dolayı açılan kamu davasında; Sanığın 13/12/2015
tarihinde yapılan kanuna aykırı yürüyüş esnasında Yaşasın Sur Direnişi şeklinde
sloganlar atıldığı esnada yaptığı konuşmasında '... Buradaki direniş sadece
Kürt halkını ilgilendiren bir direniş değildir. Türkiye'de darbeye karşı olan
savaşa karşı olan bütün toplumsal kesimlerin burada darbe hukukuna karşı
gösterilen muazzam halk direnişini görmesi ve onu sahiplenmesi gerekiyor ... Bu
yaşamını yitiren yurttaşlarımızla beraber katledilen bugüne kadar Surda
katledilen canlarımızla beraber kültürel değerlerimiz katlediliyor ... Katletttikleri kadın gerilla cenazelerine işkence ederek
sokak ortasında teşhir ettiler ... Biz bu darbe hukukunu tanımıyoruz bu darbeye
savaş konseptini kınıyoruz tanımadığımız içinde darbe hukuku devam ettiği
sürece de hakkımızla birlikte kesintisiz bir direniş sürecinde olacağımızı
ifade ediyoruz. ... Sadece Kürt halkını değil, bütün Türkiye halklarını
pazartesi günü darbe hukukuna karşı Sur halkının Amed
halkının gösteridği direnişe yer almaya, saf tutmaya
çağırıyoruz ... Amed halkı olarak bugün bir kez daha
kararlığımızı sur'daki direnişin yanında, içerisinde
olduğumuzu ifade ediyoruz bütün demokratik çevreleri bu anlamda Amed halkıyla Kürt haklıyla dayanışma çağırıyoruz ve
hepinize teşekkür ediyoruz ...' şeklinde konuşma yaptığı, bu konuşmanın
yapıldığı tarihte Diyarbakır ili Sur ilçesinde terör örgütü mensuplarına karşı
operasyonların devam ettiği, sanığın konuşmasında PKK/KCK terör örgütü
üyelerinin cebir, şiddet veya tehdit içeren yöntemlerini meşru gösterecek veya
övecek mahiyette olduğu, sanığın fiillerinin düşünce ve ifade hürriyeti
kapsamında kabul edilemeyeceği, sanığın sübut bulan eyleminin bir bütün halinde
propaganda suçunu oluşturduğu anlaşıldığından sanığın üzerine atılı suçtan
cezalandırılmasına;
(İDDİANAMEDEKİ 10 NOLU EYLEM) Sanık İdris Baluken hakkında suç tarihi 27/02/2016 olan olan Kanuna Aykırı Toplantı ve Yürüyüşlere Silahsız
Katılarak İhtara Rağmen Kendiliğinden Dağılmama suçundan dolayı açılan kamu
davasında; Görüntü İnceleme ve
Fotoğraftan Tespit Tutanağıve Olay Tutanağı'nda görüldüğü ve belirtildiği üzere PKK/KCK Terör
örgütü güdümünde uydu üzerinden yayın yapan tv
kanalının 25/02/2016-26/12/2016 tarihindeki yayınlarda ve yine aynı terör
örgütü güdümünde internet üzerinden yayın yapan internet sitesinden 27/02/2016
tarihli yayında yürüyüş ve Sur Direnişine katılma çağrısı yapıldığı, yapılan
çağrı üzerine 27/02/2016 günü saat 13.00 sıralarında Koşuyolu parkı içerisinde
toplanmaların başladığı, sık sık terör örgütü lehine sloganlar atılmaya
başlandığı, aralarında Milletvekili olan sanık İdris Baluken'in
de bulunduğu otobüsten konuşmaların yapıldığı, bu sırada sanığın da konuşma
yaptığı, ardından tedbir alan güvenlik güçlerine yönelik taşlı ve EYP'li saldırılar olması üzerine Diyarbakır ili çeşitli
yerlerinde sulu ve gazlı müdahalelerde bulunulduğu, bu durumun güvenlik
güçlerince tespit edilerek tutanağa bağlandığı, görüntülerde yer aldığı sabit
olduğundan sanığın üzerine atılı suçtan cezalandırılmasına;
(İDDİANAMEDEKİ 10 NOLU EYLEM) Sanık İdris Baluken hakkında suç tarihi 27/02/2016 olan terör örgütü
propagandası yapmak suçundan dolayı açılan kamu davasında;Sanığın 27/02/2016 tarihinde yapılan kanuna
aykırı yürüyüş esnasında Yaşasın Sur Direnişi şeklinde sloganlar atıldığı
esnada yaptığı konuşmasında '... Aylardır Kürdistan'ı savaşla katliamla teslim
almaya çalışanlar bugün Amed de, Amed
halkının Kürt halkının dimdik ayakta duran dimdik tablosuna bu tavrına
baksınlar ... Bu katliam konseptinin sonuç almayacağını Sur'da,
Cizre'de, Silopi'de, İdil'de Derik'te, Varto'da Kürdistan'ın dört bir yanında
direnen Kürt Halkı bugün de kanıtlamıştır. Amed halkı
bu direnişi gösteren halkı selamlıyorum...Sonuç alıncaya kadar ölüme karşı
yaşamı savaşa karşı barışı hayata geçirinceye kadar direnişimize devam etme
sözünü veriyorum.' şeklinde konuşma yaptığı, bu konuşmanın yapıldığı tarihte
Diyarbakır ili Sur ilçesinde terör örgütü mensuplarına karşı operasyonların
devam ettiği, sanığın konuşmasında terör örgütü üyelerinden 'direnişçi' ve Sur
ilçesindeki terör örgütü üyelerinin yaptığı terör faaliyetlerinin de 'direniş'
şeklinde sözlerle övdüğü, PKK/KCK terör örgütü üyelerinin cebir, şiddet veya
tehdit içeren yöntemlerini meşru gösterecek veya övecek mahiyette olduğu,
sanığın fiillerinin düşünce ve ifade hürriyeti kapsamında kabul edilemeyeceği,
sanığın sübut bulan eyleminin bir bütün halinde propaganda suçunu oluşturduğu
anlaşıldığından sanığın üzerine atılı suçtan cezalandırılmasına;
(MAHKEMEMİZ DOSYASI İLE BİRLEŞEN 2016/221 ESAS
SAYILI DOSYANIN İDDİANAMESİNDE YER ALAN EYLEM) Sanık İdris Baluken
hakkında suç tarihi 21/03/2012 olan olan terör örgütü
propagandası suçundan dolayı açılan kamu. davasında;
Sanığın 21/03/2012 tarihinde yapılan Nevruz etkinliği esnasında yaptığı
konuşmasında '...Bakın Çevlik alanındayız, Çevlik için mücadele eden, bedel ödeyen, şehit olan
binlerce mücadele arkadaşı bugün çevlik alanında biz kürdüz demeyiz bize nasip etti. anıları önünde saygıyla
eğiliyoruz...Mazlum Doğan başka olmak üzere nevruz şehitlerini tüm demokrasi
şehitlerini şükranla ve rahmetle anıyoruz...Kandillede
masaya oturacaksınız...burada yanan demirci kavanın
ateşi, maslum doğanın ateşi, 91-92 serhildanlarından cizrede, botanda ölen binlerce isimsiz kahramanalrın
ateşi olarak devam etsin...' şeklinde konuşma yaptığı, sanığın konuşmasında
terör örgütü üyelerinden 'şehit, bedel ödeyen, isimsiz kahramanlar' şeklinde
sözlerle övdüğü, PKK/KCK terör örgütü üyelerinin cebir, şiddet veya tehdit
içeren yöntemlerini meşru gösterecek veya övecek mahiyette olduğu, sanığın
fiillerinin düşünce ve ifade hürriyeti kapsamında kabul edilemeyeceği, sanığın
sübut bulan eyleminin bir bütün halinde propaganda suçunu oluşturduğu
anlaşıldığından sanığın üzerine atılı suçtan cezalandırılmasına;
(MAHKEMEMİZ DOSYASI İLE BİRLEŞEN 2016/220 ESAS
SAYILI DOSYANIN İDDİANAMESİNDE YER ALAN EYLEM) Sanık İdris Baluken
hakkında suç tarihi 27/08/2012 olan olan terör örgütü
propagandası yapmak suçundan dolayı açılan kamu davasında; Sanığın 27/08/2012
tarihinde yaptığı basın açıklamasında '...Şemdinlinin
10 km batısında gerillanın alan hakimiyeti ile yüzleştiler...Kürtler yüzyıllık
batı kürdistanın köleliğini, kölelik tarihini
paramparça ederek, batı kürdistanın özgürlügünü ve özerkliğini bütün dünyaya ilan etmişlerdir.
Biz Bingöl medyasından batı kürdistanı ve özerkliğini
ve özgürlüğünü selamlıyoruz.' şeklinde konuşma yaptığı, sanığın konuşmasında
terör örgütü üyelerinden 'gerilla' şeklinde bahsederek övdüğü, ayrıca 'baı kürdistan özerkliğini ve
özgürlüğü selamlıyoruz' diyerek terör örgütü faaliyetlerini övdüğü, PKK/KCK
terör örgütü üyelerinin cebir, şiddet veya tehdit içeren yöntemlerini meşru
gösterecek veya övecek mahiyette olduğu, sanığın fiillerinin düşünce ve ifade
hürriyeti kapsamında kabul edilemeyeceği, sanığın sübut bulan eyleminin bir
bütün halinde propaganda suçunu oluşturduğu anlaşıldığından sanığın üzerine
atılı suçtan cezalandırılmasına;
...
Sanık İdris Baluken
hakkında Silahlı Terör Örgütüne Üye Olma suçundan dolayı açılan kamu davasında;
Sanık İdris Baluken'in terör örgütü propagandasına
dönüşen ve kovuşturmanın ertelenmesi kararı verilen 08/10/2011, 12/11/2011,
15/11/2011 tarihli eylemlere katıldığı, ayrıca terör örgütü propagandasına
dönüşen ve cezalandırılmasına karar verilen 14/07/2012, 18/03/2012,13/12/2015,
27/02/2016 tarihli kanuna aykırı eylemlere katıldığı, bu eylemlerden
08/10/2011, 12/11/2011, 15/11/2011, 14/07/2012, 18/03/2012, 27/02/2016
tarihlerinde gerçekleştirilen eylemlerin PKK/KCK Terör örgütü güdümünde uydu
üzerinden yayın yapan tv kanallarının ve yine aynı
terör örgütü güdümünde internet üzerinden yayın yapan internet sitelerinden
yapılan çağrılar üzerine gerçekleştirilen eylemler olduğu, bu eylemlerden
18/03/2012, 27/02/2016 tarihli eylemlerin terör örgütüne karşı geçekleştirilen
Sur operasyonlarının devam ettiği tarihlerdeki eylemler olduğu, bu eylemlerin
gerçekleştirildiği tarihlerde sanığın Sur operasyonlarındaki terör örgütü mensuplarını
direnişçi olarak övdüğü ve selamladığı, bu şekilde eylemlerinde Yargıtay 16.
Ceza Dairesi'nin yerleşik içtihatlarında da belirtilen süreklilik, çeşitlilik
ve sıklık gözetildiğindesanığın silahlı terör örgütü
üyesi olmak suçundan cezalandırılmasına karar vermek gerekmiş,
...
Sanığa verilen cezanın niteliği ve süresi,
sanığın üzerine atılı eylemin CMK. nın
100/3 maddesinde sayılan suçlardan olması ve bu nedenle sanığın kaçması veya
saklanması şüphesinin bulunması, hususları dikkate alınarak sanığın HÜKMEN
TUTUKLULUK HALİNİN DEVAMINA [karar
verilmiştir]."
42. Başvurucu 5/1/2018 tarihinde anılan karara karşı istinaf
isteminde bulunmuştur. Bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla istinaf
süreci devam etmektedir.
IV. İLGİLİ HUKUK
43. İlgili ulusal ve uluslararası hukuk için (Gülser Yıldırım, §§ 64-89).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
44. Mahkemenin
21/3/2018 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği
düşünüldü:
A. Kişi Hürriyeti ve Güvenliği Hakkının İhlal
Edildiğine İlişkin İddialar
1. Yakalama ve Gözaltına
Almanın Hukuka Aykırı Olduğuna İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü
45. Başvurucu, milletvekili olduğunu ve yasama dokunulmazlığı
olmasına rağmenhakkında yakalama ve gözaltı
tedbirlerinin uygulandığını ve bu tedbirlerin ölçülü olmadığını belirterek
Anayasa'nın 19. maddesinde güvence altına alınan kişi hürriyeti ve güvenliği
hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
46. Bakanlık görüşünde; 5271 sayılı Kanun'da gözaltı kararı
işlemine karşı itiraz hakkının düzenlenmiş olduğunu, ayrıca anılan kanun
gereğince tazminat yoluna da başvurulabileceğini fakat başvurucu tarafından bu
usule ilişkin yollara başvurulmadan bireysel başvuru yapıldığını ifade
etmiştir.
47. Başvurucu Bakanlık görüşüne karşı beyanında, gece yarısı
Ankara'da gözaltına alınıp hava yoluyla Bingöl'e getirildiğini veifade ve sorgu işlemleri yapılarak tutuklandığını, hemen
akabinde de yine hava yoluyla KandıraCeza İnfaz
Kurumuna götürüldüğünü,bu
sebeple de kanuni itiraz imkânlarından fiilen yararlanamadığını ileri sürmüş;
yakalama ve gözaltına alma tedbirlerinin hukuka aykırı olarak uygulandığına
ilişkin beyanını tekrar etmiştir.
b. Değerlendirme
48. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrasının son cümlesi
şöyledir:
"Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun
yollarının tüketilmiş olması şarttır."
49. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un "Bireysel başvuru hakkı" kenar başlıklı 45.
maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
"İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem,
eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının
tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir."
50. Anılan Anayasa ve Kanun hükümlerine göre bireysel başvuru
yoluyla Anayasa Mahkemesine başvurabilmek için olağan kanun yollarının
tüketilmiş olması gerekir. Temel hak ve özgürlüklere saygı, devletin tüm
organlarının anayasal ödevi olup bu ödevin ihmal edilmesi nedeniyle ortaya
çıkan hak ihlallerinin düzeltilmesi idari ve yargısal makamların görevidir. Bu
nedenle temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiği iddialarının öncelikle derece
mahkemeleri önünde ileri sürülmesi, bu makamlar tarafından değerlendirilmesi ve
bir çözüme kavuşturulması esastır. Dolayısıyla Anayasa Mahkemesine bireysel
başvuru, iddia edilen hak ihlallerinin derece mahkemelerince düzeltilmemesi
hâlinde başvurulabilecek ikincil nitelikte bir kanun yoludur (Ayşe Zıraman ve Cennet
Yeşilyurt, B. No: 2012/403, 26/3/2013, §§ 16, 17).
51. Ancak tüketilmesi gereken başvuru yollarının ulaşılabilir
olması yanında telafi kabiliyetini haiz ve tüketildiğinde başvurucunun
şikâyetlerini gidermede makul başarı şansı tanıması gerekir. Dolayısıyla
mevzuatta bu yollara yer verilmesi tek başına yeterli olmayıp uygulamada da
etkili olduğunun gösterilmesi ya da en azından etkili olmadığının kanıtlanmamış
olması gerekir (Ramazan Aras, B.
No: 2012/239, 2/7/2013, § 29).
52. 5271 sayılı Kanun'un tazminat isteminin düzenlendiği 141.
maddesinin (1) numaralı fıkrasında yer alan, kanunlarda belirtilen koşullar
dışında yakalanan, tutuklanan veya tutukluluğunun devamına karar verilenler ile
kanuna uygun olarak tutuklandığı hâlde makul sürede yargılama mercii huzuruna
çıkarılmayan ve bu süre içinde hakkında hüküm verilmeyen kişilerin maddi ve
manevi her türlü zararlarını devletten isteyebileceklerine ilişkin hükümlerin
bu hususta bir başvuru mekanizması öngördüğü görülmektedir. Bununla birlikte
aynı Kanun'un tazminat isteminin koşullarının düzenlendiği 142. maddesinin (1)
numaralı fıkrasında, karar veya hükümlerin kesinleştiğinin ilgilisine
tebliğinden itibaren üç ay ve her hâlde karar veya
hükümlerin kesinleşme tarihini izleyen bir yıl içinde tazminat isteminde
bulunulabileceği belirtilmektedir (Zeki
Orman, B. No: 2014/8797, 11/1/2017, § 27).
53. Anayasa Mahkemesi, Kanun'da öngörülen gözaltı süresinin
aşıldığı veya yakalama ve gözaltına alınmanın hukuka aykırı olduğu iddialarına
ilişkin olarak bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla asıl dava
sonuçlanmamış da olsa -ilgili Yargıtay içtihatlarına atıf yaparak- 5271 sayılı
Kanun'un 141. maddesinde öngörülen tazminat davası açma imkânının tüketilmesi
gereken etkili bir hukuk yolu olduğu sonucuna varmıştır (Hikmet Kopar ve diğerleri [GK], B. No:
2014/14061, 8/4/2015, §§ 64-72; Hidayet
Karaca [GK], B. No: 2015/144, 14/7/2015, §§ 53-64; Günay Dağ ve diğerleri [GK], B. No:
2013/1631, 17/12/2015, §§ 141-150; İbrahim
Sönmez ve Nazmiye Kaya, B. No: 2013/3193, 15/10/2015, §§ 34-47).
54. Bir suç isnadıyla gözaltına alınan ve daha sonra tutuklanan
kişinin gözaltına alınmasının hukuka aykırı olduğu iddiasıyla yaptığı bireysel
başvuruda ihlal sonucuna varılmasının -özgürlükten mahrûm
kalmanın sona ermesi bağlamında- başvurucunun kişisel durumuna bir etkisinin
olması mümkün görünmemektedir. Zira gözaltına alma kararı hukuka aykırı da olsa
kişi hâkim tarafından tutuklandığından gözaltı kararının hukuka aykırı olduğu
yönündeki bir tespit ve ihlal kararı "tutuklu" kişinin serbest
kalmasına tek başına imkân vermeyecektir. Dolayısıyla bireysel başvuru kapsamında
verilecek muhtemel bir ihlal kararı, ancak -talep etmesi hâlinde- başvurucu
lehine tazminata hükmedilmesi sonucunu doğurabilecektir (Günay Dağ ve diğerleri, § 147; İbrahim Sönmez ve Nazmiye Kaya, § 44).
55. Somut olayda başvurucu hakkında verilen gözaltı kararının
hukuka uygun olup olmadığı 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesi kapsamında
açılacak davada incelenebilir. Nitekim Yargıtay uygulaması (Yargıtay 12. Ceza
Dairesinin 1/10/2012 tarihli ve E.2012/21752, K.2012/20353 sayılı kararı; Günay Dağ ve diğerleri, § 145) da bu
kapsamdaki taleplerle ilgili olarak davanın esasının sonuçlanmasına gerek
olmadığı yönündedir. Bu madde kapsamında açılacak dava yoluyla gözaltı
kararının hukuka aykırı olduğu tespit edildiğinde başvurucu lehine tazminata da
hükmedilebilecektir.
56. Buna göre 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde belirtilen
dava yolunun başvurucunun durumuna uygun telafi kabiliyetini haiz etkili bir
hukuk yolu olduğu ve bu olağan başvuru yolu tüketilmeden yapılan bireysel
başvurunun incelenmesinin bireysel başvurunun "ikincillik niteliği"
ile bağdaşmadığı sonucuna varılmıştır. Öte yandan başvurucunun yasama
dokunulmazlığından yararlanmaya devam ettiği yönündeki iddiasının tutuklamanın
hukuki olmadığı yönündeki şikâyetiyle birlikte incelenmesi uygun görülmüştür.
57. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun hukuka aykırı olarak
yakalandığı ve gözaltına alındığı iddiasıyla ilgili olarak yargısal başvuru
yolları tüketilmeden bireysel başvuru yaptığı anlaşıldığından başvurunun bu
kısmının başvuru yollarının tüketilmemiş
olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Tutuklamanın Hukuki
Olmadığına İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları
58. Başvurucu; dokunulmazlığının Anayasa'da öngörülen usule aykırı
bir şekilde kaldırılarak tutuklandığını, ayrıca isnat edilen eylemlerin ifade
özgürlüğü, toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı ve siyasi faaliyette
bulunma hakkı kapsamında kaldığını ve bu nedenle tutuklanmasının hukuki
olmadığını, kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri
sürmüştür.
59. Başvurucuya göre Kürt sorununa ilişkin barışçıl ve
demokratik çözüm önerileri ile Hükûmetin bu alandaki politikasına yönelik
eleştirileri, siyasi kimliği gereği halk arasında söylediği sözler veya değişik
platformlarda yaptığı çağrılar ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilmesi
gerekirken suça konu edilmiş; ayrıca mensubu olduğu siyasi partinin il/ilçe
teşkilatlarınca düzenlenen bazı barışçıl gösterilere -milletvekili sıfatıyla-
katılması da suç olarak değerlendirilmiştir.
60. Başvurucu; tutuklama ve tutukluluğa itirazın reddi
kararlarının gerekçeden yoksun olduğunu, bu bağlamda milletvekili olması
nedeniyle dokunulmazlık hükümlerinden yararlandırılması gerektiği ve suça konu
eylemlerin ifade özgürlüğü kapsamında görülmesi gereken siyasi faaliyetleri
olduğu yönündeki iddialarının karşılanmadığını, adli kontrol tedbirlerinin
neden yetersiz kaldığı açıklanmadan ve tutuklama nedenlerine ilişkin bir
gerekçeye yer verilmeden özgürlüğünden yoksun bırakıldığını iddia etmiştir.
61. Tutuklama dolayısıyla milletvekili olarak siyasi
faaliyetlerini yerine getiremediğine değinen başvurucu, ayrıca Hükûmete ve onun
uygulamalarına yönelik muhalefetini yükselttiği ve insan haklarına yönelik
ihlallerin en sert şekilde yaşandığı bir dönemde tutuklandığını belirterek
tutuklama kararının HDP mensubu bir milletvekili olarak siyasi faaliyetlerini
engelleme ve bu faaliyetleri nedeniyle kendisini cezalandırma amacını
taşıdığını ileri sürmüştür. Son dönemde Kürt siyasetçilerin ve muhalefet
odağındaki herkesin yargı ve Hükûmet tarafından hedef alındığını ve
onlarcasının gözaltına alınıp tutuklandığını, böylelikle muhalefetin
susturulmasının hatta muhalif milletvekillerinin siyaset yapmasının imkânsız
hâle gelmesinin hedeflendiğini söyleyen başvurucuya göre hakkındaki tutuklama
tedbiri, Anayasa'da öngörülenin dışında siyasi saiklerle
uygulanmıştır. Başvurucu bu nedenle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkıyla
bağlantılı olarak Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) 18. maddesinin
ihlal edildiği iddiasındadır.
62. Bakanlık görüşünde; öncelikle Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesinin (AİHM) ve Anayasa Mahkemesinin tutukluluğa ilişkin benzer
kararlarını hatırlatmıştır. Bakanlık devamla Hâkimliğin karar verirken
bireyselleştirmede bulunduğunu, başvurucunun isnat edilen suçları işlemiş
olabileceğinden şüphelenilmesi için inandırıcı delilleri ortaya koyduğunu,
tutuklama nedenlerini açıkladığını, somut delillerle ilişkilendirmede
bulunduğunu ve tutuklamanın ölçülülüğü konusunda da bir değerlendirme yaptığını
belirtmiştir. Bakanlık, başvurucunun itirazın reddi kararının gerekçesiz ve
şablon olduğu yönündeki şikâyetine ilişkin olarak ise itiraza bakan
Hâkimliğinin verdiği kararda tutuklama kararının gerekçelerini aynen kabul
etmesi nedeniyle gerekçeli karar hakkının ihlal edilmediği görüşündedir.
Bakanlık, başvurucunun yasama dokunulmazlığının kaldırılmasıyla kendisinin ve
mensubu olduğu partinin milletvekillerin hedef alındığı yönündeki iddialarına
karşılık sadece HDP'nin değil TBMM'de grubu bulunan
dört siyasi partinin 154 milletvekilinin dokunulmazlığının kaldırıldığına
dikkat çekmiştir. Bakanlık, açıklanan nedenlerle tutuklamanın hukuki olmadığı
iddiaları yönünden başvurunun açıkça dayanaktan yoksun olduğunu belirtmiştir.
63. Başvurucu; Bakanlık görüşüne karşı beyanında tutuklama
kararında belirtilen suçlamaya konu eylemlerin ifade özgürlüğü kapsamında kalan
ve siyasi faaliyet nedeniyle yapılan konuşmalardan ibaret olduğunu, ayrıca bu
konuşmalarda geçen hususların Türkiye Büyük Millet Meclisi çalışmalarında da
dile getirildiğini, dolayısıyla yasama sorumsuzluğu kapsamında olan konuşmalar
olduğunu belirterek tutuklamanın meşru amacının bulunmadığını, tutuklama
tedbirinin siyasi amaçla uygulandığını ve tutuklama kararının gerekçeden yoksun
olduğunu, bu nedenlerle Bakanlık görüşünün kabul edilemeyeceğini ifade
etmiştir.
b. Değerlendirme
64. Anayasa'nın "Temel
hak ve hürriyetlerin sınırlanması" kenar başlıklı 13. maddesi
şöyledir:
"Temel hak ve hürriyetler, özlerine
dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere
bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın
sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine
ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."
65. Anayasa'nın "Kişi
hürriyeti ve güvenliği" kenar başlıklı 19. maddesinin birinci
fıkrası ile üçüncü fıkrasının birinci cümlesi şöyledir:
"Herkes, kişi hürriyeti ve güvenliğine
sahiptir.
...
Suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunan
kişiler, ancak kaçmalarını, delillerin yokedilmesini
veya değiştirilmesini önlemek maksadıyla veya bunlar gibi tutuklamayı zorunlu
kılan ve kanunda gösterilen diğer hallerde hâkim kararıyla
tutuklanabilir."
66. Başvurucunun bu bölümdeki iddialarının Anayasa'nın 19.
maddesinin üçüncü fıkrası bağlamında kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı
kapsamında incelenmesi gerekir.
i. Genel İlkeler
67. Genel ilkeler için bkz. Gülser Yıldırım, §§
110-124.
ii. İlkelerin Olaya Uygulanması
68. Somut olayda öncelikle başvurucunun tutuklanmasının kanuni
dayanağının olup olmadığının belirlenmesi gerekir. Başvurucu, yedi ayrı
fezlekeye konu olan eylemler (bkz. § 15) nedeniyle devletin birliğini ve ülke
bütünlüğünü bozma, silahlı terör örgütüne üye olma ve terör örgütü propagandası
yapma suçlarından 5271 sayılı Kanun'un 100. maddesi uyarınca tutuklanmıştır.
69. Başvurucu; Anayasa ile öngörülenin dışında bir usulle
dokunulmazlığının kaldırıldığını, bu nedenle yasama dokunulmazlığından
yararlandırılması gerektiğini ve hakkında tutuklama tedbiri uygulanamayacağını iddia
etmektedir.
70. Anayasa'nın 83. maddesinin ikinci fıkrasının birinci
cümlesinde; seçimden önce veya sonra bir suç işlediği ileri sürülen bir
milletvekilinin "Meclisin kararı
olmadıkça" tutulamayacağı, sorguya çekilemeyeceği,
tutuklanamayacağı ve yargılanamayacağı belirtilmiştir.
71. Bununla birlikte 6718 sayılı Kanun'un 1. maddesiyle
Anayasa'ya eklenen geçici 20. maddeyle bu maddenin TBMM tarafından kabul
edildiği 20/5/2016 tarihi itibarıyla Adalet Bakanlığına, Başbakanlığa, Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına veya -Anayasa ve Adalet komisyonları
üyelerinden kurulu- Karma Komisyon Başkanlığına intikal etmiş olan dosyalar
hakkında Anayasa'nın 83. maddesinin ikinci fıkrasının birinci cümlesinde yer alan
yasama dokunulmazlığına ilişkin hükmün uygulanmayacağı düzenlenmiştir (bkz. §
17).
72. Başvurucunun da aralarında bulunduğu yetmiş milletvekili
tarafından "dokunulmazlıkların kaldırılmasına dair TBMM kararı niteliğinde
olduğu" ileri sürülerek anılan düzenlemenin iptali istemiyle Anayasa
Mahkemesine başvurulmuştur. Anayasa Mahkemesi; bu düzenlemenin Anayasa'nın 85.
maddesi kapsamında yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına ilişkin bir karar
olmadığı, Anayasa değişikliği niteliğinde olduğu sonucuna ulaşmış; Anayasa
değişikliklerinin iptali istemine dair usule uyulmadığından talebin reddine
karar vermiştir (AYM, E.2016/54, K.2016/117, 3/6/2016, §§ 4-15).
73. Anayasa Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararı dikkate
alındığında somut olayda başvurucunun yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına
dair bir karar alınmadığı, yapılan Anayasa değişikliği ile belirli aşamalardaki
dosyalarla ilgili olarak yasama dokunulmazlığı yönünden bir istisna getirildiği
anlaşılmaktadır. Başvurucunun, hakkındaki tutuklama kararına konu suçların bu
istisna kapsamında olmadığı yönünde bir iddiası bulunmamaktadır.
74. Diğer taraftan başvurucu, Bakanlık görüşüne cevap yazısında,
suça konu edilen sözlerinin aynısını Meclis çalışmalarında da ifade ettiğini
ileri sürerek bu sözlerin yasama sorumsuzluğu kapsamında olduğunu iddia
etmiştir.
75. Anayasanın 83. maddesinin birinci fıkrasında, TBMM
üyelerinin, Meclis çalışmalarındaki oy ve sözlerinden, Mecliste ileri
sürdükleri düşüncelerden, o oturumdaki Başkanlık Divanının teklifi üzerine Meclisce başka bir karar alınmadıkça bunları Meclis dışında
tekrarlamak ve açığa vurmaktan sorumlu tutulamayacakları belirtilmektedir. Bu
bağlamda Milletvekilinin, yasama işleriyle ilgili olarak Mecliste kullandığı
oylar, söylediği sözler, ileri sürdüğü düşünceler nedeniyle yasama organı
dışında herhangi bir makam tarafından sorumlu tutulamaması anlamına gelen
"sorumsuzluk" un amacı, ulusal iradenin tam bir serbestlikle
açıklanmasıyla birlikte görevin tam bağımsızlıkla yerine getirilmesinin
güvenceye alınmasıdır (AYM, E.1986/13, K.1987/12, 22/5/1987).
76. Başvurucu, suçlamaya konu sözlerin yasama sorumsuzluğu
kapsamında kalması nedeniyle tutuklamanın hukuki olmadığını ileri sürmüş ise de
başvurucu bu sözlerin Meclis çalışmalarında söylediği sözlerle aynı olduğuna
yönelik herhangi bir kanıt sunmamış dolayısıyla iddiasını temellendirmemiştir.
Bu bağlamda Anayasa Mahkemesinin başvurucunun suçlamaya konu sözleri anlam veya
içerik olarak TBMM'de de söyleyip söylemediğini tespit etmesi
beklenemeyeceğinden bu hususta bir değerlendirme yapılmamıştır. (aynı yöndeki değerlendirme için bkz. Selma Irmak, B. No: 2016/32948, 7/3/2018,
§§ 69-72).
77. Dolayısıyla somut olayda başvurucunun yasama
dokunulmazlığından yararlanması nedeniyle tutuklanamayacağı söylenemez. Bu
yönüyle başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin kanuni dayanağı
bulunmaktadır (Gülser Yıldırım, §§ 125-132; Selahattin Demirtaş [GK], B. No: 2016/25189, 21/12/2017, §§
136-143).
78. Kanuni dayanağı bulunduğu anlaşılan tutuklama tedbirinin
meşru bir amacının olup olmadığı ve ölçülülüğü incelenmeden önce tutuklamanın
ön koşulu olan suçun işlendiğine dair kuvvetli belirtinin bulunup
bulunmadığının değerlendirilmesi gerekir.
79. Başvurucunun tutuklanmasına karar veren Bingöl Sulh Ceza Hâkimliği,başvurucuyla ilgili
somut olgulara atıf yaparak devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozma,
silahlı terör örgütüne üye olma ve terör örgütü propagandası yapma suçları
yönünden kuvvetli suç şüphesinin bulunduğu sonucuna varmıştır (bkz. § 29).
Soruşturma makamlarının başvurucuya, katıldığı toplantılar ve bu toplantılarda
söylediği sözler nedeniyle terörle bağlantılı suçlamalar yönelttiği
anlaşılmaktadır (bkz. § 15).
80. Başvurucu; soruşturmaların hukuka aykırı olduğunu, siyasi faaliyetleri sebebiyle
yargılandığını savunmaktadır (bkz. § 26).
81. Başvurucunun;
i. Milletvekilliği genel seçimleri kapsamında HDP tarafından
5/6/2015 tarihinde Diyarbakır'da düzenlenen miting sırasında yaptığı
konuşmasında ''... Artık ... Apo'dan selam getirip buradan selam götürmek istemiyoruz,
artık Kürt halk önderi sayın Öcalan'ı Amed'e getirmek
istiyoruz, size getirmek istiyoruz ...'' ,
ii. Hendek olaylarının yaşandığı dönemde, bu olaylarkapsamında
yapılan operasyonları protesto etmek amacıyla 13/12/2015 tarihinde
Diyarbakır'da toplanan ve "Yaşasın Sur
direnişi" [Hendek olaylarının yaşandığı yerlerden biri de
Diyarbakır'ın Sur ilçesidir (bkz. §§ 11-12).] şeklinde slogan atan bir gruba
hitaben yaptığı konuşmada "... Bugün Sur'dayaşananların tamamı 7 Haziran seçiminden sonra
AKP'nin sahaya sürdüğü darbe ve savaş konseptinin bir devamı olarak
görülmelidir ... Sur bugün bütün Kürt halkı açısından bütün Kürdistan halkı
açısından, halkımızın onuru olarak değerlendiriliyor ... Şu anda Sur'da, Nusaybin'de, Cizre'de, Dargeçit'te, Silopi'de,
Şemdinli'de [Bu ilçeler hendekolaylarınını
yaşandığı yerler arasındadır (bkz. §§ 11-12).] AKP
bir darbe hukuku üzerinde topyekun bir katliam
konsepti yürütüyor ... Türkiye'de darbeye karşı olan savaşa karşı olanbütün toplumsal kesimlerin burada darbe hukukuna karşı
gösterilen muazzam halk direnişini görmesi ve onu sahiplenmesi gerekiyor ...
Biz bu darbehukukunu tanımıyoruz ... savaşkonseptinikınıyoruz tanımadığımız içinde darbe hukuku
devam ettiği sürece de halkımızla birlikte kesintisiz bir direniş sürecinde
olacağımızı ifade ediyoruz. Darbeye karşı olan, savaşa karşı olan bütün
demokratik kamuoyunu da Amed halkını Kürt halkının
ortaya koyduğu bu direniş çizgisini sahiplenmeye darbeye karşı net tutumlar,
net tavırlar takınmaya davet ediyoruz ... Sadece Kürt halkını değil, bütün
Türkiye halklarını Pazartesi günü darbe hukukuna karşı Sur halkının Amed hakkının gösterdiği direnişte yer almaya, saftutmaya çağırıyoruz ... Amed
halkı olarak bugün bir kez daha kararlılığımızı Sur'daki
direnişin yanında, içerisinde olduğumuzu ifade ediyoruz...",
iii. Hendek olaylarının yaşandığı dönemde 27/2/2016 tarihinde
Diyarbakır'da PKK terör örgütü lehine slogan atan kalabalık bir gruba hitaben
yaptığı diğer bir konuşmasında ise "...Aylardır
Kürdistan'ı savaşla katliamla teslim almaya çalışanlar bugün Amed'de, Amed halkının Kürt
halkının dimdik ayakta duran dimdik tablosuna bu tavrına baksınlar. Onlar
savaşı katliamı devreye sokarken (Bu sırada grup tarafından 'PKK halktır, halk burada' şeklinde
slogan atıldığı belirtilmiştir.) onlar
savaştan ve katliamdan medet umarken, Kürt halkına diz çöktüreceklerini, boyun
eğdireceklerine sanıyorlardı ... Bu katliam konseptinin sonuç almayacağını Sur'da, Cizre'de, Silopi'de, İdil'de Derik'te, Varto'da [Bu
ilçelerin tamamı hendek olaylarınını yaşandığı yerler
arasındadır (bkz. §§ 11-12).] Kürdistan'ın dört bir yanında direnen Kürt halkı
bugün de kanıtlamıştır. Amed halkı, bu direnişi
gösteren halkı selamlıyorum (Bu sırada grup tarafından 'direne direne kazanacağız' şeklinde
slogan atıldığı ifade edilmiştir.) ...''
şeklinde sözler sarf ettiği belirtilmiştir.
82. Demokratik bir toplumda kişilerin ve özellikle
siyasetçilerin -terör propagandası niteliği taşımadıkça- terör operasyonlarının
yapılış şeklini eleştirmesi meşru görülebilir. Bununla birlikte somut olayda
başvurucunun siyasi konumu, söz konusu konuşmaların yapıldığı dönem ve yer,
konuşmaların içeriği ve bağlamı birlikte dikkate alındığında yukarıda yer
verilen sözlerin soruşturma makamlarınca -terör operasyonlarının yapılış
şeklini eleştirmenin ötesinde- güvenlik güçleriyle çatışma hâlinde olan terör
örgütü mensuplarının eylemlerini öven, meşru gösteren hatta sahiplenen
nitelikte değerlendirilmesinin ve başvurucuya bu sözler nedeniyle terörle
bağlantılı suçlamalar yöneltilmesinin temelsiz ve keyfî olduğu söylenemez. Bu
itibarla başvurucu yönünden suç şüphesini doğrulayan kuvvetli belirtilerin
bulunmadığının kabulü mümkün değildir.
83. Yapılan bu tespit ve değerlendirmeler dikkate alınarak
başvurucunun yaptığını inkâr ettiği ya da yapıp yapmadığı konusunda tereddüt
ettiği konuşmalar ve isnat edilen diğer eylemlerle ilgili ayrıca bir
değerlendirme yapılmasına gerek görülmemiştir.Diğer
taraftan başvurucu hakkında uygulanan ve kuvvetli suç şüphesinin bulunması
şeklindeki ön koşulu yerine gelmiş olan tutuklama tedbirinin meşru bir amacının
olup olmadığının değerlendirilmesi gerekir.
84. Bingöl Sulh Ceza Hâkimliğince başvurucunun tutuklanmasına
karar verilirken işlendiği iddia olunan, devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü
bozma, silahlı terör örgütüne üye olma suçuna ilişkin Kanun'da öngörülen
yaptırımın ağırlığına, suçun 5271 sayılı Kanun'un 100. maddesinin (3) numaralı
fıkrasında yer alan katalog suçlar arasında olmasına dayanıldığı görülmektedir
(bkz. § 29).
85. Başvurucunun tutuklanmasına karar verilen devletin birliğini
ve ülke bütünlüğünü bozma ve silahlı terör örgütü üyesi olma suçları, Türk
hukuk sistemi içinde ağır cezai yaptırımlar öngörülen suç tipleridir. İsnat
edilen suçlara ilişkin kanunda öngörülen cezanın ağırlığı kaçma şüphesine işaret
eden durumlardan biridir (Benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Hüseyin Burçak, B. No: 2014/474, 3/2/2016, § 61; Devran Duran [GK], B. No: 2014/10405, 25/5/2017, § 66).
Ayrıca anılan devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozma ile silahlı terör örgütü
üyesi olma suçları, 5271 sayılı Kanun'un 100. maddesinin (3) numaralı
fıkrasında yer alan ve Kanun gereği "tutuklama nedeni varsayılabilen"
suçlar arasındadır.
86. Bunların yanı sıra yasama dokunulmazlığına ilişkin Anayasa
değişikliğinin yürürlüğe girmesinden sonra ilgili Cumhuriyet başsavcılıklarının
başvurucuyu ifadesini almak üzere çağrı kâğıdıyla davet ettikleri ancak
başvurucunun bu çağrıya uymadığı görülmektedir. Ayrıca milletvekili
dokunulmazlıklarına ilişkin Anayasa değişikliği teklifinin TBMM'ye verilmesi
üzerine -başvurucunun mensubu olduğu- HDP'nin Eş
Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, yaptığı bir konuşmada kesin bir tavırla
hiçbir milletvekilinin ifade vermeye gitmeyeceğini belirtmiştir (bkz. § 23).
Dolayısıyla başvurucunun bu tutumunun kişisel bir yaklaşımın ötesinde
soruşturma ve kovuşturma süreçlerini zorlaştırmaya yönelik siyasi bir tavır
olduğu, bu nedenle devamlılık arz edebileceği söylenebilir.
87. Sonuç olarak başvurucu hakkında verilen tutuklama kararında
açıklanan ve kaçma şüphesine yönelen tutuklama nedenlerinin olgusal
temellerinin bulunduğu anlaşılmaktadır.
88. Öte yandan başvurucu hakkındaki tutuklama tedbirinin ölçülü
olup olmadığının belirlenmesi gerekir. Bir tutuklama tedbirinin Anayasa'nın 13.
ve 19. maddeleri kapsamında ölçülülüğünün belirlenmesinde somut olayın tüm
özellikleri dikkate alınmalıdır (Benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Aydın Yavuz ve diğerleri [GK], B. No:
2016/22169, 20/6/2017, § 268; Selçuk Özdemir
[GK], B. No: 2016/49158, 26/7/2017, § 76).
89. Somut olayda başvurucu, tutuklanmasının siyasi
faaliyetlerini yerine getirmesine engel olacağını belirtmiş; bu nedenle
-Anayasa Mahkemesinin bazı kararlarını emsal göstererek- tutuklanmasının
ölçüsüz olduğunu ileri sürmüştür.
90. Anayasa Mahkemesi, milletvekillerinin
tutukluluğuyla ilgili verdiği Mehmet Haberal
(B. No: 2012/849, 4/12/2013), Mustafa
Ali Balbay (B. No: 2012/1272, 4/12/2013), Kemal Aktaş ve Selma Irmak (B. No: 2014/85, 3/1/2014), Faysal Sarıyıldız (B. No: 2014/9,
3/1/2014), İbrahim Ayhan (B. No:
2013/9895, 2/1/2014), Gülser
Yıldırım (B. No: 2013/9894, 2/1/2014) kararlarında seçilme ve siyasi faaliyette bulunma haklarıyla
bağlantılı olarak sadece tutukluluğun makul süreyi aştığı şikâyetlerini
incelemiştir. Anılan kararlarda Anayasa Mahkemesi, milletvekillerinin -hiçbir
durumda- tutuklu olarak yargılanamayacakları yönünde bir değerlendirmede
bulunmamıştır.
91. Öte yandan Anayasa Mahkemesi yakın tarihte verdiği Gülser Yıldırım (bkz. §§ 156, 157, 163) ve Selahattin Demirtaş (bkz. §§ 169, 170,
176) kararlarında başvurucuların "milletvekili olmaları dolayısıyla
tutuklamanın ölçüsüz olduğu" yönündeki iddialarını -tutuklamanın
hukukiliği bağlamında- incelerken yasama dokunulmazlığına istisna getirildiği
veya bu dokunulmazlığın kaldırıldığı durumlarda milletvekillerinin
tutuklanamayacağına ilişkin anayasal bir kural bulunmadığını ve
milletvekilliğinin başlı başına tutuklamaya engel teşkil etmediğini
belirtmiştir. AnayasaMahkemesi bu kapsamda yaptığı
inceleme sonucunda, milletvekili olan başvurucuların tutuklanmalarının ölçüsüz
olmadığını değerlendirmiştir.
92. AİHM'in de milletvekilleri
hakkında tutuklama tedbirinin hiçbir koşulda uygulanamayacağına ya da böyle bir
tutuklamanın -otomatik olarak- ölçüsüz olduğuna dair bir yaklaşımı söz konusu
değildir. Aksine AİHM, PKK ile bağlantılı suçlamalar dolayısıyla
dokunulmazlıkları kaldırılan ve sonrasında tutuklanan milletvekillerinin
tutuklanmalarının hukuki olmadığı iddialarını kabul etmemiştir (Sakık ve diğerleri/Türkiye, B. No:
23878/94-23879/94-23880/94, 26/11/1997, § 40).
93. Son olarak başvurucunun tutuklanmasına konu suçların genel
olarak 2011 yılıile 2016 yılı Şubat
ayı arasındaki eylemlere ilişkin olması, dolayısıyla iddia edilen suçların
bazılarının işlendiği tarihten uzunca bir süre sonra tutuklama tedbirine
başvurulması nedeniyle somut olayda ayrıca soruşturma süreci bakımından
tutuklamanın ölçülülük ilkesinin bir unsuru olarak "gerekli" olup
olmadığının da incelenmesi gerekir.
94. Nitekim Anayasa Mahkemesi benzer durumdaki -suç tarihi ile
tutuklama tarihi arasında önemli zaman diliminin bulunduğu- bazı olaylara
ilişkin başvurularda tutuklamanın gerekliliğine dair incelemede bulunmuştur.
95. Somut olayda öncelikle Anayasa'nın 83. maddesinin ikinci
fıkrasının birinci cümlesi uyarınca yasama dokunulmazlığından yararlandığı
sürece başvurucu hakkında tutuklama tedbirinin uygulanmasının mümkün olmadığı
göz ardı edilmemelidir. Yasama dokunulmazlığının belirli aşamadaki dosyalar
için uygulanmayacağına ilişkin Anayasa değişikliği 8/6/2016 tarihinde yürürlüğe
girmiş; akabinde başvurucu hakkındaki soruşturma dosyaları, ilgili Cumhuriyet
başsavcılıklarına gönderilmiştir. Başvurucu, anılan Anayasa değişikliğinin
yürürlüğe girmesinden yaklaşık beş ay sonra tutuklanmıştır.
96. Bu süreç içinde yapılan işlemler incelendiğinde Anayasa
değişikliğinin yürürlüğe girmesini müteakip farklı Cumhuriyet başsavcılıklarına
gönderilen dosyalarla ilgili fezleke düzenlenmesi, dosyaların yetkili
Cumhuriyet başsavcılığına gönderilmesi, birleştirilmesi, başvurucunun
ifadesinin alınması için talimat yazılması ve çağrı kâğıdı çıkarılması gibi
usule ilişkin işlemlerin yapıldığı anlaşılmıştır (bkz. §§ 19-23). Dolayısıyla
soruşturma süreci içinde soruşturma mercileri başta olmak üzere kamu
makamlarının hareketsiz kalmaları söz konusu değildir (Benzer yöndeki
değerlendirmeler için bkz. Selahattin
Demirtaş, §§ 173-174; Gülser Yıldırım, §§
160-161).
97. Öte yandan terör suçlarının soruşturulması kamu makamlarını
ciddi zorluklarla karşı karşıya bırakmaktadır. Bu nedenle kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkı, adli makamlar ve güvenlik görevlilerinin -özellikle organize
olanlar olmak üzere- suçlarla ve suçlulukla etkili bir şekilde mücadelesini
aşırı derecede güçleştirmeye neden olabilecek şekilde yorumlanmamalıdır (Benzer
yöndeki değerlendirmeler için bkz. Süleyman Bağrıyanık ve diğerleri, B. No: 2015/9756,
16/11/2016, § 214; Devran Duran,
§ 64; Selahattin Demirtaş, § 175;
Gülser Yıldırım,§ 162).
98. Ölçülülüğe ilişkin somut olayın yukarıda belirtilen
özellikleri dikkate alındığında Bingöl Sulh Ceza Hâkimliğinin, isnat edilen
suçlar için öngörülen yaptırımın ağırlığını ve işin niteliğini de gözönünde tutarak tutuklama tedbirinin ölçülü olduğu ve
adli kontrol uygulamasının yetersiz kalacağı sonucuna varmasının keyfî ve
temelsiz olduğu söylenemez.
99. Ayrıca tutuklamanın hukuki olmadığı iddiasına ilişkin olarak
yukarıda yer alan tüm açıklamalar karşısında başvurucu hakkında uygulanan
tutuklama tedbirinin Anayasa'da öngörülenin dışında siyasi bir amaçla
gerçekleştirildiği iddiasının incelenmesini gerektiren bir durum söz konusu
değildir.
100. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun tutuklamanın hukuki
olmadığı iddiasına ilişkin olarak bir ihlalin bulunmadığı açık olduğundan
başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan
yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
3. Soruşturma Dosyasına
Erişimin Kısıtlandığına İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları
ve Bakanlık Görüşü
101. Başvurucu; hakkındaki gözaltı ve ifade süreçlerinde
suçlamalara dair ayrıntılı şekilde bilgilendirilmediğini, soruşturma dosyasını
inceleme talebinin "kısıtlama" kararı gerekçe gösterilerek kabul
edilmediğini, bu nedenlerle kendisine yönelik suçlamaları ve bunların
delillerini öğrenemediğini ileri sürmüştür. Ayrıca başvurucu; soruşturma
mercileri tarafından "kısıtlama" kararının kanunda öngörülen kapsamı
aşılarak yorumlandığı, bu bağlamda incelemeye ve/veya örnek almaya yetkili
olduğu belgelere yönelik erişiminin de engellendiği iddiasındadır. Başvurucuya
göre soruşturma mercilerinin bu tutumu "silahların eşitliği" ilkesiyle
bağdaşmamaktadır. Başvurucu sonuç olarak tutuklamaya karşı etkili bir şekilde
itirazda bulunma imkânından yoksun bırakıldığını belirterek kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
102. Bakanlık görüşünde; başvurucunun kısıtlama kararını
öğrendiği tarihten itibaren bu karara karşı itiraz hakkının bulunduğu ancak bu
yola başvurmadığı belirtilmiştir. Bakanlık, Savcılık sorgusunda başvurucunun
ifade vermek istemediğini ve sorulacak sorulara cevap vermeyeceğini beyan
ettiğini, Sulh Ceza Hâkimliğinde ise Savcılık ifadesini tekrar etmek istediğini
hatırlatarak savunma yapmak istemeyen başvurucunun iddiasının dürüstlük
ilkesiyle bağdaşmayacağını vurgulamıştır. Bakanlık, başvurucunun hangi
eylemleri nedeniyle tutuklandığının tutuklama kararının gerekçesinde açık bir
şekilde belirtildiğinin altını çizmiş ve Anayasa Mahkemesinin benzer
kararlarına da atıf yapılarak bir değerlendirme yapılması gerektiğini ifade
etmiştir.
103. Başvurucu Bakanlık görüşüne karşı beyanında, başvuru
formunda ileri sürüdüğü iddiaları aynen tekrar etmiş; kısıtlılık kararının
soruşturma mercilerinin işlemlerine karşı etkili bir şekilde savunma yapma
hakkını engellediğini belirtmiştir.
b. Değerlendirme
104. Anayasa'nın 19. maddesinin sekizinci fıkrası şöyledir:
"Her ne sebeple olursa olsun, hürriyeti
kısıtlanan kişi, kısa sürede durumu hakkında karar verilmesini ve bu
kısıtlamanın kanuna aykırılığı halinde hemen serbest bırakılmasını sağlamak
amacıyla yetkili bir yargı merciine başvurma hakkına sahiptir."
105. Başvurucunun bu bölümdeki iddialarının Anayasa'nın 19.
maddesinin sekizinci fıkrası bağlamında kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı
kapsamında incelenmesi gerekir.
i. Genel İlkeler
106. Genel ilkeler için bkz. Gülser Yıldırım,§§ 169-174.
ii. İlkelerin Olaya Uygulanması
107. Bingöl Cumhuriyet Başsavcılığının talebi üzerine Bingöl
Sulh Ceza Hâkimliğinin 1/11/2016 tarihli kararıyla 5271 sayılı Kanun'un 153.
maddesi uyarınca müdafinin dosya içeriğinden veya belgelerden örnek alma
yetkisinin kıstlanmasına karar verilmiştir. Başvurucu
ise üç gün sonra4/11/2016 tarihinde tutuklanmıştır.
108. Kısıtlama kararının daha sonra kaldırılıp kaldırılmadığı
hususunda herhangi bir belge veya bilgi bulunmamakla birlikte Bingöl 2. Ağır
Ceza Mahkemesince iddianamenin kabulüne karar verildiği 21/11/2016 tarihi
itibarıyla 5271 sayılı Kanun'un 153. maddesinin (4) numaralı fıkrası uyarınca
kısıtlama kendiliğinden sona ermiş bulunmaktadır (bkz. § 31).
109. Başvurucuya yöneltilen suçlamalar, yasama
dokunulmazlıklarıyla ilgili Anayasa değişikliği yapılmadan önce Cumhuriyet
başsavcılıkları tarafından düzenlenen fezlekelerde belirtilen eylemlere
ilişkindir. Bu fezlekeler ile fezlekelere ekli soruşturma dosyalarının
içeriğinin kısıtlama kararının öncesinde milletvekili olan başvurucunun veya müdafilerinin
erişimine açık olmadığı yönünde herhangi tespit ya da iddia bulunmamaktadır
(Benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Selahattin Demirtaş, § 192; Gülser Yıldırım,§
177). Öte yandan başvurucu, Bingöl Cumhuriyet Başsavcılığınca yapılan ifade
alma işlemi sırasında üzerine atılı suçlamaları anladığını belirtmiş; genel
olarak soruşturma usulüne ilişkin savunmasını yapmış ancak soruşturmanın siyasi
olduğuna inandığı için sorulacak sorulara cevapvermek
istemediğini söylemiş ve isnat edilen eylemlere ilişkin ayrıntılı sorulara
cevap vermemiştir (bkz. § 26).
110. Başvurucunun Bingöl Sulh Ceza Hâkimliğindeki sorgusu
sırasında suçlama konusu olaylarla ilgili Savcılıkta verdiği ifadesini tekrar
ettiği, eklemek istediği bir husus olmadığını ifade ettiği, sorgu sırasında
hazır bulunan başvurucu müdafilerinin ise suçlamaların esasıyla ilgili
ayrıntılı savunma yaptıkları görülmektedir (bkz. §§26, 28).Dolayısıyla
başvurucunun ve müdafilerinin isnat edilen suçlamalara ve tutukluluğa temel
teşkil eden bilgilere erişimlerinin olduğu anlaşılmaktadır.
111. Bu itibarla suçlamalara dayanak olan temel unsurların ve
tutmanın hukukiliğinin değerlendirilmesi için esas olan bilgilerin başvurucuya
veya müdafilerine bildirilmiş ve başvurucuya bunlara karşı savunma ve
itirazlarını ileri sürme imkânı verilmiş olması dikkate alındığında kısa bir
süre devam eden soruşturma aşamasında uygulanmış olan kısıtlılık kararı
nedeniyle başvurucunun tutukluluğa karşı etkili bir şekilde itirazda
bulunamadığının kabulü mümkün görülmemiştir.
112. Diğer taraftan başvurucu, kısıtlama kararının kanunda
öngörülen kapsamı aşılarak yorumlandığını, incelemeye ve/veya örnek almaya
yetkili olduğu belgelere yönelik erişiminin engellendiğini ileri sürmüşse de
5271 sayılı Kanun'un 153. maddesinin (3) numaralı fıkrasına aykırı olarak
kuralda belirtilen "ifadelerini içeren tutanaklar, bilirkişi raporları ve
hazır bulunmaya yetkili olduğu diğer adli işlemlere ilişkin tutanaklar"dan
hangisine veya hangilerine erişiminin engellendiğini ortaya koyamamıştır.
113. Anayasa Mahkemesine başvuru konusu olaylarla ilgili
delilleri sunmak suretiyle olaylar hakkındaki iddialarını kanıtlamak ve
dayanılan Anayasa hükmünün kendisine göre ihlal edildiğine dair açıklamalarda
bulunarak hukuki iddialarını ortaya koymak başvurucuya düşer. Başvurucunun kamu
gücünün işlem, eylem ya da ihmali nedeniyle ihlal edildiğini ileri sürdüğü hak
ve özgürlük ile dayanılan Anayasa hükümlerini, ihlal gerekçelerini, dayanılan
deliller ile ihlale neden olduğu ileri sürülen işlem veya kararların neler olduğunu
başvuru dilekçesinde belirtmesi şarttır (Veli
Özdemir, B. No: 2013/276, 9/1/2014, §§ 19-20).
114. Başvuru formu ve eklerinde, başvurucunun kısıtlama kararı
kapsamında olmayan bilgi ve belgelere erişiminin sağlanması için yetkili
mercilere başvurduğuna ve bu girişiminin sonuçsuz kaldığına yönelik somut
olgulara dayalı bir iddia dile getirilmediği gibi UYAP üzerinden yapılan
incelemede de böyle bir olguya rastlanmamıştır. Nitekim başvurucu müdafilerinin
de sorgu sırasında, kısıtlama kararı kapsamında olmayan belgelere
erişemedikleri ve bu nedenle tutuklama talebine karşı savunmalarını etkili bir
şekilde dile getiremedikleri yönünde bir iddiaları olmamıştır. Dolayısıyla
başvurucu, kısıtlama kararı kapsamında olmayan
belgelere erişiminin engellendiği iddiasını temellendirememiştir.
115. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun kısıtlama kararı
nedeniyle tutukluluğa etkili bir şekilde itirazda bulunamadığı iddiası yönünden
açıkça dayanaktan yoksun olması
nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. İfade Özgürlüğü ile
Seçilme ve Siyasi Faaliyette Bulunma Haklarının İhlal Edildiğine İlişkin
İddialar
1. Başvurucunun İddiaları
ve Bakanlık Görüşü
116. Başvurucu, tutuklamaya dayanak oluşturan ve fezlekelerde
belirtilen konuşma ve açıklamalarının ifade özgürlüğünün koruması altında
olduğunu, muhalefet partisine mensup bir milletvekili olarak Hükûmete ve onun
siyasetinin ürünü olan uygulamalara yönelik siyasal söylem ve eleştirilerinin
ifade özgürlüğü kapsamında en üst seviyede korunması gerekirken suçlamaya ve
dolayısıyla tutuklamaya konu edildiğini iddia etmiştir. Başvurucuya göre
mensubu olduğu siyasi partinin geniş bir seçmen kitlesine sahip olduğu yerlerde
o bölgenin sorunlarını tartışmaya açması ve süregelen (silahlı) çatışmalarla
ilgili olarak iktidarı güçlü bir şekilde eleştirmesi de bu bağlamda
değerlendirilmelidir. Başvurucu sonuç olarak ifade özgürlüğü ile seçilme ve
siyasi faaliyette bulunma haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
117. Bakanlık görüşünde; Anayasa Mahkemesinin daha önce verdiği
kararlara atfen başvurucunun ifade özgürlüğü ve siyasi faaliyette bulunma hakkı
kapsamındaki beyanları nedeniyle tutuklandığı şikâyetinin özü itibarıyla
hakkında kuvvetli suç şüphesi olmadan tutuklandığı iddiası kapsamında kaldığı
belirtilmiştir. Bakanlık son olarak milletvekili olan başvurucunun kendisini
destekleyen belirli bir halk kesimi üzerinde etkinliğinin bulunması ve
tutuklamaya konu olan eylemleri devamlı şekilde sürdürmesi dikkate alındığında
uygulanan tedbirin toplumun korunması, huzur içinde yaşamın devamı ve şiddetin
önlenmesi için demokratik toplum bakımından gerekli ve orantılı olduğunu
vurgulamıştır.
118. Başvurucu Bakanlık görüşüne karşı beyanında;
tutuklanmasına neden olan açıklamaların çoğunun yasama faaliyetleri kapsamında
TBBM çatısı altında dile getirildiğini, bu açıklamaların milletvekili olarak
seçmenlerini temsil ederken katıldığı eylemelerde tekrar edildiğini,
tutuklanması nedeniyle yasama faaliyetlerine katılamadığını ve kendisine oy
veren seçmenlerin de bu şekilde serbest seçim haklarının ihlal edildiğini ileri
sürmüştür.
2. Değerlendirme
119. Anayasa Mahkemesi, tutuklama tedbirinin ifade ve basın
özgürlükleri, dernek kurma hürriyeti, seçilme ve siyasi faaliyette bulunma
hakları gibi diğer temel hak ve özgürlükler üzerindeki etkisini incelerken
öncelikle tutuklamanın hukuki olup olmadığını ve/veya tutukluluğun makul süreyi
aşıp aşmadığını değerlendirmekte; sonrasında tutuklamanın hukukiliğine ya da
tutukluluğun süresinin makullüğüne ilişkin vardığı sonucu da dikkate alarak
diğer temel hak ve özgürlüklerin ihlal edilip edilmediğini belirlemektedir (Erdem Gül ve Can Dündar [GK], B. No:
2015/18567, 25/2/2016, §§ 92-100; Hidayet
Karaca, §§ 111-117; Mehmet Baransu (2), B. No: 2015/7231, 17/5/2016, §§
157-164; Günay Dağ ve diğerleri, §§ 191-203; Mehmet Haberal, §§
105-116; Mustafa Ali Balbay, §§ 120-134; Kemal Aktaş ve Selma Irmak,§§ 61-75; Faysal Sarıyıldız, §§ 61-75; İbrahim Ayhan, §§ 60-74; Gülser Yıldırım, §§ 60-74).
120. Somut olayda başvurucunun tutuklanmasının hukuki olmadığına
ilişkin iddiası incelendiğinde başvurucunun suç işlemiş olabileceğinden
şüphelenilmesi için inandırıcı delillerin bulunduğu ve ayrıca olayda tutuklama
nedenlerinin mevcut olduğu ve tutuklamanın ölçülü olduğunun söylenebileceği
sonucuna varılmıştır (bkz. §§ 69-100). Bu kapsamda yapılan değerlendirmeler
dikkate alındığında başvurucunun yalnızca ifade özgürlüğü ile seçilme ve siyasi
faaliyette bulunma hakları kapsamında kalan eylemleri nedeniyle soruşturmaya
maruz kaldığı ve tutuklandığına ilişkin iddiası yönünden farklı bir sonuca
varılmasını gerekli kılan bir durum bulunmamaktadır.
121. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun tutuklanmasının ifade
özgürlüğü ile seçilme ve siyasi faaliyette bulunma haklarını ihlal ettiği
iddialarına ilişkin olarak bir ihlalin bulunmadığı açık olduğundan başvurunun
bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması
nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Yakalama ve gözaltına almanın hukuka aykırı olması
nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın başvuru yollarının tüketilmemiş
olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Tutuklamanın hukuki olmaması nedeniyle kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ
OLDUĞUNA,
3. Soruşturma dosyasına erişimin kısıtlanması nedeniyle kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
4. Tutuklanma dolayısıyla ifade özgürlüğü ile seçilme ve siyasi
faaliyette bulunma haklarının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA
21/3/2018 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.