TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
NESLİHAN AKSAKAL BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2016/42456)
|
|
Karar Tarihi: 26/12/2017
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
|
|
Yusuf Şevki
HAKYEMEZ
|
Raportör
|
:
|
Aydın ŞİMŞEK
|
Başvurucu
|
:
|
Neslihan
AKSAKAL
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, gözaltı ve tutuklama tedbirlerinin hukuki olmaması
nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiği iddialarına
ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 28/11/2016 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
5. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal
Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde
olaylar özetle şöyledir:
6. Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumunda (BDDK) bankacılık
uzmanı olarak görev yapmakta olan başvurucu, İstanbul Cumhuriyet
Başsavcılığınca Fetullahçı Terör Örgütü/Paralel
Devlet Yapılanması (FETÖ/PDY) ile bağlantılı suçlardan yürütülen bir soruşturma
kapsamında 3/9/2016 tarihinde Bolu ilinde gözaltına alınmış ve hakkındaki
soruşturma işlemlerinin yürütüldüğü İstanbul İl Emniyet Müdürülüğüne
getirilmiştir.
7. Başvurucu 29/9/2016 tarihine kadar İstanbul Emniyet Müdürülüğüne bağlı Mali Suçlar ve Suç Gelirleriyle Mücadele
Şube Müdürlüğünde gözaltında tutulmuştur.
8. Başvurucunun eşi 22/9/2016 tarihinde, başvurucunun serbest
bırakılması talebiyle İstanbul 2. Sulh Ceza Hâkimliğine başvuruda bulunmuş;
Hâkimlik 29/9/2016 tarihinde talebin reddine karar vermiştir.
9. Öte yandan İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı aynı gün
(29/9/2016 tarihinde) başvurucuyu, silahlı terör örgütü FETÖ/PDY üyesi olma
suçundan tutuklanması istemiyle İstanbul 5. Sulh Ceza Hâkimliğine sevk
etmiştir. Talep yazısında; başvurucunun "Bylock"
programını kullandığı, bu programı üzerinden örgüt yöneticilerinden emir ve
talimat alarak süreklilik arz edecek şekilde örgütün hiyerarşik yapısı
içerisinde yer aldığı ifade edilmiştir.
10. İstanbul 5. Sulh Ceza Hâkimliğince 29/9/2016 tarihinde "atılı suçların niteliği, mevcut delil durumu,
kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut delillerin varlığı, atılı
suçun yasada öngörülen cezasının üst sınırı, atılı suçun katalog suçlardan
olması, bu aşamada adli kontrol hükümlerinin uygulanmasının yetersiz
kalacağı" belirtilerek başvurucunun tutuklanmasına karar
verilmiştir. Kararın gerekçesinin ilgilibölümü
şöyledir:
"... [başvurucunun da
aralarında olduğu] şüphelilerin BDDK
çalışanları olarak FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütünün kullandığı bylock isimli programı kullandıkları, bu program üzerinden
gelen emir ve talimatları uyguladıkları, hiyerarşik yapı içerisinde yer
aldıkları, şifreli mesaj ve görüşme programı olan bylock
isimli programını aktif bir şekilde kullandıklarının tespit edildiği,
şüphelilerin FETÖ / PDY üyesi oldukları hususunda kuvvetli suç şüphesinin
bulunduğu ... şüpheliler hakkında uygulanması talep olunan tutuklama tedbirinin
ölçülü ve orantılı bir tedbir olduğu, adli kontrol hükümlerinin uygulanmasının
yetersiz kalacağı anlaşıldığından şüphelilerin CMK'nun
100. ve devamı maddeleri uyarınca tutuklanmalarına ... karar verilmiştir."
11. Başvurucu 6/10//2016 tarihinde tutuklama kararına itiraz
etmiş, İstanbul 6. Sulh Ceza Hâkimliği 9/8/2016 tarihinde "dosyada tutukluluk halinin sonlandırılmasını
gerektirecek yeni bir delil bulunmadığıve İstanbul 5.
Sulh Ceza Hakimliğininkararının usul ve yasaya uygun
olduğu" gerekçesiyle itirazın kesin olarak reddine karar
vermiştir.
12. Başvurucu, anılan kararı 3/11/2016 tarihinde öğrendiğini
bildirmiştir.
13. Başvurucu 28/11/2016 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
14. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının 12/1/2017 tarihli
iddianamesi ile başvurucunun silahlı terör örgütü üyesi olma suçunu
işlediğinden bahisle cezalandırılması istemiyle aynı yer Ağır Ceza Mahkemesinde
kamu davası açılmıştır. İddianamede başvurucu dışında yirmi beş şüpheli
hakkında da aynı suçtan cezalandırma talebinde bulunulmuştur. FETÖ/PDY'ye ve "ByLock"
programına ilişkin genel açıklamaların yer aldığı iddianamede başvurucu
yönünden yapılan değerlendirme şöyledir:
"BDDK'da Bankacılık Uzmanı olarak görev
yapan şüpheli Neslihan AKSAKAL'ın FETÖ/PDY Silahlı
Terör Örgütünün mensupları arasında haberleşmeyi sağlamak, örgüt lider ve
yöneticilerinin emir ve talimatlarını aktarmak için geliştirip kullandığı,
kriptolu haberleşme programı Bylock'u adına kayıtlı
... nolu hat üzerinden 05/09/2014 tarihinde ve ... nolu hat üzerinden 12/08/2014 tarihihinde
indirerek, çok yoğun kullanım karşılığı kırmızı renk grubuyla kullandığı,
örgütle iltisaklı olduğu gerekçesiyle kurumundan ihraç edilen ve bu gerekçeyle
hakkında suç ihbarı yapılan şüpheli Neslihan AKSAKAL'ın
örgüt lider ve yöneticilerinden söz konusu program üzerinden emir ve talimat
alarak süreklilik, etkinlik arz edecekşekilde örgütün
hiyerarşik yapısı içerisinde yer almak suretiyle üzerine atılı suçu ika ettiği
anlaşılmıştır.
Şüpheli Neslihan AKSAKAL'ın
eşi Y.A.nın FETÖ/PDY Silahlı
Terör Örgütü lideri Fetullah GÜLEN'in
çağrısı sonrasında 11 kez örgüte ait Bank Asya'ya katılım hesabı açtırarak para
yatırdığı tespit edilmiştir.
Şüpheli Neslihan AKSAKAL savunmasında özet
olarak ... nolu hattın kendi adına kayıtlı olduğunu,
ancak hattına Bylock programını indirerek
kullanmadığını, FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütüyle herhangi bir alakasının
olmadığını, örgütün herhangi bir toplantı yada organizasyonuna katılmadığını,
örgüte yardımda bulunmadığını, Amerika dahil defaatle
yurt dışına çıktığını, örgüt lideri Fetullah GÜLEN'le herhangi bir irtibat kurmadığını, irtibat kuran
kimseyi de tanımadığını belirterek üzerine atılı suçlamayı kabul etmediğini
beyan etmiştir."
15. İstanbul 25. Ağır Ceza Mahkemesi 27/1/2017 tarihinde iddianamenin kabulüne karar
vermiş ve E.2017/59 sayılı dosya üzerinden kovuşturma aşaması başlamıştır.
16. Mahkeme 24/4/2017 tarihinde yaptığı duruşmada başvurucunun
tahliyesine ve yurt dışına çıkış yasağı ve bağlı bulunduğu kolluk biriminde
-ayda iki kez- imza atılması yükümlülükleri uygulanmak suretiyle adli kontrol
altına alınmasına karar vermiştir. Başvurucu bunun üzerine serbest
bırakılmıştır.
17. Dava, bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla ilk
derece mahkemesinde derdesttir.
IV. İLGİLİ HUKUK
18. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun "Gözaltı" kenar başlıklı 91.
maddesinin (1), (3) ve (5)numaralı fıkraları şöyledir:
"(1) Yukarıdaki maddeye göre yakalanan
kişi, Cumhuriyet Savcılığınca bırakılmazsa, soruşturmanın tamamlanması için
gözaltına alınmasına karar verilebilir. Gözaltı süresi, yakalama yerine en
yakın hâkim veya mahkemeye gönderilmesi için zorunlu süre hariç, yakalama
anından itibaren yirmidört saati geçemez. Yakalama
yerine en yakın hâkim veya mahkemeye gönderilme için zorunlu süre oniki saatten fazla olamaz.
...
(3) Toplu olarak işlenen suçlarda, delillerin
toplanmasındaki güçlük veya şüpheli sayısının çokluğu nedeniyle; Cumhuriyet
savcısı gözaltı süresinin, her defasında bir günü geçmemek üzere, üç gün
süreyle uzatılmasına yazılı olarak emir verebilir. Gözaltı süresinin uzatılması
emri gözaltına alınana derhâl tebliğ edilir.
...
(5) Yakalama işlemine, gözaltına alma ve
gözaltı süresinin uzatılmasına ilişkin Cumhuriyet savcısının yazılı emrine
karşı, yakalanan kişi, müdafii veya kanunî
temsilcisi, eşi ya da birinci veya ikinci derecede kan hısımı, hemen serbest
bırakılmayı sağlamak için sulh ceza hâkimine başvurabilir. Sulh ceza hâkimi
incelemeyi evrak üzerinde yaparak derhâl ve nihayet yirmidört
saat dolmadan başvuruyu sonuçlandırır. Yakalamanın veya gözaltına alma veya
gözaltı süresini uzatmanın yerinde olduğu kanısına varılırsa başvuru reddedilir
ya da yakalananın derhâl soruşturma evrakı ile Cumhuriyet Savcılığında hazır
bulundurulmasına karar verilir."
19. 5271 sayılı Kanun'un "Tutuklama
nedenleri" kenar başlıklı 100. maddesinin ilgili bölümü
şöyledir:
"(1) Kuvvetli suç şüphesinin varlığını
gösteren somut delillerin ve bir tutuklama nedeninin bulunması halinde, şüpheli
veya sanık hakkında tutuklama kararı verilebilir. İşin önemi, verilmesi
beklenen ceza veya güvenlik tedbiri ile ölçülü olmaması halinde, tutuklama
kararı verilemez.
(2) Aşağıdaki hallerde bir tutuklama nedeni
var sayılabilir:
a) Şüpheli veya sanığın kaçması, saklanması
veya kaçacağı şüphesini uyandıran somut olgular varsa.
b) Şüpheli veya sanığın davranışları;
1. Delilleri yok etme, gizleme veya
değiştirme,
2. Tanık, mağdur veya başkaları üzerinde baskı
yapılması girişiminde bulunma,
Hususlarında kuvvetli şüphe oluşturuyorsa.
(3) Aşağıdaki suçların işlendiği hususunda
kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığı halinde, tutuklama nedeni var sayılabilir:
a) 26.9.2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununda yer alan;
...
11. Anayasal Düzene ve Bu Düzenin İşleyişine
Karşı Suçlar (madde 309, 310, 311, 312, 313, 314, 315),
..."
20. 5271 sayılı Kanun'un "Tutuklama
kararı" kenar başlıklı 101. maddesinin (1) ve (2) numaralı
fıkraları şöyledir:
"(1) Soruşturma evresinde şüphelinin
tutuklanmasına Cumhuriyet savcısının istemi üzerine sulh ceza hâkimi
tarafından, kovuşturma evresinde sanığın tutuklanmasına Cumhuriyet savcısının istemi
üzerine veya re'sen mahkemece karar verilir. Bu
istemlerde mutlaka gerekçe gösterilir ve adlî kontrol uygulamasının yetersiz
kalacağını belirten hukukî ve fiilî nedenlere yer verilir.
(2) Tutuklamaya, tutuklamanın devamına veya bu
husustaki bir tahliye isteminin reddine ilişkin kararlarda;
a) Kuvvetli suç şüphesini,
b) Tutuklama nedenlerinin varlığını,
c) Tutuklama tedbirinin ölçülü olduğunu,
gösteren deliller somut olgularla gerekçelendirilerek açıkça gösterilir.
Kararın içeriği şüpheli veya sanığa sözlü olarak bildirilir, ayrıca bir örneği
yazılmak suretiyle kendilerine verilir ve bu husus kararda belirtilir."
21. 5271 sayılı Kanun'un "Tazminat
istemi" kenar başlıklı 141. maddesinin (1) numaralı fıkrasının
ilgili bölümü şöyledir:
"Suç soruşturması veya kovuşturması
sırasında;
a) Kanunlarda belirtilen koşullar dışında
yakalanan, tutuklanan veya tutukluluğunun devamına karar verilen,
b) Kanunî gözaltı süresi içinde hâkim önüne
çıkarılmayan,
...
Kişiler, maddî ve manevî her türlü zararlarını,
Devletten isteyebilirler."
22. 5271 sayılı Kanun'un "Tazminat
isteminin koşulları" kenar başlıklı 142. maddesinin (1)
numaralı fıkrası şöyledir:
"Karar veya hükümlerin kesinleştiğinin
ilgilisine tebliğinden itibaren üç ay ve her hâlde
karar veya hükümlerin kesinleşme tarihini izleyen bir yıl içinde tazminat
isteminde bulunulabilir."
23. 6/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun "Silâhlı örgüt" kenar
başlıklı 314. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:
"(1) Bu kısmın dördüncü ve beşinci
bölümlerinde yer alan suçları işlemek amacıyla, silahlı örgüt kuran veya
yöneten kişi, on yıldan onbeş yıla kadar hapis cezası
ile cezalandırılır.
(2) Birinci fıkrada tanımlanan örgüte üye
olanlara, beş yıldan on yıla kadar hapis cezası verilir."
24. 12/4/1991 tarihli ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu'nun
"Terör suçları" kenar
başlıklı 3. maddesi şöyledir:
"26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 302, 307, 309, 311, 312, 313, 314, 315
ve 320 nci maddeleri ile 310 uncu maddesinin birinci
fıkrasında yazılı suçlar, terör suçlarıdır."
25. 3713 sayılı Kanun'un "Cezaların
artırılması" kenar başlıklı 5. maddesinin birinci fıkrasının
birinci cümlesi şöyledir:
"3 ve 4 üncü
maddelerde yazılı suçları işleyenler hakkında ilgili kanunlara göre tayin
edilecek hapis cezaları veya adlî para cezaları yarı oranında artırılarak
hükmolunur."
26. 23/7/2016 tarihli Resmî Gazete'de
yayımlanarak yürürlüğe giren 22/7/2016 tarihli ve 667 sayılı Kanun Hükmünde
Kararnamenin (KHK) ve 18/10/2016 tarihli ve 6749 sayılı Olağanüstü Hal
Kapsamında Alınan Tedbirlere İlişkin Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek
Kabul Edilmesine Dair Kanun'un "Soruşturma
ve kovuşturma işlemleri" kenar başlıklı 6. maddesinin ilgili
bölümü şöyledir:
"26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun İkinci Kitap Dördüncü Kısım Dördüncü,
Beşinci, Altıncı ve Yedinci Bölümünde tanımlanan suçlar, 12/4/1991 tarihli ve
3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu kapsamına giren suçlar ve toplu işlenen
suçlar bakımından, olağanüstü halin devamı süresince;
a) Gözaltı süresi, şüphelinin yakalama yerine
en yakın hâkim veya mahkemeye gönderilmesi için zorunlu süre hariç, yakalama
anından itibaren otuz günü geçemez.
27. 23/1/2017 tarihli Resmî Gazete'de
yayımlanarak yürürlüğe giren 2/1/2017 tarihli ve 684 sayılı KHK'nın 10. ve 11.
maddeleri ile geçici 1. maddesi şöyledir:
"MADDE 10 – 18/10/2016 tarihli ve 6749
sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınan Tedbirlere İlişkin Kanun Hükmünde
Kararnamenin Değiştirilerek Kabul Edilmesine Dair Kanunun 6 ncı maddesinin birinci fıkrasının (a) bendi
aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
'a) Gözaltı süresi, şüphelinin yakalama yerine
en yakın hâkim veya mahkemeye gönderilmesi için zorunlu süre hariç, yakalama
anından itibaren yedi günü geçemez. Delillerin toplanmasındaki güçlük veya
şüpheli sayısının çokluğu nedeniyle Cumhuriyet savcısı, gözaltı süresinin yedi
gün süreyle uzatılmasına yazılı olarak emir verebilir.'
MADDE 11 – 8/11/2016 tarihli ve 6755 sayılı
Olağanüstü Hal Kapsamında Alınması Gereken Tedbirler ile Bazı Kurum ve
Kuruluşlara Dair Düzenleme Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin
Değiştirilerek Kabul Edilmesine Dair Kanunun 3 üncü maddesinin birinci
fıkrasının (a) bendinde yer alan 'otuz günü geçemez' ibaresi 'şüphelinin
yakalama yerine en yakın hâkim veya mahkemeye gönderilmesi için zorunlu süre
hariç, yakalama anından itibaren yedi günü geçemez' şeklinde değiştirilmiş,
aynı bende aşağıdaki cümle eklenmiş ve aynı fıkranın (m) bendi yürürlükten
kaldırılmıştır.
'Delillerin toplanmasındaki güçlük veya
şüpheli sayısının çokluğu nedeniyle Cumhuriyet savcısı, gözaltı süresinin yedi
gün süreyle uzatılmasına yazılı olarak emir verebilir.'
GEÇİCİ MADDE 1 – Bu Kanun Hükmünde
Kararnamenin yayımı tarihinden önce, 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun İkinci Kitap Dördüncü Kısım Dördüncü,
Beşinci, Altıncı ve Yedinci Bölümlerinde tanımlanan suçlar, 12/4/1991 tarihli
ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu kapsamına giren suçlar ve toplu işlenen
suçlar nedeniyle gözaltına alınan kişiler hakkında gözaltı süresi en çok otuz
gün olarak uygulanır."
V. İNCELEME VE GEREKÇE
28. Mahkemenin 26/12/2017 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Gözaltına Almanın
Hukuka Aykırı Olduğuna İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
29. Başvurucu; suç işlediğine dair somut deliller ortaya
konulmadan gözaltına alındığını, yirmi yedi günlük gözaltı sürecinde ifadesinin
alınması dışında bir işlem yapılmadığını, keyfî olarak uzun bir süre gözaltında
bekletildiğini belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini
ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
30. Anayasa'nın Anayasa Mahkemesinin "görev ve yetkileri"ni düzenleyen 148.
maddesinin üçüncü fıkrasının son cümlesi şöyledir:
"Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun
yollarının tüketilmiş olması şarttır."
31. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un "Bireysel başvuru hakkı" kenar başlıklı 45.
maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
"İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem,
eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının
tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir."
32. Anılan Anayasa ve Kanun hükümlerine göre bireysel başvuru
yoluyla Anayasa Mahkemesine başvurabilmek için olağan kanun yollarının
tüketilmiş olması gerekir. Temel hak ve özgürlüklere saygı devletin tüm
organlarının anayasal ödevi olup bu ödevin ihmal edilmesi nedeniyle ortaya
çıkan hak ihlallerinin düzeltilmesi idari ve yargısal makamların görevidir. Bu
nedenle temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiği iddialarının öncelikle derece
mahkemeleri önünde ileri sürülmesi, bu makamlar tarafından değerlendirilmesi ve
bir çözüme kavuşturulması esastır. Dolayısıyla Anayasa Mahkemesine bireysel
başvuru, iddia edilen hak ihlallerinin derece mahkemelerince düzeltilmemesi
hâlinde başvurulabilecek ikincil nitelikte bir kanun yoludur (Ayşe Zıraman ve Cennet
Yeşilyurt, B. No: 2012/403, 26/3/2013, §§ 16-17).
33. 5271 sayılı Kanun'un tazminat isteminin düzenlendiği 141.
maddesinin (1) numaralı fıkrasında yer alan; kanunlarda belirtilen koşullar
dışında yakalanan, tutuklanan veya tutukluluğunun devamına karar verilenler ile
kanuni gözaltı süresi içinde hâkim önüne çıkarılmayanların maddi ve manevi her
türlü zararlarını devletten isteyebileceklerine ilişkin hükümlerin bu hususta
bir başvuru mekanizması öngördüğü görülmektedir. Bununla birlikte aynı Kanun'un
tazminat isteminin koşullarının düzenlendiği 142. maddesinin (1) numaralı
fıkrasında, karar veya hükümlerin kesinleştiğinin ilgilisine tebliğinden
itibaren üç ay ve her hâlde karar veya hükümlerin
kesinleşme tarihini izleyen bir yıl içinde tazminat isteminde bulunulabileceği
belirtilmektedir (Zeki Orman, B.
No: 2014/8797, 11/1/2017, § 27).
34. Anayasa Mahkemesi, Kanun'da öngörülen gözaltı süresinin
aşıldığı veya yakalama ve gözaltına alınmanın hukuka aykırı olduğu iddialarına
ilişkin olarak bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla asıl dava
sonuçlanmamış da olsa -ilgili Yargıtay içtihatlarına atıf yaparak- 5271 sayılı
Kanun'un 141. maddesinde öngörülen tazminat davası açma imkânının tüketilmesi
gereken etkili bir hukuk yolu olduğu sonucuna varmıştır (Hikmet Kopar ve diğerleri [GK], B. No:
2014/14061, 8/4/2015, §§ 64-72; Hidayet
Karaca [GK], B. No: 2015/144, 14/7/2015, §§ 53-64; Günay Dağ ve diğerleri [GK], B. No:
2013/1631, 17/12/2015, §§ 141-150; İbrahim
Sönmez ve Nazmiye Kaya, B. No: 2013/3193, 15/10/2015, §§ 34-47; Gülser Yıldırım (2) [GK], B. No: 2016/40170,
16/11/2017, §§ 92-100).
35. Bir suç isnadıyla gözaltına alınan ve daha sonra tutuklanan
kişinin gözaltına alınmasının hukuka aykırı olduğu veya gözaltında tutulma
süresinin uzun olduğu iddiasıyla yaptığı bireysel başvuruda ihlal sonucuna
varılmasının -özgürlükten mahrûm kalmanın sona ermesi
bağlamında- başvurucunun kişisel durumuna bir etkisinin olması mümkün
görünmemektedir. Zira bireysel başvuru sonucunda gözaltına alma kararının
hukuka aykırı olduğu veya gözaltında tutulma süresinin makul olmadığı tespit
edildiğinde dahi -kişi hâkim tarafından tutuklandığından- bu yöndeki tespitler
ve sonucunda verilecek ihlal kararı "tutuklu" kişinin serbest
kalmasına tek başına imkân vermeyecektir. Dolayısıyla bireysel başvuru kapsamında
verilecek muhtemel bir ihlal kararı ancak -talep etmesi hâlinde- başvurucu
lehine tazminata hükmedilmesi sonucunu doğurabilecektir (Günay Dağ ve diğerleri, § 147; İbrahim Sönmez ve Nazmiye Kaya, § 44).
36. Somut olayda başvurucu hakkında verilen gözaltı kararının ve
gözaltında tutulmanın hukuka uygun olup olmadığı, gözaltı süresinin makul olup
olmadığı 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesi kapsamında açılacak davada
incelenebilir. Nitekim Yargıtay uygulaması (Yargıtay 12. Ceza Dairesinin
1/10/2012 tarihli ve E.2012/21752, K.2012/20353 sayılı kararı; bkz. Günay Dağ ve diğerleri, § 145) da bu
kapsamdaki taleplerle ilgili olarak davanın esasının sonuçlanmasına gerek
olmadığı yönündedir. Bu madde kapsamında açılacak dava yoluyla gözaltına
ilişkin bir hukuka aykırılık tespit edildiğinde başvurucu lehine tazminata da
hükmedilebilecektir.
37. Buna göre 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde belirtilen
dava yolunun başvurucunun durumuna uygun telafi kabiliyetini haiz etkili bir
hukuk yolu olduğu ve bu olağan başvuru yolu tüketilmeden yapılan bireysel
başvurunun incelenmesinin bireysel başvurunun "ikincillik niteliği"
ile bağdaşmadığı sonucuna varılmıştır.
38. Açıklanan nedenlerle başvurucunun gözaltında tutulmasıyla
ilgili olarak yargısal başvuru yollarını tüketmeden bireysel başvuru yaptığı
anlaşıldığından başvurunun bu kısmının başvuru
yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna
karar verilmesi gerekir.
B. Tutuklamanın Hukuki
Olmadığına İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
39. Başvurucu; suç işlediğine dair herhangi bir delil olmamasına
rağmen tutuklanmasına karar verilerek keyfî bir şekilde özgürlüğünden mahrum
bırakıldığını, isnat edilen suçla bir ilgisinin bulunmadığını, ceza
kanunlarındaki silahlı terör örgütü üyeliğine ilişkin hükümlerin keyfî ve
öngörülemez biçimde yorumlandığı tutuklama kararındaki gerekçelerin hukuka
aykırı olduğunu ve kararda tutuklama nedenlerine yer verilmediğini; tutukluluğa
yönelik itirazının da gerekçesiz olarak reddedildiğini, böylelikle -süresi ne
kadar kısa olursa olsun- tutukluluğun makul süreyi aştığını belirterek kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
40. Anayasa'nın "Temel
hak ve hürriyetlerin sınırlanması" kenar başlıklı 13. maddesi
şöyledir:
"Temel hak ve hürriyetler, özlerine
dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere
bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın
sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine
ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."
41. Anayasa'nın "Kişi
hürriyeti ve güvenliği" kenar başlıklı 19. maddesinin birinci
fıkrası ile üçüncü fıkrasının birinci cümlesi şöyledir:
"Herkes, kişi hürriyeti ve güvenliğine
sahiptir.
...
Suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunan
kişiler, ancak kaçmalarını, delillerin yokedilmesini
veya değiştirilmesini önlemek maksadıyla veya bunlar gibi tutuklamayı zorunlu
kılan ve kanunda gösterilen diğer hallerde hâkim kararıyla
tutuklanabilir."
42. Başvurucunun bu bölümdeki iddialarının Anayasa'nın 19.
maddesinin üçüncü fıkrası bağlamında kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı
kapsamında incelenmesi gerekir.
43. Öte yandan başvurucu, tutuklama kararındaki gerekçelerin
hukuka aykırı olmasına ve tutukluluğa itirazının gerekçesiz olarak
reddedilmesine dayanarak tutukluluğun makul süreyi aştığını belirtmişse de
Anayasa Mahkemesince ilk tutuklama kararına ilişkin olağan itiraz kanun yolu
tüketildikten sonra yapılan bireysel başvuruda Anayasa'nın 19. maddesinin
üçüncü fıkrası kapsamında tutuklamanın hukukiliği ile sınırlı bir inceleme
yapılması gerektiği sonucuna varılmıştır (Aynı yöndeki değerlendirme için bkz. Süleyman Bağrıyanık ve
diğerleri, B. No: 2015/9756, 16/11/2016, § 155).
a. Uygulanabilirlik
Yönünden
44. Anayasa'nın "Temel
hak ve hürriyetlerin kullanılmasının durdurulması" kenar
başlıklı 15. maddesi şöyledir:
"Savaş, seferberlik, sıkıyönetim veya
olağanüstü hallerde, milletlerarası hukuktan doğan yükümlülükler ihlâl
edilmemek kaydıyla, durumun gerektirdiği ölçüde temel hak ve hürriyetlerin
kullanılması kısmen veya tamamen durdurulabilir veya bunlar için Anayasada
öngörülen güvencelere aykırı tedbirler alınabilir.
Birinci fıkrada belirlenen durumlarda da, savaş hukukuna uygun fiiller sonucu meydana gelen
ölümler dışında, kişinin yaşama hakkına, maddî ve manevî varlığının bütünlüğüne
dokunulamaz; kimse din, vicdan, düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz
ve bunlardan dolayı suçlanamaz; suç ve cezalar geçmişe yürütülemez; suçluluğu
mahkeme kararı ile saptanıncaya kadar kimse suçlu sayılamaz."
45. Anayasa Mahkemesi, olağanüstü yönetim usullerinin
uygulandığı dönemlerde alınan tedbirlere ilişkin bireysel başvuruları
incelerken Anayasa'nın 15. maddesinde ortaya konulan temel hak ve özgürlüklere
ilişkin güvence rejimini dikkate alacağını belirtmiştir (Aydın Yavuz ve diğerleri [GK], B. No:
2016/22169, 20/6/2017, §§ 187-191). Soruşturma mercilerince başvurucuya
yöneltilen ve tutuklama tedbirine konu olan suçlama, başvurucunun darbe
teşebbüsünün arkasındaki yapılanma olduğu belirtilen FETÖ/PDY üyesi olduğu
iddiasıdır. Anayasa Mahkemesi anılan suçlamanın olağanüstü hâl ilanını gerekli
kılan olaylarla ilgili olduğunu değerlendirmiştir (bkz. Selçuk Özdemir [GK], B. No: 2016/49158,
26/7/2017, § 57).
46. Bu itibarla başvurucu hakkında uygulanan tutuklama
tedbirinin hukuki olup olmadığının incelenmesi Anayasa'nın 15. maddesi
kapsamında yapılacaktır. Bu inceleme sırasında öncelikle başvurucunun
tutuklanmasının başta Anayasa'nın 13. ve 19. maddeleri olmak üzere diğer
maddelerinde yer alan güvencelere aykırı olup olmadığı tespit edilecek;
aykırılık saptanması hâlinde ise Anayasa'nın 15. maddesindeki ölçütlerin bu
aykırılığı meşru kılıp kılmadığı değerlendirilecektir (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 193-195, 242;
Selçuk Özdemir, § 58).
b. Genel İlkeler
47. Anayasa'nın 19. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkına sahip olduğu ilke olarak ortaya konduktan sonra
ikinci ve üçüncü fıkralarında, şekil ve şartları kanunda gösterilmek şartıyla
kişilerin özgürlüğünden mahrum bırakılabileceği durumlar sınırlı olarak
sayılmıştır. Dolayısıyla kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının kısıtlanması
ancak Anayasa'nın anılan maddesi kapsamında belirlenen durumlardan herhangi
birinin varlığı hâlinde söz konusu olabilir (Murat
Narman, B. No:
2012/1137, 2/7/2013, § 42).
48. Ayrıca kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına yönelik bir
müdahale, temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasına ilişkin ölçütlerin
belirlendiği Anayasa'nın 13. maddesinde belirtilen koşullara uygun olmadığı
müddetçe Anayasa'nın 19. maddesinin ihlalini teşkil edecektir. Bu sebeple
sınırlamanın Anayasa'nın 13. maddesinde öngörülen ve tutuklama tedbirinin
niteliğine uygun düşen; kanun tarafından öngörülme, Anayasa'nın ilgili
maddelerinde belirtilen haklı sebeplerden bir veya daha fazlasına dayanma ve
ölçülülük ilkesine aykırı olmama koşullarına uygun olup olmadığının
belirlenmesi gerekir (Halas Aslan, B. No: 2014/4994, 16/2/2017, §§ 53-54).
49. Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrasına göre tutuklama
ancak "suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunan kişiler"
bakımından mümkündür. Bir başka anlatımla tutuklamanın ön koşulu, kişinin
suçluluğu hakkında kuvvetli belirtinin bulunmasıdır. Bunun için suçlamanın
kuvvetli sayılabilecek inandırıcı delillerle desteklenmesi gerekir. İnandırıcı
delil sayılabilecek olguların niteliği büyük ölçüde somut olayın kendine özgü
şartlarına bağlıdır (Mustafa Ali Balbay,
B. No: 2012/1272, 4/12/2013, § 72).
50. Öte yandan Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrasında,
tutuklama kararının "kaçma" ya da "delillerin yok edilmesini
veya değiştirilmesini" önlemek amacıyla verilebileceği belirtilmiştir.
5271 sayılı Kanun'un 100. maddesinde de tutuklama nedenleri sayılmıştır. Buna
göre şüpheli veya sanığın kaçması, saklanması veya kaçacağı şüphesini uyandıran
somut olguların bulunması, şüpheli veya sanığın davranışlarının delilleri yok
etme, gizleme veya değiştirme, tanık, mağdur veya başkaları üzerinde baskı
yapılması girişiminde bulunma hususlarında kuvvetli şüphe oluşturması
hâllerinde tutuklama kararı verilebilecektir. Maddede ayrıca işlendiği
konusunda kuvvetli şüphe bulunması şartıyla tutuklama nedeninin
varsayılabileceği suçlara ilişkin bir listeye yer verilmiştir (Halas Aslan, §§ 58-59).
51. Diğer taraftan Anayasa'nın 13. maddesinde temel hak ve
özgürlüklere yönelik sınırlamaların "ölçülülük" ilkesine aykırı
olamayacağı belirtilmiştir. Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrasında yer
alan "tutuklamayı zorunlu kılan" ibaresiyle
de tutuklamanın ölçülü olması gerektiğine işaret edilmektedir. Bu bağlamda
dikkate alınacak hususlardan biri tutuklama tedbirinin isnat edilen suçun önemi
ve uygulanacak olan yaptırımın ağırlığı karşısında ölçülü olmasıdır. Nitekim
5271 sayılı Kanun'un 100. maddesinde; işin önemi, verilmesi beklenen ceza veya
güvenlik tedbiri ile ölçülü olmaması hâlinde tutuklama kararı verilemeyeceği
ifade edilmiştir (Halas Aslan, § 72).
52. Her somut olayda tutuklamanın ön koşulu olan suçun
işlendiğine dair kuvvetli belirtinin olup olmadığının, tutuklama nedenlerinin
bulunup bulunmadığının ve tutuklama tedbirinin ölçülülüğünün takdiri öncelikle
anılan tedbiri uygulayan yargı mercilerine aittir. Zira bu konuda taraflarla ve
delillerle doğrudan temas hâlinde olan yargı mercileri Anayasa Mahkemesine
kıyasla daha iyi konumdadır (Gülser Yıldırım
(2), § 123).
53. Bununla birlikte yargı mercilerinin belirtilen hususlardaki
takdir aralığını aşıp aşmadığı Anayasa Mahkemesinin denetimine tabidir. Anayasa
Mahkemesinin bu husustaki denetimi, somut olayın koşulları dikkate alınarak
özellikle tutuklamaya ilişkin süreç ve tutuklama kararının gerekçeleri
üzerinden yapılmalıdır (Erdem Gül ve Can
Dündar [GK], B. No: 2015/18567, 25/2/2016, § 79; Selçuk Özdemir, § 76; Gülser Yıldırım (2), § 124). Nitekim 5271 sayılı
Kanun'un 101. maddesinin (2) numaralı fıkrasında, tutuklamaya ilişkin
kararlarda kuvvetli suç şüphesini, tutuklama nedenlerinin varlığını ve
tutuklama tedbirinin ölçülü olduğunu gösteren delillerin somut olgularla
gerekçelendirilerek açıkça gösterileceği belirtilmiştir (Halas Aslan, § 75; Selçuk Özdemir, § 67).
c. İlkelerin Olaya
Uygulanması
54. Başvurucu, darbe teşebbüsünün arkasındaki yapılanma olduğu
belirtilen FETÖ/PDY mensubu olduğu iddiasıyla yürütülen soruşturma kapsamında
silahlı terör örgütü üyesi olma suçlamasıyla 5271 sayılı Kanun'un 100. maddesi
uyarınca tutuklanmıştır. Dolayısıyla başvurucu hakkında uygulanan tutuklama
tedbirinin kanuni dayanağı bulunmaktadır.
55. Kanuni dayanağı bulunduğu anlaşılan tutuklama tedbirinin
meşru bir amacının olup olmadığı ve ölçülülüğü incelenmeden önce tutuklamanın
ön koşulu olan "suçun işlendiğine dair kuvvetli belirti" bulunup
bulunmadığının değerlendirilmesi gerekir.
56. Başvurucu hakkındaki tutuklama talep yazısında, tutuklama
kararında ve iddianamede; başvurucunun FETÖ/PDY üyelerinin kendi aralarındaki
iletişimi sağladığı ifade edilen "ByLock"
uygulamasının kullanıcısı olduğu belirtilmiştir (bkz. §§ 9-10, 14).
57. Anayasa Mahkemesi, "ByLock"
uygulamasının özellikleri gözönüne alındığında
kişilerin bu uygulamayı kullanmalarının veya kullanmak üzere elektronik/mobil
cihazlarına yüklemelerinin soruşturma makamlarınca FETÖ/PDY ile olan ilgi
bakımından bir belirti olarak değerlendirilebileceğini belirtmektedir (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 106, 267).
Buna göre soruşturma makamlarınca ve tutuklama tedbirine karar veren
mahkemelerce FETÖ/PDY üyesi olmakla suçlanan başvurucunun "ByLock" uygulamasını kullanmasının somut olayın
koşullarına göre suçun işlendiğine dair "kuvvetli belirti" olarak
kabul edilmesi, anılan programın özellikleri itibarıyla temelsiz ve keyfî bir
tutum olarak değerlendirilemez (bkz. Selçuk
Özdemir, § 74).
58. Diğer taraftan başvurucu hakkında uygulanan tutuklama
tedbirinin meşru bir amacının olup olmadığının değerlendirilmesi gerekir. Bu
değerlendirmede tutuklama kararının verildiği andaki genel koşullar gözardı edilmemelidir.
59. Darbe teşebbüsü sonrasında teşebbüsle bağlantılı veya
doğrudan teşebbüsle olmasa da FETÖ/PDY ile bağlantılı suçlara ilişkin soruşturmalarda,
delillerin sağlıklı bir şekilde toplanabilmesi ve soruşturmaların güvenlik
içinde yürütülebilmesi için tutuklama dışındaki koruma tedbirlerinin yetersiz
kalması söz konusu olabilir. Yine FETÖ/PDY ile bağlantılı kişilerin teşebbüs
sırasında veya sonrasında ortaya çıkan kargaşadan yararlanmak suretiyle kaçma
imkânı ve bu dönemde delillere etki edilmesi ihtimali normal zamanda işlenen
suçlara göre çok daha fazladır (bkz. Aydın
Yavuz ve diğerleri, §§ 271-272; Selçuk
Özdemir,§§
78-79).
60. Başvurucunun tutuklanmasına karar verilen silahlı terör
örgütü üyesi olma suçu, Türk hukuk sistemi içinde ağır cezai yaptırımlar
öngörülen suç tipleri arasında olup (bkz. §§ 23-25) isnat edilen suça ilişkin
olarak kanunda öngörülen cezanın ağırlığı kaçma şüphesine işaret eden
durumlardan biridir (Aynı yöndeki değerlendirmeler için bkz. Hüseyin Burçak, B. No: 2014/474, 3/2/2016,
§ 61; Devran Duran [GK], B. No:
2014/10405, 25/5/2017, § 66). Ayrıca anılan suç, 5271 sayılı Kanun'un 100.
maddesinin (3) numaralı fıkrasında yer alan ve kanun gereği "tutuklama
nedeni varsayılabilen" suçlar arasındadır (bkz. § 19; Gülser Yıldırım (2), § 148).
61. Somut olayda İstanbul 5. Sulh Ceza Hâkimliğince başvurucunun
tutuklanmasına karar verilirken işlendiği iddia olunan silahlı terör örgütüne
üye olma suçunun niteliğine, suça ilişkin Kanun'da öngörülen yaptırımın
ağırlığına ve suçun 5271 sayılı Kanun'un 100. maddesinin (3) numaralı
fıkrasında yer alan katalog suçlar arasında olmasına dayanıldığı görülmektedir
(bkz. § 10).
62. Dolayısıyla tutuklama kararının verildiği andaki genel
koşullar ve somut olayın yukarıda belirtilen özel koşulları ile İstanbul 5.
Sulh Ceza Hâkimliği tarafından verilen kararın içeriği birlikte
değerlendirildiğinde başvurucu yönünden özellikle -suçun ağırlığına atfen-
kaçma şüphesine yönelen tutuklama nedenlerinin olgusal temellerinin olduğu
söylenebilir.
63. Başvurucu hakkındaki tutuklama tedbirinin ölçülü olup
olmadığının da belirlenmesi gerekir. Bir tutuklama tedbirinin Anayasa'nın 13.
ve 19. maddeleri kapsamında ölçülülüğünün belirlenmesinde somut olayın tüm
özellikleri dikkate alınmalıdır (bkz. Gülser Yıldırım (2), § 151).
64. Öncelikle terör suçlarının soruşturulması kamu makamlarını
ciddi zorluklarla karşı karşıya bırakmaktadır. Bu nedenle kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkı, adli makamlar ve güvenlik görevlilerinin -özellikle organize
olanlar olmak üzere- suçlarla ve suçlulukla etkili bir şekilde mücadelesini
aşırı derecede güçleştirmeye neden olabilecek şekilde yorumlanmamalıdır (Aynı
yöndeki değerlendirmeler için bkz. Süleyman Bağrıyanık ve diğerleri, § 214; Devran Duran, § 64). Özellikle darbe
teşebbüsüyle veya FETÖ/PDY ile bağlantılı soruşturmaların kapsamı ve niteliği
ile FETÖ/PDY'nin özellikleri (Gizlilik, hücre tipi
yapılanma, her kurumda örgütlenmiş olma, kendisine kutsallık atfetme, itaat ve
teslimiyet temelinde hareket etme gibi) de dikkate alındığında, bu
soruşturmaların diğer ceza soruşturmalarına göre çok daha zor ve karmaşık
olduğu ortadadır (bkz. Aydın Yavuz ve
diğerleri, § 350).
65. Somut olayın yukarıda belirtilen özellikleri dikkate
alındığında İstanbul 5. Sulh Ceza Hâkimliğinin isnat edilen suç için öngörülen
yaptırımın ağırlığını, işin niteliğini ve önemini de gözönünde
tutarak başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin ölçülü olduğu ve adli
kontrol uygulamasının yetersiz kalacağı sonucuna varmasının (bkz. § 10) keyfî
ve temelsiz olduğu söylenemez.
66. Açıklanan nedenlerle başvurucunun tutuklamanın hukuki
olmadığı iddiasına ilişkin olarak bir ihlalin bulunmadığı açık olduğundan
başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan
yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
67. Buna göre başvurucunun kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına
tutuklama yoluyla yapılan müdahalenin, bu hakka dair Anayasa'da (13. ve 19.
maddelerde) yer alan güvencelere aykırılık oluşturmadığı görüldüğünden
Anayasa'nın 15. maddesinde yer alan ölçütler yönünden ayrıca bir inceleme
yapılmasına gerek bulunmamaktadır.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Gözaltına almanın hukuka aykırı olması nedeniyle kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemiş olması
nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Tutuklamanın hukuki olmaması nedeniyle kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ
OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA
26/12/2017 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.