logo
Bireysel Başvuru Kararları Kullanıcı Kılavuzu English

(İdris Baluken [1.B.], B. No: 2016/41020, 21/3/2018, § …)
Kararlar Bilgi Bankasında yayınlanan karar metni
editöryal düzeltmelere tabi tutulmuş olabilir.
   


 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

İDRİS BALUKEN BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2016/41020)

 

Karar Tarihi: 21/3/2018

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Burhan ÜSTÜN

Üyeler

:

Serruh KALELİ

 

 

Nuri NECİPOĞLU

 

 

Hasan Tahsin GÖKCAN

 

 

Rıdvan GÜLEÇ

Raportör

:

Bekir ÇAĞLAR

Başvurucu

:

İdris BALUKEN

Vekili

:

Av. Reyhan YALÇINDAĞ BAYDEMİR

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, milletvekili olan başvurucu hakkında uygulanan yakalama, gözaltına alma ve tutuklama tedbirlerinin hukuki olmaması ve soruşturma dosyasına erişimin kısıtlanması nedenleriyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının; tutuklamaya konu suçlamaların ifade özgürlüğü ve siyasi faaliyet kapsamındaki eylemlere ilişkin olması ve tutukluluk nedeniyle milletvekilliği görevinin yerine getirilememesi nedenleriyle ifade özgürlüğü ile seçilme ve siyasi faaliyette bulunma haklarının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 2/12/2016 tarihinde yapılmıştır.

3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir.

7. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı beyanlarını Anayasa Mahkemesine sunmuştur.

III. OLAY VE OLGULAR

8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde olaylar özetle şöyledir:

A. Genel Bilgiler

9. PKK'nın terör örgütü olduğu ulusal ve uluslararası makamlar tarafından kabul edilmiş tartışmasız bir olgudur. Anılan örgütün gerçekleştirdiği terörist şiddet eylemleri, bölücü amaçları dolayısıyla anayasal düzene, millî güvenliğe, kamu düzenine, kişilerin can ve mal emniyetine yönelik ağırtehdit oluşturmaktadır. Bu yönüyle ülkenin toprak bütünlüğünü hedef alan PKK kaynaklı terör, onlarca yıldır Türkiye'nin en hayati sorunu hâline gelmiştir (Gülser Yıldırım (2) [GK], B. No: 2016/40170, 16/11/2017, §§ 7-18).

10. Bununla birlikte kamuoyunda "Demokratik açılım süreci", "Çözüm süreci" ve "Millî Birlik ve Kardeşlik Projesi" gibi farklı isimlerle ifade edilen süreç içinde 2012 yılının son döneminden itibaren PKK tarafından gerçekleştirilen terör saldırıları önemli ölçüde azalmıştır. Ancak Suriye'de son yıllarda yaşanan iç savaşın Türkiye'nin güvenliği üzerinde etkileri olmuş, PKK ve DAEŞ kaynaklı terör olayları yeniden artmaya başlamıştır. Kamuoyunda "6-7 Ekim olayları" ve "hendek olayları" olarak bilinen terör eylemleri bunların başında gelmektedir (Gülser Yıldırım, §§ 19-27).

11. Hendek olayları kapsamında PKK tarafından Şırnak il merkezi ile Cizre, Silopi ve İdil ilçelerinde, Hakkâri'nin Yüksekova ilçesinde, Diyarbakır'ın Silvan, Sur ve Bağlar ilçelerinde, Mardin'in Dargeçit, Nusaybin ve Derik ilçelerinde, Muş'un Varto ilçesinde cadde ve sokaklara hendekler kazılıp barikatlar kurularak ve bu barikatlara bomba ve patlayıcılar yerleştirilerek teröristler tarafından şehirlerin bir kısmında "öz yönetim" adı altında hâkimiyet sağlanmaya çalışılmıştır. Bu bağlamda çok sayıda terörist, halkın bu yerlere giriş ve çıkışını engellemek istemiştir. Güvenlik güçleri, hendeklerin kapatılması ve barikatların kaldırılması suretiyle yaşamın normale dönmesini sağlamak amacıyla operasyonlar yapmış ve teröristlerle çatışmaya girmiştir. Aylarca devam eden bu operasyon ve çatışmalar sırasında çok sayıda güvenlik görevlisi hayatını kaybetmiş, tonlarca bomba ve patlayıcı madde imha edilmiştir (Gülser Yıldırım, §§ 28-33).

12. PKK 2016 yılında, başvurucunun seçim bölgesi olan Diyarbakır'da çok sayıda terör saldırısı gerçekleştirmiş olup bu saldırılarda çoğunluğu güvenlik görevlisi olmak üzere onlarca kişi hayatını kaybetmiş, yüzlerce güvenlik görevlisi ve sivil vatandaş yaralanmıştır(Ayrıntılar için bkz. Gülser Yıldırım (2), §§ 19-33).

B. Başvurucunun Tutuklanmasına İlişkin Süreç

13. Başvurucu 12/6/2011 tarihinde bağımsız olarak (Daha sonra Barış ve Demokrasi Partisine -BDP- katılmıştır.) Bingöl milletvekili 7/6/2015 ve 1/11/2015 tarihlerinde ise Halkların Demokratik Partisinden (HDP) Diyarbakır milletvekili seçilmiştir. Başvurucu hâlen Diyarbakır milletvekilidir.

14. Başvurucu hakkında milletvekili olarak görev yaptığı dönemde işlediği iddia olunan bazı suçlara ilişkin olarak farklı Cumhuriyet başsavcılıklarınca soruşturmalar yürütülmüştür. Anayasa'nın 83. maddesinin ikinci fıkrasının birinci cümlesinde yer alan "Seçimden önce veya sonra bir suç işlediği ileri sürülen bir milletvekili, Meclisin kararı olmadıkça tutulamaz, sorguya çekilemez, tutuklanamaz ve yargılanamaz." hükmü uyarınca yasama dokunulmazlığına sahip olan başvurucunun dokunulmazlığının kaldırılması istemiyleilgili Cumhuriyet başsavcılıkları tarafından tutuklama tedbirinin uygulandığı soruşturmaya konu eylemler yönünden yedi ayrıfezleke düzenlenmiş ve Türkiye Büyük Millet Meclisine (TBMM) sunulmak üzere Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğüne gönderilmiştir.

15. Bu fezlekelerde başvurucuya isnat edilen suçlamalara ilişkin olay ve olgular şöyle özetlenebilir:

i. Başvurucunun 14/7/2011, 31/7/2011, 12/5/2012 ve 13/5/2012 tarihlerinde Diyarbakır'da düzenlenen Demokratik Toplum Kongresinin (DTK) Genel Kurul toplantılarına katıldığı, bunlardan ikisinde konuşma yaptığı, bu toplantıların ilkinde yayınlanan bildiride Türkiye Cumhuriyeti devletinin üniter yapısını ortadan kaldıran ve kongrede alınan kararlara dayalı özerklik ilan edildiği ileri sürülmüştür.

- 14/7/2011 tarihli toplantıda yaptığı konuşmasında başvurucunun ''... hepimiz biliyoruz ki, bu güne gelişimizin burada toplanışımızın yolunu bir kaç kişilik toplantılardan milyonlara varan bir halk gerçeğine dayanan bir özgürlük yürüyüşüne başlıyoruz, çünkü biz biliyoruz ki, bu gün orta doğunun politik aktörleri olan Türkiye, İran, Irak ve Suriyedeki en büyük örgütlü güç kürt özgürlük hareketidir, kürtlerdir, dolayısıyla orta doğunun politik çevresini değiştirecek olan güç de kürt özgürlük hareketidir, sekiz kişilik toplantılardan milyonlara varan bir halk gerçeğine gelmişsek, bu gün bu toplantıda ilan ettiğimiz ve inşaasını yapacağımızı söylediğimiz demokratik özerkliğine hayata geçirme noktasında son derece olumlu bir noktadayız, sadece demokratik özerkliğin siyasi boyutunu tartışarak buradan gitmemeliyiz, demokratik özerkliği diğer boyutları ile ilgili sosyal boyutu, ekonomik boyutu, ekolojik boyutu, öz savunma boyutu ile ilgili somut bir takım kararlaşmaların somut birtakım komisyonların ve hatta belki meclislerin oluşturularak, bu meclislerin bir yol haritası çizmesi ve bunun inşaası için de bir an önce bu çalışmalara başlaması gerektiğini düşünüyoruz, istiyoruz ki, her boyut ile ilgili artık somutlaşan bir takım şeyleri hayata geçirelim ve sosyal ve toplumsal hayattaki devlete olan bağımlılığı ortadan kaldıralım, bizler kürt halkını ve kürdistanın özgürlüğünü devletin birtakım lütuflarından geçmediğini biliyoruz, kürtlerin bu güne kadar elde etmiş olduğu tüm kazanımlar yaratılan birtakım fiili durumlar ve bu fiili durumlar çerçevesinde yürütülen bir takım mücadeleler, büyük kahramanlıklar, büyük bedeller sayesinde olmuştur...'' şeklinde ifadeler kullandığı belirtilmiştir.

- 13/5/2012 tarihli toplantıda yaptığı konuşmasında ise başvurucunun ''... yine özerklik vurgusu ile ilgili özellikle, öz yönetimi esas alan bir toplumsal sistem olduğunu belirtmek gerekiyor, kürt hareketinin önderliğinin şu sözüne dikkat çekmek gerekiyor 'doğa ve çevreye boş, şuursuz, varlıklar olarak değil, evrensel yasaların ahengine göre yaşayan varlıklar olarak ilk çağ insanının kutsallığı içerisinde yaşamak gerekir.' ... tabi özellikle kürdistanda son dönemde gerek kürdistan ve Türkiye coğrafyasında uygulanan çok ciddi yıkım projeleri var" şeklinde sözler sarf ettiğiifade edilmiştir.

-Soruşturma mercilerince, DTK'nın özerklik ilan ederek devletin egemenliği altında bulunan topraklardan bir kısmını devlet idaresinden ayırmaya ve ülkenin birliğini bozmaya dönük kararlar aldığı iddia edilmiştir. Başvurucunun daDTK'nın bu faaliyetlerine aktif olarak katıldığı, Genel Kurul toplantılarında konuşma yaptığı belirtilip konuşmaların içeriği ve toplantılarda alınan kararların mahiyetinin başvurucunun PKK terör örgütü üyesi olduğunu gösterdiği ileri sürülmüştür.

ii. Abdullah Öcalan'ın Suriye'den çıkarılışının yıl dönümünde terör örgütü üst yöneticilerinin ve örgüt güdümünde yayın yapan yayın organlarının çağrıları doğrultusunda İmralı Cezaevinin kapatılması ve askerî operasyonların durdurulması ile Öcalan'ın ailesi ve avukatlarıyla görüşmesi taleplerinin karşılanmaması gerekçe gösterilerek kamu oyunun ilgisini çekmek amacıyla Bursa ili Gemlik ilçesinde yürüyüş düzenlenmesinin kararlaştırıldığı, bu yürüyüşe katılmak üzere Diyarbakır'da 8/10/2011 tarihinde kalabalığın toplandığı ve burada PKK terör örgütü lehine sloganlar atıldığı, toplanan kalabalık içinde başvurucunun da yer aldığı ileri sürülmüştür.

iii. Terör örgütü üst yöneticisi ve örgüt güdümündeki yayın yapan yayın organlarının çağrıları doğrultusunda "14 Temmuz'da yasaklara direnmek tarihi görevdir." adı altında 14/7/2012 tarihinde yürüyüş tertip edildiği, Diyarbakır Valiliğince söz konusu mitingin yasaklandığı ancak Diyarbakır ili İstasyon Meydanı'nda toplanan kalabalığın yürüyüşe geçmek istediği, yapılan çağrılara rağmen grubun dağılmadığı, güvenlik güçlerince müdahale edilerek grubun dağıtıldığı, eylemler sırasında birçok vatandaşa ait araç ve işyerinin yakıldığı, yürüyüşe katılanlar arasında başvurucunun da bulunduğu ileri sürülmüştür.

iv. 11/11/2011 tarihinde girdikleri çatışmada öldürülen PKK militanları içinterör örgütü güdümündeki yayın yapan yayın organlarınca "Gerillalar için kitlesel cenaze törenleri yapılacak." şeklinde çağrılar yapıldığı, Diyarbakır Valiliğince söz konusu törenlerin yasaklandığı, buna rağmen 13/11/2011 tarihinde Diyarbakır'da toplanan ve PKK'yı temsil eden flamalar ile öldürülen örgüt militanlarının ve Abdullah Öcalan'ın posterlerini taşıyan grubun yürüyüşe geçtiği, zor kullanan güvenlik güçlerince grubun dağıtıldığı, söz konusu yürüyüşe başvurucunun dakatıldığı ileri sürülmüştür.

v. PKK terör örgütü güdümünde yayın yapan yayın organlarınca Kocaeli Büyükşehir Belediyesine ait deniz otobüsünü kaçıran ve yapılan operasyon neticesi ölü ele geçirilen "Azad" kod adlı terör örgütü üyesi M.G. için düzenlenecek cenaze törenine katılım çağrısı yapıldığı, 15/11/2011 tarihinde adı geçen kişinin cenazesinin Yeniköy Mezarlığı morgundan alınarak camiye getirildiği, buradan tekrar kalabalık bir grup eşliğinde Yeniköy Mezarlığı'na götürüldüğü, bu sırada katılımcıların PKKterör örgütü lehine sloganlar attığı, terör örgütüne ait flamalar ile örgüt elemanlarının ve Abdullah Öcalan'ın posterlerini taşıdıkları, söz konusu yürüyüşe başvurucunun da katıldığı ileri sürülmüştür.

vi. Başvurucu 7/7/2012 tarihinde Bingöl il merkezinde konuşma yapmıştır. Başvurucunun burada yaptığı konuşmada sarf ettiği "Tüm Kürdistan halkı sizinle gurur duyuyor, 2012 kış döneminde güvenlik güçlerince Bingöl kırsalında yapılan operasyonlarda 50 kürt genci, gerilla ölmüştür." şeklindeki sözlerle PKK terör örgütünün propagandasını yaptığı ileri sürülmüştür.

vii. PKK terör örgütü güdümündeki yayın organlarının Nevruz kutlamalarına katılım yönünde çağrılar yaptığı, Diyarbakır Valiliğince yasaklanmasına rağmen 18/3/2012 tarihinde toplanan kalabalığın Diyarbakır il merkezinde yürüyüşe geçtiği, güvenlik güçlerinin uyarılarına rağmen eylemin havai fişek, molotof kokteyli ve taş atılmak suretiyle devam ettiği, güvenlik güçlerinin zor kullanarak kalabalığı dağıttığı, olaylar sonucu on güvenlik görevlisinin muhtelif yerlerinden yaralandığı, bu gösterilere başvurucunun da katıldığı ileri sürülmüştür.

viii. Milletvekilliği Genel Seçimi kapsamında HDP tarafından 5/6/2015 tarihinde Diyarbakır ili İstasyon Meydanı'nda düzenlenen miting sırasında PKK terör örgütünü simgeleyen flamalar ile terör örgütü üyelerinin ve Abdullah Öcalan'ın posterlerinin açıldığı, Abdullah Öcalan'ı övücü sloganların atıldığı, başvurucunun da burada bir konuşma yaptığı belirtilmiştir. Başvurucunun bu konuşmasında ''-Kürtçe olarak- merhaba değerli barış anneleri, merhaba kürt kadınları, merhaba kürt gençler, merhaba Amed [Diyarbakır] halkı, kahraman halkım hepiniz hoşgeldiniz, başgöz üstüne geldiniz. Amed'de gittiğimiz heryere Kürt halk önderi sayın Abdullah Öcalan'ın selamını götürmüştük, şimdi görüyoruz ki Amed halkı sayın Öcalan'ın selamını almış her zaman olduğu gibi baştacı etmiş, 7 Haziran'da Türkiye'de ve Kürdistan'da rekor kırmaya hazırlanıyor, selam olsun Amed'in rekoruna, selam olsun Amed'in halkına, artık İmralı'dan başka Apo'dan selam getirip buradan selam götürmek istemiyoruz, artık Kürt halkı önderi sayın Öcalan'ı Amed'e getirmek istiyoruz, size getirmek istiyoruz, bugün fazla söze gerek yok, Amed konuşuyor bütün herkes susmuş, bütün herkes konuşuyor, bütün ortadoğu halklarını demokratik geleceği için onurlu bir barışa dair umudu artıyor.'' şeklinde sözler sarf ederek PKK terör örgütünün propagandasını içeren sözler sarf ettiği ileri sürülmüştür.

ix. Türkiye'nin birçok yerinde PKK tarafından "öz yönetim" adı altında özerklik ilan edildiği ve hendek olaylarının yaşandığı (bkz. §§ 10, 11) dönemde başvurucunun iki farklı konuşma yaptığı tespit edilmiştir :

- 13/12/2015 tarihinde Demokratik Bölgeler Partisinin (DBP) organizasyonunda, terör örgütü mensuplarına yönelik yapılan operasyonları protesto etmek amacıyla Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi önünde bir grubun toplandığı, Yenişehir ilçesi yönüne doğru yürüyüşe geçen grubun Kürtçe "Yaşasın Sur direnişi", "Barışın mimarı İmralıdır" şeklinde sloganlar attığı, gruba hitap eden başvurucunun " ...Bugün Sur'da yaşananların tamamı 7 Haziran seçiminden sonra AKP'nin sahaya sürdüğü darbe ve savaş konseptinin bir devamı olarak görülmelidir. AKP 7 haziran seçimlerinden sonra ortaya çıkan halk iradesini tanımayarak parlamentoyu tamamen işlevsizleştirerek sahaya tamamen bir savaş konseptini sürererek aslında bugün Sur'da gördüğümüz tablonun aylar öncesinden geleceğinin mesajlarını, işaretlerini vermişti. Ne yazık ki bu dönem içerisinde demokrasi ve barış çevrelerinden gelen bütün duyarlılık çağrılarına da kulaklarını tıkayarak, gözlerini kapatarak bütün Türkiye halklarını başta Kürdistan'da olmak üzere çok kanlı bir sürecin çok kanlı bir girdabının içerisine pervasız bir şekilde sürükledi ... O nedenle Sur bugün bütün Kürt halkı açısından bütün Kürdistan halkı açısından, halkımızın onuru olarak değerlendiriliyor ... Şu anda Sur'da, Nusaybin'de, Cizre'de, Dargeçit'te, Silopi'de, Şemdinli'de AKP bir darbe hukuku üzerinde topyekun bir katliam konsepti yürütüyor. Bunu bütün Türkiye halkalarının görmesi lazım. Buradaki direniş sadece Kürt halkını ilgilendiren bir direniş değildir. Türkiye'de darbeye karşı olan savaşa karşı olan bütün toplumsal kesimlerin burada darbe hukukuna karşı gösterilen muazzam halk direnişini görmesi ve onu sahiplenmesi gerekiyor. Biz bu yönüyle özellikle Türkiye'deki bütün demokrasi ve barış çevrelerini Amed'e, Sur'a davet ediyoruz ... Neredeyse Kürdistan coğrafyasında bombalanmadık bir şehitlik, bir mezarlık bırakmadılar ... Biz bu darbe hukukunu tanımıyoruz bu darbeye savaş konseptini kınıyoruz tanımadığımız içinde darbe hukuku devam ettiği sürece de halkımızla birlikte kesintisiz bir direniş sürecinde olacağımızı ifade ediyoruz. Darbeye karşı olan, savaşa karşı olan bütün demokratik kamuoyunu da Amed halkını Kürt halkının ortaya koyduğu bu direniş çizgisini sahiplenmeye darbeye karşı net tutumlar, net tavırlar takınmaya davet ediyoruz. Bu kapsamda öngördüğümüz eylemsellik süreçleri kesintisiz olarak devam edecektir ... Bu bağlamda bugün basın açıklaması yaptığımız yerde özellikle Pazartesi günü grubumuzunda büyük bir çoğunluğunun katılacağı büyük bir kitlesel eylem büyük bir kitlesel etkinlik olacak. Sadece Kürt halkını değil, bütün Türkiye halklarını Pazartesi günü darbe hukukuna karşı Sur halkının Amed hakkının gösterdiği direnişte yer almaya, saftutmaya çağırıyoruz. Türkiye'de her kim 'ben savaşa karşı barışı savunuyorum' diyorsa 'ben dayatılan kirli savaşa karşı insan orunu savunuyurum' diyorsa 'ben bu darbe hukukuna karşı haklarımızın ortak demokratik geleceğini savunuyorum' diyorsa Pazartesi günü gelip bu onurlu direnişi mutlaka sahiplenmelidir ... Sur'a uyguladığınız ablukayı Nusaybin'e, Cizre'ye uyguladığınız ablukayı biran önce kaldırarak İmralı'da çözümün adresi olan Kürt halkı önderi sayın Adullah Öcalan üzerinde uyguladığınız tecridi de biran önce kaldırmanız gerekiyor ... Biz bugün Amed'den bir kez daha AKP hükümetine de bütün Türkiye'de devlet yetkilerine de bir an öne bu savaş konseptinden vazgeçme ve demokratik siyasi çözümü esas almaları çağrısı yapıyoruz ... Amed halkı olarak bugün bir kez daha kararlığımızı Sur'daki direnişin yanında, içerisinde olduğumuzu ifade ediyoruz bütün demokratik çevreleri bu anlamda Amed halkıyla Kürt haklıyla dayanışma çağırıyoruz ve hepinize teşekkür ediyoruz." şeklinde PKK terör örgütünün propagandasını içerir beyanlarda bulunduğu iddia edilmiştir.

x. Diyarbakır ili Sur ilçesinde terör örgütü mensuplarına yönelik yapılan operasyonların sürdüğü sırada bu operasyonları protesto etmek amacıyla PKK güdümündeki gruplar tarafından 27/2/2016 tarihinde Koşuyolu Parkı'nda örgüt lehine sloganlar atıldıktan sonra basın açıklaması yapılmıştır.

Başvurucu bu gruba hitaben yaptığı konuşmada "Sur'daki katliam konseptine karşı yaşama sahip çıkmak için Kürdistan'daki savaş konseptine karşı barışa sahip çıkmak için bugün alanlara akan onurlu yiğit fedakar Amed halkına selam olsun hoş geldiniz ... Aylardır Kürdistan'ı savaşla katliamla teslim almaya çalışanlar bugün Amed'de, Amed halkının Kürt halkının dimdik ayakta duran dimdik tablosuna bu tavrına baksınlar. Onlar savaşı katliamı devreye sokarken (Bu sırada grup tarafından 'PKK halktır, halk burada' şeklinde slogan atıldığı belirtilmiştir.) onlar savaştan ve katliamdan medet umarken, Kürt halkına diz çöktüreceklerini, boyun eğdireceklerine sanıyorlardı ... Ağrı'da, Zilan'da baş eğmeyen Kürt halkı kanıtlamıştır. Daraağacına giderken boyun eğmeyen Seyit Rıza direnişi ile kanıtlamıştır. Diyarbakır cezaevinde Mazlum Doğanlar aynı (anlaşılamıyor) kanıtlamıştır.Bu katliam konseptinin sonuç almayacağını Sur'da, Cizre'de, Silopi'de, İdil'de Derik'te, Varto'da, Kürdistan'ın dört bir yanında direnen Kürt halkı bugün de kanıtlamıştır. Amed halkı, bu direnişi gösteren halkı selamlıyorum (Bu sırada grup tarafından 'direne direne kazanacağız' şeklinde slogan atıldığı belirtilmiştir.). Kürdistan'da 7 ayı aşkındır adeta bu vahşet uygulamalarının sonuç getirmeyeceğini, çözümün içerde ve dışarda Rojava'da dört parça Kürdistan'da Kürtlerle birlikte tarihi, stratejik bir ittifaktan geçtiğini defalarca ilettik ... Eğer çözüm süreci ile müzakere mantığı ile ilgili yeni bir duruş sergilemek istiyorsan, bu halkın sana inanmasını istiyorsan 7 ayı aşkın bir süredir İmralı'da iradesini kırmaya çalıştığın, teslim almaya çalıştığın Kürt halk önderi sayın Abdullah Öcalan üzerindeki tecriti bir an önce kaldırman gerekiyor. Sayın Öcalan İmralı'da Kürt halkı adına, Türkiye halkları adına, Ortadoğu halkları adına, bu irade kırma konseptine karşı tarihi bir direniş gösteriyor ...'' şeklinde sözler söyleyerek PKK terör örgütünün propagandasını yaptığı ileri sürülmüştür.

16. 2014 yılının Ekim ayında yaşanan ve ülkenin büyük bir bölümünü etkileyen şiddet olayları ve sonrasında 2015 yılının Haziran ayından itibaren ülkede yaşanan terör saldırılarının artması dolayısıyla (Gülser Yıldırım, §§ 21-27) siyasi çevrelerde ve kamuoyunda milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılması hususunda yoğun tartışmalar yaşanmıştır. Türkiye Cumhuriyeti Anayasasında Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun teklifi TBMM Başkanlığına 12/4/2016 tarihinde sunulmuştur. Bu teklif, hâlihazırda Adalet Bakanlığında, Başbakanlıkta, TBMM Başkanlığında, Anayasa ve Adalet Komisyonlarının üyelerinden kurulu Karma Komisyonda bulunan yasama dokunulmazlığı dosyalarıyla ilgili olarak Anayasa ve TBMM İçtüzüğü'nde öngörülen yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına ilişkin usulün uygulanmamasını ve bu dosyaların gereğinin yapılması amacıyla yetkili mercilere iade edilmesini öngörmektedir.

17. TBMM Genel Kurulunda 20/5/2016 tarihinde kabul edilen 6718 sayılı Kanun'un 1. maddesiyle Anayasa'ya eklenen geçici 20. madde ile "Bu maddenin Türkiye Büyük Millet Meclisinde kabul edildiği tarihte; soruşturmaya veya soruşturma ya da kovuşturma izni vermeye yetkili mercilerden, Cumhuriyet başsavcılıklarından ve mahkemelerden; Adalet Bakanlığına, Başbakanlığa, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına veya Anayasa ve Adalet komisyonları üyelerinden kurulu Karma Komisyon Başkanlığına intikal etmiş yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına ilişkin dosyaları bulunan milletvekilleri hakkında, bu dosyalar bakımından, Anayasanın 83 üncü maddesinin ikinci fıkrasının birinci cümlesi hükmü uygulanmaz./ Bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren onbeş gün içinde; Anayasa ve Adalet komisyonları üyelerinden kurulu Karma Komisyon Başkanlığında, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığında, Başbakanlıkta ve Adalet Bakanlığında bulunan yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına ilişkin dosyalar, gereğinin yapılması amacıyla, yetkili merciine iade edilir." hükmü getirilmiştir.

18. Anayasa değişikliği 8/6/2016 tarihli Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Buna göre anılan maddenin TBMM tarafından kabul edildiği 20/5/2016 tarihi itibarıyla maddede sayılan mercilere intikal etmiş olan dosyalar hakkında Anayasa'nın 83. maddesinin ikinci fıkrasının birinci cümlesinde yer alan yasama dokunulmazlığına ilişkin hüküm (bkz. § 14) uygulanmayacaktır. Ayrıca Anayasa değişikliğinin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren on beş gün içinde, Anayasa ve Adalet Komisyonları üyelerinden kurulu Karma Komisyon Başkanlığında, TBMM Başkanlığında, Başbakanlıkta ve Adalet Bakanlığında bulunan yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına ilişkin dosyaların gereğinin yapılması amacıyla yetkili merciine iade edileceği öngörülmüştür.

19. Böylece Bakanlık verilerine göre Adalet ve Kalkınma Partisi (AK Parti) grubuna mensup 29 milletvekiline ait 50, Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) grubuna mensup 59 milletvekiline ait 215, Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) grubuna mensup 10 milletvekiline ait 23, HDP grubuna mensup 55 milletvekiline ait 518 ve 1 bağımsız milletvekiline ait 5 fezlekeyle ilgili olarak yasama donulmazlığına ilişkin hükümler uygulanmamış ve bu dosyalar gereği için ilgili mercilere iade edilmiştir.

20. Bu kapsamda başvurucu hakkındaki yedi ayrı fezlekeye konu olan soruşturma dosyaları da Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğü aracılığıyla 2016 yılının Haziran ayında gereğinin takdir ve ifası için Diyarbakır ve BingölCumhuriyet Başsavcılıklarına gönderilmiştir.

21. Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı uhdesinde bulunan başvurucu hakkındaki soruşturmadosyalarına ilişkin olarak "[farklı] soruşturma dosyaları üzerinden yürütülen soruşturmaların sağlıklı yürütülmesi ve suç vasfının tayini bakımından, yürütülen soruşturmaların bir arada değerlendirilmesi gerektiği" gerekçesiyle Bingöl Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmek üzere yetkisizlik kararı vermiştir.

22. Bingöl Cumhuriyet Başsavcılığınca söz konusu soruşturma dosyalarından altı tanesi 2016/4387 sayılıdosyada birleştirilmiş ve soruşturmaya devam edilmiştir.

23. Diğer taraftan başvurucu, ifadesi alınmak üzere soruşturma makamları tarafından çağrı kâğıdı gönderilerek Savcılığa davet edilmiş, çağrı kâğıdı başvurucuya 19/10/2016 tarihinde tebliğ edilmiş ancak başvurucu bu çağrıya uymamıştır. Bu sürecin öncesinde -dokunulmazlıklara ilişkin Anayasa değişikliği teklifinin TBMM Başkanlığına sunulmasından sonra- HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş 9/4/2016 tarihinde TBMM'de yaptığı grup konuşmasında "Biz mahkemelerde süründürüleceğiz, yok öyle bir şey. Sunu da net olarak söyleyeyim: Bu hafta öbür hafta dokunulmazlıklarımızı kaldırabilirler. Fakat tek bir arkadaşım kendi ayağıyla ifade vermeye gitmeyecek. Nasıl götürüyorlarsa kendileri bilirler. Bu iş öyle kolay olmayacak. Zannediyorlar ki dokunulmazlığı kaldırırız, tereyağından kıl çeker gibi bunları mahkemenin önüne atarız. Yok öyle yağma!" şeklinde ifadeler kullanmıştır.

24. Bingöl Cumhuriyet Başsavcılığı, başvurucunun "yakalanarak gözaltına alınabilmesi amacıyla" 4/11/2016 tarihinde evinde arama yapılmasına karar verilmesi talebiyle Bingöl Sulh Ceza Hâkimliğine başvurmuştur. Hâkimlik 3/11/2016 tarihinde, başvurucunun yakalanarak gözaltına alınabilmesi amacıyla evinde arama yapılmasına karar vermiştir.

25. Öte yandan Başsavcılık "soruşturmanın amacını tehlikeye düşürebileceği" gerekçesiyle kısıtlama kararı verilmesi talebiyle Bingöl Sulh Ceza Hâkimliğine başvurmuştur. Hâkimliğin 1/11/2016 tarihli kararı ile 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 153. maddesinin (2) numaralı fıkrası gereğince müdafiinin dosya içeriğini incelemesinin ve belgelerden örnek almasının kısıtlanmasına karar verilmiştir.

26. Gözaltı ve arama kararları uyarınca Ankara'da yakalanarak gözaltına alınanbaşvurucu; uçakla Diyarbakır'a, oradan da helikopterle Bingöl'e getirilmiş ve soruşturmayı yürüten Bingöl Cumhuriyet Başsavcılığında hazır edilmiştir. Başvurucunun ifade alma işlemi sırasında üç avukatı hazır bulunmuştur. İfade tutanağında, ifade alma işlemi öncesinde isnat edilen suçlamaların başvurucuya açıklandığı belirtilmiştir. Başvurucu suçlamalarla ilgili olarak "Öncelikle şunu belirtmek istiyorum benim burada bulunmam tamamen hukuka aykırıdır, beni seçen 6 milyon insana yapılmış bir eylemdir, bu halk iradesine darbe süreci 7 Haziran seçim sonuçlarından sonra başlamıştır ... Erdoğan ve AKP emretti diye başlatılan bu yargı tiyatrosunda figüran olmayı kabul etmiyorum, soracağınız hiçbir soruya cevap vermeyeceğim, yapacağınız hiçbir yargılama faaliyetine adil olacağına inancım yoktur, benim buraya getirilmem bile adil değildir ... sizden hiçbir talebim ve beklentim yoktur, siyasi faaliyetlerim nedeniyle ancak beni seçen halkım sorgulayabilir..." şeklinde beyanda bulunmuş, suçlamalara konu her bir eylemle ilgili sorulan sorulara cevap vermemiştir. Başvurucunun müdafilerinin ise soruşturmanın siyasi nitelikte olduğunu iddia ederek başvurucunun serbest bırakılmasını talep ettikleri görülmüştür.

27. Bingöl Cumhuriyet Başsavcılığı 4/11/2016 tarihinde "devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozma, silahlı terör örgütüne üye olma ve terör örgütü propagandası yapmak suçlarını işlediğine dair kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren olguların bulunması, suçun vasıf ve mahiyeti, mevcut delil durumu, suça dair yasada yazılı cezanın üst haddi, katalog suçlardan olması'' hususlarını gerekçe göstererek tutuklanması istemiyle başvurucuyu Bingöl Sulh Ceza Hâkimliğine sevk etmiştir.

28. Bingöl Sulh Ceza Hâkimliğindeki sorgusu sırasında başvurucunun üç avukatı hazır bulunmuş, bu avukatlardan ikisinin Savcılıktaki ifade alma işlemi sırasında da görev aldıkları görülmüştür. Başvurucu ve müdafileri Savcılıktaki ifade alma işlemi sırasında suçlamalara ilişkin sorulan ayrıntılı sorular itibariyle soruşturma kapsamından haberdar olmuşlardır (bkz. § 26). Başvurucu ifadesinde "Cumhuriyet Başsavcılığında vermiş olduğum ifademi tekrar ederim. Ekleyeceğim farklı bir şey yoktur." şeklinde beyanda bulunmuş ve kendisine isnat edilen suçlamalara ilişkin bir açıklama yapmamıştır. Başvurucunun müdafileri ise ayrıntılı savunmalarında, isnat edilen suçların ifade özgürlüğü ile seçilme ve siyasi faaliyette bulunma hakkı kapsamında kalan eylemlere ilişkin olduğunu ve suç oluşturmadığını,tutuklama nedenlerinin bulunmadığını ileri sürerek başvurucunun serbest bırakılmasını talep etmişlerdir.

29. Bingöl Sulh Ceza Hâkimliğinin 4/11/2016 tarihli kararı ile başvurucunun devletin birliğini ve ülke bütünlüğü bozma, terör örgütü propagandası yapma ve silahlı terör örgütüne üye olma suçlarından tutuklanmasına karar verilmiştir. Anılan kararın ilgili bölümü şöyledir:

"... üzerine atılı devletin birligini ve ülke bütünlüğü bozma, silahlı terör örgütüne üye olma, terör örgütü propagandası yapmak suçuna ilişkin kuvvetli suç şüphesini gösterir somut olguların mevcut olduğu, özellikle soruşturma dosyası kapsamına göre delillerin tamamının toplanmamış olması, şüpheli hakkında yapılacak yargılama sonunda verilmesi muhtemel cezanın alt ve üst sınırı, şüphelinin kaçma ihtimali, dikkate alındığında kaçacağı yönünde somut olguların mevcut olduğu, müsnet suçun katalog suçlardan olduğu, tutuklama tedbirinin orantılı olduğu, adli kontrol uygulamasının bu aşamada yetersiz kalacağı değerlendirilerek Şüpheli İdris Baluken'e atılı devletin birligini ve ülke bütünlüğü bozma,silahlı terör örgütüne üye olma, terör örgütü propagandası yapma müsnet suçundan CMK 100 ve devamı maddeleri gereğince TUTUKLANMASINA [karar verildi.]"

30. Başvurucu 9/11/2016 tarihinde tutuklama kararına itiraz etmiştir. İtiraz üzerine Muş Sulh Ceza Hâkimliği, başvurucu hakkında kamu davası açıldığından itiraz hakkındaMahkemesince değerlendirme yapılması gerektiğini belirterek 17/11/2016 tarihinde karar verilmesine yer olmadığına karar vermiştir.

31. Bingöl Cumhuriyet Başsavcılığının 18/11/2016 tarihli iddianamesi ile başvurucunun terör örgütü propagandası yapma, silahlı terör örgütüne üye olma, kanuna aykırı toplantı ve yürüyüşlere silahsız katılarak ihtara rağmen kendiliğinden dağılmama, devletin birligini ve ülke bütünlüğü bozma, terörle mücadelede görev almış kişileri hedef gösteme suçlarını işlediğinden bahisle cezalandırılması istemiyle aynı yer Ağır Ceza Mahkemesinde kamu davası açılmış; iddianame 21/11/2016 tarihinde kabul edilmiştir. İddianamede, başvurucu hakkında daha önce düzenlenen fezlekelerdeki olaylar (bkz. § 15) suçlamaya konu edilmiştir. Savcılık, suçlamaya konu olaylarla ilgili bir bütün olarak suç nitelendirilmesi yapılması yoluna gitmiş ve eylemlere ilişkin hukuki değerlendirmelerini ortaya koymuştur. Bu değerlendirmeler özetle şöyledir:

"... Şüphelinin DTK'nın 13/5/2012 tarihli kongresinde yaptığı konuşmadan, PKK terör örgütü üyesi olduğu; ayrıca devletin eğemenliği altında bulunan topraklardan bir kısmını devlet idaresinden ayırmayı hedefleyen, ülkenin birliğine, üniter yapısına aykırı faliyetler içerisinde olup, ülkenin doğu bölgesinde yer alan bazı yerler için özerklik ilan eden DTK üyesi olduğu, devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozmak suçlarını işlediği ...

...

Şüpheli ...fezlekelerde yer alan eylemlerinde vebasın açıklamalarında, halka dönükkonuşmalarında özetle; terör örgütünün cebir, şiddet veya tehdit içeren yöntemlerini meşru gösterecek veya övecek ya da teşvik edecek şekilde konuşmalar yaptığı ... yani terör örgütü propagandası ihtiva eden sözler söylediği ...

...

Şüphelinin, PKK terör örgütüne müzahir yayın kuruluşu ve internet sitelerinde yayınlanan bildiri ve çağrılar ile, KCK yürütme konseyi başkanı C.B.nin, (zaman zaman PKK üst yöneticleri M.K.nin) verdiği talimat gereğifezlekelerde yer alan yasa dışı eylem ve gösterilere katıldığı...[anlaşılmıştır.]"

32. Bingöl 2. Ağır Ceza Mahkemesi, E.2016/246 sayısına kaydınıyaptığı davada tensip tutanağını hazırlarken 21/11/2016 tarihinde başvurucunun tutukluluk hâlinin devamına karar vermiş; bu karara yapılan itirazı değerlendirmesi için dosyayı Bingöl 1. Ağır Ceza Mahkemesine göndermiştir.

33. Bingöl 1. Ağır Ceza Mahkemesi 1/12/2016 tarihinde itirazın kesin olarak reddine karar vermiştir.

34. Başvurucu 2/12/2016 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

35. Bingöl Cumhuriyet Başsavcılığınca aynı dönemde başvurucu hakkında üç ayrı iddianame daha düzenlenip kamu davaları açılmış ve bu davalar E.2016/246 sayılı kamu davası ile birleştirilmiştir. Birleşen davalardaki iddianamelerde başvurucuya isnat edilen suçlamalara ilişkin olay ve olgular söyle özetlenebilir:

i. Başvurucunun 21/3/2012 tarihinde Bingöl'de BDP İl Başkanlığının organize ettiği "Nevruz etkinliği" sırasında yaptığı konuşmada ''Bakın Çevlik (Bingöl) alanındayız, Çevlik için mücadele eden, bedel ödeyen, şehit olan binlerce mücadele arkadaşı bugün Çevlik alanında 'biz Kürdüz' demeyi bize nasip etti. Anıları önünde saygıyla eğiliyoruz. Mazlum Doğan başta olmak üzere nevruz şehitlerini, tüm demokrasi şehitlerini şükranla ve rahmetle anıyoruz... yeterki karşı tarafta iyi niyetli olsun, barışın yolu öyle Amerikalardan, Avrupalardan, NATO masalarından falan aranmaz, barışın yolu İstanbul'a bir saat uzaklıkta İmralı adasındadır, sayın Abdullah Öcalan oradadır, İmralıyla da masaya oturacaksınız, Kandille de masada oturacaksınız, bakın bugüne kadar, bugüne kadar İmralıyla ... sayın Abdullah Öcalanla müzakere ve diyalog süreçleri yürütülürken toprağa genç gerillaların bedenleri genç askerlerin, polislerin bedenleri düşmüyordu... istiyoruz ki, istiyoruz ki bugün burada yanan ateş burada yanan burada Nevruz ateşi burada yanan demirci kavanın ateşi, Mazlum Doğan'ın ateşi, 91-92 serhildanlarından, Cizre'de, Botan'da ölen binlerce isimsiz kahramanların ateşi olarak devam etsin..." şeklinde beyanda bulunarak PKK terör örgütünün propagandasını yaptığı ileri sürülmüştür.

ii. BDP Bingöl İl Başkanlığının organize ettiği 27/8/2012 tarihli basın açıklamasında başvurucunun "Şemdinlinin 10 km batısında gerillanın alan hakimiyeti ile yüzleştiler... Kürtler yüzyıllık Batı Kürdistanın köleliğini, kölelik tarihini paramparça ederek, Batı Kürdistanın özgürlüğünü ve özerkliğini bütün dünyaya ilan etmişlerdir. Biz Bingöl medyasından Batı Kürdistanın özerkliğini ve özgürlüğünü selamlıyoruz." şeklinde konuşarak PKK terör örgütünün propagandasını yaptığı ileri sürülmüştür.

iii. 14/6/2014 tarihinde BDP Bingöl İl Başkanlığı binasına saldırıda bulunulmuştur. Başvurucu bunun üzerine isimlerini verdiği kişilerin bu saldırıyı gerçekleştirdiğini iddia etmiştir. Bu kapsamda kendisine ait Twitter hesabından "Bingöl'de polis gözetiminde BDP İl Binasına saldıranlar B.K. ve H.A. ,birisi korucu diğeri ülkücü." şeklinde paylaşımda bulunmuştur. Soruşturma makamlarınca, başvurucunun bu suretle terörle mücadelede görev almış kişileri -kimliklerini de açıklayarak- terör örgütlerine hedef gösterdiği ileri sürülmüştür.

36. Bingöl 2. Ağır Ceza Mahkemesi, E.2016/246 sayılı davada 21/11/2016 tarihinde tensiben Diyarbakır ağır ceza mahkemelerinin yetkili olduğunu belirtip yetkisizlik kararı vermiştir.

37. Dava dosyasının gönderildiği Diyarbakır 8. Ağır Ceza Mahkemesi, E.2016/49 sayısına davanın kaydını yapmış ve 16/2/2017 tarihinde tensiben başvurucunun tutukluluk hâlinin devamına karar vermiştir.

38. Başvurucu 30/1/2017 tarihindeki ilk duruşmada savunmasını yapmıştır. Savunma özetle şöyledir:

''...Benim yaptığım bütün siyasi çalışmalar toplumsal barışa katkı sunmak, Kürt meselesi başta olmak üzere sorunlara çözüm bulunmasına katkıya yöneliktir. Bu vurgular önemlidir. HDP kimliğimle ilgili bana yöneltilebilecek her türlü suçlamaya cevap verebilirim. Ancak bunun dışında hiçbir suçlamayı kabul etmiyorum...

...Bu iddianamede en ağır iki suçlama devletin birliğini ülkenin ve milletin bütünlüğünü bozma ve örgüt üyeliği üzerinden kurulduğunu gördüm. Ben bunun ne kadar zorlama bir durum olduğunu sadece mantık üzerinden mahkeme heyetinin dikkatine sunmak istiyorum. Ben 2,5 yıl boyunca sürdürülen bu ülkedeki çatışma sürecinden kaynaklı can kayıplarını engelleyen barış heyetinin bir üyesiyim. Çözüm sürecindeki bütün çalışmaların tam merkezinde yer aldım. ... Benim devletin ve milletin bölünmesi ile ilgili bugüne kadar bir tek cümlemi bulamazsınız. Bir tek belge ortaya koyamazsınız. Bütün çalışmalarım ülkenin bütünlüğü içerisinde demokratik çözümü esas alır. Bütün konuşmalarımda Kürt meselesinin çözümünün ortak vatan ve cumhuriyetin demokratikleşmesi temelinde sağlanması gerektiğini binlerce kez ifade etmişimdir, bugün de ifade ediyorum. ...

... Birinci eylemde DTK'da yaptığım iki konuşmaya ait iddia var. En ağır suçlama da herhalde bu konuşmalarla ilgili ortaya konmuş. Ben dosyadaki ayrıntılara vakıf değilim, ancak gelen iddianamede iki konuşma söz konusu. Birinci konuşma ile ilgili; konuşmanın bana ait olduğu kanaatinde değilim. Ki konuşmada herhangi bir suç unsuru da yok. Ancak o konuşma içeriği bana ait cümleler değildir. Ben kendime ait cümleleri tanırım, aradan 4-5 yıl geçmesine rağmen öyle bir konuşma hatırlamıyorum. ...

... İkinci konuşma bana aittir. Hiçbir suç unsuru taşıyan bir ibare olduğu kanaatinde değilim. Suçlamaya konu olan demokratik özerklik tanımı, Partimizin tüzüğünde geçmektedir. Siyasi program ve çözüm projesidir. Mahkeme bu programı incelerse demokratik özerkliği Kürtlerin yaşadığı iller değil, bütün Türkiye coğrafyası için bir çözüm olarak sunmuşuz. Partimiz bunu defalarca Meclise sunmuştur. Partinin uzlaşma komisyonunda Partinin çözüm taslağı Meclis Başkanlığına ifade edilmiştir. Benim demokratik özerklikten bahsetmem kendi partimin tüzüğünü savunmak demektir. Bizim parti programımızda demokratik özerkliklerle ilgili başlıklar incelenirse görülecektir; oradaki bahsetmiş olduğunuz öz savunma toplumun her türlü ahlaki yozlaşmaya karşı kendisini korumasıdır. Kültürel yozlaşmaya karşı kendini korumasıdır. Öz savunma ifadesi, örneğin kadın cinayetlerine karşı toplumun bilinçlenmesi ve toplumun demokratik örgütlülüğü yaratmasıdır. Bu demokratik çerçevede toplumu kültürel, ahlaki ve politik anlamda yozlaştıran, dejenere eden anlayışlara karşı toplumun bilinçlenerek buna karşı kendi savunma mekanizmasını geliştirmesidir. Benim ve HDP'nin demokratik özerklikteki bakış açısı budur. Özetle demokratik özerklik ve demokratik cumhuriyet bizim çözüm projemizdir ...

... DTK toplantısı yasadışı örgüt toplantısı gibi sunulmuş. Bunu da kabul etmek mümkün değildir. DTK 2007 yılında kurulmuş siyasi partidir. Sendikaların, baroların, kanaat önderlerinin bileşeni olduğu bir sivil toplum örgütüdür ve hala aktiftir. Eğer yasadışı örgüt konumunda olsaydı, herhalde başka bir işlem yapılırdı. Bu durum doğrudan demokratik toplumu alan, sivil örgütlenmeyi hedef alan bir anlayışı kapsıyor. Benim partim HDP, DTK bileşenlerinden biridir ...

... 2 Nolu eylem örgüt talimatı ile yapılmış eylem gibi gösterilmiş. Tutuklu yakınları derneklerinin organize ettiği ve partimizin en üst organı olan MYK düzeyinde aldığı karar ile katılım gösterdiği bir yürüyüştür. Bu konuda BDP'nin tüm parti teşkilatlarına gönderdiği genelge de bulunmaktadır. Ancak ben bu genelgeyi sağlama imkanına cezaevinde olduğum için sahip değilim. Benim açımdan bağlayıcı olan partimin genelgesidir. Partim genelge yayınlamışsa o konuda milletvekili olarak beni görevlendirmişse ben o etkinliğe katılmak zorundayım. Dolayısıyla o bahsedilen etkinliğe bu doğrultuda katıldım. Yasadışı herhangi bir faaliyeti çerisinde olmamamız söz konusu olamaz ...

... 3 nolu eylem 14 Temmuz'da düzenlenen miting ile ilgilidir. Aradan zaman geçtiği için konuya tam hakim değilim, ancak o konuda da partimizin genelgesi vardı. O konuda da parti görevlendirmeleri yapar, genelgeler doğrultusunda biz de milletvekili olarak partimizin düzenlediği etkinliklere katılırız ...

... 4 ve 5 nolu eylemlere gelince; ben her iki cenazeye de katılıp katılmadığımı hatırlamıyorum. İçeriğe bakıldığında katılmadım diye hatırlıyorum. Burada bahsedilen olayları çok düşündüm, hatırlamıyorum. Velev ki katılmışsam, hangi hukuki, vicdani, siyasi kriter cenazeye katılmayı suç olarak sayabilir. Bir kişi ölünce üzerindeki hukuk kalkar. Bu ritüeller ailesi içindir. Acıyı paylaşmak için gösterilen dayanışma törenleridir. Bizim bölgemizin de geleneğinde bugünlerde acılı insanlarla bir şekilde acıyı paylaşma hususu tarih boyunca önemsenmiştir ...

... 6 nolu eylem Bingöl'de yaptığım bir basın açıklamasından cımbızlanmış iki cümle var. Bu cümlelerde de suç unsuru yoktur ... bir kere gerilla tanımı evrensel bir tanımdır. subjektif fikir de belirtmez. Orada Kolombiya'daki gerillalar denildiği zaman bir subjektif görüş belirtilmiyor. Kimisi özgürlük savaşçısı olarak bakar. Burada sadece ölümlerden duyulan bir rahatsızlık var ... Ben ölümleri alkışlayamam, söylüyorum işte bütün ölümlerden acı duyuyorum. Ben orada açık bir şekilde bütün ölümlerden üzüntü duyduğumu açıklamışımdır ... Orada yapılan basın açıklamasının konusu, mesajı son derece nettir ...

... 7 nolu eyleme ilişkin olarak; 14/03/2012 tarihindeki nevroz için basın haberinden bahsedilmiş sonra 16/03/2016 tarihinde de valiliğin yasaklama kararından bahsedilmiş. Bununla ilgili de ağır şekilde suçlamaya maruz bırakılmışım. Bu aradaki 4 yıl nasıl olmuş anlamıyorum. Buna maddi hata denirse bu da iddianamenin ne kadar özensiz hazırlandığının kanıtıdır. Velev ki tarih hatasıysa, bu kadar mahkeme heyetini meşgul eden, beni 3 ay tutuklu olmama neden olan iddianame söz konusu olabilir mi ... Keşke yasaklar olmasın ama olunca da bizim bulunduğumuz konum itibarı ile duyarsız kalmanız mümkün değildir. Ne hali varsa halk görsün polis görsün diyemeyiz. 1 yıl sonra 2013 yılı nevrozunda yasak yoktu. 2012'de istenmeyen olaylar ile ilgili bir sebep aranacaksa 2013 yılı nevrozuna bakılmalıdır ...

... 8 nolu eylem, savcılığın niyeti konusunda, her şeyi açıklayan adeta zirve yapan bir iddiadır ... 5 Haziran 2015 tarihinde yasal olarak yapılmış ve IŞİD katliamcıları tarafından saldırılmış bir miting çalışmamız iddianameye konu edilmiştir. 7 Haziran seçimlerinden hemen önce yapılmıştı. IŞİD'in [DAEŞ] patlattığı bombalarla 5 arkadaşımız katledildi ve çoğu arkadaşımız ağır yaralandı ... Benim orada yaptığım çok detaylı bir konuşmam da yok. Sadece 1-2 dakikalık selamlama yaptım, onda da suç unsuru yoktu. Sayın Öcalan'ın selamını biz başbakana da, bakanlara da götürdük. Diyarbakır halkına götürmüşüz, bu suç teşkil edecek değildir ...

... 9 ve 10 nolu eylemlere ilişkin olarak, tamamen siyasi saiklerle yaptığım konuşmalar söz konusu. Ben bu konuşmalardan çok daha ağır olanlarını Meclis kürsüsünden defalarca yaptım. Bu konuşmalar tutanaklarda da mevcuttur ... Ben Sur'da, Cizre'de, birçok yerde aylarca süren sokağa çıkma yasaklarının Anayasa'ya aykırı olduğunu düşünüyorum. Ben üzerime atılı bu suçlamayı kabul etmiyorum. Belirttiğim görüşler, sokağa çıkma yasaklarının yasalara aykırı olduğuna ilgili görüşlerimdir. Bir uygulama Anayasa'ya aykırıysa ona karşı demokratik protesto hakkımızı kullanmamız meşrudur. Benim konuşmam da bu çerçevede yapılmıştır. Onun dışında silahlı kalkışmalar ile ilgili övücü bir pozisyonda olmam söz konusu bile olamaz ...

... 27/08/2012 tarihli olaya ilişkin bizim yapmış olduğumuz bir basın açıklamasından alıntı yapılmış ... İçerikte de cımbızlanmış cümleler var ... Ben her zaman basın açıklamalarında ne söylediğini bilen birisiyim. Cımbızlanan yerde de suç unsuru içeren bir şey olduğunu düşünmüyorum. Muhtemelen Rojava'daki gelişmelerle ilgili yapmış olduğum konuşmalar suç unsuru olarak konmuştur ... Dolayısıyla herhangi bir propaganda yapmış değilim. Rojava'da Kürtlerin özgürlüğünü istemek, oradaki Kürtlerin rejimin zulmünden kurtulmasını istemek en temel hakkımdır diye düşünüyorum ... [Bu paragraf Bingöl 2.Ağır Ceza Mahkemesinin E.2016/246 sayılı davası ile birleştirilen E.2016/220 sayılı kamu davasına konu eyleme ilişkin başvurucunun savunmasıdır.]

... Ben iddia edilen 2 kişiyi tanımıyorum. Hayatım boyunca da hiç görmedim, eminim ki onlar beni de televizyon dışında görmemişlerdir. Benim tanımadığım, görmediğim kişilerle ilgili hedefleştiren bir tutum içerisinde olmam söz konusu olamaz. Kaldı ki ben attığım her twitin ne anlama gelebileceğini bilen bir milletvekiliyim. Benim kesinlikle böyle bir twitim yoktur. Hatta ben avukatlarıma sordum. Facebook hesabında böyle bir paylaşım olduğunu söylediler. Benim facebookta bir hesabım yoktur, ancak fake hesaplar bulunuyor olabilir ... [Bu paragraf Bingöl 2.Ağır Ceza Mahkemesinin E.2016/246 sayılı davası ile birleştirilen E.2016/184 sayılı kamu davasına konu eyleme ilişkin başvurucunun savunmasıdır.]

... 21/03/2012 tarihli olay ile ilgili de yine cımbızlanan cümlelerim olmuş ... Nevrozda kendi siyasi görüşlerim doğrultusunda bir konuşma yapmak kadar doğal birşey olamaz. Barışa dayalı bir çağrıdır ... İmralı ile masaya oturacaksınız gibi emrivaki cümle tarzı bana ait değildir, ama bu işin barışçıl yöntemlerle çözümü için bunlar yapılmalı şeklinde ifade etmişimdir. Zaten 1 yıl sonra da İmralı'da müzakere masası kuruldu ... Nevroz şehitlerine ilişkin olarak da binlerce yıldır yasaklanan etkinlikler nedeniyle yaşamını yitirenler var. Nevrozun bugüne kadar gelmesini sağlayan ve bu anlamda bedel ödemiş insanları anmışız. Bunun terör örgütüne atıfla anılması mümkün değildir ... [Bu paragraf Bingöl 2.Ağır Ceza Mahkemesinin E.2016/184 sayılı davası ile birleştirilen E.2016/221 sayılı kamu davasına konu eyleme ilişkin başvurucunun savunmasıdır.]

39. Diyarbakır 8. Ağır Ceza Mahkemesi 30/1/2017 tarihindeki ilk duruşmada, savunmasını tespit ettikten sonra başvurucunun tahliyesine karar vermiştir. Kararın ilgili bölümü şöyledir:

''Sanık İdris Baluken'in üzerine atılı TCK'nın 302 ve 314/2 maddelerinde yazılı suçların CMK'nın 100/3. maddesinde sayılan suçlardan olması karşısında tutuklama nedenleri var kabul edilebilir ise de, sanığın savunmasının alınmış olması, toplanması gereken ve sanığın etki edebileceği delil bulunmaması, sanığın milletvekili olması ve Anayasa Mahkemesinin 04/12/2013 tarih ve 2013/1272 başvuru sayılı kararında milletvekillerinin tutukluluk hallerinin incelenmesinde gözetilmesi gerektiğini ortaya koyduğu kriterler birlikte değerlendirildiğinde, tutuklama tedbirinden elde edilmek istenen sonucun adli kontrol tedbirleri ile de elde edilebileceği kanaatine varılmakla sanığın TAHLİYESİNE,

...

Sanık hakkında CMK'nın 109/3-a maddesi gereğince yurt dışına çıkış yasağı şeklinde adli kontrole tabi tutulmasına [karar verildi.]"

40. Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığınca tahliye kararına itiraz edilmiş, Diyarbakır 1. Ağır Ceza Mahkemesi 15/2/2017 tarihinde itirazın kabulü ile başvurucu hakkında 5271 sayılı Kanun'un 94. maddesi gereği yakalama emri çıkartılmasına karar vermiştir. Bunun üzerine başvurucu 21/2/2017 tarihinde Ankara'da gözaltına alınmış ve Ankara Adliyesinde hazır edilmiştir. Ses ve Görüntü Bilişim Sistemi (SEGBİS) vasıtasıyla savunması alınan başvurucu, önceki savunmasına benzer şekilde beyanda bulunmuş; ek olarak tahliye sonrası ayağından bir operasyon geçirdiğini, tutuklanması hâlinde tedavi sürecinin aksayacağını dile getirmiştir. Diyarbakır 1. Ağır Ceza Mahkemesi, başvurucu hakkında sadece terör örgütüne üye olma suçlamasına ilişkin tutuklama karar vermiş; diğer suçlamalar yönünden tutuklama talebini reddetmiştir. Kararın gerekçesi şöyledir :

''Sanık İdris Baluken’in üzerine atılı silahlı terör örgütü üyeliği suçunu işlediğine dair kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut delillerin bulunması, (sanığın PKK silahlı terör örgütünün çıkarları doğrultusunda yoğunluk arz edecek şekilde propaganda yürüttüğü, bu tarz eylemlere destek verdiği ve katıldığı, DTK'nın örgüt tarafından ilan edilen kararlarını destekler mahiyette açıklamalarda bulunduğu, PKK silahlı terör örgütünün, devletin egemenliği altında bulunan topraklardan bir kısmını devlet idaresinden ayırmaya matuf, üniter yapısına aykırı faaliyetler içerisinde olduğu, sanığın PKK silahlı terör örgütünün emir ve talimatları doğrultusunda hareket ettiği, yine ülkenin doğu bölgelerinde yer alan bazı yerler için özerklik ilan eden DTK'ya üye olup toplantılarına katıldığına ilişkin kuvetli suç şüphesinin varlığını gösteren olguların bulunması), söz konusu suçun CMK'nın 100/3 maddesinde sayılan suçlardan olması, sanığın alması muhtemel cezaya ve tüm dosya kapsamına göre adli kontrol tedbirlerinin yetersiz kalacağı, dosya içeriğindeki mevcut kanıt durumuna göre tahliye kararına söz konusu suç bakımından itiraz yerinde görüldüğünden sanığın atılı silahlı terör örgütüne üye olma suçundan tutuklama talebinin kabulü ile, sanık İdris Baluken hakkında silahlı terör örgütüne üye olma suçundan CMK'nın 100. maddesi uyarınca TUTUKLANMASINA [karar verildi.]''

41.4/1/2018 tarihli 7. celsede ilk derece mahkemesindeki yargılama sona ermiş ve hüküm açıklanmıştır. Mahkeme başvurucu hakkında silahlı terör örgütüne üye olma suçundan 7 yıl 6 ay hapis cezasına,terör örgütü propagandası yapmak suçundan üç kez 1 yıl 1 ay 10 gün hapis cezasına, bir kez de 1 yıl 3 ay hapis cezasına, kanuna aykırı toplantı ve yürüyüşlere silahsız katılarak ihtara rağmen kendiliğinden dağılmama suçundan iseüç kez 1 yıl 1 ay 10 gün hapis cezasına, bir kez de 1 yıl 3 ay hapis cezasına hükmetmiştir. Buna göre başvurucu, toplamda 15 yıl 18 ay 60 gün hapis cezası ile cezalandırılmış; hükümle birlikte tutukluluğun devamına karar verilmiştir. Gerekçeli kararın ilgili bölümlerişöyledir:

"...

(İDDİANAMEDEKİ 3 NOLU EYLEM) Sanık İdris Baluken hakkında suç tarihi 14/07/2012 olan Kanuna Aykırı Toplantı ve Yürüyüşlere Silahsız Katılarak İhtara Rağmen Kendiliğinden Dağılmamasuçundan dolayı açılan kamu davasında;Görüntü İnceleme ve Fotoğraftan Tespit Tutanağıve Olay Tutanağı'nda görüldüğü ve belirtildiği üzere, PKK/KCK Terör örgütü güdümünde uydu üzerinden yayın yapan tv kanalının 12/07/2012 tarihlerindeki yayınlarda ve yine aynı terör örgütü güdümünde internet üzerinden yayın yapan internet sitelerinden 09/07/2012-12/07/2012 ve 13/07/2012 tarihli yayınlarda 14 Temmuz'da yasaklara direnmek tarihi görevdir adı altında yürüyüşe katılım çağrısında bulunulduğu, planlanan yürüyüşün Diyarbakır Valiliği'nın 06/07/2012 tarih ve 2012/3754 sayılı kararı ile yasaklandığı, Milletvekili olan sanık İdris Baluken'in gösterici gruplara öncülük yaparak Diyarbakır ili İstasyon Meydanı'nda toplam üzere yürüyüşe geçtiği,adrdından Diyarbakır ili İstasyon meydanında toplanan kalabalığın yürüyüşe geçmek istediği, Milletvekili olan sanık İdris Baluken'in toplanan kalabalığın PKK/KCK terör örgütü lehine sloganlar atmaya çalıştığı, yapılan çağrılara rağmengrubun dağılmadığı, güvenlik güçlerince gruba müdahale edilerek dağıtıldığı, eylemler sırasında bir çok vatandaşa ait araç ve işyerinin yakılarak zarar verildiği, Milletvekili olan sanık İdris BALUKEN'ın da bu eyleme katıldığı güvenlik güçlerince eylem sırasında görüntülendiği, bu durumun güvenlik güçlerince tespit edilerek tutanağa bağlandığı, görüntülerde yer aldığı sabit olduğundan sanığın üzerine atılı suçtan cezalandırılmasına;

...

(İDDİANAMEDEKİ 7 NOLU EYLEM) Sanık İdris Baluken hakkında suç tarihi 18/03/2012 olan Kanuna Aykırı Toplantı ve Yürüyüşlere Silahsız Katılarak İhtara Rağmen Kendiliğinden Dağılmamasuçundan dolayı açılan kamu davasında; Görüntü İnceleme ve Fotoğraftan Tespit Tutanağıve Olay Tutanağı'nda görüldüğü ve belirtildiği üzere, PKK/KCK Terör örgütü güdümünde internet üzerinden yayın yapan internet sitelerinden 12/03/2012-13/03/2012-14/03/2012 ve 17/03/2012 tarihli yayınlarda açık hava toplantısına dikkat çekilerek ve güçlü katılım yapılması gerektiği yönünde çağrılarda bulunulduğu, planlanan toplantının Diyarbakır Valiliği'nın 15/03/2012 tarih ve 2012/1315 sayılı kararı ile yasaklandığı, buna rağmen Diyarbakır ilinin çeşitli yerlerinde grupların toplandığı, güvenlik güçlerinin dağıın uyarılarına rağmen dağılmadıkları, ateş yakma, yolu kapatma, yasadışı sloganlar atma, terör örgütü elebaşına ait posterler taşıma, güvenlik güçlerine yoğun şekilde taşlı saldırıda bulunma şeklinde eylemlerde bulundukları, bu yaşanan olaylara ve yapılan uyarılara rağmen Milletvekili olan İdris Baluken'in de aralarında bulunduğu grubun araç ile alana doğru hareket ettikleri, araçtan yasaklanmış olan toplantıya katılım yapılması yönünde çağırlara devam edildiği, araç güzergahında güvenlik güçlerine yönelik havai fişekli ve bombalı saldırıda bulunulduğu, ardından güvenlik güçleri tarafından durdurulduğu, ancak grubun yapılan uyarılara rağmen yürüyüşe geçtikleri, sözkonusu olaylar sonucu 10 güvenlik görevlisinin yaralandığı, Milletvekili olan sanık İdris BALUKEN'in de söz konusu kanuna aykırı gösteriye katıldığı, güvenlik güçlerinin buna ilişkin tutanağından anlaşıldığı, bu durumun güvenlik güçlerince tespit edilerek tutanağa bağlandığı, görüntülerde yer aldığı sabit olduğundan sanığın üzerine atılı suçtan cezalandırılmasına;

...

(İDDİANAMEDEKİ 9 NOLU EYLEM) Sanık İdris Baluken hakkında suç tarihi 13/12/2015 olan Kanuna Aykırı Toplantı ve Yürüyüşlere Silahsız Katılarak İhtara Rağmen Kendiliğinden Dağılmamasuçundan dolayı açılan kamu davasında; Diyarbakır ili Sur ilçesinde terör örgütü mensuplarına yönelik yapılan operasyonları ve sokağa çıkma yasaklarını protesto etmek amaçlı olarak 13/12/2015 tarihinde Milletvekili olan Sanık İdris Baluken'in de aralarında bulunduğu grubun Dağkapı'ya kadar yürüyüş yaparak basın açıklaması yapmak istedikleri, güvenlik güçlerin orada operasyonların devam ettiğini belirterek buna izin vermedikleri, ardından grubun izin verilen yerde basın açılmasanıı yaptıkları, ancak ardından gruptan dağılmalar yaşandığı, ikazlara uyulmayarak yürüyüşe geçildiği, güvenlik güçlerine EYP'li saldırılarda bulunulduğu ve terör örgütü lehine sloganlar atıldığı, bu durumun güvenlik güçlerince tespit edilerek tutanağa bağlandığı, görüntülerde yer aldığı sabit olduğundan sanığın üzerine atılı suçtan cezalandırılmasına;

(İDDİANAMEDEKİ 9 NOLU EYLEM) Sanık İdris Baluken hakkında suç tarihi 13/12/2015 olan terör örgütü propagandası yapmak suçundan dolayı açılan kamu davasında; Sanığın 13/12/2015 tarihinde yapılan kanuna aykırı yürüyüş esnasında Yaşasın Sur Direnişi şeklinde sloganlar atıldığı esnada yaptığı konuşmasında '... Buradaki direniş sadece Kürt halkını ilgilendiren bir direniş değildir. Türkiye'de darbeye karşı olan savaşa karşı olan bütün toplumsal kesimlerin burada darbe hukukuna karşı gösterilen muazzam halk direnişini görmesi ve onu sahiplenmesi gerekiyor ... Bu yaşamını yitiren yurttaşlarımızla beraber katledilen bugüne kadar Surda katledilen canlarımızla beraber kültürel değerlerimiz katlediliyor ... Katletttikleri kadın gerilla cenazelerine işkence ederek sokak ortasında teşhir ettiler ... Biz bu darbe hukukunu tanımıyoruz bu darbeye savaş konseptini kınıyoruz tanımadığımız içinde darbe hukuku devam ettiği sürece de hakkımızla birlikte kesintisiz bir direniş sürecinde olacağımızı ifade ediyoruz. ... Sadece Kürt halkını değil, bütün Türkiye halklarını pazartesi günü darbe hukukuna karşı Sur halkının Amed halkının gösteridği direnişe yer almaya, saf tutmaya çağırıyoruz ... Amed halkı olarak bugün bir kez daha kararlığımızı sur'daki direnişin yanında, içerisinde olduğumuzu ifade ediyoruz bütün demokratik çevreleri bu anlamda Amed halkıyla Kürt haklıyla dayanışma çağırıyoruz ve hepinize teşekkür ediyoruz ...' şeklinde konuşma yaptığı, bu konuşmanın yapıldığı tarihte Diyarbakır ili Sur ilçesinde terör örgütü mensuplarına karşı operasyonların devam ettiği, sanığın konuşmasında PKK/KCK terör örgütü üyelerinin cebir, şiddet veya tehdit içeren yöntemlerini meşru gösterecek veya övecek mahiyette olduğu, sanığın fiillerinin düşünce ve ifade hürriyeti kapsamında kabul edilemeyeceği, sanığın sübut bulan eyleminin bir bütün halinde propaganda suçunu oluşturduğu anlaşıldığından sanığın üzerine atılı suçtan cezalandırılmasına;

(İDDİANAMEDEKİ 10 NOLU EYLEM) Sanık İdris Baluken hakkında suç tarihi 27/02/2016 olan olan Kanuna Aykırı Toplantı ve Yürüyüşlere Silahsız Katılarak İhtara Rağmen Kendiliğinden Dağılmama suçundan dolayı açılan kamu davasında; Görüntü İnceleme ve Fotoğraftan Tespit Tutanağıve Olay Tutanağı'nda görüldüğü ve belirtildiği üzere PKK/KCK Terör örgütü güdümünde uydu üzerinden yayın yapan tv kanalının 25/02/2016-26/12/2016 tarihindeki yayınlarda ve yine aynı terör örgütü güdümünde internet üzerinden yayın yapan internet sitesinden 27/02/2016 tarihli yayında yürüyüş ve Sur Direnişine katılma çağrısı yapıldığı, yapılan çağrı üzerine 27/02/2016 günü saat 13.00 sıralarında Koşuyolu parkı içerisinde toplanmaların başladığı, sık sık terör örgütü lehine sloganlar atılmaya başlandığı, aralarında Milletvekili olan sanık İdris Baluken'in de bulunduğu otobüsten konuşmaların yapıldığı, bu sırada sanığın da konuşma yaptığı, ardından tedbir alan güvenlik güçlerine yönelik taşlı ve EYP'li saldırılar olması üzerine Diyarbakır ili çeşitli yerlerinde sulu ve gazlı müdahalelerde bulunulduğu, bu durumun güvenlik güçlerince tespit edilerek tutanağa bağlandığı, görüntülerde yer aldığı sabit olduğundan sanığın üzerine atılı suçtan cezalandırılmasına;

(İDDİANAMEDEKİ 10 NOLU EYLEM) Sanık İdris Baluken hakkında suç tarihi 27/02/2016 olan terör örgütü propagandası yapmak suçundan dolayı açılan kamu davasında;Sanığın 27/02/2016 tarihinde yapılan kanuna aykırı yürüyüş esnasında Yaşasın Sur Direnişi şeklinde sloganlar atıldığı esnada yaptığı konuşmasında '... Aylardır Kürdistan'ı savaşla katliamla teslim almaya çalışanlar bugün Amed de, Amed halkının Kürt halkının dimdik ayakta duran dimdik tablosuna bu tavrına baksınlar ... Bu katliam konseptinin sonuç almayacağını Sur'da, Cizre'de, Silopi'de, İdil'de Derik'te, Varto'da Kürdistan'ın dört bir yanında direnen Kürt Halkı bugün de kanıtlamıştır. Amed halkı bu direnişi gösteren halkı selamlıyorum...Sonuç alıncaya kadar ölüme karşı yaşamı savaşa karşı barışı hayata geçirinceye kadar direnişimize devam etme sözünü veriyorum.' şeklinde konuşma yaptığı, bu konuşmanın yapıldığı tarihte Diyarbakır ili Sur ilçesinde terör örgütü mensuplarına karşı operasyonların devam ettiği, sanığın konuşmasında terör örgütü üyelerinden 'direnişçi' ve Sur ilçesindeki terör örgütü üyelerinin yaptığı terör faaliyetlerinin de 'direniş' şeklinde sözlerle övdüğü, PKK/KCK terör örgütü üyelerinin cebir, şiddet veya tehdit içeren yöntemlerini meşru gösterecek veya övecek mahiyette olduğu, sanığın fiillerinin düşünce ve ifade hürriyeti kapsamında kabul edilemeyeceği, sanığın sübut bulan eyleminin bir bütün halinde propaganda suçunu oluşturduğu anlaşıldığından sanığın üzerine atılı suçtan cezalandırılmasına;

(MAHKEMEMİZ DOSYASI İLE BİRLEŞEN 2016/221 ESAS SAYILI DOSYANIN İDDİANAMESİNDE YER ALAN EYLEM) Sanık İdris Baluken hakkında suç tarihi 21/03/2012 olan olan terör örgütü propagandası suçundan dolayı açılan kamu. davasında; Sanığın 21/03/2012 tarihinde yapılan Nevruz etkinliği esnasında yaptığı konuşmasında '...Bakın Çevlik alanındayız, Çevlik için mücadele eden, bedel ödeyen, şehit olan binlerce mücadele arkadaşı bugün çevlik alanında biz kürdüz demeyiz bize nasip etti. anıları önünde saygıyla eğiliyoruz...Mazlum Doğan başka olmak üzere nevruz şehitlerini tüm demokrasi şehitlerini şükranla ve rahmetle anıyoruz...Kandillede masaya oturacaksınız...burada yanan demirci kavanın ateşi, maslum doğanın ateşi, 91-92 serhildanlarından cizrede, botanda ölen binlerce isimsiz kahramanalrın ateşi olarak devam etsin...' şeklinde konuşma yaptığı, sanığın konuşmasında terör örgütü üyelerinden 'şehit, bedel ödeyen, isimsiz kahramanlar' şeklinde sözlerle övdüğü, PKK/KCK terör örgütü üyelerinin cebir, şiddet veya tehdit içeren yöntemlerini meşru gösterecek veya övecek mahiyette olduğu, sanığın fiillerinin düşünce ve ifade hürriyeti kapsamında kabul edilemeyeceği, sanığın sübut bulan eyleminin bir bütün halinde propaganda suçunu oluşturduğu anlaşıldığından sanığın üzerine atılı suçtan cezalandırılmasına;

(MAHKEMEMİZ DOSYASI İLE BİRLEŞEN 2016/220 ESAS SAYILI DOSYANIN İDDİANAMESİNDE YER ALAN EYLEM) Sanık İdris Baluken hakkında suç tarihi 27/08/2012 olan olan terör örgütü propagandası yapmak suçundan dolayı açılan kamu davasında; Sanığın 27/08/2012 tarihinde yaptığı basın açıklamasında '...Şemdinlinin 10 km batısında gerillanın alan hakimiyeti ile yüzleştiler...Kürtler yüzyıllık batı kürdistanın köleliğini, kölelik tarihini paramparça ederek, batı kürdistanın özgürlügünü ve özerkliğini bütün dünyaya ilan etmişlerdir. Biz Bingöl medyasından batı kürdistanı ve özerkliğini ve özgürlüğünü selamlıyoruz.' şeklinde konuşma yaptığı, sanığın konuşmasında terör örgütü üyelerinden 'gerilla' şeklinde bahsederek övdüğü, ayrıca 'baı kürdistan özerkliğini ve özgürlüğü selamlıyoruz' diyerek terör örgütü faaliyetlerini övdüğü, PKK/KCK terör örgütü üyelerinin cebir, şiddet veya tehdit içeren yöntemlerini meşru gösterecek veya övecek mahiyette olduğu, sanığın fiillerinin düşünce ve ifade hürriyeti kapsamında kabul edilemeyeceği, sanığın sübut bulan eyleminin bir bütün halinde propaganda suçunu oluşturduğu anlaşıldığından sanığın üzerine atılı suçtan cezalandırılmasına;

...

Sanık İdris Baluken hakkında Silahlı Terör Örgütüne Üye Olma suçundan dolayı açılan kamu davasında; Sanık İdris Baluken'in terör örgütü propagandasına dönüşen ve kovuşturmanın ertelenmesi kararı verilen 08/10/2011, 12/11/2011, 15/11/2011 tarihli eylemlere katıldığı, ayrıca terör örgütü propagandasına dönüşen ve cezalandırılmasına karar verilen 14/07/2012, 18/03/2012,13/12/2015, 27/02/2016 tarihli kanuna aykırı eylemlere katıldığı, bu eylemlerden 08/10/2011, 12/11/2011, 15/11/2011, 14/07/2012, 18/03/2012, 27/02/2016 tarihlerinde gerçekleştirilen eylemlerin PKK/KCK Terör örgütü güdümünde uydu üzerinden yayın yapan tv kanallarının ve yine aynı terör örgütü güdümünde internet üzerinden yayın yapan internet sitelerinden yapılan çağrılar üzerine gerçekleştirilen eylemler olduğu, bu eylemlerden 18/03/2012, 27/02/2016 tarihli eylemlerin terör örgütüne karşı geçekleştirilen Sur operasyonlarının devam ettiği tarihlerdeki eylemler olduğu, bu eylemlerin gerçekleştirildiği tarihlerde sanığın Sur operasyonlarındaki terör örgütü mensuplarını direnişçi olarak övdüğü ve selamladığı, bu şekilde eylemlerinde Yargıtay 16. Ceza Dairesi'nin yerleşik içtihatlarında da belirtilen süreklilik, çeşitlilik ve sıklık gözetildiğindesanığın silahlı terör örgütü üyesi olmak suçundan cezalandırılmasına karar vermek gerekmiş,

...

Sanığa verilen cezanın niteliği ve süresi, sanığın üzerine atılı eylemin CMK. nın 100/3 maddesinde sayılan suçlardan olması ve bu nedenle sanığın kaçması veya saklanması şüphesinin bulunması, hususları dikkate alınarak sanığın HÜKMEN TUTUKLULUK HALİNİN DEVAMINA [karar verilmiştir]."

42. Başvurucu 5/1/2018 tarihinde anılan karara karşı istinaf isteminde bulunmuştur. Bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla istinaf süreci devam etmektedir.

IV. İLGİLİ HUKUK

43. İlgili ulusal ve uluslararası hukuk için (Gülser Yıldırım, §§ 64-89).

V. İNCELEME VE GEREKÇE

44. Mahkemenin 21/3/2018 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Kişi Hürriyeti ve Güvenliği Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddialar

1. Yakalama ve Gözaltına Almanın Hukuka Aykırı Olduğuna İlişkin İddia

a. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü

45. Başvurucu, milletvekili olduğunu ve yasama dokunulmazlığı olmasına rağmenhakkında yakalama ve gözaltı tedbirlerinin uygulandığını ve bu tedbirlerin ölçülü olmadığını belirterek Anayasa'nın 19. maddesinde güvence altına alınan kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

46. Bakanlık görüşünde; 5271 sayılı Kanun'da gözaltı kararı işlemine karşı itiraz hakkının düzenlenmiş olduğunu, ayrıca anılan kanun gereğince tazminat yoluna da başvurulabileceğini fakat başvurucu tarafından bu usule ilişkin yollara başvurulmadan bireysel başvuru yapıldığını ifade etmiştir.

47. Başvurucu Bakanlık görüşüne karşı beyanında, gece yarısı Ankara'da gözaltına alınıp hava yoluyla Bingöl'e getirildiğini veifade ve sorgu işlemleri yapılarak tutuklandığını, hemen akabinde de yine hava yoluyla KandıraCeza İnfaz Kurumuna götürüldüğünü,bu sebeple de kanuni itiraz imkânlarından fiilen yararlanamadığını ileri sürmüş; yakalama ve gözaltına alma tedbirlerinin hukuka aykırı olarak uygulandığına ilişkin beyanını tekrar etmiştir.

b. Değerlendirme

48. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrasının son cümlesi şöyledir:

"Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması şarttır."

49. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un "Bireysel başvuru hakkı" kenar başlıklı 45. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:

"İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir."

50. Anılan Anayasa ve Kanun hükümlerine göre bireysel başvuru yoluyla Anayasa Mahkemesine başvurabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması gerekir. Temel hak ve özgürlüklere saygı, devletin tüm organlarının anayasal ödevi olup bu ödevin ihmal edilmesi nedeniyle ortaya çıkan hak ihlallerinin düzeltilmesi idari ve yargısal makamların görevidir. Bu nedenle temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiği iddialarının öncelikle derece mahkemeleri önünde ileri sürülmesi, bu makamlar tarafından değerlendirilmesi ve bir çözüme kavuşturulması esastır. Dolayısıyla Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, iddia edilen hak ihlallerinin derece mahkemelerince düzeltilmemesi hâlinde başvurulabilecek ikincil nitelikte bir kanun yoludur (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, B. No: 2012/403, 26/3/2013, §§ 16, 17).

51. Ancak tüketilmesi gereken başvuru yollarının ulaşılabilir olması yanında telafi kabiliyetini haiz ve tüketildiğinde başvurucunun şikâyetlerini gidermede makul başarı şansı tanıması gerekir. Dolayısıyla mevzuatta bu yollara yer verilmesi tek başına yeterli olmayıp uygulamada da etkili olduğunun gösterilmesi ya da en azından etkili olmadığının kanıtlanmamış olması gerekir (Ramazan Aras, B. No: 2012/239, 2/7/2013, § 29).

52. 5271 sayılı Kanun'un tazminat isteminin düzenlendiği 141. maddesinin (1) numaralı fıkrasında yer alan, kanunlarda belirtilen koşullar dışında yakalanan, tutuklanan veya tutukluluğunun devamına karar verilenler ile kanuna uygun olarak tutuklandığı hâlde makul sürede yargılama mercii huzuruna çıkarılmayan ve bu süre içinde hakkında hüküm verilmeyen kişilerin maddi ve manevi her türlü zararlarını devletten isteyebileceklerine ilişkin hükümlerin bu hususta bir başvuru mekanizması öngördüğü görülmektedir. Bununla birlikte aynı Kanun'un tazminat isteminin koşullarının düzenlendiği 142. maddesinin (1) numaralı fıkrasında, karar veya hükümlerin kesinleştiğinin ilgilisine tebliğinden itibaren üç ay ve her hâlde karar veya hükümlerin kesinleşme tarihini izleyen bir yıl içinde tazminat isteminde bulunulabileceği belirtilmektedir (Zeki Orman, B. No: 2014/8797, 11/1/2017, § 27).

53. Anayasa Mahkemesi, Kanun'da öngörülen gözaltı süresinin aşıldığı veya yakalama ve gözaltına alınmanın hukuka aykırı olduğu iddialarına ilişkin olarak bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla asıl dava sonuçlanmamış da olsa -ilgili Yargıtay içtihatlarına atıf yaparak- 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde öngörülen tazminat davası açma imkânının tüketilmesi gereken etkili bir hukuk yolu olduğu sonucuna varmıştır (Hikmet Kopar ve diğerleri [GK], B. No: 2014/14061, 8/4/2015, §§ 64-72; Hidayet Karaca [GK], B. No: 2015/144, 14/7/2015, §§ 53-64; Günay Dağ ve diğerleri [GK], B. No: 2013/1631, 17/12/2015, §§ 141-150; İbrahim Sönmez ve Nazmiye Kaya, B. No: 2013/3193, 15/10/2015, §§ 34-47).

54. Bir suç isnadıyla gözaltına alınan ve daha sonra tutuklanan kişinin gözaltına alınmasının hukuka aykırı olduğu iddiasıyla yaptığı bireysel başvuruda ihlal sonucuna varılmasının -özgürlükten mahrûm kalmanın sona ermesi bağlamında- başvurucunun kişisel durumuna bir etkisinin olması mümkün görünmemektedir. Zira gözaltına alma kararı hukuka aykırı da olsa kişi hâkim tarafından tutuklandığından gözaltı kararının hukuka aykırı olduğu yönündeki bir tespit ve ihlal kararı "tutuklu" kişinin serbest kalmasına tek başına imkân vermeyecektir. Dolayısıyla bireysel başvuru kapsamında verilecek muhtemel bir ihlal kararı, ancak -talep etmesi hâlinde- başvurucu lehine tazminata hükmedilmesi sonucunu doğurabilecektir (Günay Dağ ve diğerleri, § 147; İbrahim Sönmez ve Nazmiye Kaya, § 44).

55. Somut olayda başvurucu hakkında verilen gözaltı kararının hukuka uygun olup olmadığı 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesi kapsamında açılacak davada incelenebilir. Nitekim Yargıtay uygulaması (Yargıtay 12. Ceza Dairesinin 1/10/2012 tarihli ve E.2012/21752, K.2012/20353 sayılı kararı; Günay Dağ ve diğerleri, § 145) da bu kapsamdaki taleplerle ilgili olarak davanın esasının sonuçlanmasına gerek olmadığı yönündedir. Bu madde kapsamında açılacak dava yoluyla gözaltı kararının hukuka aykırı olduğu tespit edildiğinde başvurucu lehine tazminata da hükmedilebilecektir.

56. Buna göre 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde belirtilen dava yolunun başvurucunun durumuna uygun telafi kabiliyetini haiz etkili bir hukuk yolu olduğu ve bu olağan başvuru yolu tüketilmeden yapılan bireysel başvurunun incelenmesinin bireysel başvurunun "ikincillik niteliği" ile bağdaşmadığı sonucuna varılmıştır. Öte yandan başvurucunun yasama dokunulmazlığından yararlanmaya devam ettiği yönündeki iddiasının tutuklamanın hukuki olmadığı yönündeki şikâyetiyle birlikte incelenmesi uygun görülmüştür.

57. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun hukuka aykırı olarak yakalandığı ve gözaltına alındığı iddiasıyla ilgili olarak yargısal başvuru yolları tüketilmeden bireysel başvuru yaptığı anlaşıldığından başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

2. Tutuklamanın Hukuki Olmadığına İlişkin İddia

a. Başvurucunun İddiaları

58. Başvurucu; dokunulmazlığının Anayasa'da öngörülen usule aykırı bir şekilde kaldırılarak tutuklandığını, ayrıca isnat edilen eylemlerin ifade özgürlüğü, toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı ve siyasi faaliyette bulunma hakkı kapsamında kaldığını ve bu nedenle tutuklanmasının hukuki olmadığını, kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

59. Başvurucuya göre Kürt sorununa ilişkin barışçıl ve demokratik çözüm önerileri ile Hükûmetin bu alandaki politikasına yönelik eleştirileri, siyasi kimliği gereği halk arasında söylediği sözler veya değişik platformlarda yaptığı çağrılar ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilmesi gerekirken suça konu edilmiş; ayrıca mensubu olduğu siyasi partinin il/ilçe teşkilatlarınca düzenlenen bazı barışçıl gösterilere -milletvekili sıfatıyla- katılması da suç olarak değerlendirilmiştir.

60. Başvurucu; tutuklama ve tutukluluğa itirazın reddi kararlarının gerekçeden yoksun olduğunu, bu bağlamda milletvekili olması nedeniyle dokunulmazlık hükümlerinden yararlandırılması gerektiği ve suça konu eylemlerin ifade özgürlüğü kapsamında görülmesi gereken siyasi faaliyetleri olduğu yönündeki iddialarının karşılanmadığını, adli kontrol tedbirlerinin neden yetersiz kaldığı açıklanmadan ve tutuklama nedenlerine ilişkin bir gerekçeye yer verilmeden özgürlüğünden yoksun bırakıldığını iddia etmiştir.

61. Tutuklama dolayısıyla milletvekili olarak siyasi faaliyetlerini yerine getiremediğine değinen başvurucu, ayrıca Hükûmete ve onun uygulamalarına yönelik muhalefetini yükselttiği ve insan haklarına yönelik ihlallerin en sert şekilde yaşandığı bir dönemde tutuklandığını belirterek tutuklama kararının HDP mensubu bir milletvekili olarak siyasi faaliyetlerini engelleme ve bu faaliyetleri nedeniyle kendisini cezalandırma amacını taşıdığını ileri sürmüştür. Son dönemde Kürt siyasetçilerin ve muhalefet odağındaki herkesin yargı ve Hükûmet tarafından hedef alındığını ve onlarcasının gözaltına alınıp tutuklandığını, böylelikle muhalefetin susturulmasının hatta muhalif milletvekillerinin siyaset yapmasının imkânsız hâle gelmesinin hedeflendiğini söyleyen başvurucuya göre hakkındaki tutuklama tedbiri, Anayasa'da öngörülenin dışında siyasi saiklerle uygulanmıştır. Başvurucu bu nedenle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkıyla bağlantılı olarak Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) 18. maddesinin ihlal edildiği iddiasındadır.

62. Bakanlık görüşünde; öncelikle Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin (AİHM) ve Anayasa Mahkemesinin tutukluluğa ilişkin benzer kararlarını hatırlatmıştır. Bakanlık devamla Hâkimliğin karar verirken bireyselleştirmede bulunduğunu, başvurucunun isnat edilen suçları işlemiş olabileceğinden şüphelenilmesi için inandırıcı delilleri ortaya koyduğunu, tutuklama nedenlerini açıkladığını, somut delillerle ilişkilendirmede bulunduğunu ve tutuklamanın ölçülülüğü konusunda da bir değerlendirme yaptığını belirtmiştir. Bakanlık, başvurucunun itirazın reddi kararının gerekçesiz ve şablon olduğu yönündeki şikâyetine ilişkin olarak ise itiraza bakan Hâkimliğinin verdiği kararda tutuklama kararının gerekçelerini aynen kabul etmesi nedeniyle gerekçeli karar hakkının ihlal edilmediği görüşündedir. Bakanlık, başvurucunun yasama dokunulmazlığının kaldırılmasıyla kendisinin ve mensubu olduğu partinin milletvekillerin hedef alındığı yönündeki iddialarına karşılık sadece HDP'nin değil TBMM'de grubu bulunan dört siyasi partinin 154 milletvekilinin dokunulmazlığının kaldırıldığına dikkat çekmiştir. Bakanlık, açıklanan nedenlerle tutuklamanın hukuki olmadığı iddiaları yönünden başvurunun açıkça dayanaktan yoksun olduğunu belirtmiştir.

63. Başvurucu; Bakanlık görüşüne karşı beyanında tutuklama kararında belirtilen suçlamaya konu eylemlerin ifade özgürlüğü kapsamında kalan ve siyasi faaliyet nedeniyle yapılan konuşmalardan ibaret olduğunu, ayrıca bu konuşmalarda geçen hususların Türkiye Büyük Millet Meclisi çalışmalarında da dile getirildiğini, dolayısıyla yasama sorumsuzluğu kapsamında olan konuşmalar olduğunu belirterek tutuklamanın meşru amacının bulunmadığını, tutuklama tedbirinin siyasi amaçla uygulandığını ve tutuklama kararının gerekçeden yoksun olduğunu, bu nedenlerle Bakanlık görüşünün kabul edilemeyeceğini ifade etmiştir.

b. Değerlendirme

64. Anayasa'nın "Temel hak ve hürriyetlerin sınırlanması" kenar başlıklı 13. maddesi şöyledir:

"Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."

65. Anayasa'nın "Kişi hürriyeti ve güvenliği" kenar başlıklı 19. maddesinin birinci fıkrası ile üçüncü fıkrasının birinci cümlesi şöyledir:

"Herkes, kişi hürriyeti ve güvenliğine sahiptir.

...

Suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunan kişiler, ancak kaçmalarını, delillerin yokedilmesini veya değiştirilmesini önlemek maksadıyla veya bunlar gibi tutuklamayı zorunlu kılan ve kanunda gösterilen diğer hallerde hâkim kararıyla tutuklanabilir."

66. Başvurucunun bu bölümdeki iddialarının Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrası bağlamında kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı kapsamında incelenmesi gerekir.

i. Genel İlkeler

67. Genel ilkeler için bkz. Gülser Yıldırım, §§ 110-124.

ii. İlkelerin Olaya Uygulanması

68. Somut olayda öncelikle başvurucunun tutuklanmasının kanuni dayanağının olup olmadığının belirlenmesi gerekir. Başvurucu, yedi ayrı fezlekeye konu olan eylemler (bkz. § 15) nedeniyle devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozma, silahlı terör örgütüne üye olma ve terör örgütü propagandası yapma suçlarından 5271 sayılı Kanun'un 100. maddesi uyarınca tutuklanmıştır.

69. Başvurucu; Anayasa ile öngörülenin dışında bir usulle dokunulmazlığının kaldırıldığını, bu nedenle yasama dokunulmazlığından yararlandırılması gerektiğini ve hakkında tutuklama tedbiri uygulanamayacağını iddia etmektedir.

70. Anayasa'nın 83. maddesinin ikinci fıkrasının birinci cümlesinde; seçimden önce veya sonra bir suç işlediği ileri sürülen bir milletvekilinin "Meclisin kararı olmadıkça" tutulamayacağı, sorguya çekilemeyeceği, tutuklanamayacağı ve yargılanamayacağı belirtilmiştir.

71. Bununla birlikte 6718 sayılı Kanun'un 1. maddesiyle Anayasa'ya eklenen geçici 20. maddeyle bu maddenin TBMM tarafından kabul edildiği 20/5/2016 tarihi itibarıyla Adalet Bakanlığına, Başbakanlığa, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına veya -Anayasa ve Adalet komisyonları üyelerinden kurulu- Karma Komisyon Başkanlığına intikal etmiş olan dosyalar hakkında Anayasa'nın 83. maddesinin ikinci fıkrasının birinci cümlesinde yer alan yasama dokunulmazlığına ilişkin hükmün uygulanmayacağı düzenlenmiştir (bkz. § 17).

72. Başvurucunun da aralarında bulunduğu yetmiş milletvekili tarafından "dokunulmazlıkların kaldırılmasına dair TBMM kararı niteliğinde olduğu" ileri sürülerek anılan düzenlemenin iptali istemiyle Anayasa Mahkemesine başvurulmuştur. Anayasa Mahkemesi; bu düzenlemenin Anayasa'nın 85. maddesi kapsamında yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına ilişkin bir karar olmadığı, Anayasa değişikliği niteliğinde olduğu sonucuna ulaşmış; Anayasa değişikliklerinin iptali istemine dair usule uyulmadığından talebin reddine karar vermiştir (AYM, E.2016/54, K.2016/117, 3/6/2016, §§ 4-15).

73. Anayasa Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararı dikkate alındığında somut olayda başvurucunun yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına dair bir karar alınmadığı, yapılan Anayasa değişikliği ile belirli aşamalardaki dosyalarla ilgili olarak yasama dokunulmazlığı yönünden bir istisna getirildiği anlaşılmaktadır. Başvurucunun, hakkındaki tutuklama kararına konu suçların bu istisna kapsamında olmadığı yönünde bir iddiası bulunmamaktadır.

74. Diğer taraftan başvurucu, Bakanlık görüşüne cevap yazısında, suça konu edilen sözlerinin aynısını Meclis çalışmalarında da ifade ettiğini ileri sürerek bu sözlerin yasama sorumsuzluğu kapsamında olduğunu iddia etmiştir.

75. Anayasanın 83. maddesinin birinci fıkrasında, TBMM üyelerinin, Meclis çalışmalarındaki oy ve sözlerinden, Mecliste ileri sürdükleri düşüncelerden, o oturumdaki Başkanlık Divanının teklifi üzerine Meclisce başka bir karar alınmadıkça bunları Meclis dışında tekrarlamak ve açığa vurmaktan sorumlu tutulamayacakları belirtilmektedir. Bu bağlamda Milletvekilinin, yasama işleriyle ilgili olarak Mecliste kullandığı oylar, söylediği sözler, ileri sürdüğü düşünceler nedeniyle yasama organı dışında herhangi bir makam tarafından sorumlu tutulamaması anlamına gelen "sorumsuzluk" un amacı, ulusal iradenin tam bir serbestlikle açıklanmasıyla birlikte görevin tam bağımsızlıkla yerine getirilmesinin güvenceye alınmasıdır (AYM, E.1986/13, K.1987/12, 22/5/1987).

76. Başvurucu, suçlamaya konu sözlerin yasama sorumsuzluğu kapsamında kalması nedeniyle tutuklamanın hukuki olmadığını ileri sürmüş ise de başvurucu bu sözlerin Meclis çalışmalarında söylediği sözlerle aynı olduğuna yönelik herhangi bir kanıt sunmamış dolayısıyla iddiasını temellendirmemiştir. Bu bağlamda Anayasa Mahkemesinin başvurucunun suçlamaya konu sözleri anlam veya içerik olarak TBMM'de de söyleyip söylemediğini tespit etmesi beklenemeyeceğinden bu hususta bir değerlendirme yapılmamıştır. (aynı yöndeki değerlendirme için bkz. Selma Irmak, B. No: 2016/32948, 7/3/2018, §§ 69-72).

77. Dolayısıyla somut olayda başvurucunun yasama dokunulmazlığından yararlanması nedeniyle tutuklanamayacağı söylenemez. Bu yönüyle başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin kanuni dayanağı bulunmaktadır (Gülser Yıldırım, §§ 125-132; Selahattin Demirtaş [GK], B. No: 2016/25189, 21/12/2017, §§ 136-143).

78. Kanuni dayanağı bulunduğu anlaşılan tutuklama tedbirinin meşru bir amacının olup olmadığı ve ölçülülüğü incelenmeden önce tutuklamanın ön koşulu olan suçun işlendiğine dair kuvvetli belirtinin bulunup bulunmadığının değerlendirilmesi gerekir.

79. Başvurucunun tutuklanmasına karar veren Bingöl Sulh Ceza Hâkimliği,başvurucuyla ilgili somut olgulara atıf yaparak devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozma, silahlı terör örgütüne üye olma ve terör örgütü propagandası yapma suçları yönünden kuvvetli suç şüphesinin bulunduğu sonucuna varmıştır (bkz. § 29). Soruşturma makamlarının başvurucuya, katıldığı toplantılar ve bu toplantılarda söylediği sözler nedeniyle terörle bağlantılı suçlamalar yönelttiği anlaşılmaktadır (bkz. § 15).

80. Başvurucu; soruşturmaların hukuka aykırı olduğunu, siyasi faaliyetleri sebebiyle yargılandığını savunmaktadır (bkz. § 26).

81. Başvurucunun;

i. Milletvekilliği genel seçimleri kapsamında HDP tarafından 5/6/2015 tarihinde Diyarbakır'da düzenlenen miting sırasında yaptığı konuşmasında ''... Artık ... Apo'dan selam getirip buradan selam götürmek istemiyoruz, artık Kürt halk önderi sayın Öcalan'ı Amed'e getirmek istiyoruz, size getirmek istiyoruz ...'' ,

ii. Hendek olaylarının yaşandığı dönemde, bu olaylarkapsamında yapılan operasyonları protesto etmek amacıyla 13/12/2015 tarihinde Diyarbakır'da toplanan ve "Yaşasın Sur direnişi" [Hendek olaylarının yaşandığı yerlerden biri de Diyarbakır'ın Sur ilçesidir (bkz. §§ 11-12).] şeklinde slogan atan bir gruba hitaben yaptığı konuşmada "... Bugün Sur'dayaşananların tamamı 7 Haziran seçiminden sonra AKP'nin sahaya sürdüğü darbe ve savaş konseptinin bir devamı olarak görülmelidir ... Sur bugün bütün Kürt halkı açısından bütün Kürdistan halkı açısından, halkımızın onuru olarak değerlendiriliyor ... Şu anda Sur'da, Nusaybin'de, Cizre'de, Dargeçit'te, Silopi'de, Şemdinli'de [Bu ilçeler hendekolaylarınını yaşandığı yerler arasındadır (bkz. §§ 11-12).] AKP bir darbe hukuku üzerinde topyekun bir katliam konsepti yürütüyor ... Türkiye'de darbeye karşı olan savaşa karşı olanbütün toplumsal kesimlerin burada darbe hukukuna karşı gösterilen muazzam halk direnişini görmesi ve onu sahiplenmesi gerekiyor ... Biz bu darbehukukunu tanımıyoruz ... savaşkonseptinikınıyoruz tanımadığımız içinde darbe hukuku devam ettiği sürece de halkımızla birlikte kesintisiz bir direniş sürecinde olacağımızı ifade ediyoruz. Darbeye karşı olan, savaşa karşı olan bütün demokratik kamuoyunu da Amed halkını Kürt halkının ortaya koyduğu bu direniş çizgisini sahiplenmeye darbeye karşı net tutumlar, net tavırlar takınmaya davet ediyoruz ... Sadece Kürt halkını değil, bütün Türkiye halklarını Pazartesi günü darbe hukukuna karşı Sur halkının Amed hakkının gösterdiği direnişte yer almaya, saftutmaya çağırıyoruz ... Amed halkı olarak bugün bir kez daha kararlılığımızı Sur'daki direnişin yanında, içerisinde olduğumuzu ifade ediyoruz...",

iii. Hendek olaylarının yaşandığı dönemde 27/2/2016 tarihinde Diyarbakır'da PKK terör örgütü lehine slogan atan kalabalık bir gruba hitaben yaptığı diğer bir konuşmasında ise "...Aylardır Kürdistan'ı savaşla katliamla teslim almaya çalışanlar bugün Amed'de, Amed halkının Kürt halkının dimdik ayakta duran dimdik tablosuna bu tavrına baksınlar. Onlar savaşı katliamı devreye sokarken (Bu sırada grup tarafından 'PKK halktır, halk burada' şeklinde slogan atıldığı belirtilmiştir.) onlar savaştan ve katliamdan medet umarken, Kürt halkına diz çöktüreceklerini, boyun eğdireceklerine sanıyorlardı ... Bu katliam konseptinin sonuç almayacağını Sur'da, Cizre'de, Silopi'de, İdil'de Derik'te, Varto'da [Bu ilçelerin tamamı hendek olaylarınını yaşandığı yerler arasındadır (bkz. §§ 11-12).] Kürdistan'ın dört bir yanında direnen Kürt halkı bugün de kanıtlamıştır. Amed halkı, bu direnişi gösteren halkı selamlıyorum (Bu sırada grup tarafından 'direne direne kazanacağız' şeklinde slogan atıldığı ifade edilmiştir.) ...'' şeklinde sözler sarf ettiği belirtilmiştir.

82. Demokratik bir toplumda kişilerin ve özellikle siyasetçilerin -terör propagandası niteliği taşımadıkça- terör operasyonlarının yapılış şeklini eleştirmesi meşru görülebilir. Bununla birlikte somut olayda başvurucunun siyasi konumu, söz konusu konuşmaların yapıldığı dönem ve yer, konuşmaların içeriği ve bağlamı birlikte dikkate alındığında yukarıda yer verilen sözlerin soruşturma makamlarınca -terör operasyonlarının yapılış şeklini eleştirmenin ötesinde- güvenlik güçleriyle çatışma hâlinde olan terör örgütü mensuplarının eylemlerini öven, meşru gösteren hatta sahiplenen nitelikte değerlendirilmesinin ve başvurucuya bu sözler nedeniyle terörle bağlantılı suçlamalar yöneltilmesinin temelsiz ve keyfî olduğu söylenemez. Bu itibarla başvurucu yönünden suç şüphesini doğrulayan kuvvetli belirtilerin bulunmadığının kabulü mümkün değildir.

83. Yapılan bu tespit ve değerlendirmeler dikkate alınarak başvurucunun yaptığını inkâr ettiği ya da yapıp yapmadığı konusunda tereddüt ettiği konuşmalar ve isnat edilen diğer eylemlerle ilgili ayrıca bir değerlendirme yapılmasına gerek görülmemiştir.Diğer taraftan başvurucu hakkında uygulanan ve kuvvetli suç şüphesinin bulunması şeklindeki ön koşulu yerine gelmiş olan tutuklama tedbirinin meşru bir amacının olup olmadığının değerlendirilmesi gerekir.

84. Bingöl Sulh Ceza Hâkimliğince başvurucunun tutuklanmasına karar verilirken işlendiği iddia olunan, devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozma, silahlı terör örgütüne üye olma suçuna ilişkin Kanun'da öngörülen yaptırımın ağırlığına, suçun 5271 sayılı Kanun'un 100. maddesinin (3) numaralı fıkrasında yer alan katalog suçlar arasında olmasına dayanıldığı görülmektedir (bkz. § 29).

85. Başvurucunun tutuklanmasına karar verilen devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozma ve silahlı terör örgütü üyesi olma suçları, Türk hukuk sistemi içinde ağır cezai yaptırımlar öngörülen suç tipleridir. İsnat edilen suçlara ilişkin kanunda öngörülen cezanın ağırlığı kaçma şüphesine işaret eden durumlardan biridir (Benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Hüseyin Burçak, B. No: 2014/474, 3/2/2016, § 61; Devran Duran [GK], B. No: 2014/10405, 25/5/2017, § 66). Ayrıca anılan devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozma ile silahlı terör örgütü üyesi olma suçları, 5271 sayılı Kanun'un 100. maddesinin (3) numaralı fıkrasında yer alan ve Kanun gereği "tutuklama nedeni varsayılabilen" suçlar arasındadır.

86. Bunların yanı sıra yasama dokunulmazlığına ilişkin Anayasa değişikliğinin yürürlüğe girmesinden sonra ilgili Cumhuriyet başsavcılıklarının başvurucuyu ifadesini almak üzere çağrı kâğıdıyla davet ettikleri ancak başvurucunun bu çağrıya uymadığı görülmektedir. Ayrıca milletvekili dokunulmazlıklarına ilişkin Anayasa değişikliği teklifinin TBMM'ye verilmesi üzerine -başvurucunun mensubu olduğu- HDP'nin Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, yaptığı bir konuşmada kesin bir tavırla hiçbir milletvekilinin ifade vermeye gitmeyeceğini belirtmiştir (bkz. § 23). Dolayısıyla başvurucunun bu tutumunun kişisel bir yaklaşımın ötesinde soruşturma ve kovuşturma süreçlerini zorlaştırmaya yönelik siyasi bir tavır olduğu, bu nedenle devamlılık arz edebileceği söylenebilir.

87. Sonuç olarak başvurucu hakkında verilen tutuklama kararında açıklanan ve kaçma şüphesine yönelen tutuklama nedenlerinin olgusal temellerinin bulunduğu anlaşılmaktadır.

88. Öte yandan başvurucu hakkındaki tutuklama tedbirinin ölçülü olup olmadığının belirlenmesi gerekir. Bir tutuklama tedbirinin Anayasa'nın 13. ve 19. maddeleri kapsamında ölçülülüğünün belirlenmesinde somut olayın tüm özellikleri dikkate alınmalıdır (Benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Aydın Yavuz ve diğerleri [GK], B. No: 2016/22169, 20/6/2017, § 268; Selçuk Özdemir [GK], B. No: 2016/49158, 26/7/2017, § 76).

89. Somut olayda başvurucu, tutuklanmasının siyasi faaliyetlerini yerine getirmesine engel olacağını belirtmiş; bu nedenle -Anayasa Mahkemesinin bazı kararlarını emsal göstererek- tutuklanmasının ölçüsüz olduğunu ileri sürmüştür.

 90. Anayasa Mahkemesi, milletvekillerinin tutukluluğuyla ilgili verdiği Mehmet Haberal (B. No: 2012/849, 4/12/2013), Mustafa Ali Balbay (B. No: 2012/1272, 4/12/2013), Kemal Aktaş ve Selma Irmak (B. No: 2014/85, 3/1/2014), Faysal Sarıyıldız (B. No: 2014/9, 3/1/2014), İbrahim Ayhan (B. No: 2013/9895, 2/1/2014), Gülser Yıldırım (B. No: 2013/9894, 2/1/2014) kararlarında seçilme ve siyasi faaliyette bulunma haklarıyla bağlantılı olarak sadece tutukluluğun makul süreyi aştığı şikâyetlerini incelemiştir. Anılan kararlarda Anayasa Mahkemesi, milletvekillerinin -hiçbir durumda- tutuklu olarak yargılanamayacakları yönünde bir değerlendirmede bulunmamıştır.

91. Öte yandan Anayasa Mahkemesi yakın tarihte verdiği Gülser Yıldırım (bkz. §§ 156, 157, 163) ve Selahattin Demirtaş (bkz. §§ 169, 170, 176) kararlarında başvurucuların "milletvekili olmaları dolayısıyla tutuklamanın ölçüsüz olduğu" yönündeki iddialarını -tutuklamanın hukukiliği bağlamında- incelerken yasama dokunulmazlığına istisna getirildiği veya bu dokunulmazlığın kaldırıldığı durumlarda milletvekillerinin tutuklanamayacağına ilişkin anayasal bir kural bulunmadığını ve milletvekilliğinin başlı başına tutuklamaya engel teşkil etmediğini belirtmiştir. AnayasaMahkemesi bu kapsamda yaptığı inceleme sonucunda, milletvekili olan başvurucuların tutuklanmalarının ölçüsüz olmadığını değerlendirmiştir.

92. AİHM'in de milletvekilleri hakkında tutuklama tedbirinin hiçbir koşulda uygulanamayacağına ya da böyle bir tutuklamanın -otomatik olarak- ölçüsüz olduğuna dair bir yaklaşımı söz konusu değildir. Aksine AİHM, PKK ile bağlantılı suçlamalar dolayısıyla dokunulmazlıkları kaldırılan ve sonrasında tutuklanan milletvekillerinin tutuklanmalarının hukuki olmadığı iddialarını kabul etmemiştir (Sakık ve diğerleri/Türkiye, B. No: 23878/94-23879/94-23880/94, 26/11/1997, § 40).

93. Son olarak başvurucunun tutuklanmasına konu suçların genel olarak 2011 yılıile 2016 yılı Şubat ayı arasındaki eylemlere ilişkin olması, dolayısıyla iddia edilen suçların bazılarının işlendiği tarihten uzunca bir süre sonra tutuklama tedbirine başvurulması nedeniyle somut olayda ayrıca soruşturma süreci bakımından tutuklamanın ölçülülük ilkesinin bir unsuru olarak "gerekli" olup olmadığının da incelenmesi gerekir.

94. Nitekim Anayasa Mahkemesi benzer durumdaki -suç tarihi ile tutuklama tarihi arasında önemli zaman diliminin bulunduğu- bazı olaylara ilişkin başvurularda tutuklamanın gerekliliğine dair incelemede bulunmuştur.

95. Somut olayda öncelikle Anayasa'nın 83. maddesinin ikinci fıkrasının birinci cümlesi uyarınca yasama dokunulmazlığından yararlandığı sürece başvurucu hakkında tutuklama tedbirinin uygulanmasının mümkün olmadığı göz ardı edilmemelidir. Yasama dokunulmazlığının belirli aşamadaki dosyalar için uygulanmayacağına ilişkin Anayasa değişikliği 8/6/2016 tarihinde yürürlüğe girmiş; akabinde başvurucu hakkındaki soruşturma dosyaları, ilgili Cumhuriyet başsavcılıklarına gönderilmiştir. Başvurucu, anılan Anayasa değişikliğinin yürürlüğe girmesinden yaklaşık beş ay sonra tutuklanmıştır.

96. Bu süreç içinde yapılan işlemler incelendiğinde Anayasa değişikliğinin yürürlüğe girmesini müteakip farklı Cumhuriyet başsavcılıklarına gönderilen dosyalarla ilgili fezleke düzenlenmesi, dosyaların yetkili Cumhuriyet başsavcılığına gönderilmesi, birleştirilmesi, başvurucunun ifadesinin alınması için talimat yazılması ve çağrı kâğıdı çıkarılması gibi usule ilişkin işlemlerin yapıldığı anlaşılmıştır (bkz. §§ 19-23). Dolayısıyla soruşturma süreci içinde soruşturma mercileri başta olmak üzere kamu makamlarının hareketsiz kalmaları söz konusu değildir (Benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Selahattin Demirtaş, §§ 173-174; Gülser Yıldırım, §§ 160-161).

97. Öte yandan terör suçlarının soruşturulması kamu makamlarını ciddi zorluklarla karşı karşıya bırakmaktadır. Bu nedenle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı, adli makamlar ve güvenlik görevlilerinin -özellikle organize olanlar olmak üzere- suçlarla ve suçlulukla etkili bir şekilde mücadelesini aşırı derecede güçleştirmeye neden olabilecek şekilde yorumlanmamalıdır (Benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Süleyman Bağrıyanık ve diğerleri, B. No: 2015/9756, 16/11/2016, § 214; Devran Duran, § 64; Selahattin Demirtaş, § 175; Gülser Yıldırım,§ 162).

98. Ölçülülüğe ilişkin somut olayın yukarıda belirtilen özellikleri dikkate alındığında Bingöl Sulh Ceza Hâkimliğinin, isnat edilen suçlar için öngörülen yaptırımın ağırlığını ve işin niteliğini de gözönünde tutarak tutuklama tedbirinin ölçülü olduğu ve adli kontrol uygulamasının yetersiz kalacağı sonucuna varmasının keyfî ve temelsiz olduğu söylenemez.

99. Ayrıca tutuklamanın hukuki olmadığı iddiasına ilişkin olarak yukarıda yer alan tüm açıklamalar karşısında başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin Anayasa'da öngörülenin dışında siyasi bir amaçla gerçekleştirildiği iddiasının incelenmesini gerektiren bir durum söz konusu değildir.

100. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun tutuklamanın hukuki olmadığı iddiasına ilişkin olarak bir ihlalin bulunmadığı açık olduğundan başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

3. Soruşturma Dosyasına Erişimin Kısıtlandığına İlişkin İddia

a. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü

101. Başvurucu; hakkındaki gözaltı ve ifade süreçlerinde suçlamalara dair ayrıntılı şekilde bilgilendirilmediğini, soruşturma dosyasını inceleme talebinin "kısıtlama" kararı gerekçe gösterilerek kabul edilmediğini, bu nedenlerle kendisine yönelik suçlamaları ve bunların delillerini öğrenemediğini ileri sürmüştür. Ayrıca başvurucu; soruşturma mercileri tarafından "kısıtlama" kararının kanunda öngörülen kapsamı aşılarak yorumlandığı, bu bağlamda incelemeye ve/veya örnek almaya yetkili olduğu belgelere yönelik erişiminin de engellendiği iddiasındadır. Başvurucuya göre soruşturma mercilerinin bu tutumu "silahların eşitliği" ilkesiyle bağdaşmamaktadır. Başvurucu sonuç olarak tutuklamaya karşı etkili bir şekilde itirazda bulunma imkânından yoksun bırakıldığını belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.

102. Bakanlık görüşünde; başvurucunun kısıtlama kararını öğrendiği tarihten itibaren bu karara karşı itiraz hakkının bulunduğu ancak bu yola başvurmadığı belirtilmiştir. Bakanlık, Savcılık sorgusunda başvurucunun ifade vermek istemediğini ve sorulacak sorulara cevap vermeyeceğini beyan ettiğini, Sulh Ceza Hâkimliğinde ise Savcılık ifadesini tekrar etmek istediğini hatırlatarak savunma yapmak istemeyen başvurucunun iddiasının dürüstlük ilkesiyle bağdaşmayacağını vurgulamıştır. Bakanlık, başvurucunun hangi eylemleri nedeniyle tutuklandığının tutuklama kararının gerekçesinde açık bir şekilde belirtildiğinin altını çizmiş ve Anayasa Mahkemesinin benzer kararlarına da atıf yapılarak bir değerlendirme yapılması gerektiğini ifade etmiştir.

103. Başvurucu Bakanlık görüşüne karşı beyanında, başvuru formunda ileri sürüdüğü iddiaları aynen tekrar etmiş; kısıtlılık kararının soruşturma mercilerinin işlemlerine karşı etkili bir şekilde savunma yapma hakkını engellediğini belirtmiştir.

b. Değerlendirme

104. Anayasa'nın 19. maddesinin sekizinci fıkrası şöyledir:

"Her ne sebeple olursa olsun, hürriyeti kısıtlanan kişi, kısa sürede durumu hakkında karar verilmesini ve bu kısıtlamanın kanuna aykırılığı halinde hemen serbest bırakılmasını sağlamak amacıyla yetkili bir yargı merciine başvurma hakkına sahiptir."

105. Başvurucunun bu bölümdeki iddialarının Anayasa'nın 19. maddesinin sekizinci fıkrası bağlamında kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı kapsamında incelenmesi gerekir.

i. Genel İlkeler

106. Genel ilkeler için bkz. Gülser Yıldırım,§§ 169-174.

ii. İlkelerin Olaya Uygulanması

107. Bingöl Cumhuriyet Başsavcılığının talebi üzerine Bingöl Sulh Ceza Hâkimliğinin 1/11/2016 tarihli kararıyla 5271 sayılı Kanun'un 153. maddesi uyarınca müdafinin dosya içeriğinden veya belgelerden örnek alma yetkisinin kıstlanmasına karar verilmiştir. Başvurucu ise üç gün sonra4/11/2016 tarihinde tutuklanmıştır.

108. Kısıtlama kararının daha sonra kaldırılıp kaldırılmadığı hususunda herhangi bir belge veya bilgi bulunmamakla birlikte Bingöl 2. Ağır Ceza Mahkemesince iddianamenin kabulüne karar verildiği 21/11/2016 tarihi itibarıyla 5271 sayılı Kanun'un 153. maddesinin (4) numaralı fıkrası uyarınca kısıtlama kendiliğinden sona ermiş bulunmaktadır (bkz. § 31).

109. Başvurucuya yöneltilen suçlamalar, yasama dokunulmazlıklarıyla ilgili Anayasa değişikliği yapılmadan önce Cumhuriyet başsavcılıkları tarafından düzenlenen fezlekelerde belirtilen eylemlere ilişkindir. Bu fezlekeler ile fezlekelere ekli soruşturma dosyalarının içeriğinin kısıtlama kararının öncesinde milletvekili olan başvurucunun veya müdafilerinin erişimine açık olmadığı yönünde herhangi tespit ya da iddia bulunmamaktadır (Benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Selahattin Demirtaş, § 192; Gülser Yıldırım,§ 177). Öte yandan başvurucu, Bingöl Cumhuriyet Başsavcılığınca yapılan ifade alma işlemi sırasında üzerine atılı suçlamaları anladığını belirtmiş; genel olarak soruşturma usulüne ilişkin savunmasını yapmış ancak soruşturmanın siyasi olduğuna inandığı için sorulacak sorulara cevapvermek istemediğini söylemiş ve isnat edilen eylemlere ilişkin ayrıntılı sorulara cevap vermemiştir (bkz. § 26).

110. Başvurucunun Bingöl Sulh Ceza Hâkimliğindeki sorgusu sırasında suçlama konusu olaylarla ilgili Savcılıkta verdiği ifadesini tekrar ettiği, eklemek istediği bir husus olmadığını ifade ettiği, sorgu sırasında hazır bulunan başvurucu müdafilerinin ise suçlamaların esasıyla ilgili ayrıntılı savunma yaptıkları görülmektedir (bkz. §§26, 28).Dolayısıyla başvurucunun ve müdafilerinin isnat edilen suçlamalara ve tutukluluğa temel teşkil eden bilgilere erişimlerinin olduğu anlaşılmaktadır.

111. Bu itibarla suçlamalara dayanak olan temel unsurların ve tutmanın hukukiliğinin değerlendirilmesi için esas olan bilgilerin başvurucuya veya müdafilerine bildirilmiş ve başvurucuya bunlara karşı savunma ve itirazlarını ileri sürme imkânı verilmiş olması dikkate alındığında kısa bir süre devam eden soruşturma aşamasında uygulanmış olan kısıtlılık kararı nedeniyle başvurucunun tutukluluğa karşı etkili bir şekilde itirazda bulunamadığının kabulü mümkün görülmemiştir.

112. Diğer taraftan başvurucu, kısıtlama kararının kanunda öngörülen kapsamı aşılarak yorumlandığını, incelemeye ve/veya örnek almaya yetkili olduğu belgelere yönelik erişiminin engellendiğini ileri sürmüşse de 5271 sayılı Kanun'un 153. maddesinin (3) numaralı fıkrasına aykırı olarak kuralda belirtilen "ifadelerini içeren tutanaklar, bilirkişi raporları ve hazır bulunmaya yetkili olduğu diğer adli işlemlere ilişkin tutanaklar"dan hangisine veya hangilerine erişiminin engellendiğini ortaya koyamamıştır.

113. Anayasa Mahkemesine başvuru konusu olaylarla ilgili delilleri sunmak suretiyle olaylar hakkındaki iddialarını kanıtlamak ve dayanılan Anayasa hükmünün kendisine göre ihlal edildiğine dair açıklamalarda bulunarak hukuki iddialarını ortaya koymak başvurucuya düşer. Başvurucunun kamu gücünün işlem, eylem ya da ihmali nedeniyle ihlal edildiğini ileri sürdüğü hak ve özgürlük ile dayanılan Anayasa hükümlerini, ihlal gerekçelerini, dayanılan deliller ile ihlale neden olduğu ileri sürülen işlem veya kararların neler olduğunu başvuru dilekçesinde belirtmesi şarttır (Veli Özdemir, B. No: 2013/276, 9/1/2014, §§ 19-20).

114. Başvuru formu ve eklerinde, başvurucunun kısıtlama kararı kapsamında olmayan bilgi ve belgelere erişiminin sağlanması için yetkili mercilere başvurduğuna ve bu girişiminin sonuçsuz kaldığına yönelik somut olgulara dayalı bir iddia dile getirilmediği gibi UYAP üzerinden yapılan incelemede de böyle bir olguya rastlanmamıştır. Nitekim başvurucu müdafilerinin de sorgu sırasında, kısıtlama kararı kapsamında olmayan belgelere erişemedikleri ve bu nedenle tutuklama talebine karşı savunmalarını etkili bir şekilde dile getiremedikleri yönünde bir iddiaları olmamıştır. Dolayısıyla başvurucu, kısıtlama kararı kapsamında olmayan belgelere erişiminin engellendiği iddiasını temellendirememiştir.

115. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun kısıtlama kararı nedeniyle tutukluluğa etkili bir şekilde itirazda bulunamadığı iddiası yönünden açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

B. İfade Özgürlüğü ile Seçilme ve Siyasi Faaliyette Bulunma Haklarının İhlal Edildiğine İlişkin İddialar

1. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü

116. Başvurucu, tutuklamaya dayanak oluşturan ve fezlekelerde belirtilen konuşma ve açıklamalarının ifade özgürlüğünün koruması altında olduğunu, muhalefet partisine mensup bir milletvekili olarak Hükûmete ve onun siyasetinin ürünü olan uygulamalara yönelik siyasal söylem ve eleştirilerinin ifade özgürlüğü kapsamında en üst seviyede korunması gerekirken suçlamaya ve dolayısıyla tutuklamaya konu edildiğini iddia etmiştir. Başvurucuya göre mensubu olduğu siyasi partinin geniş bir seçmen kitlesine sahip olduğu yerlerde o bölgenin sorunlarını tartışmaya açması ve süregelen (silahlı) çatışmalarla ilgili olarak iktidarı güçlü bir şekilde eleştirmesi de bu bağlamda değerlendirilmelidir. Başvurucu sonuç olarak ifade özgürlüğü ile seçilme ve siyasi faaliyette bulunma haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

117. Bakanlık görüşünde; Anayasa Mahkemesinin daha önce verdiği kararlara atfen başvurucunun ifade özgürlüğü ve siyasi faaliyette bulunma hakkı kapsamındaki beyanları nedeniyle tutuklandığı şikâyetinin özü itibarıyla hakkında kuvvetli suç şüphesi olmadan tutuklandığı iddiası kapsamında kaldığı belirtilmiştir. Bakanlık son olarak milletvekili olan başvurucunun kendisini destekleyen belirli bir halk kesimi üzerinde etkinliğinin bulunması ve tutuklamaya konu olan eylemleri devamlı şekilde sürdürmesi dikkate alındığında uygulanan tedbirin toplumun korunması, huzur içinde yaşamın devamı ve şiddetin önlenmesi için demokratik toplum bakımından gerekli ve orantılı olduğunu vurgulamıştır.

118. Başvurucu Bakanlık görüşüne karşı beyanında; tutuklanmasına neden olan açıklamaların çoğunun yasama faaliyetleri kapsamında TBBM çatısı altında dile getirildiğini, bu açıklamaların milletvekili olarak seçmenlerini temsil ederken katıldığı eylemelerde tekrar edildiğini, tutuklanması nedeniyle yasama faaliyetlerine katılamadığını ve kendisine oy veren seçmenlerin de bu şekilde serbest seçim haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

2. Değerlendirme

119. Anayasa Mahkemesi, tutuklama tedbirinin ifade ve basın özgürlükleri, dernek kurma hürriyeti, seçilme ve siyasi faaliyette bulunma hakları gibi diğer temel hak ve özgürlükler üzerindeki etkisini incelerken öncelikle tutuklamanın hukuki olup olmadığını ve/veya tutukluluğun makul süreyi aşıp aşmadığını değerlendirmekte; sonrasında tutuklamanın hukukiliğine ya da tutukluluğun süresinin makullüğüne ilişkin vardığı sonucu da dikkate alarak diğer temel hak ve özgürlüklerin ihlal edilip edilmediğini belirlemektedir (Erdem Gül ve Can Dündar [GK], B. No: 2015/18567, 25/2/2016, §§ 92-100; Hidayet Karaca, §§ 111-117; Mehmet Baransu (2), B. No: 2015/7231, 17/5/2016, §§ 157-164; Günay Dağ ve diğerleri, §§ 191-203; Mehmet Haberal, §§ 105-116; Mustafa Ali Balbay, §§ 120-134; Kemal Aktaş ve Selma Irmak,§§ 61-75; Faysal Sarıyıldız, §§ 61-75; İbrahim Ayhan, §§ 60-74; Gülser Yıldırım, §§ 60-74).

120. Somut olayda başvurucunun tutuklanmasının hukuki olmadığına ilişkin iddiası incelendiğinde başvurucunun suç işlemiş olabileceğinden şüphelenilmesi için inandırıcı delillerin bulunduğu ve ayrıca olayda tutuklama nedenlerinin mevcut olduğu ve tutuklamanın ölçülü olduğunun söylenebileceği sonucuna varılmıştır (bkz. §§ 69-100). Bu kapsamda yapılan değerlendirmeler dikkate alındığında başvurucunun yalnızca ifade özgürlüğü ile seçilme ve siyasi faaliyette bulunma hakları kapsamında kalan eylemleri nedeniyle soruşturmaya maruz kaldığı ve tutuklandığına ilişkin iddiası yönünden farklı bir sonuca varılmasını gerekli kılan bir durum bulunmamaktadır.

121. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun tutuklanmasının ifade özgürlüğü ile seçilme ve siyasi faaliyette bulunma haklarını ihlal ettiği iddialarına ilişkin olarak bir ihlalin bulunmadığı açık olduğundan başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. 1. Yakalama ve gözaltına almanın hukuka aykırı olması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

2. Tutuklamanın hukuki olmaması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

3. Soruşturma dosyasına erişimin kısıtlanması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

4. Tutuklanma dolayısıyla ifade özgürlüğü ile seçilme ve siyasi faaliyette bulunma haklarının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA 21/3/2018 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

I. KARAR KİMLİK BİLGİLERİ

Kararı Veren Birim Birinci Bölüm
Karar Türü (Başvuru Sonucu) Kabul Edilemezlik vd.
Künye
(İdris Baluken [1.B.], B. No: 2016/41020, 21/3/2018, § …)
   
Başvuru Adı İDRİS BALUKEN
Başvuru No 2016/41020
Başvuru Tarihi 2/12/2016
Karar Tarihi 21/3/2018

II. BAŞVURU KONUSU


Başvuru, milletvekili olan başvurucu hakkında uygulanan yakalama, gözaltına alma ve tutuklama tedbirlerinin hukuki olmaması ve soruşturma dosyasına erişimin kısıtlanması nedenleriyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının; tutuklamaya konu suçlamaların ifade özgürlüğü ve siyasi faaliyet kapsamındaki eylemlere ilişkin olması ve tutukluluk nedeniyle milletvekilliği görevinin yerine getirilememesi nedenleriyle ifade özgürlüğü ile seçilme ve siyasi faaliyette bulunma haklarının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

III. İNCELEME SONUÇLARI


Hak Müdahale İddiası Sonuç Giderim
Kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkı Yakalama, gözaltı Başvuru Yollarının Tüketilmemesi
Tutukluluk (suç süphesi ve tutuklama nedeni) Açıkça Dayanaktan Yoksunluk
Tutulan kişinin yargı merciine başvuru hakkı (hakim önüne çıkarılma) Açıkça Dayanaktan Yoksunluk
İfade özgürlüğü Diğer Açıkça Dayanaktan Yoksunluk
Seçme, seçilme ve siyasi faaliyette bulunma hakkı Seçme, seçilme ve siyasi faaliyette bulunma Açıkça Dayanaktan Yoksunluk

IV. İLGİLİ HUKUK



Mevzuat Türü Mevzuat Tarihi/Numarası - İsmi Madde Numarası
Kanun 5271 Ceza Muhakemesi Kanunu 91
100
101
109
116
141
142
153
5237 Türk Ceza Kanunu 214
314
3713 Terörle Mücadele Kanunu 1
2
3
5
KHK 668 Olağanüstü Hal Kapsamında Alınması Gereken Tedbirler ile Bazı Kurum ve Kuruluşlara Dair Düzenleme Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname 3
  • pdf
  • udf
  • word
  • whatsapp
  • yazdir
T.C. Anayasa Mahkemesi