TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
SELAHATTİN DEMİRTAŞ BAŞVURUSU (5)
|
(Başvuru Numarası: 2016/4154)
|
|
Karar Tarihi: 10/6/2020
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Kadir ÖZKAYA
|
Üyeler
|
:
|
Engin YILDIRIM
|
|
|
Celal Mümtaz AKINCI
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
|
|
Recai AKYEL
|
Raportör
|
:
|
Murat İlter DEVECİ
|
Başvurucu
|
:
|
Selahattin DEMİRTAŞ
|
Vekili
|
:
|
Av. Mehmet Selahattin ESMER
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru; ülke çapında yayımlanan bir gazetede yer alan bir haberin içeriği ve verilme biçimi yüzünden hakkında haber yapılan kişinin yaşamının tehlikeye girdiği belirtilerek haberden hukuken sorumlu oldukları ileri sürülen kişiler hakkında yapılan suç duyurusu üzerine başlatılan soruşturmanın kovuşturmaya yer olmadığına dair karar (kovuşturmasızlık kararı) verilmesiyle sonuçlanması nedeniyle yaşam hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 2/3/2016 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir.
7. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı süresinde beyanda bulunmuştur.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Arka Plan Bilgisi
8. Ayn el-Arap (Kobani) Suriye Arap Cumhuriyeti'nin (Suriye) Rakka iline bağlı bir ilçedir. Nüfusu Arap, Kürt, Türkmen ve Ermenilerden oluşan bu ilçeyi Türkçe adı Halk Savunma Birlikleri olan ve Türkiye tarafından terör örgütü olarak ilan edilen YPG terör örgütü, Temmuz 2012'de ele geçirmiştir. Ayn el-Arap bu tarihten 2014 yılının Eylül ayına kadar, Türkiye tarafından terör örgütü olarak ilan edilen ve Türkçe adı Demokratik Birlik Partisi olan PYD tarafından yönetilmiştir. 2014 yılının Eylül ayı ortalarında DEAŞ terör örgütü bölgeye saldırmış ve üç haftalık bir süre içinde gayriresmî rakamlara göre en az 400 kişi ölmüş, 200 bine yakın kişi de sınırı geçerek Türkiye'ye sığınmıştır (Ahmet Parmaksız [GK], B. No: 2017/29263, 22/5/2019, § 9)
9. DEAŞ'ın Kobani'ye saldırısı sonrasında 6/10/2014 tarihinde, başvurucunun o dönem eş genel başkanlığını yaptığı Halkların Demokratik Partisi (HDP) Merkez Yürütme Kurulu (MYK) anılan olaylara ilişkin bir toplantı yapmıştır. Toplantı sırasında HDP'nin sosyal medya hesabından “HALKLARIMIZA ACİL ÇAĞRI! ŞUANDA TOPLANTI HALİNDE OLAN HDP MYK’DAN HALKLARIMIZA ACİL ÇAĞRI! Kobané’de durum son derece kritiktir. IŞİD [DEAŞ] saldırılarını ve AKP iktidarının Kobané’ye ambargo tutumunu protesto etmek üzere halklarımızı sokağa çıkmaya ve sokağa çıkmış olanlara destek vermeye çağırıyoruz.”, “Kobané’de yaşanan katliam girişimine karşı 7 den 70 e bütün halklarımızı sokağa, alan tutmaya ve harekete geçmeye çağırıyoruz.” ve “Bundan böyle her yer Kobane'dir. Kobane'deki kuşatma ve vahşi saldırganlık son bulana kadar SÜRESİZ DİRENİŞE çağırıyoruz.” şeklinde açıklama ve çağrılar yapılmıştır (Gülser Yıldırım (2) [GK], B. No: 2016/40170, 16/11/2017, § 23).
10. Suriye'deki çatışmalar dolayısıyla tepkilerini dile getirdiğini ileri süren gruplar 6/10/2014 tarihinden itibaren Türkiye'nin birçok yerinde günlerce devam eden ve kamuoyunda 6-7 Ekim olayları olarak adlandırılan şiddet eylemleri gerçekleştirmiştir. Bu eylemler sırasında ülkenin pek çok yerinde kamu binalarına, banka şubelerine, işyerlerine, araçlara, güvenlik güçlerine ve sivillere taş, sopa, molotofkokteyli ve silahlarla saldırıda bulunulmuştur. Gerçekleştirilen şiddet eylemleri sonucunda güvenlik güçlerine mensup kişiler de dâhil olmak üzere 45 kişi ölmüş, 769 kişi yaralanmıştır (Gülser Yıldırım (2), §§ 26, 27).
11. Türkiye 2015 yılı Haziran ayından itibaren yeniden yoğun bir şekilde terör saldırılarına maruz kalmıştır. Bu kapsamda ilk olarak 5/6/2015 tarihinde Diyarbakır'da HDP tarafından yapılan seçim mitingi sırasında gerçekleştirilen bombalı saldırı sonucunda -Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yapılan açıklamaya göre- iki kişi hayatını kaybederken yüzden fazla kişi de yaralanmıştır. 20/7/2015 tarihinde ise Suruç'ta (Şanlıurfa), Suriye'deki çatışmalara ilişkin yapılan basın açıklaması sırasında DEAŞ tarafından gerçekleştirildiği ileri sürülen bombalı intihar saldırısında 34 kişi hayatını kaybederken 73 kişi de yaralanmıştır. Bu saldırıdan iki gün sonra Ceylanpınar'da (Şanlıurfa), iki polis memuru evlerinde başlarından vurulmuş hâlde ölü olarak bulunmuş; saldırıyı PKK terör örgütü üstlenmiştir (Gülser Yıldırım (2), § 28).
12. Bu olaylardan sonra PKK tarafından Şırnak il merkezi ile Cizre, Silopi ve İdil ilçelerinde, Hakkâri'nin Yüksekova ilçesinde, Diyarbakır'ın Silvan, Sur ve Bağlar ilçelerinde, Mardin'in Dargeçit, Nusaybin ve Derik ilçelerinde, Muş'un Varto ilçesinde cadde ve sokaklara hendekler kazılıp barikatlar kurularak, bu barikatlara bomba ve patlayıcılar yerleştirilerek teröristler tarafından bu yerleşim yerlerinin bir kısmında öz yönetim adı altında hâkimiyet sağlanmaya çalışılmıştır. Bu bağlamda çok sayıda terörist, halkın bu yerlere giriş ve çıkışını engellemek istemiştir. Güvenlik güçleri, hendeklerin kapatılması ve barikatların kaldırılması suretiyle yaşamın normale dönmesini sağlamak amacıyla operasyonlar yapmış ve teröristlerle çatışmaya girmiştir. Aylarca devam eden bu operasyon ve çatışmalar sırasında yaklaşık 200 güvenlik görevlisi hayatını kaybetmiş, tonlarca bomba ve patlayıcı imha edilmiştir (Gülser Yıldırım (2), § 29).
13. Genel Kurmay Başkanlığınca yapılan açıklamaya göre Dağlıca-Yüksekova yolunun ulaşıma açılması maksadıyla güvenlik güçlerinin 6/9/2015 tarihinde gerçekleştirdiği operasyonda üç adet el yapımı patlayıcı bulunarak imha edilmiş ancak PKK mensuplarınca daha önce yola döşenen diğer el yapımı patlayıcıların patlatılması sonucu on altı asker şehit olmuş, altı asker de yaralanmıştır.
B. Somut Başvuruya İlişkin Olaylar
14. Başvuru formu ve ekleri ile Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen belgelere göre ilgili olaylar özetle şöyledir:
15. Ülke çapında yayımlanan Yeni Şafak gazetesinin 8/9/2015 tarihli sayısının baş sayfasında başvurucunun resmi de kullanılarak yayımlanan “KATİL” başlıklı haber şu şekildedir:
“ 'Sokağa çıkın' çağrısıyla Kobani olayları başladı ve 50 kişi hayatını kaybetti. Her açıklamasından sonra ölümler artıyor. Dağlıca saldırısından bir gün önce yaptığı 'TSK yenilecek' açıklaması 'Haberi var mıydı' yorumlarına yolaçtı.
YENİLENECEKLER
HDP Eş Başkanı Selahattin Demirtaş, 5 Eylül'de Berlin'de, 'Halk karşısında bütün ordular çaresizdir. İşte Tayyip Erdoğan'ın sarayının ordusu ve polisi de. Yenildiler, yine yenilecekler' diye açıklama yaptı. 6 Eylül'de ise Dağlıca saldırısı oldu.”
16. Başvurucu 8/9/2015 tarihinde vekili aracılığıyla Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına sunduğu dilekçesinde öz itibarıyla gazetede yer alan haber nedeniyle açık hedef hâline getirildiğini, 6-7 Ekim olaylarının sorumlusu olarak gösterilmek suretiyle hakkında açık bir ölüm emri verildiğini öne sürerek haberin yayından kaldırılmasını ve isimlerini verdiği dört şüphelinin hakaret, halkı kin ve düşmanlığa tahrik ve nefret suçlarından cezalandırılmasını istemiştir. Anılan dilekçede 17/6/2015-8/9/2015 tarihleri arasında yüzden fazla sivil kişinin vefat ettiği, benzer yayınlar yoluyla halk kitlelerinin galeyana getirilip birçok yerde HDP binalarına, seçmenlerine ve sempatizanlarına yönelik ağır saldırıların gerçekleştirildiği, halk üzerinde yaratacağı etki bilinmesine rağmen şikâyete konu haberin kasıtlı olarak basıldığı, haberin gerçeği yansıtmadığı, haberdeki açıklamalarının savaş karşıtı açıklamalar olduğu iddia edilerek kamuoyunda Sivas olayları veya Sivas katliamı olarak adlandırılan olaylar gibi çoğunlukla halk kitlelerinin gerçekleştirdiği saldırılardan örnekler sunulmuştur.
17. Başvurucu tarafından Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına sunulan dilekçenin ekinde bulunan ve gazetenin 14. sayfasında yayımlanıp şikâyete konu edilen haberin devamı niteliğinde olduğu anlaşılan haber ise şu şekildedir:
“Talimatı sen mi verdin
'Sokağa çıkın' çağrısıyla 50 kişinin öldüğü Kobani olaylanı başlatan HDP Eş Genel Başkanı Demirtaş'ın, Dağlıca saldırısından bir gün önce yaptığı 'TSK yenilecek' açıklaması 'Haberi var mıydı' yorumlarına yol açtı.
HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş'ın, Dağlıca'daki hain saldırıdan bir gün önce Almanya'da 'TSK yenilecek' açıklamasında bulunması soru işaretlerine neden oldu, Demirtaş'ın bu açıklaması saldından haberinin olduğu yorumlarına neden oldu.
50 KİŞİNİN ÖLDÜĞÜ ÇAĞRIYI YAPMIŞTI
Halkı sokağa davet ederek 50 kişinin ölümüne neden olan olayları başlatan Demirtaş, temaslarda bulunmak üzere gittiği Almanya'nın Berlin kentindeki konuşmasıyla saldırıdan haberi var mıydı yorumlanna yol açtı. Burada yaptığı konuşmada Türk askeri ve polisine karşı savaş açtıklarını açıkça ifade eden Demirtaş, 'Halk karşısında bütün ordular çaresizdir. İşte Tayyip Erdoğan'ın sarayının ordusu ve polisi de. Yenildiler, yine yenilecekler' dedi.
BiR GÜN ÖNCE
Demirtaş bu konuşmayı Dağnca'daki hain saldından bir gün önce yani 5 Eylül'de yaptı. Ardınden 6 Eylül'de terör örgütünün saldırısı geldi. Demirtaş'ın bir gün önce yaptığı 'Yenildiler, yine yenileceklerı açıklaması, 'haberi var mıydı' yorumlarına yol açtı.
YİNE KlNAYAMADI
Demirtaş, Dağlıca'daki terör saldırısının ardından yaptığı açıklamada da yine terör örgütü PKK'yı kınayamadı ve yüzeysel ifadelerle olayı geçiştirmeyi tercih etti. Seçimden barajı aşarak çıkan HDP, artık terör örgütüne verdiği desteği ve PKK'nın talimatları doğrultusunda hareket ettiğini açıkça ortaya koydu. Eş Genel Başkanları başta olmak üzere hergün terör örgütü PKK'nın sözcülüğünü yapan HDP'liler, ülkeyi adım adım kan gölüne çevirdi.”
18. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı gazete yetkilisinin yerleşim yerini dikkate alarak yetkisizlik kararı verip soruşturma evrakını İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına (Savcılık) göndermiştir.
19. Yürüttüğü soruşturma sonunda haberin bir bütün olarak ifade özgürlüğü kapsamında kaldığı ve suç teşkil etmediği kanaatine varan Savcılık 14/12/2015 tarihinde beş şüpheli hakkında kovuşturmasızlık kararı vermiştir. Karar gerekçesinin ilgili kısımları şöyledir:
“...
Söz konusu yazının eser sahibi mevcut olmadığından suç tarihine göre şüphelilerden sorumlu yazı işleri müdürü olan [E.Ç.] ile bağlı bulunduğu yetkili [İ.S.nin] cezai sorumluluklarının olduğu anlaşılmış olup, diğer şüphelilerin bu yazıdan ötürü cezai sorumlulukları bulunmamaktadır.
...
Şikayet konusu yazı bu ilkeler [ifade ve basın özgürlükleri ile ilgili ilkeler] ışığında incelendiğinde gazete tarafından siyasi parti lideri olduğu anlaşılan müştekiye yönelik sert bir eleştirinin yapılmakta olduğu, sözü edilen eleştirinin müştekinin siyasi faaliyet ve eylemlerinin eleştirisi biçiminde olduğu, bu eleştirilerin de demokratik bir toplumda sert ve ağır da olsa katlanılması gereken eleştiriler mahiyetinde olduğu, söz konusu yazının tehdit veya hakaret suçunu oluşturur bir tarafının bulunmadığı, keza halkı kin ve düşmanlığa tahrik suçunu oluşturur mahiyette bir suçun olmadığı gibi esasen yasada aranan yakın ve açık tehlike unsurunu gerçekleştiren bir açıklamanın da bulunmadığı, haberin bir bütün olarak ifade özgürlüğü kapsamında kaldığı ve suç teşkil etmediği kanaatine varılmıştır.
...”
20. Başvurucu, vekili aracılığıyla kovuşturmasızlık kararına itiraz etmiştir. Yaptığı itirazda başvurucu; şikâyete konu haberin ifade özgürlüğü kapsamında olmadığını, Savcılığın sadece haber içeriğini değil aynı zamanda haberde kullanılan sözlerin bağlamı ile dönemin koşullarını ve ülke çapında yayımlanan bir gazetede yer almasının haberin etki düzeyini artırıp iletilmek istenen mesajı daha vahim kıldığını dikkate almadığını, 7/6/2015 tarihinde yapılan Genel Seçim öncesinde HDP teşkilatları ile mensuplarına yapılan saldırıların hem nitelik hem de nicelik olarak arttığını ve kendisine yönelik başarısız suikast girişimlerinin kamuoyunca bilindiğini öne sürüp bahsi geçen Genel Seçim sürecinden sonraki ülke koşullarının iş savaş boyutuna ulaştığını iddia etmiştir.
21. İstanbul 10. Sulh Ceza Hâkimliği, haber verme hakkının hukuka uygun bir biçimde kullanılabilmesine dair ölçütlere ilişkin yerleşik Yargıtay içtihatlarını ve kovuşturmasızlık kararının gerekçesini dikkate alarak başvurucunun itirazını reddetmiştir.
22. Anılan karar başvurucu vekiline 1/2/2016 tarihinde tebliğ edilmiş olup başvuru 2/3/2016 tarihinde yapılmıştır.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
23. 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun “Halk arasında korku ve panik yaratmak amacıyla tehdit” kenar başlıklı 213. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
“Halk arasında endişe, korku ve panik yaratmak amacıyla hayat, sağlık, vücut veya cinsel dokunulmazlık ya da malvarlığı bakımından alenen tehditte bulunan kişi, iki yıldan dört yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.”
24. 5237 sayılı Kanun'un “Halkı kin ve düşmanlığa tahrik veya aşağılama” kenar başlıklı 216. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
“Halkın sosyal sınıf, ırk, din, mezhep veya bölge bakımından farklı özelliklere sahip bir kesimini, diğer bir kesimi aleyhine kin ve düşmanlığa alenen tahrik eden kimse, bu nedenle kamu güvenliği açısından açık ve yakın bir tehlikenin ortaya çıkması halinde, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.”
B. Uluslararası Hukuk
25. İlgili uluslararası hukuk için bkz. Baskın Oran, B. No: 2014/4645, 18/4/2018, §§ 37, 39-43.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
26. Mahkemenin 10/6/2020 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü
27. Başvurucu ilk olarak yaşam hakkının diğer bireylerin yaşamı tehdit eden eylemlerine karşı gerekli önlemleri almak suretiyle bireyleri korumak ve yaşama kasteden eylemlerin caydırıcı ve etkin bir şekilde cezalandırılmasına yönelik cezai soruşturmalar yürütmek konusunda devlete yüklediği pozitif yükümlülükler ile kovuşturmasızlık kararının bağdaşmadığını öne sürüp gazetede yer alan haberin ifade özgürlüğüyle ilişkilendirilmesinin olanaksız olduğunu, Hükûmet politikalarına yönelik eleştiri içeren ancak şiddet içermeyen ve önermeyen savaş karşıtı çağrılarının bağlamından koparılarak haberleştirildiğini, söz konusu haberle kendisine ve Partisine karşı halkın kin ve düşmanlık için tahrik edildiğini iddia etmiştir.
28. Anılan iddiaları bağlamında başvurucu; şiddet ve intikama tahrik eden yayınlar nedeniyle kendisinin ve aynı siyasi partiye mensup diğer kişilerin ölüm ve katliamla sonuçlanan ağır saldırılarda hedef hâline geldiğinden, 7/6/2015 tarihinde yapılan Genel Seçim öncesinde mensubu olduğu Partinin üyelerine ve binalarına yapılan saldırılarda nitelik ve nicelik olarak artış olduğundan, Parti Genel Başkanı dâhil olmak üzere Parti yöneticilerine yönelik suikast planları yapılıp başarısız suikast girişimlerinde bulunulduğunun devlet yetkilileri ile kamuoyunun bilgisi dâhilinde olduğundan bahsederek gazetedeki haberin yayımlandığı tarihten daha önce gerçekleşen bazı bombalı saldırılardan söz edip başvuruya konu edilen haberle 20/7/2015 tarihinde Şanlıurfa'nın Suruç ilçesinde yaşanan ve pek çok kişinin ölümü ile birçok kişinin yaralanmasıyla neticelenen facia ve 10/10/2015 tarihinde Ankara'da meydana gelen trajedi arasında bağ kurmuştur.
29. Başvurucuya göre başvuruya konu edilen habere benzer yayınlar o güne kadar yapılan saldırıları onaylamasının yanı sıra sonradan meydana gelen ve büyük katliamlara dönüşen saldırılara da zemin hazırlamıştır.
30. Başvurucu ikinci olarak kovuşturmasızlık kararına yapılan itirazın reddedilmesi nedeniyle şüpheliler hakkında kamu davası açılması imkânının ortadan kalktığını belirterek etkili başvuru hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
31. Üçüncü olarak sulh ceza hâkimliklerinin adalet sistemiyle ilgili evrensel kriterlerle bağdaşmadığını, bu hâkimliklerinin tarafsız ve bağımsız olmadığını ifade eden başvurucu, eşitlik ilkesinin ihlal edildiğini iddia etmiştir.
32. Başvurucu son olarak verilen kovuşturmasızlık kararının üyesi olduğu siyasi Partiye yönelik saldırılara uygulanan cezasızlık politikasının yeni bir örneği olduğunu, bağlı olduğu siyasi Parti ve Kürt sorunuyla ilgili konularda basmakalıp bir uygulama olduğunu belirterek eşitlik ilkesinin ihlal edildiğini öne sürmüştür.
33. Bakanlık görüşünde özetle;
- Kişilerin başkalarının maruz kaldıklarını iddia etikleri saldırılarla ilgili bireysel başvuru yapamayacakları,
- Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin (AİHM) Selahattin Demirtaş (B. No: 15028/09, 26/6/2015) kararındaki tespitlere değinilerek yaşam hakkının pozitif yükümlülüğünün ihlal edilmediği,
- Etkili başvuru hakkının ihlal edildiği iddiasının özü dikkate alınarak yaşam hakkının etkili soruşturma yükümlülüğü kapsamında incelenmesi gerektiği,
- Anayasa Mahkemesinin daha önce sulh ceza hâkimliklerinin tarafsız ve bağımsız olmadığına yönelik şikâyetleri reddettiği,
- Başvurucunun sulh ceza hâkimliklerinin bağımsızlığıyla ilgili olarak herhangi bir açıklama ve gerekçe sunmadığı belirtilerek başvurucunun iddialarının açıkça dayanaktan yoksun olduğu ifade edilmiştir.
34. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında başvuru formunda dile getirdiği iddialarını yineleyip Bakanlık görüşünde belirtilen AİHM kararının gerekçesinin ikna edici olmadığını ancak karardaki muhalefet şerhinin isabetli olduğunu, ayrıca AİHM kararına konu paylaşımın yapıldığı ülkenin koşulları ile başvuruya konu haberin yapıldığı ülkenin koşullarının aynı olmadığını, arabasının kurşunlandığını, evine güvenlik güçlerince baskın yapıldığını, 15/12/2016 tarihinde HDP Genel Merkezi'ne tüfekle saldırı yapıldığını, DEAŞ tarafından kendisine suikast düzenleyeceğine dair iddiaların ilgili makamlara iletildiğini, kovuşturmasızlık kararına yaptığı itirazda belirttiği hususların açık ve yakın tehlike altında bulunduğunun göstergesi olduğunu, cezasızlık politikası güdüldüğünü, sulh ceza hâkimliklerinin bağımsızlığı ve tarafsızlığıyla ilgili görüşlerin inandırıcı olmadığını öne sürüp konuyla ilgili olarak internette yayımlanmış bazı haberleri dilekçesine eklemiştir. Bahsi geçen haberlere göre;
- 9/5/2015 tarihinde, yapılan bir akaryakıt kaçakçılığı ihbarını alan güvenlik güçleri adresi yanlış anlayıp başvurucunun yaşadığı dairenin kapısını çalmış ancak başvurucu ve ihbarcı ile görüştükten sonra hatalarının farkına varmışlardır.
- HDP Grup Başkan Vekili İ.B. 5/8/2015 tarihinde, 2015 yılı Ağustos ayında DEAŞ'a mensup bir saldırı timinin başvurucuya suikast yapmak amacıyla Suriye'den Türkiye'ye giriş yaptığına ilişkin bir dilekçeyi İçişleri Bakanlığına vermiştir.
- 22/11/2015 tarihinde başvurucunun makam aracına silahlı saldırı yapılmıştır.
- 4/11/2015 tarihinde HDP Ankara İl Başkanlığına giden bir kişi, Parti üyesi bir kişiyi bıçaklamıştır. Saldırgan kısa sürede güvenlik güçlerince yakalanmıştır.
- A.T.G. isimli bir kişi 16/12/2015 günü saat 23.00 sıralarında HDP Genel Merkezi'ne pompalı tüfekle dört el ateş etikten sonra güvenlik güçlerince gözaltına alınmıştır.
B. Değerlendirme
35. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun etkili başvuru hakkı ile eşitlik ilkesinin ihlal edildiğine yönelik şikâyeti özünde yaşam hakkının usul boyutunun ihlal edildiğine ilişkindir. Bu nedenle etkili başvuru hakkı ve eşitlik ilkesinin ihlal edildiğine ilişkin iddialar yönünden bir inceleme yapılmamıştır.
36. Anayasa'nın “Kişinin dokunulmazlığı, maddî ve manevî varlığı” kenar başlıklı 17. maddesinin birinci fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:
“Herkes, yaşama... hakkına sahiptir.”
37. Anayasa’nın “Devletin temel amaç ve görevleri” kenar başlıklı 5. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Devletin temel amaç ve görevleri, … Cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak, kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır.”
38. Anayasa'nın yaşam hakkını güvence altına alan 17. maddesi Anayasa'nın 5. maddesiyle birlikte değerlendirildiğinde devlete birtakım negatif ve pozitif yükümlülükler yükler (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, B. No: 2012/752, 17/9/2013, § 50).
39. Pozitif yükümlülükler kapsamında devletin yetki alanında bulunan tüm bireylerin yaşam hakkını kamu görevlilerinin, diğer bireylerin ve hatta kişinin kendi eylemlerinden kaynaklanabilecek risklere karşı koruma ödevi vardır (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 51). Bu ödev kapsamında devlet, yaşam hakkına yönelen tehdit ve risklere karşı caydırıcı ve koruyucu yasal düzenlemeler yapmalı ve gerekli idari tedbirleri almalıdır (İpek Deniz ve diğerleri, B. No: 2013/1595, 21/4/2016, § 149).
40. Ayrıca anılan pozitif yükümlülük uyarınca kamu makamlarının bir kişinin yaşamına yönelik gerçek ve yakın bir tehlikenin bulunduğunu bildikleri veya bilmeleri gereken durumlarda makul ölçüler çerçevesinde ve bu tehlikenin gerçekleşmesini önleyebilecek şekilde önlem almaları gerekir. Ancak özellikle insan davranışlarının öngörülemezliği, öncelikler ve kaynaklar değerlendirilerek yapılacak işlem veya yürütülecek faaliyet tercihi dikkate alındığında pozitif yükümlülük kamu makamları üzerinde aşırı yük oluşturacak şekilde yorumlanamaz (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 53).
41. Somut olayda başvurucu, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına sunduğu şikâyet dilekçesinde ve kısmen kovuşturmasızlık kararına yaptığı itirazda gazetede yer alan haberin bir ölüm ilanı olduğunu, söz konusu haber nedeniyle açık hedef hâline getirildiğini ileri sürse de yaşamına yönelik gerçek bir tehdit aldığını, kendisine fiziki şiddet uygulandığını veya en azından buna teşebbüs edildiğini, haber sonrasında hakkında bir şiddet kampanyası yürütülmesine ve bundan kamu makamlarının haberdar olmalarına rağmen yaşamının korunması için gerekli tedbirlerin alınmadığını iddia etmemiştir.
42. Bireysel başvuru formunda ve Bakanlık görüşüne karşı verilen dilekçede birtakım saldırılardan söz edilmiş ise de anılan saldırılar başvurucu tarafından soruşturma makamlarının dikkatine sunulmamıştır. Ayrıca başvuruya konu edilen haberin yayımlandığı tarihten sonra meydana gelen saldırılarının hemen hiçbiri başvurucunun şahsıyla ilgili değildir. Başvurucu makam aracına 22/11/2015 tarihinde saldırı düzenlendiğine dair bir gazete haberini Bakanlık görüşüne karşı verdiği beyan dilekçesine eklemiştir lakin kamuya açık kaynaklardan elde edilen bilgilere göre Diyarbakır Valiliğinin konuyla ilgili basın açıklaması şöyledir:
“ 22.11.2015 günü akşam saatlerinde Halkların Demokratik Partisi Eşbaşkanı Sayın Selahattin Demirtaş'ın ilimizde bulunduğu süre içerisinde kullanımına tahsis edilen, Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi'ne ait zırhlı araç park halinde ve içerisinde kimse yok iken koruma görevlileri tarafından aracın arka camı sağ tarafında bir hasar olduğu tespit edilmiştir. Konuyla ilgili Sayın Selahattin Demirtaş'ın talebi üzerine bahse konu araç Diyarbakır İl Emniyet Müdürlüğü hizmet binasında gerekli kriminal incelemelere tabii tutulmuş, yapılan incelemelerde ilk belirlemelere göre aracın arka camı sağ tarafında 3x3 cm büyüklüğünde bir hasar olduğu gözlemlenmiştir. Yapılan kriminal inceleme sonucunda herhangi bir ateşli silah atış artığına rastlanılmamıştır. Hasarın sert bir cisim çarpmasından dolayı meydana geldiği değerlendirilmektedir. Sayın Selahattin Demirtaş'ın ilimizde bulunduğu süre içerisindeki programı Diyarbakır İl Emniyet Müdürlüğü tarafından tahsis edilen koruma görevlilerince takip edilmiş olup, kendisine veya aracına yönelik herhangi bir saldırı olayı gerçekleşmemiştir. Kamuoyuna saygıyla duyurulur.”
43. Öte yandan somut başvurunun konusu, gazetede yer alan haber sonrasında başvurucunun kamu makamlarınca korunup korunmadığı veya ne ölçüde korunduğu değildir.
44. Başvurucunun şikâyetlerinin gazetedeki haberden hukuken sorumlu olduğu iddia edilen kişiler hakkında verilen kovuşturmasızlık kararıyla sınırlı olduğu ve kamu makamlarının başvurucunun yaşamına yönelik gerçek ve yakın bir tehlikenin önlenmesi için fiilî bir tedbir alınmamasına ilişkin olmadığı dikkate alındığında somut başvurudaki unsurların başvurucunun hayatına yönelik gerçek ve yakın bir tehlikenin varlığına ve kamu makamlarının anılan tehlikenin farkında olmalarına rağmen tehlikeyi önlemek için gerekli tedbirleri almadıklarına işaret ettiği söylenemez.
45. Açıklanan gerekçelerle yaşam hakkının ihlal edildiği iddiasının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Yaşam hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA 10/6/2020 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.